Irak siyasetinin yeni figürü Kazimi’yi nasıl bir gelecek bekliyor?

Irak Cumhurbaşkanı Berhem Salih ve hükümeti kurmakla görevli Başbakan Mustafa Kazimi (Irak Cumhurbaşkanlığı Basın Ofisi)
Irak Cumhurbaşkanı Berhem Salih ve hükümeti kurmakla görevli Başbakan Mustafa Kazimi (Irak Cumhurbaşkanlığı Basın Ofisi)
TT

Irak siyasetinin yeni figürü Kazimi’yi nasıl bir gelecek bekliyor?

Irak Cumhurbaşkanı Berhem Salih ve hükümeti kurmakla görevli Başbakan Mustafa Kazimi (Irak Cumhurbaşkanlığı Basın Ofisi)
Irak Cumhurbaşkanı Berhem Salih ve hükümeti kurmakla görevli Başbakan Mustafa Kazimi (Irak Cumhurbaşkanlığı Basın Ofisi)

Sabah Nahi*
1967 doğumlu olan ve ‘Kazimi’ lakaplı Mustafa Abdüllatif Mişatat, Irak'ın 2003 yılından bu yana geçen süre içerisindeki en genç başbakanı olacak. Kazimi, ABD işgali sonrasında uluslararası toplumun inşa ettiği Irak’ın “Demokratik ve Federal” rejiminin yürütme organını yöneten bu üst düzey makama gelecek.

Yeni Irak’ın “Kurtuluş Nesli”
ABD kuvvetlerinin Irak’a müdahalesi olmasaydı, Kazimi ve onun neslinden olanların Yeni Irak'taki bu yüksek konuma ulaşmaları mümkün olmazdı. ABD güçleri, işgalden önce yönetime hâkim olan Devlet Başkanı Saddam Hüseyin'in 35 yıllık iktidarının gölgesindeki Irak siyasi rejimini ortadan kaldırdı. ABD’nin devasa ordusu 2003-2011 yılları arasında Irak’ta kaldı. 200 bin ABD askeri, onlarca Batı ve Ortadoğu ülkesinin de desteğiyle ülkeye girmişti.

Trump: Irak’a girmek ABD tarihinin en kötü kararı
ABD Başkanı Donald Trump'ın hafta içerisinde yaptığı açıklamada, Başkan George Bush tarafından alınan müdahale kararının ABD tarihindeki en kötü karar olduğu değerlendirmesinde bulundu. ABD merkezli New York Post gazetesine konuşan Başkan Trump, “Ortadoğu’ya girmek için alınan kötü bir kararla 8 trilyon dolar harcadık. Muhtemelen bu ülkemiz tarihinde alınmış en kötü karardır” ifadelerini kullandı.

‘Kurtarıcılar’ kuşağı ortadan kalktı
Kazimi, ‘ölüm, cinayet, hastalık ve geldikleri ülkelere geri dönme’ gibi sebeplerle ülkenin içerisinde olduğu zor koşullarda eriyip giden ‘kurtarıcıların’ safında yer almadı. Bu kadrolar arkalarında tamamen yok edilmiş bir ülke bıraktılar. Şii Evi adlı çatı yapılanmanın kurucusu ve değişimin öncülerinden olan Ahmed Çelebi, gizemli koşullarda öldü. Onu Kürt lider Celal Talabani, Dava Partisi lideri İbrahim el-Caferi ve Adnan Paçacı izledi.
Irak muhalefetinin Viyana ve Londra konferanslarının demokratik rejim kurmaya yönelik hayallerden başka bir şey olmadığını fark eden muhalif saflardaki onlarca şahin de Saddam sonrası dönemdeki yeniden inşa sürecinden geri çekildi. Çünkü hem Şii hem de Sünni siyasal İslamcılığın, ‘Velayet-i Fakih’e bağlı partiler ve milisler üretmek amacıyla’ İran'la yürütülecek bir projeye sahip olduğunu ve hazinelerle dolu Irak vagonunu Velayet-i Fakih lokomotifine bağlayacağını erken fark ettiler.
Fark ettikleri bir diğer şey ise “kurtarıcılar”ın İran Devrim Muhafızları’nın ve Lübnan’daki Hizbullah’ın gölgesinde militarist bir devlet kuracaklarıydı.
Nitekim İran, Kazimi ve diğerlerine gerek silah gücüyle gerekse de milisleri konuşlandırarak kendi gündemini dayatmaya çalışıyor.
ABD Irak’a müdahalesiyle her ne kadar bir çok hedefine ulaşsa da yukarıda belirttiğimiz tüm bu süreç sebebiyle Trump, müdahale sonrası için “ABD tarihinin en kötü kararı” demek zorunda kaldı.

Irak hafızası bir deneyim olarak yeterli mi?
Kazimi, “Kenan Makiya, Ahmed Çelebi, Rend er-Rahim, Aras Habib ve Nebil Musevi gibi gurbetçi Iraklı politikacıların önderliğinde bir grup seçkin ismin kurduğu Irak Bellek Vakfı’nın çalışmasından’ istifade ederek Irak’ta devletin kaybettiği özellikleri geri kazanmaya çalışıyor. Bu vakıf, önceki rejimin insanlık suçlarının belgeleneceği iddiasıyla Irak devlet arşivini ve hafızasını elinde bulundurmakta.
Kazimi, Irak İstihbarat Servisi’nin yanı sıra Baas partisi kuruluşları, bakanlıklar ve devlet dairelerinden edinilen yüzbinlerce belgenin toplanmasını üstlenen Irak Bellek Vakfı’nın başkanlığını da yaptı. Bu veriler, çoğunluğu ülke dışına aktarılan ve değerlendirmek üzere toplanan Irak devletinin hafızasının büyük bir kısmını oluşturmaktadır. Kazımi, modern Irak tarihindeki bu en tehlikeli projeyi denetleyen ve koordine eden maestroydu.

Kazimi’nin çalışmalarının merkezi: Süleymaniye
Süleymaniye, bu benzeri olmayan çalışmanın merkeziydi. Diğer taraftan Kazimi, bu tehlikeli konuma adaylığından sonra kendisini desteklemeye devam eden ve aynı zamanda onun için entelektüel bir rehber olan Berhem Salih ile koordineli bir şekilde çalışıyordu.
Kazimi, Irak ve Arap basın çevrelerindeki etkileşimlerinden kaynaklı da kendisine has bazı özelliklere sahip. Ayrıca özellikle günlük gazete ve istihbarat çalışmalarında yazar olarak ciddi bir deneyime de sahip.
Diyalog kabiliyeti ve nüfuz sahibi olması dolayısıyla yetenekli kişilerin işe alım çalışmalarına öncülük etmiştir. Kendisine yakın bir gazetecinin söylediği gibi onun görevi Irak’taki ABD Demokrasi Enstitüsü ile koordinasyon sağlamaktı. Onun bu görevi sivil toplum örgütleri kurmasını sağladı. Berhem Salih’in sahibi olduğu ‘Hendan’ dergisini kurdu. İslami Davet Partisi mütefekkirlerinden olan ve ayrıca partinin basın sorumlusu olan Muhammed Şabut ile birlikte derginin editörlüğünü yaptı. Aynı zamanda bir dizi basın mensubunu kendine çeken Al Monitor haber analiz portalını kurdu.

