ABD Dışişleri Bakanlığı’ndan Şarku’l Avsat’a açıklama: Libya tutumumuz değişmedi

ABD Dışişleri Bakanı Mike Pompoe (AFP)
ABD Dışişleri Bakanı Mike Pompoe (AFP)
TT

ABD Dışişleri Bakanlığı’ndan Şarku’l Avsat’a açıklama: Libya tutumumuz değişmedi

ABD Dışişleri Bakanı Mike Pompoe (AFP)
ABD Dışişleri Bakanı Mike Pompoe (AFP)

 ABD, Libya'daki tüm yabancı askeri müdahalelere karşı olduğunu ve dış desteğin derhal sona erdirilmesi gerektiğini belirterek Libya'ya yönelik siyasi süreci ve uluslararası anlaşmazlığı barışçıl yoldan çözme çabalarını destekleme politikasının değişmediğini vurguladı.
ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Şarku’l Avsat’a yaptığı açıklamada, ABD yönetiminin Libya'daki mevcut duruma ilişkin tutumunu değiştirip değiştirmediğine ve kendisini orada çatışan taraflardan birine yakın bulup bulmadığına dair bir soruya karşılık, ülkesinin Libya krizi konusundaki tutumunu ve Libya'yı bir savaş alanı olarak kullanan dış müdahalelere ve silahlı milislere karşı duruşunu hiçbir zaman değiştirmediğini söyledi.
ABD'nin Libya halkı adına ‘endişeli olduğunu’ belirten Bakanlık Sözcüsü, yıkıcı savaşın siviller ve sivil altyapı üzerindeki etkisine dikkati çekerek özellikle petrol sektörünün silahlı unsurların engellemeleri olmadan faaliyetlerine devam etmesi gerektiğinin altını çizdi.
Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü sözlerini şöyle sürdürdü:
“Dış müdahalenin derhal durdurulması ve yabancı paralı askerlerin Libya’da çatışmaya dahil edilmelerinin bir an önce bırakılması gerektiği düşüncesini destekliyoruz. Sonuç olarak bu krizi Libya halkı Birleşmiş Milletler (BM) öncülüğündeki siyasi müzakereler yoluyla çözmelidir. BM liderliğindeki 5 + 5 formülündeki askeri müzakereler çerçevesinde derhal ateşkes yapılması ve tüm tarafların BM’nin (Libya’ya) uyguladığı silah ambargosuna saygı duymaları gerekiyor.”
Şarku’l Avsat’ın güvenilir siyasi kaynaklardan edindiği bilgilere göre ABD yönetimi, Libya Ulusal Ordusu’na (LUO) siyasi süreçleri bozma veya istikrarsızlaştırma eylemlerine girmeye çalışan askeri operasyonların ve yabancı milislerin durdurulması gereğini belirtti. ABD ayrıca Rus güvenlik şirketi Wagner'e mensup paralı askerlere atıfta bulunarak ‘uluslararası yaptırımları riske eden yabancı milislere hoşgörü gösterilmemesi gerektiğinin’ de altını çizdi.
Stratejik ve Uluslararası Araştırmalar Merkezi (CSIS) Müdür Yardımcısı John Alterman, Şarku’l Avsat’a yaptığı değerlendirmede, “ABD bir tarafa karşı diğer tarafı destekleyen bir çizgide değil. Aksine BM arabuluculuğunu destekliyor.  Ayrıca BM’nin çatışmanın herhangi bir tarafına silah tedarik edilmesini engellemeye yönelik kararları lehine oy kullanmıştır” şeklinde konuştu.
Aynı zamanda ABD Dışişleri Bakanlığı Politika Planlama Dairesi üyesi olan Alterman, sahada konuştuğu kişilere göre Libya çatışmasının bölünmeye doğru gittiğini belirterek, “Bana bir tarafın diğer tarafı yenilgiye uğratma imkanı görmedikleri için ülkenin bir şekilde bölüneceğini düşündüklerini söylediler” dedi.
