ABD drone’ları ve İran füzeleri arasında kalan Irak egemenliği

ABD drone’ları ve İran füzeleri arasında kalan Irak egemenliği
TT

ABD drone’ları ve İran füzeleri arasında kalan Irak egemenliği

ABD drone’ları ve İran füzeleri arasında kalan Irak egemenliği

Irak Başbakanı Adil Abdulmehdi her zamanki gibi akşam saat 9.30’da uyudu. Bir sonraki gün, yani cuma günü tatildi. Abdulmehdi’nin o gün sabah saat 8.30’da İran Devrim Muhafızları Kudüs Gücü Ordusu Komutanı Kasım Süleymani ile bir görüşmesi vardı.
Süleymani, Şam’dan Ecnihatuşşam (Şam Kanatları) Havayolları Şirketi’ne bağlı uçakla Bağdat’a gitti. Uçak Bağdat Uluslararası Havalimanı’na bir saat gecikmeli olarak iniş yaptı. Haşdi Şabi Heyeti Başkan Yardımcısı Ebu Mehdi el-Muhendis de havalimanında misafiri Süleymani’yi bekliyordu.
Ancak iki isim havalimanına 20 kilometre yakınlıktaki Bağdat şehir merkezine ulaşamadı. Irak semalarında değerli bir av için uçuş yapmakta olan drone’lar harekete geçti ve Süleymani ile beraberindekileri taşıyan konvoyu hedef aldı. Süleymani’nin ölümü sonrasında uçuşlar durduruldu, Abdulmehdi ile planlanan görüşme gerçekleşemedi. Sadece Abdulmehdi görüşmesi değil, tüm planlar değişti. Bu sefer Washington ve Tahran 'büyüklerinin' masasına yeni planlar konuldu.
Bağdat, yaklaşık üç ayı aşkın süredir devam eden protesto krizine ilave olarak Süleymani ve Muhendis’in tasfiyelerini hazmetmekte zorlandı.
Süleymani’nin ölümü öncesinde iki taraf arasında yaşanan gerginliğe işaret etmekte fayda var.
27 Aralık’ta Irak'ın Kerkük kentinde Haşdi Şabi tarafından bir ABD üssüne düzenlenen roketli saldırıda bir ABD'li sözleşmeli müteahhit ölürken, altı ABD askeri de yaralandı. ABD, Haşdi Şabi’den hesap soracağını duyurdu. ABD, intikam amacıyla 29 Aralık’ta Haşdi Şabi’nin ve Hizbullah Tugayları’nın (Ketaib Hizbullah) Irak ve Suriye’deki silah depolarını, komuta ve kontrol merkezlerini vurdu. Hava saldırılarındaen az 25 savaşçı ölürken 55’ten fazla kişi de yaralandı.
Egemenlik politikası
Süleymani’nin ölümünün akabinde beklendiği gibi taraflar arasındaki gerginlik daha da tırmandı. Ancak iki düşman tarafın çatışacağı zemin, ikisinin de egemenliğini hiçe saydığı Irak’tan başka bir yer değildi. Nitekim İran, topraklarında ABD askerleri bulunması nedeniyle Irak’ın egemenliğini eksik görürken, ABD de aynı şekilde İran ve ona bağlı gruplardan kurtulmadığı müddetçe Irak’ın egemenliğini noksan sayıyor.
Süleymani’nin tasfiyesine kadar Irak topraklarında ABD ve İran arasında en büyük gerginlik geçen yaz ayında yaşanmıştı. Zira drone’lar Irak’ta Haşdi Şabi üslerine çok sayıda saldırı düzenledi. Haşdi Şabi, saldırılardan İsrail’i sorumlu tuttu. Başbakan Abdulmehdi de ABD’nin kendisine saldırıların İsrail eliyle gerçekleştiği bilgisini verdiğini söylemişti. Ancak pratikte bu saldırılar kayıtlara ‘faili meçhul’ olarak geçti.
Haşdi Şabi üslerine yönelik saldırıları takip eden günlerde yabancı misyonlukların ve büyükelçiliklerin bulunduğu korunaklı Yeşil Bölge’de ABD’nin Bağdat Büyükelçiliği katyuşa füzeleri ile hedef alındı. Aynı şekilde bu saldırılar da kayıtlara ‘faili meçhul’ olarak geçti. İsrail’in drone’ları ile İran destekli milis grupların katyuşa füzeleri sonrası Irak’ın egemenliği Tahran-Washington tarafından sorgulanır hale getirildi. Nitekim ilki ülke, Irak’ın egemenliğini ihlal ettiği konusunda karşılıklı suçlamalarda bulundu.
Trump gurur duydu
Süleymani’nin öldürüldüğü gece Bağdat’ta saatler hızlı aktı. Abdulmehdi bu kez normal olmayan bir şekilde uykusundan uyandırıldı. Aynı şey İran Rejim Lideri Ali Hamaney için de geçerliydi. Ancak esas oyuncu olan ABD Başkanı Donald Trump, saat farkı nedeniyle ayaktaydı.
Trump, talimatı kendisinin verdiğini ilan etti ancak Irak’ın egemenliğine hiç değinmedi. Hatta bunun da ötesine geçen Trump, bununla gurur duyduğunu söyledi.
Söz konusu açıklamanın ardından ülkedeki ABD askerlerinin varlığına yönelik tartışma yeniden alevlendi. Irak Parlamentosu ‘yabancı güçlerin ülkeden çıkarılması’ yasa tasarısının kabulü için harekete geçti. Ülkedeki ana Şii partiler bu hedef üzerinde birlik fotoğrafı verdi. Arap, Kürt ve Sünniler ise muhalefet etti. Kürt ve Sünni partilerin boykot ettiği oturumda ‘yabancı güçlerin ülkeden çıkarılması’ yasa tasarısı Şii partilerin oylarıyla kabul edildi.
