ABD ordusu Vietnam Savaşı'ndan bu yana ilk kez siyasete dahil oldu

ABD Genelkurmay Başkanı Orgeneral Milley (sağda), Trump’ın Beyaz Saray’dan kiliseye yaptığı yürüyüşe askeri kamuflajlarıyla katıldı. (AFP)
ABD Genelkurmay Başkanı Orgeneral Milley (sağda), Trump’ın Beyaz Saray’dan kiliseye yaptığı yürüyüşe askeri kamuflajlarıyla katıldı. (AFP)
TT

ABD ordusu Vietnam Savaşı'ndan bu yana ilk kez siyasete dahil oldu

ABD Genelkurmay Başkanı Orgeneral Milley (sağda), Trump’ın Beyaz Saray’dan kiliseye yaptığı yürüyüşe askeri kamuflajlarıyla katıldı. (AFP)
ABD Genelkurmay Başkanı Orgeneral Milley (sağda), Trump’ın Beyaz Saray’dan kiliseye yaptığı yürüyüşe askeri kamuflajlarıyla katıldı. (AFP)

Generalkurmay Başkanı Orgeneral Mark Milley’in temsil ettiği ABD ordusu bu günlerde, Vietnam Savaşı’ndan bu yana ABD halkı arasındaki en kötü bölünmeyle karşı karşıya olabilir.
Aslında General Milley’in Başkan Trump'ın baş askeri danışmanı olmak gibi bir niyeti yoktu. Eski Savunma Bakanı Jim Mattis tarafından 2018 yılı sonlarında NATO Yüksek Müttefikler Avrupa Komutanı (SACEUR) olarak atanmadan önce ABD Başkanı ile görüşmesi için Beyaz Saray'a gönderildi. Mattis aslında Trump’a Genelkurmay Başkanı adayı olarak başka bir kişinin, yani Hava Kuvvetleri Komutanı General David L. Goldfein’in ismini vermek istiyordu. Fakat Başkan Trump ve Mattis arasındaki ilişki zayıfladıkça General Goldfein'in şansı da azaldı. Görüşme sırasında Milley’in tavırları hoşuna giden Trump onun Genelkurmay Başkanı olmasını, yani ülkenin en üst askeri rütbesi olan Başkan’ın askeri baş danışmanlığı görevini üstlenmesini istedi. Ancak Orgeneral Milley’in geçtiğimiz günlerde Başkan Trump’ın yanında, Beyaz Saray’dan yakınlardaki bir kiliseye Ulusal Muhafız güçlerine ait üniforma ile yürümesi Amerikalıların ordunun Vietnam Savaşı’ndan bu yana eşi benzeri görülmemiş bir biçimde düşüş yaşadığını düşünmesine neden oldu.
Hava Kuvvetleri’nden orgeneral olarak emekli olan eski CIA Başkanı Michael Hayden konuyla ilgili olarak Twitter hesabından paylaştığı mesajda “General Milley Trump'la kiliseye gitmemeliydi. Onu muharebe elbisesi içinde görmek beni dehşete düşürdü” ifadelerini kullandı.
Iraklı güvenlik güçlerinin eğitimini komuta etmiş olan emekli Tümgeneral Paul Eaton da konuya dair şu değerlendirmelerde bulundu:
“General Milley’in Trump'la birlikte yürüme kararı en iyi ihtimalle kötü yönetimin açık bir göstergesiydi. Daha da kötüsü Milley, Başkan’ı değil anayasayı desteklediği ve savunduğu yemini konusunda oldukça şaşkın görünüyordu. Umarım General bu kafa karışıklığından bir an önce kurtulur veya istifa eder.”
Diğer yandan Orgeneral Milley’in arkadaşları kendisinin geçen hafta yaşananlardan şikayetçi olduğunu ancak yine de Başkan Trump’ı göstericilere karşı Ulusal Muhafız güçlerinin ülke geneline konuşlandırılmasına izin veren 1807 tarihli ‘isyan yasasını’ uygulamamaya ikna etmeyi de başardığını aktardı.
