Irak-ABD müzakereleri sonrasında İran’ın endişeleri arttı

ABD güçlerinin Mart ayında Musul’daki Kayyara Hava Üssü'nü boşaltmalarının ardından düzenlenen tören (Reuters)
ABD güçlerinin Mart ayında Musul’daki Kayyara Hava Üssü'nü boşaltmalarının ardından düzenlenen tören (Reuters)
TT

Irak-ABD müzakereleri sonrasında İran’ın endişeleri arttı

ABD güçlerinin Mart ayında Musul’daki Kayyara Hava Üssü'nü boşaltmalarının ardından düzenlenen tören (Reuters)
ABD güçlerinin Mart ayında Musul’daki Kayyara Hava Üssü'nü boşaltmalarının ardından düzenlenen tören (Reuters)

Muhammed Naci
11 Haziran akşamı ABD-Irak diyalog görüşmelerinin başlamasıyla birlikte İran’ın endişesi büyük bir korkuya dönüşmeye başladı. Irak’ta 17 yıl boyunca büyük bir etki gücüne sahip olan Tahran bugün itibariyle bütün kazanımlarını kaybetmekten korkuyor.
İran, Irak’taki konumunu kaybetmekten korktuğu kadar Yemen, Suriye ve Lübnan’daki etkisini kaybetmekten korkmuyor. İran, Irak’taki etkisini sınırlarının dışındaki varlığının ana omurgası olarak nitelendiriyor ve bu etkinin sarsılmasını kendisine yönelik bir tehdit olarak algılıyor.
Irak’ta Ekim’de başlayan protestolardan bir süre sonra İran şehirlerinde de benzer protestolar patlak verdi. Devrim Muhafızları Ordusu'na bağlı Kudüs Gücü komutanı Kasım Süleymani ve ekibi, o dönem kendi ülkesinde yaşanan protestolardan ziyade tamamen Irak’taki eylemlere odaklanmıştı. Bu da Tahran’ın Irak’taki etkisine verdiği önemin boyutunu gösteriyor.
İran, Irak’ta kendisine bağlı siyasi ve silahlı gruplar eliyle ABD-Irak diyalog görüşmeleri hakkında şaibe oluşturmaya ve değersizleştirmeye çalıştı, diyaloğun yalnızca askeri boyutta olacağı ve görüşmelerde ekonomik, kültürel ve teknolojik meselelerin ele alınmayacağı yönünde bir propaganda yürüttü.

“Dış müdahaleyi kabul etmeyeceğiz”
Irak Başbakanı Mustafa el-Kazimi, daha önceki açıklamasında, “Washington ve Bağdat arasındaki stratejik diyalog, Irak Meclisi’nin ve dini mercinin (Ali es-Sistani) görüşüne dayanıyor” dedi.
Irak Meclisi Dış İlişkiler Komisyonu üyesi Ala Talabani, Independent Arabia’ya yaptığı açıklamada, “Olup bitenler diyalog değil bir müzakeredir. İran, Irak’ın menfaatinin ABD ile açık ve iyi ilişki kurmaktan geçtiğini anlamalıdır. Bu ilişkiler daha sonra İran’ı da etkileyecektir” ifadelerini kullandı.
Talabani, “Bizim herhangi bir devletle olan ilişkimizin şeklini belirlemeye çalışan hiçbir dış müdahaleyi kabul etmeyeceğiz. Bu nedenle İran, çıkarlarının ABD ve Irak arasında istikrarlı bir ilişkiyi gerektirdiğini anlamalıdır” diye konuştu.

İran’ın endişesi
ABD ve Irak arasındaki stratejik diyalog görüşmeleri hakkında kulis bilgilerine sahip olan gazeteci Mustafa Sadun, Independent Arabia’ya verdiği demeçte, “ABD ve İran arasındaki ihtilaf, Tahran’ın Irak’taki etkisi hakkında değildir. Bilakis Tahran’ın, ABD ve İran arasında belirlenen sınırı aşmasıdır. İran’ın etkisi, 10 Haziran 2014’ten (Musul’un düşüşü) sonra büyük oranda artmaya başladı. Washington ile bu şekilde anlaşmamıştı. ABD ve İran, ikisi de birbirini Irak’tan kovamayacağını çok iyi biliyor. Bu durum ikisini Musul’un düşüşü öncesindeki dengelere dönmeye zorluyor” dedi.

