Suriyeli mezar kazıcının verdiği ifadeler Nazilerin işlediği suçları hatırlattı

Sanık İyad el-Garib, nisan ayındaki duruşmada yüzünü gizlemeye çalışmıştı. (Getty)
Sanık İyad el-Garib, nisan ayındaki duruşmada yüzünü gizlemeye çalışmıştı. (Getty)
TT

Suriyeli mezar kazıcının verdiği ifadeler Nazilerin işlediği suçları hatırlattı

Sanık İyad el-Garib, nisan ayındaki duruşmada yüzünü gizlemeye çalışmıştı. (Getty)
Sanık İyad el-Garib, nisan ayındaki duruşmada yüzünü gizlemeye çalışmıştı. (Getty)

Almanya'nın batısındaki Koblenz kentinde, Suriyeli yetkililerin savaş suçları nedeniyle yargılandığı davanın geçen hafta görülen 31’inci oturumunda Suriyeli ‘mezar kazıcının’ verdiği ifadeler mahkeme salonunda bulunanlar ve Alman gazeteciler arasında büyük bir şok etkisi yarattı. Mezar kazıcının verdiği ifade, halen Nazilerin işledikleri suçların etkisinin hissedildiği ülkede akıllara birçok tanıdık görüntüyü getirdi.
Suriyeli mezar kazıcının aklından çıkaramadığı görüntülerde Şam'da bir toplu mezara gömülmek üzere taşıdığı cesetlerin arasındaki çocuğunun cansız bedenine sarılı bir kadın cesedi yer alıyor. O ana kadar kendini tutan fakat o görüntüyü hatırladığında gözyaşlarına boğulan mezar kazıcı ifadesine devam edemeyince hakim tanığın kendini toparlaması için oturuma ara vermek zorunda kaldı. Çocuğuna sarılan annenin görüntüsünün zihnine diğerlerinden daha fazla takıldığını belirten mezar kazıcı, zihninde yer eden bir diğer görüntünün de yüzlerce, belki de binlerce ceset arasında halen nefes alan bir adama ait olduğunu aktardı. Mezar kazıcının ifadesine göre adamın halen canlı olduğu anlaşıldığında Suriyeli bir subay, toplu mezar kazmakla görevli dozere adamın üzerinden geçmesi emri verdi.
Mahkeme tarafından adı ve kimliği gizli tutulan adam, mahkeme duruşmaya kılık değiştirerek katıldı. Mezar kazıcı, üç saat süren duruşmada yüzünü hiç çıkarmadığı bir maskeyle gizledi.
Almanya’daki davada, Suriyeli eski subay Enver Raslan ve yine eski bir asker olan İyad el-Garib, 2011'deki devrimin ardından Suriye'de işledikleri insanlığa karşı suçlardan yargılanıyorlar. Yaklaşık dört ay önce başlayan bu dava, Suriye rejimindeki güvenlik görevlilerinin savaş suçlarından yargılandığı ilk dava. Dava, Suriyeli ve Avrupalı ​​avukat ve aktivistlerin şuana kadar haklarında yeterince dosya toplamayı başardığı iki sanık Enver Raslan ve İyad el-Garib’e açıldı. Raslan, Şam’daki el-Hatib Gözaltı Merkezi’nde yaklaşık 4 bin kişiye işkence yapmakla ve 58 kişiyi öldürmekle suçlanıyor. Garib ise göstericileri tutuklamak, onları işkence gördükleri, bazılarının ise öldürüldüğü el-Hatib Gözaltı Merkezi’ne teslim etme suçlarıyla yargılanıyor.
Almanya'nın Koblenz kentinde 23 Nisan'da görülmeye başlanan duruşmalarda dünya ilk kez Suriyelilerin yıllardır yaşadıklarına tanıklık etmeleri karşısında büyük bir şok yaşadı. Suriyeliler yıllardır keyfi tutuklamalara, dayanılmaz işkencelere maruz kalırken öldürülerek Suriye rejimi tarafından açılan toplu mezarlara gömülüyorlardı. Dava için tanık toplayan ve kendisi de eski bir tutuklu olarak mahkeme karşısında ifade veren Suriyeli avukat Enver el-Bunni, Almanların hissettiği şokun ‘sadece bu suçların Suriye'de işlendiğini bilmelerinden değil, bazılarının bunu Nazilerin işlediği suçlarlarla ve Auschwitz davaları günleriyle karşılaştırmalarından’ kaynaklandığını söyledi.
En büyük şokun ise bu suçların Suriye'de halen işleniyor olmasından kaynaklandığını belirten Bunni, mahkemede tanıklık yapan mezar kazıcının 2017 yılına kadar gözaltında ve hapishanelerde ölenleri gömme işinde çalıştığını aktardı. Suriye hapishanelerinde bu suçların işlendiğine dair şimdiye kadar bazı kanıtların olduğunu ifade eden Bunni ancak mezar kazıcının tanıklığının bunlar arasındaki en önemli ‘kayıp halka’ olan ‘Ölen tutukluların cesetleri nerede?’ sorusuna yanıtını verdiğini vurguladı. “Artık bu sorunun cevabını biliyoruz” dedi. Ancak Bunni'ye göre mezar kazıcının ifadesinin en önemli yanı, toplu katliam metodunun Suriye'deki tüm güvenlik birimlerinde uygulandığının ve rejimin tamamen bu işin içinde bulunduğunun doğrulaması olduğunu belirtti.
Suriyeli kayıpların aileleri, yakınlarını ‘Caesar’ kod adlı askeri polis tarafından Suriye’den kaçırılan ve üzerlerinde işkence izleri olan cesetlere ait yaklaşık 27 bin yayınlanmamış fotoğraf arasında buldular.  Bu fotoğraflar, halen devam eden Koblenz davasında iddia makamının kullandığı kanıtların bir parçası.