Orgeneral Milley, geçtiğimiz pazartesi günü Oval Ofis'te Başkan’la hararetli bir görüşme yaptı. Toplantıya katılan kaynaklara göre Milley, barışçıl protestolar sırasında bazı yerlerde zaman zaman yaşanan kundaklama ve yağmalama olaylarında azalma olduğunu söyledi. Milley görüşmeden zaferle ayrılsa da kısa bir süre sonra kendisini ordunun uzak durduğu siyasi savaşın ortasında buldu.
Savunma Bakanlığı (Pentagon) yetkilileri Orgeneral Milley'in Trump ve arkadaşlarına Lafayette Parkı çevresindeki Ulusal Muhafız güçlerini ve diğer kolluk kuvvetlerini denetlemek için eşlik ettiğini düşündüğünü belirtiyorlar.
Milley, parkın güvenlik güçleri tarafından göz yaşartıcı gaz kullanılarak barışçıl protestolar için orada bulunan göstericilerden temizlendiğini, Avustralyalı bir haber ekibinin canlı yayında polis tarafından copla dövüldüğünü ve panik halindeki gençlerin birkaç metre ötede dehşet içinde ağladığını ise bilmiyordu.
Savunma Bakanlığı’ndan bir yetkili cuma günü yaptığı değerlendirmede Milley’in Trump’ın yanında parkta yürümesini tüm kıyafetleri benzine bulanmış birinin yangının ortasında yürümesine benzetti. Ancak durum her ne olursa olsun defalarca izlenen videoda Başkan Trump’ın yanında yürüyen General Milley’in her gün işte giydiği savaş üniformasıyla ve çoğunluğunu beyazların oluşturduğu bir grup adamla protestocuların henüz çıkarıldığı parktan geçtiği görülüyor. 
Trump, St. John Kilisesi'ne elinde tuttuğu İncil ile gelir gelmez bunun sadece bir fotoğraf çekimi için yapıldığı anlaşıldı.  Orgeneral Milley derhal olay yerinden ayrıldı. Başkan, diğer yetkililerden kendisiyle birlikte fotoğraf çektirmelerini istediği sırada orada değildi. Trump’ın yanında sadece Basın Sekreteri, Savunma Bakanı, Ulusal Güvenlik Danışmanı ve Başsavcı bulunuyordu.
Eski Başkan Obama’nın Rusya ile ilişkilerden sorumlu danışmanı olan ABD'nin eski Moskova Büyükelçisi Michael McFaul’un paylaştığı Twitter mesajına göre ise bu ‘gülünç’ bir sahneydi. McFaul, “Saygı duyduğum General Milley kendini utanç verici bir duruma soktu” ifadelerini kullandı. Pentagon yetkilileri, General Milley’in yaşananların ardından dehşete düştüğünü ve o zamandan beri kameraların önünde çıkmadığını aktardı.
Orgeneral Milley, Trump’ın bir generalin nasıl olması gerektiği düşüncesine mükemmel bir şekilde uyan sağlam bir dış görünüşe sahip.
Diğer yandan Başkan Trump geçen kasım ayında Afganistan’daki askeri birliklere yaptığı ziyaret sırasında Orgeneral Milley’in akademik eğitimiyle ilgili söylentilere dair değerlendirmelerde bulunmuş ve şu ifadeleri kullanmıştı:
“Biliyorsunuz, Princeton Üniversitesi ve ardından Columbia Üniversitesi'nden mezun oldu. Bunun iyi mi kötü mü olduğundan emin değil misiniz? Artık bilmiyorum.”