Alterman Libya'daki silahlı milislere veya çatışan taraflara yaptırım uygulama olasılığı olup olmadığına dair bir soruya karşın böyle bir olasılığa ihtimal vermeden yaptırımlar ABD yasalarına tabi olduğu için yaptırım listesinde kolayca değişikliğe gidilmediğini belirtti.
ABD Barış Enstitüsü (USIP) Ortadoğu ve Kuzey Afrika Programları Direktörü Dr. Elie Abouaoun ise Washington’ın Libya'da paralı askerlerin ve yabancı güçlerin varlığına çok kızdığını ve Türkiye’nin Suriyeli paralı askerleri Libya'ya taşımasından rahatsız olduğunu söyledi. Dr. Abouaoun bununla birlikte ABD’nin tüm Batı ülkelerini krizin başından beri Libya’daki durumu kınamakla yetindikleri ve silahlı milislerin Libya'ya gelişinden bu yana krizle gereken şekilde ilgilenmedikleri için suçladı.
Şarku’l Avsat’a değerlendirmelerde bulunan Dr. Abouaoun, ABD’nin Libya krizindeki daha çok tarafsız davranmasının nedenini, Amerikan halkının ve mevcut yönetimin, özellikle Irak ve Afganistan'daki savaşlardan sonra ABD’nin yurtdışındaki müdahalelerini durdurması gerektiğine dair inancından kaynaklandığını belirtti. Ayrıca Trump yönetimi ile Obama yönetimi arasında tek ortak noktanın ABD’nin dış askeri müdahalelerinin durdurulması olduğunu söyleyen Dr. Abouaoun, ABD’nin Libya büyükelçisinin 2011 yılında Bingazi'de öldürülmesinin ve o dönem Obama yönetiminin büyükelçi için yeterli korumayı sağlayamamasının Amerikalıların Libya'nın içlerine girmemesine neden olduğunun da altını çizdi.
Öte yandan Türkiye’nin Libya’ya yönelik askeri müdahalesinin yurtiçinde ekonomik yansımaları olacağını düşünen Dr. Abouaoun, özellikle yeni tip koronavirüs (Kovid-19) salgını çerçevesinde bu durumun etkisinin hissedilebileceğini vurguladı. Dr. Abouaoun, Ankara'nın Fayiz es-Serrac başkanlığındaki Ulusal Mutabakat Hükümeti'ni (UMH) desteklemek için Libya'ya getirdiği Suriyeli paralı askerlere verdiği desteğin Türkiye’yi ekonomi ve güvenlik açısından etkileyebileceğini söyledi.
Türk muhalefetini önemli ölçüde dizginleyen Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın üzerindeki siyasi nüfuzun etkili olmadığını düşünen Dr. Abouaoun, saldırılar konusunda uyarıda bulundu.
USIP Ortadoğu ve Kuzey Afrika Programları Direktörü Dr. Abouaoun açıklamasını şöyle sürdürdü:
“Libya'daki durum oldukça karışık. Washington'ın Libya’da çatışan taraflar arasında ortak noktaları var. Bununla birlikte BM tarafından yönetilen siyasi süreci destekliyor. Ancak bunun için çatışmanın sona ermesi ve dış müdahalenin durdurulması gerektiğini düşünüyor. Bana göre Avrupa ülkeleri, yabancı silahlı milislerin Libya'ya akışını durdurmak için çok fazla çaba göstermediler. Avrupa ülkeleri arasında Libya meselesi konusundaki bölünme, en başta Avrupa'ya zarar verecektir. Fransa Libya'da silahlı grupların yükselişini bir güvenlik tehdidi olarak görüyor. Bununla birlikte Libya’daki Fransız yatırımlarını ve ekonomik çıkarlarını güvence altına almak istiyor ve bu yüzden Hafter'i destekliyor. İtalya ise Serrac başkanlığındaki UMH ile ekonomik açıdan uzlaşma ve mültecilerin İtalya’ya gidişlerini önleme amaçlı bir güvenlik desteğiyle bu fikre karşı çıkıyor.  Rusya’ya gelince, Libya'yı içinde bir dayanak bulmayı umduğu bir saha olarak görüyor. Bu, tıpkı Suriye'de olduğu gibi jeopolitik bir bakıştır.”



