'Gölge devlet mühendisi' Süleymani'nin yokluğunun Suriye'deki yankıları

'Gölge devlet mühendisi' Süleymani'nin yokluğunun Suriye'deki yankıları
TT

'Gölge devlet mühendisi' Süleymani'nin yokluğunun Suriye'deki yankıları

'Gölge devlet mühendisi' Süleymani'nin yokluğunun Suriye'deki yankıları

İran Devrim Muhafızları’na bağlı Kudüs Gücü komutanı Kasım Süleymani suikastının İran açısından özellikle Suriye ekseninde büyük etkileri olacak.
Çünkü bu sahada kişisel ve jeopolitik birikime sahip bir başka isim yok.
Şam ve Tahran arasındaki strateji 1979 yılına dayanırken, Süleymani son 20 yılda, özellikle de 2011'den bu yana burada etkisini göstermeye başladı.
Suriye’yi İran için önemli yapan 6 sebep
1-
İran’ın Irak ve Lübnan arasındaki kara bağlantısı olması.
2- Golan Tepeleri, Lübnan’ın güney sonra ikinci bir cephe konumunda.
3- Ürdün Kapısı'ndan Arap derinliğinin eteklerine kadar yer alması.
4- Halep ve İdlib ile Osmanlı mirasına ulaşma imkânı.
5- Akdeniz'deki ılık sulara erişim imkânı sağlaması.
6- Ortadoğu'ya dönen Rusya ile işbirliği sahası olması.
Suriye’de bulunan beş ordu
Suriye’de İran ile birlikte beş ülkenin ordusu yer alıyor.
ABD kuvvetleri: DEAŞ’a karşı mücadelede Uluslararası Koalisyona liderlik ediyor ve Fırat'ın doğusunda, Deyr-i Zor kırsalındaki Ebu Kemal’de bulunan askeri üssün eteklerinde Tahran tarafından silah altına alınan Arap grupların yakınında yer alıyor.
Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK): Suriye'nin kuzeyinde Fırat Kalkanı, Zeytin Dalı ve Barış Pınarı Harekâtı bölgelerinde ve İdlib ile kırsalında özel kontrol noktalarına sahip.
İsrail ordusu: Suriye topraklarında asker bulundurmasa da, Şam, Humus, Hama ve Ebu Kemal’a kadar düzenlediği hava saldırıları sayesinde varlığını gösteriyor.
Rus ordusu: Dört oyuncu arasındaki ana aktör Rusya ise Lazkiye, Tartus ve Kamışlı’da uzun vadeli üç askeri üs kurdu.
Ülkeye S-300, S-300 Advanced ve S-400 füze sistemleri konuşlandıran Rusya, Suriye ile Ortadoğu'ya geri döndü.
İntikam için düşünülen üç saha
İran’ın Süleymani’nin intikamını almak için düşündüğü üç saha var.
Bunlardan ilki Fırat’ın doğusunda, ABD kuvvetlerinin İran’ın desteğini alan örgütlerin yakınında konuşlandırıldığı alan.
Burada her iki taraf da ihtiyati tedbirler aldı.
ABD, kuvvetlerini füzeler ve devriye ile güçlendirirken, İran ise güçlerini açık alanlardan yerleşim alanlarına kaydırdı ve bazı üsleri boşalttı.
Diğer yandan Ebu Kemal’in Süleymani için sembolik bir anlamı var.
ABD kuvvetleri, El-Tanf üssünün kontrolünü ele geçirip Irak ve Suriye başkentleri arasındaki iki ana bağlantıyı kesti. Daha sonra Süleymani, Tahran-Bağdat-Şam-Beyrut irtibatını devam ettirmek için yolun denetimini sağladı.
Ebu Kemal’in kaderi, ‘Süleymani gibi gölge devlet mühendisi’ bulunmaması nedeniyle diğerlerinden daha fazla etkilenecek.
İkincisi ise Halep.
Aralık ayında rejim güçleri tarafından geri alınan Halep’in doğu mahalleleri Süleymani tarafından birkaç kez ziyaret edildi.
Tahran'a bağlı gruplar, rejimin büyük kısmını geri aldığı İdlib’in güneydoğusundaki son savaşlara katılmadı.
Şam'ın Süleymani suikastının yankıları ile dünyanın kaygıları ışığında İdlib’e yönelik operasyonunu hızlandırmak istediğine ilişkin bir inanış var.
Ancak bu iki şeye bağlı;
İlki;
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in yarın yapacağı zirve ve burada masaya yatırılacak olan ‘İdlib ateşkesi’ konusu.
İkincisi; İran'ın İdlib'i intikam için bir sahne haline getirmek amacıyla Halep’in batısında çatışma çıkarma ihtimali ile bunun Astana sürecinde Rus-Türk-İran anlayışlarını nasıl etkileyeceği arasındaki ilişki.