Şatra’dan Bağdat'a göçmen bir aile
Ailesi el-Garaf Nehri’ne bakan Irak siyasetinin ve düşüncesinin kaynağı olan Şatra kasabasını terk eden bu genç adamın tutkuları dur durak bilmedi. O, belediye binasında araştırmacı mühendis olan babasının geçmişinden fazlasına sahip değildi.
Babası, 1963'te Bağdat'a göç etti ve Kerh bölgesinde yer alan İmam Musa el-Kazım türbesinin yakınlarına yerleşti. Babası, 1967 yılında dünyaya gelen oğluna aynı zamanda aşireti de olan Garibavi yerine Kazimi lakabını verdi. Birbirine bağlı olan ailenin büyük çocuğu, çalışma ve davranışlarında ölçülü olan bilge mühendis Malik'i tanıyorum. Kazimi’nin Sabah adında bir de erkek kardeşi var. Her ikisi de çalışkanlık ve pek konuşkan olmamak gibi özellikleriyle ön plana çıkarlar.
Irak’ın eski Başbakanı Haydar el-İbadi, eski rejim döneminde ciddi bir deneyim kazanmış olan Züheyr Garibavi yerine Kazimi’yi istihbarat servisinin başına seçti. Yakınlarının aktardığına kadarıyla İbadi ile Kazimi aileleri arasında gerçekleşen bir evlilik bu seçim nedenlerinden biriydi. ABD’liler de ‘zor biri’ olarak nitelendirdikleri Garibavi’nin yerine Kazimi’nin atanmasını teşvik ettiler.
1990'larda Baas rejimine karşı çıkan genç Mustafa, Ahmed Çelebi’nin ekibinden olan Irak muhalefetinin liderleriyle uzun süre seyahat etti. Ahmed Çelebi’den siyasi çalışmalara ilişkin pek çok şey öğrendi.
Öte yandan gizli endişesi ve Bağdat'taki ailesiyle ilgili duyduğu şekilde korku nedeniyle akademik eğitimine devam edemedi. Irak'a gelene, ismini duyurana ve gazetecilik haricindeki diğer özelliğiyle bilinene dek gölge adam oldu. Bağdat'ta çalışmalarını tamamladıktan sonra 2012 yılında Al Turas Üniversitesi'nde hukuk dalında lisans öğrenimini tamamladı.

Kazimi’nin başbakanlığa aday olma hikayesi
Kazimi’nin başbakanlığa adaylığının hikayesi, 6 ay kadar önce Adil Abdülmehdi’nin yerine geçici başbakan olarak görev yapacak biri olarak adının gündeme gelmesiyle başladı.
Muhammed Tevfik Allavi'den ve Adnan el-Zarfi günlerinden önce de ismi dolaşımdaydı. Fakat kendisi sürece dahil olmayı reddediyor ve mazur görülmesini istiyordu. Fetih listesinden ciddi bir ret ile karşı karşıya olan Zarfi’nin durumu kötüleşene kadar böyle devam etti. Hadi el-Amiri’nin liderliğini yaptığı Fetih Koalisyonu ve İran yanlısı olan silahlı milisler onu istifaya zorladı.
Berhem Salih anayasada belirlenen yetkileri doğrultusunda güvendiği isimlerden olan İstihbarat Başkanı Mustafa Kazimi’yi aday olarak gösterdi. Kazimi, kabinesini kendisinin seçmesini ve sadece bir görevi yerine getirmek için 1 yıl süre verilmesini şart koştu.
Bu görev, parlamentonun feshinin yanı sıra seçim yasası çalışmalarının tamamlanmasının ve bağımsız komisyonun oluşturulmasının ardından seçimlerin yapılmasıdır.
İnsanlar 9 Nisan'da İstihbarat Dairesi Başkanı Mustafa el-Kazimi'ye hükümeti kurma görevi verilmesini memnuniyetle karşıladılar. Yeni adayın Şii, Sünni ve Kürt bileşenlerinin temsilcileri tarafından sıcak bir şekilde karşılandığını gördüler. Ancak Kazimi, feraseti ve uzmanlığıyla birlikte bu ‘görünüşteki sıcak’ atmosfere dahil olmayan tek kişiydi. Oysa bu atmosfer, akıl hocası olan Berhem Salih’i Şii bileşeninden başbakan atama krizini çözme konusunda son derece iyimser kıldı. Fakat durum, bir Irak atasözünde de dile getirildiği gibi ‘gülümseyen yüzler, fakat farklı düşünceler’ ifadesinden ibaretti.
Ertesi gün Şii politikacılar, hükümeti kurmakla görevlendirilen Kazimi'nin kotaları dikkate almayarak kabinesini belirlemesine karşı çıktılar. Kazimi’nin görevi teslim alma töreni yapılmadı aksine Şii liderler Başbakan adayını, ‘parti kotaları, yönetici ailelerin hakları ve bakanlık kotaları’ girdabına sürüklediler.

Yapılması gereken görevler
Kazimi’nin bir sonraki Irak hükümetinde yer almasını tehdit eden 4 görevi var:
- Gelecek yıl erken seçimleri yapmak ve olağanüstü kabinesini oluşturmak.
- Petrol ihracatındaki düşüşün yanı sıra petrol fiyatlarının yarıdan daha azına düşmesinden kaynaklanan gelir sıkıntısı nedeniyle ciddi bir tehditle karşı karşıya kalan ülkenin mali durumunu idare etmek.
- Ülkenin geri kalan fonlarını korumak için yolsuzluğa son vermek ve yolsuzluğa bulaşanları herhangi bir şekilde merhamet göstermeksizin yargıya teslim etmek.
- Devletin kontrolü dışında olan milisleri ve onların kaçak silahlarını kontrol altına almak.
* Şarku’l Avsat tarafından Independent Arabia’dan tercüme edilmiştir.



BM: İsrail'in Refah saldırısı bir 'katliam' olabilir

Refah'ta yerinden edilenlerin bulunduğu bir kamp ve arka planda ​​Han Yunus’tan yükselen dumanlar (Reuters)
Refah'ta yerinden edilenlerin bulunduğu bir kamp ve arka planda ​​Han Yunus’tan yükselen dumanlar (Reuters)
TT

BM: İsrail'in Refah saldırısı bir 'katliam' olabilir

Refah'ta yerinden edilenlerin bulunduğu bir kamp ve arka planda ​​Han Yunus’tan yükselen dumanlar (Reuters)
Refah'ta yerinden edilenlerin bulunduğu bir kamp ve arka planda ​​Han Yunus’tan yükselen dumanlar (Reuters)

Birleşmiş Milletler İnsani İşler Ofisi sözcüsü bugün (Cuma) yaptığı açıklamada, İsrail'in Refah'a herhangi bir saldırısının yüz binlerce insanın hayatını riske atacağını ve tüm Gazze Şeridi'ndeki insani yardım operasyonlarına büyük bir darbe vuracağını söyledi.