Saldırının yansımaları ve beklentiler
Parlamento’nun yasama sıfatıyla aldığı kararın normal koşullar altında bağlayıcı olması bekleniyor. Ancak Başbakan Adil Abdulmehdi’nin istifası sonrasında hükümetin ‘günlük işleri yürüten hükümet’ statüsüne dönüşmesi nedeniyle kararın bağlayıcılığı tartışmaları başladı. Bu süreçte Irak kamuoyunda İran’ın intikam yemini akabinde yapacağı misillemeyle ilgili beklentiler sürerken İran’da Süleymani için oldukça kalabalık bir cenaze töreni düzenlendi. Törenle ilgili çıkan haberlerde yaşanan izdiham nedeniyle 60’ı aşkın kişinin öldüğü belirtildi.
Kasım Süleymani’nin öldürülmesinin yansımaları Irak ve bölgedeki siyasi atmosferi bozdu. Bu gelişme bölgedeki oyunun ve çatışmanın kurallarını değiştirdi. Gelişmenin muhtemel yansımalarını Şarku’l Avsat’a değerlendiren Siyasi Düşünce Merkezi Başkanı İhsan eş- Şammari şunları söyledi:
“Kasım Süleymani ve Ebu Mehdi el-Muhendis’in öldürülmesinin tüm düzeylerde yansımaları olacaktır. Bunun yansımaları sadece Irak sahasıyla sınırlı kalmayacak, bilakis tüm bölgeyi etkileyecektir. İran’ın cevabı, başta özellikle kaygan bir zemine sahip olan Irak olmak üzere Lübnan, Suriye ve Yemen’de hazır. Hatta bunlara İran Devrim Muhafızları hücrelerinin bulunduğu Avrupa ülkeleri de dahil. Böyle bir misilleme de İran’daki rejimin düşürülmesiyle sonuçlanacak konvansiyel savaşın patlak vermesiyle sonuçlanabilir. Zira İran şu an ABD ve müttefikleri gibi buna hazırlıklı değil. Bu savaşın en güçlü yansımaları, çatışma alanına dönüşen Irak topraklarında olur.”
Cumhuriyetçi Stratejik Araştırmalar Merkezi Başkanı Dr. Mutaz Muhyiddin, “Gelecek dönemde sahada önemli gelişmeler yaşanacak. Özellikle ABD’nin çıkarlarını korumak için ilave askeri sevkiyat yapması oyun ve çatışma kurallarını değiştirecektir” dedi.
Muhyiddin, Şarku’l Avsat’a yaptığı açıklamada şunları söyledi:
“Yeni gelen ABD güçlerinin en önemli görevi, ABD’nin Bağdat Büyükelçiliği baskınına katılan Haşdi Şabi yöneticilerini hedef almaktır. Bunun sonucu olarak da Haşdi Şabi, ABD’nin Irak’taki çıkarlarını hedef alacaktır. Bu da ABD’nin Bağdat saldırısına verdiği yanıttan daha güçlü bir karşılık vereceği anlamına gelir. Durum silahlı örgütü bulunmayan ancak İran tarafından desteklenen siyasetçilerin tasfiyesine kadar varabilir.”
Misilleme
Irak kamuoyunda İran’ın Süleymani’nin intikamına karşı yapacağı misillemenin aynı ölçüde olup olmayacağına dair soru işaretleri giderek arttı.
Iraklı Şiilerin en üst dini mercii olan Ali es-Sistani, Süleymani ve Muhendis’e yönelik saldırıyı kınadı. Sistani’nin büyük oğlu Muhammed Rıza es-Sistani, tabutlar Necef’e götürüldüğü sırada kentte düzenlenen cenaze törenine katılan isimlerin başında yer aldı. Şii dini mercii Ayetullah Beşir en-Necefi de cenaze namazını kıldıran isimdi.
Irak genelinde Süleymani’nin ölümüne tepki olarak bir kesim sağduyu çağrısı yaparken, diğer bir kesim ise intikam yeminleri ediyordu. Sağduyu ve itidal çağrısında bulunan ilk grupta Irak Cumhurbaşkanı, Parlamento Başkanı Muhammed el-Halbusi ve Sistani yer aldı. İntikam çağrısında bulunan grup ise İran destekli silahlı gruplardan oluşuyordu.
İran’da ise intikam atmosferi hakimdi. İran’ın Kum kentinde yaşayan Iraklı dini mercii Kazım el-Hairi, Irak’taki yabancı güçlerin varlığı için ‘haram’ fetvası yayınladı.
Tüm bunlar yaşanırken İran’ın vereceği yanıt halen merak ediliyordu. Gelişmeleri Şarku’l Avsat’a değerlendiren Ulusal Güvenlik Uzmanı Dr. Hüseyin Allavi, ABD’nin attığı adımın ülkedeki dengeleri değiştirdiğini ve İran karşıtı siyasi partilere sınırlı da olsa hareket alanı tanıdığını belirtti.
Şarku’l Avsat’a konuşan Iraklı siyasetçi Esil en-Nuceyfi de Süleymani ve Ebu Mehdi el-Muhendis’in ölümü sonrasında İran’ın ülkedeki etkisini kaybettiğini söyledi.
İran destekli güçlerin saldırı öncesinde ABD ile çekişmesinde Irak halkını canlı kalkan olarak kullanabileceğine güvendiğini kaydeden Nuceyf, söz konusu güçlerin bundan sonra halkın güvenliğini tehlikeye atarak Süleymani’nin ölümünü ‘Irak meselesi’ne dönüştürmeye çalışabileceği uyarısında bulundu.