İsrail ordusu: Hamas’ın yurtdışındaki liderlerini hedef alacağız

Hamas Hareketi’nin Gazze Şeridi'ndeki askeri kanadı İzzettin el-Kassam Tugayları’nın üyeleri (arşiv fotoğrafı - Reuters)
Hamas Hareketi’nin Gazze Şeridi'ndeki askeri kanadı İzzettin el-Kassam Tugayları’nın üyeleri (arşiv fotoğrafı - Reuters)
TT

İsrail ordusu: Hamas’ın yurtdışındaki liderlerini hedef alacağız

Hamas Hareketi’nin Gazze Şeridi'ndeki askeri kanadı İzzettin el-Kassam Tugayları’nın üyeleri (arşiv fotoğrafı - Reuters)
Hamas Hareketi’nin Gazze Şeridi'ndeki askeri kanadı İzzettin el-Kassam Tugayları’nın üyeleri (arşiv fotoğrafı - Reuters)

İsrail Savunma Bakanı Yisrael Katz, Hamas Hareketi’nin Gazze Şeridi'ndeki askeri kanadı İzzettin el-Kassam Tugayları Sözcüsü Ebu Ubeyde’nin öldürüldüğünü doğrulamasının ardından Genelkurmay Başkanı Eyal Zamir dün, yurtdışındaki Hamas liderlerinin hedef alınacağını açıkladı.

Fransız Haber Ajansı AFP’nin aktardığı açıklamasında Zamir, “Dün, Hamas'ın üst düzey liderlerinden Ebu Ubeyde’yi hedef aldık... Operasyonlarımız henüz sona ermedi. Geri kalan Hamas liderlerinin çoğu yurtdışında. Onları da yakalayacağız” ifadelerini kullandı.

İsrail Ordu Sözcüsü Yüzbaşı Ella Captain, Genelkurmay Başkanı Zamir'in Ebu Ubeyde suikastının ‘İsrail ordusu tarafından Yemen, Lübnan, Suriye ve diğer cephelerde gerçekleştirilen bir dizi önemli saldırının parçası’ olduğunu söylediğini aktardı.

İsrail Savunma Bakanı Yisrael Katz dün sabah, Ebu Ubeyde’nin Gazze Şeridi'nde İsrail'in düzenlediği bir saldırıda öldürüldüğünü doğruladı.

Ebu Ubeyde’nin İsrail tarafından hedef alınmasıyla ilgili Hamas ya da Kassam Tugayları'ndan hemen bir yanıt gelmedi.

İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu da dün Ebu Ubeyde’nin hedef alındığını doğruladı.

İsrail iç istihbarat teşkilatı Şin-Bet ve ordunun ortak bir operasyonla cumartesi günü Ebu Ubeyde bir saldırı düzenlediğini açıklayan Netanyahu, “Henüz nihai sonucu bilmiyoruz, umarım artık aramızda değildir” ifadelerini kullandı.

Öte yandan Gazze Şeridi'ndeki Sivil Savunma Birimi cumartesi günü, İsrail'in saldırılarında en az 66 kişinin öldüğünü açıkladı. Saldırılardan biri, Gazze şehrinin batısındaki er-Rimal Mahallesi’ndeki Tayland Kavşağı yakınlarındaki Ebu Ubeyde ve bazı aile üyelerinin yaşıyor olabileceği bir binayı vurdu.

Ebu Ubeyde, 7 Ekim 2023'te Aksa Tufanı Opersyonu’nu duyuran Hamas liderlerinden biriydi.


20 yıldan uzun süredir ‘maskeli’... Kassam Tugayları'nın sesi Ebu Ubeyde hakkında ne biliyorsunuz?

Ürdün'deki bir protestocu elinde İzzeddin el-Kassam Tugayları Sözcüsü Ebu Ubeyde'nin fotoğrafını tutuyor, Aralık 2023 (Reuters)
Ürdün'deki bir protestocu elinde İzzeddin el-Kassam Tugayları Sözcüsü Ebu Ubeyde'nin fotoğrafını tutuyor, Aralık 2023 (Reuters)
TT

20 yıldan uzun süredir ‘maskeli’... Kassam Tugayları'nın sesi Ebu Ubeyde hakkında ne biliyorsunuz?

Ürdün'deki bir protestocu elinde İzzeddin el-Kassam Tugayları Sözcüsü Ebu Ubeyde'nin fotoğrafını tutuyor, Aralık 2023 (Reuters)
Ürdün'deki bir protestocu elinde İzzeddin el-Kassam Tugayları Sözcüsü Ebu Ubeyde'nin fotoğrafını tutuyor, Aralık 2023 (Reuters)

Ebu Ubeyde, Hamas hareketinin ve onun askeri kanadı İzzeddin el-Kassam Tugayları'nın en ünlü isimlerinden biri. Gerçek adı ve görünüşü sadece yakın çevresi tarafından bilinmesine rağmen, konuşmaları ve açıklamaları, askeri üniforması ve yüzünü gizlemek için taktığı kırmızı kefiye ile geniş çapta ün kazandı.