İsrail, kuzeydeki çatışmalardan kaçan ve geçici barınak ve kamplara yığılan yaklaşık bir milyon yerinden edilmiş kişinin yaşadığı Gazze Şeridi'nin güneyindeki Refah'ta, Filistin İslami Direniş Hareketi'ne (Hamas) karşı operasyon düzenleme sözü verdi.

Birleşmiş Milletler İnsani İşler Koordinasyon Ofisi Sözcüsü Jens Laerke, Cenevre'de düzenlediği basın toplantısında; “Bu, sivillerin katledilmesi ve tüm sektördeki insani yardım operasyonuna büyük bir darbe olabilir. Çünkü ağırlıklı olarak yardımlar Refah’tan yönetiliyor” ifadelerini kullandı.

Laerke, Refah'tan yapılan yardım operasyonlarının arasında tıbbi klinikler ve yetersiz beslenmeden muzdarip çocuklara yönelik merkezler de dahil olmak üzere, gıda dağıtım noktalarının yer aldığını belirtti.


Irak silahlı grupları Beerşeba'da "hayati bir hedefin" vurulduğunu duyurdu

İsrailli yedek askerler Beerşeba yakınlarındaki bir ordu kampında zırhlı personel taşıyıcıların yanında hazırlanıyor (Arşiv- EPA)
İsrailli yedek askerler Beerşeba yakınlarındaki bir ordu kampında zırhlı personel taşıyıcıların yanında hazırlanıyor (Arşiv- EPA)
TT

Irak silahlı grupları Beerşeba'da "hayati bir hedefin" vurulduğunu duyurdu

İsrailli yedek askerler Beerşeba yakınlarındaki bir ordu kampında zırhlı personel taşıyıcıların yanında hazırlanıyor (Arşiv- EPA)
İsrailli yedek askerler Beerşeba yakınlarındaki bir ordu kampında zırhlı personel taşıyıcıların yanında hazırlanıyor (Arşiv- EPA)

Irak silahlı grupları dün (Perşembe) İsrail Beerşeba'da "hayati hedef" olarak tanımladıkları bölgeyi gelişmiş bir seyir füzesiyle hedef aldıklarını duyurdu.

Kendilerini "Irak'taki İslami Direniş" olarak adlandıran gruplar, bombalama operasyonunu "Gazze'deki halkımıza destek amacıyla ve gaspçı yapının aralarında çocuklar, kadınlar ve yaşlıların da bulunduğu Filistinli sivillere karşı gerçekleştirdiği katliamlara tepki olarak" gerçekleştirdiklerini açıkladı.

Olayla ilgili olarak İsrail tarafından henüz herhangi bir açıklama yapılmadı.


Ordu ile HDK arasındaki müzakerelerin yeniden başlamasının önündeki engeller

Sudan Ordu Komutanı Orgeneral Abdulfettah el-Burhan (solda) ve Hızlı Destek Kuvvetleri (HDK) Komutanı Korgeneral Muhammed Hamdan Daklu (Hamideti) (arşiv)
Sudan Ordu Komutanı Orgeneral Abdulfettah el-Burhan (solda) ve Hızlı Destek Kuvvetleri (HDK) Komutanı Korgeneral Muhammed Hamdan Daklu (Hamideti) (arşiv)
TT

Ordu ile HDK arasındaki müzakerelerin yeniden başlamasının önündeki engeller

Sudan Ordu Komutanı Orgeneral Abdulfettah el-Burhan (solda) ve Hızlı Destek Kuvvetleri (HDK) Komutanı Korgeneral Muhammed Hamdan Daklu (Hamideti) (arşiv)
Sudan Ordu Komutanı Orgeneral Abdulfettah el-Burhan (solda) ve Hızlı Destek Kuvvetleri (HDK) Komutanı Korgeneral Muhammed Hamdan Daklu (Hamideti) (arşiv)

Uluslararası ve bölgesel arabulucuların, Sudan ordusu ile Hızlı Destek Kuvvetleri’ni (HDK) Mayıs ayının ilk haftasını aşmayacak bir süre içerisinde müzakere masasına döndürme yönündeki aralıksız çabalarına rağmen, iki taraf arasında Cidde Platformu'nda durma noktasına gelen müzakerelerin yeniden başlaması konusunda şüpheler var.

Siyasi kaynaklara göre Sudan Egemenlik Konseyi Başkanı ve Ordu Komutanı Orgeneral Abdulfettah el-Burhan ile HDK Komutanı Korgeneral Muhammed Hamdan Daklu'ya (Hamideti) yönelik girişimler, siyasi görüşmelere dönüşü hızlandırma çağrıları çerçevesinin ötesine geçmedi.

Müzakereler hakkında bilgi sahibi Arap kaynaklar Şarku’l Avsat'a, “Burhan, Hamideti daha fazla silah satın alma sürecini durdurmadığı sürece müzakere masasına dönmeyi reddetme konusunda eşi görülmemiş bir kararlılık gösterdi” dedi.

Adlarının açıklanmasını istemeyen kaynaklar Şarku'l Avsat'a şu değerlendirmeyi yaptı: “Burhan'ın bu seferki reddi, HDK ile müzakere etme fikriyle daha önceki etkileşimine kıyasla daha güçlü görünüyordu.”

Diğer taraftan ABD, Sudan Özel Temsilcisi Tom Perriello aracılığıyla nisan ayında iki tarafı müzakere masasına oturtmayı başaramamış, ardından yeni bir kararla bu ayın başını belirlemişti.

Ancak Perriello, geçtiğimiz salı günü ABD Kongresi’ne verdiği brifingde, daha önce ordu ile HDK arasında dolaylı müzakereler yapılacağını ima ettikten sonra ‘önümüzdeki haftalarda Arap ve Afrikalı liderlerin de katılımıyla yeni bir müzakere turunun başlayacağından’ söz etti.

Sudan’daki Sivil Demokratik Güçler Koordinasyonu (Tekaddum) Sözcüsü Bekri el-Cak, “Cidde Platformu görüşmelerinin yeniden başlamasında bazı gecikmeler olacağını, ancak bunun iki tarafa uygulanan baskılarla birlikte görüşmeler için yapılan hazırlıklar çerçevesinde gerçekleşeceğini” ifade etti.

