Arılardaki eşeysiz üremenin gizemi keşfedildi

Arılar eşeysiz üremeyle çoğalıyorlar
Arılar eşeysiz üremeyle çoğalıyorlar
TT

Arılardaki eşeysiz üremenin gizemi keşfedildi

Arılar eşeysiz üremeyle çoğalıyorlar
Arılar eşeysiz üremeyle çoğalıyorlar

Bilim insanları, belirli arı türlerinin eşeysiz üremesini mümkün kılan “bekaret” genini keşfettiklerine inanıyorlar. Bal arılarının cinsel ilişki kurmayarak üreyebildikleri bilimsel olarak bilinen bir şeydi. Ancak araştırmacılar şimdi Güney Afrika’nın Cape bölgesindeki bal arılarında, bu bekarete neden olan bir gen keşfetti.
Bilim insanları, bu keşfin tarım üzerinde önemli etkilerinin olacağına inanıyorlar. Zira Güney Afrika’dan gelen bal arılarının geni, diğer bal arısı türlerinde olduğu gibi, normal erkeklerin yerine sadece dişilerin yumurtlamasına izin veriyor. Ancak bu üreme yöntemi aynı zamanda başka problemleri de beraberinde getiriyor. Çünkü kolonideki dişi arılardan hangisinin kraliçe konumu işgal edeceği konusunda şiddetli bir rekabete yol açıyor. Sydney Üniversitesi Yaşam ve Çevre Bilimleri Fakültesi'nde Profesör Benjamin Oldroyd, “Bu oldukça ilginç. Bilim insanları yaklaşık 30 yıldır bu geni arıyorlardı. Bizler şimdi bu genin kromozom sayısının 11 olduğunu biliyoruz. Gerçekten büyük bir gizemi keşfetmeyi başardık” ifadelerine yer verdi.
Bilimsel olarak “thelytokous parthenogenesis” olarak bilinen dişi arıların bu eşeysiz üreme kapasitesi, Güney Afrika’nın Cape bölgesindeki Cape bal arısı veya “apis mellifera capensis” olarak bilinen tek bir alt türüyle sınırlıdır. Güney Afrika’daki bal arılarını, diğer arı familyalarından ayıran başka birçok özelliği var. Özellikle işçi arıların yumurtalıkları daha büyük ve daha kolay aktif hale geliyor. Kraliçe feromonları üreterek kolonide üreme yetkisi iddia edebiliyor.
Bu özellikler, işçi arıların üremeye devam ederken aynı zamanda yabancı arı kolonilerini işgal etmeye ve diğer kolonilerin işçi arılarını larvalara yiyecek sağlamaya ikna etmeye yol açan sosyal parazitim eğitimi göstermelerine neden oluyor.
Profesör Benjamin Oldroyd, “Eşeyli üreme, çoğalmanın en tuhaf yollarından biri olmakla birlikte, gezegendeki hayvanlar ve bitkilerin en yaygın üreme şeklidir. Eşeyli üremenin neden bu kadar yaygın olduğu büyük bir biyolojik gizem ve evrimsel açıdan bir anlam ifade etmiyor. Eşeysiz üreme ise çoğalmanın çok daha etkili bir yoludur ve hayvanlar aleminde ara sıra bir türün bu üreme şekline döndüğünü görüyoruz. Güney Afrika’da her yıl, Cape bal arılarının sosyal parazit davranışları nedeniyle ticari amaçlı 10 bin kovan bal arısı ölmektedir.” ifadelerine yer verdi.



"Asya tek boynuzlu atı"nın genom haritası ilk kez çıkarıldı: Yok olmalarını engelleyebilir mi?

Laos'ta 1999'da kameralara yakalanan saolanın en iyi tahminlere göre 100'den az üyesi kaldı (Ban Vangban Village/Wildlife Conservation Society)
Laos'ta 1999'da kameralara yakalanan saolanın en iyi tahminlere göre 100'den az üyesi kaldı (Ban Vangban Village/Wildlife Conservation Society)
TT

"Asya tek boynuzlu atı"nın genom haritası ilk kez çıkarıldı: Yok olmalarını engelleyebilir mi?

