Trablus ve İdlib çatışması bir Rusya-Türkiye savaşı mı?

(AFP)
(AFP)
TT

Trablus ve İdlib çatışması bir Rusya-Türkiye savaşı mı?

(AFP)
(AFP)

Rusya’nın desteği altındaki Suriye rejim güçleri, İdlib’in doğusundaki köylerde Türkiye destekli grupların karşısında yer alıyor. Moskova’nın destek verdiği Mareşal Halife Hafter önderliğindeki Libya Ulusal Ordusu (LUO) da Ankara destekli Fayiz es-Serrac başkanlığındaki Ulusal Mutabakat Hükümeti’nin (UMH) kalesi olan Trablus’a doğru ilerleyişini arttırdı. Peki, İdlib ve Trablus savaşı arasında bir bağlantı var mı?
İdlib’de yaşananların, Suriye’nin kuzeydoğusundaki durumla bağlantısı bulunuyor. Bu noktada bölgede yaşananlar, Ankara, Washington ve NATO ilişkilerinde de etkin bir rol oynuyor. Suriye’deki bu durum, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan arasındaki olası bir zirve öncesinde Ankara- Moskova arasındaki askeri, siyasi ve ekonomik işbirliğinde de çeşitli yansımalar ortaya koydu.
Ancak son günlerde yaşananlar, Libya’daki iki farklı çatışma tarafını destekleyen Rusya ve Türkiye arasındaki ilişkiye yeni bir yön kazandırdı. Erdoğan, Serrac hükümetine destek verirken, Moskova ise Hafter’e desteğini açıkladı ve Rusya’ya bağlı Wagner unsurları da LUO’ya destek sağlamaya yöneldi.
Trablus
Putin ve Erdoğan arasındaki zirvenin düzenleneceği tarih olan 8 Ocak yaklaşırken, iki taraf, Trablus ve İdlib’deki askeri tırmanış karşısında doğrudan ve dolaylı olmak üzere birbirlerine suçlamalarda bulundu. Erdoğan, Türkiye’nin Wagner unsurları gibi paralı askerler hususunda sessiz kalamayacağını belirterek, “Wagner adlı grup aracılığıyla Libya’da Hafter lehinde paralı asker olarak çalışıldığını” vurguladı. Cumhurbaşkanı ayrıca “Onlara kimin para verdiğini biliyorsunuz” diyerek, “Bu, bir gerçek. Tüm bunlar hakkında sessiz kalmamız, bizim açımızdan doğru olmaz. Şimdiye kadar yapabileceğimiz her şeyi yaptık ve yapmaya da devam edeceğiz” ifadelerini kullandı.
Şarku’l Avsat’ın haberine göre, Erdoğan’ın ifadeleri öncesinde de Libya hükümeti, Ankara ve Trablus arasında güvenlik ve askeri alanda anlaşma imzalandığını ilan etti. Bu anlaşma ile Türkiye’nin Libya’ya askeri yardımda bulunmasının önü açılıyor. Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) ise Türkiye’nin Libya’da bir eğitim üssü inşa etme, Akdeniz sularında petrol ve doğalgaz aramalarına izin verme hususundaki haberler ortasında anlaşma imzalandığını onayladı. Erdoğan, bu ayın 10’unda talep edilmesi halinde Serrac hükümetine destek vermek üzere Libya’ya asker göndermeye hazır olduğunu belirtti.