İsrail ordusu dün akşam Gazze şehrinde üst düzey bir Hamas yetkilisini hedef aldığını duyurduktan sonra İsrail medyası, saldırının Kassam Tugayları Sözcüsü Ebu Ubeyde'yi hedef aldığını bildirdi.

Ebu Ubeyde'nin ünü, 2014 yılında yaklaşık 55 gün süren İsrail'in Gazze Şeridi'ne yönelik savaşı sırasında önemli ölçüde arttı. Bu savaş sırasında Ebu Ubeyde, tünellerdeki savaşçılar ile çeşitli savaş birimleri ve Gazze halkı arasında, ayrıca Gazze Şeridi ile dünya arasında bir bağlantı görevi gördü. Ebu Ubeyde, askeri operasyonları anlatırken abartmaya pek eğilimli olmaması, hitabet yeteneği ve güçlü Arapçası sayesinde Filistin ve çeşitli Arap ülkelerinde büyük popülerlik kazandı.

İlk ortaya çıkışı

Ebu Ubeyde, 2002 ve 2003 yıllarında Kassam Tugayları'nın saha komutanlarından biri olarak ilk kez ortaya çıktı. Daha sonra 2 Ekim 2004'te Gazze Şeridi'nin kuzeyindeki Nur Camii'nde ilk basın toplantısını düzenledi. Burada, İsrail'in Gazze Şeridi'nde düzenlediği ‘Pişmanlık Günleri’ operasyonuna yanıt mahiyetinde ‘Öfke Günleri’ adı verilen operasyonların bir parçası olarak Kassam Tugayları'nın İsrail güçlerine ve tanklarına karşı düzenlediği bir dizi askeri operasyonu duyurdu.

cdp
Ebu Ubeyde, Gazze Şeridi'nin kuzeyindeki Nur Camii'nde düzenlediği ilk basın toplantısında siyah maske takıyordu, 2 Ekim 2004 (İzzeddin el-Kassam Tugayları tarafından yayınlanan bir videodan alınmış ekran görüntüsü)

Ebu Ubeyde, basın toplantısına gözleri ve ağzı açık olan siyah bir maske takarak katıldı. Silahlıydı ve diğer silahlı adamlar tarafından çevriliydi.

Ebu Ubeyde hiçbir zaman yüzü açık olarak görünmedi. Kariyerinin başında siyah maske taktıktan sonra, gözleri hariç yüzünün çoğunu kapatan kırmızı kefiye takmaya başladı ve bu da ona ‘maskeli adam’ lakabını kazandırdı. 1993 yılında İsrail tarafından öldürülen eski Kassam Tugayları lideri İmad Akil'in izinden gitti ve tüm operasyonlarını yüzünü kırmızı kefiye ile gizleyerek gerçekleştirdi. 2005 yılında İsrail'in Gazze Şeridi'nden çekilmesinden sonra Ebu Ubeyde, Kassam Tugayları Sözcüsü olarak atandı.

Bu ismi çevreleyen gizliliğe rağmen, İsrail onun gerçek kimliğini bildiğini iddia ediyor.

İsrail halkı tarafından tanınmasını sağlayan en ünlü konuşmalarından biri, 20 Temmuz 2014 tarihinde İsrailli asker Şaul Aron'un yakalandığının duyurulmasıydı.

Ebu Ubeyde, savaş sırasında Kassam Tugayları tarafından gerçekleştirilen askeri operasyonları anlattıktan sonra, bir dizi zırhlı araca düzenledikleri pusudan bahsetti ve ardından şu ifadeleri kullandı: “Düşman, bu operasyonda verdiği gerçek kayıp sayısını itiraf etmekte tereddüt etti. Öyleyse 6092065 numaralı asker Şaul Aron'un kayboluşunu nasıl gizleyebilir? Bu asker, operasyonda Kassam Tugayları tarafından esir alındı.”