El-Cak, “Mevcut çıkmaz, iki tarafın uzlaşmazlığı ve önceki koşullarında ısrar etmelerinden kaynaklanıyor. Diğer yandan her iki taraf da müzakere masasına dönmeden önce sahada elde etmek istediği askeri kazanımlar yoluyla müzakere pozisyonunu iyileştirmeye çalışıyor. Her iki tarafın liderleri tarafından yapılan açıklamalardan, aralarında bir müzakere olarak kabul edilebilecek Cidde Platformu’na geri dönmek için resmi anlaşma olmadığı açıkça görülüyor” ifadelerini kullandı.

Hamideti, çarşamba günü Suudi Arabistan Dışişleri Bakanı Prens Faysal bin Ferhan ile yaptığı telefon görüşmesinde, Sudan ordusunu ‘savaşı durdurmak için gerçek bir iradeye sahip olmamakla ve Cidde Platformu’nun birinci ve ikinci oturumlarını engelleyerek ve Hükümetler Arası Kalkınma Otoritesi'nin (IGAD) girişimini reddederek savaşı uzatıp, genişletmek istemekle’ suçladı.

Şarku’l Avsat'a konuşan bazı siyasi kaynaklar ise Sudan Ordusu Komutan Yardımcısı Korgeneral Şemseddin el-Kebaşi'nin Port Sudan'da Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin'in Ortadoğu ve Afrika Ülkeleri Özel Temsilcisi Mihail Bogdanov ile yaptığı görüşmede, “Sudan'ın tüm girişimlere açık olduğunu” söylemesini ordu liderlerinin tutumuna dair olumlu bir işaret olarak değerlendirdi. Kaynaklar, “Ordu komutanları düzeyinde müzakereler konusunda çelişkili görünen pozisyonlara rağmen, resmi pozisyon daha önce Cidde Platformu’nda varılan anlaşmalara, özellikle de HDK'in sivil mahallelerden ve evlerden çıkmasına ilişkin koşullara dayanmaktadır” ifadelerini kullandı.

Kaynaklara göre müzakerelerin ikinci turunda Cidde Platformu, Sudan'daki savaşa son verilmesi çağrısında bulunan komşu ülkeler düzeyindeki tüm girişim ve hareketleri karşılamak üzere Afrika Birliği (AfB) ve IGAD temsilcilerinin de katılımıyla genişledi.

Diğer yandan el-Kebaşi ile HDK Komutan Yardımcısı Abdurrahim Daklu arasında Bahreyn'in başkenti Manama'da gerçekleşen ve 20 Ocak'ta bir anlaşmanın imzalanmasıyla sonuçlanan görüşmelere arabulucu olarak katılmalarının ardından Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) ve Mısır'ın Cidde Platformu’na katıldığına dair haberler dolaşıyor.

Eski Sudan Başbakanı Abdullah Hamduk, Manama Anlaşması’nı, Sudan'daki ‘yıkıcı savaşı’ durdurmak için dayanılan Cidde Bildirgesi’nin bir tamamlayıcısı olarak nitelendirmişti.

Öte yandan diplomatik kaynaklar, Sudan'daki insani krizle ilgili olarak nisan ayı ortasında düzenlenen ve 55'ten fazla ülkenin katıldığı Paris Konferansı’nın, ordu ile HDK arasında varılan anlaşmalar nedeniyle Cidde Platformu için yeni bir itici güç oluşturduğunu bildirdi.

Avrupa Birliği (AB) ve Paris Konferansı'na katılan diğer ülkelerin liderleri ve bakanları, ateşkes ve ardından sivil bir geçiş için siyasi düzenlemeler konusunda nihai anlaşmaya varılana kadar görüşmelerin sürdürülmesine sınırsız destek verdi.


Türkiye'de Mısır Genelkurmay Başkanı'nın dikkatini hangi uçak çekti?

Mısır Genelkurmay Başkanı Baykar Şirketini ziyareti sırasında (Baykar “X” platformu hesabı)
Mısır Genelkurmay Başkanı Baykar Şirketini ziyareti sırasında (Baykar “X” platformu hesabı)
TT

Türkiye'de Mısır Genelkurmay Başkanı'nın dikkatini hangi uçak çekti?

Mısır Genelkurmay Başkanı Baykar Şirketini ziyareti sırasında (Baykar “X” platformu hesabı)
Mısır Genelkurmay Başkanı Baykar Şirketini ziyareti sırasında (Baykar “X” platformu hesabı)

Mısır Genelkurmay Başkanı Korgeneral Osama Askar, Genelkurmay Başkanı Orgeneral Metin Gürak'ın davetlisi olarak Türkiye'yi ziyaret etti.

Dün (Perşembe) sona eren ziyarette iki taraf, bir sonraki aşamada iki ülke arasındaki askeri işbirliğinin birçok alanda geliştirilmesi yönündeki isteklerini vurguladı.

Mısır askeri sözcülüğünden yapılan açıklamaya göre Korgeneral Usame Askar, Türk Savunma Sanayii Kurumu Başkanı ile görüştü ve savunma sanayiinde uzmanlaşmış bir grup firmanın sunumunu dinledi. Usame Askar, çok sayıda inceleme gezisi gerçekleştirerek, aralarında Baykar’ın da bulunduğu birçok şirketi ziyaret etti.

Ziyarette ilgili medya haberleri, Mısır Genelkurmay Başkanı'nın bazı Türk uçaklarına olan ilgisini gösteriyordu. Bunlardan en önemlileri:

Hürjet

"Hürjet" ileri eğitim ve hafif saldırı uçağı olarak sınıflandırılıyor. Bir jet motoruyla çalışıyor ve iki kişilik. Türk Havacılık ve Uzay Sanayii Şirketi tarafından geliştirilmiştir.

dcrebth
Türk Hürjet ileri eğitim uçağı (Mısır Savunma Bakanlığı'na hazırlanan videodan ekran görüntüsü)

Hürjet’in geliştirilmesindeki temel amaç, Türk ordusunun pilot yetiştirmek için kullandığı Amerikan T-38 eğitim uçaklarının yerini almasıdır. Bu uçağın savaş versiyonları yakın hava desteği sağlayabiliyor. Havadan havaya füze ve havadan karaya bomba taşıyabilme özelliğine sahip.

Kızılelma

Korgeneral Usame Askar, Baykar uçak fabrikasına ait tesisi ziyareti sırasında, hava muharebe amaçlı insansız hava aracı Kızılelma’yı da inceledi.

Kızılelma, F-16 gibi insanlı savaş uçaklarının yanında savaşabiliyor veya karadan bombalama amaçlı İHA’larla birlikte hava operasyonları yürütebiliyor.

sadfwrg
Mısır Genelkurmay Başkanı, Baykar Uçak Şirketi ziyareti sırasında Kızılelma uçağının minyatür modelini teslim aldı (Baykar hesabı “X” platformu hesabı)

İlk uçuşunu geçtiğimiz yıl gerçekleştiren Kızılelma, tek motorla ses altı hızlarda uçuyor ancak şirket, iki motorla çalışan ve ses hızını aşabilen daha yeni versiyonlarını da üretmeyi planlıyor.

