Bağuz’un düşüşü: DEAŞ gitti, tehdidi kaldı

Bağuz’un düşüşü: DEAŞ gitti, tehdidi kaldı
TT

Bağuz’un düşüşü: DEAŞ gitti, tehdidi kaldı

Bağuz’un düşüşü: DEAŞ gitti, tehdidi kaldı

Deyr-i Zor kırsalında yer alan Bağuz kasabasının düşmesi ile birlikte DEAŞ örgütünün 2014 yılında Suriye ve Irak’ta kurulduğunu ilan ettiği ‘devlet’ fiilen sona erdi. Ancak Batılı yetkililer ve radikal gruplar konusunda uzmanlar, DEAŞ’ın son Suriye cephesindeki bu yenilgisinin, örgütün yaydığı tehlikenin sona erdiği anlamına gelmediği konusunda uyarıyor.
Beklendiği üzere örgüte karşı savaş devam edecek ama farklı bir taktik uygulanacak. Şöyle ki uyuyan DEAŞ hücreleri ile onun yardım ağlarına, İngiltereli tanınmış bir generalin değerlendirmesine göre şu an yalnızca Irak’ta sayıları 20 bini bulan topluluğa ve Kürt-Arap Suriye Demokratik Güçleri’nin egemenlik alanları da dahil olmak üzere Suriye içlerinde suikastlar ve patlamalar düzenleyen ve sayıları net olarak bilinmeyen elemanlara karşı düzenlenen operasyonlarda yerel güçlerin desteğine başvurulacak.
DEAŞ karşıtı uluslararası koalisyonun komutan yardımcısı olan ve Irak ve Suriye’de yürütülen operasyonları denetleyen Tümgeneral Christopher Ghika’nın ifadesine göre Washington’ın liderliğinde 79 devleti içine alan koalisyon, Bağuz savaşı bitse de operasyonlarına devam edecek. Ghika, İngiltere Savunma Bakanlığı’nda bir grup gazeteci ile yaptığı görüşmede, DEAŞ’ın henüz ortadan kalkmadığını belirtti. Şarku’l Avsat’ın yönelttiği bir soruya ise “Bağuz’un düşmesi oldukça önemli. Zira bu gelişme, sözde ‘hilafetin’ bu topraklarda sona erdiği anlamına geliyor. Bu grup, 2014 yılında coğrafi bir bölgeye hükmeden yapısıyla ve sözde hilafet olarak kendini büyük oranda ön plana çıkarmaya başladığında bu topraklara tutundu. Bu topraklar üzerindeki egemenlik sahası, ABD’nin yüzölçümüne denk gelecek şekilde yayılmıştı. Ancak son günlerinde birkaç futbol sahasını geçmeyecek bir alana sıkıştı. DEAŞ hilafetinin bu topraklar üzerinde sona ermesi, örgütün ortaya çıktığı andan çöküşüne kadarki sürece dair bir resim sunar. Göstergeler, onun bu topraklarda artık tutunamayacağına ve onun bu toprakların sadece geçmişte bir parçası olduğuna işaret ediyor. Bu, Irak güçleri ile Suriye Demokratik Güçleri’nin Uluslararası Koalisyonun desteğiyle gerçekleştirdiği başarıların bir sonucudur.” cevabını verdi.
General Ghika sözlerini şu uyarı ile sürdürdü:
“Önemli olan bunun, operasyonun bittiği ve Irak, Suriye, bölge ve dünya için tehdit oluşturmaya devam eden DEAŞ’ın sona erdiği anlamına gelmediğini ve bundan dolayı Uluslararası Koalisyonun Suriye ve Irak’taki operasyonlarını devam ettireceğini bilmemizdir.”
Radikal gruplar konusunda uzman olan Washington New America Enstitüsü Uluslararası Araştırmalar Bölümü Başkan Yardımcısı Peter Bergen, bu konuda General Ghika ile hemfikir. Şarku’l Avsat’a konuşan ünlü yazar, “Bu topraklar üzerindeki sözde hilafetin sona ermesi, DEAŞ için ağır bir çöküştür. DEAŞ, ABD büyüklüğündeki topraklara egemen olup İsviçre nüfusuna denk sayıda vatandaşa hükmederek, devlet benzeri bir şey kurdu ve egemenliği altında yaşayan milyonlarca insana vergi dayattı. DEAŞ, bir hilafet kurduğunu iddia etti ve dünya çapında 40 bin gönüllüye kendisine katılmak üzere Suriye ve Irak’a gelmesi konusunda ilham oldu. Bir ara DEAŞ’a katılan yabancı savaşçı sayısı her ay bin 500 idi. Şu an bu sayı sıfır. Kaybetmiş takıma dahil olmayı kimse istemez” yorumunda bulundu.
“Bağdadi, DEAŞ içindeki herhangi bir eleman seviyesine düştü”
Ancak lideri Ebu Bekir Bağdadi’nin serbest olduğu, DEAŞ’a karşı bir zaferden gerçekten bahsedilebilir mi? General Ghika, Bağdadi’nin akıbetine pek önem vermiyor. Nitekim Şarku’l Avsat’a yaptığı açıklamada, “Bağdadi’nin nerede olduğunu gerçekten bilmiyoruz. Bilsek ona karşı bir şeyler yapardık. Irak veya Suriye’de olabileceği gibi bölge dışında da olabilir. Bilmiyoruz. Gerçek bu. Bununla birlikte ben onun bugünün değil dünün adamı olduğuna inanıyorum. Sanmıyorum ki şu an bir önem ifade etsin. Saklanmaya mecbur olmakla Bağdadi, DEAŞ içindeki herhangi bir eleman seviyesine düştü. Bana kalırsa inanılırlığını her geçen gün yitiriyor. Şu da var ki Bağdadi ortada yoksa da DEAŞ şu an bir liderlikten yoksun değil. Bu sebeple bu topraklar üzerindeki sözde hilafet ortadan kalkana kadar DEAŞ’ın bir tehdit olarak kalacağını, zira onun izinden gitmeye hazır olan yeni liderler ve üyelerin olacağını düşünüyorum. Bu yeni liderler daha tecrübesiz ve öldürülen veya tutuklanan eski liderlerden her bakımdan daha güçsüzler. Hiç şüphe yok ki örgüt, daha da zayıfladı ancak liderlik dizginini almaya hazırlananlar olacak. Bu olaya, diğer terör gruplarında defalarca rastladık” ifadelerini dile getirdi.
Peter Bergen de bu noktada benzer bir değerlendirmede bulunuyor. Şarku’l Avsat’a konuşan Bergen, durumu şu sözlerle değerlendirdi;