Toplu mezarlar
Mezar kazıcının bahsettiği, tüm güvenlik birimi şubelerinden, askeri hastanelerden ve hatta sivil hastanelerden gelen soğutmalı kamyonlara yüklenmiş cesetler bununda ötesine geçiyor. Bir istihbarat görevlisinin 2011 yılında kendisini nasıl ‘işe aldığını’ anlatan mezar kazıcı istihbarat görevlisinin kendisinden haftada dört kez toplu mezarlara gidecek olan ceset yüklü kamyonlara eşlik edecek 10-15 kişilik bir ekip oluşturmasını istediğini söyledi. Bununla birlikte istihbarat teşkilatının kendisine üzerinde Suriye Devlet Başkanı Beşşar Esed’in resimlerinin bulunduğu plakasız küçük bir kamyon temin ettiğini belirten mezar kazıcı, her defasında üst üste yığılmış yüzlerce ceset taşıyan bir ila üç kamyonun toplu mezarlara doğru hareket ettiğini anlattı. Her defasında cesetlerin geldiği güvenlik merkezlerinden isimlerin bir listesinin de getirildiğini söyleyen mezar kazıcı, bu isimlerin arasında el-Hatib Gözaltı Merkezi’nin de olduğunu aktardı.
Cesetlerin isimlerinin ise olmadığını söyleyen mezar kazıcı, hatta bazılarının yüzlerinin tanınmaz halde olduğunu, belki de asitle bu hale getirilmiş olabileceğini söyledi. Cesetler üzerinde sadece rakamlar olduğunu belirten mezar kazıcı, bu rakamlarla birlikte bazı sembollerin cesetlerin alnına veya göğsüne kazındığını kaydetti. Bazılarının ellerinin halen arkadan bağlı olduğunu vurgulayan mezar kazıcı, hepsinin bedenlerinin morluklar ve kan izleriyle dolu olduğunu ve tırnaklarının sökülmüş olduğunu aktardı. Her seferinde toplu mezarlara 300 ila 700 ceset taşıdıklarını tahmininde bulunan adam,  toplu mezarlara giden kamyonların rotasının da sabaha karşı saat dört ile beş arasında belirlendiğini söyledi. Mezar kazıcı, Tişrin, Harasta ve Mezze’deki askeri hastanelerden, Şam'ın kuzeyindeki Kuteyfe ve Şam'ın güneyindeki Necha'daki iki toplu mezara götürdükleri cesetleri rastgele açılan 6 metre derinliğinde, 100 metre genişliğindeki çukurlara boşalttıklarını ve her çukura 150 sefer gidebildiklerini belirtti.
Mezar kazıcı, 2011 yılından 2017'ye kadar bu işte çalışamaya devam etti. Savunma avukatlarının tüm taleplerine rağmen mahkeme mezar kazıcının ailesinin halen Suriye'de olması ve hayatlarından endişe etmesi nedeniyle kimliğini açıklamadı. Aralarında beş eski tutuklunun da bulunduğu çok sayıda tanığın dinlendiği davanın 31’inci oturumu böylece sona erdi.

Raslan'ın sesi ve yüzü
Gözaltına alınanların gözleri el-Hatib Gözaltı Merkezi’nde sorgulandıkları sırada bağlı olması dolayısıyla Raslan'ı tanımamasına rağmen Raslan'ın bu merkezi bildiği, işkence emri verdiği ve Şube 251’de sorgulayıcı olduğunu kanıtlayan başka kanıtlar ortaya çıktı. Mahkemede konuşmayı reddeden ve sadece avukatı aracılığıyla konuşan sanık Raslan, duruşma başlamadan önce bir Alman müfettişe verdiği ifadede mahkemenin ana tanıklarından biri olan ve Almanya'ya mülteci olarak gelen ünlü Suriyeli müzisyen Vesim el-Mikdad’ı sorguya çektiğini itiraf etmişti.
Raslan’ın Mikdad’ı sorgulamasına ilişkin Alman müfettişe verdiği ifade tanığın ifadesinden farklı olsa da sorgulayan ve işkence emrini verenin kendisi olduğunu üstü kapalı da olsa itiraf etmişti. Mahkeme önünde ifade veren Mikdad, el-Hatib Gözaltı Merkezi’nde tutuklu kaldığı süre boyunca kendisini sorgulayan kişinin sesini duyması halinde onu hemen tanıyabileceğini söyledi. Ancak tüm Suriyeli tutuklularda olduğu gibi sorgu görevlisini tanımaması için gözleri bağlı olduğundan kendisini sorgulayanın yüzünü görmediğini vurguladı. Mikdad, diğer tanıklarla birlikte, Raslan'ın kendilerine işkence emri veren soruşturmacı olup olmadığını anlamak için bir ses örneği talep etti. Ancak Raslan’ın avukatı bu talebe itiraz etti.
Tanıklar henüz Raslan'ın yüzünü görmemiş olsa da Şarku’l Avsat’a konuşan Bunni,  sonraki duruşmalarda Suriye'deki gözaltı merkezinde gördükleri için Raslan'ın yüzünü tanıyan tanıkların ortaya çıkacağına inanıyor. Bunni, Mayıs 2021’e kadar tamamlanması planlanan davanın ihtiyaç duyulması halinde uzatılabileceğini ve daha fazla tanığın dinlenebileceğini aktardı. Savunma avukatları şu ana kadar mahkemeye tanık olarak sadece Berlin'de yaşayan tanınmış Suriyeli muhalif Riyad Seyf’i sundu. Ancak Seyf, Raslan lehine ifade vermedi. Suriye Devrimi ve Muhalefet Güçleri Ulusal Koalisyonu eski üyesi olan Seyf, Raslan’ın Türkiye'den Almanya'ya sığınma başvurusunda bulunduğunda kendisini Almanya Dışişleri Bakanlığı'na tavsiye ettiğini söylemesine rağmen Raslan’ı daha önce şahsen tanıdığı iddialarını reddetti. Seyf, Almanya Dışişleri Bakanlığı’na Raslan için gönderdiği tavsiye mektubunu gönderme sebebini, damadının başka bir tavsiyesine ve bir sığına yardım etme isteğine dayanmasının yanı sıra tutukluların akıbetiyle ilgili bilgi alabilme umuduyla gerekçelendirdi.
Seyf ayrıca Raslan'ın rejimle diyalog için Cenevre’de düzenlenen müzakerelere katılan ilk muhalif heyet üyeleri içinde olduğunu da söyledi. Ancak Seyf, geçmişini kontrol etmeden Raslan için tavsiyede bulunmasının bir hata olduğunu da kabul etti. Avukat Enver el-Bunni'ye göre Seyf’in ifadesi davacıların lehine olurken Raslan, Seyf’in ifadeleri karşısında şok yaşadı.
Raslan rejimden ayrıldıktan sonra Türkiye'ye kaçtı. Oradan da Almanya’nın Amman Büyükelçiliği’nden aldığı vizeyle 2015 yılında Almanya'ya geldi. Raslan, Riyad Seyf’in Almanya Dışişleri Bakanlığı'na yaptığı yazılı bir tavsiyesi üzerine Berlin'de sığınma başvurusunda bulundu.
Raslan, kendisine yöneltilen suçlamaları reddediyor. Avukatlarının katıldığı duruşmanın ikinci haftasında mahkemeye gönderdiği bir mektupta Raslan, El-Hatip Gözaltı Merkezi’nde gözaltındakilere işkence yapıldığından haberdar olmadığını, hatta tutuklulardan bazılarına yardım ettiğini iddia etti. Raslan, Suriyeliler tarafından yakalanmak ve yargılanmak korkusuyla Berlin'de polise gittikten sonra tutuklandı. Polise verdiği bilgiler sırasında Suriye ordusunda bir subay olduğunu itiraf etti. Bu itiraf sonrası polis, Raslan’ın suçlu olabileceğini düşünerek dosyasını hakkında soruşturma başlatılması için cinayet şubeye iletti.
Almanya'ya 2018 yılında gelen İyad el-Garib ise Göçmen Bürosu’nda ifade verdikten sonra tutuklandı ve Suriye istihbaratı için çalıştığını itiraf etti. Kendisi yöneltilen suçlamaları reddediyor. Bununla birlikte Garib’in Raslan ile aynı davada yargılandığı son duruşmada hakim, Garib'in dosyasının önümüzdeki aylarda Raslan'ın davasından ayrılacağını duyurdu. Zira Garib’e yapılan suçlamalar, Raslan ile aynı düzeyde değil. Raslan çok daha ağır suçlamalarla yargılanıyor.