Laos'ta 1999'da kameralara yakalanan saolanın en iyi tahminlere göre 100'den az üyesi kaldı (Ban Vangban Village/Wildlife Conservation Society)
Laos'ta 1999'da kameralara yakalanan saolanın en iyi tahminlere göre 100'den az üyesi kaldı (Ban Vangban Village/Wildlife Conservation Society)

Son derece nadir rastlanan "Asya tek boynuzlu atı" saolanın ilk defa genom haritası çıkarıldı. Yeni çalışma nesli kritik tehlike altındaki türün yaşamasını sağlayabilir. 

İlk kez 1992'de tanımlanan saola (Pseudoryx nghetinhensis), en yakın zamanda keşfedilen büyük memeli türü. Vietnam ve Laos'un dağlık ormanlarında yaşayan bu sığır türü, boynuzlarının yanı sıra çok nadir görülmesi nedeniyle "Asya tek boynuzlu atı" diye biliniyor.

Dünya Doğa ve Doğal Kaynakları Koruma Birliği'ne (IUCN) göre nesli kritik tehlike altındaki bu türün 100'den daha az üyesi kaldığı tahmin ediliyor. Üstelik en son 2013'te görülmesi, soyunun çoktan tükenmiş olabileceği ihtimalini de gündeme getiriyor. 

Uluslararası bir araştırma ekibi, avcıların evlerinden toplanan saola kalıntılarından alınan parçaları analiz ederek 26 saolanın tam genomunu çıkardı. Türünün ilk örneği olan bu çalışma, saolanın geçmişini anlama ve geleceğini güvence altına alma yolunda kritik bilgiler sundu. 

Bulguları hakemli dergi Cell'de 5 Mayıs Pazartesi günü yayımlanan çalışmaya göre saolalar 5 bin ila 20 bin yıl önce iki ayrı popülasyona ayrılmış. 

Makalenin başyazarı Genís Garcia Erill "Saolanın önemli genetik farklılıklara sahip iki popülasyona ayrıldığını görmek bizi epey şaşırttı" diyerek ekliyor: 

Bu daha önce hiç bilinmiyordu ve genetik veriler olmadan bilmemizin yolu yoktu. Bu önemli bir sonuç çünkü türün genetik varyasyonunun nasıl dağıldığını etkiliyor.

Bilim insanları ayrıca iki popülasyonun da Son Buzul Çağı'ndan itibaren azaldığını saptadı. Ekip, toplam saola nüfusunun 10 bin yıldır hiçbir zaman 5 binin üstüne çıkmadığını tahmin ediyor.

Bu durum, iki grubun da genetik çeşitliliğini kaybettiği anlamına geliyor. Ancak her biri genetik kodlarının farklı kısımlarını kaybetmiş. Araştırmacılara göre bu, nesillerinin tükenmesini önlemede kritik bir rol oynayabilir. 

Garcia Erill "Bir popülasyonda kaybolan genetik varyasyon diğerini tamamlıyor. Yani eğer bunları karıştırırsak, diğerindeki eksiklik giderilebilir" diye açıklıyor.

Bilim insanları saolaların hayatta kalması için esaret altında çiftleşmelerini sağlayacak bir program geliştirmeye çalışıyor. Yeni çalışmayı yürüten ekibin hesaplamalarına göre böyle bir program, tükenme riski karşısında en etkili çözümü sunuyor. 

Çalışmanın bir diğer yazarı Rasmus Heller şöyle diyor:

Gelecekteki bir popülasyonun temelini oluşturmak için en az bir düzine saolayı (ideal olarak her iki popülasyonun karışımı) bir araya getirebilirsek, modellerimiz türlerin uzun vadede hayatta kalma şansının yüksek olacağını gösteriyor.

En son 2013'te görülen bir türün 12 üyesini bulmak zorlu bir iş. Ancak araştırmacılar, yeni çalışmanın bu sorunu çözebileceğine inanıyor. Saolanın genetik haritasının çıkarılması, daha kapsamlı arama çalışmalarının önünü açabilir. 

Makalenin yazarlarından Minh Duc Le, "Birçok araştırmacı, suda ve hatta aynı habitatta yaşayan kan emiciler olan sülüklerde, saola DNA'sının izlerini bulmayı deneyip başaramadı" diyerek ekliyor:

Bu tekniklerin hepsi küçük DNA parçalarını tespit etmeye dayanıyor ama artık saola genomunun tamamını bildiğimize göre, bu parçaları bulmak için çok daha geniş bir el kitabımız var.

Independent Türkçe, Science Alert, Phys.org, Cell