Schenker: Körfez’deki bölünme, Katar'ı İran rejimine ‘haraç’ ödemek zorunda bırakıyor

ABD Dışişleri Bakanı Yardımcısı, bu ayın ortalarında Doha ile komşularıyla olan anlaşmazlıkları ve terörle mücadele konusunda ‘verimli bir diyalog’ gerçekleştirmeyi bekleniyor

ABD Dışişleri Bakanı'nın Yakın Doğu İşlerinden Sorumlu Yardımcısı David Schenker (AP)
ABD Dışişleri Bakanı'nın Yakın Doğu İşlerinden Sorumlu Yardımcısı David Schenker (AP)
TT

Schenker: Körfez’deki bölünme, Katar'ı İran rejimine ‘haraç’ ödemek zorunda bırakıyor

ABD Dışişleri Bakanı'nın Yakın Doğu İşlerinden Sorumlu Yardımcısı David Schenker (AP)
ABD Dışişleri Bakanı'nın Yakın Doğu İşlerinden Sorumlu Yardımcısı David Schenker (AP)

Mustafa el-Ensari
ABD Dışişleri Bakan Yardımcısı David Schenker, gerçekleştirdiği son Ortadoğu turunun, komşuları tarafından boykot edilen Katar’ın mevcut durumundan yararlanarak onu ‘haraca bağladığını’ söylediği İran rejimine karşı daha sağlam bir seferberlik için Körfez ülkeleri arasındaki bölünmenin acilen sona ermesi gerektiğine dair inancını daha da arttırdığını söyledi.
Dün ABD Dışişleri Bakanlığı tarafından telekonferans aracılığıyla düzenlenen basın toplantısında konuşan Schenker, Ortadoğu turunun ilk durağı Kuveyt ile ilgili olarak, “Stratejik diyalogumuzu gözden geçirirken, uzun vadeli ortaklığımıza ve yakın işbirliğimize verdiğimiz değeri bir kez daha vurguladım. Körfez ihtilafını çözmek ve arabuluculuk yapmak için gösterdikleri çabalardan dolayı kendilerine teşekkür ettim” dedi.
Schenker açıklamalarını şöyle sürdürdü:
“Ayrıca 14-15 Eylül tarihlerinde gerçekleşecek stratejik diyalogumuzu gözden geçirmek için Katar'da bir takım toplantılar yaptım. Diyalogun verimli olacağına ve çok çeşitli konuları kapsayacağına dair beklentilerimiz yüksek.  Ayrıca terörizmle mücadele alanındaki mükemmel bir gelişim gösteren işbirliğimizi de ele aldık.”
 Ortadoğu turunun duraklarından biri de Lübnan olan Schenker, burada Lübnanlı yetkililerle ‘Lübnan'ın muazzam potansiyeli önünde engel teşkil eden yolsuzluk olaylarının sona ermesi’ konusunu ve kendisinin kesinlikle karşı olduğu Hizbullah'ın ‘mermi ve sandık’ seçimini masaya yatırdıklarını belirtti.
Anlaşmazlık, iki tarafın da düşmanlarına hizmet ediyor
Kuveyt ve Katar'da yaptığı görüşmelerin ön plana çıkan özelliğinin Körfez bölgesindeki anlaşmazlığın sona ermesine odaklı olması olduğuna dikkati çeken Schenker, Kuveyt'in söz konusu anlaşmazlığı sona erdirmek için arabuluculuk yapmakta aktif bir rol oynadığını ve en azından söz konusu anlaşmazlığın etkilerini azaltmaya yönelik çabaları olduğunu vurguladı. Körfez bölgesindeki anlaşmazlığın sona ermesi ihtiyacının benzer görüşmelerin değişmeyen konusu olduğunu belirten Schenker, “Körfez ülkeleri arasındaki anlaşmazlık, sadece düşmanlarımızın çıkarlarına hizmet etmekle kalmıyor, aynı zamanda ortak çıkarlarımıza da zarar veriyor. Birlikte yapacağımız önemli işler var ve ilgili tarafların bu anlaşmazlığı çözmesini istiyoruz. Körfez Arap Ülkeleri İşbirliği Konseyi’nin (KİK) bölgesel tehditler karşısında her zamankinden daha fazla kenetlenmesi zorunlu bir hal aldı. Tüm Körfez ülkelerinin, karşılaştıkları güçlüklerle mücadele edebilmek için birleşmesinin zamanı geldi” şeklinde konuştu.