Gazzeliler "güvensiz" su içiyor, hastalık ve salgın hastalıkların yayılma riski artıyor

Gazze Şeridi'ndeki ciddi kıtlık ortamında su doldurmaya çalışan Filistinlilere bakan çocuk (Reuters)
Gazze Şeridi'ndeki ciddi kıtlık ortamında su doldurmaya çalışan Filistinlilere bakan çocuk (Reuters)
TT

Gazzeliler "güvensiz" su içiyor, hastalık ve salgın hastalıkların yayılma riski artıyor

Gazze Şeridi'ndeki ciddi kıtlık ortamında su doldurmaya çalışan Filistinlilere bakan çocuk (Reuters)
Gazze Şeridi'ndeki ciddi kıtlık ortamında su doldurmaya çalışan Filistinlilere bakan çocuk (Reuters)

Gazze Şeridi Sağlık Bakanlığı bugün (Cumartesi) yaptığı açıklamada, içme suyunun test edilememesi nedeniyle Gazze Şeridi'ndeki tüm vatandaşların güvenli olmayan su içtiğini duyurdu.

Şarku'l Avsat'ın Arap Dünyası Haber Ajansı'ndan (AWP) aktardığı habere göre Sağlık Bakanlığı Telegram'da yaptığı açıklamada: "Halk sağlığı laboratuvarının kapatılması, içme suyunun incelenememesi ve içme suyunun klorlama yoluyla arıtılması için klor veya alternatifinin kullanılmasına izin verilmemesiyle birlikte tüm vatandaşlar, Gazze Şeridi'nde güvensiz su içiyorlar ve hayatlarını tehlikeye atıyorlar" ifadeleri yer aldı.

Bakanlık, yüksek sıcaklıklar nedeniyle kanalizasyon taşması, sokaklarda ve yerinden edilenlerin çadırları arasında atıklerın birikmesi, sürüngen ve böceklerin yayılması sonucu birçok hastalık ve salgın hastalığın yayılacağı uyarısında bulundu.

Bakanlık, konunun bir "sağlık felaketi" tehlikesi taşıdığını belirterek, ilgili tüm uluslararası ve insani kurumlara "gerekli ve hızlı bir şekilde müdahale etme" çağrısında bulundu.

Filistin Su Kurumu geçen ay, Gazze Şeridi'nin kuzeyinde yaşayanların susuzluktan ölme riskiyle karşı karşıya olduğu ve tuzlu su içmenin salgın hastalık oranlarını artırdığı konusunda uyarmıştı. Mevcut su yüzdesi "orta ve güney valiliklerde, saldırı öncesindekinin yüzde 15-20'sinden daha az" olduğu belirtilirken, Gazze Şeridi'nin kuzey vilayetlerinde ise neredeyse yok sayılıyor.”


Libya krizi ABD’li Khoury tarafından çözülebilir mi?

Birleşmiş Milletler Libya Destek Misyonu (UNSMIL) Siyasi İşlerden Sorumlu Özel Temsilci Yardımcısı Stephanie Khoury (UNSMIL)
Birleşmiş Milletler Libya Destek Misyonu (UNSMIL) Siyasi İşlerden Sorumlu Özel Temsilci Yardımcısı Stephanie Khoury (UNSMIL)
TT

Libya krizi ABD’li Khoury tarafından çözülebilir mi?

Birleşmiş Milletler Libya Destek Misyonu (UNSMIL) Siyasi İşlerden Sorumlu Özel Temsilci Yardımcısı Stephanie Khoury (UNSMIL)
Birleşmiş Milletler Libya Destek Misyonu (UNSMIL) Siyasi İşlerden Sorumlu Özel Temsilci Yardımcısı Stephanie Khoury (UNSMIL)

Libyalılar son iki gündür, Birleşmiş Milletler Libya Destek Misyonu (UNSMIL) Siyasi İşlerden Sorumlu Özel Temsilci Yardımcısı Stephanie Khoury'nin başkent Trablus'a gelişiyle ilgili haberlerle meşgul. Ancak yine de Khoury’nin, ‘çözmek’ için geldiği krizin ‘daha karmaşık’ hale geldiğine inanıyorlar.

Birleşmiş Milletler (BM) Genel Sekreteri Antonio Guterres, Khoury'yi mart ayı başında BM Libya Özel Temsilcisi Abdullah Bathiliy'nin yardımcısı olarak atamıştı. Ancak Bathiliy'nin istifasıyla birlikte, krizin tarafları çıkmazı kırmak için ‘anlaşmayı reddetme’ tutumlarını sürdürürken, ülkedeki siyasi süreç yol ayrımında.

Stephanie Williams (Şarku’l Avsat)

Khoury, UNSMIL’deki tek ABD’li değil. Ondan önce UNSMIL'de BM Genel Sekreteri Antonio Guterres’in Özel Danışmanı olarak görev yapan Stephanie Williams'ın görevi yaklaşık sekiz ayın ardından Temmuz 2022 sonunda, BM'nin ‘inanılmaz’ olarak nitelendirdiği çalışmalarından övgüyle söz ettiği bir ortamda sona erdi.

Khoury'nin misyonunun başarılı olması için gereken koşullar

Libyalı siyasi analist Farac Farkaş'a göre “Khoury, Libya krizinin karmaşıklığının boyutları hakkında bilgi sahibi. Khoury, kendisinden önceki temsilcilerin açıklamalarından da haberdar. Özellikle de Abdullah Bathiliy’in son açıklamalarını gördü. Khoury eğer elle tutulur bir şeyler başarmak istiyorsa, geçmişte ihmal edilen konulara odaklanmalı. Özellikle de krize yönelik en önemli çözüm olarak gördüğümüz güvenlik ve askeri kurumların birleştirilmesi konusunu ele almalı.”

Farkaş, Şarkul Avsat’a verdiği röportajda Libya'daki güç merkezlerinin devlet kurumları üzerinde süregelen mücadelesine dikkat çekti. Temsilciler Meclisi (TM) ile Devlet Yüksek Konseyi’nin (DYK) başını çektiği seçim meşruiyetinden yoksun konseylerin devam etmesine neden olan bölünmeden söz eden Farkaş, şimdiye kadar bunlardan kaynaklanan beyhudeliği dile getirdi.

