Avrupa’da salgın kriziyle başa çıkmadaki prosedür boşlukları

Papa Francis dün Roma'nın boş sokaklarında dolaştı. (Reuters)
Papa Francis dün Roma'nın boş sokaklarında dolaştı. (Reuters)
TT

Avrupa’da salgın kriziyle başa çıkmadaki prosedür boşlukları

Papa Francis dün Roma'nın boş sokaklarında dolaştı. (Reuters)
Papa Francis dün Roma'nın boş sokaklarında dolaştı. (Reuters)

Uzmanların daha önce koronavirüs salgınının Çin ile sınırlı kalacağı öngörüsü ile İtalya’da ilk vakanın görülmesinin ardından bugün hiç kimsenin tüm dünyanın eşi görülmemiş bir sağlık ve ekonomik krizle karşı karşıya olduğundan şüphesi yok.
Avrupa Birliği’nin önde gelen isimleri birkaç gün önce, sağlık kriziyle yüzleşmek için tek bir Avrupa stratejisinin benimsenmesinde ve ortaya çıkmaya başlayan ekonomik yıkımı önlemek için yeterli mali yardım paketi üzerinde anlaşmaya varmada hızla davranılması çağrısında bulundu. Zirâ mevcut durumun devletlerin bu krizle kendi kendilerine karşı koyabilme yeteneklerini aştığı gerçeği ortaya çıktı.
Konuyla ilgili bilgiler, AB Komisyonu’nun cumartesi sabahından bu yana üye ülkelerin tüm kara, hava ve deniz limanlarını kapatma ve sağlam bir izlemeye alma planını görüştüğüne işaret ediyor. Aynı zamanda koronavirüsün Avrupa Kıtası’nı 2. Dünya Savaşı'ndan bu yana eşi benzeri görülmemiş bir ekonomik uçuruma sürükleyebileceği gerçeğinin fark edilmesinin ardından hükümetler için kapsamlı bir mali yardım ve teşvik programı hazırlamaya odaklanıyor.
Birçoğunun son yıllarda zor zamanlarda sıkıntılarla yüzleşmede donanımlı olarak görmediği ve bu konuda uyardığı Avrupa makinesi, geçirilen şoklarla yüzleşmede halen yavaş hareket ediyor. Ağır krizlerde son derece tehlikeli hale gelen bu prosedür boşluğunu ele almak için gerekli reformların hızlandırılması gerektiği de yapılan uyarılar arasında.
Avrupa’dan çıkış kapısına en yakın olan ve şu ana kadar virüsün yayılması konusunda en fazla bedeli ödeyen İtalya, kriz başladığından bu yana komşularından yardım istiyor. Hatta bunun için neredeyse yalvarıyor. Ancak cevap veriliyorsa da yetersiz kalıyor. Zira çoğu ülke kendilerini çevrelerinden dışlanmış hisseden İtalyanlara engeller getirmiş durumda.
İtalya’nın eski Başbakanı Enrico Letta, “bu krizin öncekilerden çok daha tehlikeli olduğunu ve İtalya'nın AB’deki geleceğini belirleyeceğini” söyledi. Yedi sanayi ülkesinin (G7) virüse karşı küresel savaş için el ele verdiği bir Avrupa ittifakı kurulması çağrısında bulunan Letta, koordineli bir şekilde hızlıca hareket etmemenin felakete yol açacağı konusunda uyarıda bulundu.
İtalya’da vaka sayısının 24 bin 700, ölü sayısının da bin 809 olarak kaydedilmesiyle beraber krizin başlangıcında karantina altına alınan yerlerde tam olarak iyileşenlerin sayısında bir artış görüldüğü kaydedildi. Ancak Kuzey’deki hastanelerin çoğu daha fazla hasta alamayacak halde. Milano'da, bu hafta sonuna kadar hazır olması beklenen bir saha hastanesi kurma çalışmaları devam ediyor.
Lombardiya Bölgesi Valisi, yaralıların yüzde 10'unun akut bronşit nedeniyle yoğun bakım ünitelerinde en az 10 günlük bir tedaviye ihtiyaç duyduğunu söylüyor. Ancak birimlerdeki yatak sayısı ise tükeniyor.
İtalyan sınırlandırma planı kapsamında kabul edilen önlemlere övgüde bulunan Pekin'in İtalya'ya gönderdiği yardım uçağındaki Çinli sağlık ekibi, daha sert karantina ve hareketi kısıtlama önlemleri alınması çağrısında bulundu.