Kürt heyeti başkanı Şarku’l Avsat'a konuştu: Şam’daki toplantıda parlamentoya katılım sağlamayı teklif ettik… Ayrıca anayasal bildirgeye yönelik çekincemizi gündeme getirdik

Şam’a giden Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetimi heyetinin baş müzakerecisi Fevze Yusuf (Şarku’l Avsat)
Şam’a giden Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetimi heyetinin baş müzakerecisi Fevze Yusuf (Şarku’l Avsat)
TT

Kürt heyeti başkanı Şarku’l Avsat'a konuştu: Şam’daki toplantıda parlamentoya katılım sağlamayı teklif ettik… Ayrıca anayasal bildirgeye yönelik çekincemizi gündeme getirdik

Şam’a giden Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetimi heyetinin baş müzakerecisi Fevze Yusuf (Şarku’l Avsat)
Şam’a giden Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetimi heyetinin baş müzakerecisi Fevze Yusuf (Şarku’l Avsat)

Suriye'nin başkenti Şam'da bu ayın başında uzun zamandır beklenen ve tarihi olarak nitelenen bir toplantı yapıldı. Bu toplantı, Suriye hükümetinden yetkililer ile Fevze Yusuf başkanlığındaki Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetimi heyetini bir araya getirdi. Toplantıda, Suriye Cumhurbaşkanı Ahmed eş-Şera ile Suriye Demokratik Güçleri (SDG) lideri Mazlum Abdi arasında, Amerikan himayesinde imzalanan anlaşmanın uygulanması için alt komitelerin oluşturulması ve ihtilaflı meselelerin çözümüne yönelik müzakereler için ortak bir zemin bulunması konuları ele alındı.

