Muhaliflerden Esed rejimine sürpriz saldırılar

Hama’nın kuzeyindeki muhalifSuriye Ulusal Kurtuluş Cephesi unsurları (AFP)
Hama’nın kuzeyindeki muhalifSuriye Ulusal Kurtuluş Cephesi unsurları (AFP)
TT

Muhaliflerden Esed rejimine sürpriz saldırılar

Hama’nın kuzeyindeki muhalifSuriye Ulusal Kurtuluş Cephesi unsurları (AFP)
Hama’nın kuzeyindeki muhalifSuriye Ulusal Kurtuluş Cephesi unsurları (AFP)

Suriye’deki muhalif gruplar, Hama’da rejimin kontrolü altında bulundurduğu bölgelere yeni saldırılar gerçekleştirmeye başladı.Buna karşın Esed güçleri muhaliflerin ilerleme kaydettiği bölgelere yönelik hava saldırılarını arttırdı. Hama ve İdlib’in güneyinde yaşanan çatışmalarda taraflardan toplam 83 unsur öldü.
Suriye İnsan Hakları Gözlemevi’nin (SOHR) aktardığına göre İslamcı gruplar ile radikal fraksiyonlar rejimin muhaliflerden geri almaya çalıştığı bölgelerde Esed güçlerine ani saldırılar düzenledi.
SOHR, muhalif grupların Hama kırsalında rejimin kontrolü altında bulundurduğu Kernaz, Hamamiyat, Calma, Cadida, Kafrhud, Şeyh Hadid, Kirkat, Mustariha, Kafrnabuda, Kasabiyah ve Tel Havaş beldelerine şiddetli saldırılar düzenlediğini duyurdu.
Esed güçleri, Cuma sabahı Hama kırsalında bir önceki gün muhaliflere kaybettiği bölgelere karşı saldırı düzenlemişti.
SOHR’nin aktardığına göre rejim güçleri Kafrhud’u kontrolü altına alırken Tel Milh bölgesindeki çatışmalar sürüyor. Rejim burada tam hâkimiyet sağlamaya çalışıyor. Muhalif kaynaklar ise rejimin bir önceki gün kaybettiği bölgelere sızma girişimin ardından Cuma sabahı çıkan çatışmalarda rejimin Hama’da büyük bir darbe yediğini açıkladı.
Muhalif Ceyşu’l İzze örgütü, yaptığı açıklamada Kesri’l-Azm operasyonu çerçevesinde Tel Milh ile Kafrhud’un rejim, Rus ve İran milislerinin elinden alındığını belirtirken Ulusal Kurtuluş Cephesi, Hama kırsalında Esed güçlerine ait ilk savunma hattının kırıldığı ve rejime ait birçok merkezin yok edildiğine vurgu yapıyor. Öte yandan Hama kırsalındaki Rus askeri üssünün bölgeden çekildiği yönünde söylentiler var.
Muhalif gruplar iki gün önce, stratejik bölgeleri ele geçirme hedefiyle Hama kırsalındaki rejim bölgelerine geniş çaplı bir askeri operasyon düzenledi.
Ed-Durar eş-Şamiyye TV Hama muhabirinin aktardığına göre muhalif gruplar, BMP tipi bir zırhlı aracı patlatırken rejimin Celme hattında muhaliflere ait bölgelerine sızma girişimi sırasında çıkan çatışmalarda birçok rejim askerini öldürdü.
Rus savaş uçakları da Cuma sabahı Hama kırsalındaki el-Erbain, Kafrzita, ez-Zekât ve Morek bölgelerini bombalarken gece yarısı et-Tamine, ez-Zekât ve el-Erbain’e bağlı köyleri ile Hasraya ve Latmin bölgelerini hedef aldı. Rus uçaklarının söz konusu bölgelere yönelik saldırıları gece yarısından sonra da devam etti. Rus uçakları Cuma sabahı 12, gece yarısı ise toplam 10 hava saldırısı düzenledi.
