Çad ve Güney Sudan Arap Birliği’ne neden katılmıyor?

2018’de Güney Sudan’ın Arap Birliği’ne katılım başvurusu reddedildi (AFP)
2018’de Güney Sudan’ın Arap Birliği’ne katılım başvurusu reddedildi (AFP)
TT

Çad ve Güney Sudan Arap Birliği’ne neden katılmıyor?

2018’de Güney Sudan’ın Arap Birliği’ne katılım başvurusu reddedildi (AFP)
2018’de Güney Sudan’ın Arap Birliği’ne katılım başvurusu reddedildi (AFP)

Baha el-Emin
Arap Birliği Sözleşmesi’ne göre, Arap Birliği Genel Sekreterliğine başvuruda bulunan ve birliğin diğer üyelerinin çoğunluk oyunu alan her bağımsız Arap ülkesi Birliğe katılma hakkına sahiptir.
1945’te 7 ülkenin bir araya gelerek kurduğu Arap Birliği’nde bugün itibarıyla 22 Arap ülkesi bulunuyor. 1993’te üyelik başvurusu kabul edilen Komor Adaları, Birliğe katılan son ülke. Birliğin içinde Arapça konuşan ülkeler olduğu gibi Cibuti, Somali ve Komor Adaları gibi farklı diller konuşan ülkeler de bulunuyor. Birliğe üyelik için prensip şartı olarak belirlenen temel “Araplık” kriteri, Arap ulusuna aidiyet hissi anlamında ulusal bir özellik taşıyordu.
Bugün halen Arapça konuşan ve Arap coğrafyasının bölgesel kapsamı içinde yer alan Çad, Eritre ve Güney Sudan gibi ülkeler Birliğe üye değildir. Güney Sudan, Birliğe üye olan Sudan’dan 2011 yılında ayrılarak bağımsızlığını ilan etti. Buna rağmen bu ülkeler ile Birlik ülkeleri arasında ayrıcalıklı ilişkiler bunuyor.
Birliğin üyelik sistemi teorik olarak iki kısma ayrılıyor; 7 kurucu ülke ‘asil üye’ sıfatına sahipken, geriye kalan ülkeler için ‘katılımcı üye’ sıfatı kullanılıyor. Bugünlerde Birlik üyelerinin artırılması hususunda bazı tartışmalar yapılıyor. Zira Birlik Sözleşmesi’nin maddeleri yeni üyelerin katılımına olanak tanıyor.
Sözleşme aynı zamanda üye ülkelere Birlik’ten çekilme hakkı da tanıyor. Aynı şekilde üye ülkeler oy birliği sağlamaları halinde bir ülkeyi üyelikten çıkarabilir. Ancak bu durum şu ana kadar yaşanmadı. Bunun yerine üye ülkeler daha ziyade ‘üyeliği dondurma veya üyeliği askıya alma’ seçenekleriyle yetindi. Tıpkı Kasım 2011’de Suriye’nin üyeliğinin askıya alınması gibi.

Güney Sudan: Birliğe katılmak barışın meyvesi olacak
Şarku’l Avsat’ın Independent Arabia’dan aktardığı habere göre, Güney Sudan 2018’de Arap Birliği’ne katılmak için üyelik başvurusunda bulundu. Ancak Birlik içinde oybirliği sağlanamadığı için başvuru reddedildi.
Arap saflarında yeni doğan bu devletin Birliğe katılması yönündeki çağrılara, çabalara ve Güney Sudan’da barışın tesis edilmesinde Birliğin üstleneceği role rağmen, üyeliğin kabul edilmemesinin arkasında devrik lider Ömer el-Beşir’in yönetimindeki Sudan’ın reddinin yattığı şeklinde güçlü bir kanaat var. Bugün ise “Beşir sonrası Sudan’ın” üyeliğe nasıl yaklaşacağı sorusu dillendiriliyor.
Güney Sudanlı araştırmacı Melwak Ayik, verdiği bir röportajda, “Güney Sudan yeni kurulan ve Arap dünyası başta olmak üzere bütün ülkelere ve halklara açık bir devlettir. Güney Sudan, Arap Birliği’nin bir parçası olma arzusunu resmi olarak duyurdu” dedi.