Aylardır, ABD'nin Körfez ülkelerine tüm tarafları tatmin edecek bir anlaşmaya varmaları ve müttefiklerini rahatsız eden bölünmeyi sona erdirmek için baskı uyguladığına dair haberler basında yer aldı. Ancak, ABD’nin baskısı tarafların tutumlarını değiştirmelerini sağlamasa da krizin derinleşmeden durmasını sağladı.
İran'ın hava sahası Katar için güvenli bir alternatif değil
Ancak ABD'nin bu konudaki girişimlerinin halen devam ettiğini belirten Schenker şunları söyledi:
“Washington, İran'ın bölgedeki kötü nüfuzuyla mücadelede bu konuya önem veriyor. Geçtiğimiz ay, KİK üyesi altı ülkenin Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'nden (BMGK) İran'a uygulanan silah ambargosunun uzatması talebinde bulunmalarıyla ileriye yönelik güçlü bir adım attıklarına şahit olduk. Bu gelişme, barış ve güvenliği teşvik etmek için gerekli olan Körfez birliğinin ortak gücünün önemini ortaya koyuyor. Bu nedenle, önümüzdeki hafta Katar ile başlayacak bir dizi stratejik diyalog çerçevesinde Körfez ülkeleriyle olan ortaklıklarımızı sürdürmeyi dört gözle bekliyoruz.”
Bu arada ABD Dışişleri Bakan Yardımcısı, kendisine yöneltilen ABD’li üst düzey yetkililerin Körfez dosyasına bir çözüm bulunması konusundaki çabalarının önümüzdeki Kasım ayında ABD yapılacak başkanlık seçimleriyle ilgili olup olmadığı şeklindeki soruya, olumsuz yanıt verdi. Ancak Washington yönetiminin söz konusu anlaşmazlığa hızla bir çözüm getirmekle İran’ın önünü kesmek için ilgilendiğini söyledi.
Konuya büyük bir ilginin olduğunu ve bu yüzden ABD yönetiminin önceliklerinden biri haline geldiğini vurgulayan Schenker, “Körfez ülkeleri arasındaki bölünmelerin İran dışında hiçbir tarafın çıkarına hizmet etmediğini ve Katar'ın ek hava sahası ücreti ödemek zorunda kalmasının Tahran rejimine ek fon sağladığını düşünüyoruz” ifadelerini kullandı.
Bundan birkaç ay önce İran hava sahasında Ukrayna Havayolları’na ait bir yolcu uçağının düşürülmesi olayını hatırlatan Schenker, Katarlıların ve diğer ülkelerden yolcuların İran hava sahasını kullanırken tehlikeye girmekten kurtaracak yeni bir çözüme işaret ederek, “Yani evet, anlaşmazlığı çözmek ve bu çözüme üst düzey katılımlar sağlamak için çalışıyoruz. Bu konuyu önceliyoruz” dedi.
Ancak Katar, Körfez ülkeleri tarafından boykot edildiğinde İran'ın kapılarını açtığını söylerken Katar Emiri, bu yılın başlarında İran Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani ile yaptığı görüşmede, ‘Tahran'ın tutumu ve boykot sırasında gerek limanlarını gerek hava sahasını açarak Doha'ya sunduğu imkanları’ övdü. İki ülkenin köklü ilişkilere sahip olduğunu belirten Emir, bu ilişkilerin büyük gelişmelere tanık olduğunu ve iki taraf arasındaki kanalların her zaman açık tutulduğunu’ vurguladı.
Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri (BAE), Bahreyn ve Mısır’ın, Katar’ı kendilerini hedef alan muhalifleri ve terörist unsurları çeşitli yollarla desteklemekle suçlamasının ardından Körfez ülkeleri arasında bir bölünme yaşandı. Söz konusu ülkeler, Katar ile ilişkilerin eski haline gelmesi için yaptıkları suçlamalara neden olan düşmanca tutumlarından vazgeçmesini şart koştular. Ancak Mısır dışındaki diğer ülkeleri bir araya getiren KİK bünyesinde, Katar ile çalışmalar eskisi gibi devam ediyor.