“DEAŞ, sanal bir hilafet olarak saldırı için akıl çelme çabalarına devam edecek. Ancak daha önce olduğundan çok daha zayıf olarak. Asıl sorun DEAŞ’ı doğuran koşulların hala mevcut olmasıdır. Ortadoğu’nun Suriye ve Yemen gibi ülkelerinde mezhep temelli ayrışmalar söz konusu iken Libya ve Afganistan gibi ülkelerinde zayıf veya başarısız hükümetler varlık gösteriyor. Üstelik çoğu ülkesinin ekonomisi de zayıf. Libya, Yemen, Afganistan ve diğer Müslüman ama zayıf ülkelerin yeni bir ‘DEAŞ’a gebe olduğunu öngörebiliriz. Bu oğul ‘DEAŞ’ babası gibi başarılı olmayabilir ama DEAŞ’ın yerini alan bir topluluk oluşturabilir.”
Bu ‘yeni DEAŞ’ın ortaya çıkmasından yana duyulan endişeler, Başkan Donald Trump’ı DEAŞ’a karşı operasyon kapsamında Suriye’deki Amerikan güçlerinin tamamını geri çekmekten alıkoyan sebeplerden biri olabilir. Gerçekleştirdiği basın toplantısında bu konuya ilişkin olarak Ghika, “Trump, DEAŞ’ın bu topraklar üzerindeki sözde hilafet sona erene kadar devam edecek bir tehdit olduğunu kabul etti. Önemli olan Irak ve Suriye sakinleri için tehdit oluşturan bir saldırı başlatmaması adına Suriye’nin kuzeydoğusunun DEAŞ için güvenli bir bölge olmasına izin vermememizdir. Trump’ın Amerikan güçlerinin bir kısmını Suriye’nin kuzeydoğusunda bırakma kararı, DEAŞ’a karşı saldırının sürekliliğine imkân sağlayacak” sözlerini sarf etti.
Bu çerçevede Ghika, DEAŞ’a bağlı hücrelerin Suriye Demokratik Güçleri’nin egemen olduğu noktalarda halen operasyon yürüttüğüne işaret ederek Rakka’da 16 kadar suikast girişimin yanı sıra bir dizi patlama olayını ortaya çıkardı.
Suriye Demokratik Güçleri’nin elinde tutuklu bulunan DEAŞlılar ve aileleri hakkında ise İngiltereli General şu açıklamada bulundu;
“Uluslararası Koalisyon olarak biz, savaş meydanlarında acımasızca suç işleyen savaşçı DEAŞ unsurlarının aleyhinde delil topluyoruz. İleride herhangi birinin bu vahşete katıldığına dair bir delil bulabilirsek hemen bu delilleri bir araya getireceğiz ve kendisine karşı bir ceza davası açılabilsin diye yetkililere sunacağız. Ancak bu iş şu an zor. DEAŞ’ın son cephesi, çok kalabalık; Bağuz’daki operasyonu yavaşlatan binalar, çadırlar ve başka şeyler var. Suriye Demokratik Güçleri de istemsiz mağduriyetler yaşanmasın diye geçtiğimiz haftalarda bu operasyonların ilerleyişini yavaşlattı.” Uluslararası Koalisyon Güçleri Komutan Yardımcısı, Suriye’nin doğusundaki el-Havl Mülteci Kampında DEAŞ savaşçılarının aileleri de dahil olmak üzere on binlerce yerinden edilmişe sunduğu koruma ve hizmetlerden ötürü Suriye Demokratik Güçleri’ne övgüde bulundu. el-Havl Mülteci Kampı, Suriye Demokratik Güçleri’nin yerinden edilmişler için kurduğu üç kampın en büyüğü. Başlangıçta sadece yaklaşık 20 bin kişiye tahsis edilmişken hâlihazırda 60 bini aşkın kişiyi barındırıyor. Ghika, DEAŞ’ın geçen haftalarda kuşatılan son cephesinden görülmemiş sayıda savaşçı ve ailenin çıkmasıyla birlikte yerinden edilmiş kişi sayısının şaşırtıcı olduğunu belirtiyor.
DEAŞ terör örgütü gücünün doruklarında iken Suriye ve Irak’taki ana etkinlik noktalarında ve dünya çapındaki farklı şubelerinde yerel ve yabancı unsurlardan (Ensar ve Mücahidin) oluşan on binlerce savaşçıya sahipti. Ancak Bağuz’da yenilgiye uğrayıp sözde ‘devletinin’ düşmesinden sonra belirgin bir şekilde zayıfladı. Hele de 8 milyondan fazla insanı içine alan 88 bin kilometrekarelik bir alanda milyar dolarlar toplayan çok büyük bir ‘devleti’ yönettiği geçmiş zamanları ile kıyaslandığında.
Ghika, örgütün geriye kalan gücüne dair açıklamasında, “DEAŞ’ın Fırat’ın merkez havzasında yer alan son cephesinde, son birkaç güne kadar bu topraklar üzerindeki devletlerinden kalan son parçaya tutunmuş bir şekilde orada kalan yüzlerce savaşçı yer alıyordu. Değerlendirmelerimize göre Irak’ta ise 10 ila 20 bin arasında bir sayı söz konusu. Bununla birlikte onların çoğu savaşçı olmayıp destek ağlarının üyeleri. Dünya çapındaki DEAŞ unsurlarının sayısına gelince bunun için belirli bir rakam vermek gerçekten zor. DEAŞ’a bağlı yaklaşık 10 kol olabilir ve her bir koldaki eleman sayısı, duruma göre artıp eksilebilir” ifadelerine yer verdi.
Mevcut denklemde El Kaide’nin konumu hakkında ise Ghika şu açıklamada bulundu;
“Dünyanın gözü şu an çeşitli sebeplerden ötürü DEAŞ’ın üzerinde. Ancak bu demek değildir ki farklı biçimleriyle gerek eski gerek yeni şiddet yanlısı aşırılığa, dünyanın güvenliğine bir tehdit oluşturduğu nazarıyla bakılmasın. Gelecekte bu meseleyi ele almamız gerekiyor.”
Yazar Bergen, DEAŞ’a karşı savaşın neredeyse sona ermesi ile birlikte El Kaide ile ilgilenilmesi gerektiği konusunda da General Ghika ile aynı düşünceyi paylaşıyor ve şöyle diyor;
“El Kaide, Suriye’nin yanı sıra Afganistan ile Pakistan arasındaki sınır bölgesinde DEAŞ’ın çöküşünden faydalanıyor. Onlar şu an Usame’nin oğlu Hamza b. Ladin’i El Kaide’nin yeni neslinin liderliği için hazırlıyorlar”. 