Moskova ise kartlarının Libya’daki tüm taraflara açık olduğunu belirtirken, Erdoğan’a da yanıt verdi. Rusya’da yayın yapan RIA Novosti haber ajansına göre Rusya Dışişleri Bakanlığı’ndan bir kaynak, “Türkiye’nin Serrac hükümetiyle imzaladığı anlaşmanın ve Türk askerlerinin Libya’ya gönderilme olasılığının Moskova için büyük endişelere yol açtığını” açıkladı. Kaynak, Türkiye ve Libya hükümeti arasındaki güvenlik anlaşmasının ‘birçok soru işaretine’ yol açtığına dikkati çekti. Kaynak ayrıca, Libya’ya yönelik yabancı bir askeri müdahalenin “ülkedeki durumu zorlaştırmaktan başka bir işe yaramayacağını” vurguladı.
Öte yandan Moskova ve Ankara’nın, daha önce Türkiye’den bir heyetin Libya meselesini görüşmek üzere Moskova’ya ziyaret edeceğini açıkladığı unutulmamalı. Aynı şekilde Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, geçtiğimiz Perşembe günü düzenlediği yıllık basın toplantısında da Libya’ya ilgili sorulan bir soruya, “konuya dair anlaşmazlıklara değinmeden, Türk mevkidaşı ile mevzuyu görüşmek istediği” yanıtını verdi. Putin ayrıca, bir muhabirin Wagner grubunun Libya’da güç barındırdığı hakkındaki sorusunu da cevaplamaktan kaçındı.
Düzensiz askeri bir birim olan Wagner, daha önce Suriye, Ukrayna ve Afrika kıtasındaki bazı ülkelerde faaliyet göstermişti.
'Wagner' meselesi, Rusya ve Türkiye’nin Libya’ya yönelik tutumlarını farklılaştırabilecek önemli bir anlaşmazlık noktası teşkil ediyor. Zira Moskova, Wagner grubunun Libya’daki varlığını tanımıyor. Savunma Bakanlığı da daha önce “bu konu hakkında medya organları tarafından söylentilerin yayıldığını ve bu söylentilerin asılsız olduğunu” açıklamıştı.
Moskova, Erdoğan’ın ifadeleri hakkında yorum yapmakta aceleci davranmasa da Rus yorumcular, söz konusu “çekişmeyi”, Moskova ve Ankara arasındaki en kötü durum olarak nitelendirdi. Hatta bu durumun, Türk heyetinin beklenen Moskova ziyaretinin iptal edilmesine yol açabileceğini belirttiler.
İdlib
Rusya ve Suriye uçakları, geçtiğimiz saatlerde büyük bir savaşa hazırlanmak üzere İdlib kırsalına yüzlerce baskın düzenledi. Hükümet güçleri, 20 Aralık’ta iki lider Putin ve Erdoğan’ın aracılık ettiği çatışmasızlık anlaşmasına tabi olan bölgede, İdlib’in doğusundaki birçok köyü ele geçirdi. Saldırı alanlarıyla, Şam kuvvetlerinin Lazkiye- Halep arasındaki ve Hama- Halep arasındaki karayollarının kontrollerini yeniden sağlamasına izin verilmesinin amaçlandığı açık. Bu durum aynı zamanda, Maaret el Numan, Saragib ve Eriha gibi yoğun nüfuslu bölgelere de yaklaşmak anlamına geliyor. Bugün, yüzlerce roketin de Maaret el Numan’ı hedef aldığı belirtildi. Bombardıman, İdlib’den Türkiye sınırlarına doğru, 3 milyon kişiyi içeren bir göç başlattı.
Öte yandan Moskova tarafından işletilen Hmeymim Hava Üssü’ndeki Rus komutanlığı, 20 Aralık’ta radikalizm yanlısı gruplara karşı, Türkiye ile anlaşma sağlanan alanlardan geri çekilmeyi kabul etmemesi sonrasında askeri kararlılık tavrı alındığını açıkladı. Aynı zamanda Rus kaynakları, Ankara’yı, Türk tarafının desteklediği gruplar karşısında “yükümlülüklerini yerine getirmemekle” suçladı. İdlib’de Putin- Erdoğan anlaşması uyarınca 12 gözlem noktasının kurulduğu bilinirken, İdlib çevresinde Türkiye’ye ait birçok nokta da hedef alındı.