Prens Andrew’un malikane daveti: Epstein, Maxwell ve Weinstein katılmış

Prens Andrew, Virginia Giuffre'nin yönelttiği tüm suçlamaları başından beri reddediyor (Reuters)
Prens Andrew, Virginia Giuffre'nin yönelttiği tüm suçlamaları başından beri reddediyor (Reuters)
TT

Prens Andrew’un malikane daveti: Epstein, Maxwell ve Weinstein katılmış

Prens Andrew, Virginia Giuffre'nin yönelttiği tüm suçlamaları başından beri reddediyor (Reuters)
Prens Andrew, Virginia Giuffre'nin yönelttiği tüm suçlamaları başından beri reddediyor (Reuters)

Prens Andrew'un Jeffrey Epstein, Ghislaine Maxwell ve Harvey Weinstein'i Royal Lodge'da ağırladığı ortaya çıktı. 

BBC'nin haberinde Andrew'un 2006'da kızı Prenses Beatrice'in 18. doğum günü kutlaması için Epstein, Maxwell ve Weinstein'i Windsor Kalesi'ndeki evinde konuk ettiği belirtiliyor. 

Birleşik Krallık'ın (BK) kamu kuruluşu, bu kişilerin yer aldığı bazı fotoğrafların arka planındaki ağaç ve dış mekan duvarlarının Royal Lodge'la örtüştüğünü bildiriyor. 

Andrew'un, Windsor'daki 30 odalı malikanesi Royal Lodge'u 2003'ten beri neredeyse hiç kira ödemeden kullanması da gündem olmuştu. 

Epstein, Maxwell ve Weinstein'in Prenses Beatrice'in doğum günü için düzenlenen etkinliğe katılmak üzere Windsor'a gittiği biliniyordu. Ancak Andrew'un malikanesine uğradıkları ilk kez BBC'nin araştırmasıyla ortaya kondu. 

Kamu yayıncısı, Andrew'un yorum talebine yanıt vermediğini aktarıyor. 

Royal Lodge'daki görüşmenin, reşit olmayan birine cinsel saldırı suçlamasıyla Epstein hakkında yakalama kararı çıkarılmasından iki ay sonra yapıldığına da dikkat çekiliyor. Etkinlikten 8 gün sonra Epstein'in Florida'da gözaltına alındığı yazılıyor. 

Giuffre'nin kitabı

Epstein tarafından kurulan pedofili ve fuhuş ağının mağdurlarından Virginia Giuffre'nin gölge yaza Amy Wallace'la birlikte hazırladığı kitabı Nobody's Girl'de Prens Andrew dahil çok sayıda ünlü isme ilişkin iddialar yer almıştı.

Bu yıl 25 Nisan'da 41 yaşındayken hayatına son veren Giuffre'nin kitabı yayımlanmadan ortaya çıkan detaylarda, Giuffre'nin üç kere Prens Andrew'la ilişkiye girdiği, bu dönemde 17 yaşında olduğu iddia edilmişti. 21 Ekim'de piyasaya sürülen kitap, Prens Andrew üzerindeki baskıyı artırmıştı.

2022'de Giuffre'yle tazminat anlaşmasına varan Prens Andrew suçlamaları en başından beri reddediyor.

İddiaların odağındaki Prens Andrew, bu ay önce resmi kraliyet görevlerinden çekildiğini duyurmuş ardından da York Dükü de dahil olmak üzere unvanlarından feragat ettiğini açıklamıştı. 

Epstein skandalı

18 yaş altındaki onlarca kız çocuğuna yönelik cinsel istismar ve fuhuş ağı kurma suçlamasıyla yargılanan Epstein, tutuklandıktan sonra nakledildiği New York Manhattan Metropolitan Merkez Hapishanesi'ndeki hücresinde 10 Ağustos 2019'da ölü bulunmuştu.

Maxwell de kızların fuhuş ağına katılmasını sağladığı gerekçesiyle Haziran 2022'de 20 yıl hapis cezasına çarptırılmıştı.

