İsrail: Siyahi Yahudilerin ırkçılığa isyanı sadece bir başlangıç

Falaşa Yahudilerinden 2 İsrail askeri (Reuters)
Falaşa Yahudilerinden 2 İsrail askeri (Reuters)
TT

İsrail: Siyahi Yahudilerin ırkçılığa isyanı sadece bir başlangıç

Falaşa Yahudilerinden 2 İsrail askeri (Reuters)
Falaşa Yahudilerinden 2 İsrail askeri (Reuters)

Rachel Gil Yosef, Etiyopya kökenli Falaşa Yahudilerinin protesto gösterilerini örgütleyen aktivistlerden biri.
Independent Arabia’dan Emel Şehade Falaşalarla buluştu. Şehade’ye konuşan Yosef, Tel Aviv’deki Rabin Meydanı’nda durup yoldan geçenler ile konuşmaya başladı. Güzel siyahi kadın büyük bir hayal kırıklığı ile konuşuyordu. Çünkü sabahtan beri burada durarak  insanlara soydaşları Falaşa Yahudilerinin (İsrailliler kendilerini bu şekilde adlandırıyor) sorunlarını anlatmaya çalışıyordu. Ancak bir polisin yaklaştığını görünce yeniden canlanarak güvenlik güçleri aleyhine sloganlar atmaya başladı. Ardından şunları söylemeye başladı: “İsrail hükümeti bizim sorunumuz ile yüzleşmekten kaçınıyor. Sanki kendi kendisine Falaşalar Yahudi değildir diyor. Sorunumuzu çözmeye çalışmıyor. Halk bizim sorunumuza önem vermedikçe bizler ölen çocuklarımız saymaya devam edeceğiz. Bizler korku içinde yaşıyoruz. Etiyopyalı anne ve babalar çocukları için korkuyorlar. Bizden biri sokağa çıktığında evine ölü mü yoksa diri mi döneceğini bilemiyor.”
Yarı ayaklanma
Yosef; son 2 hafta içerisinde Falaşa Yahudilerinin düzenledikleri ve bir isyana dönüşen sansasyonel gösterilerine öncülük eden yüzlerce saha aktivistinden biri.
Bu protesto gösterilerinin nedeni ise Solomon Tekah adlı bir Etiyopyalı gencin, kendisi ve bir grup siyahi genç ile çatışan beyaz bir İsrail polisinin açtığı ateş sonucu yaşamını yitirmesiydi.
Göstericiler polisi kasıtlı olarak ateş açmakla suçladı. Rachel Yosef; “Kurban siyahi olduğunda beyaz polis tetiğe daha kolay basıyor” diye konuştu. Ardından da şunu ekledi: “Bugün onların yüzüne şunu haykırmak için gösteri yapıyoruz: Bundan sonra susmayacağız. Etiyopyalılar artık İsrail’deki beyazların ırkçılığına karşı isyan bayrağını açmıştır. İsrail’in Apartheid devletine dönüşmesine izin vermeyeceğiz. Tüm gücümüzle onlarla mücadele edeceğiz. Bizler de onlar gibi İsrailliyiz.”
Generaller Partisi Mavi-Beyaz’dan milletvekili seçilerek İsrail meclisi Knesset’e giren ilk Etiyopya asıllı kadın olan Pnina Tamano-Shata da topluluğun hükümete yönelik öfkesini dile getirdiğini ve bu gösterilerin sadece bir başlangıç olduğunu belirtti ve “Şu andan itibaren güvenlik güçleri ile sorunumuza köklü bir çözüm bulunana kadar susmayacağız” diye ekledi. Ancak Etiyopyalıların sorunu; bir polisin derisinin rengi nedeniyle bir vatandaşı öldürmesinden çok daha derin.
Etiyopya asıllı Tekah’ın öldürülmesi üzerine düzenledikleri büyük protesto gösterileri ne ilk ne de son. Çünkü İsrail polisi benzer şüpheli koşullarda 11 Etiyopya asıllı İsrailli gencini daha öldürdü ve Etiyopyalılar bunun için 2015, 2011 ve 2006 yılları başta olmak üzere birçok kez sokağa döküldü. Bu gösterilerin tamamının arkasındaki neden de kendilerine yönelik bazen ölümcül olan ırkçı uygulamalardı. Nitekim bu tür uygulamalara bugün hala maruz kalmaktalar.
Yahudiler arasında ırkçılık
Irkçılık sorunu İsrail Yahudi toplumunda kökleri çok eski olan bir sorun. Etiyopyalı Yahudiler, İsrail içerisinde veya dışında olsun derilerinin rengi nedeniyle egemen seçkinler tarafından istenmeyen kesimi oluşturmakta.
İsrail devletinin kuruluşundan önce bile 18. yüzyılda Etiyopya topraklarında Yahudi gezginler tarafından keşfedildiklerinde Yahudi olduklarına dair açık ve net şüpheler vardı.
1960 yılında ilk Etiyopyalı Yahudi gelip İsrail’e taşındığında hapsedildi. Ardından onu Etiyopya’dan turist olarak gelen onlarca Yahudi takip etti. Bu kişiler vizelerinin süresi bittiğinde ülkede kaldılar ve Yahudi oldukları ve yasalara göre İsrail vatandaşı olma hakkına sahip olduklarında direttiler. İsrail yasalarına göre bir Yahudi  İsrail’e göç etme kararı aldığı anda vatandaşlık alma hakkını kazanmakta. Doğu Yahudileri Başhahamı Ovadia Yosef de o dönemde; Etiyopya Yahudileri yaklaşık 2000 yıl önce Mısır ve Sudan’a sürgün edilen Hz. Yakup’un oğlu Dan’ın soyundan gelen Yahudiler olduklarından dolayı  onları “ Yüzde 100 Yahudi” kabul eden bir fetva yayınladı. Ama Aşkenazi Yahudileri topluluğunun dini liderleri bunu kabul etmeyerek uzun ve acı bir Yahudileştirme sürecinden geçmedikçe Yahudi olduklarını kabul etmeyeceğini deklare etti.