Açık iplik
Trablus ve İdlib’deki askeri tırmanışa ve Moskova ile Ankara arasındaki karşılıklı suçlamalara rağmen kanallar, bölgesel ve uluslararası meselelerin, doğalgaz alanında stratejik işbirliğinin ele alınacağı Putin- Erdoğan zirvesi hususunda iki taraf arasında hala açık. Benzer şekilde Putin, NATO’yu zayıflatmak amacıyla Erdoğan ile Suriye’de işbirliği yapmak için hala bahis oynuyor. Akdeniz’deki sondaj faaliyetleri nedeniyle Türkiye ve Avrupa ülkeleri arasındaki gerginlikten de herhangi bir rahatsızlık duymuyor.
Tırmanışa rağmen Suriye’de olduğu gibi, Batı ülkeleri karşısında Libya’da da iki ülke arasında pazarlık ve anlaşma kapıları hala açık. Tüm bu gelişmelere paralel olarak UMH Başkanı Fayiz es-Serrac’ın Çeçenistan Cumhurbaşkanı Ramazan Kadirov ile “çatışmaları sonlandırmada ve terörizmle mücadelede Çeçen tecrübeleri” hususunda temas kurması ise bir tesadüf değil. Kadirov’un, Türkiye ile Suriye’de çatışan Kremlin ve Rusya askeri polisi tarafından desteklendiği biliniyor.
Türk yetkililer
Öte yandan Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) Milletvekili ve Türkiye’nin Libya Özel Temsilcisi Emrullah İşler, ülkesinin uluslararası açıdan tanınan Serrac hükümetinin yanında durduğunu açıkladı. İşler, 20 Aralık’ta yaptığı açıklamada, Türkiye’nin, Libya’da “demokrasinin sürekliliğini sağlamak ve askeri krizin geri dönüşünü engellemek” amacıyla UMH’ye destek sağlayacağını belirtti. Hafter’in Türkiye açısından “yasadışı” olduğunu söyleyen Emrullah İşler, Hafter’i destekleyen tarafların da Libya’da demokratik bir siyasi sistem ve güven ortamı kurulmasını istemediklerini savundu.
Dışişleri Komitesi’nin Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) üyesi Utku Çakırözer ise Türkiye’nin, Libya ile askeri işbirliği anlaşması imzalaması dolayısıyla karşılaşacağı tehlikelere karşı uyardı. Serrac ile imzalanan mutabakat zaptı hakkında endişelerini dile getiren Çakırözer, hükümetin Libya’ya silah ve askeri personel sağlayabileceğini belirtti.
Utku Çakırözer, söz konusu anlaşmanın Birleşmiş Milletler (BM) tarafından Libya’ya uygulanan silah ambargosunu resmen ihlal ettiğini söyleyerek, partisinin, Türkiye ve Libya arasındaki ilişkilerin güçlendirilmesini desteklediğine dikkat çekti. CHP’li yetkili ayrıca, “Ancak şu an, Libya’da bir iç savaş yaşanıyor ve eğer Libya ile halkının çıkarını düşünüyorsak, silah göndermek yerine, orada barışı sağlamak için çaba göstermeliyiz. Türkiye, BM’yi bu yönde desteklemelidir” değerlendirmesinde bulundu.