BM, Khoury’i Ortadoğu bölgesi de dahil olmak üzere çatışma ve çatışma sonrası durumlarda siyasi süreçleri, barış görüşmelerini ve arabuluculuğu destekleme konusunda 30 yılı aşkın deneyime sahip olduğu için bu göreve getirdi. Dolayısıyla şu soru tekrar gündeme geliyor: Khoury, 12 yılı aşkın bir zaman boyunca süregelen bu inatçı kriz duvarında gedik açabilecek mi?

Libyalılar Khoury'nin göreve getirilmesini, ‘Washington'un Libya krizine müdahil olmasının ve ABD’nin bir sonraki aşamada daha büyük rol oynayacağının kanıtı’ olarak görüyor.

Libya'daki analist ve akademisyenler, siyasi bölünmüşlük ışığında, Khoury'nin krizi çözüp çözemeyeceği konusunda görüş ayrılığına düştü. Aynı zamanda Khoury’nin ertelenmiş cumhurbaşkanlığı seçimine doğru ilerlemeyi sağlayacak bir çıkış yolu bulup bulamayacağı hususunda da görüşler farklı. Öyle ki Libya Yatırım Otoritesi'nin eski başkanı Dr. Muhsin ed-Derice yaptığı basın açıklamasında “BM Libya Özel Temsilcisi Bathiliy’in, Khoury'nin göreve başlamasının ardından istifasını sunduğunu ve Khoury’nin de bu görevi başarabileceği hususunda Libyalıları ikna edemediğini” söyledi.

Farkaş, Khoury'nin arkasındaki ABD ve belki de bazı Avrupa ülkelerinin ağırlığıyla başarılar elde edebileceğini belirtti. Ancak Farkaş’a göre Rusya-ABD-Batı çatışması, uluslararası ve bölgesel çekişmeler ve çatışan çıkarlar, Libya’da çözümün önündeki en önemli engeller arasında yer alıyor. Farkaş, “Khoury bir ABD-Rusya uzlaşısı bulmaya çalışmalı. Bu kesinlikle zor bir durum. Bunun yanı sıra, özellikle Mısır ve Türkiye arasında bölgesel bir uzlaşı sağlanmalı. Libya'yı işgal eden ve yıllardır sahneyi gasp eden mevcut yapıların süregelen hakimiyet kompleksinden nasıl çıkılacağı konusunda bu iki ülkenin vizyonları birleştirilmeli” değerlendirmesinde bulundu.

Görevinden istifa eden Abdullah Bathiliy, Libya Ulusal Birlik Hükümeti (UBH) Başbakanı Abdulhamid Dibeybe ile daha önce yaptığı bir görüşmede (UBH)

Bathiliy liderliğindeki UNSMIL tarafından desteklenen siyasi süreç, Libya seçimleri konusundaki görüş ayrılıklarını görüşmek üzere Büyük Beşli’nin* yaptığı toplantı davetini, her bir tarafın kendi koşullarına bağlı kalarak reddetmesinin ardından çıkmaza girdi.

Bathiliy, 16 Nisan'da BM Güvenlik Konseyi önünde yaptığı açıklamada, ihtilaflı tüm konuları çözmek için ortaya koyduğu girişimin inatçı bir dirençle, mantıksız ve kayıtsız beklentilerle karşılandığını söyledi. Tarafları sergilemiş oldukları tutumlarında inatçı olmaya iten hususun bölgesel ve küresel sahnedeki bölünme olduğunu ifade eden Bathiliy, bunun ise statükonun devamına yol açarak Libya'yı ve bölgeyi daha fazla istikrarsızlık ve güvensizliğe maruz bıraktığını belirtti.

Ancak Libyalıların çoğu, ülkelerini kurtarmak ve seçimleri gerçekleştirmek isteyen hiçbir çabaya kapıyı kapatmayacaklarını söylüyor. Libyalılar, Libya'ya gelişi henüz resmi olarak açıklanmayan Khoury’nin görevi üstlenmesini bekliyor.

Uzlaşmanın önündeki engel

Bu bağlamda, Libya'nın doğusundaki hükümete yakın bir Libyalı siyasi yetkili, krizin çözümünün UNSMIL’in ‘güvenlik ve askeri kurumları birleştirerek bölünmeyi sona erdirme’ çalışmasında yattığına inanıyor.

BM Güvenlik Konseyi'nin Libya krizinin görüşüldüğü bir önceki toplantısından (UNSMIL)

Siyasi yetkili ayrıca Khoury'nin ‘bitmemiş krizde bir atılım yapan selefi Williams gibi bölünmüş taraflar arasında arabuluculuk yapmak için ABD'nin desteğinden faydalanacağına’ inanırken, Libya Halkın Sesi Partisi Başkanı Fethi Ömer eş-Şibli, Khoury'nin krizi çözebileceği konusunda umutsuz.

BM daha önce Khoury'nin deneyimlerini sıralamış ve Irak, Lübnan, Libya, Sudan, Suriye ve Yemen'de BM bünyesinde 15 yılı aşkın bir süredir çalıştığını belirtmişti. Khoury son olarak, BM'nin Sudan'daki Entegre Geçiş Yardım Misyonu’nda (UNITAMS) Siyasi İşler Direktörü olarak görev yaptı.

Şibli iyimser olmamasını Khoury'nin ‘ABD politikasını ülkesinde uygulayacağına’ olan inancına bağladı.

Diğer taraftan ABD'nin Libya Büyükelçisi Richard Norland, ülkedeki siyasi tarafları cumhurbaşkanlığı ve parlamento seçimlerine yaklaştırmak için çeşitli yollar üzerinde çalışıyor.

Farkaş, ‘ihmal edildiğini’ söylediği anayasal yola atıfta bulunarak, bunun ‘yolsuzluğun yayılmaya devam ettiği, Libya vatandaşlarının yaşam koşullarının kötüleştiği, bölünme ve parçalanmanın devam edebileceği geçiş hükümetleri üreterek uydurma çözümleri tekrarlamak’ yerine mantıklı ve uygulanabilir yasalarla parlamento ve cumhurbaşkanlığı seçimlerinin önünü açacağını savundu.

Farkaş sözlerini şöyle sürdürdü: “Bayan Khoury'nin odaklanması gereken bu uzlaşılar, BM Güvenlik Konseyi'ni Libya dosyasına müdahil olan ülkelerin çıkarlarını garanti altına alacak şekilde birleştirecektir. En önemlisi de istikrarlı, yaşayabilir ve müreffeh bir devlet kurma yolunda bir adım olsa bile, Libya'nın istikrarını ve ilerlemesini sağlayacaktır.”

Libya'nın BM Daimî Temsilcisi Tahir es-Sunni, Khoury ile UNSMIL’in New York'taki merkezinde bir araya geldi. Görüşmede ikilinin siyasi sürecin karşı karşıya olduğu zorlukların yanı sıra, BM misyonunun çabalarını ve önceki dönemdeki çalışmalarının değerlendirmesini ele aldıkları ifade edildi.