Kassam Tugayları'nın sesi

Ebu Ubeyde, mevcut tüm araçlarla dünyayla iletişim kurmaya özen gösterdi. Bazen mesajlarını Gazze Şeridi, Batı Şeria veya İsrail'deki Filistinlilere, bazen de İsrail halkına yöneltti. Çoğunlukla İsrail hükümet başkanlarının ve politikacıların performansını eleştirdi. Ayrıca Arap halkına ve uluslararası kuruluşlara da seslendi.

Ebu Ubeyde, el-Aksa televizyonu tarafından yayınlanan ve diğer kanalların tekrarını verdiği konuşmaların yanı sıra, mesajlarını daha geniş bir kitleye ulaştırmak için sosyal medyayı da kullandı. Bir Facebook sayfası ve çeşitli Twitter hesapları (şimdiki X) oluşturdu, ancak bu hesapların tümü bir süre sonra, bazen oluşturulduktan birkaç saat sonra silindi.

xsdfrgt
Ebu Ubeyde, Gazze Şeridi'nde yaptığı konuşma sırasında (İzzeddin el-Kassam Tugayları)

Ebu Ubeyde, Nisan 2016'da Twitter hesabının kapatılmasına yanıt olarak şunları söyledi: “Twitter, düşmanın baskısına boyun eğdi. Bu da bize, bu şirketin Filistin davasına karşı tarafsız ve adil davranmadığı, siyasi baskıya boyun eğdiği ve Filistinli mağdurların aleyhine Siyonist zalimlerin yanında yer aldığı izlenimini veriyor.”

Facebook ve Twitter hesapları defalarca kapatıldıktan sonra Ebu Ubeyde, Telegram uygulaması üzerinden mesajlar göndermeye ve çeşitli televizyon kanallarında yayınlanan kayıtlı video veya sesli konuşmalarda yer almaya başladı.

Ebu Ubeyde, Mescid-i Aksa’yı savunmak, devam eden askeri hazırlıklar ve İsrail askerlerini yakalayıp daha sonra İsrail hapishanelerindeki Filistinli tutuklularla takas etmek gibi birçok konuda Hamas'ın mesajlarını halka iletmeye özen gösterdi. Onun birçok ifadesi dikkat çekti ve bazıları ünlü oldu. Bunlardan biri de Gazze'deki çeşitli çatışmalarda Kassam Tugayları savaşçıları ile İsrail güçleri arasındaki yakın muharebeyi anlatmak için sık sık kullandığı ‘sıfır mesafeden’ ifadesidir.

sdefrty
Eski ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken'ın Kasım 2023'te Ankara'yı ziyareti sırasında Ebu Ubeyde'nin resmini taşıyan Türk protestocular (AFP)

Mevcut savaş sırasında Gazze Şeridi'ndeki İsrailli tutuklularla ilgili mesajlar yayınladı. Konuşmalarının sıklığı zamanla azaldı. Ebu Ubeyde’nin son dönemde yazılı açıklamalarla yetinmesi, suikast girişimleri ve Ekim 2023'ten bu yana İsrail'in Gazze Şeridi'ne yönelik bombardımanları arasında hayatta kalıp kalmadığına dair soru işaretlerine yol açtı.

Yüzünü ve adını biliyoruz

Öte yandan İsrail Ordu Sözcüsü Avichay Adraee, sık sık Ebu Ubeyde’ye yanıt vererek, konuşmalarını, mesajlarını ve yüzünü kefiye ile gizlemesini eleştirdi.

El-Aksa televizyonu daha önce İsrail tarafından hacklenmiş ve bu sırada İsraillilerin Ebu Ubeyde olduğuna inandıkları kişinin fotoğrafı gösterilerek gerçek isminin Huzeyfe el-Kahlut olduğu iddia edilmişti. Adraee daha sonra aynı adı ve fotoğrafı birkaç kez kullandı.

İsrail haber sitesi Ynet dün, İsrail'in Gazze şehrinde Kassam Tugayları Sözcüsü Ebu Ubeyde’yi hedef alan bir hava saldırısı düzenlediğini bildirdi. İsrail ordusu yaptığı açıklamada, Gazze şehrinde bir Hamas liderine saldırı düzenlediğini açıkladı, ancak hedefin kimliğini belirtmedi.

