El-Ezher'den TikTok fetvası: "Kafa Kırıcı" hareket haramdır
“Kafa Kıran” yarışmasına ait anlık görüntü (Twitter)
Kahire/Şarku’l Avsat
TT
TT
El-Ezher'den TikTok fetvası: "Kafa Kırıcı" hareket haramdır
“Kafa Kıran” yarışmasına ait anlık görüntü (Twitter)
Venezuela’da başlayan ve sosyal ağ sitelerinin önde gelen meşhur uygulaması TikTok'ta hızla yayılan “Kafatası Kırıcı” (Skull Breaker) temalı anlık videolar dünyanın dört bir yanında moda oldu.
Özellikle öğrenciler bu yeni meydan okuma yarışmasına ilgi göstererek bu türden klipler çekip paylaşıyorlar.
Mısırlı öğrenciler arasında da yayılan bu yarışma, devlet kurumları ve yetkililer tarafından eleştiriliyor.
Yarışma sırasında iki öğrenci, arkadaşlarından birini ortalarına alıyor ve ortada duran üçüncü arkadaşlarını hep birlikte havaya sıçrama hareketi yaptıklarına inandırıyorlar. Yanlarda bulunan iki öğrenci sıçrama sırasında ortada bulunan arkadaşlarının ayaklarına arka taraftan çelme takarak ortadaki öğrencinin sırtı veya kafasının üzerine düşmesine neden oluyorlar. Bir tür eğlence olarak oynanan bu tehlikeli oyun ciddi yaralanma riskleri taşıyor. Ezher: Komik değil haram
El-Ezher Uluslararası Elektronik Fetva Merkezi’nin Facebook resmi sayfasından yayınladığı fetvada, “saldırganca bir davranış olan ‘Kafatası Kırıcı’ yarışmasının sakıncalı ve haram olduğuna hükmedildiği” belirtildi. Yapılan açıklamada, böyle bir oyunun normal şartlardaki insanlar için gülünecek bir özellik, mizah ya da eğlence unsuru taşımadığı da belirtildi. Aksine bu oyunun bilinç kaybı, beyin sarsıntısı ve kanaması, kafatasının çatlaması, boyun kırılması ve omurilik yaralanması gibi bedeni olarak çok ciddi yaralanmalara, hatta felç ve ölüme neden olabilen bir tür “ölüm oyunu” olduğu, ifade edildi.
Merkez tarafından yapılan açıklamada ayrıca, “İslam dini, kişinin kendisini bilerek tehlikeye atmasına müsaade etmez. Zira Allah Teâlâ, ‘Kendinizi tehlikeye atmayın’ (Bakara 2/195) buyurmuştur. Yine Hz. Peygamber’in (sav), ‘Mü’mine, kendisini küçük düşürmesi yakışmaz.’ dediği ve yanında bulunanların, ‘Peki bir Mü’min kendisini nasıl küçük düşürür?’ diye sorduklarında, ‘Kişi, güç yetiremeyeceği belalara kendisini hedef yaparak kendi kendini küçük düşürür’ şeklinde cevap verdiği bildirilmiştir (Tirmizî). Ayrıca, insan kendi hayatını ve sağlığını korumakla emredildiği gibi başkalarının hayatı ve sağlığını korumakla da görevlendirilmiştir. Kendisine veya başkasına herhangi bir şekilde zarar vermesi yasaklanmıştır. Zira Allah’a inanan bir kişi çevresindekiler için güvenilir bir insandır. Bu hususta Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur: ‘Müslüman, etrafındaki insanlar için güven kaynağıdır/elinden ve dilinden güvende olunan kimsedir. Mü’min ise insanların canları ve mallarını kendisine emanet ettiği kişidir.’ buyurmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned)” ifadelerine yer verildi.
El-Ezher Uluslararası Elektronik Fetva Merkezi, bu uygulamanın kabul edilemez, haram bir davranış olduğunu belirtti. Başta ebeveynler olmak üzere, öğretmeler ve eğitim kurumlarının diğer yetkililerine çağrıda bulunarak, çocukları kendilerine ve başkalarına zarar verecek bu tür olumsuz davranışlardan sakındırmaya, güvenli ve sağlıklı kalmaları için onları bilgilendirmeye davet etti.
Merkez, Mısır toplumuna yabancı olan bu tür saldırgan davranış ve fikirleri önlemek için din ve medya kurumları arasında dayanışma çağrısında bulundu.