Sadun, açıklamasının devamında şunları kaydetti;
“İran, bu diyalogdan korkuyor ve buna karşı çırpındığı görülüyor. Ayrıca Kudüs Gücü’nün yeni Komutanı İsmail Kaani’nin Bağdat’ı ziyaret etmesi, İran’ın Irak’taki müttefiklerinin son günlerde yaptığı çıkışlar ve ABD güçlerini Irak’tan çıkarmaya odaklanmaları gibi gelişmelerin tümü, İran’ın ülkedeki ekonomik, askeri ve siyasi etkisinin gerilemesinden duyduğu endişeyi gösteriyor.”

Diyaloğu kim talep etti?
Irak’taki İran müttefikleri, diyaloğun temellerinin Kazimi hükümetinin kuruluşunda atıldığından tutun da ‘Kazimi hükümeti Amerikancıdır’ şeklindeki ifadelere varana dek bir propaganda yürüttü. Fakat Ocak ayına dönüp bakıldığında, diyalog talebinin önceki Başbakan Adil Abdulmehdi’den geldiği görülebilir.
İran’ın diyalog karşısındaki endişesinin bir sonucu olarak, Irak Meclisi’nde milletvekili bulunan Tahran destekli Fetih Koalisyonu, Başbakan Kazimi’ye, görüşmelere katılacak müzakere heyetine İran yanlısı isimleri dahil etmesi yönünde baskı uyguladı. Ancak bu baskı sonuç vermedi. Kaynaklar, bu baskının Fetih Koalisyonu’nun iradesiyle değil, İran’ın talimatıyla olduğunu belirtiyor.
Kaynakların verdiği bu bilgi, Hizbullah Tugayları’nın güvenlik sorumlusu Ali Askeri’nin Twitter paylaşımıyla da örtüşüyor.
Askeri, Twitter hesabından paylaştığı mesajda, “Haşdi Şabi yöneticilerinden ve aşiret liderlerinden birer kişiyle birlikte görüşmeleri şeffaf bir biçimde aktaracak gözlemci üyesi olarak vatansever bir gazeteci müzakere ekibine dahil edilmelidir” diye yazdı.
Şarku’l Avsat’ın Independent Arabia’dan aktardığı habere göre, İran’ın diyaloğa ilişkin endişelerinin ‘haklı bir endişe’ olduğunu söyleyen gözlemciler, Bağdat ve Washington’un görüşmeler sırasında İran’ın Irak’ta sınırı aşan etkisine odaklandığını ve İran Devrim Muhafızlarıyla doğrudan irtibatı bulunan silahlı grupları Haşdi Şabi’den uzaklaştırmaya çalıştığını ifade ediyorlar.
Gözlemcilerin değerlendirmelerine göre, İran, destek vermemesine karşılık başbakanlık koltuğuna oturmasına onay verdiği Kazimi’ye şüpheyle bakıyor. Ayrıca İran’ın fonladığı medya kuruluşları sürekli Kazimi’yi hedef göstererek, Irak’ın yaşadığı tüm krizlerden onu sorumlu tutmaya çalışıyor.



İran'da iki halef seçimi krizi: Ilımlılık ve aşırılık oyunu

Devrim Muhafızları, Reisi'nin halefinin seçiminde önemli, Hamaney'in halefinin seçiminde ise daha büyük bir rol oynuyor (Reuters)
Devrim Muhafızları, Reisi'nin halefinin seçiminde önemli, Hamaney'in halefinin seçiminde ise daha büyük bir rol oynuyor (Reuters)
TT

İran'da iki halef seçimi krizi: Ilımlılık ve aşırılık oyunu

Devrim Muhafızları, Reisi'nin halefinin seçiminde önemli, Hamaney'in halefinin seçiminde ise daha büyük bir rol oynuyor (Reuters)
Devrim Muhafızları, Reisi'nin halefinin seçiminde önemli, Hamaney'in halefinin seçiminde ise daha büyük bir rol oynuyor (Reuters)