Şu ana kadar Hamas, İsrail'in düzenlediği saldırında Ebu Ubeyde’nin hayatını kaybettiğini doğrulamadı. Ölümü doğrulanırsa, en önemli siyasi ve askeri liderlerinin çoğunu kaybetmiş olan Hamas için manevi bir darbe olacak ve 20 yılı aşkın süredir Ebu Ubeyde'nin konuşmalarını dinleyen kitle de onu kaybedecek.

Ebu Ubeyde, Twitter hesaplarından birinin kapatılmasına yanıt olarak yayınladığı açıklamada şunları söylemişti: “Mesajımızı birçok yaratıcı yolla ileteceğiz. Düşman ve destekçilerinin Filistin'in kutsal topraklarındaki çatışmanın gerçekliğini görmemeleri ve duymamaları için uyuşturmak ve körleştirmek istedikleri milyonlarca insanın zihinlerine ve kalplerine ulaşabileceğimiz her kapıyı çalmakta ve her medya penceresini açmakta ısrar edeceğiz.”


100 yıllık karışıklık: Lübnan ve Suriye yeni bir kavşakta

Suriye Devlet Başkanı Ahmed eş-Şara ve Lübnan Devlet Başkanı Joseph Avn Mısır'daki Olağanüstü Arap Zirvesi sırasında görüştü (Lübnan Ulusal Haber Ajansı)
Suriye Devlet Başkanı Ahmed eş-Şara ve Lübnan Devlet Başkanı Joseph Avn Mısır'daki Olağanüstü Arap Zirvesi sırasında görüştü (Lübnan Ulusal Haber Ajansı)
TT

100 yıllık karışıklık: Lübnan ve Suriye yeni bir kavşakta

Suriye Devlet Başkanı Ahmed eş-Şara ve Lübnan Devlet Başkanı Joseph Avn Mısır'daki Olağanüstü Arap Zirvesi sırasında görüştü (Lübnan Ulusal Haber Ajansı)
Suriye Devlet Başkanı Ahmed eş-Şara ve Lübnan Devlet Başkanı Joseph Avn Mısır'daki Olağanüstü Arap Zirvesi sırasında görüştü (Lübnan Ulusal Haber Ajansı)

Tony Bouloss

1920'de Büyük Lübnan'ın deklarasyonundan bu yana, Lübnan-Suriye ilişkileri ağır bir vesayet ve inkâr mirası ile yönetildi. Şam, onlarca yıl boyunca Lübnan'ı bağımsız, tam egemen bir devlet olarak tanımayı reddetti ve sınırlar kardeşler değil, düşmanlar arasında belirleniyormuş gibi davrandı. Bu anlayış, iç savaş sırasındaki (1975) doğrudan müdahaleler ve daha sonra Suriye kuvvetlerinin 2005 yılına kadar Lübnan’da kalmasını sağlayan Taif Anlaşması (1989) ile pekişti. Askeri çekilmeden sonra bile Suriye’nin nüfuzu, başta Hizbullah olmak üzere yerel araçlar aracılığıyla devam etti.

Bugün, Beşşar Esed rejiminin Aralık 2024'te devrilmesinden sonra denklem kökten değişti. Şam, Lübnan’ın egemenliğine saygı duyduğunu deklare ettiği, Baas Partisi'ni feshettiği ve kaçakçılık yollarını kapattığı yeni bir aşamaya geçti. Öte yandan Lübnan, General Joseph Avn'ın ocak ayında cumhurbaşkanı seçilmesinden, 1969 Kahire Anlaşması'ndan bu yana ilk kez, silahın Lübnan devletinin elinde toplanmasına yönelik tarihi kararların alınmasından bu yana kritik bir dönüm noktası yaşıyor. Bu, geçmişin sayfalarını kapatıp, sınırları net ve belirlenmiş egemen bir devlete doğru bir sayfa açmak için nadir bir fırsat.

Vesayetten devlete

Esed rejiminin yarım asırdan fazla süren hakimiyetinden sonra ayrılması, Lübnan'ın çok çektiği vesayet dönemini sona erdirdi. Artık “iki ülke tek halk” ifadesini tekrarlayan veya Beyrut'a kendi iç kararlarını dayatan kimse yok. Suriye hükümeti, geçen mart ayında Cidde'de Suudi Arabistan himayesinde Lübnan ile sınırları belirlemek ve güvenlik koordinasyonunu artırmak için müzakerelere başladı. Bu eşi benzeri görülmemiş bir gelişme, zira iki taraf ilk kez Arap himayesi ve uluslararası destek altında iki bağımsız, eşit devlet olarak bir araya geliyor.