Savunma Bakanı Mark Esper Savunma Bakanlığı’ndaki en üst düzey sivil yetkili olmasına rağmen Başkan Trump, General Milley'e ordunun fiili başkanıymış gibi davranıyor. Milley ordunun en üst düzey askeri yetkilisi olsa da hizmet sektörü, tamamı Savunma Bakanı ve Başkan’a bağlı yöneticiler ve şefler tarafından yönetiliyor.
General Milley çalışma arkadaşlarına Trump ile başbaşa görüşürken Başkan’ın kendisini dinlediğini ancak büyük bir grupla toplantı halindeyken Trump’ın bir lider görüntüsü vermeye çalışmasından dolayı ortamın gerilebildiğini söyledi. Bu ay 62 yaşına girecek olan General Milley’in 56 yaşındaki Savunma Bakanı Esper ile dostane ilişkileri var. Ancak iki ismin yer aldığı toplantılara katılan yetkililer, Irak ve Afganistan’da Özel Kuvvetler Komutanı olarak görev yapan dört yıldızlı general Milley’in Esper'e bazen halen genç bir ordu subayı gibi davrandığını söylüyor.
Arizona’dan Demokrat Parti Temsilcisi Ruben Gallego, Başkan Trump’ın geçen pazartesi günü General Milley’in protestolarla ilgilenen ‘yetkili’ olduğunu duyurmasının ardından Irak'ta zorlu görevler üstlenen General Milley’e gönderdiği tek satırlık mektupta “Başkan’ın yasa dışı emirlerine uymayı düşünüyor musunuz?” diye sordu.
Parktaki yürüyüşün ardından yaşanan çalkantılı saatlerde ve günlerde General Milley gördüğü hasarı azaltmak için çok uğraştı. Aslında Savunma Bakanı Esper’in sessizliğini kıran ve George Floyd’un öldürülmesinin ardından başlayan sıra dışı olaylarla ilgili yorum yapan ilk üst düzey Pentagon yetkilisi Hava Kuvvetleri Komutanı General David L. Goldfein olmuştu.
General Milley geçen çarşamba günü ise ordunun ifade özgürlüğünü korumakla görevli olduğunu hatırlatan bir bildiri yayınladı. Milley bildirinin sonunda el yazısıyla “Hepimiz hayatımızı Amerika fikrine adadık. Bu yemine ve Amerikan halkına sadık kalacağız” diye yazdı.
Eski ABD Deniz Kuvvetleri Amirali ve NATO Müttefik Kuvvetleri Yüksek Komutanı olan James Stavridis, George Floyd’un öldürülmesinin üzerinden bir haftayı aşkın bir süre geçmesinin ardından yayınlanan bildiriyle ilgili olarak e-posta yoluyla yaptığı açıklamada şu ifadeleri kullandı:
“Bu bir başlangıçtır. Tüm komutanlar ve yöneticiler ırkçı ayrımcılığa karşı rehberliklerini ortaya koymuşlardır. Bence istifa etmek zorunda kalmadan ve askeri üniforma giymeden dolaşabilirler.”
Eski İç Güvenlik Bakanlığı Sözcüsü David Lapan, General Milley’in bildirisiyle ilgili olarak “Bunu bir hafta önce söyleyebilirdi” değerlendirmesinde bulundu.
Kilise önündeki fotoğraf çekimini takip eden saatlerde General Milley üzerinde kamuflajlarıyla Washington şehir merkezinin sokaklarında yürüdü. Ulusal Muhafız güçleri ve protestocularla konuştu, gece yarısına kadar dışarıda kaldı.