70’li yılların sonunda, kurulan ilk İsrail sağcı hükümetinin Başbakanı olan Menahem Begin, dindar Doğu Yahudileri temsil eden ve hükümet ortağı olan Şas Partisi’nin lideri olan Başhaham Yosef’in isteği üzerine Etiyopyalıları Yahudi olarak tanımayı kabul etti. Etiyopya’dan İsrail’e getirilmelerine karar verildi. Ancak sayıları konusundaki ihtilaf nedeniyle bu operasyon birçok kez gecikti, ertelendi ya da iptal edildi. Yahudi Ajansı’na göre Etiyopya Yahudilerinin sayıları 25 bindi ama İsrail’e göç talebinde bulunanların sayısı yaklaşık 100 bine ulaşmıştı. Bunun üzerine başkent Addis Ababa yakınlarında kurulan geçici bir kampa yerleştirilmeleri, durumları ile Yahudi olup olmadıklarının dikkatlice incelenmesine karar verildi. Bu incelemenin ardından 1981 yılında 6 bin, 1985 yılında da 15 bin kişi İsrail’e getirildi. Daha sonra sınırlı bir şekilde de olsa İsrail’e göç etmelerine izin verildi. Bugün İsrail’de yaşayan Etiyopya asıllı Yahudilerin sayısı 155 bin.
“Sağlık” yoluyla soykırım
İsrail’e ulaşır ulaşmaz kendilerine yönelik ırkçılık gün yüzüne çıkmaya başladı. Beyaz İsrailliler buna gerekçe olarak da çoğu zaman Etiyopyalıları gerçekten de Yahudi olduklarına dair şüpheleri gösterdiler. Çünkü Yahudi Ajansı’nın yayınladığı resmi istatistiklere göre Etiyopyalıların en az %40’ı Yahudi değil. Hatta yüzde 70’nin Yahudi olmadığını söyleyenler de var. Ardından ırkçı uygulamaları için bir gerekçe daha buldular o da Etiyopyalıların sınırlı bir kültür ve eğitime sahip oldukları iddiası. Gerçekten de Etiyopyalı Yahudiler’in yüzde 75’i okuma yazma bilmiyordu. Daha sonra onların İbraniceyi öğrenmekte başarısız olduklarını iddia ettiler.
İsrail Sağlık Bakanlığı aralarında çok sayıda AIDS vakası keşfedildiği gerekçesi ile Etiyopyalı Yahudilerin hastanelerde yaptıkları kan bağışlarını reddedecek kadar ileri gitti. 1993 yılında Kan Bankası’nın Etiyopyalıların yaptıkları kan bağışlarını çöpe attığı ortaya çıktı. Birçok şehirde ilkokullar ile anaokulları Etiyopyalı çocukları kabul etmedi.
Falaşa Yahudilerine yönelik korkunç uygulamalar yavaş yavaş gün yüzüne çıkmaya başladı. Örneğin; Etiyopyalı kadınların doğurganlık oranlarının düşmesi için kendilerine ilaç verildiği ortaya çıktı.
Addis Ababa yakınlarında Yahudi Ajansı ile İsrail hükümetinin kurmuş oldukları geçici toplama kampına başvuran her genç kıza, “Medroksiprogesteron Asetat” türü bir aşı yapıldığı ve kendilerine İsrail’e ulaşana kadar bu ilaçtan verilmeye devam edildiği anlaşıldı. O dönemde yapılan soruşturmaya göre bu aşı, Etiyopya’dan gelen kadınlar arasında doğurganlık oranının yarı yarıya gibi keskin bir şekilde düşmesine yol açtı. Bu uygulama, özellikle de tansiyon ve psikolojik rahatsızlıkları nedeniyle ilaç kullanan kadınlarda aşının yan etkilerinin ortaya çıkması başlaması ile gündeme geldi.
Ordu da onları kabul etmedi
Bu sorunun gündeme geldiği aynı zamanda İsrail ordusu içerisinde de bir skandal patlak verdi. Her ne kadar İsrail ordusunda zorunlu hizmet kuralına uyan gençlerin oranı Etiyopyalılar arasında %86’ya ulaşsa da –bu nüfusu oluşturan gruplar arasında en yüksek orandır- bunların yarısı disiplin suçları nedeniyle hapse girmektedir. Bu da dönemin İsrail ordusu İnsan Kaynakları yetkilisini, endişesini dile getirdiği bir açıklama yapmak zorunda bırakmıştı. Yetkili ayrıca; hapse giren askerlerden %20’sinin Etiyopya Yahudileri’nden oldukları gibi elinde başka kötü bilgiler olduğunu da eklemişti. Ardından ordu komutanlığına; bu olgu ile mücadele etmek, bu askerlerin sosyal ve ekonomik sorunlarını çözmek, farklı kültür ve zihniyetlerini anlamaya çalışmak ve onlar ile ilgili sorunlara hassasiyetle yaklaşmak gibi kendisini kökünden çözmeye yardımcı olacak gerekli önlemleri alma çağrısında bulundu.
İsrail’in kuzeyinde bir okulun, Etiyopyalı öğrencilerini dışlayarak diğer öğrencilerden farklı bir sınıfta topladığı ve ırkçı bir politika izlediği ortaya çıktı. Bu okul, sağcı Yahudi partilere bağlıydı.