Zirâ İtalyan makamları, güney bölgelerinde uygulanan sokağa çıkma yasağına uyulmasında zorluklarla karşılaşmaya devam ediyor. Bu şekilde önümüzdeki günlerde vaka sayısının artacağından korkuluyor.
Krizin yoğunlaştığı ikinci Avrupa ülkesi de cumartesi akşamı olağanüstü hal ilan edilen ve ülkenin 15 gün boyunca toptan karantina altına alınmasına karar verildiği İspanya.
İspanya Başbakanı Pedro Sanchez, merkezi devletin yetkisi altında yerel ve bölgesel kapsamlı bir mali ve ekonomik yardım planının hazırlandığı ve 7 saatin üzerinde süren hükümet toplantısının ardından vatandaşlara hitap etti. Bu da merkezi hükümetle tam iş birliği yapmaya istekli olduklarını açıklamalarına rağmen Katalonya ve Bask bölgelerindeki bölgesel hükümetlerin içerlemesine neden oldu.
İspanya’da vaka sayısı 8 binlere yaklaşırken ölü sayısı ise bir gün içinde iki kat artarak 396’ya oldu. Karantina ve sokağa çıkma yasağı önlemlerini uygulamak amacıyla büyük şehirlerde ve salgın hastalıkların bulunduğu bölgelerde ordu devriyeleri çoğaltıldı. Yiyecek ve ilaç alışverişi için izin verilen hareket polis tarafından gözetlenirken vatandaşların uyarılması ve uygulanacak önlemlerin hatırlatılması için de uçaklar kullanıldı. Olağanüstü halin ilan edildiği kararname, başkalarının yaşamları tehlikeye girdiği taktirde bir yıla kadar hapis cezası gibi katı cezalar öngörüyor.
Hükümet başkanlığı dün Sanchez’in virüse yakalandığı açıklanan eşi ile beraber karantina altına alındığını duyurdu. Aynı şekilde Eşitlik Bakanı ve Bölgesel Yönetim Bakanı’nın da virüse yakalandığı bildirildi. Bu iki bakandan biriyle görüşen Kral 6. Felipe ve eşine de test yapıldığı, ancak sonucun henüz belli olmadığı ifade edildi.
Avrupa Komisyonu’na birlikteki ülkelerin sınırlarının kapatılmasını öneren Fransa ise bu konudaki birçok uyarı ve eleştirilere rağmen dün belediye seçimlerine devam etti. İngiliz hükümetinin imkansız olduğu düşüncesiyle salgını kontrol altına almaya çalışmama, yalnızca yayılmasını geciktirme stratejisine benzer bir stratejinin de Fransa tarafından benimsemesinden korkuluyor. Avrupalı ​​uzmanlar ise salgının kontrolden çıkması durumunda bu stratejinin sonuçlarıyla ilgili endişelerini dile getiriyor.
Fransa, bu haftanın başından itibaren uzak iç seyahatleri sınırlamaya hazırlanırken bir sonraki aşama öncesinde ise evlerine dönmek isteyen tüm vatandaşlara imkan sağlıyor. İngiltere’deki Boris Johnson hükümeti ise 70 yaşın üstündekilerden virüse yakalanmamış olanları dahi 4 ay boyunca karantinaya tâbi tutmaya hazırlanıyor. Uzmanlar ise bunun çok büyük bir risk olduğunu ve böyle bir hareketin tamamıyla farklı planları benimseyen diğer Avrupa ülkelerini etkileyeceğini savunuyor.
Topraklarına İtalya’dan yapılacak girişler konusunda katı önlemler alan ilk ülke olan Avustralya ise kara ve hava sınırlarının tamamen kapatıldığını duyurdu. Aynı zamanda son beş yıl içinde askerlik yapan yedek askerleri gelecek ayın ortasına kadar planlanan acil durum planını uygulamak için güvenlik servislerine katılmaya çağırdı.
Almanya’da ise Bild gazetesi Şansölye Angela Merkel’in krizin olası yansımalarını ele almak için eşi benzeri görülmemiş bir planı açıklamasının ardından Berlin yönetiminin Fransa, İsviçre ve Avusturya ile sınırları kapatmayı düşündüğünü aktardı. Merkel ayrıca felaket karşısında dayanmalarını sağlamak için Alman şirketlerine sınırsız mali yardım sözü vermişti.