Diğer yandan Mısır Eğitim Bakanlığı, söz konusu yarışmanın tehlikeleri hakkında öğrencileri bilgilendirmek için eğitim müdürlükleri, okullar, sivil toplum kuruluşları, psikologlar ve okul aile birliklerine çağrıda bulundu. Eğitimin her aşamasında okullara uygun faaliyetlere devam etmenin gereğine vurgu yaptı.
Bakanlık ayrıca, öğrencilerin ruh hallerini etkileyen ve bazen kendilerine veya başkalarına zarar vermelerine neden olan kimi elektronik oyun ve yazılımların tehlikelerine karşı onları koruma noktasındaki endişelerini vurguladı.
Pulitzer Ödülü sahibi Filistinli yazar Musab Ebu Tuha Al-Majalla’ya konuştu: Kullanmama izin verilmeyen tek kelime ‘soykırım’https://turkish.aawsat.com/arap-d%C3%BCnyasi/5148281-pulitzer-%C3%B6d%C3%BCl%C3%BC-sahibi-filistinli-yazar-musab-ebu-tuha-al-majalla%E2%80%99ya-konu%C5%9Ftu
Pulitzer Ödülü sahibi Filistinli yazar Musab Ebu Tuha Al-Majalla’ya konuştu: Kullanmama izin verilmeyen tek kelime ‘soykırım’
Filistinli şair ve yazar Musab Ebu Tuha
Husam Maruf
Filistinli şair ve yazar Musab Ebu Tuha, The New Yorker'a yaptığı katkılardan dolayı 2025 yılında Gazetecilik Makalesi dalında ABD'nin prestijli ödüllerinden Pulitzer Ödülü'nü kazandığında, bu sadece edebiyat alanındaki yeteneğine yönelik bir ödüllendirme değil, aynı zamanda felaketin merkezinden ve yok oluşun derinliğinden doğan bir sesin hiç vakit kaybetmeden işitilmesiydi. Ebu Tuha, Gazze’nin harap olmuş sokaklarından ABD sürgününün garip sessizliğine, enkazdan ve hayatta kalmaktan doğan bir dil taşıyor. Sözcükleri sempati uyandırmayı değil, bilinmeyi istiyor. Bu durumda onun metinleri metafordan ziyade tarihe düşen kayıttır, yansımadan ziyade kanıttır.
Şarku’l Avsat’ın Al Majalla’dan aktardığı röportaja göre Rahat ya da inziva halinden değil, bitmemiş bir çığlığın kalbinden, artık anı ve keder dışında var olmayan bir vatandan yazan Ebu Tuha’nın İngilizce olarak kaleme aldığı Filistin'in hikayesi halen canlılığını koruyor. Her cevapta, ‘Hayatta kalmak ne anlama geliyor? Hayatta kalmak ve sonra yazmak ne anlama geliyor?’ şeklinde amansız sorular ortaya çıkıyor.
*Şiir yazmaya Arapça başladınız, sonra İngilizceye geçtiniz. Amaç dinleyici kitlesini genişletmek miydi yoksa Arap dünyasından uzaklaşmanın bir sonucu mu?
Ne yazık ki yazdığım dili seçme lüksüne sahip değilim. Bir dilde yazıp diğerinde yazmama amacım, koşullara ve yazmak zorunda kaldığım konuya bağlı.
Gazze'deki soykırım hakkında İngilizce yazdığımda ister askeri ister siyasi ister basın isterse edebi olsun, soykırım uygulayan bir dünyaya hitap ediyorum. Bana ve halkıma karşı yapılan medya ve edebiyat soykırımına içgüdüsel bir yanıt verme ihtiyacından dolayı İngilizce yazıyorum. Elbette bu da dolaylı olarak çok sayıda insana ulaşmayı sağlıyor.
Siyasi ve insani
*İçsel bir yansımadan kaynaklanan yazı ile siyasi bir belge olarak kabul edilen yazı arasındaki fark nedir?
Yazdıklarımı siyasi bir belge olarak tanımlamaktan hoşlanmıyorum. Onu insani bir belge olarak görüyorum, kelimeler dinleyicinin kulağına ya da okuyucunun gözüne girmeden önce çığlık atan ve kan damlayan insani bir acı.