Onlarca yıldır hayali çizgiler olarak kalan sınırlar bir öncelik haline geldi. Teknik komiteler çalışmalarına başladı, eski Fransız haritaları Beyrut'a iade edildi ve yasadışı geçiş noktaları kapatıldı. En önemlisi, yeni Şam, artık kaçakçılık faaliyetlerinin korunmayacağını ve Hizbullah'ın himaye ettiği mali kaosu besleyen uyuşturucu fabrikalarının kapatılacağını duyurdu. Bu değişiklikler, uzun zamandır beklenen normal bir ilişkiye kapıyı aralıyor.

Şarku’l Avsat’ın Independent Arabia’dan aktardığı habere göre Ordu Komutanı Joseph Avn'ın cumhurbaşkanı seçilmesi, bölgesel eksenlere boyun eğen bazı seleflerinin aksine, Lübnan içinde bir dönüm noktası oluşturdu. Avn açık ve egemen bir söylem ile görevine başladı; ordu dışında kimse silah sahibi olmayacak, vekalet savaşları yok ve Lübnan, herkesle dengeli ilişkiler kurmaya çalışan tarafsız bir devlettir. Temmuz ayındaki Ordu Günü konuşmasında ise, Cumhurbaşkanı Hizbullah'a silahlarını teslim etmesi çağrısında bulunarak, “Ya devlet ya da çöküş” uyarısında bulundu.

Açıklamalar ile yetinmedi; bu tutumunu pratik adımlara da dönüştürdü. 5 Ağustos'ta Bakanlar Kurulu, orduya yıl sonundan önce tüm yasadışı silahları toplamak için bir plan hazırlama görevini verdi. Bu, Taif Anlaşması'ndan bu yana eşi benzeri görülmemiş ve “Şii İkilisi” bakanlarının çekilmesine rağmen oybirliğiyle alınan bir karardı. İkili silah döneminin sona erdiğini ve egemenliğin bir seçim sloganı değil, bir devlet projesi haline geldiğini gösteren resmi bir açıklamaydı.

Kahire Anlaşması'nın sonu

1969'da imzalanan Kahire Anlaşması, Filistinlilerin Lübnan'daki silahlı varlığını yasallaştırarak, onlarca yıl sürecek bir iç militarizasyonun kapısını açmıştı. O zamandan beri, devlet kontrolü dışındaki silahlar -FKÖ'den solcu milislere ve Hizbullah'a kadar- Lübnan denklemine hakim oldu. Bugün, yarım yüzyıl sonra ilk kez, Lübnan devleti silahın yalnızca kendi elinde toplanacağına resmen karar verdi.

Ordu da kararı uygulamaya başladı; FKÖ ile koordinasyon içinde Filistin kamplarındaki silahları teslim aldı. Litani Nehri'nin güneyindeki Hizbullah mevzilerinin yüzde 85'ini UNIFIL desteğiyle dağıttı ve binlerce personeli askere alarak, dışarıdan mali destek sağlayarak askeri kuvvetini güçlendirdi. Bu, egemenlik kavramının özü olan meşru silah üzerindeki devlet tekeline kademeli bir geri dönüş anlamına geliyor.

Bu dönüşümü desteklemede Arap ve uluslararası, özellikle de Suudi Arabistan'ın rolü göz ardı edilemez. Riyad, sınırları belirleme müzakerelerine ve çalışmalarına ev sahipliği yaptı ve Savunma Bakanı Prens Halid bin Selman'ı, Krallığın hem Lübnan hem de Suriye'nin istikrarını destekleme taahhüdünü teyit etmek üzere görevlendirdi. Suudi Arabistan, Maşrık (Levant) bölgesinin güvenliğinin birbiriyle bağlantılı olduğunu ve Lübnan-Suriye sınırının kontrolünün, gerginlikleri önlemek ve milislerin kullanacağı herhangi bir boşluğu doldurmak için bir ön koşul olduğunu idrak ediyor.

Suudi Arabistan'ın rolü yalnızca diplomatik sponsorlukla sınırlı değil; Lübnan, egemenliğini ve kurumlarını yeniden tesis etme sancılarından kurtulduktan sonra Beyrut’un istikrarına olan güveni yeniden tesis edecek finansal ve ekonomik desteği de içeriyor. Bu açılım ile birlikte Lübnan, İran ve Hizbullah'ın etkisiyle yıllardır süren izolasyonu telafi eden bir Arap desteğiyle çevrili durumda.

