Cumhurbaşkanı Erdoğan: Türkiye bu suni rüzgarlarla eğilip bükülebilecek bir ülke değildir

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan (İHA)
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan (İHA)
TT

Cumhurbaşkanı Erdoğan: Türkiye bu suni rüzgarlarla eğilip bükülebilecek bir ülke değildir

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan (İHA)
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan (İHA)

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, “Türkiye ne zaman küresel gündemlere ilişkin bir irade ortaya koysa, ne zaman bölgesel hakları ile ilgili adımlar atsa ekonomi üzerinden bir hesaplaşmanın devreye sokulduğunu görüyoruz. Türkiye ekonomide, bu suni rüzgarlarla eğilip bükülebilecek bir ülke değildir” dedi.
Cumhurbaşkanlığı Kabinesi Toplantısı sonrasında kameraların karşısına çıkan Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Beyrut'ta yaşanan patlama ve Akdeniz ile Ege'de yaşanan olaylara değinirken, konuşmasının büyük bölümünü ekonomik gelişmelere ayırdı.
Beyrut'ta yaşanan patlama sonrası yaşanan gelişmelere değinen Erdoğan, Ege ve Akdeniz'de Türkiye'nin haklarını ve hukukunu yok saymaya yönelik girişimlere verilen cevapları anlattı. Erdoğan, “Bölgedeki sismik araştırma faaliyetlerimizi Almanya Şansölyesi Merkel'in ricası üzerine iyi niyet nişanesi olarak bir süreliğine ertelemiştik. Ancak Yunan tarafı hüsnüniyet ile hareket etmediğini bir kez daha göstermiş ve Mısır ile hiçbir hukuki temeli olmayan bir anlaşmaya yönelmiştir. Buradan bir kez daha altını çizerek ifade etmek istiyorum. Türkiye'nin hiç kimsenin hakkında, hukukunda, toprağında, denizinde, meşru çıkarlarında gözü yoktur. Bizim tek talebimiz bize de aynı anlayışla yaklaşılmasıdır. Türkiye gibi 780 bin kilometrekarelik dev bir toprak parçasını görmezden gelip birkaç kilometre karelik adalar üzerinden bizi sahillerimize hapsetme girişimine rıza gösteremeyeceğiz. Dünyada hiçbir ülke böyle saçma ve temelsiz talebe boyun eğmez. Biz diyoruz ki, gelin Akdeniz'deki tüm ülkeler bir araya gelelim, herkes için kabul edilebilir, herkesin hakkını koruyan bir formül bulalım. Ülkemizin bu çağrısına kulaklarını kapatanlar güçlerinin yetmeyeceği, boylarını aşan bir takım girişimlerle kendi geleceklerini kendi elleri ile karartıyorlar. Salgın ve onunla bağlantılı siyasi, ekonomik, sosyal sorunların bir kabus gibi üzerine çöktüğü güçlere güvenenler hüsrana uğramaya mahkumdurlar. Türkiye'nin bu konudaki kararlılığını hala kavramamış olanları bir an önce gerçekleri görmeye ve çözümü masada aramaya davet ediyoruz. Anlaşmazlıkların diyalog yoluyla ve hakkaniyet temelinde çözümü için biz her zaman varız. Bu konuda sağduyu hakim olana kadar Türkiye olarak sahada ve diplomasi alanında kendi planlarımızı uygulamaya devam edeceğiz. Nitekim Oruç Reis Sismik Araştırma Gemimiz dün saat 20.00'de Antalya açıklarından demir alarak görev bölgesine doğru hareket etti. 10 saat süren seyirden sonra bu sabah saat 08.00 itibariyle çalışmalarına başladı. Ekonomide olduğu gibi enerjide de ülkemizin bağımsızlığı için mücadele etmeyi sürdüreceğiz” diye konuştu.
“Türkiye ekonomide, bu suni rüzgarlarla eğilip bükülebilecek bir ülke değildir”
Türkiye'nin 2002 yılında 236 milyar dolar olan milli gelirini 2019 yılında 754 milyar dolara yükselttiklerinin altını çizen Cumhurbaşkanı Erdoğan, ekonomik verileri açıkladı. Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Kişi başı milli geliri 3 bin 500 dolardan 2013 yılında 12 bin 500 dolara kadar çıkartmıştık, ancak Gezi olayları ile başlayan ve bugüne kadar kesintisiz devam eden saldırılar sebebiyle bu rakam 2019 yılında 9 bin 127 dolar olarak gerçekleşti. Türkiye ekonomisi satın alma kalitesi gücü paritesine göre dünyada 2002 yılında 17. sıradayken 13. sıraya yükseldi. Böylece ülkemizi kişi başına gelirde dünya sıralamasında üst orta gelir grubuna yükselttik. Ülkemiz insani gelişmişlik endeksinde de dünyadaki konumunu iyileştirmeye devam etti. 2019 yılı insani gelişme raporunda Türkiye bir önceki yıla göre 6 basamak ilerleyerek 58. sıraya yükseldi. Böylece ilk defa çok yüksek insani gelişme kategorisinde yer almış olduk. Rekabetçiliği artırmaya, iş ve yatırım ortamını iyileştirmeye yönelik çok önemli adımlar attık. Bu sayede Dünya Bankası tarafından hazırlanan iş yapma kolaylığı endeksinde geçtiğimiz yıl 10 basamak birden tırmanarak 33. sıraya yerleştik” şeklinde konuştu.
Türkiye'nin 18 yılda nereden nereye geldiğini anlatmak için mukayeseli rakamları paylaşan Erdoğan, “Ülkemizde yıllık otomobil satışı 2002 yılında 91 bin adet iken bu rakam 2016'de 756 bine kadar çıktı, geçtiğimiz yıl da 387 bin olarak gerçekleşti. Buzdolabı satışı 18 yıl önce 1 milyon 88 bin adetten 2,5 milyona çıktı. Çamaşır makinesi satışı 824 bin adetten 2 milyonun üzerinde bir sayıya ulaştı. Bulaşık makinesi satışı 282 bin adetten 1 milyon 332 bin adede, fırın satışı 339 binden 817 bine yükseldi. Bütün bunları ülkemizdeki refah düzeyini ifade etmesi bakımından söylüyorum. Bunlar aynı zamanda vatandaşımın alım gücünün bu tür ürünlerde nereden nereye yükseldiğini göstermesi bakımından önem arz ediyor. Ülkemizde yeni açılan şirket sayısı 30 bin 842 iken geçtiğimiz yıl bu rakam 85 bin 263'ü buldu. İstihdamda 19,6 milyondan 28 milyon 80 bine çıktı. Borsa endeksi 110'dan binin üzerine ulaştı. Göreve geldiğimizde öyleydi, ama şimdi burada. Turizmde 13,2 milyon turistten geçtiğimiz yıl 52 milyon turist rakamını gördük. Şimdi korona virüs sebebiyle bir sıkıntının içindeyiz ama toparlanmaya başladık. Şimdi Almanya, Rusya, bugün itibariyle kapılarını açmış durumdalar. Geçen yılın rakamlarını yakalayamayacağız ama yine yükselmeye başladığımızı hep birlikte göreceğiz. Salgın sebebiyle turizmde yaşanan sıkıntıları çözmek için tüm imkanlarımızla gayret gösteriyoruz. Merkez Bankası döviz rezervimiz 28 milyar dolardan 90 milyar doların üzerine çıktı. Bir ara bu rakam 135 milyar dolara kadar yükselmişti. Bunun yanında IMF meselesi, IMF'ye olan borcumuz biz göreve geldiğimizde 23,5 milyar dolardı, biz bunu 2013 Mayıs'ında sıfırladık. Türkiye'nin IMF'ye borcu yok. Birileri de avucunu ovuşturuyor. Ana muhalefet partisi. IMF'ye gidecekmişiz, IMF'den bir şeyler isteyecekmişiz. Boşuna avucunuzu ovuşturmayın, biz o kapıları kapattık. IMF bizden 5 milyar dolar borç istedi, o zaman ekonomiye bakan zat, geldi bana ‘Sayın Başbakanım verelim mi bu borcu' dedi. Verin dedim. Bugün borç alan yarın talimat alır dedim. Şimdi parti kurmuş bize ekonomi dersi veriyor. Önce bunları herkesin görmesi yazım. Faiz ödemelerinin milli gelirimize oranını yüzde 14,4'den yüzde 2,3 seviyesine indirdik. En düşük memur maaşını 392 liradan 4 bin 188 liraya, asgari ücreti 184 liradan 2 bin 325 liraya, en düşük bağ-kur tarım emeklisi maaşını 66 liradan aldık bin 756 liraya, en düşük emekli sandığı emeklisi maaşını 377 liradan 2 bin 981 liraya kadar çıkarttık. Bütün bunları biz yaptık. ben felsefe yapmıyorum, rakamlarla konuşuyorum. Engelli aylığını 25 liradan 851 liraya, muhtar aylığını 97 liradan 2 bin 261 liraya yükselttik. Lisans öğrencilerine verdiğimiz kredi burs ödemelerini biz geldiğimizde 45 liracık alıyorlardı, 550 liraya çıkarttık, yüksek lisans da bin 100 lira, doktorada bin 650 lira seviyesine çıkarttık. Hatırlayın harç, öğrencilerden alınıyordu, bundan dolayı o zaman öğrencilerin sesi çok çıkıyordu, gösteriler vesaire, bu harcı kim kaldırdı, biz kaldırdık. Tam aksine biz öğrencilerimize bursları ile kredileri ile destek oluyoruz. Tarım sektörüne yaptığımız destekleme ödemelerini yıllık 1,8 milyar liradan 22 milyar liraya çıkarttık. Her alanda bu rakamları çeşitlendirmek mümkün” ifadelerini kullandı.