Netanyahu: Hamas tarafından teslim edilen kalıntılar, ordu tarafından daha önce kurtarılan bir rehineye ait

TT

Netanyahu: Hamas tarafından teslim edilen kalıntılar, ordu tarafından daha önce kurtarılan bir rehineye ait

Netanyahu: Hamas tarafından teslim edilen kalıntılar, ordu tarafından daha önce kurtarılan bir rehineye ait

İsrail yetkilileri bu sabah, Ebu Kabir Adli Tıp Merkezi'nde yapılan kriminal incelemelerin, Hamas’ın gece boyunca taşıdığı tabutun geriye kalan rehinelerden birine ait ceset kalıntılarını içermediğini, bunun yerine daha önce İsrail’e geri getirilen ve defnedilmiş bir rehineye ait kalıntılar olduğunu ortaya koyduğunu bildirdi.

İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, ‘Hamas'ın ihlallerine’ İsrail'in vereceği yanıtı güvenlik kurumlarıyla görüşeceğini açıkladı.

Şarku’l Avsat’ın İsrail’in Ynet internet sitesinden aktardığı değerlendirmeye göre, pazartesi gecesi teslim edilen kalıntılar Gazze Şeridi'nde bulunan 13 rehineden hiçbirine ait değil, bu da yaklaşık bir haftalık bekleyişin ardından dünkü teslimatın hiçbir kalıntı iadesi olmadan sona erdiği anlamına geliyor.

Netanyahu: Hamas ateşkesi ihlal ediyor

Netanyahu yaptığı açıklamada, Hamas'ın ateşkesi ihlal ettiğini belirterek, İsrail'in Hamas'ın ‘ihlallerine’ vereceği yanıtı güvenlik kurumlarıyla görüşeceğini duyurdu. Netanyahu, “Hamas, öldürülen bir rehinenin cesedinin kalan parçalarını teslim etti. İsrail güçleri bu rehinenin cesedini çok önceden bulmuştu” ifadelerini kullandı.

İsrail medyası, İsrail'in Gazze Şeridi'ndeki sarı hattı genişletmek ve daha fazla araziyi İsrail ordusunun kontrolü altına almak da dahil olmak üzere birkaç olası ‘tepkiyi’ değerlendirdiğini kaydetti.

Ayrıca Ynet internet sitesi, bugün Gazze şehri üzerinde uçan İsrail ordusuna ait bir insansız hava aracının (İHA), Hamas mensuplarının et-Tuffah mahallesindeki bir daireden bir İsrailli rehinenin cesedini çıkarıp dozerle kazılmış çukura yerleştirdiğini ve üzerini toprakla örttüğünü kaydettiğini bildirdi. Birkaç dakika sonra Hamas mensuplarının Uluslararası Kızılhaç Komitesi (ICRC) temsilcileriyle iletişime geçtiği rapor edildi.

İnternet sitesine göre İsrail ordusu görüntüleri yayınlamadı. Ancak olaya tanık olan yedek askerlere göre, cesedin nakledilmesinden gömülmesine ve ardından ICRC ile iletişime geçilmesine kadar tüm olaylar İHA’nın kamerası tarafından kaydedildi.

Hamas, cesetlerin Gazze şehrinin et-Tuffah mahallesinde bulunduğunu ve ABD Başkanı Donald Trump'ın belirlediği son tarihten iki saat önce, saat 21:00 civarında Gazze'nin kuzeyinde teslim edildiğini doğruladı.

Ceset kalıntıları ICRC’ye teslim edildi; ICRC de bunları sınırda İsrail güçlerine teslim etti.

Diğer rehinelerin aranması devam ediyor

Öte yandan İsrail güçleri, Gazze'de diğer rehinelerin cesetlerini aramaya devam ediyor. Güçler, geçtiğimiz haziran ayında Arnon Operasyonu sırasında dört rehinenin kurtarıldığı Nuseyrat Mülteci Kampı’ndaki el-Cemal ailesinin evinde çalışıyor.


Taht Revançi: Trump yönetimi kendi koşullarını dayatmaya çalıştı ve ardından savaşa başvurdu

İran'ın Siyasi İşlerden Sorumlu Dışişleri Bakan Yardımcısı Mecid Taht Revançi, dün Tahran'da düzenlenen bir konferansta İsrail ile müzakereler ve savaş hakkında konuştu. (IRNA)
İran'ın Siyasi İşlerden Sorumlu Dışişleri Bakan Yardımcısı Mecid Taht Revançi, dün Tahran'da düzenlenen bir konferansta İsrail ile müzakereler ve savaş hakkında konuştu. (IRNA)
TT

Taht Revançi: Trump yönetimi kendi koşullarını dayatmaya çalıştı ve ardından savaşa başvurdu

İran'ın Siyasi İşlerden Sorumlu Dışişleri Bakan Yardımcısı Mecid Taht Revançi, dün Tahran'da düzenlenen bir konferansta İsrail ile müzakereler ve savaş hakkında konuştu. (IRNA)
İran'ın Siyasi İşlerden Sorumlu Dışişleri Bakan Yardımcısı Mecid Taht Revançi, dün Tahran'da düzenlenen bir konferansta İsrail ile müzakereler ve savaş hakkında konuştu. (IRNA)

İran'ın Siyasi İşlerden Sorumlu Dışişleri Bakan Yardımcısı Mecid Taht Revançi, ABD'nin İran'ın nükleer programını tamamen durdurmak gibi ‘gayri meşru taleplerini’ gerçekleştiremeyeceğini anladıktan sonra savaşa başvurduğunu söyledi.