Etiyoplılara yönelik bu argümanlar, beyazlara onları toplumdan dışlamak ve onlara üstünlük taslayan bir ırkçılık ve kaba bir ayrımcılık ile davranmak için gerekçeler sunuyordu. Gönderildikleri her yerleşim yerinde kapalı bir “Getto” içerisindeler imiş gibi yaşadılar. Topluluk içerisinden yapılan evlilik oranları hala çok yüksek. Evliliklerin yüzde 88’i topluluk içinde gerçekleşmekte ve çiftlerin ikisi de genellikle Etiyopyalıdır. Yapılan bir ankete göre yüzde 92’si hayatlarından bir kez de olsa ırkçı ayrımcılığa maruz kalmış. İsrail nüfusu içerisinden toplam oranları yüzde 2’ye ulaşırken ceza gerektiren suçlardan tutuklananlar arasında oranları yüzde 20’den fazla. İsrail’in resmi istatistik merkezine göre Etiyopya gençlerinin yüzde 40’ı lise eğitimini tamamlamakta. Ayrıca yüzde 48’i de yoksulluk sınırının altında. Bir sosyal araştımalar merkezinin 2015 yılında yayınladığı araştırma; “Falaşa Yahudileri”nin çoğu yüksek eğitim düzeyi gerektirmeyen temizlik, bakım ve gıda gibi düşük ücretli işlerde çalıştıklarını, İsrail’deki diğer topluluklara oranla Etiyopyalı Yahudi ailelerinin ortalama gelirlerinin %35 daha az olduğunu ortaya çıkardı.
Ayrımcılık kurbanlarının bir bölümü
Etiyopyalı Yahudiler, Afrikalı mülteciler, Filistinli ve Rusya göçmeni İsrail vatandaşları gibi İsrail’de diğer ezilen grupların ayrılmaz bir parçası. Aralarındaki tek fark, mücadalelerine sıfırın da altında başlamaları. Çünkü ne onları koruyacak kurumları ne de onlar adına konuşacak partileri bulunmakta. Ayrıca toplumun diğer kesimleri hatta kendileri gibi ezilen toplumlar ile aralarında gerçek bir dayanışma da yok.
Düzenledikleri son gösterilerde bazı Etiyopyalı gençlerin “Allahu Ekber” ve “Yahudileri öldürün” sloganları attığı gözlemlendi. Bunun üzerine başta Arapların gösterilere karışıp bundan yararlanmaya çalıştıkları düşünüldü  ama daha sonra bu gençlerin Arap olmadığı ve kendilerine sert bir şekilde müdahale eden polislerin canını incitmek isteyen Etiyopyalılar oldukları ortaya çıktı. İsrail vatandaşı Filistinliler, Etiyopyalıların gösterilerine katılmadılar. Aynı şekilde Rusya göçmenleri hatta Yahudi olmayan, İsrail’e sızan ve gönderilmemeleri için zorlu bir mücadele veren Etiyopyalı mülteciler bile dayanışma amacıyla bu gösterilere katılmadılar. Bu nedenle güvenlik güçleri “mesleki bahaneler” altında kolayca gösterilerine sert bir şekilde müdahale edip onlara karşı acımasız davranabiliyor.
Eski Polis Genel Müfettişi Ronnie Elşeh’in  Etiyopyalılara yönelik ırkçılığın nedenlerini açıklarken söyledikleri halen İsraillilerin aklında. Avukatlar Birliği’nin düzenlediği konferansta yaptığı konuşmada eski polis müffetişi şöyle demişti: “Araştırmalar, göçmenlerin toplumun diğer kesimlerine göre suça daha fazla karıştıklarını vurgulamaktadır. Dolayısıyla kendilerinden daha çok şüphelenilmesi doğaldır.”
Polis müffetişi 2 grubu: Araplar ve Etiyopyalıları ele alarak sözlerine şunu da eklemişti: “Bir polis böyle birisi ile karşılaştığında aklı ona daha çok şüphelenmesi gerektiğini telkin eder. Bu da doğaldır.”
Polis müffetişi böyle düşünen tek kişi değil. Irkçılığı destekleyen bir başka açıklama da Sağ Partileri Birliği liderlerinden biri olan Bakan Betzalel Smotrich’den geldi. Betzalel twitter hesabından paylaştığı mesajında: “Eşim hiçbir şekilde ırkçı değildir ama yeni doğum yapan bir Arap kadın ile aynı odada kalmak istememesi doğaldır. Çünkü kadının bebeği 20 yıl sonra onun oğlunu öldürmek isteyebilir” diye yazdı.
Ordu Mezunları Akademisi Başkanı Haham Eleazar Kachtiel ise ırkçı olmakla övünerek öğrencilerine Arapların genetik sorunları olduğunu, devlet yönetme yeteneğine sahip olmadıklarını ve köle olmak istediklerini, bu yüzden de Yahudilerin onlara yardım etmesi gerektiğini söylemişti.
Buradan yola çıkarak Etiyopyalıların kendilerine yönelik ırkçılığa karşı mücadelelerinde zayıf noktalarının İsrail’deki diğer ırkçı kurbanlarını mücadelelerine ortak etmemeleri, diğer kurbanların zayıf noktalarının da bu politika ve uygulamalara karşı bir araya gelip birbirleri ile dayanışma içinde olmamaları olduğunu söyleyebiliriz.



