​Sudan Din İşleri ve Evkaf Bakanı: Sudan’da DEAŞ yok, fakat aşırılık yanlısı kimseler var

Nasreddin Müferreh
Nasreddin Müferreh
TT

​Sudan Din İşleri ve Evkaf Bakanı: Sudan’da DEAŞ yok, fakat aşırılık yanlısı kimseler var

Nasreddin Müferreh
Nasreddin Müferreh

Sudan Din İşleri ve Evkaf Bakanı Nasreddin Müferreh, DEAŞ’ın Sudan'da bir varlığının bulunmadığını, fakat eski rejimin sebep olduğu birçok aşırılık yanlısı kimsenin bulunduğunu belirtti.
Radikalizm, tekfircilik ve terörle mücadele edeceklerini kaydeden Müferreh, öğrencilerin topluma faydalı olacak şekilde mezun olmaları için eğitim müfredatının yenilenmesine katkıda bulunacaklarını söyledi. Ayrıca bakanlığının dini ve sosyal çoğulculuğu tanıma söylemini yaymak üzere çalışmalarda bulunacağını belirterek, gençliğin potansiyelini doğru bir şekilde kanalize etmeye ve kadınların rolünü arttırmaya çalışacaklarını açıkladı.
Şarku’l Avsat’a ile yaptığı röportajda Müferreh, ülkeyi terk etmek zorunda kalan Sudanlı Yahudileri ülkeye tekrar geri dönmeye ve ülkenin inşasına katılmaya davet etti. Müferreh, eski rejim döneminde Sudanlı Hıristiyanların el konulan mülklerinin yargı aracılığıyla kendilerine iade edileceğini belirterek, çeşitli dinlere mensup olan kimselerin ibadetlerini özgür bir şekilde yerine getirmelerinin sağlanacağını söyledi.
DEAŞ ve Sudan
Müferreh, Sudan’da bir DEAŞ oluşumunun bulunup bulunmadığına ilişkin şu açıklamalarda bulundu:

“Sudan'da kurumsal olarak bir DEAŞ varlığından söz edemeyiz. Ancak eski rejimin ortaya çıkardığı radikaller var. Terör örgütüne katılan Sudanlıların sayısı 15’i geçmez. Bunlar Hartum’da bir üniversitede okuyan kimselerdi. Örgüte katılmak için çıktılar ve örgüt saflarında savaştılar. Bütün dünya DEAŞ’ın uluslararası bir örgüt olduğunu biliyor. Birkaç ülkede gruplar halinde dağılmış olarak bulunuyorlar. Fakat Sudan’da organize olmuş bir gruptan söz edemeyiz, belki bazı bireylerin olduğunu söyleyebiliriz. Bu kişilerin sayıları hakkında herhangi bir bilgim yok. Bazıları ülkeye geri döndü. Diğer kişilerin ise yerlerini bilmiyoruz. Bazıları savaşlarda öldürüldü. Halihazırda DEAŞ’lıların bulunup bulunmadıklarını bilmiyoruz. Ancak radikal dini vaazlara tanık oluyoruz. Bu vaazların bazıların içeriğini tekfir oluşturuyor. Bu vaazlarda sapkınlık, bidat ve fısk gibi ithamlarda bulunuyorlar. Bu söylemlerin İslam'la ya da Hz. Peygamber’le (sav) hiçbir ilgisi yok. Tekfir ve dinsizlik suçlamalarıyla başkalarının özgürlüğünü kısıtlamaya çalışan herkesle kanun aracılığıyla karşı karşıya geleceğiz. Sorumlu kimseler yargılanacak. Bu kimselerin bir kez daha vatandaşlara hitap etmek için minberleri kullanmalarının önüne geçeceğiz.”
Şarku’l Avsat’a ile yaptığı özel röportajda, terör, radikalizm ve nefret söylemini yayan kimselere kanun çerçevesinde muamelede bulunulacağını ifade eden Müferreh, bakanlığının ve geçiş hükümetinin takip ettiği stratejinin, camilerde, üniversitelerde, okullarda, kültürel ve siyasi forumlarda terörizm ve nefret söylemi ile mücadele etmek olduğunu açıkladı. Bakan Müferreh, “Kültürel, dini ve sosyal çoğulculuğu tanıma söylemini yaymak için çalışıyoruz” diyerek sözlerini sürdürdü.
Devrik lider Ömer el-Beşir rejimi döneminde okutulan müfredatın dini fanatizmin ve nefret söyleminin yayılmasındaki rolüne değinen bakan, “Teröristleri, tekfircileri ve aşırılık yanlılarını yetiştiren bir okul müfredatı yok. Ancak bu müfredat, ister bilimsel ister dini olsun, dersi ezberleyen, bu ezberini imtihan kağıdına döken ve böylece rolü tamamlanan bir öğrenci profili yaratıyor. Mevcut müfredat toplum inşasında rol alabilecek zihne sahip insanlar yetiştirmiyor” değerlendirmesinde bulundu.
İslami Hareket’in projesi
Sudan’da gerçekleştirilen ihtişamlı halk devriminin ardından İslami Hareket’in siyasi ve toplumsal yaşamda hezimete uğradığını dile getiren Müferreh, hareketin kadrolarının fikirlerini yaymak için artık camileri kullanmaya başladığını belirtti. “Bu camiler, ibadet etmek ve insanları ahlak, adalet, eşitlik, barış ve birlik gibi değerlere davet etmek için var” diyen Müferreh, özellikle Hartum’daki camilerin büyük bir kısmının devrime karşı yönlendirilmeye çalışıldığını söyledi. Bakanlığının, haklarını savunan genç kadroları eğiteceğini ve devrimin yanında yer alacağını belirten bakan, “Bu camilerde ılımlılık, radikalizmle mücadele ve barış çağrısında bulunacağız. Cami hatiplerine sunduğumuz bir metin yok ve ideolojik bir içeriğe sahip hutbelerimiz de bulunmuyor” ifadelerini kullandı.
Çeşitlilik ve kadınların rolü
Sudan’da büyük bir çeşitliliğin bulunduğuna dikkat çeken bakan, bakanlığını ‘toplum bakanlığı’ olarak adlandırdığını söyledi. Bakanlığın programının, ülkede var olan çeşitlilik ve çoğulculuğu kuşatma ilkesi çerçevesinde yapıldığına dikkat çeken Müferreh, “Sudan'da farklı entelektüel ve kültürel eğilimler var. Dini çeşitliliğin yanı sıra Arapça dışında konuşulan birçok dil var. Geçiş hükümeti tarafından belirlenen 10 ilke kapsamında çalışmalarımızı sürdürüyoruz. Toplum içerisinde barışı sağlamak, sevgiyi ve manevi değerleri aşılamak için çalışacağız. Böylece çeşitliliği kuşatabilir ve farklılıkların bir arada çatışmadan bulunmasını sağlayabiliriz. Bakanlığın ve geçiş hükümetinin görevlerinden biri, gençliğin rolünü ön plana çıkarmak onların içindeki yaratıcı ruhu ortaya çıkarmaktır” ifadelerini kullandı.
Ayrıca kadınların toplumdaki rolünü güçlendireceklerini belirten Müferreh, “Semavi dinlerin ve çeşitli inanışların ön gördüğü şekilde kadınların dini haklarını muhafaza edecek ve onların toplumun ve sosyal barışın inşasındaki rollerini güçlendireceğiz” dedi.