Uçağın tasarımı, radar izini azaltacak kamuflaj özellikleriyle karakterize edilmiştir ve havadan havaya, havadan karaya füzeler ve seyir füzesi ile bazı bomba türlerini taşıyabilir.

T-129 ATAK

Mısır Genelkurmay Başkanı, Türk Havacılık ve Uzay Sanayii Şirketi'nin Augusta Westland Şirketi iş birliğiyle geliştirdiği Türk T-129 ATAK helikopterinin gösterimini de izledi.

T-129 ATAK helikopteri iki koltuklu, çok görevli bir savaş helikopteridir. Üç namlulu bir makineli tüfekle donatılmıştır ve güdümsüz füze rampaları, havadan havaya füzeler ve karadan havaya füzeler dahil olmak üzere çeşitli silahları taşıyabilen 4 askı noktasına sahiptir.

sxdvebf
Mısırlı subaylar, Türk Hurjet ileri eğitim uçağını inceliyor (Mısır Savunma Bakanlığı'nın hazırladığı videodan)

 


Gazze'de ateşkes görüşmelerinde son durum nedir?

İsrail bombardımanları nedeniyle Gazze'de yaklaşık 1,5 milyon sivil, Mısır sınırındaki Refah'a sığındı (AFP)
İsrail bombardımanları nedeniyle Gazze'de yaklaşık 1,5 milyon sivil, Mısır sınırındaki Refah'a sığındı (AFP)
TT

Gazze'de ateşkes görüşmelerinde son durum nedir?

İsrail bombardımanları nedeniyle Gazze'de yaklaşık 1,5 milyon sivil, Mısır sınırındaki Refah'a sığındı (AFP)
İsrail bombardımanları nedeniyle Gazze'de yaklaşık 1,5 milyon sivil, Mısır sınırındaki Refah'a sığındı (AFP)

Hamas'ın Lübnan'daki yetkililerinden Usame Hamdan, İsrail'in son ateşkes teklifine "olumsuz" yaklaştıklarını söyledi.

Hamdan, Hizbullah'a ait Manar TV'de dün yaptığı açıklamada, "Mevcut müzakere teklifine ilişkin pozisyonumuz olumsuz" dedi.

Hamas'ın basın ofisinden yapılan açıklamada "Olumsuz pozisyon müzakerelerin durduğu anlamına gelmiyor. Bu karşılıklı bir süreç" ifadeleri kullanıldı. 

Örgütün Gazze'deki yetkililerinden Süheyl Hindi de Fransız haber ajansı AFP'ye açıklamasında, asıl amaçlarının savaşı sonlandırmak olduğunu savundu. Hindi, "Hamas ve tüm Filistinli direniş grupları, Filistin halkına karşı yürütülen ve her şeyi yakıp yıkan bu delice savaşı sona erdirmek istiyor" dedi. 

Ajansın aktardığına göre Hamas, İsrail ordusunun Gazze'den tamamen çekilmesini talep ediyor. İsrail ise Hamas militanlarının Mısır sınırındaki Refah şehrine gittiğini savunarak, buraya kara harekatı düzenlemek istiyor. 

Buna ek olarak anlaşma kapsamında 40 gün ateşkes sağlanması ve rehine takası yapılması öngörülüyor.

İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu da müzakereden ne sonuç çıkarsa çıksın Refah'a kara operasyonu düzenleneceğini söylemişti. ABD ise harekata başından beri karşı çıkıyor.

24 Kasım'da sağlanan ve bir hafta süren ateşkeste 81 İsrailli ve 240 Filistinli esir karşılıklı serbest bırakılmıştı. İsrail Savunma Kuvvetleri'nin (IDF) verilerine göre Hamas'ın elinde halen yaklaşık 130 rehine var. İsrail ordusu, bunlardan 34'ünün öldüğünü doğrulamıştı.

Diğer yandan İsrail'in önde gelen gazetelerinden Haaretz, 29 Nisan'daki haberinde, Suudi Arabistan'ın ABD arabuluculuğuyla İsrail'le ilişkileri normalleştirme kararı aldığını öne sürmüştü. 

Birleşik Krallık'ın tanınmış gazetelerinden Guardian, Riyad yönetiminin Tel Aviv'in ateşkes görüşmelerini tıkaması ve bağımsız Filistin devletinin kurulmasını engellemesi durumunda, ABD'yle bir B planı üzerinde çalıştığını savundu. 

Buna göre İsrail'in dışarıda bırakılacağı planda, ABD ve Suudi Arabistan'ın ikili savunma anlaşması imzalaması planlanıyor. Ayrıca ABD'nin, Suudi Arabistan'daki sivil nükleer enerji sanayisinin inşasına destek vermesi, yapay zeka ve ileri teknoloji alanlarında karşılıklı işbirliği ve bilgi paylaşımı yapılması öngörülüyor. 

Washington merkezli Ortadoğu Enstitüsü'nden Firas Maksad, B planı çalışmalarına ilişkin Guardian'a şu değerlendirmeleri yaptı: 

Suudi Arabistan-ABD ilişkilerinin, İsrail siyasetinin ya da Benjamin Netanyahu'nun kaprislerine rehin düşmemesi için görüşmelerde taleplerin karşılıklı şekilde azaltıldığı bu modele yer açılmalı. Suudi Arabistan'ı, Rusya ve Çin'i kenarda bırakacak şekilde stratejik bir ittifakla ABD'yle yan yana getirebilirseniz bu, Biden yönetim için önemli bir kazanım olur.

ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken, Riyad'da düzenlenen Dünya Ekonomik Forumu'nda pazartesi günü yaptığı konuşmada normalleşme süreciyle ilgili şunları söylemişti: 

Normalleşme yolunda ilerlenmesi için Gazze'deki krizin sonlanması ve Filistin devletinin kurulmasına yönelik bir yol haritası oluşturulması gerekiyor.

İsrail ve Suudi Arabistan'ın ABD arabuluculuğunda yürüttüğü normalleşme görüşmeleri, Hamas'ın 7 Ekim'deki Aksa Tufanı saldırısının ardından durmuştu. Riyad yönetimi, savaşın başladığı ay müzakerelerin askıya alındığını duyurmuştu. 

Süreçteki önemli konulardan biri de Filistin meselesiydi. Riyad, Filistin sorunu çözülmeden Tel Aviv yönetimini tanımayacağını defalarca duyurmuştu. İran ise İsrail ve Suudi Arabistan'ın yürüttüğü müzakereleri eleştirmişti.

İran lideri Ayetullah Ali Hamaney, dün yaptığı açıklamada müzakerelerin tekrar başlamasına yönelik çalışmalara yeniden tepki göstererek şunları söyledi: 

Bazıları, komşu ülkeleri aralarındaki ilişkiyi normalleştirmeye zorlayarak sorunları çözeceğini sanıyor. Yanılıyorlar. Filistin, Filistinlilere geri verilmelidir. Kendi rejimlerini, kendi sistemlerini kurmalılar, sonra da bu sistem Siyonistlerle nasıl başa çıkılacağını kararlaştırmalı.