Üçüncüsü ise; Golan Tepeleri.
İran ve Hizbullah'ın Suriye'de yer aldığı 2013'ten itibaren ülkenin güneyine odaklanıldı. Hücreler ve örgütler kuruldu.
Ancak Rusya'nın 2015'teki müdahalesinden sonra bu oluşumlar baskı altına girdi. İsrail, Rusya’nın bazen sessiz kalması, bazen de koordinasyonu ile hava saldırıları düzenledi.
Moskova ayrıca 2018’de İsrail ile ‘Suriye’deki yabancı güçlerin’ yani İran örgütlerinin Suriye’nin güneyi ile Golan’dan geri çekilmesini ve buraya rejim güçlerinin geri dönmesi ile Birleşmiş Milletler Barış Gücü Askerleri’nin (UNDOF) konuşlanmasını öngören bir anlaşmaya da vardı.
İran (Süleymani) kendisine bağlı örgütleri Golan platformunu birkaç kez kullanmaya teşvik etti.
Bunlardan sonuncusu geçtiğimiz Kasım ayında Tel Aviv'in Gazze ve Şam'daki İslami Cihad liderlerini hedef almasının ardından gerçekleşti.
İsrail’in buna yanıtı ise Şam yakınlarında bulunan rejim ve İran’a ait noktaları vurmak oldu.
Suriye’de iki ülke: İran ve Rusya
Süleymani, 2015 ortasında Moskova’yı ziyaret etti ve o dönem ülkenin yüzde 10’ndan fazlasını kontrol edemeyen rejim güçlerini desteklemesi için Suriye'ye doğrudan askeri müdahalede bulunması yönünde Putin’i ikna etmede önemli rol oynadı.
Hükümet güçlerinin toprağın üçte ikisini geri almasını desteklemek için ‘çıkar evliliği’ anlaşması imzalandı.
Buna göre Rusya'dan gelen hava kuvvetleri ve İran'dan gelen kara kuvvetleri ile Devrim Muhafızları gözetiminde İranlı olmayan ve sayıları zaman zaman 70 bine ulaşan milisler bu bölgede yer aldı.
Bu denklem, Putin'in ‘ikinci bir Afganistan’dan kaçınma fikri ile en düşük insan ve maddi maliyetle zafer elde etme taleplerini karşıladı.
İran'ın Şam'daki stratejik müttefikini kurtarma ve Suriye’nin sosyal dokusuna girme hırsını da yerine getirdi.
Askeri kazanımlar ilerledikçe, Rusya ve İran, uzun yıllar sürecek şekilde ekonomik çıkarları paylaştı ve nüfuzunu derinleştirdi.
Şam ve Moskova arasında petrol, gaz ve fosfat yatırımı sözleşmelerinin yanında Rusya’nın askeri üsler kurmasını öngören 49 yıllık anlaşmalara imza atıldı.
Şam ve Tahran'ın ise ekonomik, ticari ve askeri anlaşmaları var.
Ancak iki yaklaşım arasındaki fark açık.
Rusya devlet kurumlarına, orduya, güvenliğe ve hükümete odaklanıyor.
İran ise kurduğu ağlar ve yardım kuruluşları aracılığıyla bir ‘gölge devlet’ kurmaya odaklanıyor.
Rusya ‘açık’ bir şekilde şehirlere yayıldı, İran ise ‘perde arkasında’ kırsal kesimde konuşlandı.
Süleymani, Suriye'de bir gölge devlet mühendisiydi. Onun yokluğu bu konuda önemli bir etkiye sahip olacak.
Süleymani: On yıllık hafızanın yokluğu
Bu suikast, İran’ın Suriye’deki rolünü düşündürmeye başladı.
Suriye, hem suikasta verilecek cevap, hem de bu rolün sınırları açısından bir öncelik haline geldi.
Öte yandan Süleymani’nin yokluğu Şam’daki karar alıcıları son on yılın hafızasından kurtaracak.
Putin’in İran’ın rolünü tanımlama arzusu içinde olması halinde bu geçerli olacak ve İran’ın Suriye’deki ağlarını zayıflatırken, Rusya’nın kurumları güçlendirmesi için bir fırsat verecek.
Bu suikast, Tahran'daki Devrim Muhafızları ile Şam'daki Ulusal Savunma Kuvvetleri arasındaki ilişki yerine Suriye ve İran orduları arasındaki ilişkinin ağırlaştırılması anlamına da geliyor.
Süleymani’nin yokluğu, Rusya’nın Suriye-İran ilişkisini eskiye döndürmesi ve kişisel boyuttan kurtarması için bir yol açabilir.
Ya da Rusya’ya Arap ve Batı ülkelerinin Suriye'nin yeniden inşasına katkıda bulunmaları, mültecilerin geri dönüşüne destek vermeleri ve tüm yasa dışı milisler ile ‘dört ordunun’ ülkeden çıkışını sağlamaları için teklif sunma fırsatı verebilir.