100'den fazla kadına cinsel saldırıda bulunmakla yargılanan ABD'li film yapımcısı Harvey Weinstein ise 2020'de 23 yıl hapis cezasına çarptırılmıştı. Ünlü Hollywood yapımcısı hakkındaki bazı cezalara temyiz süreci devam ediyor. 

Independent Türkçe, BBC, DW


Çin, Afrika'daki facianın mağdurlarını susturmaya çalışıyor

Kitwe yakınlarındaki madenin duvarındaki delik 19 Şubat'ta böyle görüntülenmişti (AP)
Kitwe yakınlarındaki madenin duvarındaki delik 19 Şubat'ta böyle görüntülenmişti (AP)
TT

Çin, Afrika'daki facianın mağdurlarını susturmaya çalışıyor

Kitwe yakınlarındaki madenin duvarındaki delik 19 Şubat'ta böyle görüntülenmişti (AP)
Kitwe yakınlarındaki madenin duvarındaki delik 19 Şubat'ta böyle görüntülenmişti (AP)

Zambiya'nın kuzeyindeki bir bakır madeninin atık barajının 18 Şubat'ta çökmesinin yankıları sürüyor. 

Çinli Sino Metals Leach'in işlettiği madende meydana gelen kaza bölge halkını uzun süre boyunca etkileyecek gibi. 

Bathsheba Musole de kaza tarihini "hayatının en kötü günü" olarak görenlerden. 

Zehirli atık havuzunun yaklaşık 9 metrelik duvarının çökmesiyle birlikte köyündeki evlerin ve tarlaların kötü kokan sarı bir sıvıyla kaplandığını anlatan Musole, siyanür ve arsenikli sel sularının göğüs hizasına geldiğini vurguluyor.

48 yaşındaki kadın, "Boğulacağımı düşündüm" diyor. 

Çin devlet şirketi China Nonferrous Mining Corp.'a bağlı Sino Metals'in yetkililerinin köye gelmesi ağustosu bulmuş. 

Zambiya yönetimi en az üç yıl boyunca tarım yapamazsınız derken kendilerine 150 dolar tazminat önermiş. 

Kendilerine iletilen teklifi Wall Street Journal'a (WSJ) gösteren köylüler, bu para karşılığında kaza ya da şirketle yapacakları anlaşma hakkında asla konuşmamalarının ve Sino Metals'e dava açmamalarının istendiğini vurguladı. 

Her ay 5 kilo mısır ununu da içeren anlaşmayı bölgedeki çoğu kişi gibi Musole de kabul etmek zorunda kalmış:

En azından yiyecek bir şeyimiz oldu. Buradakilerin çoğu Çinlilerle mücadele etmekten yoruldu.

Mağdur avukatlarından Brigadier Siachitema şirket yetkililerinin yaklaşımını "insanlık dışı" diye niteleyip ekliyor:

Belgeyi imzalayana kadar mağdurlara ne kadar para verileceğini bile göstermediler.

Çin Dışişleri Bakanlığı, WSJ'ye yaptığı açıklamada şirketin üstüne düşen sorumluluğu alıp gerekli adımları attığını savundu. 

China Nonferrous Mining ise bölge halkının maden atıklarının tutulduğu havuza zarar vererek sert yağışlarla birlikte kazaya zemin hazırladığını öne sürdü.

WSJ'ye konuşan uzmanlar, Zambiya ekonomisi ve hükümeti Çin'e bel bağlamak zorunda kaldığı için bu kazanın boyutunun gerçekte olduğundan çok daha önemsiz gösterildiğini ve mağdurların daha fazla kazanım elde edemediğini bildiriyor. 

Son 25 yılda Çin devletine ait şirketler Afrika'ya on milyonlarca dolar harcayarak liman, tren yolu, otoban, hava limanı, stadyum ve hastane inşa etti. 

Washington merkezli Amerikan Girişimcilik Enstitüsü'nün (American Enterprise Institute/AEI) tahminlerine göre Çin yalnızca 2023'te Afrika'da madencilik için 8,7 milyar dolar civarında bir yatırım yaptı. ABD içinse bu rakam 300 milyon dolarda kaldı. 