Son insan kayıplarıyla birlikte 30 Nisan 2019 tarihinden bu yana İdlib Gerginliği Azaltma bölgelerine yönelik saldırılar sonucunda ölen kişi sayısı 1159’a yükseldi.
Öte yandan El-Durar eş-Şamiyye TV muhaliflerin uçaksavar füzesi kullanarak rejime ait “SU22” tipi bir savaş uçağını düşürdüğünü aktardı.
Kanalın aktardığına göre muhalif bir askeri kaynak yaptığı açıklamada rejime ait bir askeri uçağı hedef aldıklarını ve uçağın en yakın askeri üsse inmek zorunda kaldığını söyledi. Kanal, muhaliflerin özellikle de omuz üstünde taşınabilen uçaksavar füzelerinin kullanılmasında büyük gelişme kaydettiğini ve rejimin operasyonlarının büyük çoğunluğunu havadan gerçekleştirmesi sebebiyle bu gelişmenin savaştaki dengeleri değiştirebileceğini belirtti.
Muhalif gruplar cephanesi omuz üstünde taşınabilen füzeler yönünden zengin. Ancak kısa menzilli olması ve rejim ile Rusya’ya ait savaş uçaklarının çok yüksekten uçması nedeniyle bu füzelerle uçakların vurulması zor.
Heyet Tahrir eş-Şam (HTŞ) şubat ayında “SU25” tarzı bir Rus savaş uçağı düşürmüştü.
“SU25” tipi uçaklar Rusya tarafından en çok kullanılan uçaklardan biri. Sağlamlığı ve uçaksavarlar tarafından vurulmasının neredeyse imkânsız olması nedeniyle kendisine “uçan tank” deniyor. Bu tarz bir uçağın düşürülebilmesi ise HTŞ’nin ne tür bir füze kullandığı konusundaki soru işaretlerini artırıyor.
SOHR’nin aktardığına göre İdlib’te yaşanan çatışmalarda son 24 saatte 44 rejim unsuru ve 39 muhalif asker öldü.
Söz konusu çatışmalar, muhaliflerin Hama kırsalında düzenlediği saldırının ardından yaşandı.
Bu çatışmalar sonunda muhalifler Tel Milh ile Cübeyn köylerini ile geçirdi.
Muhaliflerin gerçekleştirdiği bu saldırıya HTŞ, el-Kaide bağlantılı Hurras ed-Din ve (Uygur) İslami Türkistan Partisi de katıldı.
SOHR Direktörü Rami Abdullah, Fransız Haber Ajansı’na (AFP) yaptığı açıklamada, “Bölgedeki çatışmalar halen sürüyor. Rejim ve Rusya’ya ait savaş uçakları yoğun bombardıman gerçekleştiriyor” dedi. Abdullah,çatışmaların rejimin kontrolü altındaki Hristiyan ve alevi bölgelerine yakın yerlerde gerçekleştiğini belirtti.
Esed rejimi HTŞ’nin kendisine fiili bir saldırı gerçekleştirdiği açıklamazken hava saldırılarını yoğunlaştırarak nisan ayından bu yana radikallerle sahada çatışmaya giriyor. Rejim İdlib’in güneyi ve Hama’nın kuzey kırsalındaki bazı bölgeleri kontrolü altına aldı.
Birleşmiş Milletler’in (BM) verdiği rakamlara göre Nisan ayından bu yana yaşana çatışmalar sonucunda 300’den fazla sivil hayatını kaybederken 270 bin sivil bölgeden göç etmek zorunda kaldı. Gerçekleştirilen hava saldırılarında 23 sağlık merkezi ile 35 okul zarar gördü.