Faşir'deki trajedi: Yollara dağılmış cesetler ve evlerin içindeki mezarlar

Sudanlı bir kadın, el-Faşir'de sevdiklerini kaybetmenin acısıyla ağlıyor (Reuters)
Sudanlı bir kadın, el-Faşir'de sevdiklerini kaybetmenin acısıyla ağlıyor (Reuters)
TT

Faşir'deki trajedi: Yollara dağılmış cesetler ve evlerin içindeki mezarlar

Sudanlı bir kadın, el-Faşir'de sevdiklerini kaybetmenin acısıyla ağlıyor (Reuters)
Sudanlı bir kadın, el-Faşir'de sevdiklerini kaybetmenin acısıyla ağlıyor (Reuters)

Osman el-Esbat

Kuzey Darfur Eyaleti'nin başkenti el-Faşir'de Hızlı Destek Kuvvetleri (HDK) tarafından işlenen katliamlar ve vahşetler sonucunda çok sayıda felaket ve trajedi yaşanıyor. Şehrin mahallelerinde sadece yıkım ve yangın sahneleri ile silah sesleri bıraktılar; öyle ki artık her an ve her şekilde ölüm mümkün.

Ölenlerin cesetleri hâlâ Faşir sokaklarında yatıyor ve bazı cesetler de tehlikeli güvenlik koşulları nedeniyle erişilemeyen Tavila bölgesine doğru uzanan yolda dağılmış bir halde. Bu arada, bazıları da kaçış yolculuğunu tamamlayamadan keder ve üzüntü sebebiyle hayatlarını kaybetti.