Fevze Yusuf Şarku’l Avsat’a verdiği demeçte, görüşmelerin olumlu geçtiğini ve DEAŞ’la Mücadele Uluslararası Koalisyonu (DMUK), ABD ve bölgesel güçlerin bilgisi ve desteğiyle yapıldığını belirtti. Ayrıca Kurban Bayramı tatilinden sonra alt komitelerin kurulmasına karar verildiğini ifade etti.

Yusuf, “Her iki taraf arasında, merkezi komite denetiminde tüm alanlarda uzmanlaşmış komitelerin oluşturulması konusunda bir uzlaşı sağlandı. Zira birçok konu ve dosya, her iki tarafın uzmanlarına ihtiyaç duyuyor. Böylece Özerk Yönetim’in Suriye devlet yapılarıyla bütünleştirilmesi için ortak bir vizyona ulaşmak hedefleniyor” ifadelerini kullandı.

Suriye Cumhurbaşkanı Ahmed eş-Şara ve Suriye Demokratik Güçleri (SDG) lideri Mazlum Abdi, geçtiğimiz mart ayında Şam’da hükümet ile SDG arasında yapılan anlaşmayı imzalarken (Arşiv – SANA)Suriye Cumhurbaşkanı Ahmed eş-Şara ve Suriye Demokratik Güçleri (SDG) lideri Mazlum Abdi, geçtiğimiz mart ayında Şam’da hükümet ile SDG arasında yapılan anlaşmayı imzalarken (Arşiv – SANA)

Birleşmeye dair farklı yaklaşımlar

Geçtiğimiz mart ayında Şara ile Mazlum Abdi arasında imzalanan anlaşma, kuzeydoğu Suriye’deki tüm sivil ve askerî kurumların yeni devlet yapısına dâhil edilmesini öngörüyor. Bu kurumlar arasında sınır kapıları, havaalanları, petrol ve gaz sahaları da yer alıyor. Anlaşma kapsamında kurulması planlanan komitelerden biri, Özerk Yönetim’deki kurumların ve bu kurumlarda çalışan personelin devletin resmî kurum ve dairelerine nasıl entegre edileceğini ele alacak ‘idari komite’ olacak. Bir diğer komite, öğrencilerin, okulların ve eğitim kurumlarının Millî Eğitim Bakanlığı’na bağlanması ile diplomalarının ve eğitim kademelerinin tanınmasını sağlayacak. Ayrıca güvenlik ve askerî güçlerle ilgili bir komite de oluşturulacak ve bu komite, söz konusu güçlerin Savunma ve İçişleri Bakanlığı yapısına nasıl entegre edileceğini belirleyecek. İhtiyaca göre daha sonra başka komiteler de kurulacak.

Özerk Yönetim bölgeleri, Suriye’nin kuzeydoğusunda yer alan dört vilayete dağılmış durumda: Halep’in doğu kırsalı, Deyrizor’un kuzey ve doğu kırsalı, Rakka şehir merkezi ve Tabka. Bunlara ilave olarak Haseke vilayeti ve Kamışlı şehri. Bu bölgeler, yedi sivil yerel meclis tarafından yönetiliyor.