Bana ve halkıma yönelik medya ve edebiyat soykırımına içgüdüsel bir yanıt verme ihtiyacı duyduğumdan İngilizce yazıyorum.
İçsel bir yansımadan kaynaklanan bir şiir, tüm insanlar tarafından paylaşılan hayalleri, düşleri veya korkuları ifade eden bir sanat eseridir. Aile sevgisi, kasırga korkusu, doğum öncesi kaygı, yeni bir yarına duyulan özlem.
Musab Ebu Tuha bombalanmadan önce Gazze'deki evinde
Yatak odanızın yıkıntıları arasında ya da sokakta kan kaybından ölme ve başıboş köpekler tarafından yenme kâbusu... Tüm bunlar, içsel bir yansımadan değil, öteki tarafından körüklenen bir korkudan kaynaklanır.
*Şiirlerinizden birinde molozların ruhlara kıyasla ağırlığını hicvediyorsunuz. Kara mizahın edebiyattaki rolünü nasıl görüyorsunuz? Bu sözcük sizce hala ruhun ağırlığını ifade edebilir mi?
Kara mizahın, olayları doğrudan ifadelerimizden daha iyi anlamamızı sağladığına inanıyorum. Dünya ve onun siyasi ve hukuki sistemi, yaklaşık seksen yıldır Filistinlilerin haklarını geri vermek bir yana, onları ölüm makinesinden korumakta bile başarısız oldu.
Gazete Makalesi dalında Pulitzer Ödülü
Sözcük, kurbanı insanlaştırmayı başarırsa ruhun ağırlığının bir kısmını da ifade edebilir. Bir insanı bir sayıya, diğer son dakika haberleri tarafından bir kenara itilen bir son dakika haberine dönüştürmek suçtur.
Tiyatrodan köke
*ABD’ye taşındıktan sonra bir yazar, bir baba, bir Filistinli olarak hayatınızda ne değişti? Eskiden yaşadığınız bir hayatın uzaktan bir anlatıcısı olmaktan korkuyor musunuz?
Soykırım sahnesinden, medya, askeri ve diplomatik yollarla soykırım üreten ve finanse eden bir ülkeye geçmek kolay değil. Buradan dünyaya anlayacağı bir dille, sadece İngilizce değil, edebi ve kültürel bir dille hitap etmek için daha büyük bir sorumluluk hissediyorum. İnsan kendisini her gün eleştiren bir medyaya konuştuğunda bu rolü daha da büyüyor.
Dünya ve onun siyasi ve hukuki sistemi, yaklaşık seksen yıldır Filistinlilerin haklarını geri vermek bir yana, onları ölüm makinesinden korumakta bile başarısız oldu.
Filistinli anne-babaların çocuklarını ve ölümden ölüme kaçarken taşıyabildiklerini taşımalarını izlerken acı çekiyorum. Çocuklarıma bakıyorum ve zamanda geriye giderek ‘Ya Gazze'de kalsaydım? Çocuklarımı nasıl beslerdim? Onları nasıl korurdum? Hayatta olur muyduk?’ diye soruyorum kendime.
*Ailenizi Gazze’den çıkarmaya çalışırken tutuklandınız. Bu deneyim dil, hafıza ve korku ile olan ilişkinizi nasıl etkiledi?
Etkilendim ve özellikle yeni serbest bırakılan tutukluları gördüğümde, açlık, korku ve hastalığın bedenlerini nasıl paramparça ettiğini gördüğümde etkilenmeye devam ediyorum. Onların arasında yüzümü gördüğümde halen kabuslar görüyorum. Bu deneyim dilimi etkiledi. Artık kelimelere çok daha fazla dikkat ediyorum.
Filistinli şair Musab Ebu Tuha’nın San Francisco'da çekilen bir fotoğrafı
Medya neden bir Filistinlinin ‘tutuklandığını’ söylerken, gerçekte bir okuldan ya da hastaneden ‘kaçırıldığını’ söylemiyor? Neden bir İsrailli asker olsa bile ‘rehine’ olarak adlandırılırken, bir Filistinli sivil bir doktor olsa bile ‘tutuklu’ olarak adlandırılıyor? Her bir kelimenin siyasi ve insani çağrışımları vardır.
Silinme
Bir keresinde şöyle yazmıştım:
“Dilimden ve ülkemden bahsetmeyen bir kitap... Sanki ben bu toprakların gayrimeşru bir çocuğuyum. Filistin'in haritalardan silinmesiyle nasıl başa çıkıyorsunuz? Bu silinme karşısında yazı ne yapabilir?”