İsrail ve Türkiye'nin Suriye'deki çıkarları ve kırmızı çizgileri

 Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan 19 Eylül 2023'te New York'taki BM Genel Merkezi'nde BM Genel Kurulu'nun 78. oturumu sırasında İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ile bir araya geldi.
Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan 19 Eylül 2023'te New York'taki BM Genel Merkezi'nde BM Genel Kurulu'nun 78. oturumu sırasında İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ile bir araya geldi.
TT

İsrail ve Türkiye'nin Suriye'deki çıkarları ve kırmızı çizgileri

 Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan 19 Eylül 2023'te New York'taki BM Genel Merkezi'nde BM Genel Kurulu'nun 78. oturumu sırasında İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ile bir araya geldi.
Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan 19 Eylül 2023'te New York'taki BM Genel Merkezi'nde BM Genel Kurulu'nun 78. oturumu sırasında İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ile bir araya geldi.

Michael Harari

Esed rejiminin çöküşü bölgesel sahneyi yeniden şekillendirdi. Yeni rejimin uzun vadeli istikrarı beklentileri hakkındaki haklı şüphelere rağmen, Ahmed eş-Şara'yı destekleyen geniş bir uluslararası uzlaşı var ve devam eden kaostan ziyade merkezi otorite altında birleşik bir Suriye'yi açıkça tercih ediyorlar. Birçok ülkenin gözünde, İran'ın Suriye'den hızla çekilmesi belki de şu ana kadarki en önemli başarı, zira bölgesel istikrarı artırmak için bir umut penceresi açıyor. Suriye böylece küresel gündemde ve Washington’un gündeminde daha yüksek bir öneme kavuştu. Aynı durum, Suriye ile ortak sınırları olan iki büyük bölgesel aktör olan İsrail ve Türkiye için de geçerli. Her ikisi de Suriye'deki gelişmelere ulusal çıkar meselesi olarak bakıyorlar.

İsrail, aşırı İslamcı bir hükümetin ortaya çıkışından ve Suriye'de aşırı Türk nüfuzundan endişe duyuyor. İsrail hükümeti, Türkiye'nin rolünü ve Kuzey Suriye'deki, özellikle de Kürt bölgelerindeki iddialı müdahalesini kabul etse de ülkenin diğer bölgelerindeki Türk askeri varlığı konusunda kırmızı çizgi çekiyor, bunu önceki İran müdahalesine benzetiyor ve şiddetle karşı çıkıyor görünüyor. Şarku’l Avsat’ın al Majalla’dan aktardığı analize göre İsrail, Şam'da güçlü bir merkezi hükümeti tercih edip etmediği konusunda da henüz kesin bir karara varmış değil. Son açıklamaları ve eylemleri, zayıf ve parçalanmış bir Suriye'yi tercih ettiğini gösteriyor; ancak bu hesapları bir dereceye kadar şekillendirecek olan, nihayetinde Washington'un tutumudur. Buna ilave olarak, mevcut koşullarda, özellikle son aylarda askeri üstünlüğünü göstermesinin ardından, İsrail Suriye'nin geleceğini şekillendirmede önemli bir rol oynayabileceğine inanıyor.

Öte yandan Türkiye, Kürtlere (PKK da dahil) karşı son dönemde attığı ve yine benzer tarihsel öneme sahip adımlara paralel olarak, Suriye ile sınırını kendi şartlarına göre istikrara kavuşturmak için tarihi bir fırsat görüyor ve aynı zamanda Şara rejiminin kendisine bağımlılığını pekiştiriyor. İsrail'in kanıtlanmış askeri ve teknik üstünlüğüne rağmen, Türkiye bunu bir engel olarak görmüyor ve mevcut durumu bölgesel konumunu güçlendirmek için altın bir fırsat olarak görüyor (kimileri bunu bölgesel hegemonya arayışı olarak tanımlıyor). Başkan Trump ve Erdoğan ile ilişkisi, Türkiye açısından bu umut verici görünüme katkıda bulunuyor. Dahası, son yıllarda Körfez ülkeleri ve Mısır ile ilişkilerini geliştiren Türkiye, artan bölgesel konumunun olumlu bir potansiyele sahip olduğunu düşünüyor.

Ankara, İsrail'in Süveyda'ya yönelik kararlı müdahalesini ve buna eşlik eden olayları, İsrail'in Şara'yı zayıflatma ve Suriye'nin zayıf ve parçalanmış kalmasını sağlama yönündeki kasıtlı bir girişim olarak görüyor

Ankara'nın, İsrail'in Suveyda'ya yönelik kararlı müdahalesini ve buna eşlik eden olayları, Şara'yı zayıflatmak ve Suriye'nin zayıf ve parçalanmış kalmasını sağlama yönündeki kasıtlı bir İsrail girişimi olarak görmesi şaşırtıcı değil. Türkiye Dışişleri Bakanı 25 Temmuz'da yaptığı açıklamada, “Türkiye, istihbarat kanalları ve ortak arabulucular aracılığıyla İsrail'e bir mesaj gönderiyor. Gizli bir ajandamız yok. Hiçbir ülke Suriye için tehdit oluşturmamalı ve Suriye de kimseye tehdit oluşturmamalı... Suriye bizim için kırmızı çizgi; ulusal güvenlik meselesi... Hegemonya peşinde değiliz” dedi.

Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve Suriye Devlet Başkanı Ahmed Şara, 4 Şubat 2025'te Ankara'daki Cumhurbaşkanlığı Külliyesi’nde yaptıkları görüşmenin ardından düzenlenen ortak basın toplantısında el sıkışıyor (AFP)Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve Suriye Devlet Başkanı Ahmed Şara, 4 Şubat 2025'te Ankara'daki Cumhurbaşkanlığı Külliyesi’nde yaptıkları görüşmenin ardından düzenlenen ortak basın toplantısında el sıkışıyor (AFP)

Öyle görünüyor ki, İsrail ve Türkiye'nin şu anda Suriye'de çatışan çıkarları var. Önemli soru şu; yanlış değerlendirme ve hesapları önleyecek, olası bir gerilimin doğrudan çatışmaya dönüşmesini engelleyecek karşılıklı bir uzlaşıya varılabilir mi?

Kanaatimce cevap evettir, yeter ki iki hükümet de hayati çıkarlarını ve kırmızı çizgilerini açıkça belirlesin. Şara rejimini destekleme konusunda hakim olan uluslararası mutabakat ve rejimin kontrolünü sağlamlaştırma arzusu (en azından aksi kanıtlanana kadar), hem İsrail'in hem de Türkiye'nin dikkatlice düşünülmüş bir yaklaşım benimsemesini gerektiriyor.

İsrail-Türkiye ilişkileri Filistin meselesi nedeniyle gerginliğini sürdürecektir, bu nedenle Suriye konusunda iki taraf arasında ortak bir zemin bulunması şarttır

Bunun için birkaç siyasi dayanak gerekiyor:

1. Washington, bölgesel arena ve Ankara, İsrail'in proaktif yaklaşımına, yani askeri müdahalesine, özellikle de Şara rejimine karşı “tetiğe hafifçe basmak” olarak varsayılan müdahalesine olumsuz bakıyor. İsrail'in Dürzi bölgesindeki nüfuzu ile Türkiye'nin Kürt bölgesindeki nüfuzu arasında bir paralellik kurmaya çalıştığı varsayılabilir. Teorik olarak bu anlaşılabilir, ancak pratik ve stratejik açıdan son derece sorunlu. Her halükarda, İsrail'in Suriye sahasında Türkiye üzerinde nüfuz ve etki gücü sahibi olduğu ve bu yönde daha fazla tırmandırmaya gerek olmadığı mesajı alındı. Türkiye de İsrail'in, Suriye'de kendi çıkarları kadar önemli hayati çıkarları olduğunu anlamalı.

2- İsrail, Türkiye'nin Suriye'ye müdahalesini aşırı buluyor ve hayati çıkarlarını tehlikeye atabileceğini düşünüyor. Aslında bölgedeki diğer aktörler de aynı görüşte. Ancak, Suriye'deki Türk askeri varlığının İran'ınkinden daha tehlikeli olduğu yönündeki gizemli İsrailli sesler hatalı ve yanıltıcı olup, kendi kendini gerçekleştiren bir kehanet yaratma riski taşıyor.

3- Suriye'deki Türk hegemonyasının İsrail ve diğerleri açısından istenmeyen bir durum olduğu şüphesizdir. Bunu, özellikle Washington yoluyla öncelikle diplomatik kanallar aracılığıyla sınırlamak için çaba gösterilmelidir. Ancak bu, İran tehdidiyle aynı nitelikte bir tehdit oluşturmamaktadır.

4. Üç tarafın çıkarlarını netleştirmek ve istenmeyen yanlış anlamalara doğru bir kaymayı önlemek için Kudüs-Ankara-Washington üçgeninde yoğun bir diplomatik faaliyete ihtiyaç vardır. İsrail ve Türkiye arasında doğrudan ve gizli bir iletişim kanalı ve Azerbaycan'ın arabuluculuğu şarttır.

5. İsrail, etkileyici askeri başarılarının ardından kibrini dizginlemeli ve mevcut kibrinden vazgeçerek, başarısını maceracı bir şekilde değil akıllıca değerlendiren, rasyonel ve stratejik bir yaklaşım benimsemelidir. Sahadaki askeri başarıları ona bunu yapma fırsatı sunmaktadır.

6. İsrail-Türkiye ilişkileri Filistin meselesi nedeniyle gerginliğini sürdürecektir, bu nedenle iki taraf arasında Suriye konusunda ortak bir zemin bulunması şarttır. Aralarındaki gerginliği yatıştırmak ve her birinin sorduğu sorulara cevap vermek gerekmektedir.

*Bu analiz Şarku’l Avsat tarafından Londra merkezli al Majalla dergisinden çevrilmiştir.