"Türkiye'nin bölgesel ve küresel bir güç olarak yükselen yıldızından rahatsız olanlar her seferinde daha riyakar şekilde üzerimize gelmeye başladı"
Türkiye'nin bugün geleceğine güvenle bakmasının, bölgesel ve küresel politikalarda aktif pozisyon almasının gerisinde bu güçlü alt yapının olduğunu belirten Erdoğan, “Ülkemizin 2013 yılından beri ardı ardına yaşadığı her saldırı ile birlikte hem korunma reflekslerimizi hem hedeflerimize ulaşma yöntemlerimizi geliştirdik. Allah'ın inayeti ve milletimizin desteği ile girdiğimiz her mücadeleden başarı ile çıktık. Türkiye'nin bölgesel ve küresel bir güç olarak yükselen yıldızından rahatsız olanlar her seferinde daha sinsi daha riyakar şekilde üzerimize gelmeye başladı. Başka hiçbir ülkeye uygulanmayan kriterler bize dayatıldı, başka hiçbir ülkeden talep edilmeyen şartlar bizden istendi. Başka hiç bir ülkeye yöneltilmeyen tehditler bize savruldu. Terör örgütlerinden darbecilere, finans lobilerinden tarihi hesaplaşmalara kadar her türlü araçla üzerimize yüklendiler. Hepsinin de üstesinden birer birer geldik. Bu çerçevede 2019 yılı ülkemiz için yeniden dengelenme sürecinin yaşandığı bir yıl oldu. Cari dengede ve enflasyonda önemli kazanımlar elde ettik. 2018 yılı ekim ayında yüzde 25,2 seviyesinde seyreden enflasyonu geçtiğimiz yıl yüzde 11,8 seviyesine indirdik. Ülkemiz son yıllarda uyguladığı politikalarla pazar ve ürün çeşitliliğini artırdı. 2019 yılında ticaret savaşları, bölgesel istikrarsızlıklar ve Brexit ile birlikte tırmanın küresel belirsizliklere rağmen ihracatta 180 milyar doların üzerine çıkarak yeni bir rekora imza attı. Güçlü ihracat performansımız ve turizm sektörünün desteği ile cari işlemler dengesi 2001 yılından beri ilk defa fazla verdi. Maruz kaldığımız çok yönlü saldırılara rağmen ekonomimiz attığımız kararlı adımlarla 2019 yılının son çeyreğinde yeniden güçlü büyüme politikasına döndü. Bu bizim için güçlü bir patikaydı ama şimdi biz bu patikayı caddeye dönüştüreceğiz. Onun adımlarını atıyoruz. 2019 yılının son çeyreğinde ekonomimiz yüzde 6 oranında kayda değer bir büyüme kaydetti. Kur saldırılarının etkisi ile yüzde 24'e çıkan Merkez Bankası politika faizi, yüzde 8,25 seviyesine indi. Yüzde 35'lere çıkan piyasa faizleri yüzde 8 bandına kadar geriledi. Daha da düşecek. Bütün arzumuz bu ülkede yatırımcı çok daha rahat bir şekilde yatırımlarını yapabilsin. Devletimizin borçlanma faizlerinde de önemli düşüşler sağladık. Yüzde 25'lere çıkan iç borçlanma faizini yüzde 9,72'ye ve yüzde 7,50'yi aşan dış borçlanma faizini yüzde 4,45'e kadar gerilettik. Ekonomik yükseliş 2020 yılının ilk aylarında da devam etti. Yılın ilk çeyreğinde birçok gelişmiş ve gelişmekte olan ekonomilerin aksine ülkemiz yüzde 4,5 gibi yüksek bir büyüme performansı sergiledi. G-20 ülkeleri arasında en yüksek, OIC'de ülkeleri arasında ikinci en yüksek büyüme performansı kaydeden ülke olduk. 2018 yılı Ağustos ayında yaşadığımız saldırılar sonrasında küresel finans sisteminin bize dayatmaya çalıştığı yüksek faiz yaklaşımını asla kabul etmedik. Bir taraftan kur üzerinden yapılan saldırılarla, bir taraftan kurun enflasyona olan etkisi ile ve diğer taraftan Türkiye üzerinden yüksek faizle haksız kazanç elde etmek isteyenlerle adeta boğuştuk, mücadele ettik. Bu mücadele olmasaydı iş insanımız ayakta kalabilir miydi? Eğer kur atakları ile tüm araçlarımızla mücadele etmeseydik enflasyonu yüzde 25'lerden bugünkü seviyesine bu kadar hızlı getirebilir miydik? Türkiye ne zaman küresel gündemlere ilişkin bir irade ortaya koysa, ne zaman bölgesel hakları ile ilgili adımlar atsa ekonomi üzerinden bir hesaplaşmanın devreye sokulduğunu görüyoruz. Türkiye ekonomide, bu suni rüzgarlarla eğilip bükülebilecek bir ülke değildir” dedi.

“Ekonomimizin dayanıklılığını artırmaya yönelik adımlar sayesinde ekonomimizi hızla toparladık”
“Birileri sadece gazel okur ama biz iş üretiriz, farkımız bu” açıklamasında bulunan Cumhurbaşkanı Erdoğan, bütün başarıların, 2002 yılından bu yana Türkiye ekonomisinin geçirdiği yapısal dönüşüm süreci ve sağlık alt yapısına yatırımlar sayesinde olduğunu söyledi. Erdoğan, “DSÖ verilerine göre dünya genelinde tespit edilen korona virüs vaka sayısının 20 milyona yaklaştı. Konya Şehir Hastanesi açıldı. Resmi açılışını da bizzat giderek Konya'da yapacağız. Resmi açılışını yapmadık ama şuanda hasta kabulü başladı. Diğer illerimize de şehir hastanelerini yaparak çok daha güçlü alt yapıya insanımızı hazırlayacağız. Ülkemiz milyon kişi başına düşen vaka sayısında 73., milyon kişi başına düşen ölüm oranında 57. sıradadır. Bu dönüm sona erdiğinde Türkiye dünyada salgını en az hasarla atlatan ülkelerden biri olacaktır. Salgın sadece insan hayatını tehdit etmiyor, aynı zamanda ciddi ekonomik sorunlar doğuruyor. Küresel ekonomi son bir asırdaki en büyük krizi ile karşı karşıyadır. Salgın nedeniyle küresel tedarik zincirleri ve uluslararası ticaret aksamış, birçok tesiste üretim durmuş ya da yavaşlamıştır. 2020 yılı ilk yarısında dünya genelinde büyük üretim kayıpları, işsizlik oranlarında yükseliş ve tüketim alışkanlıklarında değişiklikler ortaya çıkmıştır. Salgının sarsıcı etkisinin daha iyi anlaşılmasıyla uluslararası kuruluşlar küresel büyüme tahminlerinde revizyona gitmişlerdir. IMF 2020 yılı için daralma beklentisini yüzde 3'den yüzde 4,9'a yükseltmiştir. OIC'de ise bu yıl için daralma beklentisini yüzde 2,4'den yüzde 7,6'ya güncellemiştir. Ekonomik veriler ve beklentiler ABD, Almanya, Japonya ve İngiltere gibi büyük ekonomilerin bile salgının etkisi ile birlikte sarsıldıklarını ve çok ciddi ekonomik kayıplar verdiklerini gösteriyor. 2020 yılının ikinci çeyreğinde ABD ekonomisi yıllıklandırılmış oranlarda yüzde 32,9, Euro bölgesi ekonomisi ise yıllık yüzde 15 düzeyinde daralmalar göstermiştir. Aynı dönemde Almanya ekonomisi yüzde 11,7, İtalya ekonomisi yüzde 17,3, Fransa ekonomisi yüzde 19, İspanya ekonomisi yüzde 22,1 oranında daralmıştır. ABD'de işsizlik oranı yüzde 15 seviyesine kadar ulaşmış, tarım dışı istihdamda 20 milyonun üzerinde aylık düşüşü görülmüştür. Bu gelişmeler karşısında ülkeler hem para hem de maliye politikaları ile ekonomideki olumsuz seyre müdahale ederek ekonomik gerilemeyi azaltmaya çalışmışlardır. Tüm destekleyici politikalara rağmen ekonomik toparlanmanın zaman alması beklenmektedir. Türkiye ekonomisi de salgından kısa vadede elbette olumsuz yönde etkilenmiştir. Ancak aldığımız tedbirler, şoklara karşı mücadeledeki tecrübemiz, güçlü sağlık alt yapımız ve ekonomimizin dayanıklılığını artırmaya yönelik adımlar sayesinde ekonomimizi hızla toparladık” diye konuştu.