Acil çağrı

Bu atmosferde, Faşir Direniş Komiteleri Koordinasyonu, “Şehrin içinde mahsur kalan insanların varlığının ve Faşir ile Tavila bölgesi arasındaki yolda trajik koşullardaki cesetlerin, acil müdahale gerektirdiğini” belirtti.

Tavila Acil Servisi, tüm insani ve tıbbi kuruluşlara, cesetleri toplamak, insanlık onuruna yakışır bir şekilde gömmek, ilk yardım sağlamak ve bulunan yaralıları kurtarmak için hızlı müdahalede bulunacak kurtarma ekipleri oluşturmaları, ayrıca, Faşir ile Tavila arasındaki sokaklar ile bölgelerdeki gönüllüler ile koordinasyonda bulunmaları çağrısı yaptı.

Çaresizlik ve keder

Sudan vatandaşı İbrahim Taha, “Faşir'den kaçma yolculuğum sırasında Tavila'ya kadarki  yol boyunca, özellikle de şehrin dış mahallelerinde HDK unsurlarının varlığı sebebiyle, bir dizi korkunç durum ve tehlikeyle karşı karşıya kaldım” diyor.

dfrgt
Zorlu Faşir'den kaçma yolculuğunun ardından yollarda yatıp dinlenen Sudanlılar (Reuters)

Taha “katliamlardan kaçanları en çok üzen husus, şehrin içinde ve dışında, Tavila yolundaki ücra mahallelere kadar sokaklara dağılmış cesetlerdi” diye açıkladı. “HDK cehenneminden kaçanlar bu yüzlerce ceset için hiçbir şey yapamadılar, bu kuvvetlerin mensuplarının işlediği katliamlar ve tasfiye eylemlerinden kaynaklanan tehlikeler nedeniyle onları gömmek için yeterli zamanları yoktu. Akraba ve dostlarının cesetlerini gömememek ve onları parçalayıp yiyen köpeklere bırakmak son derece ıstırap verici” diye ekledi.

Çürümüş cesetler

Faşir'den Mellit bölgesine kaçan Amer Faruk, “HDK'nin sivillere karşı işlediği katliamlar ve acımasız infazlar sonrasında şehrin sokaklarına dağılmış ceset sayısının yüzlerce olduğunun tahmin edildiğini” belirtti.

“Faşir'den gün doğmadan önce bir grup komşusuyla birlikte ayrıldıklarını ve yolda 20 cesetten oluşan bir yığınla karşılaştıklarını, cesetlerin sahiplerinin yaklaşık üç gün önce ölmüş gibi göründüklerini, karşılaştıkları başka cesetlerin ise gönüllüler kendilerine ulaşıp onları gömemedikleri için, çürüme durumlarına bakılırsa bir hafta önce ölmüş olduklarını” anlattı.

Faruk ayrıca, “HDK’nin Kuzey Darfur Eyaleti'nin başkentine giriş yaptığı ilk günlerde, vatandaşların şehir içindeki mezarlıklara ulaşamaması nedeniyle onlarca kişi evlerin içinde gömüldü” diye de ekledi.

Zorluklar ve engeller

Bu bağlamda, sosyal aktivist Hamdan Ömer, “gönüllülerin tehlikeler, günlük öldürmeler ve katliamlar nedeniyle sokaklardaki cesetleri toplayıp gömmekte zorlandıklarını, bu engellemelere rağmen, Faşir ile Tavila bölgesi arasındaki yolda bulunan 14 cesedi gömmeyi başardıklarını” açıkladı.

rty
Faşir, savaş nedeniyle sessiz bir şehre dönüştü (AP)

Ömer: “Cesetleri bulma ve toplama operasyonları, özellikle HDK unsurlarının yollarda yoğun bir şekilde konuşlanması ve gönüllüleri çevreleyen tehlikeler göz önüne alındığında, defin işleminin uygun şekilde ve belirli bir zaman dilimi içinde gerçekleştirilebilmesi için eğitimli acil durum ekipleri tarafından yönetiliyor” dedi.

Aktivist, “güvenli koridorların varlığının, çalışmaların etkili bir şekilde ilerlemesine yardımcı olacağına ve Faşir ve hatta Tavila bölgesine giden yollardaki tüm cesetlere ulaşılabileceğine, böylece Kuzey Darfur Eyaleti'nin başkentinin, birçok cesedin çürümesi durumunda yaşayacağı olası bir çevre felaketinden kurtarılabileceğine” dikkati çekti. “Cesetlerin güvenli bir şekilde toplanması ve korunması için gönüllülere koruyucu giysi ve ekipman sağladıklarını” da belirtti.

Ciddi komplikasyonlar

Bu arada, insan hakları aktivisti İmad Fadlallah, HDK'nin Faşir'de mahsur kalan ve mülteci kamplarına kaçan sivillere yönelik intikam saldırıları ile aşırı şiddet eylemlerinin giderek arttığı ve birçoğunun trajik ve vahşice yargısız infaz edildiği konusunda uyardı.