Tahran ve Washington, beş tur dolaylı nükleer müzakereye girmiş, bu müzakereler Haziran ayında 12 günlük bir hava savaşıyla sona ermiş ve bu süre zarfında İsrail ve ABD İran'ın nükleer tesislerini bombalamıştı.

Şarku’l Avsat’ın İran resmi haber ajansı IRNA’dan aktardığına göre Revançi, Dördüncü Uluslararası Çağdaş İran Araştırmaları Konferansı'nda yaptığı konuşmada, Washington'un ‘kendi çıkarlarına hizmet eden bir anlaşmayı dayatmak’ amacıyla müzakerelere girdiğini söyledi. Revançi, ABD müzakere ekibinin ‘kaçamak cevaplar verdiğini’ ve nükleer zenginleştirmenin tamamen durdurulmasını talep ederek taleplerinin tavanını yükselttiğini, buna paralel olarak ikna ve tehdit girişimlerinde bulunduğunu belirtti.

Revançi, Washington'un önce ‘teşviklerle Tahran'ı kazanmaya’ çalıştığını, ardından ‘tehdit ve baskıya’ geçtiğini, ancak ‘kendi vizyonunu dayatmaktan umudunu kestiğinde askeri seçeneği tercih ettiğini’ açıkladı.

dfrt
İran Devrim Muhafızları Ordusu'na (DMO) yakınlığıyla bilinen Cevan gazetesinin manşetinde ‘Witkoff'un Avrupa Yanılgısı’ ve ‘Zenginleştirme Devam Edecek’ yazıyor. Zeminde ise ABD’nin Ortadoğu Özel Temsilcisi Steve Witkoff ve İran Dışişleri Bakanı Abbas Arakçi'nin fotoğrafları var… Geçtiğimiz mayıs ayında Tahran'daki bir gazete bayisinden (EPA)

İran'ın ‘bir tarafın pozisyonunu diğerine dayatmayan diplomasiye her zaman inandığını’ bildiren Revançi, “Eğer anlaşmazlıklar diyalog yoluyla çözülebilecekse, kimse savaşmayı tercih etmez; yeter ki iki taraf da koşulların niteliğini anlasın ve hiçbir taraf kendi görüşünü dayatabileceği yanılgısına kapılmasın” dedi.

12 günlük savaşın arka planı

Revançi, İsrail ile 12 günlük savaşın patlak vermesinin arka planına değinerek, “Savaşın nedenini açıklamak için tek bir senaryo benimsemek mümkün değildir, çünkü bu ne bilimsel ne de tarihsel olarak doğrudur” dedi. Revançi, Trump yönetiminin iktidara geldiğinde ‘İran Dini Lideri Ali Hamaney'e müzakerelerin başlatılmasını öneren ve bir sonuca varılamaması halinde savaşa girileceğini ima eden bir mesaj gönderdiğini’ bildirdi. İran'ın yanıtında dolaylı müzakerelere katılmayı kabul ettiğini, Washington'un ise doğrudan müzakereler istediğini söyledi.

Trump yönetiminin ‘güçlü konumundan’ kendi vizyonunu dayatabileceğini düşündüğünü ve ABD'nin dünyanın Trump'a ihtiyacı olduğunu hissettiğini, bunun da İran'la ‘eşit olmayan’ bir şekilde ilgilenmesine yol açtığını açıkladı. Ayrıca, Tahran’ın, Birleşik Arap Emirlikleri üzerinden gelen bir Amerikan girişimine yanıt olarak, Ummanlı bir arabulucu aracılığıyla dolaylı müzakereleri kabul ettiğini belirtti.