"Salgın sonrasında oluşan yeni dünya düzeninde Türkiye yeni bir başarı hikayesi yazacaktır"
Mayıs ayı ile birlikte ekonomik göstergelerde ve beklentilerde bekledikleri iyileşmenin başladığını, Haziran ve Temmuz aylarında bunun güçlendiğini belirten Erdoğan, “Salgının etkilerinin belirginleştiği Nisan ayından sonra Haziran ve Temmuz aylarına ait önce göstergeler ekonomide toparlanma sinyalleri veriyor. Tüketici güven endeksi Nisan ayındaki 54,9 seviyesinden Temmuz ayında 60,9 seviyesine yükselmiştir. Reel kesim güven endeksi nisan ayındaki 62,3 seviyesinde temmuz ayında 99,4 seviyesine yükselmiştir. Ekonomi güven endeksi Nisan ayındaki 51,3 seviyesinden Temmuz ayında 82,2 seviyesine yükselmiştir. Satıl alma yöneticileri endeksi Nisan ayındaki 33,4 seviyesinden temmuz ayında 56,9 seviyesine yükselerek 2011 yılının Şubat ayından bu yana en yüksek seviyesine ulaşmıştır. Mevsim etkilerinden arındırılmış imalat sanayi kapasite kullanım oranı Nisan ayındaki 61,9 seviyesinden Temmuz ayında 70,7 seviyesine yükselmiştir. Mayıs ayı ile birlikte yeniden yükselişe geçen mevsim etkilerinden arındırılmış sektörel güven endeksleri de Temmuz ayında yükselmeye devam etmiştir. Otomobil üretimi Haziran ayında Mayıs ayına göre yüzde 71,7 oranında, otomobil satışları ise yüzde 127,6 oranında artış kaydetmiştir. Temmuz ayında otomobil satışlarındaki artış eğilimi devam etmiş, bir önceki aya göre artış yüzde 21,7 olmuştur. İhracat Nisan ayından sonra sürekli artış kaydetmiş ve Temmuz ayında 15 milyar dolar ile bu yılın en yüksek seviyesine ulaşmıştır. Bu dönümde ihracatın ithalatı karşılama oranı yüzde 66,2'den yüzde 84,5 seviyesine yükselmiştir. İhracattaki iyileşme sürecinin önümüzdeki dönemde devam etmesini ve normalleşme sürecine özellikle ülkemize önemli sayıda turistin ziyaret etmesi ile birlikte ben inanıyorum ki bize olan bu noktadaki güven daha da artacaktır. Son dönemde sağladığımız finansmana erişim kolaylıkları ve uygun kredi imkanları sayesinde otomotiv konut satışlarında rekor düzeyde artışlar sağlandı. Kredi büyümesinde görülen hızlanmaya karşılık bankacılık sektörümüz güçlü sermaye yapısı, aktif kalitesi ve karlılık oranları ile oldukça sağlıklı bir görünüme sahiptir. Sektörün sermaye yeterlilik rasyosu yüzde 19,5 ile yüzde 8 olan yasal asgari oranının oldukça üzerindedir. Yabancı para açık kaynaklı kur riski bulunmayan söktürün tahsili gecikmiş alacakları da sürdürülebilir seviyelerdedir. Türkiye ekonomisi artık tüketim yerine üretimi önceleyen, ithalata bağımlı değil ihracat odaklı yapısıyla küresel değer zincirine daha entegre olan ve daha fazla katma değer üreten bir model ile yoluna devam edecektir. Salgın sonrasında oluşan yeni dünya düzeninde Türkiye coğrafi konumu, lojistik ağ bağlantıları, üretim kapasitesi, insan kaynağı ile bilgi ve becerisini kullanarak yeni bir başarı hikayesi yazacaktır. Son 2 yıldaki oldukça zorlu şartlara rağmen güçlü ve sağlıklı bir ekonominin inşası için pek çok yeni politikayı hayata geçirdik. Küresel ekonominin önemli ölçüde daralacağı beklentilerinin olduğu bir ortamda attığımız adımlar ve hayata geçirdiğimiz uygulamalar ile ülkemizin önüne gelen yeni fırsatları özellikle değerlendirmesini sağlamakta kararlıyız” şeklinde konuştu.
 



Avustralya, Ukrayna'ya yaklaşık 100 milyon dolarlık ek askeri yardım yapacak

Fotoğraf: Pavlo Palamarchuk/AA
Fotoğraf: Pavlo Palamarchuk/AA
TT

Avustralya, Ukrayna'ya yaklaşık 100 milyon dolarlık ek askeri yardım yapacak

Fotoğraf: Pavlo Palamarchuk/AA
Fotoğraf: Pavlo Palamarchuk/AA

Avustralya Başbakan Yardımcısı ve Savunma Bakanı Richard Donald Marles, Ukrayna'ya yaklaşık 100 milyon dolar değerinde ek askeri yardım yapılacağını duyurdu.

Avustralya Savunma Bakanlığından yapılan yazılı açıklamaya göre, Bakan Marles, Ukrayna Başbakanı Denis Şmıgal ile bir araya geldiği Ukrayna'nın Lviv kentinde konuya ilişkin basına konuştu.

Avustralya savunma sanayisinin desteğiyle Ukrayna'ya yaklaşık 100 milyon dolar değerinde ek askeri yardım yapılacağını açıklayan Marles, İngiltere öncülüğünde Ukraynalı askerlerin eğitim gördüğü Kudu Operasyonu'na verilen desteğin sürekliliğine işaret etti.

Marles, ek askeri yardım paketinin 50 milyon dolar değerinde kısa menzilli hava savunma sistemi, 30 milyon dolar değerinde insansız hava sistemi, 15 milyon dolar değerinde miğfer, sert gövdeli şişme bot, duman maskesi, jeneratör ve postal gibi yüksek öncelikli ekipman ile havadan karaya mühimmat içereceğini kaydetti.

Böylelikle savaşın başlangıcından itibaren Avustralya'nın Ukrayna'ya toplam 880 milyon dolar değerinde askeri yardım sağlamış olacağını vurgulayan Marles, ülkeye yapılan toplam yardımın ise bir milyar doları bulduğunu bildirdi.


ABD'de üniversitelerdeki Filistin'e destek gösterileri, müdahalelere rağmen sürüyor

Fotoğraf: AA
Fotoğraf: AA
TT

ABD'de üniversitelerdeki Filistin'e destek gösterileri, müdahalelere rağmen sürüyor

Fotoğraf: AA
Fotoğraf: AA

ABD genelinde birçok farklı eyalet ve üniversitede öğrencilerin düzenlediği Filistin'e destek gösterileri, üniversite yönetimi ve polisin müdahalelerine rağmen devam ediyor.

Öğrenciler, üniversite kampüslerindeki açık alanlarda toplanıp kamplar kurarken, üniversite ve yerel yetkililer, kampüs kapatma, gözaltına alma gibi eylemlerle karşılık veriyor.

Öte yandan Gazze'ye destek gösterilerine katılan üniversite ve öğrencilerin sayısı her geçen gün artıyor.

- Washington Üniversitesinde 80'den fazla kişi gözaltına alındı

CNN'in haberine göre, Missouri eyaletinin St. Louis kentindeki Washington Üniversitesinden, kampüste süren Filistin'e destek gösterilerine ilişkin açıklama yapıldı.

Polisin 80'den fazla kişiyi gözaltına aldığı aktarılan açıklamada, kampüste kamp kuran öğrencilerin "niyetlerinin iyi olmadığı ve tehlikeli olabilecekleri" ifade edildi.