Independent Türkçe, Guardian, Times of Israel, Haaretz, AFP


Filistin güvenlik güçleri Batı Şeria'da silahlı bir kişiyi öldürdü

Bazı Filistin şehirleri zaman zaman güvenlik güçleri ile silahlı gruplar arasında çatışmalara sahne oluyor. (arşiv - Reuters)
Bazı Filistin şehirleri zaman zaman güvenlik güçleri ile silahlı gruplar arasında çatışmalara sahne oluyor. (arşiv - Reuters)
TT

Filistin güvenlik güçleri Batı Şeria'da silahlı bir kişiyi öldürdü

Bazı Filistin şehirleri zaman zaman güvenlik güçleri ile silahlı gruplar arasında çatışmalara sahne oluyor. (arşiv - Reuters)
Bazı Filistin şehirleri zaman zaman güvenlik güçleri ile silahlı gruplar arasında çatışmalara sahne oluyor. (arşiv - Reuters)

Tulkerim kentinde dün gece (Çarşamba) geç saatlerde silahlı bir kişinin öldürülmesinin ardından Filistin güvenlik güçleri ve bir grup militan karşılıklı suçlamalarda bulundu.

Reuters'ın bildirdiğine göre Tulkerim ve Nur Şems kamp taburları tarafından yapılan açıklamada, “İhanet servisleri, mücahit Ahmed Ebu’l Fûl'un seyahat ettiği aracı hedef aldı. Tüm müdahalelere rağmen Ebu’l Fûl kurtarılamadı” ifadeleri yer aldı.

Açıklamanın devamında şu ifadelere yer verildi: “Bu suç, İsrail özel birlikleri tarafından gerçekleştirilen diğer suikast operasyonlarına benziyor… Şehit Ahmed Ebu’l Fûl, Kudüs Seriyyeleri Tulkerim Taburu’nun evlatlarından biriydi. Tulkerim ya da Nur Şems Mülteci Kampı olsun, şehre yapılan her saldırıda kardeşleriyle birlikte işgale karşı koyduğuna herkes şahitlik edebilir.”

Şarku’l Avsat’ın Filistin resmi haber ajansı WAFA’dan aktardığı habere göre, Filistin Güvenlik Kurumu Sözcüsü Talal Duveykat, Tulkerim'de es-Selam Kavşağı yakınında devriye gezen güvenlik güçlerine ateş açıldığını bildirdi. Duveykat, ‘Filistin güvenlik güçlerinin açılan ateşe karşılık vermesi sonucu saldırganın yaralandığını ve Rafidiya Hastanesi’ne kaldırıldığını’ belirtti.

Bazı Filistin şehirleri zaman zaman güvenlik güçleri ile Hamas ve İslami Cihad'a bağlı silahlı gruplar arasında çatışmalara sahne oluyor. Reuters tarafından doğrulanmayan görüntülerde bir arabanın kurşun yağmuruna tutulduğu ve silah sesleri duyulduğu görülüyor.

Hamas, ‘Filistin Yönetimi güvenlik güçlerinin Filistin halkına ve direniş savaşçılarına yönelik saldırılarını’ kınadı.

Hamas tarafından yapılan açıklamada, ‘herkesin bu kabul edilemez uygulamalara son verme sorumluluğunu üstlenmesi, söz konusu kurumların doğru yola sokulması ve Filistin halkını koruma görevlerinin yerine getirilmesi’ talep edildi.


İngiliz üniversitelerinde Gazze'deki savaşı protesto etmek için öğrenci gösterileri düzenleniyor

Filistin yanlısı öğrenciler Newcastle Üniversitesi'nde bir araya geldi. (Reuters)
Filistin yanlısı öğrenciler Newcastle Üniversitesi'nde bir araya geldi. (Reuters)
TT

İngiliz üniversitelerinde Gazze'deki savaşı protesto etmek için öğrenci gösterileri düzenleniyor

Filistin yanlısı öğrenciler Newcastle Üniversitesi'nde bir araya geldi. (Reuters)
Filistin yanlısı öğrenciler Newcastle Üniversitesi'nde bir araya geldi. (Reuters)

Filistin yanlısı öğrenciler ABD'deki üniversite kampüslerinde yaşanan şiddet olaylarının ardından İngiltere'deki üniversitelerde de gösteriler için bir araya geldi.

Şarku’l Avsat’ın İngiliz haber ajansı PA Media’dan aktardığı habere göre Leeds, Newcastle ve Bristol'daki öğrenciler dün (Çarşamba) Gazze'deki savaşı protesto etmek için üniversite kampüslerinde çadırlar kurdu.

Bristol Üniversitesi öğrencileri gösteriyi ‘üniversitenin İsrail'in Filistinlilere yönelik soykırımına suç ortaklığını protesto etmek için’ düzenlediklerini söylerken, Newcastle Apartheid Off Campus gösterilerinin ‘kurumun yatırım stratejisini ve İsrail ordusunun Gazze Şeridi ve Batı Şeria'da işlediği savaş suçlarına suç ortaklığını vurgulamak için’ olduğunu belirtti.

Öğrenci aktivistler başka yerlerde de yürüyüş ve gösteriler düzenlediler. Gruplar, Gazze Şeridi'ndeki askeri operasyona tepki olarak üniversitelerini İsrail'le öğrenci programlarını feshetmeye çağırdı.

İngiltere’deki gösteriler, başta New York'taki Columbia Üniversitesi olmak üzere ABD'deki üniversite kampüslerinde yaşanan şiddet olaylarının ardından geldi.

Kaliforniya Üniversitesi'nde de şiddet olayları patlak verdi ve ABD genelinde binden fazla protestocu gözaltına alındı.


ABD Temsilciler Meclisi, antisemitizm tanımının genişletilmesini öngören yasa tasarısını onayladı

ABD Temsilciler Meclisi binası (Arşiv - Reuters)
ABD Temsilciler Meclisi binası (Arşiv - Reuters)
TT

ABD Temsilciler Meclisi, antisemitizm tanımının genişletilmesini öngören yasa tasarısını onayladı

ABD Temsilciler Meclisi binası (Arşiv - Reuters)
ABD Temsilciler Meclisi binası (Arşiv - Reuters)

Fransız Haber Ajansı (AFP), ABD Temsilciler Meclisi'nin dün, ülke geneline yayılan Filistin’e destek protestolarının ardından Eğitim Bakanlığının Uluslararası Holokost Anma Birliğinin (IHRA) kabul ettiği antisemitizm tanımını benimsemesini öngören ‘Antisemitizm Farkındalık Yasası’ adlı yasa tasarısını onayladığını bildirdi.

ABD’de bazı siyasetçiler, ülkedeki üniversitelerde düzenlenen Filistin yanlısı protestolara katılanları antisemitizmle (Yahudi karşıtlığı) suçlarken protestocuların, ABD'nin Ortadoğu'daki başlıca müttefiki olan İsrail karşıtı sloganlar atmasını bunun bir kanıtı olarak görüyorlar.