*Büyük Beşli: Libya Ulusal Ordusu (LUO) Komutanı Mareşal Halife Hafter, Libya Temsilciler Meclisi (TM) Başkanı Akile Salih, Libya Başkanlık Konseyi Başkanı Muhammed el-Menfi, Libya Ulusal Birlik Hükümeti (UBH) Başbakanı Abdulhamid Dibeybe ve Libya Devlet Yüksek Konseyi (DYK) Başkanı Muhammed Takala.


Suriye: Rejim bölgelerindeki güvenlik durumunun kırılganlığı

Suriye rejim güçleri (Reuters-Arşiv)
Suriye rejim güçleri (Reuters-Arşiv)
TT

Suriye: Rejim bölgelerindeki güvenlik durumunun kırılganlığı

Suriye rejim güçleri (Reuters-Arşiv)
Suriye rejim güçleri (Reuters-Arşiv)

Hayed Hayed

İsrail ile Gazze arasındaki çatışmanın kasırgası her şeyi alt üst ediyor ve önemli yerel gelişmeleri gölgede bırakıyor. Bombalı saldırılardaki son artışın daha önce az da olsa sakin olan büyük şehirleri istikrarsızlaştırdığı Suriye, belki de bunun en iyi örneği. Son bombalı saldırı, 13 Nisan'da Şam'ın Mezze bölgesinde meydana geldi ve bu, sadece 10 gün içinde Şam, Humus ve Hama'nın sahne olduğu saldırılar serisinin dördüncüsüydü.

Buna rağmen bahsi geçen hadiseler hem İsrail'in hem de İran'ın aralarındaki angajman kuralları ile caydırıcılık stratejilerinin normlarını yeniden ayarlamaya çalıştıkları karşılıklı saldırılarına dair haberlerin gölgesinde kaldığı için kimsenin dikkatini çekmeden geçip gitti. Ancak bu gelişmelere yeterince önem gösterilmemesi, bunların, rejimin kontrolü altındaki bölgelerdeki kırılgan güvenlik durumunu açığa çıkarma konusundaki önemlerini azaltmıyor.

13 Nisan'da Şam'ın Mezze semtinde park halindeki bir aracın yanına yerleştirilmiş el yapımı patlayıcı infilak etti ama herhangi bir yaralı ya da ölü sayısı bildirilmedi. Araç, İran ve Suriye rejimine sadık güvenlik görevlileri ve ordu mensupları da dahil olmak üzere pek çok önde gelen şahsiyetin yaşadığı bir bölge olan el-Huda Meydanı'ndaki restoranın yakınına park edilmişti. Dikkat çekici olan bu saldırının, konsolosluğu daha önce İsrail hava saldırısının hedefi olan İran Büyükelçiliğine iki kilometreden yakın bir mesafede meydana gelmesiydi ki bu da siviller arasında paniğin artmasına neden oldu.

4 Nisan'da Şam'ın merkezinde ve Mezze'ye bir taş atımı uzaklıkta olan Şalan mahallesinde bir patlama daha yaşandı. Kaynaklara göre bombanın elinde patlaması sonucu bir vatandaş hayatını kaybetti. Hadisenin detayları ve ölen kişinin kimliği henüz bilinmemekle birlikte, ilk raporlar, ölen kişinin kazara patladığında ya bombayı taşıyor ya da yerleştirmeye çalışıyor olabileceğini gösteriyor.

3 Nisan'da yani Şalan mahallesindeki patlamadan bir gün önce Hama'nın el-Kusur mahallesinde Savunma Bakanlığı’na bağlı Askeri İnşaat Kurumu şube müdürüne ait olan ve konutunun önünde park halindeki otomobilinin yanına yerleştirilmiş el yapımı patlayıcının patlaması sonucu müdür hayatını kaybetti. Olaydan sadece birkaç saat önce ise Humus'un el-Sakan el-Şebabi mahallesinde yine bir aracın yanına yerleştirilmiş dördüncü bir el yapımı patlayıcı patladı ancak herhangi can kaybı yaşanmadı.

Ciddi olmalarına rağmen hiçbir taraf bu saldırıların sorumluluğunu üstlenmedi. Bu durum, saldırıların rejim yanlısı unsurlarla koordine edilmiş olabileceği veya söz konusu unsurların saldırıların gerçekleşmesini kolaylaştırdıkları yönündeki spekülasyonları artırdı. Zira örneğin, Hama'daki Askeri Konut Kurumu şube müdürüne düzenlenen suikastın, ifşa etmeyi amaçladığı yolsuzluk suçlamalarıyla bağlantılı olabileceğine dair söylentiler yayıldı. Bu yetkilinin tehdit mektupları aldığına ve bu mektupların onu güvende olmak için el-Kusur mahallesine taşınmaya sevk ettiğine dair haberler geldi.

"Bu saldırının, konsolosluğu İsrail hava saldırısının hedefi olan İran büyükelçiliğine iki kilometreden yakın bir mesafede gerçekleşmesi dikkatleri çekti."

Bazı kaynaklar ise güvenlik güçlerinin veya rejime bağlı askeri güçlerin nüfuzlarını artırmak amacıyla bu olaylara karışmış olabileceklerini belirtiyorlar. Bu olayların çoğunda kurbanların faillerinin bulunmaması, bu bölgelerdeki güvenlik tedbirlerinin gevşetilmesinden olumsuz etkilenen güvenlik veya askeri grupların, varlıklarını ve nüfuzlarını sürdürmek ve genişletmek amacıyla bu olayların arkasında olabileceği yönündeki spekülasyonları artırdı.

Bu hadiselerin, rejimin geçen yıl Dördüncü Tümen ile bağlantılı kontrol noktaları da dahil olmak üzere gerekli olmayan kontrol noktalarını kaldırma çabalarını yoğunlaştırmasının ardından meydana geldiğini belirtmekte fayda var. Bu nedenle kaynaklar, daha önce söz konusu kontrol noktalarından çıkar sağlayan bu grupları, kontrol noktalarının kaldırılmasını engellemek veya kaldırılanların yeniden kurulmasını sağlamak için saldırılar düzenlemekle suçluyorlar.

Rejim yanlısı güçlerin bu hadiselere doğrudan karıştığı ihtimalini tamamen göz ardı edemesek de bu tür olaylardaki artışın temel nedeni, bu güçler içindeki artan yolsuzluk olabilir. Rejimin kontrolündeki bölgelerde hızla yükselen enflasyon ve düşük maaşlar sonucu açıkça görülen yaşam koşullarındaki kötüleşme, devlet kurumlarında rüşvet ve yolsuzlukların yaygınlaşmasına yol açtı.