- Güney California Üniversitesinden kampüs kapatma kararı

Güney California Üniversitesinin (USC) sosyal medya platformu X'teki hesabından yapılan paylaşımda, "bir kargaşa nedeniyle" üniversite kampüsünün kampüste yaşayanlar hariç herkese geçici olarak kapatıldığı açıklandı.

Filistin'e destek için gösterilerde şu ana kadar yaklaşık 100 kişinin gözaltına alındığı USC'den geçen hafta yapılan açıklamada mayıstaki ana mezuniyet töreninin yapılmayacağı belirtilmişti.

- Arizona Eyalet Üniversitesinde 72 kişiye gözaltı

Arizona Eyalet Üniversitesinden, kampüste süren Filistin'e destek gösterilerinde gözaltına alınanlara ilişkin açıklama yapıldı.

Açıklamada, 15'i öğrenci 72 kişinin, "izinsiz kamp kurdukları" gerekçesiyle gözaltına alındığı belirtildi.

- Harvard Üniversitesi

Üniversitenin öğrencilerince çıkarılan The Harvard Crimson gazetesinin haberine göre, Harvard Avlusu'na kamp kuran öğrencilerin Filistin'e destek gösterisi sürüyor.

Öğrencilerin avluda Filistin bayrağını göndere çekmesinin ardından polis, bayrağın kaldırılmasını talep etti.

Üniversite çalışanları bayrağı indirirken göstericiler, Filistin'e destek sloganları attı.


Biz ve Hindistan seçimleri

Genel olarak Sihler, Hıristiyanlar ve elbette saldırılardan en büyük payı alan Müslümanlar gibi azınlıklara yönelik Hindu çoğunluğun ihlalleri tekrarlanıyor (AFP)
Genel olarak Sihler, Hıristiyanlar ve elbette saldırılardan en büyük payı alan Müslümanlar gibi azınlıklara yönelik Hindu çoğunluğun ihlalleri tekrarlanıyor (AFP)
TT

Biz ve Hindistan seçimleri

Genel olarak Sihler, Hıristiyanlar ve elbette saldırılardan en büyük payı alan Müslümanlar gibi azınlıklara yönelik Hindu çoğunluğun ihlalleri tekrarlanıyor (AFP)
Genel olarak Sihler, Hıristiyanlar ve elbette saldırılardan en büyük payı alan Müslümanlar gibi azınlıklara yönelik Hindu çoğunluğun ihlalleri tekrarlanıyor (AFP)

Saad bin Tifle el-Acmi

Modi hükümeti, komşu ülkelerden (Bangladeş ve Pakistan) Müslüman göçmenlerin vatandaşlık almasını yasaklayan bir yasayı, bu iki ülkenin 1947'deki bağımsızlık gününde ana toprak Hindistan'dan ayrıldıkları ve Müslüman ülkeler olduklarından Hindistan vatandaşlığı talep etmeleri için hiçbir gerekçelerinin olmadığını öne sürerek kabul etti.

Kuveyt ve hatta Körfez ülkelerinde katıldığınız sohbetlerde Amerikan başkanlık seçimlerinin konuşulmaması nadir görülen bir durumdur. Hatta bölgemiz ve sorunlarımız için kimin, şu an ki Başkan Biden’ın mı yoksa eski başkan ve Biden'ın şu anda tek güçlü rakibi olan Donald Trump’ın mı daha iyi olduğu konusunda şiddetli tartışmalara da rastlanabilir. Bu takip, bölgemizdeki Amerikan askeri varlığının ve dünyanın en büyük süper gücü olan ABD'nin oynadığı küresel ağırlığın bir sonucu olarak anlaşılabilir.

Hindistan parlamento seçimleri ise birkaç gün önce başladı ve haftalarca devam edecek, böylece yaklaşık 970 milyon Hint seçmen, yani seçmen kaydı olan ve kendi ülkelerindeki seçimlerde oy kullanma hakkına sahip olan yaklaşık 1 milyar kişi bu seçimlerde oy kullanabilecek. Diğer bir deyişle gezegenimizin nüfusunun 8 milyar kişi olduğunu düşünürsek, dünyamızda yaşayan her sekiz kişiden birinin Hindistan seçimlerinde oy kullanma hakkı bulunuyor.

Körfez ülkelerinde Hint toplumundan çok sayıda kişi olmasına rağmen, Kuveyt veya Körfez’deki sohbetlerde Hindistan seçimleri ile ilgili bir diyaloga nadiren rast gelinir, hatta neredeyse yok denecek kadar azdır. Oysa Hint toplumunun ne kadar kalabalık olduğunu bilmek için nüfusu 4 milyon olan Kuveyt'te sayılarının yaklaşık 1 milyon olduğunu bilmek yeterlidir. Yani tüm sektörlerde çalışan ve her düzeyde inşaat ve ekonomiye etkin bir şekilde katkıda bulunan Hintler sadece Kuveyt Devleti’nde nüfusun dörtte birini oluşturuyorlar. Gerçek şu ki Hint toplumu Körfez ülkeleri yasalarına en çok uyan ve onlara en saygılı toplumlardan, dahası bu ülkelere gelen ve sayıları 200’ü aşan gurbetçi topluluklar arasında suç işleme ve çalıştıkları ülkenin yasalarını ihlal etme oranları belki de en az olan topluluklardan biridir.

Nüfusu 1 buçuk milyara yaklaşan, Körfez ülkeleri ve genel olarak Arap bölgesi ile kadim tarihi ticari, kültürel ve dini ilişkilere sahip büyük bir ülke olan Hindistan hakkında ne yazık ki pek bir şey bilmiyoruz. Körfez'de Hindistan ile ilgili araştırmalarla ilgilenen merkezler olduğunu hiç duymadım. Hindistan’ın meselelerini ve bunların gerçekliğimiz üzerindeki etkilerini, parlamento seçimleri sonuçlarının birçok halkı, ırkı ve milliyetiyle Hindistan ile ilişkilerimiz üzerindeki etkilerini ele alan periyodik seminerler de düzenlenmiyor.

Mevcut Hindistan Başbakanı Narendra Modi, Hindistan seçimlerine ırkçı, azınlık karşıtı olan partisi Bharatiya Janata ile katılıyor. Tüm göstergeler onun başarılı olup üçüncü bir dönem seçileceğine işaret ediyor. Hindu ırkçı partisi, sayıları 200 milyondan fazla olan Müslümanlar başta olmak üzere tüm azınlıklara yönelik dışlayıcı bir söyleme dayanıyor. Modi, geçtiğimiz pazar günü destekçileri için düzenlenen bir seçim mitinginde, seçimlerde kendisiyle yarışan muhalefetteki Kongre Partisi’ni hedef aldı. Açıkça Müslümanlara atıfta bulunarak, partiyi Hindistan'ın zenginliğini sınırsız sayıda çoğalan davetsiz misafirlere dağıtmak istemekle suçladı.

Bharatiya Janata Partisi’nin laiklik ve yurttaşlar arasındaki eşitlik konusunda tuhaf yorumları bulunuyor. Parti teorisyenleri laikliğin çoğunluğun egemenliğini tanıma ve onun formülünün azınlıklara dayatılması gerektiği anlamına geldiğini savunuyorlar. Parti aynı zamanda ezici çoğunluk ile fırsatçı azınlıkları eşitleyen eşitliğin bu çoğunluğa haksızlık olduğuna da inanıyor ve şunu soruyor; azınlıklar lehine çoğunluk ezilirken eşitlik nasıl sağlanabilir?

Irkçı Hindu partinin destekçileri, kuzey ve kuzeydoğudaki bazı eyaletlerde Müslümanların sığır eti yediğini gördüklerinde veya bir Müslümanın Hindu bir kız ile evlendiğini duyduklarında Müslümanlara karşı katliamlar da gerçekleştiriyorlar. Onlara göre Müslümanların Hindu kızlar ile evlenmelerinin nedeni, onları Müslüman yapmaya yönelik küresel bir İslami komplo olduğu için, bu tür evlilikleri “cihat evliliği” diye adlandırıyorlar.

Genel olarak Sihler, Hıristiyanlar ve tabii ki bu saldırılardan en büyük payı alan Müslümanlar gibi azınlıklara karşı Hindu ihlalleri tekrarlanıyor. Nitekim Modi hükümeti, komşu ülkelerden (Bangladeş ve Pakistan) Müslüman göçmenlerin vatandaşlığa alınmasını yasaklayan bir yasayı, bu iki ülkenin 1947'deki bağımsızlıktan kısa bir süre sonra ana toprak Hindistan'dan ayrıldığı ve bu ülkeler İslam ülkesi olduklarından Hindistan vatandaşlığı talep etmeleri için hiçbir gerekçelerinin bulunmadığını öne sürerek kabul etti.