Temsilciler Meclisi, hem Cumhuriyetçi Parti hem de Demokrat Parti’nin oylarıyla Eğitim Bakanlığının IHRA tarafından belirlenen antisemitizm tanımını baz almasını öngören yasa tasarısını kabul etti.

IHRA’nın tanımına göre antisemitizm, Yahudilere karşı nefretle kendini gösterebilen belirli bir Yahudi algısıdır ve antisemitizmin sözel ve fiziksel tezahürleri, Yahudi olan ya da Yahudi olmayan bireyleri ve/veya onların mülklerini, cemaat kurumlarını ve ibadet yerlerini hedef alır.

Tasarıyı eleştirenler, IHRA’nın savunduğu bu tanımın, İsrail Devleti'ne yönelik bazı eleştirileri engelleyerek ifade özgürlüğüne müdahale ettiğini öne sürüyorlar.

Tasarıya karşı çıkanlar Temsilciler Meclisi üyelerini, ABD’deki üniversite kampüslerinde ifade özgürlüğünü kısıtlamak amacıyla yasayı hızlı bir şekilde geçirmeye çalışmakla suçluyorlar.

Tasarı karşıtlarından biri olan Demokrat Partili Temsilciler Meclisi Üyesi Jerry Nadler, İsrail’e yönelik eleştirilerin tek başına hukuku ihlal eden bir ayrımcılık teşkil etmediğini vurguladı.

Tasarının yasalaşması için Senato'nun onaylaması gerekiyor. Ancak Senato’nun tasarıyı onaylayıp onaylamayacağı halen belirsizliğini koruyor. Eğer Senato da onaylarsa tasarı imzalanmak üzere Başkan Joe Biden'a gönderilecek ve ardından yayınlanacak.


Suveyda’yı çevreleyen bilinmezlik ve çalan savaş davulları

Yerel kaynakların bildirdiğine göre Suveyda’yı Şam’a bağlayan ana yolda onlarca askeri araç hareket ediyor (Independent Arabia)
Yerel kaynakların bildirdiğine göre Suveyda’yı Şam’a bağlayan ana yolda onlarca askeri araç hareket ediyor (Independent Arabia)
TT

Suveyda’yı çevreleyen bilinmezlik ve çalan savaş davulları

Yerel kaynakların bildirdiğine göre Suveyda’yı Şam’a bağlayan ana yolda onlarca askeri araç hareket ediyor (Independent Arabia)
Yerel kaynakların bildirdiğine göre Suveyda’yı Şam’a bağlayan ana yolda onlarca askeri araç hareket ediyor (Independent Arabia)

Mustafa Rüstem

Nüfusunun çoğunluğunu Dürzilerin oluşturduğu Suveyda’ya gelen zırhlı araçlar ve askeri teçhizat, silahlı çatışmalardan uzak durmuş bir şehir için alışılagelmemiş bir manzaraydı.

İtidalli olunması, yükselen tansiyonun düşürülmesi ve doğrudan çatışmaların yaşanmaması çağrıları, Suriye'nin güneyindeki Arap Dağı bölgesi sakinlerinin tedirginliğini dindirmiyor. Protesto gösterileri her geçen gün daha fazla bölgeye yayılarak devam ederken, özellikle Suveyda şehrinin merkezindeki el-Kerame Meydanı’nın savaş alanına dönüşmesi nedeniyle, halk çevreleri, Suriye rejim güçlerinin harekete geçmesini bir ölüm kalım savaşı korkusuyla karşıladı.

Nüfusunun çoğunluğunu Dürzilerin oluşturduğu Suveyda’ya gelen zırhlı araçlar ve askeri teçhizat, ülkede 2013 yılından beri devam eden silahlı çatışmalardan uzak duran, gösterilerden ve yetkililere karşı silahlanmaktan kaçınan bir şehir için alışılmadık manzaraydı. Ancak kötüleşen hayat şartları; gıda maddeleri, emtia ve yakıt fiyatlarının artırılma kararları, halkı ayaklanmaya ve hükümeti kararlarını geri almaya zorlamak için yaklaşık bir yıldır devam eden barışçıl gösteriler düzenlemeye itti. Fakat başarıya ulaşamayan halk hareketi, hükümet karşıtı gösterilere ve iktidarın düşmesi çağrılarına dönüştü.

Piyade ve seçkin birliklerden oluşan rejim güçlerinin, Şam kırsalındaki kışlalarından çıkıp başkente yaklaşık 100 kilometre uzaklıkta bulunan Suveyda’ya doğru ilerlediği bildirildi. Şarku’l Avsat’ın Independent Arabia’dan aktardığına göre gözlemciler bunu tehlikeli bir gelişme olarak değerlendiriyor ve Suriyelilerin kuzeydeki birçok şehirde, silahlı muhalefeti ortadan kaldırmayı amaçlayan şiddetli çatışmalar öncesinde yaşadıkları askeri hareketliliğe benzer bir sahne olarak görüyorlar.

Askeri araçların geçişi

Yerel kaynaklar, zırhlı personel taşıyıcıları, otobüsler ve zırhlı ekipmanların, halk protestoları devam ederken kısa bir süre önce serbest bırakılan Suriye ordusu subaylarının gözaltına alınması olayıyla örtüşen bir zamanda Suveyda-Şam otoyolunda ilerlediğini gördüklerini bildirdiler.

Suveyda’ya gelen takviye birlikler, es-Sa’lebe ve el-Halile hava üsleri ile Özel Kuvvetler Alayı Karargâhı da dahil olmak üzere, askeri ve güvenlik karargahları ile hava üslerine dağıtıldı. Gözlemciler, askeri takviyelerin beşinci gününde 50 askeri araçlık yeni bir askeri konvoyun, protestoculara karşı gövde gösterisinden, hükümet ve emniyet binalarını herhangi bir sabotaj saldırısından korumak için atılmış adımdan başka bir şey olmadığını düşünüyorlar.

Suveyda'daki halk ayaklanmasının medya direktörü Independent Arabia’ya, Suveydalıların on yılı aşkın bir süredir zorunlu askerlik hizmetinden kaçındıklarını, güvenliklerini sağlamak ve çöl bölgesinden gelen terör tehdidine, özellikle de DEAŞ saldırılarına karşı koymak için yerel gruplar kurduklarını söyledi.

Yakın askeri gerilim ve bunun halk hareketini etkileyip etkilemeyeceği, meydanları protestoculardan boşaltıp boşaltmayacağına ilişkin sorulara yanıt veren Murhaf eş- Şair, böyle bir gerilimin Suveyda'daki hareketi etkilemeyeceğini söyleyerek, Şam hükümetinin önünde sonunda askeri seçeneğe başvurmasından duyduğu endişeyi dile getirdi. Şair, özellikle kontrol noktaları kurma ve Suveyda’yı dış dünyadan koparma gibi niyetlerin olduğuna dair bilgilerin yayılmasının ardından, doğrudan çatışmaların yaşanabileceği tahmininde bulundu.