Rejim yanlısı güçler de bu eğilimlere karşı dirençli değil. Bazıları, kaçakçılık veya küçük suçlar gibi yasa dışı faaliyetlerde bulunabilirken, diğerleri geçimlerini sağlamak için rüşvete bağımlılar. Bu durum, siyasi eğilimleri ne olursa olsun faillerin el yapımı patlayıcılar ile Mezze, Şalan ve Kusur'da olduğu gibi yüksek güvenlikli bölgeleri hedef almaları için uygun bir ortam yarattı. Faillerin kimliği ve amaçları ne olursa olsun, bu ay meydana gelen son bombalı saldırılar dalgasının, rejimin kontrolündeki bölgelerde kötüleşen güvenlik durumuna ilişkin kasvetli bir tablo çizdiğine şüphe yok. Batılı ve Arap hükümetler, Esed'in başkent Şam da dahil olmak üzere, bu bölgelerin güvenlik ve istikrarını garanti altına alabileceğine dair her türlü yanılsamadan vazgeçmeliler.

Suriye hâlâ savaş halinde ve kalıcı barışa giden tek yol kapsamlı ve adil siyasi çözümdür. O olmadan, Suriye geneline güvensizlik ve asayişsizlik hâkim olmaya devam edecek ve herhangi bir istikrar görüntüsü olmayacaktır.

*Bu analiz Şarku'l Avsat tarafından Londra merkezli Al Majalla dergisinden çevrilmiştir.


‘Kabiliye Devleti’ ilanı Cezayir'de hoşnutsuzluğu artırıyor

Ayrılıkçı örgütün lideri Ferhat Miheni (sosyal medyadaki kişisel hesabı)
Ayrılıkçı örgütün lideri Ferhat Miheni (sosyal medyadaki kişisel hesabı)
TT

‘Kabiliye Devleti’ ilanı Cezayir'de hoşnutsuzluğu artırıyor

Ayrılıkçı örgütün lideri Ferhat Miheni (sosyal medyadaki kişisel hesabı)
Ayrılıkçı örgütün lideri Ferhat Miheni (sosyal medyadaki kişisel hesabı)

Cezayir, terör örgütü olarak tanımlanan bir örgütün sözde Kabiliye Devleti’ni ilan etmesinin ardından tepkilere sahne oldu.

Cezayir Ulusal Kurtuluş Cephesi, ayrılıkçıları, Cezayir Kurtuluş Savaşı sırasında Fransız sömürgecilerle iş birliği yapanlara atıfta bulunarak ‘yeni Harkiler’* olarak tanımladı. Cezayir Ulusal Kurtuluş Cephesi Perşembe akşamı yaptığı açıklamada, bu ayın 20'sinde New York'taki Birleşmiş Milletler (BM) binası önünde gerçekleşen ve Ferhat Miheni'nin Kabiliye Devleti'nin kurulduğunu ilan ettiği, Cezayir'de ‘ciddiyeti bakımından eşi benzeri görülmemiş’ olarak kabul edilen olaya atıfta bulunarak, “tek ve birleşik Cezayir'in ayrılmaz bir parçası olan Kabiliye bölgesinin sözde ilanı ile Kabiliye Özerklik Hareketi (MAK) terör örgütünün attığı tehlikeli adım karşısında şaşırmadığını” belirtti.

İslamcı Barış Toplumu Hareketi de ‘tehlikeli bir sapma, gerileme ve milyonlarca Cezayirli şehidin fedakarlıklarına karşı haince bir bıçak’ olarak nitelendirdiği bu durumu kınadı.

*Harkiler: Cezayir'in bağımsızlık savaşında Fransa adına çarpışan Cezayirliler. (ç.n.)

 


Hizbullah iki İsrail askeri üssünün onlarca füzeyle vurulduğunu duyurdu

Lübnan'ın Şebaa köyünde İsrail bombardımanının yol açtığı yıkım (AFP)
Lübnan'ın Şebaa köyünde İsrail bombardımanının yol açtığı yıkım (AFP)
TT

Hizbullah iki İsrail askeri üssünün onlarca füzeyle vurulduğunu duyurdu

Lübnan'ın Şebaa köyünde İsrail bombardımanının yol açtığı yıkım (AFP)
Lübnan'ın Şebaa köyünde İsrail bombardımanının yol açtığı yıkım (AFP)

Hizbullah dün akşam (Cuma) İsrail'in kuzeyindeki iki askeri üssü onlarca füzeyle vurduğunu duyurdu.

Hizbullah tarafından yapılan açıklamada, bombardımanın Habuşit bölgesini ve Maalih Golani kışlasındaki 810’uncu Hermon Tugayı’nın karargahını onlarca Katyuşa roketiyle hedef aldığı belirtildi. Açıklamada, bombardımanın ‘düşmanın köylere ve sivillerin evlerine yönelik saldırılarına, özellikle de es-Serire yolundaki korkakça suikasta yanıt olarak’ yapıldığı ifade edildi.

Bu arada Lübnan Cemaat el-İslami Hareketi yaptığı açıklamada, Batı Bekaa bölgesinde İsrail hava saldırısında öldürülen iki üyesi Musab Said Halef ve Bilal Muhammed Halef için yas ilan etti.

Hizbullah daha sonra kısa bir açıklama yaparak Lübnan'ın güneyindeki Kafr Kila köyünden Faracallah Ali Hammud adlı bir savaşçısının öldüğünü duyurdu.

İsrail ordusu ise İsrail savaş uçaklarının Lübnan'ın güneyindeki Şebaa bölgesinde aralarında bir silah deposu ve bir füze rampasının da bulunduğu Hizbullah hedeflerini bombaladığını duyurdu.


Refah işgalini önlemek için zamana karşı yarış

 İsrail'in Gazze Şeridi'ne yönelik bombardımanı nedeniyle yerlerinden edilen Filistinliler, el-Mevasi bölgesindeki derme çatma bir çadır kampında yemek pişiriyor. (AP)
İsrail'in Gazze Şeridi'ne yönelik bombardımanı nedeniyle yerlerinden edilen Filistinliler, el-Mevasi bölgesindeki derme çatma bir çadır kampında yemek pişiriyor. (AP)
TT

Refah işgalini önlemek için zamana karşı yarış

 İsrail'in Gazze Şeridi'ne yönelik bombardımanı nedeniyle yerlerinden edilen Filistinliler, el-Mevasi bölgesindeki derme çatma bir çadır kampında yemek pişiriyor. (AP)
İsrail'in Gazze Şeridi'ne yönelik bombardımanı nedeniyle yerlerinden edilen Filistinliler, el-Mevasi bölgesindeki derme çatma bir çadır kampında yemek pişiriyor. (AP)

ABD'nin teşvikiyle hızlanan Mısır çabaları, İsrail'in Refah kentini işgal etme tehdidini sona erdirecek ve Gazze Şeridi'nin trajedisine eklenebilecek tüm insani felaketlerle birlikte bir ateşkes anlaşması umutlarını canlandırdı. Ancak bu çabaların olumlu bir sonuca ulaşıp ulaşmayacağı, birbiriyle çelişen iki arzunun uzlaştırılabilmesine bağlı: İsrail, Başbakan Binyamin Netanyahu'nun iç siyasi savaşında kullanabileceği bir kazan-kazan anlaşması peşinde; Hamas ise kendisi için ‘onurlu’ bir anlaşma istiyor.

