Türkiye’nin yeni Navtex ilanı krizi tırmandırdı

Erdoğan Rize ziyaretinde (AP)
Erdoğan Rize ziyaretinde (AP)
TT

Türkiye’nin yeni Navtex ilanı krizi tırmandırdı

Erdoğan Rize ziyaretinde (AP)
Erdoğan Rize ziyaretinde (AP)

Türkiye’nin Kıbrıs ve Yunanistan kıyıları yakınında petrol ve doğalgaz arama faaliyetleri Doğu Akdeniz’de gerilimi daha da artırdı.
Ankara, Yavuz sondaj gemisinin Kıbrıs açıklarında hidrokarbon arama çalışmalarını yürüteceği alana yönelik 18 Ağustos-15 Eylül tarihleri için dün yeni bir Navtex ilan etti.
Yavuz sondaj gemisinin, Ertuğrul Bey, Osman Bey ve Orhan Bey gemileri ile birlikte Doğu Akdeniz’de Kıbrıs’ın güneybatısında çalışmalarını sürdüreceği bilgisi verilirken, Navtex ilanında, “Çalışma sahasına girilmemesi şiddetle tavsiye olunur” ifadesi kullanıldı.
Bunun hemen ardından Güney Kıbrıs Rum Yönetimi ‘karşı Navtex’ duyurusu yaptı.
Güney Kıbrıs Rum Yönetimi radyosuna göre, Larnaka’daki Arama-Kurtarma Koordinasyon Merkezi tarafından bir karşı-Navtex ilan edildi.
Söz konusu duyuruda, Türkiye’nin yeni Navtex ilanının yetkisiz ve geçersiz olduğu,  Yavuz ve beraberindeki gemilerin bölgedeki faaliyetlerinin yasa dışı olduğu öne sürüldü.
Türkiye’nin, Oruç Reis sismik araştırma gemisinin çalışmalarını 23 Ağustos’a kadar sürdüreceğine ilişkin ilan ettiği Navtex, Yunanistan, Güney Kıbrıs Rum Yönetimi ve Avrupa Birliği (AB) ile gerginliğe neden oldu.
AB Dış İlişkiler Konseyi’nin geçtiğimiz Cuma günü video konferans aracılığıyla yaptığı toplantıda, deniz sınırı ile ilgili konuların yalnızca müzakere ve diyalog yolu ile çözülebileceği ifade edildi.
Ancak Türkiye Dışişleri Bakanlığı’ndan yapılan açıklamada, “Türkiye, meşru hak ve çıkarlarını korumakta kararlıdır. ABnin çağrısı Doğu Akdeniz’de tek taraflı ve kışkırtıcı adım atanlara olmalıdır. Türkiye, diyalog ve müzakereden yanadır” denilerek, Mısır ile deniz sınırlarına ilişkin anlaşma yapan Yunanistan’a atıfta bulunuldu.
Milli Savunma Bakanlığı ise Twitter üzerinden, Akdeniz’de görev yapan Barbaros Hayrettin Paşa araştırma gemisi ile ona refakat eden Kemalreis firkateyninin fotoğraflarını paylaştı.
Geçtiğimiz hafta Yunanistan’a ait bir firkateynin Kemalreis firkateynine yaklaşmasının ardından gerilim yükseldi.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, AK Parti Rize İl Teşkilatı yemeğinde yaptığı konuşmada konuya dair şu ifadeleri kullandı;
“Oruç Reis Sismik araştırma gemisini önlemeye çalışan Yunan gemisine donanmamıza ait Kemal Reis gereken cevabı verdi. Eğer devam edecek olurlarsa, bunun karşılığını almaya devam edeceklerdir. Ağustos’un 23’üne kadar Oruç Reis aramaya devam edecek. Bu süreçte gemimize yönelik en küçük bir tacizde bulunulması halinde gereken cevabı vermekten asla çekinmeyeceğiz. Kıta sahanlığımızda haydutluğa asla boyun eğmeyeceğiz. Yaptırım ve tehdit dili karşısında geri adım atmayacağız.”
Erdoğan, Yunanistan ile yaşanan gerilim konusunda yaptığı açıklamalar nedeniyle CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nu ‘Yunanistan ağzıyla konuşmak’ ile suçladı.
Kılıçdaroğlu ise dün sosyal medya hesabından Erdoğan’a yanıt vererek, “Dış politikada Dışişleri Bakanlığı’nı tümüyle devre dışı bırakacaksın. Rüşvet alanları Büyükelçi yapacaksın, kadim dostumuz olan Mısır’ı düşman ilan edeceksin. Sonra sen utanmadan, sıkılmadan CHP’yi suçlayacaksın. Böyle bir aymazlığı tarih bile yazmamıştır” dedi.
Diğer yandan, Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Hami Aksoy, Güney Kıbrıs Rum Yönetimi ve Fransa arasında imzalanan savunma alanında işbirliği anlaşması ile ilgili yaptığı açıklamada, “Fransa’nın, Güney Kıbrıs Rum Yönetimi ile ortak tatbikatlar düzenleyerek, geçici de olsa 1960 Antlaşmaları’nın hilafına burada askeri uçaklarını konuşlandırması kabul edilemez” dedi.
Ada’nın tamamı ve Kıbrıs Türklerini temsil etmeyen Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’nin böyle bir anlaşma yapmaya ehil ve yetkili olmadığına vurgu yapan Aksoy, açıklamasının devamında şu ifadeleri kullandı;
“Söz konusu anlaşma, 1960 Antlaşmaları’na ve bu antlaşmalar tarafından kurulan dengeye aykırıdır. Doğu Akdeniz’de istikrar ve güvenliğin sağlanması yönündeki çabaları da sekteye uğratma riski barındırmaktadır.”
Geçtiğimiz hafta, Fransa Hava Kuvvetleri’ne ait Rafale tipi 2 savaş uçağı ve C-130 tipi nakliye uçağı Rum Yönetimi’ndeki Andreas Papandreou hava üssüne indi.