Fadlallah, ölenlerin kimliklerinin belirlenmesinde yaşanan önemli zorluklar göz önüne alındığında, cenazelerin defin işleminden önce dezenfekte edilmesi ve belgelenmesi için tutarlı ve özenli bir çaba gösterilmesi gerektiğini vurguladı. Devam eden toplu infazlar ve günlük katliamlar sonucunda önümüzdeki günlerde daha fazla cesedin bulunacağını da öngördü.

cdfrgt
Uydu görüntüleri Faşir'deki toplu mezarları gösteriyor (AP)

Aktivist, “Faşir'de ve Tavila bölgesine doğru göç yollarında bulunan ceset sayısının arttığını, orada hâlâ birçok cesedin bulunduğunu” belirtti. Bunların muhtemelen ihmal nedeniyle ölen veya anında infaz edilip cesetleri saklanan tutuklu ve kayıp kişilerle doğrudan bağlantılı olabileceği tahmininde bulundu.

Çevresel meydan okumalar

Aynı bağlamda, çevre aktivisti İmran Saad, Faşir ve çevresindeki köylerdeki kötüleşen koşullar konusunda uyardı ve devam eden günlük cinayetler ve infazlar nedeniyle durumu gerçek bir felaket olarak nitelendirdi. Zira cesetlerin çürüdüğünü ve insanların cesetlerden yayılan kötü kokudan şikayet ettiğini ifade etti. Ancak, bunun en tehlikeli yanının çeşitli hastalık ve salgınların yayılması olduğunu da sözlerine ekledi.

“Bu cesetlerin varlığı, şu anda Faşir ve çevresindeki köylerin karşı karşıya olduğu en büyük çevre ve sağlık sorunlarından birine dönüştü ve onları doğrudan veba tehdidiyle karşı karşıya bırakıyor. Bu tehdit, silah taşıyanlar için de geçerli ve silahların kendisinden ziyade, bu koşulların kendilerini daha çok tehdit ettiğini anlamalılar.”

Saad, Faşir'in içinde ve dışında yüzlerce cesedin artık ulaşılamaz durumda olması, ulaşım mümkün olsa bile, cesetler çoktan çürümüş olduğu ve gerçek bir probleme dönüştüğü için, problemi ele almakta çok geç kalındığını ve bu sorunun ciddi sağlık ve çevre sorunlarına yol açacağını tahmin ediyor.

Şarku’l Avsat’ın Independent Arabia’dan aktardığı analize göre Çevre aktivisti, özellikle Faşir'den daha güvenli kabul edilen Tavila bölgesine giden yol boyunca dağılmış cesetlerin taşınması ve gömülmesi yoluyla çevreye ve sağlığa yönelik etkilerin azaltılması için acil eylem çağrısında bulundu.

Saad, HDK liderliğine “herkesten daha fazla onları etkileyecek olan bu felaket durumunu anlamaları” çağrısında bulundu. “Bu nedenle, konu o kadar kritik hale geldi ki, vatandaşların hayatlarını ve çevreyi korumak için uluslararası toplumun acil müdahalesi gerekiyor” diye ekledi.

Bir sağlık felaketi

Çevre felaketi ile ilişkili bir diğer gelişmeyle ilgili olarak, epidemiyolog Halid Dahab, “Faşir ve çevresindeki köylerde, acil bir önlem alınmadığı için bir sağlık felaketinin kaçınılmaz olduğunu” belirtti. “Sürekli devam eden toplu katliamlar ve günlük öldürmeler, özellikle yüzlerce cesedin çürümesinden sonra ideal ve elverişli bir ortam oluştuğu için kaçınılmaz olarak tehlikeli salgın hastalıkların görülmesine ve yayılmasına yol açacaktır” diye uyardı.

Bir grup genç gönüllünün Faşir çevresindeki köylerde cesetleri toplayıp gömmeye yönelik çabalarına rağmen, HDK tarafından işlenen katliamlar ve vahşetin yanı sıra bombardımanlar, yargısız infazlar ve keyfi tutuklamalar nedeniyle, gençlerin özellikle Faşir şehri içinde, ulaşılması zor bölgelerdeki cesetlerin çoğuna ulaşamadıklarını açıkladı.

Dahab, “HDK'nin Faşir'e girdiği ilk günden bu yana cesetlerin gömülememesi, sokaklarda, ara sokaklarda ve enkazın altındaki birçok cesedin çürümesine, kötü kokulara ve bu cesetlerin başıboş kedi ve köpeklerin avı haline gelmesine yol açtı” diye belirtti.