Hac ve vakıflar idarelerindeki yolsuzluk
Konuşmasının devamında eski rejimin yolsuzluk ve rüşvet batağında debelendiğini kaydeden Müferreh, bakanlığının Adalet Bakanlığı ile koordinasyon içinde çeşitli forumlar ve etkinlikler aracılığıyla bu ağır mirasla mücadele edeceğini söyledi. Eğitim Bakanı Muhammed Emin et-Tum’un şu anda eğitim için genel bir konferans düzenlemek için çalıştığını belirten Müferreh, “Biz de akında gerçekleşecek olan bu konferansın bir parçasıyız. Öğrencilerin itidal ve ahlaki değerlerle mezun olmaları çok demokratik bir sivil devlet içinde yaşadıklarını bilmeleri için çalışacağız” ifadelerini kullandı.
Öte yandan eski rejim döneminde hac ve umre mevsimleri idarelerinde ciddi yolsuzlukların yapıldığını dile getiren bakan sözlerini şöyle sürdürdü:
“Zekât Divanı, Din İşleri ve Evkaf Bakanlığı’na bağlı değil. Çünkü eski rejim, divanı, sosyal ilişkiler ile ilgili bakanlıklara dağıttı. Zekatın dini bir mesele ve İslam'ın bir rüknü olması itibariyle tekrar Zekat Divanı’na bağlanması çalışmalarına başladık. Çünkü bu, Din İşleri ve Evkaf Bakanlığı’nın bir parçasını oluşturuyor. Eski rejimin uygulamalarına son vereceğim ve toplanan paralar hak sahibi olan kimselere ulaştırılacak.”
Yönetimi sürecinde vakıflar, hac ve umre işleriyle ilgili olarak bir reform çalışması başlattığını ve yakın zamanda hac yönetimiyle ilgili özel bir konferans yapılacağını belirten Müferreh, Malezya deneyiminin benimsenebilecek iyi bir model olduğunu söyledi. Ayrıca söz konusu konferansın nihayetinde varılan sonuçların önümüzdeki yıl yapılacak hac mevsiminde temel olarak alınacağını kaydetti. Bununla birlikte vakıfların yönetiminde bir reform süreci başlattığını ve tüm eyaletlerdeki vakıfların belirlenmesi için bir liste gönderilmesi kararı aldığını dile getiren Müferreh, “Bazı eyaletler bu listeleri gönderdi. Kiralanan arazileri, mülkleri, binaları ve bunlardan elde edilen gelirlerin hepsini dijital ortama aktaracağız” dedi.
Sudanlı Yahudiler
Sudanlı Yahudilerin ülkeye geri dönmeleri için yaptığı çağrıyla alakalı sorulan soruya cevap vermeden önce Sudanlı Yahudiler hakkında kısa bir arka plan çizen Müferreh şunları söyledi:
“1880'den 1969'a kadar Yahudileri temsil eden bir sosyo-ekonomik blok vardı. Bu Yahudiler toplumun bir parçasıydılar. Ticaret, ekonomi ve kamu hizmetlerinde çalıştılar. Bu Yahudi topluluğu Sudanlı oldu ve Hristiyanlar ve Ermeniler, Hintliler ve diğer azınlıklarla bir arada yaşadılar. Bu Yahudi grubu, eski Devlet Başkanı Cafer Nemiri dönemi başta olmak üzere hükümetlerin büyük bir baskısıyla karşı karşıya kaldı. Siyasi, toplumsal ve kültürel baskıların yanı sıra ticari olarak da kendilerine baskı uygulandı. Bu korkunç baskılar, Yahudilerin Sudan'dan göç etmesine yol açtı. Yeni bir sivil devlet kurduk ve devrimle birlikte ‘vatandaşlığın hak ve görevlerin temeli olduğu’ ilkesi kabul edildi. Yahudiler de dahil olmak üzere yurtdışındaki tüm Sudanlılara geri dönmeleri çağrısında bulundum. Onlar da her Sudanlı gibi bu ülkenin uyruğunu taşıyorlar. Filistin topraklarını gasp eden Siyonistleri davet etmedim. Ülkede barış ve dini hayat çerçevesinde bir arada yaşamak için çağrıda bulundum. Davetim, özellikle Sudan'da yaşamış olan ve bu toplumun bir parçası olan Sudanlı Yahudileredir.”
Sudanlı Hıristiyanlar
Din İşleri ve Evkaf Bakanı Müferreh, Sudan'daki Hristiyanların azınlık olarak nitelendirmenin mümkün olmadığını, onların Sudanlı olduklarını ve semavi bir dinin mensubu olduklarını dile getirerek, “Önceki rejimde büyük zulümler ve çeşitli baskılarla karşı karşıya kaldılar. Kilislerinin ve ibadet yerlerinin büyük bir kısmı eski rejim tarafından gasp edildi. Kilise liderleriyle bir araya geldiğim zaman kendilerine, gasp edilen bütün mallarının iade edileceğini söyledim. Adalet Bakanlığı aracılığıyla dava açabilecekler. Çeşitli dinlere mensup olan kimselerin ibadetlerini özgür bir şekilde yerine getirmelerini sağlayacağız” ifadelerini kullandı.