Fransa'nın Riyad Büyükelçisi Şarku’l Avsat’a konuştu: İsrail ve İran arasında askeri müdahale çözüm değil

Fransa'nın Suudi Arabistan Büyükelçisi (Şarku’l Avsat)
Fransa'nın Suudi Arabistan Büyükelçisi (Şarku’l Avsat)
TT

Fransa'nın Riyad Büyükelçisi Şarku’l Avsat’a konuştu: İsrail ve İran arasında askeri müdahale çözüm değil

Fransa'nın Suudi Arabistan Büyükelçisi (Şarku’l Avsat)
Fransa'nın Suudi Arabistan Büyükelçisi (Şarku’l Avsat)

Fransa'nın Suudi Arabistan Büyükelçisi Patrick Maisonnave, Fransa'nın askeri müdahalenin İran'ın nükleer programı sorununu çözeceğine inanmadığını belirtti. Büyükelçi, “Bunun etkisiz olduğunu düşünüyoruz. Askeri müdahale, İran'ın nükleer bilgisini tamamen ortadan kaldıramaz ya da gömülü veya konuşlandırılmış nükleer tesislerin tamamen yok edilmesini garanti edemez” dedi.

Şarku’l Avsat’ın sorularını yanıtlayan Büyükelçi, İran rejimini dışarıdan değiştirmeye çalışmanın tehlikesine dikkat çekerek, bunun terör tehdidi ve göç krizlerinin yanı sıra devletin çöküşü, iç savaş, istikrarsızlık ve bölgesel çatışmalar gibi ciddi sonuçlar doğuracağına inandığını, bu durumun Körfez bölgesinin güvenlik ve istikrarını etkileyeceğini ve etkisinin Avrupa'ya kadar uzanacağını söyledi.

Büyükelçi Maisonnave, “Askeri müdahale, kabiliyetlerin ve malzemelerin dağılmasına ve dolayısıyla nükleer silahların yayılması riskine yol açabilir. Suudi Arabistan ve Körfez İşbirliği Konseyi (KİK) üye ülkeleri arasındaki ortaklarımızın da bildiği gibi bu durum, Körfez suları da dâhil olmak üzere her türlü radyolojik riski beraberinde getirir. Askeri müdahale ayrıca, bölgesel istikrar ve bölgedeki ortak ve müttefiklerimizin güvenliği, özellikle de Hürmüz Boğazı bölgesi, ABD üslerine ve enerji altyapısına yönelik saldırılar açısından büyük riskler teşkil etmektedir” ifadelerini kullandı.

Maisonnave sözlerini şöyle sürdürdü: “Diplomatik bir çözümün en uygun çözüm olduğuna inanıyorum. Bunun zenginleştirme kapasitesi gibi kritik teknik konularda, uluslararası destekle doğrulanabilir ve kalıcı bir anlaşmaya varma imkânı sunduğuna inanıyoruz. Aynı zamanda askeri gerilimle bağlantılı olan yayılma, radyolojik riskler ve bölgesel istikrarsızlık gibi ciddi riskleri de önler.”

Fransız büyükelçi, diplomatik bir çözümün güçlü bir doğrulama mekanizmasına sahip bir anlaşmayla sonuçlanması gerektiğini vurguladı. Bu anlaşma, ilk olarak ‘zenginleştirme kapasitesinin’ teknik yönleriyle, ikinci olarak sürdürülebilirlikle ve üçüncü olarak da tam uluslararası destek ve doğrulanabilirlikle, özellikle de Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı'nın (UAEA) önceden haber vermeksizin istediği zaman tesisleri denetleyebilmesiyle ilgili güçlü unsurlar içermelidir.

Maisonnave, “Bu seçenek krizden çıkmanın en iyi yoludur. Fransa'nın geçmişte seçtiği ve bizim de kalıcı ve barışçıl bir çözüm için en iyi yol olarak gördüğümüz yol budur” şeklinde konuştu.

Maisonnave aynı zamanda İran'ın nükleer programının, bölgesel istikrar üzerindeki potansiyel yansımaları göz önüne alındığında, Fransa ve Avrupa'nın yanı sıra KİK bölgesinin güvenlik çıkarları için de ciddi bir tehdit oluşturduğuna inanıyor. Maisonnave'ye göre bu endişe, UAEA’nın yıllardır programın barışçıl niteliğini tam olarak garanti edememesi nedeniyle daha da artmakta. Fransa ve diğer Avrupa ülkeleri, İran'ın nükleer programının tamamen sivil amaçlar için tasarlanmamış olmasından büyük endişe duyuyor.