 Bugün bazı Hint Müslümanlar Pakistan (230 milyon kişi) ile Bangladeş (170 milyon kişi) Hindistan’dan ayrıldıkları için hayıflanıyor olabilirler. Çünkü eğer Hindistan Birliği içinde kalsalardı, bugün Müslümanların sayısı 600 milyona, yani şu anki Hinduların sayısına yakın olacaktı ve herhangi bir ırkçı partinin Hindistan'daki Müslümanları yabancı bir azınlık olarak görmesi zor olacaktı.

Hindistan seçimleri, bölgemiz meseleleri ve Hindistan ile ilişkileriyle ilgilenenlerin bu büyük ülkeyi daha iyi anlamalarına ışık tutması için bir fırsattır. Bu bölgemize fayda sağlayacak ve Hindistan gibi bir ülkede de Müslümanlara iyilik ve huzur getirecektir.

*Bu makale Şarku’l Avsat tarafından Independent Arabia’dan çevrilmiştir.


Gazze’deki ateş Kolombiya Üniversitesi'nin ‘Mısırlı baronesini’ yaktı

Rektör Şefik, Temsilciler Meclisi Başkanı tarafından ‘nefret ve antisemitizm’ olarak nitelendirilen kampüsteki Filistin’e destek gösterileri sebebiyle Temsilciler Meclisinde ifade verdi, 17 Nisan 2024 (AFP)
Rektör Şefik, Temsilciler Meclisi Başkanı tarafından ‘nefret ve antisemitizm’ olarak nitelendirilen kampüsteki Filistin’e destek gösterileri sebebiyle Temsilciler Meclisinde ifade verdi, 17 Nisan 2024 (AFP)
TT

Gazze’deki ateş Kolombiya Üniversitesi'nin ‘Mısırlı baronesini’ yaktı

Rektör Şefik, Temsilciler Meclisi Başkanı tarafından ‘nefret ve antisemitizm’ olarak nitelendirilen kampüsteki Filistin’e destek gösterileri sebebiyle Temsilciler Meclisinde ifade verdi, 17 Nisan 2024 (AFP)
Rektör Şefik, Temsilciler Meclisi Başkanı tarafından ‘nefret ve antisemitizm’ olarak nitelendirilen kampüsteki Filistin’e destek gösterileri sebebiyle Temsilciler Meclisinde ifade verdi, 17 Nisan 2024 (AFP)

İnci Mecdi

Nimet Minuşe Şefik, Mısır'da doğdu. Ailesiyle birlikte ABD'ye göç etti. Ardından eğitim için İngiltere'ye taşındı. Bir yandan Hamas Hareketi yanlısı profesörler hakkında ABD Temsilciler Meclisi tarafından açıklan soruşturmayla karşı karşıya olan Şefik, diğer taraftan Gazze’deki savaşı protesto eden öğrencilerin oturma eylemini dağıtmak için polisten yardım istediği gerekçesiyle öğrencilerin öfkeli tepkisini çekti.

Nimet Minuşe Şefik, geçtiğimiz yıl New York'taki Kolombiya Üniversitesi'nin rektörü olarak atandığında, üniversitenin mütevelli heyeti başkanı onu ‘akademiyi ve dış dünyayı’ en iyi şekilde anlayan ‘ideal bir aday’ olarak nitelendirmişti. Ancak Mısır asıllı İngiliz-Amerikan barones, çok geçmeden kendisini Gazze savaşı nedeniyle karşıt tarafların suçlamalarıyla karşı karşıya buldu. Şefik, daha önce de dünyanın en büyük finans kuruluşlarında çalışmış biri olarak karmaşık meselelerle uğraşmış, İsrail'le ekonomik ve akademik ilişkilerin kesilmesi talebiyle öğrenciler tarafından düzenlenen oturma eylemine polisin müdahale etmesine izin vermesinin ardından solcuların akademik özgürlüğü ihlal ettiği suçlamaları, sağcıların ise kampüsteki antisemitizmle baş edemediği suçlamalarına maruz kalmıştı.

ABD Temsilciler Meclisi’nde ifade verdi

Şefik, geçtiğimiz hafta ABD Temsilciler Meclisi Eğitim ve İşgücü Komitesi’nde yapılan bir oturumda, 7 Ekim 2023 saldırıları sonrası kampüsteki ‘nefret ve antisemitizm’ olaylarına yaklaşımıyla ilgili sorularla karşılaştı.

ABD basınına göre Şefik hakkında, üniversitenin ‘antisemitizm’ (Yahudi karşıtlığı) olarak nitelendirilen Hamas Hareketi yanlısı yorumlar yapan öğretim üyelerine nasıl davrandığıyla ilgili özel bir soruşturma başlatıldı. Şefik’e ifade verdiği sırada Michigan'dan Cumhuriyetçi Kongre Üyesi Tim Wahlberg tarafından Hamas Hareketi’nin geçtiğimiz ekim ayında İsrail’i hedef alan saldırısını ‘çarpıcı bir zafer’ olarak nitelendiren yorumlarda bulunan üniversitenin Ortadoğu, Güney Asya ve Afrika Çalışmaları Bölümü profesörlerinden Joseph Massad hakkında da bir soru soruldu.

fdvb
New York'taki Kolombiya Üniversitesi kampüsünde bir araya gelen Filistin yanlıları, 25 Nisan 2024 (AFP)

Şefik, Wahlberg’in sorusuna, “Yaptığı açıklamayı kınıyorum. Söyledikleri beni dehşete düşürdü. Kendisiyle konuşuldu” yanıtını verdi. Bir diğer Cumhuriyetçi Temsilci Elise Stefanik’in Şefik’e Massad'ın neden halen Kolombiya Üniversitesi resmi internet sitesinde ‘Akademik İnceleme Komitesi Başkanı’ olarak yer aldığını sorunca oturumda sesler yükseldi. Stefanik, Şefik’ten Massad'ı görevinden alacağına dair söz vermesini istedi. Oturumda Şefik’e üniversitenin Ortadoğu Enstitüsü'nde misafir öğretim üyesi olan Muhammed Abduh’un 1 Ekim'de Facebook'ta paylaştığı “Evet ister Hamas, ister Hizbullah ister İslami Cihad Hareketi olsun direnişten yanayım, ama sadece belli bir ölçüde” şeklindeki paylaşımı soruldu. Bunun üzerine Şefik, Abduh’u üniversiteden göndereceğini söyledi.

Üniversitenin bazı Yahudi öğrencileri daha önce kampüs içinde sözlü ve fiziksel tacize uğradıklarını kampüs dışında da antisemitizm olayları yaşandıklarını bildirdiler. Üniversitenin önde gelen bazı büyük bağışçıları, Cumhuriyetçi temsilciler ve Demokrat Parti’den de bazı temsilciler, bu tür olayların Şefik’in antisemitizmle başa çıkmada yetersiz olduğunu gösterdiği yorumunda bulundular. Üniversitenin önde gelen bağışçılarından biri olan Robert Kraft, “Artık Kolombiya Üniversitesi’nin öğrencilerini ve personelini koruyabildiğine güvenim kalmadı. Bu durumu düzeltecek önlemler alınana kadar üniversiteyi destekleme konusunda çekincelerim var. Umarım üniversite ve yönetimi bu protestoları derhal sona erdirerek bu nefretle mücadele eder” şeklinde konuştu.

Polis şiddeti

Öte yandan Şefik’in, öğrencilerin üniversitenin barışçıl gösteri düzenleme politikalarını açıkça ihlal ederek kampüse çadırlarla ‘Gazze ile dayanışma kampı’ kurup Gazze’deki savaşa karşı protesto hareketine müdahale etmesi için New York polisine izin vermesi, öğrencilerin, öğretim görevlilerinin ve solcu politikacıların öfkeli tepkisine neden oldu. Polisin müdahalesi sonucu 100'den fazla kişi gözaltına alındı. Bunun üzerine daha fazla öğrenci protestoya dahil oldu ve protesto hareketi kısa süre için ABD’deki birçok üniversitenin kampüsüne yayıldı.

Temsilciler Meclisi'nin Demokrat Partili üyelerinden Alexandria Ocasio-Cortez, salı günü X platformundaki hesabından yaptığı açıklamada, “Polisin kampüste öğrenciler tarafından düzenlenen barışçıl protestoları dağıtması tansiyonu yükselten, pervasızca ve tehlikeli bir adımdır. Bu, insanların hayatlarını riske atan berbat bir yönetimin başarısızlığından başka bir şey değil. Bunu mümkün olan en güçlü şekilde kınıyorum” ifadelerini kullandı.