Hamas heyeti, MİT Başkanı’yla Gazze anlaşmasının uygulanmasına ilişkin gelişmeleri görüştü

Gazze şehrinin Şucaiyye semtinde İsrail ordusunun yıktığı binalar harabeye döndü. (AP)
Gazze şehrinin Şucaiyye semtinde İsrail ordusunun yıktığı binalar harabeye döndü. (AP)
TT

Hamas heyeti, MİT Başkanı’yla Gazze anlaşmasının uygulanmasına ilişkin gelişmeleri görüştü

Gazze şehrinin Şucaiyye semtinde İsrail ordusunun yıktığı binalar harabeye döndü. (AP)
Gazze şehrinin Şucaiyye semtinde İsrail ordusunun yıktığı binalar harabeye döndü. (AP)

Hamas, Halil el-Hayye liderliğindeki bir heyetin dün İstanbul'da Millî İstihbarat Teşkilâtı (MİT) Başkanı İbrahim Kalın ile bir araya gelerek Gazze Şeridi'ndeki ateşkes anlaşmasının uygulanmasındaki gelişmeleri görüştüğünü duyurdu.

Hamas tarafından yapılan açıklamada, toplantıda İsrail'in Gazze anlaşmasını ‘ihlal’ ettiği konuların ele alındığı belirtildi. Bu ihlaller arasında İsrail ordusunun kontrolündeki bölgelere yönelik bombardıman ve ateş açma, Refah Sınır Kapısı dahil geçişlerin kapatılması ve yardım, tıbbi malzeme ve altyapı yeniden inşa ihtiyaçlarının girişinin engellenmesi yer alıyor.

Açıklamada, el-Hayye'nin Kalın’a Mısır'ın başkenti Kahire'de düzenlenen Filistinli grupların son toplantıları hakkında bilgi verdiği ve ‘arabuluculara ve ilgili tüm uluslararası taraflara, İsrail'in Filistinli mahkûmlara yönelik korkunç ihlallerini durdurmaları için baskı yapma’ gereğini vurguladığı belirtildi.

Geçtiğimiz ay Kahire'de bir araya gelen Filistinli gruplar, Gazze'nin yönetimini Gazze Şeridi'nden bağımsız uzmanlardan oluşan geçici bir Filistin komitesine devretme ve Gazze Şeridi'nin yeniden inşasının finansmanı ve uygulanmasını denetlemek üzere uluslararası bir komite kurma konusunda anlaşmaya vardıklarını açıklarken, ‘Filistin siyasi sisteminin birliği ve bağımsız ulusal karar alma mekanizmasının’ önemini vurguladılar.

Gazze Şeridi'nde güvenlik ve istikrarı sağlamak için gerekli tüm önlemleri almayı kabul eden gruplar ayrıca, ateşkesi izlemek üzere kurulacak geçici uluslararası güç hakkında bir Birleşmiş Milletler (BM) kararı alınmasının önemini vurguladı.