Revançi, ABD’nin mesajlarını BAE aracılığıyla ilettiğini belirterek, “Ancak biz kendi özel nedenlerimizden dolayı yanıtımızı Umman üzerinden verdik” dedi. Beş tur müzakere yapıldığını ve ‘altıncı turdan yalnızca iki gün önce savaşın patlak verdiğini, bunun uluslararası toplumu -hatta Amerikalı gazetecileri bile- şaşkına çevirdiğini’ ifade etti. Washington’un ‘başından itibaren iyimser bir tablo çizdiğini ve iş birliğine hazır olduğunu gösterdiğini, ancak müzakerelere ikircikli bir dille girerek bu yolla hedeflerine ulaşabileceğini sandığını’ söyledi.

cdfrgt
İsrail'in Tahran'a düzenlediği saldırı sonucu yükselen dumanlar, 23 Haziran 2025 (AP)

Amerikalıların ‘çeşitli yöntemler denediğini’ ifade eden Revançi sözlerini şöyle sürdürdü: “Önce ‘sıfır zenginleştirme’ fikrini önerdiler, İran bunu reddettiğinde ise diğer konulara geçerek aynı anda iki cephede birden oynadılar. Müzakerelerle istediklerini elde edemeyeceklerini anladıklarında, güç kullanmaya başvurdular.”

Ülkesinin ‘hızlı sonuçlar beklemediğini ve uluslararası müzakerelerin iniş çıkışlarla dolu olduğunu bildiğini, ancak diplomasi yoluyla bir sonuca ulaşılabileceğine inandığını’ belirtti.

“Savaşın nedenlerinden biri, ABD’nin ikna veya tehdit yoluyla gayri meşru taleplerini gerçekleştirememesiydi” diyen Revançi şu soruları sordu: “Savaş başından beri onların hedefi miydi? Daha sonra ‘Denedik ama başaramadık, bu yüzden savaşa girmek zorunda kaldık’ diyebilmek için önceden zemin mi hazırlıyorlardı? Siyonist varlığın rolü nedir? Başından beri karşı mıydı, yoksa aralarında planlanmış ve koordine edilmiş miydi?”

Bu soruların kesin cevapları olmadığını söyleyen Revançi, savaşın ana nedenlerinden birinin Washington'un diyalog yoluyla taleplerini gerçekleştiremeyeceğine inanması olduğunu bildirdi ve hedefin ‘İran'ın nükleer programını tamamen durdurmak’ olduğunu belirtti. Revançi, ABD'nin bazen ‘İran'ı ikna etmeye ve teşvikler sunmaya’ çalıştığını, bazen de ‘baskı ve tehditlere’ başvurduğunu bildirdi.

Revançi şöyle devam etti: “Trump veya başka bir hükümetin isteği için, bu kadar yatırım yaptığımız bir programı terk edemeyiz. Karşı tarafın Doğu'dan mı Batı'dan mı olduğu bizim için fark etmez... Böyle bir talebi kabul edemeyiz.”

Diğer yandan İran Dışişleri Bakanı Abbas Arakçi perşembe günü yaptığı açıklamada, ‘ABD ile görüşmelerin yanı sıra New York'taki müzakerelerin de askıya alındığını ve ABD'nin aşırı talepleri nedeniyle ilerleme kaydedilmediğini’ söyledi.

Bu bağlamda Revançi, ABD’nin Ortadoğu Özel Temsilcisi Steve Witkoff'un ‘New York'ta önceden belirlenmiş bir sonuçla müzakereler yapmaya çalıştığını’ kaydetti. Revançi, doğrudan müzakerelerin genellikle daha hızlı olduğunu, ancak ‘kendi şartlarını dayatmak isteyen’ Washington için uygun olmadığını açıkladı.

Avrupa kendi ayağına sıktı

Avrupalıların nükleer müzakere sürecinden çekilerek ‘büyük bir hata’ yaptıklarını söyleyen Revançi, İran'ın snapback sonrası Avrupa ve ABD ile ilişkilerinde yaşanan değişime rağmen, bölge ve dünyadaki ülkelerle ilişkilerini sürdürdüğünü bildirdi.