Şefik’in istifası için talepler

ABD Temsilciler Meclisi’nin Cumhuriyetçi Başkanı Mike Johnson, çarşamba günü Kolombiya Üniversitesi’nde düzenlediği basın toplantısında Şefik’in istifasını istedi. Johnson, “Bugün burada dostlarımın yanında olmak ve Rektör Şefik’i bu kaosa derhal bir düzen getiremezse istifa etmeye çağırmak için bulunuyorum” dedi.

Ancak Kolombiya Üniversitesi Mütevelli Heyeti, üniversiteyi içinden geçtiği bu zor günlerde yönetirken onu güçlü bir şekilde desteklediğini açıklayarak Şefik’in arkasında durdu. CNN'in aktardığına göre Üniversite Mütevelli Heyeti tarafından yapılan yazılı açıklamada, “Rektör Şefik, rektörlük seçimleri sırasında bize nefret, taciz ve ayrımcılığa karşı sağlam bir duruş sergilerken, çatışmaları çözmek ve Kolombiya Üniversitesi gibi canlı bir kampüsü oluşturan farklı sesleri dengelemek için her zaman düşünceli bir yaklaşım benimseyeceğini söyledi. Şu anda da tam olarak bunu yapıyor” denildi.

İfade vermek üzere gitmeden önce Temsilciler Meclisi’ne yaptığı yazılı açıklamada, önce Mısır'da ve daha sonra okullarda sistematik ırkçılıktan dolayı ayrımcılığa maruz kalınan dönemde ABD’nin güneydoğusunda geçirdiği çocukluk yıllarını anlatan Şefik, bu deneyimlerin kendisine ‘çok çeşitli geçmişlere ve ayrımcılığın ilk elden üstesinden gelme deneyimlerine sahip insanlarla ilişki kurma ve onlardan bir şeyler öğrenme’ imkanı yakaladığını söyledi.

dfrgtbh
Üniversite kampüsünde Filistin’e destek için kurulan kampın karşısındaki İsrail bayrakları, 26 Nisan 2024 (AFP)

Üniversite rektörleri arasında bu durumda olan sadece Şefik değil. Pennsylvania Üniversitesi Rektörü Liz Magill ve Harvard Üniversitesi Rektörü Claudine Gay, 7 Ekim 2023 olaylarından sonra kampüsteki ‘antisemitizm’ diye nitelendirilen protestoları ele alış biçimleri nedeniyle baskıya uğradılar. Her ikisi de bu baskılar sonucunda istifa ettiler. Gözlemciler, Kolombiya Üniversitesi ve ABD’deki diğer üniversitelerde yaşananların, bu çağda üniversiteleri yönetmenin karmaşıklığını ve bunların etkisini yansıttığını düşünüyorlar. Gözlemcilere göre bu yaşananlar aynı zamanda, Şefik gibi akademik olmayan geçmişlerden gelen ve sayıları giderek artan üniversite rektörlerinin deneyimlerini de yansıtıyor.

Bu sadece kampüste güvenli bir ortam oluştururken ifade özgürlüğü ve akademik özgürlük ilkeleri arasında denge kurmakla sınırlı değil. ABD’de yayınlanan Time dergisine göre Şikago’daki Loyola Üniversitesi’nde yükseköğretimde profesör yardımcısı olan Katherine S. Cho, bugünlerde diğer üniversite rektörleri gibi kendisinin de fakülte, mütevelli heyeti ve yönetim arasında denge sağlamakla görevli olduğunu söyledi. Bu üç grubun genellikle üniversitede neler olduğu ve başkanın işini iyi yapıp yapamadığı konusunda farklı fikirlere sahip olduklarını belirten Cho, “Rektörün başarılı olduğunu düşündükleri konulara ilişkin farklı tanımları olabiliyor” dedi.

Pragmatik biri

Şefik, geçtiğimiz yıl Kolombiya Üniversitesi’nde rektörlük görevine geldiğinde, üniversitenin ilk kadın rektörü ve Ivy League (Sarmaşık Ligi/ABD’nin New England bölgesi ve güneyindeki sekiz vakıf üniversitesinin oluşturduğu birlik) okullarının başına yeni atanan birkaç kadın rektörden biri oldu.

Mısır'da doğan, ancak dört yaşındayken ailesiyle birlikte ABD’ye göç eden Şefik, çocukluk yıllarını burada geçirdikten sonra lisansüstü eğitimini almak için İngiltere’ye taşındı ve burada uzun bir kariyer yolculuğu oldu.

Londra Ekonomi Okulu’ndan yüksek lisans derecesini aldıktan sonra Oxford Üniversitesi'nde doktora yapan Şefik, 36 yaşında Dünya Bankası'nın gelmiş geçmiş en genç başkan yardımcısı oldu. Şefik, İngiltere Uluslararası Kalkınma Departmanı’nda (DFID), Uluslararası Para Fonu’nda (IMF) ve İngiltere Merkez Bankası'nda çalıştıktan sonra Londra Ekonomi Okulu’nun başına geçti.

İngiltere'de geçirdiği süre boyunca yetenekleriyle göz dolduran ve alanında üne kavuşan Şefik’in belirgin bir siyasi eğilimi yoktu. Hem Muhafazakar Parti hem de İşçi Partisi hükümetleri döneminde DFID Genel Sekreteri olarak görev yaptı ve Lordlar Kamarası'nın daimi üyesi oldu. Şefik, 2021 yılında Financial Times dergisine verdiği röportajda, pragmatik ve siyasi eğilimi olmayan biri olarak tanımlanıyordu. Şefik, ABD’de büyüyen Mısırlı genç bir kız olarak kimliği hakkında konuşurken, okulda kendisine siyah mı beyaz mı olduğu sorulmuş ve ‘Esmerim’ cevabını verdiğini de söylemişti.

Şefik’in 2022 yılında Londra Ekonomi Okulu’ndaki görevi için 539 bin sterlin maaş alması ülkede tartışmalara yol açarken Londra Ekonomi Okulu, öğretim görevlilerinin maaşlarını artırmayı başaramadı. Bazı çevrelerse bu miktarın ABD'deki üniversitelerdeki benzer pozisyonlar için ödenen maaşların halen çok altında olduğuna dikkati çektiler.

*Bu makale Şarku'l Avsat tarafından Independent Arabia'dan çevrilmiştir.


İsrail: Esir takası anlaşması yapılması halinde Refah'a operasyon askıya alınacak

Gazze Şeridi'nin güneyinde yer alan Refah'ta yerinden edilmiş Filistinlilerin yaşadığı çadırlar (EPA)
Gazze Şeridi'nin güneyinde yer alan Refah'ta yerinden edilmiş Filistinlilerin yaşadığı çadırlar (EPA)
TT

İsrail: Esir takası anlaşması yapılması halinde Refah'a operasyon askıya alınacak

Gazze Şeridi'nin güneyinde yer alan Refah'ta yerinden edilmiş Filistinlilerin yaşadığı çadırlar (EPA)
Gazze Şeridi'nin güneyinde yer alan Refah'ta yerinden edilmiş Filistinlilerin yaşadığı çadırlar (EPA)

İsrail Dışişleri Bakanı Yisrael Katz, Hamas ile esir takası anlaşması yapılması halinde Gazze Şeridi'nin güneyindeki Refah kentine olası kara operasyonunu askıya alacaklarını bildirdi.

Katz, İsrail'in Kanal 12 televizyonuna yaptığı açıklamada, esir takasıyla ilgili konuştu.

Bakan Katz, Hamas ile esir takası anlaşmasına varılması halinde Refah'a operasyonun askıya alınacağını belirtti.

Ülkedeki ana muhalefet partisinin lideri Yair Lapid de aynı kanala yaptığı açıklamada, Gazze'ye saldırılara devam etme ya da esir takas anlaşması yapma arasında bir tercih yapılması gerekirse takasın seçilmesi gerektiğini söyledi.

Hamas'ın askeri kanadı İzzeddin el-Kassam Tugayları, bugün elindeki 2 İsraillinin "esir takası anlaşması" yapılması ve evlerine dönmeleri için hükümete çağrıda bulunduğu bir video yayınlamıştı.

Kassam Tugaylarının Telegram hesabından yayınlanan videoda, esirler İsrail ordusunun saldırıları altında zor şartlar altında yaşadıklarını ifade etmiş ve en kısa zamanda esir takası anlaşması yapılmasını istemişti.