Mısır, gergin ilişkilere rağmen İsrail ile barış anlaşmasına bağlılığını yineledi

5 Kasım Çarşamba günü (dün) çekilen bir fotoğrafta Gazze'deki yıkımın bir kısmı görülüyor. (Reuters)
5 Kasım Çarşamba günü (dün) çekilen bir fotoğrafta Gazze'deki yıkımın bir kısmı görülüyor. (Reuters)
TT

Mısır, gergin ilişkilere rağmen İsrail ile barış anlaşmasına bağlılığını yineledi

5 Kasım Çarşamba günü (dün) çekilen bir fotoğrafta Gazze'deki yıkımın bir kısmı görülüyor. (Reuters)
5 Kasım Çarşamba günü (dün) çekilen bir fotoğrafta Gazze'deki yıkımın bir kısmı görülüyor. (Reuters)

Mısır, Gazze Şeridi'ndeki savaş ve her iki tarafın da anlaşmayı ihlal ettiği yönündeki suçlamalar nedeniyle Kahire ile Tel Aviv arasında gerginliklerin yaşandığı bir dönemde, İsrail ile barış anlaşmasına bağlılığını yineledi.

Mısır Dışişleri Bakanı Bedr Abdulati salı akşamı bir televizyon röportajında şunları söyledi: “Mısır her zaman önemli bir ülkedir ve taahhütlerine saygı duyar. İsrail dahil herhangi bir ülkeyle barış antlaşması imzalarsa, karşı taraf antlaşmaya uyduğu sürece antlaşmayı ihlal etmez.”

İsrail ile ilişkilerin ‘Gazze savaşı nedeniyle ciddi şekilde gerginleştiğini ve bunun iletişime yansımaları olduğunu’ ifade eden Abdulati, ‘ilişkilerin yönetimi, düzeyleri ve karşılıklı ilişkiler ile barış antlaşması arasında fark olduğunu’ vurguladı. Abdulati, “Antlaşma yürürlükte ve her iki ülke için bağlayıcı; her iki ülke de antlaşma kapsamındaki taahhütlerine saygı duyuyor” dedi.

SDFRG
Mısır Dışişleri Bakanı Bedr Abdulati (Mısır Dışişleri Bakanlığı)

İsrail'in Philadelphia Koridoru ve Refah Sınır Kapısı’nın Filistin tarafını kontrol altına almasıyla iki ülke arasındaki gerginlik arttı.

Gerginlik, Mısır Cumhurbaşkanı Abdulfettah Sisi'nin, 1979'da imzalanan anlaşmadan bu yana ilk kez İsrail'e atıfta bulunarak ‘düşman’ kelimesini kullanıp İsrail hükümetinin politikalarının mevcut barış anlaşmalarını tehdit ettiğini söylemesiyle geçtiğimiz eylül ayında zirveye ulaştı.

Aynı sıralarda Netanyahu, ABD Başkanı Donald Trump'ın yönetiminden Mısır'a baskı yapmasını ve Sina Yarımadası'ndaki askeri yığınaklaşmayı azaltmasını istedi. Axios internet sitesine göre Netanyahu, “Bunlar Mısır'ın barış anlaşmasını ciddi şekilde ihlal etmesidir” dedi.

Abdulati, son açıklamalarında Mısır'ın ‘Amerikan tarafına, Mısır'ın anlaşmayı ihlal ettiği yönündeki iddiaların yalan olduğunu ve böyle bir şeyin hiç yaşanmadığını bildirmek istediğini’ belirtti.

Kahire'nin uluslararası hukuka veya ikili anlaşmalara bağlılığını sorgulamayı kabul etmediğini vurguladı. Bazı medya veya siyasi raporlarda ortaya atılan iddiaların ‘Mısır'ın imajını ve dengeli bölgesel rolünü çarpıtmayı amaçladığını’ ifade etti.

Güven verici mesajlar

Mısır Düşünce ve Stratejik Araştırmalar Merkezi Danışma Kurulu Başkanı Abdulmunim Said, İsrail'in ordunun Sina Yarımadası'ndaki konumuna ilişkin iddiaları ışığında, Mısır'ın İsrail'e barışa bağlı olduğunu gösteren güven verici mesajlar göndermeye çalıştığını söyledi.