Ayik, konuşmasının devamında şunları kaydetti:
“Bugün Arap ülkelerinin Güney Sudan’a yaptığı katkıların tüm Afrika ülkelerin katkılarından daha fazla olduğunu görüyoruz. Esasında biz Sudan’ın bir parçasıydık. Sudan’la güçlü ilişkilerle bağlı kalmaya devam edeceğiz. Mısır’ın Güney Sudan’da büyük bir rolü var. Cuba’nın (Güney Sudan’ın başkenti) Birliğe katılma başvurusu Arap ülkeleriyle yakınlaşmayı hedefleyen bir girişimdi. Sanırım Beşir rejimi, Birlikle ilişkilerimizin gelişmesine karşıydı. Şimdi devrimden sonra durum değişebilir. Hartum’la ayrıcalıklı ilişkilerimiz var. Aynı zamanda Sudan’ın, Güney’de barışın tesisinde rolü var. Güney de aynı şekilde Sudan barış görüşmelerine ev sahipliği yapıyor. İki ülke ortak bir şekilde barışı desteklemekte kararlı. Birliğe katılmamız muhtemelen bu barışın bir meyvesi olacak.”
Arap Birliği’nden bir kaynak, Independent Arabia’ya verdiği demeçte, “Güney Sudan açık bir şekilde Birliğe katılma talebinde bulunmadı. Cuba, tarihi ve kültürel bağlar çerçevesinde Arap Birliği ile ilişkileri güçlendirmek istediğini belirten resmi bir mektup gönderdi. Bu çerçeve Birlik tarafından da uygun görülüyor” ifadelerini kullandı.
Fakat Güney Sudan Enformasyon Bakanı ve Hükümet Sözcüsü Michael Makuei Lueth, bir röportajında, “Güney Sudan talepte bulundu. Özellikle nüfusunun çoğunluğu Arapça konuşuyor. Ayrıca Sudan kültüründen de etkilenmiştir. Bu Arap ve Afrika’nın karışımıdır. Buna ek olarak Güney Sudan insanının gelenek ve kültüründe cömertlik, asalet ve misafirperverlik vardır. Tüm bunlar Arap-Sudan bileşeninin özünde bulunuyor. Güney Sudan’da, kuzeye yönelmenin, tarih içinde Güney Sudanlılarla kültürleri farklılaşan Doğu Afrika’ya yönelmekten daha iyi olacağı kanaati hakimdir” diye konuştu.

Çad: Arapça konuşan Afrika komşusu
Arap Birliği, 2010’da Libya’nın Sirte kentinde düzenlenen zirvede, Çad hükümetiyle üyelik görüşmelerine başlama kararı aldı. Nitekim Eski Arap Birliği Genel Sekreteri Amr Musa, Çad’ın üyeliğiyle ilgili bir dizi girişimde bulunmuştu. Örneğin Musa bu kapsamda anayasalarında Arapçayı resmi dil olarak tanıyan ülkelere üyelik kapısını açmış ve ayrıca Araplar ile Asya ve Afrika'daki bölgesel komşularını bir araya getirecek ilişkilerin güçlendirilmesi için Arap Komşuları Birliği’ni kurmayı önermişti.
Çad Devlet Başkanı İdris Debi, 2017’de Mısır’ın başkenti Kahire’deki Arap Birliği binasını ziyaret etti. Ancak Darfur bölgesi krizinin gölgesinde gerçekleşen bu ziyaretin merkezinde, daha çok Arap dünyasının Sudan-Çad sınırına ilişkin meselelere yaklaşımı vardı.
2016’da Moritanya’da düzenlenen Arap Birliği Zirvesine Afrika Birliği Temsilcisi olarak katılan Debi, Birlik oturumlarına katılan ilk Çad Devlet Başkanı unvanına sahip oldu.
Birlik ve Değişim İçin Çad Ulusal İttifakı Genel Sekreteri Rahis Ali Şahhad, “Çad’ın Arap Birliği’ne katılmasından resmi düzeyde birçok kez bahsedilmişse de bu yönde ciddi bir adım atılmış değil” dedi.