*New York Times



Dünya liderleri, Avustralya’daki Bondi sahili saldırısını kınadı

14 Aralık 2025'te Avustralya'nın Bondi plajındaki silahlı saldırı olay yerinde bir polis aracı duruyor (Reuters)
14 Aralık 2025'te Avustralya'nın Bondi plajındaki silahlı saldırı olay yerinde bir polis aracı duruyor (Reuters)
TT

Dünya liderleri, Avustralya’daki Bondi sahili saldırısını kınadı

14 Aralık 2025'te Avustralya'nın Bondi plajındaki silahlı saldırı olay yerinde bir polis aracı duruyor (Reuters)
14 Aralık 2025'te Avustralya'nın Bondi plajındaki silahlı saldırı olay yerinde bir polis aracı duruyor (Reuters)

Dünya liderleri, Pazar günü Sydney’in Bondi Sahili’nde düzenlenen Yahudi kutlamasına yönelik saldırıyı şiddetle kınadı. Saldırıda en az 12 kişi hayatını kaybetti, onlarca kişi yaralandı.

Avustralya Başbakanı Anthony Albanese, olayı “Avustralya’daki Yahudilere yönelik bir saldırı. Hanuka Bayramı’nın ilk günü, normalde sevinç ve inançla kutlanması gereken bir gün…” sözleriyle değerlendirdi ve polis ile güvenlik güçlerinin olaya karışanları tespit etmek için çalıştığını söyledi.

frgt
Avustralya Güvenlik İstihbarat Teşkilatı (ASIO) Güvenlik Genel Direktörü Mike Burgess, Sidney'deki Bondi Plajı saldırısının ardından 14 Aralık 2025'te Canberra'daki Parlamento Binası'nda düzenlenen basın toplantısında konuşuyor (EPA)

Avustralya muhalefet partisi Liberal Parti lideri Susan Lee, “Avustralyalılar bu akşam derin bir yas içinde. Şiddet ve nefret, toplumumuzun kalbini vurdu… Hepimizin bildiği ve sevdiği Bondi’de” ifadelerini kullandı.

frgt
Avustralya Federal Polisi'nde ulusal güvenlikten sorumlu geçici komiser yardımcısı Nigel Ryan (EPA)

ABD Dışişleri Bakanı Marco Rubio, “Bu dünyada antisemitizme yer yok. Kalplerimiz bu korkunç saldırının kurbanları, Yahudi toplumu ve Avustralya halkı ile birlikte” dedi.

Saldırıya ilişkin tepkilerini dile getiren dünya liderleri arasında İngiltere Başbakanı Keir Starmer, olayın “son derece üzücü haberler” olduğunu söyledi. Yeni Zelanda Başbakanı Christopher Luxon ise, Avustralya ve Yeni Zelanda’nın bir aile gibi olduğunu belirterek, Bondi’deki saldırının kurbanlarıyla dayanışma içinde olduklarını ifade etti.

sd
Avustralya polisi ve acil durum ekipleri, 14 Aralık 2025'te Bondi Plajı'ndaki silahlı saldırı olayının yaşandığı yere yakın bir bölgede çalışıyor (EPA)

İsrail Dışişleri Bakanı Gideon Sa’ar, saldırının “Yahudi topluluğuna yönelik antisemitizmin bir sonucu” olduğunu ifade etti. Avrupa Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen, “Avustralya ve Yahudilerle dayanışma içindeyiz. Şiddet, nefret ve antisemitizme karşı birleşiyoruz” açıklamasında bulundu.

İspanya Dışişleri Bakanı José Manuel Albares, Norveç Başbakanı Jonas Gahr Støre ve İsveç Başbakanı Ulf Kristersson da benzer şekilde saldırıyı kınayarak, kurbanlar ve ailelerine başsağlığı dileklerini iletti.

ABD ve Kanada yetkilileri de saldırıyı terör eylemi olarak nitelendirerek, kurbanlara ve Avustralya halkına destek mesajı verdi. Almanya’daki Yahudi Derneği ise yaptığı açıklamada, “Derin bir şok içindeyiz. Antisemitizm öldürür” ifadelerini kullandı.

New South Wales Başbakanı Chris Minns, “Hanuka’nın ilk günü kutlanan bir bayram, ne yazık ki bu korkunç saldırı nedeniyle kabusa dönüştü. En az 12 kişi hayatını kaybetti, saldırganlardan biri de öldü” dedi.


Avustralya, silahlı saldırganı durduran Ahmed el Ahmed'i konuşuyor

Ahmed'in silahlı saldırganla karşı karşıya geldiği anı ve vurulduktan sonra tedavi edildiği anı gösteren bir videodan alınan birleşik görüntü (Dolaşımda)
Ahmed'in silahlı saldırganla karşı karşıya geldiği anı ve vurulduktan sonra tedavi edildiği anı gösteren bir videodan alınan birleşik görüntü (Dolaşımda)
TT

Avustralya, silahlı saldırganı durduran Ahmed el Ahmed'i konuşuyor

Ahmed'in silahlı saldırganla karşı karşıya geldiği anı ve vurulduktan sonra tedavi edildiği anı gösteren bir videodan alınan birleşik görüntü (Dolaşımda)
Ahmed'in silahlı saldırganla karşı karşıya geldiği anı ve vurulduktan sonra tedavi edildiği anı gösteren bir videodan alınan birleşik görüntü (Dolaşımda)

Bondi Plajı’nda düzenlenen Yahudilerin Hanuka Bayramı kutlamaları sırasında yaşanan ve en az 12 kişinin yaşamını yitirdiği saldırıya dair ortaya çıkan görüntülerde, bir sivilin saldırgana müdahale ederek silahını elinden aldığı görüldü. Söz konusu davranış, kamuoyunda geniş yankı uyandırırken, çok sayıda kişinin hayatının kurtarılmış olabileceği değerlendirildi.