Said, Şarku’l Avsat’a yaptığı açıklamada, Cumhurbaşkanı Sisi ve Dışişleri Bakanı’nın son zamanlarda gönderdiği mesajların anlaşmaya bağlılığı teyit ettiğini bildirdi.

SDFRGT
Mısır Cumhurbaşkanı Abdulfettah Sisi, 2017 yılındaki Birleşmiş Milletler (BM) Genel Kurulu toplantısı sırasında İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ile yaptığı görüşmede (Reuters)

Sisi, Ekim 1973 savaşını anma konuşmasında Mısır ile İsrail arasındaki barış anlaşmasını överek, bunu ‘taklit edilmesi gereken tarihi bir model’ olarak nitelendirdi. Sisi, “Mısır'ın İsrail ile barış deneyimi sadece bir anlaşma değil, istikrarı pekiştiren adil bir barışın kurulmasıydı” dedi.

Said, Mısır'ın ‘İsrail ile barışı destekleyen bir ülke olarak kendini göstermeye çalıştığını ve bölgede devam eden diğer çatışmalara da barış getirmeye çalıştığını, bunun da Mısır'a bölgede daha önemli roller kazandırdığını’ düşünüyor, ancak aynı zamanda ‘İsrail ile iş birliğinin bir gereklilik olmaya devam edeceğini’ vurguluyor.

Said, Mısır'ın Gazze Şeridi'nde İsrail'in savaşını durdurma rolü ile İsrail ile çatışmayı tırmandırmaya ve mevcut barışı aşmaya çalışanlar arasında bir denge kurmaya çalıştığını söyledi. Said, “Mısır'ın İsrail ile ilişkileri, Filistin devleti kurulana kadar sınırlı kalacak. Daha fazla güvenlik iş birliği ve Mısır Genel İstihbarat Servisi Başkanı Tümgeneral Hasan Reşad'ın İsrail'e yaptığı ziyaretler gibi tekrarlanan ziyaretler şeklinde olacak” ifadelerini kullandı.

Raşad'ın geçen ayki ziyareti sırasında İsrail Başbakanlığı yaptığı açıklamada, iki tarafın ‘İsrail-Mısır ilişkileri, iki ülke arasındaki barışın güçlendirilmesi ve bir dizi diğer bölgesel konuyu’ da görüştüğünü belirtti.

Barışın geleceği

Geçtiğimiz eylül ayında Doha'da düzenlenen Arap Birliği – İslam İşbirliği Teşkilatı (İİT) zirvesinde Mısır Cumhurbaşkanı İsrail halkına hitaben şunları söyledi: “İsrail'in ihlalleri barışın geleceğini baltalıyor, sizin güvenliğinizi ve bölgedeki tüm halkların güvenliğini tehdit ediyor, yeni barış anlaşmaları için her türlü fırsatın önünü kesiyor ve hatta Arap ülkeleriyle mevcut barış anlaşmalarını bozuyor.”

CDFG
Mısır-İsrail sınırının bir bölümü (Reuters)

Yüksek ve Stratejik Araştırmalar Askeri Akademisi Danışmanı Tümgeneral Muhammed el-Gabari'ye göre Mısır, son zamanlarda bağlı kaldığı ilkeleri teyit ederek Gazze'de ateşkes anlaşmasına varılmasını sağladı ve sınırda ortaya çıkan sorunları, yerinden edilmeyi reddeden ve barışı koruyan tutarlı bir yaklaşımla ele aldı.

El-Gabari, “İsrail sürekli gerginliği artırmasına rağmen, şu ana kadar Mısır'ın vizyonu galip geldi” dedi.

El-Gabari, “Barış anlaşmasının iptal edilmesi sadece Mısır ve İsrail için değil, bölgedeki güvenlik ve istikrar için de bir tehdit oluşturuyor. Mısır'ın anlaşmaya bağlı kalma konusundaki ısrarı, anlaşmayı sürekli ihlal etmekle tehdit eden İsrail üzerinde baskı oluşturuyor” ifadelerini kullandı.