Filistin için son şans: Bir devlet mi yoksa fraksiyonlar devletçiği mi

Dünya, enkazdan yükselecek birleşik bir Filistin projesini bekliyor (Reuters)
Dünya, enkazdan yükselecek birleşik bir Filistin projesini bekliyor (Reuters)
TT

Filistin için son şans: Bir devlet mi yoksa fraksiyonlar devletçiği mi

Dünya, enkazdan yükselecek birleşik bir Filistin projesini bekliyor (Reuters)
Dünya, enkazdan yükselecek birleşik bir Filistin projesini bekliyor (Reuters)

Tony Boulos

Hamas'ın Gazze Şeridi sınırında gerçekleştirdiği Aksa Tufanı saldırısının ardından Gazze Şeridi'nde yaşanan yıkıcı savaşın üzerinden geçen yaklaşık iki yılın akabinde, Filistin davası yalnızca askeri harekâtla veya direniş sloganlarıyla sonuçlandırılamayacak kritik bir siyasi aşamaya giriyor. Savaş artık yalnızca İsrail ile değil, zamanla, özle ve bütünlüğünü yitirmiş Filistin siyasi sisteminin meşruiyetiyle bir savaşa dönüştü. Sadece dayanışma için değil, aynı zamanda yalnızca Filistin'in iç yapısının yeniden yapılandırılması ile başlayacak kapsamlı bir çözüm üretmek için de gerçek bir Arap-uluslararası mutabakat arayışı acil hale geldi. İç yapının yapılandırması ise Hamas'ın paralel bir silahlı güç olarak sahneden çekilmesinden ve Filistin Ulusal Otoritesi’nin  karar alma gücünü, meşruiyetini ve Arap desteğini yeniden kazanmasından geçiyor.

Bu, Lübnan'ın yaşadığına benzer büyük bir sınav anı. Lübnan’da da Hizbullah'ın askeri ve mali sistemi dağıtılmadan, devlet karar alma yetkisini geri kazanmadan ülkede çözüm haritasını uygulamaya koymanın bir yolu yok. Devlet dışı silahın gölgesinde ulusal bir projenin inşa edilemediği Lübnan'da olduğu gibi, Filistin'de de coğrafyayı ve meşruiyeti paylaşan fraksiyonların veya paralel otoritelerin şemsiyesi altında bir devlet kurulamaz. Filistin değişti, dünyanın Filistin algısı değişti, güç dengesi değişti. Peki liderlik araçları değişti mi? Filistinlilerin gelecek vizyonu değişti mi? Fetih ve Hamas, otorite ve direniş, iç çatışma ve dış bağımlılık gibi eski ikiliklerin esiri olmaya devam mı ediyorlar? Bir sonraki aşama, açıkça, sadece bir direniş aşaması değil. Bu, bir anavatanın yeniden inşası, bir halkın direnişinin desteklenmesi ve yıkımın yıkıntılarından bir devlet çıkarma aşamasıdır. Bu aşama, sloganlardan ve daha derin bir söylemden daha fazlasını gerektiriyor.

Silahlar susar, ama savaş bitmez

Burada Lübnan'ın iç savaş sonrası deneyimini hatırlamak faydalı olacaktır. Savaş, yalnızca Taif Anlaşması'nın imzalanması değil, daha ziyade Arap ve uluslararası çıkarların kesişmesi sonucu sona erdi. Buna bir de daha sonra ortaya çıkan çekincelerine rağmen, o anı ulusal bir projeye nasıl dönüştüreceklerini bilen Lübnanlı figürlerin varlığı eşlik etmişti. Tıpkı Lübnan'ın savaş sonrası döneme liderlik etmesi için Refik Hariri'ye ihtiyaç duyması gibi, Filistin'in de bugün sadece kırılgan bir idari yapı değil, gerçek bir Filistin devleti kurabilecek bir figüre -veya gruba- ihtiyacı var.

Yıllar sonra ilk kez, dünya Filistin devletinin fiilen tanınması yönünde ilerlemeye başladı. İspanya, Norveç, İrlanda, Slovenya ve Güney Afrika Filistin devletini tanıdı. Fransa ve diğer ülkeler de resmi olarak tanımayı düşünüyorlar. Sahne değişiyor. Haritalar yeniden çiziliyor. Gazze'ye yönelik savaş, tüm vahşetine rağmen, Filistin'i bir kez daha uluslararası kararların merkezine yerleştirdi. Fakat şimdiki temel soru şu: Biz buna hazır mıyız? Filistinliler, bu tarihi anı değerlendirebilecek ve siyasi tanınmayı sürdürülebilir bir devletin altyapısına dönüştürebilecek bir liderliğe sahip mi? Sadece söz ve pozisyonlara değil, aynı zamanda reel ekonomiye, istihdam yaratmaya, hukukun üstünlüğüne ve devlet kurumlarına dayalı bir devlet kurabilecek bir liderlik var mı?