Şahhad, röportajında şunları söyledi:
“Çadlıların çoğu üyeliğe karşı çıkmıyor ve bu üyelikte çok sayıda kazanım ve çıkar görüyorlar. Çad, Afrika kimliğinden çok Arap kimliğine sahip bir devlettir. Ancak buradaki sorun, rejimin bu meselede açık olmamasıdır. Şimdiye kadar Birliğe katılma noktasında Çad’ın resmi bir talebi olmadı. Yapılan görüşmeler ise önerilerden ibaret. Somut adımlar yok. Rejim Arapçayı da Anayasa’ya resmi dil olarak eklemedi. Ancak ülkenin resmi makamları sürekli üyelik hususunda gerekli koşulları sağladığını belirtiyor.”
Gözlemciler, Çad’ın Arap Birliği’ne alınmamasının İsrail-Çad ilişkilerinin normalleşmesine katkı sağladığı görüşünde. İki ülke ilişkileri 1972 yılında Arap-İsrail çatışması nedeniyle kesilmişti.
Ancak İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu’nun, Çad lideri Debi’nin 2018’de Tel Aviv ziyaretine mukabele ederek Ocak 2019’da Çad’ı ziyaret etmesiyle, 46 yıl sonra İsrail-Çad diplomatik ilişkileri yeniden aktif hale geldi.
Şahhad, iki ülke ilişkileriyle ilgili olarak, “İsrail ile ilişkiler yalnızca resmi düzeyde yönetimin normalleşmeyi kabul etmesidir. Halk buna karşı çıkıyor. Coğrafi, kültürel ve tarihi bağları Çad’ı Arap kimliğine sahip bir devlet yapıyor. Çad toplumu Arap Birliği’ne katılmayı istiyor. Fakat Fransız kültürüne yakın bazı entelektüeller bundan hoşlanmayabilir” dedi.



Pensilvanya Üniversitesi veri ihlali nedeniyle FBI'ı çağırdı

Pensilvanya Üniversitesi binası (Arşiv)
Pensilvanya Üniversitesi binası (Arşiv)
TT

Pensilvanya Üniversitesi veri ihlali nedeniyle FBI'ı çağırdı

Pensilvanya Üniversitesi binası (Arşiv)
Pensilvanya Üniversitesi binası (Arşiv)

Pensilvanya Üniversitesi, "seçili bilgi sistemlerini" hedef alan bir veri ihlali nedeniyle mezunlara hakaret içerikli e-postalar gönderilmesinin ardından FBI ile iletişime geçtiğini açıkladı.

Üniversitenin dün yaptığı açıklamada, "Konuyu mümkün olan en kısa sürede ele almak için kolluk kuvvetleri ve diğer üçüncü taraf teknoloji kaynaklarıyla birlikte çalışıyoruz" denildi. Pensilvanya Üniversitesi mezunlarına cuma günü gönderilen ve Reuters tarafından incelenen bir e-postada, üniversite adına konuştuğunu iddia eden birinin kurumu "elitist" ve "tamamen liyakate dayalı olmayan" olmakla eleştirdiği ve personeli ve öğrencileri tanımlamak için daha aşağılayıcı bir dil kullandığı görüldü.

Siber güvenliğe odaklanan bir web sitesi olan Bleeping Computer, hacker olarak tanımladığı kimliği belirsiz bir kişi veya kuruluştan alıntı yaparak, ihlalin 1,2 milyon Pennsylvania Üniversitesi bağışçısının verilerini ifşa ettiğini iddia etti. Reuters, bu açıklamayı bağımsız olarak doğrulayamadı veya hacker veya hacker'ları tespit edemedi.

Yükseköğretim kurumları uzun zamandır hem casuslar hem de siber suçlular için cazip hedefler oldu.