Rubio, İsrailli mevkidaşı ile Trump'ın Gazze barış planının uygulanmasını görüştü

Marco Rubio ve İsrailli mevkidaşı Gideon Saar, Washington'daki ABD Dışişleri Bakanlığı merkezinde (AFP)
Marco Rubio ve İsrailli mevkidaşı Gideon Saar, Washington'daki ABD Dışişleri Bakanlığı merkezinde (AFP)
TT

Rubio, İsrailli mevkidaşı ile Trump'ın Gazze barış planının uygulanmasını görüştü

Marco Rubio ve İsrailli mevkidaşı Gideon Saar, Washington'daki ABD Dışişleri Bakanlığı merkezinde (AFP)
Marco Rubio ve İsrailli mevkidaşı Gideon Saar, Washington'daki ABD Dışişleri Bakanlığı merkezinde (AFP)

ABD Dışişleri Bakanlığı dün yaptığı açıklamada, Dışişleri Bakanı Marco Rubio'nun İsrailli mevkidaşı Gideon Saar ile bir araya geldiğini ve görüşmede bölgesel güvenlik konuları ile insani yardım çabalarının yanı sıra, Başkan Donald Trump'ın Gazze'de ateşkes için hazırladığı 20 maddelik planın uygulanmasının ele alındığını bildirdi.

Bakanlığın açıklamasında, "İki bakan ayrıca Suriye ve Lübnan'daki durumu görüştü ve Ortadoğu'da barış ve istikrarın sağlanması için yakın işbirliğine olan bağlılıklarını yinelediler" ifadeleri yer aldı.


Netanyahu, yeni Suriye’yi diplomasiyle değil bombalarla karşılıyor: İsrail, yeni Şam yönetimini barış ortağı değil kontrol edilmesi gereken hedef olarak kodluyor

Başbakan Binyamin Netanyahu, 19 Kasım'da Suriye ile olan tampon bölgeyi, savunma, dışişleri ve güvenlik yetkilileri eşliğinde ziyaret etti (İsrail Başbakanlık Ofisi)
Başbakan Binyamin Netanyahu, 19 Kasım'da Suriye ile olan tampon bölgeyi, savunma, dışişleri ve güvenlik yetkilileri eşliğinde ziyaret etti (İsrail Başbakanlık Ofisi)
TT

Netanyahu, yeni Suriye’yi diplomasiyle değil bombalarla karşılıyor: İsrail, yeni Şam yönetimini barış ortağı değil kontrol edilmesi gereken hedef olarak kodluyor

Başbakan Binyamin Netanyahu, 19 Kasım'da Suriye ile olan tampon bölgeyi, savunma, dışişleri ve güvenlik yetkilileri eşliğinde ziyaret etti (İsrail Başbakanlık Ofisi)
Başbakan Binyamin Netanyahu, 19 Kasım'da Suriye ile olan tampon bölgeyi, savunma, dışişleri ve güvenlik yetkilileri eşliğinde ziyaret etti (İsrail Başbakanlık Ofisi)

Kasım 2025’in yağmurlu bir gecesinde, İsrail ordusunun Ramallah’ın kalbine yönelik baskını sürerken, başkanlık binasına birkaç metre mesafedeki bir noktada oturan üst düzey bir Filistinli yetkili acı bir tebessümle şunu söyledi:
“Şu an Filistin hakkında konuşmak istemiyorum. İsrail’i sömürgeci bir devlet olarak tanımlayan ezber cümleleri de tekrar etmeye niyetim yok. Şu anda konuşmak istediğim şey Suriye.”