Görüntülerde, otoparkta beyaz tişört giymiş bir kişinin, tüfek taşıyan koyu renkli tişörtlü saldırgana hızla yaklaştığı, arkasından saldırarak silahı ele geçirdiği ve ardından silahı saldırgana doğrulttuğu görülüyor. Saldırganın dengesini kaybederek geriye doğru çekildiği ve köprüye doğru yöneldiği, kahraman vatandaşın silahı daha sonra yere bıraktığı anlar videoda net şekilde yer alıyor.

Olay anına ait görüntüler kısa sürede sosyal medyada yayılırken, çok sayıda kullanıcı müdahalede bulunan kişinin cesaretini övdü ve bu davranışın birçok insanın hayatını kurtarmış olabileceğini dile getirdi. Avustralya merkezli News.com.au sitesi, kahraman olarak anılan kişinin Sidney’de yaşayan ve Sutherland’da bir manav işleten 43 yaşındaki Ahmed el-Ahmed olduğunu duyurdu.

İki çocuk babası olan Ahmed’in, bu müdahalesi sırasında iki kurşunla yaralandığı, kuzeninin 7News kanalına yaptığı açıklamayla doğrulandı. Duygusal görüntülerde, 43 yaşındaki manavın saldırganlardan birinin silahını zorla aldığı anlar dikkat çekti.

h
Viral videodan bir görüntü (ABC Avustralya Haber Ağı)

Reuters, güvenilir görüntüler üzerinden videonun doğruluğunu teyit etti. Ajans ayrıca, söz konusu görüntülerdeki saldırganların, daha sonra polis tarafından çevrelendiği doğrulanan kişilerle aynı kişiler olduğunu, kıyafetlerinden yola çıkarak belirlediğini aktardı. Şüpheli saldırganlardan birinin öldürüldüğü, diğerinin ise ağır yaralı olarak hastaneye kaldırıldığı bildirildi.

“Nefreti körüklüyor” açıklaması

Saldırıdan saatler sonra açıklama yapan İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, ağustos ayında Avustralya Başbakanı Anthony Albanese’ye bir mektup gönderdiğini ve Canberra yönetimini “antisemitizm ateşini körüklemekle” suçladığını söyledi.

Albanese hükümetinin Filistin devletini tanımayı da içeren politikalarının, Yahudi karşıtlığını teşvik ettiğini ve sokaklarda yayılmasına neden olduğunu savunan Netanyahu “Antisemitizm bir kanserdir. Liderler sessiz kaldığında yayılır. Zayıflığın yerini eylem almalıdır” ifadelerini kullandı.

Saldırıyı “dehşet verici” olarak nitelendiren Netanyahu, “Bu soğukkanlı bir cinayettir. Ne yazık ki her dakika kurbanların sayısı artıyor. En uç kötülüğü gördük. Aynı zamanda Yahudi kahramanlığının zirvesine de tanık olduk” dedi. Netanyahu, kendisinin Yahudi olduğunu söyleyen ve saldırganlardan birinin silahını alan bir sivile atıfta bulundu.

Netanyahu açıklamasında, “Küresel antisemitizme karşı bir mücadele içindeyiz. Bununla mücadele etmenin tek yolu onu açıkça kınamak ve kararlılıkla karşı durmaktır. İsrail’de yaptığımız da budur. Ordumuz, güvenlik güçlerimiz, hükümetimiz ve halkımızla birlikte bunu sürdürmeye devam edeceğiz” ifadelerini kullandı.