BM'ye göre, HDK'nin kontrolü ele geçirmesinden bu yana 65 binden fazla kişi Faşir'den kaçarken, on binlerce kişi halen içinde mahsur kalmış durumda. Son beş gün içinde Tavila bölgesi 5 binden fazla yerinden edilmiş kişiyi ağırladı ve binlercesi de Faşir'e 13 kilometre uzaklıktaki Karni bölgesinde mahsur bulunuyor. Bunlardan bazıları hasta, yaralı veya ailelerini kaybetmiş çocuklar. Sınır Tanımayan Doktorlar, Tavila girişinde, çoğu açılan ateş sonucu yaralanmış veya işkence görmüş hastalara acil ve cerrahi hizmetler sunan bir sağlık merkezi kurdu.


Hamas, 2014 yılında esir aldığı İsrailli asker Hadar Goldin'in cenazesini teslim edecek

Gazze şehrinde İsrailli rehinelerin cesetlerini arama çalışmaları sırasında Uluslararası Kızılhaç Komitesi (ICRC) çalışanlarının yanında bulunan Kassam Tugayları savaşçıları (EPA)
Gazze şehrinde İsrailli rehinelerin cesetlerini arama çalışmaları sırasında Uluslararası Kızılhaç Komitesi (ICRC) çalışanlarının yanında bulunan Kassam Tugayları savaşçıları (EPA)
TT

Hamas, 2014 yılında esir aldığı İsrailli asker Hadar Goldin'in cenazesini teslim edecek

Gazze şehrinde İsrailli rehinelerin cesetlerini arama çalışmaları sırasında Uluslararası Kızılhaç Komitesi (ICRC) çalışanlarının yanında bulunan Kassam Tugayları savaşçıları (EPA)
Gazze şehrinde İsrailli rehinelerin cesetlerini arama çalışmaları sırasında Uluslararası Kızılhaç Komitesi (ICRC) çalışanlarının yanında bulunan Kassam Tugayları savaşçıları (EPA)

Hamas’ın askeri kanadı İzzeddin el-Kassam Tugayları, bugün saat 14:00'te İsrailli asker Hadar Goldin'in cenazesini teslim edeceğini duyurdu.

Goldin'in cenazesinin dün Gazze Şeridi'nin güneyindeki Refah'ta bir tünelde bulunduğu ifade edildi.

Diğer yandan İsrail Genelkurmay Başkanı Eyal Zamir dün, on yıldan fazla bir süre önce Gazze'de öldürülen Goldin'in cenazesini alma sözü verdi.

Zamir, 2014 yılında Gazze'de altı hafta süren savaş sırasında öldürülen Hadar Goldin'in ailesiyle bir araya geldi. Goldin'in cesedi, ölümünden bu yana Gazze Şeridi'nde tutuluyordu. Şarku’l Avsat’ın AFP’den aktardığına göre İsrail ordusu tarafından yapılan açıklamada, “Genelkurmay Başkanı Eyal Zamir bu akşam (cumartesi) Goldin'in ailesiyle bir araya geldi ve İsrail ordusunun şu ana kadar edindiği bilgileri onlara aktardı” denildi. İsrail ordusu, bu bilgilerin ne olduğu konusunda ayrıntı vermedi.

Açıklamada, “Genelkurmay Başkanı, kendisinin ve İsrail ordusunun Hadar'ı ve diğer tüm rehineleri geri getirme konusundaki kararlılığını yineledi” ifadesi yer aldı.

dcfrgt
İsrailli asker Hadar Goldin (İsrail medyası)

Bir başka İsrailli asker Oron Shaul, 2014 savaşında ölmüştü. Cesedi, Hamas'ın 7 Ekim 2023'te İsrail'in güneyine düzenlediği saldırının ardından çıkan son savaş sırasında bu yılın başlarında bulundu.

Önceki takaslarda Goldin ve Shaul'un cenazelerinin iadesi için yapılan çabalar başarısızlıkla sonuçlandı.

23 yaşındaki Goldin, Hamas tünellerini tespit etmek ve imha etmekle görevli bir İsrail biriminde görev yapıyordu. Kendisi, insani amaçlı 72 saatlik ateşkesin yürürlüğe girmesinden sadece birkaç saat sonra, 1 Ağustos 2014’te öldü.

İsrail ordusu, Goldin’in Kassam Tugayları’nın ateşi altında kaldığını ve savaşçıların onu öldürüp cesedini aldığını bildirdi.

İsrail, Gazze Şeridi'ndeki savaşı sona erdirmek için ABD'nin arabuluculuğunda yapılan ateşkes anlaşması kapsamında, kalıntılarını geri almaya çalıştığı ölü rehinelerin listesine Goldin'in adını da ekledi.

Kassam Tugayları yaptığı açıklamada, Gazze Şeridi’nde kalan İsrailli rehine cesetlerinin çıkarılması için ek teknik ekip ve ekipmana ihtiyaç olduğunu belirtti.

Açıklamada, arabulucuların sorumlulukları vurgulanarak, Gazze Şeridi'nde ateşkesin devamını sağlayacak bir çözüm bulmaları gerektiği ifade edildi.

Ekim ayında imzalanan ateşkes anlaşması uyarınca Hamas, hareketin İsrail'e saldırısından bu yana Gazze Şeridi'nde tutulan 20 canlı rehinenin tamamını, İsrail'de tutulan yaklaşık 2 bin Filistinli mahkûm ve tutuklunun serbest bırakılması karşılığında teslim etti.