Hamaney, Washington ile normalleşme kapısını kapatıyor ve 3 neden sıralıyor

Hamaney'in internet sitesinde dün yayınlanan fotoğrafta, ABD büyükelçiliğine düzenlenen saldırının 46. yıl dönümü arifesinde bir grup öğrenciyle yaptığı görüşme yer alıyor.
Hamaney'in internet sitesinde dün yayınlanan fotoğrafta, ABD büyükelçiliğine düzenlenen saldırının 46. yıl dönümü arifesinde bir grup öğrenciyle yaptığı görüşme yer alıyor.
TT

Hamaney, Washington ile normalleşme kapısını kapatıyor ve 3 neden sıralıyor

Hamaney'in internet sitesinde dün yayınlanan fotoğrafta, ABD büyükelçiliğine düzenlenen saldırının 46. yıl dönümü arifesinde bir grup öğrenciyle yaptığı görüşme yer alıyor.
Hamaney'in internet sitesinde dün yayınlanan fotoğrafta, ABD büyükelçiliğine düzenlenen saldırının 46. yıl dönümü arifesinde bir grup öğrenciyle yaptığı görüşme yer alıyor.

İran Dini Lideri Ali Hamaney dün, ABD'nin İsrail'i desteklediği, Ortadoğu'da askeri üsler bulundurduğu ve bölgenin içişlerine müdahale ettiği sürece, İran ile ABD arasındaki ilişkilerin normalleşmesinin "imkansız" olduğunu söyledi.

Hamaney, iki taraf arasındaki anlaşmazlığın "taktiksel veya geçici değil, köklü" olduğunu vurguladı. Hamaney, Tahran'daki ABD büyükelçiliğine düzenlenen baskının ve 444 günlük rehine krizinin ardından iki ülke arasındaki diplomatik ilişkilerin kesilmesinin 46. yıldönümünde bir konuşma yaptı.

Hamaney'in üç şartı, Yüksek Ulusal Güvenlik Konseyi Sekreteri Ali Laricani'nin Washington'un İran'ın uranyum zenginleştirme programının durdurulmasını, balistik füzelerinin menzilinin azaltılmasını ve bölgesel faaliyetlerinin durdurulmasını talep ettiğini söylemesinin ardından geldi.

ABD Başkanı Donald Trump ise pazar günü bir televizyona verdiği röportajda, "İran bir anlaşma yapmak istiyor. Bunu söylemiyorlar... ama İran umutsuzca bir anlaşma yapmak istiyor" ifadelerini kullandı.


Devrim Muhafızları: Birliklerimiz her türlü tehdide karşı en üst düzeyde hazırlık halindedir

İran'a ait bir balistik füze, geçtiğimiz eylül ayında Tahran'daki bir sokakta, Dini Lider Ali Hamaney ve İsrail saldırılarında hayatını kaybeden Devrim Muhafızları komutanlarının görüntülerinin bulunduğu bir pankartın yanında sergileniyor (Reuters)
İran'a ait bir balistik füze, geçtiğimiz eylül ayında Tahran'daki bir sokakta, Dini Lider Ali Hamaney ve İsrail saldırılarında hayatını kaybeden Devrim Muhafızları komutanlarının görüntülerinin bulunduğu bir pankartın yanında sergileniyor (Reuters)
TT

Devrim Muhafızları: Birliklerimiz her türlü tehdide karşı en üst düzeyde hazırlık halindedir

İran'a ait bir balistik füze, geçtiğimiz eylül ayında Tahran'daki bir sokakta, Dini Lider Ali Hamaney ve İsrail saldırılarında hayatını kaybeden Devrim Muhafızları komutanlarının görüntülerinin bulunduğu bir pankartın yanında sergileniyor (Reuters)
İran'a ait bir balistik füze, geçtiğimiz eylül ayında Tahran'daki bir sokakta, Dini Lider Ali Hamaney ve İsrail saldırılarında hayatını kaybeden Devrim Muhafızları komutanlarının görüntülerinin bulunduğu bir pankartın yanında sergileniyor (Reuters)

Devrim Muhafızları Başkomutanı Muhammed Pakpur, İran parlamentosundaki Ulusal Güvenlik ve Dış Politika Komitesi üyelerine, "12 Gün Savaşı"nın sonuçları hakkında bilgi verdi ve güçlerinin olası bir tehdide yanıt vermek üzere en üst düzeyde hazırlık ve teyakkuzda olduğunu belirtti.