Avustralya hükümetine dolaylı eleştirilerde bulunan Netanyahu, “Kınamayan, hatta teşvik edenleri kınamayı sürdüreceğiz. Özgür ülkelerin liderlerinden beklenen adımları atmaları için baskı yapmaya devam edeceğiz. Teslim olmayacağız, eğilmeyeceğiz ve atalarımızın yaptığı gibi mücadeleyi sürdüreceğiz” dedi.


Boeing motor arızası Washington’daki Dulles Uluslararası Havaalanı pistinde yangına neden oldu

United Airlines uçağı kazasında dumanlar yükseliyor (Reuters)
United Airlines uçağı kazasında dumanlar yükseliyor (Reuters)
TT

Boeing motor arızası Washington’daki Dulles Uluslararası Havaalanı pistinde yangına neden oldu

United Airlines uçağı kazasında dumanlar yükseliyor (Reuters)
United Airlines uçağı kazasında dumanlar yükseliyor (Reuters)

United Airlines’a ait bir Boeing 777-200ER uçağı, kalkış sırasında meydana gelen motor arızası nedeniyle pistte çıkan yangın sonucu dün Tokyo’ya gitmek üzere havalandığı Washington’daki Dulles Uluslararası Havaalanı’na geri dönmek zorunda kaldı.

Fransız Haber Ajansı AFP’nin aktardığına göre United Airlines şirketi, “UAL803, kalkıştan kısa bir süre sonra Washington’daki Dulles Uluslararası Havalimanı’na geri döndü ve motorlarından birinde meydana gelen güç kaybını gidermek için güvenli bir şekilde indi” açıklamasını yaptı ve 275 yolcu ve 15 mürettebat arasında yaralanan olmadığını belirtti.

Açıklamaya göre yolcuların başka bir uçakla United Airlines uçuşunun asıl varış noktası olan Tokyo Haneda Havalimanı'na götürmesi planlanıyor.

ABD'nin başkenti Washington’daki en büyük havaalanı olan Dulles Uluslararası Havaalanı’nın sözcüsü, uçağın saat 12:20 civarında (17:20 GMT) kalktığını ve olayın ‘pist yakınlarındaki bazı ağaçlarda yangına neden olduğunu’ söyledi.

Sözcü, açıklamasına şöyle devam etti:

“Yangın söndürüldü, uçak Dulles Uluslararası Havaalanı’na geri döndü, saat 13.30 civarında güvenli bir şekilde indi ve havalimanı itfaiye ekipleri tarafından incelendi.”

Hasar gören pistin sınırlı bir süre için kapatıldığını açıklayan sözcü, Dallas Uluslararası Havaalanı'nda birkaç pist olduğu için diğer uçuşların etkilenmediğini de sözlerine ekledi.

rfgtyh
Uçak Dulles Uluslararası Havalimanı'na indikten sonra, bir acil müdahale aracı pistin yakınlarındaki yangını söndürmeye çalışıyor (Reuters)

ABD Federal Havacılık İdaresi (FAA), uçağın ‘kalkış sırasında motor arızası’ yaşadığı için Dulles Uluslararası Havaalanı’na geri döndüğünü açıkladı, ancak daha fazla ayrıntı vermedi. FAA, olayı soruşturacağını belirtti.

ABD Ulusal Ulaşım Güvenliği Kurulu (NTSB) da resmi bir soruşturma açıp açmayacağına karar vermek için şu anda olayla ilgili verileri topladığını duyurdu.

Havacılık haber ağı AIRLIVE, uçağın motorunun kalkış sırasında alev aldığını ve pistin sonunda yangına neden olduğunu bildirdi.

AIRLIVE, olayın ardından acil iniş denemesi öncesinde uçağın ağırlığını azaltmak için kritik bir güvenlik prosedürü olan yakıt boşaltma manevrası yaptığının görüldüğü bildirdi.

AIRLIVE tarafından yayınlanan uçak kayıt bilgilerine göre uçak 1998 kasımında Continental Airlines'a teslim edilmiş, daha sonra United Airlines tarafından satın alınmış ve (2024 yılından beri GE Aerospace olarak bilinen) iki General Electric motorla donatılmıştı.