Gazze'deki İsrailli esirlerin yakınlarının bir araya geldiği platform ise esir yakınlarından onay alınmasının ardından söz konusu videoyu sosyal medya hesabından paylaşmıştı.

Platform, hükümete, "Bağımsızlık Günü"nden önce hayatta olan esirleri evlerine getirme, diğerleri için ise cenaze merasimi düzenleme çağrısı yapmıştı.


Hamas ve İsrail'e ateşkes baskısı

İsrail'in dün (Cumartesi) Gazze Şeridi'nin orta kesimindeki en-Nuseyrat Mülteci Kampı'na düzenlediği hava saldırısında yıkılan binaların enkazı arasında bir Filistinli (AFP)
İsrail'in dün (Cumartesi) Gazze Şeridi'nin orta kesimindeki en-Nuseyrat Mülteci Kampı'na düzenlediği hava saldırısında yıkılan binaların enkazı arasında bir Filistinli (AFP)
TT

Hamas ve İsrail'e ateşkes baskısı

İsrail'in dün (Cumartesi) Gazze Şeridi'nin orta kesimindeki en-Nuseyrat Mülteci Kampı'na düzenlediği hava saldırısında yıkılan binaların enkazı arasında bir Filistinli (AFP)
İsrail'in dün (Cumartesi) Gazze Şeridi'nin orta kesimindeki en-Nuseyrat Mülteci Kampı'na düzenlediği hava saldırısında yıkılan binaların enkazı arasında bir Filistinli (AFP)

ABD ve Mısır, İsrail'in çoğu yerinden edilmiş 1,2 milyondan fazla Filistinlinin toplandığı Refah'ı işgal etmesini ve kanlı bir savaş tehdidini önlemek umuduyla İsrail ile Hamas arasında bir takas anlaşması yapılması için baskılarını arttırdı.

Konuyla ilgili bilgi sahibi Filistinli kaynaklar Şarku’l Avsat'a Refah'ın işgalinden önceki son saatlerde çabaların yoğunlaştığını ve perde arkasında ABD'nin İsrail'e anlaşmanın başarılı olması için baskı yaparken Mısır'ın da Hamas'a baskı yaptığını doğruladı.

Kaynaklar, “Washington Refah'ın işgaline karşı çıkıyor ve tehditler savuruyor. Mısırlılar ise Hamas'a bunun kaçırılmaması gereken bir fırsat olduğunu söylüyor” ifadelerini kullandı.

Şarku’l Avsat'a konuşan kaynaklara göre Mısır, Refah'ın işgalini durduracak ve sonunda kapsamlı bir anlaşmaya yol açacak ‘insani’ bir anlaşma için çalışıyor. Mısır'ın fikri, kapsamlı bir anlaşmaya varılamıyorsa, ilk aşamada her iki tarafın taleplerini karşılayan ve tartışmalı konuları daha sonraki aşamalara erteleyen kademeli bir anlaşma olması. Zira ihtiyaç duyulan şey Refah'ın işgalini durdurmak.

Hamas'ın yanıt vermek için zamana ihtiyacı var. Çünkü bu konu hareketin Gazze Şeridi'ndeki liderliğiyle tartışılmalı. Mısır'ın Hamas üzerindeki baskısına karşılık Washington da Tel Aviv üzerinde baskı kuruyor. ABD Dışişleri Bakanlığı, bugün Suudi Arabistan'a gidecek olan Bakan Antony Blinken'in Gazze'deki ateşkesi durdurma çabalarıyla ilgili görüşmeler yapacağını ve Körfez İşbirliği Konseyi (KİK) ülkelerinden bakanlarla bir araya geleceğini açıkladı. ABD Dışişleri Bakanlığı'ndan yapılan açıklamada, “Blinken, çatışmanın artmasını önlemenin önemini vurgulayacak ve bölgede sürdürülebilir barış ve güvenliğin sağlanmasına yönelik çabaları ele alacak” denildi.


Cemaat-i İslami: Hamas ile saha koordinasyonu var, ancak siyasi bağlantı yok

Perşembe akşamı Batı Bekaa'daki Midun bölgesinde hedef alınan ve Cemaat-i İslami liderleri Musab ve Bilal Halef'in öldüğü araç (Lübnan Ulusal Haber Ajansı)
Perşembe akşamı Batı Bekaa'daki Midun bölgesinde hedef alınan ve Cemaat-i İslami liderleri Musab ve Bilal Halef'in öldüğü araç (Lübnan Ulusal Haber Ajansı)
TT

Cemaat-i İslami: Hamas ile saha koordinasyonu var, ancak siyasi bağlantı yok

Perşembe akşamı Batı Bekaa'daki Midun bölgesinde hedef alınan ve Cemaat-i İslami liderleri Musab ve Bilal Halef'in öldüğü araç (Lübnan Ulusal Haber Ajansı)
Perşembe akşamı Batı Bekaa'daki Midun bölgesinde hedef alınan ve Cemaat-i İslami liderleri Musab ve Bilal Halef'in öldüğü araç (Lübnan Ulusal Haber Ajansı)

Cemaat-i İslami'nin Lübnan'daki askeri kanadı Fecr Kuvvetleri’nin önde gelen komutanlarından birinin İsrail tarafından öldürülmesi, örgütün Güney Lübnan cephesindeki rolü ve etkinliğine yeni bir ışık tuttu. İsrail ordusu Musab Halef'in Batı Bekaa’daki Midun bölgesinde bir silahlı insansız hava aracı (SİHA) saldırısında öldürülmesini ‘Hamas'ın Lübnan'daki koluyla iş birliği içinde İsrail'e karşı çok sayıda saldırı gerçekleştirmiş olmasına’ bağladı.

İsrail'e ait bir SİHA, Bekaa'nın batısındaki Midun bölgesinde bir aracı hedef alarak Musab Halef ve Bilal Halef'i öldürdü. İsrail ordusundan yapılan açıklamada “Cemaat-i İslami son dönemde Lübnan topraklarından İsrail'e karşı Har Dov bölgesinde (Şebaa Çiftlikleri) ve İsrail'in kuzeyindeki diğer bölgelerde çok sayıda saldırı planladı ve teşvik etti” denilerek Musab Halef'in ‘İsrail'e karşı saldırılar gerçekleştirmek için Hamas'ın Lübnan'daki koluyla iş birliği yaptığı’ vurgulandı.

İsrail bu açıklamayla Cemaat-i İslami'nin askeri faaliyetlerini Hamas'la ve Lübnan'daki rolüyle ilişkilendirmeye çalışırken, örgüt bu suçlamaları reddetmekte gecikmedi ve ‘askeri çalışmalarının Hamas'tan ve diğer gruplardan bağımsız olduğunu’ vurguladı. Cemaat-i İslami'nin Siyasi Büro Başkanı Ali Ebu Yasin Şarku’l Avsat’a yaptığı açıklamada, “Biz ve Hamas aynı okulun çocuklarıyız. Tüm özgür insanları ilgilendiren Filistin davası için savaşıyoruz. Hamas başka, Cemaat-i İslami başka bir yapı. Şehit Musab Halef ve Bilal Halef, Cemaat-i İslami için çalışmaktaydı, başka bir grup için değil. Saha çalışmaları sırasında Hamas ve güneydeki diğer direniş gruplarıyla koordinasyon var, özellikle de düşmanla tek bir çatışma hattında olduğumuz için koordinasyon yapmamak mantıksız. Ancak bu bizim Hamas ya da diğerleri için çalıştığımız anlamına gelmiyor” ifadelerini kullandı.

Örgüt, Hamas ile aynı amaç için savaştığını kabul etse de bu, Hamas’ın Lübnan topraklarından askeri rol oynamasını onayladığı ya da desteklediği anlamına gelmiyor. Ebu Yasin, “Filistinlilerin Lübnan'dan askeri katılımı tartışma ve müzakereye tabidir. Toprak Lübnan toprağıdır, cephe Lübnan cephesidir. Hepimiz düşmanı Gazze'den uzak tutacak şekilde yormaya çalışıyorsak bile Lübnan'ın durumu da göz önünde bulundurulmalıdır. Savaş bittikten sonra masaya oturmalı ve Hamas'ın Lübnan'dan askerî harekât yapmasının mümkün olup olmadığını bilinçli bir şekilde tartışmalıyız” şeklinde konuştu.