Bu yatırımlar Çin'in kıtada ekonomik hegemonya kurmasını sağlarken diplomaside de Pekin'in işine yarıyor. 

Independent Türkçe, WSJ, AP


ABD'nin tahliye ettiği Afganlar çölden çıkamıyor

Amerikan uçaklarının içine girecek kadar şanslı olamayanlar, onların dışına tutunarak ülkeden kaçmaya çalışırken ölmüştü (AFP)
Amerikan uçaklarının içine girecek kadar şanslı olamayanlar, onların dışına tutunarak ülkeden kaçmaya çalışırken ölmüştü (AFP)
TT

ABD'nin tahliye ettiği Afganlar çölden çıkamıyor

Amerikan uçaklarının içine girecek kadar şanslı olamayanlar, onların dışına tutunarak ülkeden kaçmaya çalışırken ölmüştü (AFP)
Amerikan uçaklarının içine girecek kadar şanslı olamayanlar, onların dışına tutunarak ülkeden kaçmaya çalışırken ölmüştü (AFP)

Ağustos 2021'de Taliban, Afganistan'da iktidarı ele geçirirken ABD, örgütün hedef alabileceği çok sayıda Afgan'ı da kendi birlikleriyle birlikte tahliye etmişti. Ancak sonraya bırakılanların bazılarının bürokratik engelleri aşması uzun sürdü. 

16 Ocak'ta iki çocuğu ve eşiyle birlikte Katar'daki eski bir ABD üssüne götürülen Muhammed İbrahim de bunlardan biri. 

İbrahim'in 2021'de kaçmayı başaran çocuklarından 4'ü halihazırda ABD'de yaşıyor. 

10 yılı aşkın süre boyunca Amerikan ordusuyla iş yaptıktan sonra ailesiyle birlikte ABD'de mülteci olarak yaşayacaklarını düşünen İbrahim, üç senesini Taliban'a yakalanmamaya çalışarak geçirdiğini anlatıyor.

Tam Katar'a nakledilerek kurtulduğunu sanarken Ortadoğu ülkesindeki Seyliye üssünde aynı durumdaki 1300 Afgan'la birlikte beklediklerini sözlerine ekliyor. 

Konuyu haberleştiren Wall Street Journal (WSJ), Donald Trump'ın göçmenlere yönelik sert tutumunun umutları azalttığını bildiriyor. 

Katar'daki Afganların ülkelerine geri gönderilme korkusunun arttığı vurgulanıyor.

10 aydır bekleyen Muhammed İbrahim'in şu sözleri aktarılıyor:

Geçmişte Amerikalılarla çalıştığımı Taliban'ın bilme ihtimali önceden yüzde 50'yse, artık yüzde 100 emin olacaklar.

Ailesiyle birlikte ranza ve bir TV'nin olduğu bir odada yaşadığını belirten İbrahim, çok sıcak olduğu için çölün ortasındaki tesisin iç mekanlarında zaman geçirmek zorunda kaldıklarını anlatıyor. 

Afganların kampın dışına çıkmasına da izin verilmiyor. 

WSJ, Washington'ın Afganistan'da birlikte çalıştığı yüz binlerce kişiye ABD'de yaşama sözü verdiğini ancak ne Joe Biden ne de Donald Trump döneminde gereken adımların hızlıca atılmadığını bildiriyor. 

Resmi rakamlara göre Aralık 2024'te 180 bin civarında Afgan ülkesinden tahliye edilmişti. Bunlar yeşil kart ve iltica başvurularının sonuçlarını bekliyor.  

Trump başa geçtiğinde 200-260 bin civarında Afgan'ın hâlâ bu konuda ABD'den medet umduğu tahmin ediliyor. Bunların çoğu Afganistan'da ya da sıklıkla kendilerini ülkelerini göndermekle tehdit eden Pakistan'da yaşıyor. 

WSJ'nin konuştuğu Demokrat Partili Senatör Jeanne Shaheen, "Onlara borçluyuz" derken Dışişleri Bakanlığı Sözcü Yardımcısı Tommy Pigott, bu kişilerin ABD yurttaşları için risk oluşturabileceğini ve önce güvenlik kontrollerinin tamamlanması gerektiğini söylüyor. 

Independent Türkçe, WSJ, AP