Komite sözcüsü Milletvekili İbrahim Rızai, Pakpur ve İslam Devrim Muhafızları Ordusu (DMO) İstihbarat Teşkilatı Başkanı Tuğgeneral Mecid Hatemi'nin parlamento komitesiyle kapalı bir toplantı gerçekleştirdiğini bildirdi. Toplantıda, haziran ayında İsrail ile yaşanan 12 günlük savaşın ardından ülkenin güvenlik durumu, mevcut bölgesel durum ve olası tehditler ele alındı.

Pakpur, savaşın sonucunun DMO'nun hazırlık düzeyini benzeri görülmemiş seviyelere taşıdığını belirtti. Rızai, Tahran merkezli Hemşehri gazetesine yaptığı açıklamada, Pakpur'un son birkaç aydaki DMO faaliyetleri ve operasyonları hakkında ayrıntılı bir rapor sunduğunu ifade etti.

Pakpur, İran'ın İsrail'e füze müdahalesini "başarılı" olarak nitelendirerek, operasyonların "düşmanın yenilgiye uğratılması ve saldırgan rejime karşı intikam alınmasıyla sonuçlandığını" söyledi.

Rızai, Pakpur'un "(Devrim Muhafızları) birliklerinin herhangi bir tehdit veya düşmanca eyleme yanıt verme konusunda en üst düzeyde hazır olduğunu" söylediğini aktardı ve hazırlık seviyesinin "12 günlük savaş sırasındaki seviyenin çok üzerinde" olduğunu ve "şu anda savunma ve operasyonel gücünün zirvesinde" bulunduğunu belirtti.

Rızai'ye göre Devrim Muhafızları Ordusu İstihbarat Teşkilatı Başkanı, ülkenin güvenlik durumu hakkında, kurumunun güvenliği artırmak ve dış ve iç tehditlere karşı koymak için aldığı önlemleri de içeren ayrıntılı bir rapor sundu.

Rızai, komite üyelerinin parlamentonun Devrim Muhafızları Ordusu'nun misyonuna "tam desteğini" ve parlamentonun "İslam Muhafızları Ordusu'nun istikrar ve savunmayı güçlendirme çabalarını desteklemek için tüm yasal yetkilerini kullanacağını" vurguladıklarını açıkladı.

Ulusal Güvenlik Komitesi Başkanı Milletvekili İbrahim Azizi, ülkenin stratejik caydırıcılık kapasitesinin güçlendirilmesi çağrısında bulundu.

Hem Pakpur hem de Hatemi, Devrim Muhafızları'nın üst düzey komutanlarının karargahlarını hedef alan ani saldırılarla başlayan savaş sırasında göreve getirildi. Bu saldırılar, Genelkurmay Başkanı Muhammed Bakıri, DMO Komutanı Hüseyin Selami, Harekât Komutanı Gulam Ali Raşid, İstihbarat Şefi Muhammed Kazımi ve iki yardımcısının yanı sıra, General Emir Ali Hacızade de dahil olmak üzere Devrim Muhafızları füze birliği komutanları ve Devrim Muhafızları'nın dış operasyon kolu olan Kudüs Gücü'nün saha komutanlarının ölümüne yol açtı.

Şarku’l Avsat’ın edindiği bilgiye göre İsrail saldırıları, nükleer tesislerin yanı sıra İran'ın 31 vilayetinden 18'indeki Devrim Muhafızları füze üslerini ve radar sistemlerini hedef aldı. ABD ise savaşın son gününde saldırılara katıldı.

Yeni bir savaş olasılığı göz önüne alındığında, füze kabiliyetlerini yeniden canlandırmak Tahran için önceliktir; özellikle de füzeler Tahran'ın başlıca caydırıcı unsurlarından biri olduğundan. Katı yakıtlı füzeler, fırlatılmadan hemen önce doldurulması gereken sıvı yakıtlı füzelerden çok daha hızlı fırlatılabilir. Bu hız hayati önem taşır çünkü İsrail ile savaşta olduğu gibi, bir füzeyi fırlatmak ile fırlatma rampasında imha etmek arasındaki farkı belirleyebilir.