Nükleer meselenin ‘önemli ve ele alınması gereken’ bir konu olduğunu belirten Revançi, İran'ın ‘diplomasi ve diyaloga açık’ olduğunu, ancak bunun ‘müzakere sürecinde gerçekçi ölçütlerle’ yürütülmesi gerektiğini bildirdi. Revançi, “Tutumumuz sabit ve akılcıdır... Müzakereler sürerken bize saldırıldığında, dünya savaş arayışında olan tarafın biz olmadığımızı anladı” dedi.

gthyu
Birleşmiş Milletler (BM) Güvenlik Konseyi, geçtiğimiz cuma günü Rusya ve Çin tarafından İran'a yönelik yaptırımların altı ay süreyle ertelenmesi için sunulan kararı reddetti. (Reuters)

Snapback mekanizmasının devreye girmesinin Birleşmiş Milletler (BM) Güvenlik Konseyi'nde ‘Güvenlik Konseyi'nin kararlarına ilişkin tamamen çelişkili iki tutum’ ile benzeri görülmemiş bir durum yarattığını belirten Revançi, bunun ‘Avrupa'nın hatası’ sonucu olduğunu düşündüğünü ifade etti. İran'ın snapback aşamasına gelmemek için büyük çaba sarf ettiğini belirten Revançi, İran'ın ‘sorunları diyalog yoluyla çözmek istediğini’ ancak karşı tarafın ‘yaptırımları yeniden uygulayarak daha fazla ayrıcalık kazanacağı’ yanılgısına kapıldığını söyledi. Revançi bunu ‘hayalperestlik’ olarak nitelendirdi.

Savaş sonrası hızlanan bölgesel yakınlaşma

Revançi, İran'ın bölgeden dışlandığına dair görüşe yanıt vererek, “Bu karamsar bir görüş. İran'ı dışlama girişimleri olduğu doğru, ancak İran bundan daha büyük” dedi.

İran’ın bölgedeki geniş ilişkilerine dikkat çekerek, bunun ‘tutumların tamamen örtüştüğü’ anlamına gelmediğini belirtti; ancak ‘komşuluk politikası aracılığıyla ilişkilerin ilerletilmesi’ yönünde karşılıklı bir isteğin bulunduğunu vurguladı. Ayrıca, İran’a yönelik son saldırının ve İsrail’in Katar’a yönelik saldırısının, ‘İsrail’in niyetlerine dair endişe ve ABD’ye duyulan güvensizlik nedeniyle’ bölge ülkelerinin iş birliği isteğini artırdığını ifade etti.

Revançi, İran’ın 15 ülkeyle sınırı olduğunu belirterek, bunun ‘değerlendirilmesi gereken büyük ekonomik ve siyasi imkânlar sunduğunu’ söyledi. Bazı eyaletlerde ‘bölgesel diplomasinin’ etkinleştirildiğine dikkat çekti. Yaptırımların var olduğunu ve ‘göz ardı edilemeyeceğini’ ifade ederek, İran’ın içerde ekonomiyi iyileştirmek, dışarıda ise yaptırımları kaldırmak için çalıştığını açıkladı. Ayrıca, komşu ülkelerle iş birliğinin ‘engellenmesinin zor olduğunu’ ve son 10–15 yıllık deneyimlerin ‘yaptırımların aşılmasının mümkün olduğunu’ kanıtladığını vurguladı.

Güven eksikliği

İlgili bir bağlamda, İran Meclisi Ulusal Güvenlik ve Dış Politika Komisyonu Üyesi İsmail Kevseri, “Trump’ın ülkemizle müzakere etme veya bir anlaşma yapma isteğinden söz ettiğinde, onun sözlerine bir an bile güvenemeyiz… Trump'ın kendisi de, müzakereler sürerken Siyonist varlığın İran'a saldırmasına izin verenin ABD olduğunu biliyor” şeklinde konuştu.