İnsanlar değişti

Şarku’l Avsat’ın Independent Arabia’dan aktardığı analize göre  Filistin sokağı artık eskisi gibi değil. Gazze'de yaşananlardan ve yıllarca süren bölünme ve iç çatışmalardan sonra sloganlar artık yeterli değil. Bugün insanlar, yıkılanları yeniden inşa edebilecek, onurlu bir yaşam için gerçek fırsatlar yaratabilecek ve bölünmeyi derinleştirmek yerine Filistin halkının birliğini koruyabilecek bir liderlik talep ediyor. Filistinliler, Fetih ve Hamas arasındaki çekişmeden, dar görüşlü hesaplardan ve kendilerine somut hiçbir şey sunmayan, onları tüketen söylemlerden bıktı. Bugün istedikleri, örgüt değil devlet odaklı düşünen, halkı sürekli bir savaşın yakıtı olarak değil, meşruiyet kaynağı olarak gören bir liderlik.

Filistinli bir Hariri

Bazıları, Filistin'in savaştan sonra Lübnan'ın yeniden inşasına öncülük eden ve Beyrut'u yeniden inşa etmek için uluslararası destek toplayan, Arap-uluslararası mutabakatlar elde etmeyi başaran iş adamı Refik Hariri modeline ihtiyacı olduğunu söyleyebilir. Ancak Filistin gerçekliği, Lübnan gerçekliğinden daha karmaşık ve bugün ihtiyaç duyduğu şey, özel bir ulusal kimliğe sahip bir Filistinli Hariri’dir. Bu Hariri, cesur ve dürüst olmalı, direnişi güçlendirerek, binlerce iş fırsatı yaratan geniş bir ekonomik çıkar ağı oluşturarak ve topraklarındaki Filistin varlığını güçlendirerek, Filistin halkına yatırım yapmanın, gerçek kurtuluşun temeli olduğuna inanmalıdır. Filistin'in, gerçekçi bir ulusal ekonomik plan geliştirebilecek, onurun yalnızca dış destekten değil, aynı zamanda üretken ve istikrarlı bir iç ekonomi inşa etmekten de geçtiğini anlayan bir figüre veya gruba ihtiyacı var. Bu liderliğin gerçek kalkınma projeleri başlatabilecek, yatırımı, girişimciliği ve inovasyonu teşvik eden, Filistin toplumunu edilgen bir direniş zihniyetinden kurtarıp, ona üretim, açılım ve sorumluluk zihniyeti kazandıran modern bir yasal yapı kurabilecek kapasitede olması hayati önem taşımaktadır.

Filistinli ellerle yeniden inşa

Bugün Filistin tarihinde nadir görülen bir anla karşı karşıyayız. Dünya artık duyuyor ve Filistin devletinin uluslararası alanda tanınmasının yankısı her geçen gün artıyor. Gazze, uğradığı yıkıma rağmen dünyayı uyandırdı, uluslararası vicdanı harekete geçirdi ve adaletsizliği küresel tartışmaların ön saflarına taşıdı. Filistin halkı, yaralarına ve bölünmelerine rağmen, kökten farklı olması koşuluyla yeni bir liderlik etrafında kenetlenmeye hazır. Dünya, Filistin halkından sahip olduğu beceriler, yetenekler ve deneyimlerle yıkılanları kendi eliyle yeniden inşa etmesini bekliyor ve o da bunu yapabilir. Bu sayede Filistinliler, yeniden inşayla başlayacak ama daha iyi bir gelecek planlamakla sona ermeyecek bir ekonomik döngüye dahil olabilirler. Bu, diğer pek çok fırsat gibi, asla kaçmaması gereken değerli bir fırsat. O halde bölünmenin sınırları içinde kalıp daha fazla klişe girişimler mi bekleyeceğiz, yoksa gerçekten o “yeni Filistinli Hariri”yi mi aramaya başlayacağız? O, egemenliğinden yoksun bırakılmış bir devlet, yüzeysel bir temsil arayışında olmayan, bunun yerine aygıtlar için değil insanlar için, geçmiş için değil gelecek için, bağımlılık için değil onur için gerçek bir devlet kurmayı hedefleyen biridir.