Ateşkes anlaşması ayrıca, 360 Filistinlinin cenazesi karşılığında 28 İsrailli rehinenin cesedinin teslimini de içeriyordu. 23 rehinenin cesedi 300 Filistinlinin cenazesi karşılığında teslim edildi, ancak Gazze Şeridi'ndeki sağlık yetkilileri bunların hepsinin kimliklerinin tespit edilmediğini söyledi.


Gazze ateşkesi ‘ikinci aşamaya geçme’ engeliyle karşı karşıya

Gazze şehrinde yıkılan binalar, 5 Kasım 2025 (Reuters)
Gazze şehrinde yıkılan binalar, 5 Kasım 2025 (Reuters)
TT

Gazze ateşkesi ‘ikinci aşamaya geçme’ engeliyle karşı karşıya

Gazze şehrinde yıkılan binalar, 5 Kasım 2025 (Reuters)
Gazze şehrinde yıkılan binalar, 5 Kasım 2025 (Reuters)

Arabulucular, Hamas'ın elinde tuttuğu İsrailli rehine cesetlerinin iadesi konusunda ilk aşamada yaşanan karmaşıklıklar nedeniyle, Gazze Şeridi'nde ateşkes anlaşmasının ikinci aşamasına geçilmesi çağrısını giderek daha fazla dile getiriyor. Birinci aşama halen bir sonraki aşamanın ayrıntıları üzerinde uzlaşmaya varılamaması gibi karmaşık sorunlarla karşı karşıya. Tüm bunlar, İsrail’in geçtiğimiz ocak ayında yaptığı anlaşmayı bozması örneğinin tekrarlanabileceği endişelerini beraberinde getiriyor.

Ocak ayındaki ateşkes anlaşması üç aşamadan oluşuyordu. İlk aşama anlaşmanın imzalandığı tarihte başlamış ve 1 Mart'ta sona ermişti, ancak Hamas ve İsrail ikinci aşamaya nasıl geçileceği konusunda anlaşmaya varamamıştı.

O dönemde Hamas, İsrail güçlerinin Gazze Şeridi'nden tamamen çekilmesi ve hareketin elinde tuttuğu tüm canlı rehinelerin serbest bırakılmasını öngören ikinci aşamaya geçmek istiyordu. Bunun yerine İsrail, savaşı sona erdirme veya güçlerini geri çekme taahhüdünde bulunmadan birinci aşamanın uzatılmasını istedi ve 18 Mart'ta savaşı yeniden başlattı.

Mısır, ‘Gazze Şeridi’ndeki ateşkes anlaşmasının ikinci aşamasına geçilmesi gerekliliği’ yönündeki çağrısını yineledi. Bu açıklama, Mısır Dışişleri Bakanı Bedr Abdulati’nin, Avrupa Birliği (AB) Dış İlişkiler ve Güvenlik Politikası Yüksek Temsilcisi Kaja Kallas’tan cuma akşamı aldığı bir telefon görüşmesi sırasında yapıldı. Söz konusu ateşkes anlaşması, geçtiğimiz 10 Ekim’de yürürlüğe girmişti.

Ekim anlaşmasının birinci aşaması, askeri operasyonların durdurulmasını, İsrail ordusunun kısmi olarak geri çekilmesini, esir takası anlaşmasını ve Gazze’ye insani yardımların girişini kapsıyordu. Şimdiye kadar Gazze’deki Filistinli gruplar, İsrailli esirlerin 20’sini sağ olarak, 25’inin ise cesedini teslim etti. Ancak Refah Sınır Kapısı hâlâ açılmadı ve İsrail zaman zaman bölgeye hava saldırıları düzenlemeye devam ediyor.

İsrail Ordu Radyosu’na konuşan bir kaynak, Genelkurmay Başkanı Eyal Zamir’in, ‘Gazze’deki İsrailli esirlerin tümünün cenazeleri geri alınmadan, Hamas ile yapılan anlaşmanın bir sonraki aşamasına geçilmemesini; ayrıca bölgenin tamamen silahsızlandırılmasına yönelik operasyon tamamlanmadan Gazze’nin yeniden imarına kesinlikle izin verilmemesini tavsiye ettiğini’ belirtti.

İsrail, Gazze Şeridi'nin Filistin yönetimi tarafından yönetilmesini reddediyor ve teknokratik bir komitenin kurulmasını engelliyor, Washington ise uluslararası bir güç kurulmasını istiyor. Gözlemcilere göre, Gazze Şeridi'nin yeniden inşasının kaderi ise belirsizliğini koruyor.

z
İsrail'in yerle bir ettiği evlerin enkazı yakınında oturan Filistinliler (AFP)

Filistinli siyasi analist Ekrem Atallah, “İsrail’le yapılan anlaşmaların aşamalara bölünmesi, İsrail’e bu anlaşmaları bozma imkânı veriyor. Bu durum ocak anlaşmasında olduğu gibi daha önce Oslo Anlaşması’nda da yaşandı. İsrail, askeri gücünü kullanarak ve fiili durumu dayatarak Filistinlilerle adeta oyun oynuyor. Bu nedenle sonraki aşamaya geçmek bir düğüm gibi görünüyor” ifadelerini kullandı.