Yetkiliye göre Suriye, Başbakan Binyamin Netanyahu’nun yalnızca gerçek bir barışı istemediğinin değil, komşu devletleri de görmek istemediğinin en açık kanıtı haline geldi. Zira Şam’daki yeni siyasi liderlik, İsrail’e karşı savaş ya da düşmanlık istemediğini açıkça ilan etmiş olmasına rağmen, İsrail Suriye topraklarını son derece sert askerî operasyonlarla ihlal etmeyi sürdürüyor.
Filistinli yetkili şöyle devam ediyor:
“Hamas 7 Ekim 2023’te savaşı başlattı, Hizbullah İsrail’i vurdu, Husiler İran’ın teşvikiyle ‘destek savaşına’ katıldı… Fakat Suriye tam tersine çatışmanın dışında kalmayı seçti; hatta çok daha fazlasını yaptı.”

“İsrail için bir tehdit yok”

Saldırganlığı caydırma operasyonlarının sonrası Şam’da kontrolü devralan yeni yönetim, İsrail dahil komşu hiçbir ülkeye tehdit oluşturmadığını açıkladı.
Bununla birlikte Beşşar Esed rejiminin çökmesi ve İran ekseninin bölgedeki en stratejik üssünü kaybetmesi, Suriye ile İsrail arasında çıkarların kesiştiği yeni bir dönemi mümkün kılabilirdi.

Filistinli yetkili, “İsrailliler sanki bu gerçekleri unuttu. Suriye artık İran milislerinin oyun alanı değil” diyor.

Bu süreçte ABD, Türkiye ve Azerbaycan, iki taraf arasında arabuluculuk yapmaya hazır olduklarını bildirerek, sınırların tamamen güvenli hâle gelmesini sağlayacak güvenlik düzenlemeleri için müzakerelere davet etti. İsrail’in çekincelerine rağmen Suriye, doğrudan görüşmelere dahi razı oldu. Nitekim Dışişleri Bakanı Esad el-Şeybani ile İsrail Stratejik İşler Bakanı Ron Dermer arasında altı toplantı gerçekleştirildi.

İsrail kaynaklarına göre Şam, kapsamlı bir anlaşmaya ulaşmak adına büyük esneklik gösteriyor. 1967 ve 2024’te işgal edilen tüm toprakların iadesi karşılığında tam barış anlaşmasına hazır; fakat ara formüller de değerlendiriliyor. Bunlar arasında Golan’ın 15 yıla kadar İsrail’e kiralanması veya 1974 sınırlarına dönüşü öngören bir güvenlik mutabakatı da var.

Aynı kaynaklar,  yeni yönetiminin “İbrahim Anlaşmaları”na katılmaya da sıcak baktığını, bunun İsrail’in 1948’den bu yana hayalini kurduğu tarihi bir açılım olacağını belirtiyor.

İsrail’in karşılığı: İşgal ve hava saldırıları

Tehdit politikasını seçen İsrail, Aralık 2024’ten bu yana yeni yönetimin nefes almasına fırsat vermeden askerî havaalanları ve üsleri hedef alan yaklaşık 500 hava saldırısı düzenledi. Suriye’nin savunma kapasitesinin yüzde 85’ini yok eden İsrail, 450 km²’lik Suriye toprağını işgal ederek genişliği 7 km’yi aşan hat boyunca, Şeyh Cebel'den Dera’ya kadar ilerledi. Bazı bölgelerde 20 km derinliğe kadar kara harekâtı yürüten İsrail 9 askerî üs kurdu.

frgt
Netanyahu, Salı günü Suriye'deki tampon bölgedeki İsrail güçlerini denetledi (AP)

İsrail ayrıca, “Dürzi müttefikleri koruma” gerekçesiyle iç çatışmaları körükledi. Oysa İsrail’deki Dürzi vatandaşlar bizzat İsrail hükümetleri tarafından ayrımcılığa maruz kalıyor.
Tel Aviv yönetimi, Şam’ın yeni liderliğini Nusra Cephesi bağlantıları üzerinden karalamaya çalışsa da, geçen yıllarda bizzat İsrail ordusuna bağlı sahra hastaneleri ve Safed, Hayfa, Tel Aviv’deki çeşitli merkezlerin çok sayıda Nusra üyesini tedavi ettiği biliniyor.

Netanyahu’yu kim durdurabilir?