Şair, sözlerini şöyle sürdürdü:

Suveyda’da subayların gözaltına alınmasının yetkililerle hiçbir ilgisi yok. Zira siyasi tutumları nedeniyle gözaltına alınanların serbest bırakıldığı yüzlerce benzer vakaya tanık olundu. Yerel gruplar, tutukluların serbest bırakılması için yetkililere baskı yapmak amacıyla bu eyleme başvuruyorlar. Gençlerin özgürlüğünü ve serbest bırakılmalarını sağlayana kadar gözaltına alınan subaylara misafir muamelesi yapıyorlar.

Gergin atmosfer

Suveyda, geri planda durmayı ve sınırlarını DEAŞ da dahil olmak üzere aşırılık yanlısı grupların saldırılarından korumayı tercih etti. Çok sayıda terör eylemine ve intihar saldırısına uğradı.

Suriye İnsan Hakları Gözlemevi (SOHR)  25 Nisan'dan bu yana Suveyda’da, subayların gözaltına alınmasının ve Şam-Suveyda otoyolu üzerinde birkaç grubun konuşlandırılması sonucu gözaltına alınma korkusuyla, rejim güçlerinin Suveyda’ya girmesini engelleme kararının alınmasının ardından, gerginlik yaşandığını bildirdi.

Suriye Ulusal Uzlaşı Komitesi Sözcüsü Ömer Rahmun, Suveyda’da son günlerde yaşanan gerginliğin ve özellikle de subayların kaçırılmasının ardından halk hareketinin artık barışçıl çerçeveden çıktığını söyledi. Rahmun, “Bu son gelişmeler, halk hareketinin devlet görevlilerini alıkoyan ve kurumlarını tehdit eden grupların hareketi haline geldiğini teyit ediyor” değerlendirmesinde bulundu.

Rahmun, sözlerini şöyle sürdürdü:

Devleti güç kullanmaya zorlama çabası var. Ancak Şam bunu istemiyor. Çünkü Suveyda'nın akil insanlarına güveniyor. Protesto hareketi, hayat şartlarını protesto etmek amacıyla başladı.  Ancak bugün bir silahlı isyana dönüştü. Yabancı ülkelerden, özellikle de et-Tanf Üssü, İsrail ve Fransa tarafından desteklenen Hizbul-Liva’dan destek alıyor.

Hizbul-Liva, geniş kapsamlı bir askeri çözümün içinde yer almayı reddederken, Şam’ın siyasi çözüm için baskı yapmaya devam etmesi bekleniyor.

Bu gelişmeler yaşanır ve bölgeye yoğun askeri takviyeler yapılırken Suveyda’daki Dürzi cemaatinin ruhani lideri Hikmet el-Hicri, herhangi bir gerilim, askeri seferberlik, sabotaj saldırısı ya da taraflardan herhangi birinden herhangi bir şekilde gelebilecek zararın sonuçlarına karşı uyardı.

Hicri, açıklamasında şunları söyledi:

Bazı hak ihlallerine tanık olurken, herhangi bir aptalca davranış ya da kötü niyetli eylemden kaynaklanabilecek olumsuz, zararlı ve yıkıcı sonuçların tüm sorumluluğunu da üstleniyoruz. Halk, en gür, en barışçıl ve en sofistike sesiyle anayasa, özel ve uluslararası yasalar çerçevesinde barışçıl bir şekilde haklı itirazlarını dile getirerek, haklarını talep etmeye devam ediyor ve bunda sebat gösteriyor.

Avrupa uyarısı

ABD ve Avrupa Birliği (AB), Şam’ın Dürzilerin çoğunlukta olduğu Suveyda’da protestoculara karşı, özellikle de güney bölgesine büyük askeri takviyelerin gelmesinin ardından aşırı güç kullanabileceğine karşı uyarıda bulundu.

AB’nin Ortadoğu ve Kuzey Afrika Sözcüsü Luis Miguel Bueno, tüm tarafları şiddetten kaçınmaya çağıran bir açıklama yaptı.  ABD Dışişleri Bakanlığı'ndan bir yetkili ise güç kullanılmasını kınadı ve barışçıl gösteri düzenleme ve ifade özgürlüğü haklarının kullanılması çağrısında bulundu.


İsrail, Gazze Şeridi'nde son 24 saatte 28 kişiyi öldürdü

İsrail'in Gazze Şeridi'ne düzenlediği bombardıman sonrası yükselen dumanlar (Reuters)
İsrail'in Gazze Şeridi'ne düzenlediği bombardıman sonrası yükselen dumanlar (Reuters)
TT

İsrail, Gazze Şeridi'nde son 24 saatte 28 kişiyi öldürdü

İsrail'in Gazze Şeridi'ne düzenlediği bombardıman sonrası yükselen dumanlar (Reuters)
İsrail'in Gazze Şeridi'ne düzenlediği bombardıman sonrası yükselen dumanlar (Reuters)

Gazze’deki Hamas yönetiminin Sağlık Bakanlığı tarafından bugün yaptığı açıklamada, İsrail ile Hamas arasındaki savaşın başladığı 7 Ekim’den bu yana Gazze Şeridi'nde ölenlerin sayısının 34 bin 596'ya yükseldiği bildirildi.

Son 24 saat içinde İsrail'in hava saldırıları ve bombardımanlarında en az 28 kişinin daha öldüğünü açıklayan Bakanlığın verilerine göre 200 günü aşkın süredir devam eden savaşta yaralı sayısı 77 bin 816'ya yükseldi.

İsrail merkezli The Jerusalem Post gazetesi dün aktardığına göre İsrail ordusu, Gazze Şeridi'nin güneyindeki Refah şehrinden tahliye edilecek Filistinliler için Gazze Şeridi'nin orta kesimlerinde yeni bir ‘güvenli bölge’ kurmayı planlıyor.

Gazete yeni güvenli bölgenin Nuseyrat ve el-Bureyc mülteci kamplarının eteklerinde, İsrail ordusu tarafından oluşturulan koridorun yakınlarında kurulacağını ve el-Mevasi yakınlarındaki mevcut barınma bölgesinin ise Gazze Şeridi'nin güneyindeki Han Yunus şehrine doğru genişletileceğini aktardı.

Öte yandan İsrail basınına göre Başbakan Binyamin Netanyahu, salı günü yaptığı açıklamada, Refah’a kara saldırısına hazırlık olarak şehirdeki sivillerin tahliyesine başlandığını söyledi.

Ancak Birleşmiş Milletler Yardım ve Bayındırlık Ajansı (UNRWA) Genel Komiseri Philippe Lazzarini, aynı gün yaptığı açıklamada henüz Refah sakinlerinden şehri boşaltmalarının istenmediğini açıkladı.