Bu silinmeyle varlığımı ve hikayemi olumlayarak başa çıkıyorum, ancak ne yazık ki bu varoluşa ister mekanlar ister insanlar olarak olsun, gerçeğin silinişi eşlik ediyor. Maalesef bu silinmeyi telafi etmek için yazmak gerekiyor. Hakkında yazdığımız karakterler ve mekanlar sonsuza dek silinirken dergilerle ve ödüllerle onurlandırılıyorlar.
Neden bir İsrailli asker olsa bile ‘rehine’ olarak adlandırılırken, bir Filistinli sivil bir doktor olsa bile ‘tutuklu’ olarak adlandırılıyor?
Musab Ebu Tuha, edebi çalışmaları onuruna verilen American Book Ödülü'nü elinde tutarken
Elbette, dünyanın dört bir yanındaki entelektüellerin Filistinlilerle etkileşimi, savaş ve saldırganlık zamanlarında yani genellikle patlama anlarında insan sesine verilen bir tepki olarak görülebilir. Ancak ben, bu etkileşimin sadece zamanla sınırlı olmadığına, Filistin’in hikayesine sirayet edeceğine ve bunun savaşla başlayıp ateşkesle biten bir hikaye değil, radikal bir şekilde ele alınması gereken bir hikaye olduğuna inanıyorum. Bu hikayenin, politikacıların ve karar alıcıların yanında akademisyenlerin ve entelektüellerin de dahil olduğu adaletsiz küresel sistemin sorumlu olduğu bir hikaye olduğuna inanıyorum.
Baskılar
*Batılı ülkelerde yazılarınızı yayına hazırlarken üstü kapalı da olsa editoryal baskılarla karşılaşıyor musunuz? Filistin hikayesinin nasıl anlatılması gerektiğine dair belirli beklentiler var mı?
Tecrübelerime göre kullanamadığım tek kelimenin ‘soykırım’ olduğunu söyleyebilirim. Bunun dışında aklımdaki ve duygularımdaki her şeyi aktardım ve ifade ettim.
Bu dünyada adaletsizliği gören ve bunu dile getiren gerçek yazarlar var, ancak onların sesi yıkımdan zevk alanlardan daha az güçlü.
*Pulitzer Ödülü'nü nasıl aldınız, bunu edebi bir onur olarak mı yoksa hikayenizin sembolik olarak tanınması olarak mı gördünüz?
Hiç şüphesiz ikisi de. Sadece çok zor bir yıl boyunca yayınlanmış yazılarım için değil, aynı zamanda ele aldığım konular için de edebi bir onur bu. Ancak aynı zamanda denemelerimde kullandığım edebi üslubun gücünün ve edebi platformlarda genellikle görmezden gelinen bir ses olan Filistinliler olarak hikayemizin önemli bir şekilde tanınması olarak da görüyorum.
Musab Ebu Tuha’nın kaleme aldığı “Gazze'den Şiirler” kitabının kapağı
*Bu ödüllerin sesinizin gücü için mi yoksa yaranız için mi verildiğini merak ettiniz mi? Gazze'nin çektiği acıları görmezden gelen bir dünyanın kuruluşları tarafından ödüllendirilmenin yarattığı ironiyle nasıl başa çıkıyorsunuz?
Bu kuruluşların, görmezden gelen ve hatta acı çekmemize neden olan bir dünyaya ait olduğu doğru, ancak dünya bu gerçeklikten daha büyük. Bu dünyada adaletsizliği gören ve bunu dile getiren gerçek yazarlar olsa da onların sesi yıkımdan zevk alanlardan daha az çıkıyor. Ama onlar var ve onları gördüğümüzü, bizim sesimizi duyan ve bunu kalbinde ve dilinde taşıyan seslerini duyduğumuzu bilmelerini sağlamalıyız.
*Batılı platformlar sizi kutladığında, kendinizi bağımsız bir Filistinli ses olarak mı görüyorsunuz yoksa ötekinin dilinde ustalaşmış biri olarak mı?
Batı'nın anladığı bir dile hakim olmamın kutlamayla bir ilgisi olduğunu düşünmüyorum. Burada insanlık ve kullandığım edebiyat düzeyi ödüllendiriliyor.