Tüm bu olumlu gelişmelere rağmen, ele alınması gereken önemli sorunlar hâlâ mevcut. Çökmüş Lübnan ekonomisine yük olan yaklaşık 1,5 milyon Suriyeli mülteci bulunuyor ve bunların geri dönüşü için uluslararası garantiler ile desteklenen ortak bir plana ihtiyaç var. Tutuklular ve kayıp kişiler meselesi iki ülke arasında hâlâ açık bir yara, öte yandan Lübnan ekonomisinin köklü reformlara ve Uluslararası Para Fonu (IMF) ve uluslararası toplumla güvenin yeniden tesis edilmesine ihtiyacı var. Cumhurbaşkanı Avn ve hükümeti, bu sorunlar çözülmeden egemenliğin yeniden tesis edilemeyeceğinin ve devletin meşruiyetini, vatandaşlarının günlük krizlerini çözdüğü ölçüde inşa ettiğinin farkında.

Uzlaşmanın önündeki engeller

Olumlu göstergelere rağmen, temel bir soru hâlâ ortada duruyor: Bugün Lübnan-Suriye anlaşmasının tamamlanmasını engelleyen nedir?

Veriler iki ana faktöre işaret ediyor. Birincisi, Hizbullah'ın devlete yönelik sürekli baskısı ve kökten seçenekleri engellemesiyle temsil edilen Lübnan'ın iç durumu. Hizbullah, doğudan gelen tehditlerle yüzleşme bahanesiyle Suriye ile ilişkilerin elinde bir koz olarak kalmasını sağlamaya çalışıyor ve böylece nihai bir uzlaşıya varma girişimlerini engelliyor.

İkinci faktör ise, bazı Lübnan güçlerinin yeni Suriye hükümetine ilişkin siyasi duruşuyla ilgili. Bu güçlerin bir kısmı, Şam'daki mevcut aşamayı, temel olmaya değmeyen geçici bir aşama olarak görüyor. Bazıları, Esed döneminin sona erdiğini ve yeni bir siyasi aşamanın başladığını kabul etmeyi reddediyor ve Suriye'deki gelişmeleri geçici olarak değerlendiriyor. Bu tereddüt veya inkâr, Lübnan'ın doğu komşusuyla ilişkiler konusunda birleşik ve kararlı bir tutum geliştirmesini engelliyor.

Bu iki faktör -bir yanda Hizbullah'ın baskısı, diğer yanda bazı siyasi güçlerin tereddüdü- nihai bir ayrılığı engelleyen bir duvar oluşturuyor ve Lübnan'ı geçmişin mirası ile geleceğe dair özlemleri arasında sıkışmış halde bırakıyor.

Bir daha karşımıza çıkmayabilecek bir fırsat

Lübnan ve Suriye bugün tarihi bir anın eşiğinde. Esed rejiminin düşüşü ve Hizbullah'ın gücünün azalması, iki ülke arasındaki normal ilişkinin önündeki iki ana engeli ortadan kaldırdı. Joseph Avn'ın seçilmesi devlet kavramına itibarını iade etti ve Kabine'nin silahın yalnızca ordunun elinde toplanması kararı, egemenliğe giden yeni bir süreç başlattı. Suudi Arabistan ve Arap desteği de bu sürecin pekiştirilmesi için vazgeçilmez bir kılıf sağlıyor.

Ancak fırsat ebedi değil. Lübnanlılar rehavete kapılırsa veya Suriyeliler vesayet içgüdülerine geri dönerse, birçokları gibi bu fırsat da kaçırılabilir. Bu, hukukun üstünlüğü ve net sınırlar temelinde yeni bir Lübnan'ın inşa edildiği andır. Bir asırlık karışıklığın ardından belki de sayfayı çevirip Beyrut ile Şam arasında denkliğe dayanan bir ilişki kurmanın zamanı gelmiştir. Bu ilişki Lübnan'ın bağımsızlığını koruyacak, Suriye'nin istikrarını sağlayacak ve savaştan bitkin düşmüş iki halk için farklı bir geleceğin kapısını açacaktır.