Son günlerde İsrail’de ortaya çıkan bilgiler, ABD Başkanı Donald Trump’ın İsrail’e ve Netanyahu’ya “Suriye politikasındaki yanlışları” nedeniyle sert bir uyarıda bulunduğunu gösteriyor.
Trump’ın, Suudi Arabistan ve Veliaht Prens Muhammed bin Selman’ın talebi üzerine, Şam’daki yeni yönetimle daha olumlu bir yaklaşım benimsemeye yöneldiği ifade ediliyor.

frgt
Suudi Veliaht Prensi Muhammed bin Selman, Trump ve Eş-Şara'nın Suriye'ye uygulanan yaptırımların kaldırılmasını görüşmek üzere Riyad'da geçen mayıs ayında gerçekleştirdiği toplantıdan bir kare (SPA)

Trump, İsrail’in attığı adımların “yanlış ve mantıksız” olduğunu düşünürken, birçok analist Netanyahu’yu dizginleyebilecek tek gücün Trump yönetimi olduğuna inanıyor.
Ancak bunun sahadaki sonuçlarının görülmesi zaman alabilir. Bu arada şu soru giderek daha sık soruluyor: “İsrail, Suriye ile böyle bir şekilde davranarak bölgesine nasıl bir mesaj veriyor?”


Trump’ın açıklaması ateşkesi tehlikeye mi attı? 17. Maddeyle Gazze'de fiili bölünme ihtimali masada mı?

Filistinliler, Gazze Şeridi'nin merkezindeki Nuseyrat mülteci kampında kaplarını suyla dolduruyor (AFP)
Filistinliler, Gazze Şeridi'nin merkezindeki Nuseyrat mülteci kampında kaplarını suyla dolduruyor (AFP)
TT

Trump’ın açıklaması ateşkesi tehlikeye mi attı? 17. Maddeyle Gazze'de fiili bölünme ihtimali masada mı?

Filistinliler, Gazze Şeridi'nin merkezindeki Nuseyrat mülteci kampında kaplarını suyla dolduruyor (AFP)
Filistinliler, Gazze Şeridi'nin merkezindeki Nuseyrat mülteci kampında kaplarını suyla dolduruyor (AFP)

ABD Başkanı Donald Trump’ın, Gazze’deki ateşkes anlaşmasının “ikinci aşamasının değiştirileceği” yönündeki kısa ve belirsiz açıklaması, bu değişikliğin ne anlama geldiğine ilişkin soruları gündeme taşıdı.

Uzmanlara göre Trump’ın işaret ettiği değişiklik, anlaşmanın uygulanma biçiminde bir revizyon anlamına geliyor. Buna göre, İsrail’in hâlihazırda yüzde 55’ini kontrol ettiği Gazze’den çekilmesi ve Hamas’ın silahsızlandırılmasına geçilmesi yerine, 17. maddenin devreye alınması söz konusu olabilir. Bu madde, barış planının taraflardan biri kabul etmese bile tek taraflı olarak ilerletilmesine imkân tanıyor.

10 Ekim’de yürürlüğe giren ateşkes anlaşmasındaki 17. madde, Hamas’ın öneriyi geciktirmesi veya reddetmesi halinde, “yardımların genişletilmesi dahil, planın belirtilen unsurlarının, İsrail ordusunun terörden arındırılmış olarak uluslararası istikrar gücüne devrettiği bölgelerde uygulanacağını” düzenliyor.

Geçen ekim ayında Hamas ile İsrail arasında imzalanan “barış belgesi” sadece birinci aşamayla ilgili maddeleri içeriyordu. Bu aşama; ilk ateşkes, İsrail güçlerinin geri çekilmesi, esir takası ve insani yardım girişlerinin kolaylaştırılmasını kapsıyor. Ancak savaş sonrası Gazze’nin yönetimine ilişkin “ikinci aşama” konusunda resmî bir mutabakat sağlanmış değil.

Perşembe günü yaptığı açıklamada Trump, planın ikinci aşamasının “çok yakında değiştirileceğini” söyledi. Açıklama, sürecin tıkanması ve sahadaki ilerlemenin sınırlı kalması nedeniyle endişelerin arttığı bir döneme denk geldi; ancak Trump değişikliğin içeriğine dair ayrıntı vermedi.

sadfd
Filistinli bir kadın, İsrail'in Han Yunus'ta düzenlediği bir baskın sonucu akrabalarından birinin öldürülmesine tepki gösteriyor (AFP)

Ahram Siyaset ve Strateji Merkezi İsrail Çalışmaları uzmanı Dr. Said Okaşa, (Saeed Okasha) Trump’ın sözünü ettiği değişikliğin büyük olasılıkla 17. maddeye dayanacağını belirtiyor. Okaşa’ya göre bu adım, “eski Gazze” ve “yeni Gazze” ayrımını güçlendirecek bir fiili bölünmeye kapı aralayabilir. Bu yaklaşımı geçen ay ABD’nin bölge özel temsilcisi Steve Witkoff’un da çeşitli görüşmelerde dile getirdiğini hatırlattı.