Suriye hükümetinden resmî bir heyet ile Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetimi'ni bir araya getiren tarihi toplantıdan (sosyal medyada paylaşıldı)Suriye hükümetinden resmî bir heyet ile Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetimi'ni bir araya getiren tarihi toplantıdan (sosyal medyada paylaşıldı)

Söz konusu kurumların ve çalışanlarının geleceği hakkında konuşan Fevze Yusuf, bu yapıların birleşme süreci boyunca geçiş dönemini yöneteceğini açıkladı. Yusuf, “Anlaşılan o ki, bizim birleşme ve bütünleşme anlayışımız Şam’ın bakış açısından farklılık gösteriyor. Hükümet, birleşme meselesini Özerk Yönetim’in lağvedilmesi ve askerî güçlerinin tasfiyesi olarak anlıyor. Oysa biz, bütünleşmeyi mevcut kurumlarımızın bu aşamayı yönetmeye devam etmesi ve ileride devletin bir parçası hâline gelmesi olarak görüyoruz” şeklinde konuştu.

Yerel yönetimlerin, onları yöneten halkın bir parçası olan kişiler aracılığıyla yürütülen bir yönetişim sistemi olduğunu vurgulayan Yusuf, bu kişilerin bölgenin sorunlarını çok iyi bildiklerini belirtti. Yusuf, “Başka bir ifadeyle, bu yönetimlerin gelişme ve Şam’la anayasal düzenlemelere dayalı olarak koordinasyon kurma hakkını korumak ve varlıklarını hukuken ve meşru biçimde sürdürmelerini teminat altına almak istiyoruz” dedi.

Askerî ve güvenlik güçlerinin, Savunma Bakanlığı bünyesinde tek bir yapı olarak birleştirilmesi, ancak özgünlüklerinin ve coğrafi dağılımlarının korunması hakkında ise Yusuf şu yorumu yaptı: “SDG’yi diğer silahlı gruplarla sayı, nitelik, silah ve savaş tecrübesi bakımından karşılaştırmak mümkün değil. SDG güçleri, ABD öncülüğündeki DMUK güçleri tarafından eğitildi. Bu güçler, geleceğin Suriye ordusunun çekirdeğini oluşturacak. Çünkü bu güçler disiplinli, örgütlü ve yıllar boyunca bölgelerini ve Suriye sınırlarını koruma noktasında yeterliliklerini ispatladılar.”

Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetimi bölgelerini gösteren bir trafik levhası (Şarku’l Avsat)Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetimi bölgelerini gösteren bir trafik levhası (Şarku’l Avsat)

Yusuf, hükümet tarafının anlaşma maddelerini uygulama konusunda ciddiyet gösterdiğini ve askerî seçenekler ile güvenlikçi çözümleri dışladığını belirtti. Her iki taraf da Savunma Bakanlığı’na bağlı güçlerle SDG arasında askerî bir çatışma yaşanmamasının, uzlaşıların ve tüm Suriye topraklarında egemen ve güçlü bir devlet inşasının önünü açacak stratejik bir tercih olduğunu ve bu tercihin korunması gerektiğini vurguladı.

Zaman çizelgesine dair anlaşmazlık noktası

Ancak Şara ile Abdi arasında imzalanan anlaşma, yıl sonuna kadar uygulanması gereken bir takvim öngörüyor. Peki, bu takvim hakkında durum ne? Yusuf, birçok mesele ve dosyanın hâlâ karmaşık olduğunu ve daha fazla zamana ihtiyaç duyulduğunu, örneğin, askerî ve güvenlik güçlerinin nasıl entegre edileceği meselesinin zamana yayıldığını kaydetti. Yusuf'a göre bu güçler, Suriye topraklarının üçte biri büyüklüğündeki bir alana dağılmış durumda. Hapishanelerin boşaltılması ve kampların tasfiye edilmesi meseleleri ise daha da uzun bir zamana ihtiyaç duyuyor.

Şarku'l Avsat'a konuşan Yusuf, Şara ile Abdi’nin anlaşmayı ilan etmesinin ardından Özerk Yönetim’in hükümet heyetiyle ilk toplantısını Haseke’de gerçekleştirdiğini, burada görüş alışverişinde bulunulduğunu aktardı. En acil çözüm gerektiren meselelerden birinin ortaokul ve lise diplomalarına ilişkin bitirme sınavları meselesi olduğunu ve hükümet heyetinin bunu çözmeye istekli olduğunu, ancak bugüne kadar, yani üç ay geçmesine rağmen, sınav sürecinin Özerk Yönetim bölgelerinde nasıl yürütüleceğine dair hiçbir resmî kararın çıkmadığını ve binlerce öğrencinin geleceğinin tehlikede olduğunu söyledi.