Refik Huri

Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi'nin helikopter kazasında ölmesi, İran'ı kritik bir dönemde iki halef kriziyle karşı karşıya bıraktı; birincisi zamanından önce gelen cumhurbaşkanının halefi krizi. İkincisi,1979'da İslam Devrimi'nin fitilini ateşleyen İmam Humeyni’den çok daha uzun süre hüküm süren Dini Lider Ali Hamaney'in sağlık durumu sebebiyle zamanı yaklaşan halefini seçme krizi. Hamaney'in halefinin radikal bir din adamı olacağı kesin ve Reisi öne çıkan bir adaydı. Hem Dini Lider hem de Dini Lider’in istediği seçeneğe oy veren Uzmanlar Konseyi çevresinde önemli bir seçenekti. Reisi'nin halefi konusu ise görünürde Reisi, Ahmedinejad ve Hatemi gibi aşırı muhafazakâr veya Rafsancani ve Ruhani gibi reformcu ve ılımlı bir figür olacak din adamı ya da eski Devrim Muhafızları subayı seçeneklerine açık görünüyor.

Sistemin gerçek hesapları arasında hiçbir fark yok. Zira gerçek güç, “ilahi meşruiyete” sahip olan, kayıp ve beklenen “zamanın sahibinin” vekili olan Dini Liderin elinde. Herhangi bir dini rejim gibi, gittikçe daha da aşırılaşma yönünde ilerlemeye mahkûm bir rejimde, Dini Liderin aşırı muhafazakâr olması doğal. Teorik olarak “halk meşruiyetini” temsil eden cumhurbaşkanlığı makamı için muhafazakâr ya da ılımlı adayları seçen de odur. Seçimler, ister iç koşullar isterse dış ilişkilerin görünen yönü olsun, rejimin her aşamadaki ihtiyaçlarına bağlıdır. Dünyada İran’daki “reformcu akımın” başarısı üzerine oynanan bahisler bağlamında yapılan eski ve yeni tartışmalar ise bir nevi kendini kandırmadır. Dini Liderin iradesi olmadan hiçbir reformcu iktidara ulaşamaz. Cumhurbaşkanı Muhammed Hatemi, Hasan Ruhani ve onlardan önce İmam Humeyni'nin ölümünden sonra arkadaşı Ali Hamaney'in Dini Lider konumuna gelmesinde önemli rol oynayan Haşimi Rafsancani'de olduğu gibi, iktidara gelip çizilen kırmızı çizgileri aşmaya çalışan herhangi bir reformcu figür izolasyona mahkumdur.