Cemaat-i İslami ve Hamas'ın Müslüman Kardeşler doktrininin bir parçası olduğu doğru. Ancak bu, askeri uzman Tuğgeneral Vehbi Katişa'nın da ifade ettiği gibi, ikisinden birinin diğerinin içinde eriyeceği anlamına gelmiyor. Şarku’l Avsat’a özel açıklamalarda bulunan Katişa, “Cemaat-i İslami'nin ilk askeri müdahalesi Gazze Şeridi'ndeki savaşın uzun sürmeyeceği ve bu sembolik rol sayesinde siyasi bir kazanım elde edeceği inancına dayanıyordu” ifadesini kullandı. Hamas ile Musab Halef arasında iletişim, koordinasyon ve bunların hareketin saha çalışmalarındaki görevini kolaylaştırma olasılığını göz ardı etmeyen Katişa, “Ancak bu, Cemaat-i İslami’nin Hamas içinde eriyebileceği anlamına gelmiyor” dedi. Katişa ayrıca, “Grubun liderliği içinde güney cephesine askeri olarak katılmanın fizibilitesi konusunda bir görüş ayrılığından” söz etti.

‘Lübnan'ı İsrail için yoğun bir cepheye dönüştürmenin Filistin davasına hiçbir şey kazandırmadığını’ vurgulayan Katişa, “Lübnan'dan atılan her roketin (aralarında sivillerin de bulunduğu yüzlerce Lübnanlı’nın ölmesinin ve köylerin yok edilmesinin kanıtladığı gibi) İsrail'in yıkıcı yanıtını çektiğini” belirterek, ‘Filistinli çocukların taş intifadasının İsrail'e silahlı eylemden daha fazla zarar verdiğini, zira bu sayede Yitzhak Rabin'in merhum Filistin Devlet Başkanı Yaser Arafat ile Oslo Anlaşması’nı imzaladığını’ hatırlattı. Katişa, “Düşmanla onun üstün olduğu araçla savaşmak mümkün değildir” diyerek sözlerini noktaladı.


Medvedev: Rusya, ABD'nin Batı'daki donmuş rezervlerine el koymasına karşılık verebilir

Eski Rusya Devlet Başkanı Dmitriy Medvedev (AP)
Eski Rusya Devlet Başkanı Dmitriy Medvedev (AP)
TT

Medvedev: Rusya, ABD'nin Batı'daki donmuş rezervlerine el koymasına karşılık verebilir

Eski Rusya Devlet Başkanı Dmitriy Medvedev (AP)
Eski Rusya Devlet Başkanı Dmitriy Medvedev (AP)

Rusya Güvenlik Konseyi Başkan Yardımcısı Dmitriy Medvedev dün (Cumartesi) yaptığı açıklamada, ABD'nin Moskova'nın Batı'daki dondurulmuş döviz rezervlerine el koymasına karşılık olarak Rusya'nın da ABD vatandaşları ve yatırımcılarının Rusya'daki mülk ve paraları dahil tüm varlıklarına el koyabileceğini söyledi.

ABD Temsilciler Meclisi, ABD Başkanı Joe Biden yönetiminin ABD bankalarında tutulan Rus varlıklarına el koymasına ve bunları Ukrayna'ya transfer etmesine olanak tanıyan bir yasa tasarısını kabul etti.

Rusya'nın Ukrayna'daki savaşına karşılık olarak ABD ve müttefikleri, Rusya Merkez Bankası ve Maliye Bakanlığı ile işlemleri yasakladı. Ayrıca Batı'da, çoğunlukla ABD'den ziyade Avrupa finans kurumlarında bulunan yaklaşık 300 milyar dolar değerindeki Rus varlıkları donduruldu.

Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin'in yakın müttefiki olan Medvedev, Rusya'nın ABD'nin rezervlerine el koymasına aynı şekilde karşılık veremeyeceğini ifade etti.

Medvedev, Telegram hesabı üzerinden yaptığı açıklamada şu ifadeleri kullandı: “Bunun nedeni açık; para, haklar ve diğer ABD varlıkları da dahil olmak üzere büyük miktarda ABD hükümet mülküne sahip değiliz. Dolayısıyla yanıt asimetrik olacak, ancak daha az acı verici olacağı doğru değil. Örneğin, Rusya'nın yargı yetkisi dahilindeki bireylerin mülklerine (fonlar, gayrimenkuller, ayni taşınır mallar ve mülkiyet hakları) mahkeme kararıyla haciz uygulanmasından bahsediyoruz.”

Medvedev sözlerini şöyle sürdürdü: “Evet, bu karmaşık bir hikâye. Çünkü bu kişiler genellikle Rus ekonomisine yatırım yapan kişiler... Onlara özel mülkiyet haklarının tehlikeye atılmayacağı garantisini verdik ama beklenmedik bir şey oldu: devletleri bize karşı hibrid (çok biçimli) bir savaş ilan etti. Kuşkusuz buna karşılık verilmeli.”

Medvedev ayrıca, Rus yasalarında bu varlıklara Rus devleti lehine el konulmasını sağlayacak değişiklikler yapılması gerektiğini belirtti.


Rusya ve Ukrayna arasındaki enerji tesisleri savaşı yoğunlaşıyor

Kiev, kuzeydoğu Ukrayna'daki Harkiv'de bir hastane Rus saldırılarında yıkıldı (Reuters)
Kiev, kuzeydoğu Ukrayna'daki Harkiv'de bir hastane Rus saldırılarında yıkıldı (Reuters)
TT

Rusya ve Ukrayna arasındaki enerji tesisleri savaşı yoğunlaşıyor

Kiev, kuzeydoğu Ukrayna'daki Harkiv'de bir hastane Rus saldırılarında yıkıldı (Reuters)
Kiev, kuzeydoğu Ukrayna'daki Harkiv'de bir hastane Rus saldırılarında yıkıldı (Reuters)

Rus ve Ukrayna güçleri, son haftalarda özellikle iki ülkedeki enerji ve altyapı tesislerini hedef alan saldırılarını karşılıklı olarak yoğunlaştırdı. Sovyetler Birliği'nin II. Dünya Savaşı'nda Nazi Almanyası'na karşı kazandığı zaferin anısına düzenlenen 9 Mayıs kutlamaları yaklaşırken, Ukrayna acilen ihtiyaç duyulan Amerikan silahlarının gelmesini bekliyor. Rusya, böyle bir dönemde cuma ve cumartesi gecesi " Ukrayna'da çok sayıda bölgeye füzelerle” yeniden yoğun bir saldırı düzenleyerek, 4 termik santralin hasar görmesine ve elektrik kesintilerine neden oldu.

Öte yandan Ukrayna, Rusya'nın güneyindeki Krasnodar bölgesine ve Moskova'nın 2014 yılında ilhak ettiği Kırım Yarımadası'na bugüne kadarki en şiddetli drone saldırılarını gerçekleştirdi. Ilsky ve Slavyansk rafinerileri" gibi iki önemli "anahtar teknolojik tesisler" olarak nitelendirdiği tesisleri hedef aldı. Rus resmi medyasının işletmeci şirketin bir temsilcisinden aktardığı bilgiye göre Krasnodar bölgesindeki yetkililer, Slavyansk rafinerisinde yangın çıktığını ve rafinerinin faaliyetini durdurmak zorunda kaldığını bildirdi.


USAID, El Fasher'e yönelik Hızlı Destek saldırısının sonuçları konusunda uyardı

Darfur El Fasher'in dışında Zemzem kampındaki Sudanlı mülteciler  (AP)
Darfur El Fasher'in dışında Zemzem kampındaki Sudanlı mülteciler  (AP)
TT

USAID, El Fasher'e yönelik Hızlı Destek saldırısının sonuçları konusunda uyardı

Darfur El Fasher'in dışında Zemzem kampındaki Sudanlı mülteciler  (AP)
Darfur El Fasher'in dışında Zemzem kampındaki Sudanlı mülteciler  (AP)

Amerika Birleşik Devletleri Uluslararası Kalkınma Ajansı Direktörü Samantha Power dün (Cumartesi) Hızlı Destek Kuvvetlerinin Kuzey Darfur Eyaletindeki El Fasher şehrine olası saldırısının Sudan'da zaten “felaket” olan insani durumu daha da kötüleştireceğini söyledi.

Power, "X" platformundaki hesabı aracılığıyla, saldırının "muhtemelen Darfur'da sivillere karşı zulüm yapılmasına yol açacağını" belirtti.

Samantha Power sözlerini şöyle sürdürdü: "ABD, Sudan ordu komutanı Abdülfettah el-Burhan ve Hızlı Destek Kuvvetleri komutanı Muhammed Hamdan Daklu’ya (Hemedti) gerilimi derhal durdurma çağrısında bulunuyor. Ayrıca, her iki tarafta nüfuz sahibi olan ülkeleri, onları çatışmayı durdurmaya ve bu çatışmayı sona erdirecek müzakereler için mücadele etmeye çağırıyoruz.”