Yusuf ayrıca, Özerk Yönetim’in adem-i merkeziyet talebinin ayrılıkçılık ve bölünme anlamına geldiği yönündeki suçlamalara yanıt vererek, ‘Özerk Yönetim’in Şam’da bulunmasının ve Özerk Yönetim heyetinin orada yer almasının, Suriye devletine bağlılığın en büyük kanıtı ve delili olduğunu’ belirtti.

Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetim liderleri, Suriye'nin kuzeyindeki Rakka kentinde yer alan yönetim binası önünde düzenlenen basın açıklaması sırasında (Şarku’l Avsat)Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetim liderleri, Suriye'nin kuzeyindeki Rakka kentinde yer alan yönetim binası önünde düzenlenen basın açıklaması sırasında (Şarku’l Avsat)

Yusuf, “Biz Suriye’nin bir parçasıyız ve bu bizim için ilkesel bir duruş. Adem-i merkeziyetçilik birlikle çelişmez. Hepimiz Suriyeliyiz. Ancak her bölgenin kendine has etnik ve dini çeşitliliğe dayalı özellikleri var” dedi. Yusuf, bu farklılıkların göz önünde bulundurulması gerektiğini, birçok gelişmiş ülkede adem-i merkeziyetçi sistemlerin uygulandığını ve bu ülkelerin güçlü devletler olduğunu söyledi. Adem-i merkeziyetçilik kavramının, sanki bölünme ve ayrılık anlamına geliyormuş gibi çarpıtıldığını ifade etti.

Askerî ve idarî dosyaların yanı sıra bu komiteler, ekonomik meseleleri ve petrol ile enerji sahalarının devrini de ele alacak. SDG, ülkenin petrol zenginliğinin yaklaşık yüzde 85’ini, ayrıca doğal gaz sahalarının ve üretiminin yüzde 45’ini kontrol ediyor. Bu sahalar arasında doğu Suriye’de Deyrizor kırsalında yer alan el-Ömer ve et-Tank sahaları da bulunuyor.

Yusuf, hükümet tarafıyla, hazırlanmakta olan Suriye parlamentosunun yapısına katılımları konusunu görüştüklerini açıkladı. Görüşmelerin, Kurban Bayramı tatilinden sonra başlamasının muhtemel olduğunu belirten Yusuf, Özerk Yönetim heyetinin anayasal bildiri konusundaki çekincelerini hükümet tarafına ilettiğini söyledi.

Yusuf, “Adem-i merkeziyetçilik, parlamentoya katılım ve anayasal bildiri meselelerine bazı satırlarda değindik. Ancak bu toplantı türünün ilkiydi. Bu nedenle genel çerçeveyi ele aldık. Bu oturum bir hazırlık niteliğindeydi. Sonraki toplantılarda daha derin tartışmalara gireceğiz” ifadelerini kullandı.

 Özerk Yönetim ve askeri güçlerinin kontrolü altındaki başlıca kentlerden biri olan Kamışlı'nın girişi (Şarku’l Avsat)Özerk Yönetim ve askeri güçlerinin kontrolü altındaki başlıca kentlerden biri olan Kamışlı'nın girişi (Şarku’l Avsat)

Fevze Yusuf, Özerk Yönetim’in, sunulan anayasal bildiri taslağından memnun olmadığını ve bu konuda itirazları olduğunu söyledi. Zira Özerk Yönetim bu bildirinin, merkeziyetçi bir yönetimi dayattığını düşünüyor. Onlara göre anayasa, yetki ve sorumlulukların adil biçimde paylaşılmasını sağlamalı, farklı siyasi görüşlerin özgürce ifade edilmesine izin vermeli, Suriye’deki tüm etnik ve dini toplulukların haklarını tanımalı ve demokratik, adem-i merkeziyetçi bir yönetim sistemini benimsemeli.

Yusuf sözlerini şöyle tamamladı: “Biz diyaloğa hazırız. Hükümet tarafının müzakerelerin yeniden başlatılması için yeni bir tarih belirlemesini ve komitelerin çalışmalara başlamasını bekliyoruz.”