Hamaney, "bugün ülkenin asıl meselesinin ekonomi ve temel zayıf noktasının da ekonomik mesele" olduğunu düşünüyorsa, Reisi'nin halefi ekonomiye odaklanacak, insanları ekonomik durumdan ve uygulanan sosyal kısıtlamaların sertliğinden kaynaklanan toplumsal memnuniyetsizliklerini azaltmaya ikna edecek ılımlı bir şahsiyet olabilir. Ama bunun aksini düşünenler de var. Bunlara göre Reisi'nin Türkiye, Mısır, Suudi Arabistan, BAE, Katar ve diğerlerine açılma konusunda yaptıkları, ancak ılımlı bir cumhurbaşkanının aksine sorgulanmadan esneklik gösterebilecek katı görüşlü bir cumhurbaşkanı tarafından yapılabilirdi. Pratik olarak Hamaney'in elinde olan anahtar, adayları eleyen ve Reisi'nin aday gösterilmesi sırasında kazanacağı korkusuyla Ali Laricani’nin yarış dışı bırakılmasında olduğu gibi, seçilen adaya tehdit oluşturanların adaylığını önleyen Anayasa Koruma Konseyi'ne ödünç olarak veriliyor. Konsey, eski cumhurbaşkanı Ruhani’nin bile, uzun süredir üyesi olmasına rağmen Uzmanlar Konseyi'ne aday olmaya uygun olmadığına karar vermişti. Bunun nedeni, İmam Humeyni'nin en başından beri İslam Cumhuriyeti'nin en yüksek önceliklerini belirlemiş olmasıdır ve bunlardan en öne çıkanları iki tanedir. Birincisi, "İslam hükümeti velayet ile imanın ikizidir ve düzeni sağlamak bir görev borcudur." İkincisi ise "devrimi ihraç etmek, çünkü rejim kapalı bir ortamda kalırsa kesinlikle yenilgi ile yüzleşecektir." Arap ülkelerindeki Şii milis gruplara “yatırım” yapılması ve Filistin kartına sahip olunmaya çalışılması da bundandır. Bunun hiçbir bölgesel güçte daha önce görülmemiş pratik uygulaması ise Lübnan'da Hizbullah, Irak’ta Haşdi Şabi, özellikle de Hizbullah Tugayları, Seyyid el-Şuhada Tugayı, Kays el-Hazali hareketi, Suriye'de Afganlardan oluşan Fatimiyyun Tugayı ile Pakistanlılardan oluşan Zeynebiyyun Tugayı gibi silahlı mezhepçi ideolojik grupların kurulması, Yemen’de Ensarullah (Husiler), Gazze’de Hamas ve İslami Cihat’ın desteklenmesidir. İran'ın hiçbir şey yapmadan kazanmasını sağlayan da budur. Vekalet ile kazanıyor, vekalet ile savaşıyor ve vekalet ile anlaşıyor. Brookings Enstitüsü Başkan Yardımcısı ve Dış Politika Programı Direktörü Susan Maloney'nin söylediği gibi, Tahran'ın bölgede bahse girdiği şey bir kaos sistemidir. Maloney İran'ın stratejisini "güçlü düşmanlarına, özellikle de ABD'ye karşı avantaj elde etmenin ekonomik açıdan ucuz bir yolu olarak, asimetrik savaşa yatırım yapmak" olarak tanımlıyor. Sahne çok çelişkili ve Sovyetler Birliği'nde yaşanan ve onun çöküşüne yol açan duruma benziyor; içeride ekonomik zayıflık, dışarıda güçlü nüfuz ve büyük harcamaların yapıldığı askeri güç. Hamaney'in 2003'te İran penceresinden gördüğü kadarıyla bölgedeki sahne şöyleydi; “Washington yeni bir Ortadoğu yaratma konusunda tamamen başarısız oldu. Bölgenin jeopolitik haritasının köklü bir değişim içinde olduğu doğru ama bu ABD'nin değil, direniş cephesinin yararına bir değişim. Evet, Batı Asya'nın jeopolitik haritası değişti ama direnişin lehine olacak şekilde değişti.” Dahili sahneye gelince, zorlu ekonomik durumdan duyulan memnuniyetsizlik nedeniyle halk seçimlere katılma konusunda isteksiz. Kadınlara başörtüsünün dayatılmasına, sosyal davranışlar ve giyim üzerindeki kısıtlamaların sıkılaştırılmasına karşı gösteriler düzenleniyor. Son parlamento seçimlerine seçmenlerin ancak yüzde 41'i katıldı. Başkent Tahran'da bu oran yüzde 19'du.Türk analist Murat Yetkin, "İran rejimi uzun menzilli füzeler üretebiliyor ama Cumhurbaşkanı Reisi'nin uçağının yerini tam olarak belirleyemiyor" derken abartmıyordu. Aslında İran'ın uçağın düşüşüne ilişkin hikayesi hâlâ eksik. Dahası kazanın gerçek nedenleri, teknik neden veya sisten mi kaynaklandığı, yoksa sabotaj sonucu mu olduğu gibi sorular cevapsız kalacak kadar boşluklarla dolu. Resim net değil; cumhurbaşkanının uçağı düşerken kendisine eşlik eden iki uçak Tebriz'e dönüş yolculuğuna nasıl devam edebildi? Reisi'nin dini lider konumuna gelmesini engellemek için biri bir komplo mu kurdu? Cenaze törenlerinde Şiiliğin abartılı tezahürleri, soruları gülünç hale getirmeye yönelik bir çaba mıydı?

Totaliter rejimlerde gerçeği bilmek zordur. Ancak içeride baskı ve disipline, bölgede ise kaosa bel bağlayan İslami rejim, din adamları ve Devrim Muhafızları arasında karma bir rejim haline geldi. Devrim Muhafızları, Reisi'nin halefinin seçiminde önemli, Hamaney'in halefinin seçiminde ise daha büyük bir rol oynuyor.