İran füzesinin laboratuvarlarını vurmasının ardından bilim insanları deneylerini kurtarmak için çabalıyor

 İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, İran'ın füze saldırısı sonucu hasar gören Weizmann Enstitüsü'nü ziyaret etti. (AP)
İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, İran'ın füze saldırısı sonucu hasar gören Weizmann Enstitüsü'nü ziyaret etti. (AP)
TT

İran füzesinin laboratuvarlarını vurmasının ardından bilim insanları deneylerini kurtarmak için çabalıyor

 İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, İran'ın füze saldırısı sonucu hasar gören Weizmann Enstitüsü'nü ziyaret etti. (AP)
İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, İran'ın füze saldırısı sonucu hasar gören Weizmann Enstitüsü'nü ziyaret etti. (AP)

İsrail'in prestijli Weizmann Enstitüsü araştırmacıları, İran'dan atılan bir füzenin onlarca gelişmiş laboratuvarın bulunduğu bir binayı yerle bir etmesinin ardından deneylerini kurtarmak için çabalıyor.

Pazar sabahı erken saatlerde Tel Aviv'in güneyindeki Rehovot'ta bulunan enstitü kampüsüne isabet eden füze, birkaç binaya hasar verdi. Araştırmacılar, enkaz ve şiddetli yangına rağmen deneylerinden numuneleri kurtarmak için içeri koştular.