Oslo Anlaşması, Eylül 1993’te İsrail ile Filistin Kurtuluş Örgütü (FKÖ) arasında imzalandı. Anlaşma, Filistin özerk yönetimi düzenlemelerine ilişkin ilkeler bildirisinden başlayarak, anlaşmazlıkların çözümü ve bölgesel programlarla ilgili İsrail-Filistin iş birliğiyle sona eren toplam 17 maddeden oluşuyor.

Atallah, Şarku’l Avsat'a verdiği demeçte, “İsrail'i Ekim anlaşmasının geri kalan aşamalarını uygulamaya zorlamak, arabulucular ve Arap ve İslam ülkeleri aracılığıyla ABD Başkanı Donald Trump'a anlaşmanın geri kalan şartlarını yerine getirme konusunda baskı uygulayarak başarılacaktır. Şu ana kadar, ABD'nin anlaşmayı uygulamaya istekli olduğu söylenebilir” dedi. Mevcut anlaşmanın önündeki engellerden de bahseden Atallah sözlerini şöyle sürdürdü: “Bunların başında İsrail'in niyetleri, uluslararası gücün ayrıntılarına odaklanılması, görevlerinde değişiklik yapılması ve İsrail'in Gazze Şeridi'nde güvenlik operasyonları yürütmesine izin verilmesi geliyor. Bu durum, anlaşmayı destekleyen ülkeleri öfkelendiriyor.”

Şarku’l Avsat’ın Axios internet sitesinden aktardığına göre, Washington pazartesi akşamı, Birleşmiş Milletler (BM) Güvenlik Konseyi üyelerine, en az iki yıl süreyle görev yapacak bir uluslararası görev gücü kurulmasını öneren bir karar taslağı sundu.

Washington, bu uluslararası gücün oluşturulmasının, anlaşmanın ikinci aşamasına geçilebilmesi için anahtar rol oynadığına inanıyor. Anlaşmanın bu aşaması, yönetişim, silahlar, uluslararası istikrar güçleri ve yeniden inşa konularını kapsıyor.

sdfrgt
Mısır'ın Şarm eş-Şeyh kentinde imzalanan ateşkes anlaşmasının imza töreninden (Mısır Cumhurbaşkanlığı)

Birkaç gün önce, Yedioth Ahronoth gazetesi, İsrailli kaynaklara dayandırdığı haberinde, Başbakan Binyamin Netanyahu ve Stratejik İşler Bakanı Ron Dermer'in, Amerikan yönetimiyle Gazze’de İsrail’in hareket özgürlüğünü sağlamasına yönelik bir anlaşma belgesi üzerinde müzakereler yürüttüğünü belirtti. Bu anlaşmanın amacı, İsrail’in hareket alanını belirleyecek bir çerçeve oluşturmak ve uluslararası gücün Hamas’ı silahsızlandırmada başarısız olması durumunda Amerika'nın garanti sağladığı önlemleri belirlemek.

Askeri ve stratejik uzman Tümgeneral Hamdi Behit, Şarku’l Avsat’a verdiği demeçte, “İsrail ile ateşkes anlaşmalarının ileri aşamalarına geçiş, ‘düğüm’ haline geldi. Bu, İsrail hükümetlerinin anlaşmaları aşamalara ayırmakta ısrar ettiklerinde alıştıkları bir davranış. Mevcut anlaşmayı ilerletme sorumluluğu arabuluculara aittir ve ABD, anlaşmanın garantörü olarak bunu uygulamaya istekli olmalıdır” şeklinde konuştu.

Behit sözlerine şu ifadelerle devam etti: “Hamas şu anda zor bir durumla karşı karşıya. Çünkü elindeki tüm canlı rehineleri teslim etti ve tüm cesetleri teslim etmeye yakın. Şimdi odak noktası, ikinci aşamaya geçmek ve anlaşmanın şartlarının tam olarak uygulanmasını sağlamak için kullanılabilecek silahların teslim edilmesi meselesi.”

Birkaç gün önce İstanbul’da, Türkiye, Katar, Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri (BAE), Ürdün, Pakistan ve Endonezya dışişleri bakanlarının katıldığı genişletilmiş bir bakanlar toplantısı düzenlendi. Toplantıda, ateşkesin pekiştirilmesi ve Trump girişimi ile ardından gelen Şarm eş-Şeyh Deklarasyonu’nun uygulanmasının takibi ele alındı. Ayrıca, Riyad'da düzenlenen İki Devletli Çözümün Uygulanması için Uluslararası Koalisyon'un son toplantısının sonuçları da müzakere edildi.