Abdulmunim Said, “İsrail medyasında Mısır'a yönelik gerilimin son zamanlarda azaldığına inanılıyor; eskiden Mısır'ın barış anlaşmasını ihlal etmesine odaklanan birçok makale, artık anlaşmanın istikrarının öneminden bahsediyor” dedi.


ABD’de gıda yardım programlarının askıya alınmasıyla birlikte aileler gıda bankalarına ve yakınlarına yöneldi

Los Angeles'taki bir gıda bankası, ihtiyaç sahibi Amerikalılara yardım dağıtırken (AFP)
Los Angeles'taki bir gıda bankası, ihtiyaç sahibi Amerikalılara yardım dağıtırken (AFP)
TT

ABD’de gıda yardım programlarının askıya alınmasıyla birlikte aileler gıda bankalarına ve yakınlarına yöneldi

Los Angeles'taki bir gıda bankası, ihtiyaç sahibi Amerikalılara yardım dağıtırken (AFP)
Los Angeles'taki bir gıda bankası, ihtiyaç sahibi Amerikalılara yardım dağıtırken (AFP)

Maryland eyaletinin Montgomery County bölgesinde yaşayan Dalitia Chung, kasım ayı gıda yardımının gecikeceğini öğrendiğinde, kendisi ve çocuğunu besleyebilmek için geniş ailesiyle yemek ve market alışverişini paylaşmak üzere hemen bir plan yaptı.

Ancak Silver Spring'deki Manna Food Center gıda bankasından bir sepet dolusu gıda yardımı aldıktan sonra, bu yardıma sonsuza kadar güvenemeyeceğini anlayan Chung, “İki hafta içinde (yardım) almazsam, (başka) seçenekler arayacağım” dedi.

Chung, ABD tarihinin en uzun süren hükümet kapanması nedeniyle, gıda kuponu olarak da bilinen Ek Beslenme Yardım Programı'ndan (Supplemental Nutrition Assistance Program/SNAP) yardım almakta gecikme yaşayan yaklaşık 42 milyon Amerikalıdan sadece biri.

Kasım ayının başı çoğu kişi için SNAP’ın 60 yıllık tarihinde ilk kez gıda yardımı programının askıya alınmasıyla birlikte kafa karışıklığı, endişe ve zorlu seçimler yapılmasını gerektirdi. Başkan Donald Trump'ın yönetimi, bu ay kısmi yardım sağlamak için federal mahkeme kararını uygulayacağını açıkladı, ancak SNAP’tan yararlanan kişilere fonların ulaşmasının haftalar sürebileceği konusunda uyardı.

SNAP yararlanıcıları aynı zamanda sınırlı bütçelerini dikkatli bir şekilde yönetiyor, gıda bankalarına başvuruyor ve bu zorlu dönemi atlatmak için bazı şeylerden fedakarlık ediyorlar. Oklahoma, Tulsa'dan 47 yaşındaki Amanda Traster, gıda satın almak için para biriktirebilmek amacıyla aylık tedavi masraflarının sadece yarısını ödediğini söyledi.

Müşterilerin ziyaret edebilecekleri sayıya sık sık kısıtlamalar getiren belirli mağazalardan aldığı gıda teslimat tarihlerini takip etmek için ikinci bir takvim tutan Traster, artık her öğünde daha az yediğini ve elinden geldiğince tasarruf ettiğini belirterek “Şu anda durum çok kaotik” diye ekledi.

ABD Tarım Bakanlığı verilerine göre SNAP yardımlarından yararlanan ailelerin yaklaşık yüzde 80'inde bir çocuk, bir yaşlı veya engelli bir kişi bulunuyor. Programdan yararlanabilmek için, yararlanıcıların gelirlerinin ulusal yoksulluk sınırının yüzde 130'unun altında olması gerekiyor. Bu sınır, birçok bölgede tek kişilik haneler için aylık bin 632 dolar, iki kişilik haneler için ise 2 bin 215 dolar.