İran, Tahran'ın yakınlarında bulunan Hocir ve Parchin'de ve başkentin yaklaşık 350 kilometre kuzeydoğusundaki Şahrud'da katı yakıtlı füze üretim tesislerine sahiptir. Son savaştan önce bile tüm bu tesisler, iki ülke arasındaki gerginlik sırasında Ekim 2014'te İsrail tarafından hedef alınmıştı. Yeniden yapılanmanın hızlı temposu, Tahran'ın füze programına verdiği önemi yansıtmaktadır. Ancak İran'da bombalanan nükleer tesislerde aynı düzeyde yeniden yapılanma faaliyeti görülmedi.

Washington'daki Yahudi Ulusal Güvenlik İşleri Enstitüsü'nün (JINSA) tahminlerine göre, İran savaş sırasında İsrail'e 574 balistik füze fırlattı. JINSA'nın İsrail ordusuyla yakın bağları bulunuyor. Aynı araştırma merkezine göre, İran savaştan önceki iki çatışmada da 330 füze fırlatmıştı.

İsrail ordusu, İran'ın toplam füze cephaneliğinin yaklaşık 2 bin 500 füze olduğunu tahmin ediyor; bu da füzelerinin üçte birinden fazlasının bu dönemde fırlatıldığı anlamına geliyor.

İlgili bir gelişmede, İran Devrim Muhafızları Ordusu (DMO) sözcüsü Ali Muhammed Naeyni, güçlerinin ve ülkenin İsrail tarafından "sürpriz" saldırılara maruz kaldığı iddialarını bir kez daha yalanladı.

Naeyni, "ne diplomasi, ne askeri manevralar, ne de caydırıcı güç gösterileri İsrail'i savaş açma kararından vazgeçiremez" dedi.

Naeyni, İran kamuoyuna seslenmek ve savaşın resmi anlatısını güçlendirmek amacıyla üst düzey güvenlik yetkilileriyle röportajlar yapma kampanyası kapsamında Channel One'da yayınlanan, DMO tarafından desteklenen "Savaşın Hikayesi" adlı bir podcaste konuştu.

Savaşın son gününe ve ateşkes ilan edilmeden önce iki tarafça gerçekleştirilen tartışmalı saldırılara işaret eden Naeyni, "İsrail, tıpkı ABD'nin nükleer tesisleri bombaladığı gibi, gücünü göstermek için boş binaları hedef alıyordu" dedi.

Cuma günü saat 04:00'te bir İHA saldırısı planlanmıştı. Savaşın ilk gecesinde birkaç üst düzey Devrim Muhafızı komutanının hayatını kaybetmesine rağmen, güçlerinin hızlı bir şekilde karşılık verdiğini açıkladı.

Yeni bir çatışma olasılığı hakkındaki soruya yanıt olarak Naeyni, "Bugünkü İsrail düşmanı, yeni bir savaş yürütecek kapasiteye ve hedeflere sahip değil" dedi. "Düşman (İsrail) teknolojik sorunlardan muzdarip ve şu anda savaş yürütecek kaynaklardan yoksun" diyerek, "Düşmanın sorunları sadece mühimmat eksikliğiyle sınırlı değil, aynı zamanda askeri teknolojisindeki yapısal kusura da uzanıyor" değerlendirmesinde bulundu.

İsrail'in "ülkeyi parçalamak ve rejimi devirmek amacıyla İran'a saldırdığını", ancak "savunma sanayisinin tüm unsurlarına ve Batı desteğine sahip olmasına rağmen kendini savunamadığını" ifade etti.

İran Devrim Muhafızları Ordusu (DMO), Tahran'daki ABD büyükelçiliğine düzenlenen baskının 46. yıldönümünü kutlayan resmi bir açıklamada, "Belgeler casusluk yuvasını ve diplomasi alanının Amerikan bakış açısından, sızma ve aldatmaca için bir örtü olduğunu ortaya koyuyor" ifadeleri yer aldı.