Mısırlı ‘profesyonel bir heyet’ Tel Aviv'e ulaşıp Gazze Şeridi'nde ateşkes ve İsrail ile Hamas arasında esir takasını amaçlayan müzakerelerin pratik ayrıntılarına girerken, Tel Aviv'deki siyasi kaynaklar ‘esirlerle ilgili gerçek teklif içeren anlaşmaya varma olasılığı konusunda çok temkinli ama istikrarlı bir iyimserlik olduğunu’ belirtti.

Siyasi kaynaklar, ABD’lilerin anlaşma çemberini genişleterek ve Arap ülkeleri ile İsrail arasında bir Filistin devletinin kurulmasını da içeren kapsamlı barışa yönelik bölgesel projelerine doğru ilerleyerek Mısır'ın çabalarını tamamlamak istediklerini doğruladı. Kaynaklar ayrıca, ABD Dışişleri Bakanı Anthony Blinken'in önümüzdeki Salı günü bölgeye gelerek Suudi Arabistan ve İsrail'i ziyaret edeceğini bildirdi.

Şarku’l Avsat’ın Axios internet sitesinden aktardığına göre İsrailli yetkililer, Tel Aviv'den yetkililerin dün Mısırlı muhataplarına, İsrail'in Refah'ı işgal etmeden önce esirlerin serbest bırakılması için Hamas ile anlaşmaya varmak üzere ‘son bir şans’ vermeye hazır olduğunu bildirdi. Hamas ise yaptığı açıklamada, “halkımızın ihtiyaçlarını ve adil haklarını, yani kendisine yönelik saldırının nihai olarak durdurulmasını, işgal güçlerinin Gazze Şeridi'nden çekilmesini, yerlerinden edilenlerin Gazze ve Kuzey Gazze'deki evlerine koşulsuz olarak geri dönmesini ve ciddi bir esir takası anlaşmasına varılmasını” dikkate alan her türlü fikir ya da öneriye açık olduğunu yineledi.


Hamas, İsrail'in Gazze'de ateşkes önerisine verdiği yanıtı ‘inceliyor’

 Ateşkesin bir parçası olarak 24 Kasım'da İsrailli esirlerin serbest bırakılmasına ilişkin Hamas tarafından yayınlanan bir fotoğraf (arşiv - Reuters)
Ateşkesin bir parçası olarak 24 Kasım'da İsrailli esirlerin serbest bırakılmasına ilişkin Hamas tarafından yayınlanan bir fotoğraf (arşiv - Reuters)
TT

Hamas, İsrail'in Gazze'de ateşkes önerisine verdiği yanıtı ‘inceliyor’

 Ateşkesin bir parçası olarak 24 Kasım'da İsrailli esirlerin serbest bırakılmasına ilişkin Hamas tarafından yayınlanan bir fotoğraf (arşiv - Reuters)
Ateşkesin bir parçası olarak 24 Kasım'da İsrailli esirlerin serbest bırakılmasına ilişkin Hamas tarafından yayınlanan bir fotoğraf (arşiv - Reuters)

Hamas bugün (Cumartesi) şafak vakti, Gazze'de olası bir ateşkes ve Gazze Şeridi'nde tutulan esirlerin serbest bırakılması önerisine İsrail'in verdiği yanıtı incelediğini duyurdu.

Hamas'ın Gazze Şeridi'ndeki Başkan Yardımcısı Halil el-Hayye yaptığı açıklamada, “Hamas bugün Siyonist işgalcinin, hareketin 13 Nisan'da Mısırlı ve Katarlı arabuluculara ilettiği pozisyonuna verdiği resmi yanıtı aldı. Hamas bu öneriyi inceleyecek ve son halini aldıktan sonra cevabını sunacaktır” ifadelerini kullandı.

Hamas 13 Nisan'da, ‘Mısırlı ve Katarlı arabuluculara İsrail'le ateşkes önerisine yanıtını verdiğini, taleplerine ve halkın ulusal taleplerine bağlılığını vurguladığını, bunların da kalıcı ateşkes, İsarail ordusunun tüm Gazze Şeridi'nden çekilmesi, yerlerinden edilenlerin ikamet ettikleri yerlere geri dönmesi, yardım girişinin yoğunlaştırılması ve yeniden inşanın başlatılması olduğunu’ duyurdu.

Diğer yandan İsrail kalıcı bir ateşkesi ve güçlerinin Gazze'den tamamen çekilmesini reddederken, Başbakan Binyamin Netanyahu, Hamas'ın son büyük kalesi olduğu gerekçesiyle Gazze Şeridi’nin güneyindeki Refah'a kara operasyonu düzenleme niyetinde olduğunu açıkladı.

Şarku'l Avsat'ın ulaştığı bilgiye göre bu gelişme, Gazze Şeridi'nde esirlerin serbest bırakılmasıyla bağlantılı ateşkes müzakerelerini canlandırmak amacıyla Mısırlı bir heyetin dün (Cuma) İsrail'e gelmesiyle yaşandı.

El-Kahire el-İhbariyye televizyon kanalı ise ‘Mısır ve İsrail heyetlerini Gazze Şeridi'nde ateşkese ulaşmaya yaklaştıran kayda değer bir ilerleme olduğunu’ bildirdi.


İsrail ordusu Lübnan'a hava saldırısında Cemaat el-İslami liderini öldürdüğünü açıkladı

İsrail ordusu Lübnan'a hava saldırısında Cemaat el-İslami liderini öldürdüğünü açıkladı
TT

İsrail ordusu Lübnan'a hava saldırısında Cemaat el-İslami liderini öldürdüğünü açıkladı

İsrail ordusu Lübnan'a hava saldırısında Cemaat el-İslami liderini öldürdüğünü açıkladı

Ordu Sözcülüğünden yapılan açıklamaya göre, savaş uçaklarının Lübnan'ın Suriye sınırı yakınlarındaki Beka Vadisi bölgesinde Meydun köyüne düzenlediği saldırıda Lübnanlı Sünni Cemaat el-İslami Hareketi'nin üst düzey yöneticisi Halaf öldürüldü.

İsrail, Cemaat el-İslami'nin Hamas ile Lübnan'daki faaliyetlerinde koordinasyon sağladığını savundu.

Lübnan resmi ajansı NNA da İsrail savaş uçaklarının bölgeyi bombaladığını aktardı ancak ölü ya da yaralı bilgisi paylaşmadı.

Lübnanlı Cemaat el-İslami liderlik kadrosu, İran yanlısı Hizbullah'ın yanında sınır hattında İsrail'e karşı silahlı mücadeleye katılacaklarını açıklamıştı.

İsrail ordusu ile Lübnan Hizbullah arasında 8 Ekim 2023'ten bu yana sınır hattındaki çatışmalarda 285 Hizbullah mensubu, 56 Lübnanlı sivil, 18 Emel Hareketi, 13 Hamas, 12 İslami Cihad mensubu, İsrailli 8 sivil 12 asker öldü.