Şarku’l Avsat’ın Reuters'tan aktardığına göre, kampüs gece boyunca boş olduğu için kimse yaralanmadı, ancak binanın bir kısmı tamamen çökerken, binanın kalan kısmındaki duvarlar yıkılarak bükülmüş demirler, moloz yığınları ve tozdan oluşan bir karmaşayı ortaya çıkardı.

Weizmann Enstitüsü Geliştirme ve İletişim Başkan Yardımcısı fizikçi Roee Ozeri Reuters'a yaptığı açıklamada, “Yangınla mücadele ederken laboratuvarlardan mümkün olduğunca çok numune kurtarmak için elimizden geleni yaptık” dedi.

Tel Aviv'in güneyindeki Rehovot'ta Herzl Caddesi üzerinde bulunan Weizmann Enstitüsü (Enstitünün internet sitesi)

Tel Aviv'in güneyindeki Rehovot'ta Herzl Caddesi üzerinde bulunan Weizmann Enstitüsü (Enstitünün internet sitesi)

İsrail, düşmanının nükleer silah geliştirmenin eşiğinde olduğunu söyleyerek geçtiğimiz cuma günü İran'a saldırmaya başladı. Nükleer programının sadece barışçıl amaçlı olduğunu söyleyen İran ise İsrail'e roket ve insansız hava aracı (İHA) saldırılarıyla karşılık verdi.

İsrail saldırıları, İran'ın önde gelen nükleer bilimcilerini, üst düzey askeri liderlerini ve yüzlerce sivili öldürdü ve İran'ın nükleer kapasitesine zarar verdi.

İran saldırıları, İsrail'de 24 sivili öldürdü ve güneydeki Beerşeba kentindeki bir hastane de dahil olmak üzere yüzlerce binaya zarar verdi.

İran, Weizmann Enstitüsü'nü hedef alıp almadığını ya da neden hedef aldığını açıklamadı.

Enstitünün araştırmalarının çoğu tıp ve bilimsel bilgi için potansiyel faydaları olan alanlara yönelik olsa da, enstitünün savunma sektörüyle de bağlantıları var. Ekim 2024'te enstitü, İsrail'in en büyük savunma şirketi Elbit ile ‘savunma uygulamaları için biyo-esinlenmiş malzemeler’ konusunda bir iş birliği yaptığını açıkladı.

1934 yılında kurulan Weizmann Enstitüsü, genetik, immünoloji ve astrofizik gibi alanlarda araştırmalar yürüten çok disiplinli bir kurumdur; uluslararası bilim camiasında dünya standartlarındadır.

Enstitü, 286 araştırma grubu, 191 öğretim üyesi ve yüzlerce doktora ve yüksek lisans öğrencisi ve doktora sonrası bursiyeriyle İsrail'in en önemli bilimsel araştırma enstitüsüdür.

‘Her şey kayboldu’

İran füzesi, özellikle yetişkin kalp hastalıklarıyla ilgili rejeneratif tıbba odaklanan Eldad Tzahor gibi araştırmacıların çalışmalarını vurdu. Tzahor, uzun süredir devam eden deneylerin parçası olan birçok numune ve dokunun yok olduğunu söyledi.

 İsrail'deki Weizmann Enstitüsü, İran bombardımanında hasar gördü. (New York Times)

    İsrail'deki Weizmann Enstitüsü, İran bombardımanında hasar gördü. (New York Times)

Reuters’a konuşan Tzahor, “Her şey kayboldu. Her şeyin yeniden çalışır hale gelmesinin neredeyse tam bir yılımızı alacağını tahmin ediyorum” ifadelerini kullandı.

Enstitü fiziksel hasarın 300 ila 500 milyon dolar arasında olduğunu tahmin ediyor. Enstitü, genellikle birkaç laboratuvar ya da araştırma grubu tarafından paylaşılan karmaşık ve pahalı makinelere sahip.

Embriyonik kök hücre bilimine odaklanan bir moleküler genetik ekibini yöneten Yacoub Hanna, bilim dergisi Nature’a verdiği demeçte, laboratuvarının çatısının çöktüğünü ve merdivenlerin yerinden çıktığını ifade etti.

Derginin haberine göre, öğrencileri yüzlerce donmuş insan ve fare hücre dizisini Hanna'nın bodrum katına yerleştirdiği yedek sıvı nitrojen tanklarına aktararak kurtarmayı başardı.

Hanna, “Bir savaş çıkarsa onları (tankları) kaybetmek istemediğim için hep endişeleniyorum” dedi.