Geçtiğimiz ay Reuters, bilgi sahibi bir İranlı kaynağa dayandırdığı haberinde, ‘son haftalarda müzakerelerin yeniden başlaması amacıyla arabulucular aracılığıyla Washington’a birkaç mesaj gönderildiğini, ancak Amerikalıların bu mesajlara yanıt vermediğini’ bildirdi.

Bu ayın başlarında İran Hükümet Sözcüsü Fatma Muhacirani, ABD'li yetkililerin BM Genel Kurulu sırasında İran'ın New York'ta önerdiği toplantıya katılmadıklarını söyledi.

ABD, Avrupalı müttefikleri ve İsrail, Tahran'ı nükleer programını silah geliştirme çabalarını gizlemek için bir paravan olarak kullanmakla suçluyor. Tahran ise nükleer programının barışçıl amaçlarla yürütüldüğünü savunuyor.

Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı’na (UAEA) göre İran, nükleer bomba üretimi için gerekli olan yüzde 90'lık teknik eşiğe yakın yüzde 60 oranında uranyum zenginleştiren tek nükleer silahsız ülke.


İsrail: Hamas tarafından teslim edilen ceset kalıntıları Gazze'de kalan rehinelere ait değil

TT

İsrail: Hamas tarafından teslim edilen ceset kalıntıları Gazze'de kalan rehinelere ait değil

Gazze Şeridi'nin güneyindeki Han Yunus'un Hamad kasabasında rehinelerin cesetlerinin aranması sırasında Mısır’dan gelen araçları izleyen Filistinliler, 27 Ekim 2025 (AP)
Gazze Şeridi'nin güneyindeki Han Yunus'un Hamad kasabasında rehinelerin cesetlerinin aranması sırasında Mısır’dan gelen araçları izleyen Filistinliler, 27 Ekim 2025 (AP)

İsrail yetkilileri bu sabah, Ebu Kabir Adli Tıp Merkezi'nde yapılan kriminal incelemelerin, Hamas’ın gece boyunca taşıdığı tabutun geriye kalan rehinelerden birine ait ceset kalıntılarını içermediğini, bunun yerine daha önce İsrail’e geri getirilen ve defnedilmiş bir rehineye ait kalıntılar olduğunu ortaya koyduğunu bildirdi. Bu bilgi, İsrail’in Ynet internet sitesi tarafından yayımlandı.

Değerlendirmeye göre, pazartesi gecesi teslim edilen kalıntılar Gazze Şeridi'nde bulunan 13 rehineden hiçbirine ait değil, bu da yaklaşık bir haftalık bekleyişin ardından dünkü teslimatın hiçbir kalıntı iadesi olmadan sona erdiği anlamına geliyor.

Diğer yandan Times of Israel gazetesi bugün, Başbakan Binyamin Netanyahu'nun ‘Gazze anlaşmasının ilk aşamasının Hamas tarafından ihlaline verilecek yanıtı’ görüşmek üzere acil bir toplantı düzenleyeceğini bildirdi.

Gazete, İsrail'in Gazze Şeridi'ndeki sarı hattı genişletmek ve daha fazla araziyi İsrail ordusunun kontrolü altına almak da dahil olmak üzere birkaç olası ‘tepkiyi’ değerlendirdiğini kaydetti.

Hamas, cesetlerin Gazze şehrinin et-Tuffah mahallesinde bulunduğunu ve ABD Başkanı Donald Trump'ın belirlediği son tarihten iki saat önce, saat 21:00 civarında Gazze'nin kuzeyinde teslim edildiğini doğruladı.

Ceset kalıntıları Uluslararası Kızılhaç Komitesi'ne (ICRC) teslim edildi; ICRC de bunları sınırda İsrail güçlerine teslim etti.

Diğer rehinelerin aranması devam ediyor

Öte yandan İsrail güçleri, Gazze'de diğer rehinelerin cesetlerini aramaya devam ediyor. Güçler, geçtiğimiz haziran ayında Arnon Operasyonu sırasında dört rehinenin kurtarıldığı Nuseyrat Mülteci Kampı’ndaki el-Cemal ailesinin evinde çalışıyor.