Lübnan'daki Cemaat el-İslami, İsrail saldırısında liderinin öldürüldüğünü doğruladı

İsrail ordusunun, Lübnan'ın Beka Vadisi bölgesine düzenlediği hava saldırısında Cemaat el-İslami lideri Musab Halaf'ı öldürdüğü doğrulandı.

Cemaat el-İslami'nin yaptığı açıklamada Lübnan resmi ajansı NNA tarafından yayımlandı.

Açıklamada, lider Musab Halaf'ın yanı sıra Bilal Halaf adlı mensubun da saldırıda hayatını kaybettiği belirtildi.

İsrail ordusu, Lübnan'ın Suriye sınırı yakınlarındaki Beka Vadisi bölgesinde Meydun köyüne düzenlediği saldırıda Lübnanlı Sünni Cemaat el-İslami Hareketi'nin üst düzey yöneticisi Halaf'ı öldürdüğünü duyurmuştu.

Cemaat el-İslami, İran yanlısı Hizbullah'ın yanında sınır hattında İsrail'e karşı silahlı mücadeleye katılacaklarını açıklamıştı.

İsrail ordusu ile Lübnan Hizbullah arasında 8 Ekim 2023'ten bu yana sınır hattındaki çatışmalarda 285 Hizbullah mensubu, 56 Lübnanlı sivil, 18 Emel Hareketi, 13 Hamas, 12 İslami Cihad mensubu, İsrailli 8 sivil 12 asker öldü.


Fransa UNRWA'ya 33 milyon euro katkı yapacak

Fransa UNRWA'ya 33 milyon euro katkı yapacak
TT

Fransa UNRWA'ya 33 milyon euro katkı yapacak

Fransa UNRWA'ya 33 milyon euro katkı yapacak

Fransa , bağımsız denetim raporunun gerektirdiği tüm prosedürleri uygularsa, Birleşmiş Milletler Filistinli Mültecilere Yardım ve Bayındırlık Ajansı'na (UNRWA) 33 milyon avro katkı vereceğini doğruladı.

Fransa Dışişleri Bakanlığı sözcüsü Christophe Lemoine, perşembe günü bir tarih belirtmeden, "Fransa, UNRWA insani programına 2024 yılı için 33 milyon avro tutarındaki yıllık katkısının ödeneceğini doğrulamaktadır" açıklamasında bulundu.

Fransız Haber Ajansı’nın (AFP) haberine göre Lemoine, "UNRWA'ya verdiğimiz desteğin gerçekleşmesi için eski Fransa Dışişleri Bakanı Catherine Colonna liderliğindeki bağımsız dış denetim raporunun gerektirdiği önlemlerin tam olarak uygulanması gerekir” açıklamasında bulundu.

Lemoine, Fransa'nın, "UNRWA çalışanlarının ve tesislerinin tarafsızlığının doğrulanması, ders kitaplarında nefret ve Yahudi karşıtı söylemin yasaklanması, sendikalarda reform yapılması ve personel işlerinin yönetilmesine yönelik prosedürlere özel önem verdiğini" vurguladı.

İsrail, 30.000'den fazla çalışanı bulunan ve bölgedeki (Gazze, Batı Şeria, Lübnan, Ürdün ve Suriye) 5,9 milyon Filistinliye hizmet veren BM teşkilatını, Gazze'de "400'den fazla terörist" çalıştırmakla suçluyor. İbrani devleti, Hamas'ın kendi topraklarına düzenlediği saldırının içinde UNRWA çalışanlarından 12'sinin doğrudan yer aldığını belirtiyor.

AFP, İsrail'in resmi verilerine göre Hamas, 7 Ekim'de İsrail'e karşı eşi benzeri görülmemiş bir saldırı başlattı ve bu saldırıda 1.170 kişi öldü.

İsrail'in suçlaması, başta ABD olmak üzere birçok bağışçı ülkenin UNRWA'ya olan fonlarını kesmesine yol açtı, ancak birçok bağışçı bu kararından geri döndü ve kurum üzerinde soruşturma yürütülürken fon sağlamaya devam etti.

BM tarafından görevlendirilen uzmanlar, Gazze Şeridi'ndeki UNRWA'nın siyasi "tarafsızlıktan" yoksun olduğu sonucuna vardı, ancak BM kuruluşunun bölgede "hayati insani yardım sağlamada kritik bir rol oynamaya" devam ettiğini kaydetti.


İsrail ordusu, Beyt Lahiya'daki su kuyularının yüzde 70'ini tahrip etti

İsrail ordusu, Beyt Lahiya'daki su kuyularının yüzde 70'ini tahrip etti
TT

İsrail ordusu, Beyt Lahiya'daki su kuyularının yüzde 70'ini tahrip etti

İsrail ordusu, Beyt Lahiya'daki su kuyularının yüzde 70'ini tahrip etti

Beyt Lahiya Belediye Başkanı Ala el-Attar AA muhabirine yaptığı açıklamada, Beyt Lahiya'nın alt ve üst yapısının savaşın başından bu yana büyük zarar gördüğünü söyledi.

Saldırılarda zarar gören yapılara ilişkin bilgi veren Attar, İsrail ordusunun, Beyt Lahiya'yı besleyen su kuyularının yüzde 70'ini, kanalizasyon ağının ise yüzde 50'sini tahrip ederek insani bir krize neden olduğunu ifade etti.

Attar, belediye ana ve ek binaları, dükkanlar ve alışveriş merkezleri, sokaklar ve anayolların saldırılarda büyük zarar gördüğünü, ağır iş makineleri ile temizlik hizmetinde kullanılan araçların yüzde 95'inin kullanılamaz hale geldiğini aktardı.

İsrail, tarım sektörünü de vurdu

Attar, İsrail'in, Gazze'nin birinci derece gıda tedarikçisi konumundaki Beyt Lahiya'da tarımın yanı sıra balıkçılık ve sanayiyi de yok ettiğini dile getirdi.

Belediyenin, kısıtlı imkanlara rağmen, minimum düzeyde de olsa hizmet sunmaya devam ettiğini söyleyen Attar, cadde ve sokaklarda büyük çöp yığınları oluştuğunu, kanalizasyon sularının yollara aktığını ve bunun da cilt ve solunum yolu hastalıklarının yayılmasına neden olduğunu kaydetti.

Su kuyuları, kanalizasyon pompaları ve çöp kamyonlarının çalışması için yakıta ihtiyaç duyduklarını belirten Attar, uluslararası kuruluşlar, Uluslararası Kızılhaç Komitesi ve Filistin Sular İdaresine yakıt tedarik etme çağrısında bulundu.

Attar ayrıca belediyenin, çalışmalarını tam anlamıyla yürütebilmesi için ekskavatör, kamyon ve buldozer gibi ağır makinelere ve sıcaklıkların artmasıyla çoğalan sivrisineklerle mücadele için gerekli malzemelere ihtiyaç duyduklarını ifade etti.