Okkaşa, anlaşmanın geçen ay Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi tarafından onaylandığını anımsatarak, Hamas’ın silahsızlanma sürecine yanıt vermemesi gibi gerekçelerle 17. maddenin yeniden devreye sokulmasının mümkün olduğunu söyledi. Uzman, böyle bir senaryonun Gazze’de “ne savaş ne barış” şeklinde sürecek bir çıkmaz yaratabileceğini ifade etti.

dfgt
Filistinliler, Cebaliye'de yıkılan binaların enkazı arasında sokaklara kurulmuş çadırların yanından geçiyor (AFP)

Filistinli siyaset analisti Dr. Ayman el-Rakkab da, Trump’ın değişiklik açıklamasının içeriğinin belirsizliğine işaret ederek, “İsrail’in bölgede kalma isteğiyle birleştiğinde, Gazze’nin fiilen ikiye bölünmesi ihtimali güçleniyor” değerlendirmesinde bulundu.

Bu belirsizlik sürerken, Axios haber sitesi Trump’ın 25 Aralık’tan önce Gazze’de barış sürecinin ikinci aşamasına geçileceğini açıklamayı planladığını duyurdu. Habere göre Washington, Gazze’de oluşturulacak yeni yönetim yapısı ve uluslararası istikrar gücünün son hazırlıklarını tamamlıyor. ABD Başkanı’nın, bu adımları görüşmek üzere İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ile ay sonundan önce bir araya gelmesi bekleniyor.

İkinci aşamanın önünde ciddi engellerin olduğunu ifade eden Rakkab: “Barış Konseyi ile teknokrat hükümet henüz kurulmadı. Güvenliği devralacak polis gücü ve uluslararası istikrar kuvveti oluşturulmadı. Bu nedenle somut bir hareketin en erken ocak ayında mümkün olabileceğini düşünüyorum” dedi.

Okaşa, yakın vadede İsrail’in kontrolde tuttuğu bölgeyi yüzde 60 seviyesine çıkarmaya çalışabileceğini, ancak anlaşmanın genel çerçevesinde büyük bir tırmanış beklemediğini belirtti.

Geçtiğimiz günlerde Yedioth Ahronoth, İsrail’in yaklaşık iki milyon Filistinliyi sarı çizginin doğusunda İsrail kontrolündeki yeni bölgelere yeniden yerleştirmeyi, Hamas kontrolündeki bölgeleri tamamen sivillerden boşaltmayı ve Hamas unsurlarını bu bölgelerde aşamalı şekilde takip etmeyi içeren bir plan hazırladığını yazmıştı. Şarku’l Avsat’ın  Telegraph gazetesinin Batılı diplomatlara dayandırdığı haberinden aktardığı bilgilere göre ABD planının Gazze’nin kalıcı biçimde ikiye ayrılması riskini barındırdığını bildirmişti.

Mısır Dışişleri Bakanı Bedr Abdulati ise geçtiğimiz günlerde Barselona’da AB Dış Politika Yüksek Temsilcisi Kaja Kallas ile yaptığı görüşmede, Gazze ile Batı Şeria’nın birliğinin korunması gerektiğini vurgulayarak, ayrıntıları tartışılan hiçbir adımın “bölünmeyi pekiştirmesine” izin verilemeyeceğini söyledi. Abdulati, çarşamba günü yaptığı başka bir açıklamada da, “Gazze’nin bölünmesini konuşmak dahi mümkün değildir. Gazze, Doğu Kudüs dâhil olmak üzere, kurulacak Filistin devletinin ayrılmaz bir parçasıdır” dedi.

Uzman Okaşa’ya göre Mısır, hem Gazze’nin bölünmesini hem de anlaşmayı zayıflatacak her türlü değişikliği engellemek için diplomatik çabalarını sürdürecek. Buna karşın, Trump’ın planı etrafındaki belirsizlik nedeniyle önümüzdeki döneme ilişkin tüm senaryolar hâlâ masada.