Lübnanlı aileler sahip olduklarını satarak ölüm tekneleriyle ülkeden kaçıyor

Kıbrıs’a giden bir teknede kocası ölen Suad Muhammed ve iki çocuğu. (AFP)
Kıbrıs’a giden bir teknede kocası ölen Suad Muhammed ve iki çocuğu. (AFP)
TT

Lübnanlı aileler sahip olduklarını satarak ölüm tekneleriyle ülkeden kaçıyor

Kıbrıs’a giden bir teknede kocası ölen Suad Muhammed ve iki çocuğu. (AFP)
Kıbrıs’a giden bir teknede kocası ölen Suad Muhammed ve iki çocuğu. (AFP)

Kıbrıs üzerinden Avrupa'ya ulaşma umuduyla Lübnan’ın kuzeyinden hareket eden bir tekneye binen ve Lübnan'ın güneyindeki Saadiyat'tan kilometrelerce uzakta cansız bedenine ulaşılan genç Muhammed el-Husni’nin cenaze töreninin ardından Trablus sokaklarında dün öfke hâkimdi. 
Genç Muhammed'in aksine arkadaşı Abdullatif el-Hayani ve kuzeni Mustafa ed-Danavi de dahil olmak üzere aynı teknede bulunan ve çoğu yirmili yaşlarının başında olan yaklaşık 10 kişi ise halen kayıp. Sadece 30 kişilik kapasitesi olduğu halde yaklaşık 50 kişiyi taşıyan tekne, 7 Eylül'de Lübnan'ın kuzeyindeki Burc Sahili’nden Kıbrıs’a doğru yola çıktı. Ancak tekne saatler sonra denizin ortasında durdu. Üstelik, kaçakçılık yapan kişi yolcuları kendilerine katılacağına ikna ederek onlardan yiyecek ve içeceklerini, hatta cep telefonlarını da almıştı. Eşi ve dört çocuğuyla birlikte o gün ölüm teknesinde bulunan 34 yaşındaki Zeynep el-Kak, teknenin yakıtının bitmesinin ardından durduğunu ve denizde 8 gün boyunca aç ve susuz mahsur kaldıklarını aktardı. 
Lübnanlı anne, bebeğinin cansız bedenini kendi elleriyle denize bırakmak zorunda kaldığı anları gözyaşları içinde anlattı. Zeynep el-Kak, açlıktan ve suzluktan dolayı herkesin sersemlediğini, denizin ortasında kaldıktan 2 gün sonra dayısının oğlunu kaybettiğini belirterek 2 yaşındaki oğlunun da üçüncü gün vefat ettiğini söyledi. Yaşadığı anları Şarku’l Avsat’a anlatan Zeynep şu ifadeleri kullandı:
“Teknede yanımızda olanlar beni, iki çocuğumun cesetlerini bir ip ile tekneye bağlamaya ikna ettiler. Kurtulana kadar bizimle kalacaklardı. Başka seçeneğim yoktu. Şişmesini izledim ve gördüklerime inanamadım. Vücudunun tuzlu su tarafından parçalanmasından korktum. Hepimiz sonumuzun gediğini anladık. Halatı gevşetmelerini kabul ettim çünkü ben de artık ölü sayılırdım. Ölerek oğluma katılacağımı düşündüm. Onun bedeninin parçalandığını görmek istemiyordum. Bebeğimi denize işte böyle gömdüm." 
Muhammed el-Hüsni'nin yanı sıra teknedekilerin birçoğu uzun bir bekleyişin ardından yüzerek kurtulmak için suya atladılar.Teknedeki dört kişi öldü. Bedenleri teknede kaldı. Diğerleri ise kurtuldu. Ancak açgözlülük ve kaçakçılık kurbanı olan bu insanlar, Beyrut Limanı patlamasından bu yana hızla artan ölüm tekneleri konusuna dikkat çekilmesini sağladı.
Trablus'un el-Mina kentinde olup bitenleri yakından takip eden bir balıkçı Şarku’l Avsat’a yaptığı açıklamada “2015 yasa dışı göç dalgasının Türkiye'den başladığını ve Lübnanlı ve Suriyelilerin Avrupa'ya geçmek için bölgeye gittiklerini” aktardı. Bununla birlikte mevcut durum yaklaşık bir aydan beri sadece el-Mina kentinde değil, Trablus'un kuzey ve güney sahilindeki birkaç noktada daha kötüleşti. Bazıları bu noktalardan günde en az iki teknenin kalktığını ve bugüne kadar binlerce kişinin Kıbrıs, İtalya ve diğer yerlere ulaşmayı başardığını ifade etti.
Ölümden diğer kurtulanlar gibi tekrar kaçmayı düşündüğü için isminin açıklanmasını istemeyen Muhammed S, Şarku’l Avsat’a kendisinin ve arkadaşlarının Trablus'un karşısında karısı ve iki küçük çocuğuyla kaçakçılık teknesini beklediğini anlattı. Teknede, evindeki mobilyalara kadar tüm eşyalarını satarak kaçakçılara beş buçuk milyon Lübnan lirası (yaklaşık 600 dolar) ödeyen 30 kişi olduğunu belirten Muhammed S. şunları söyledi:
“Amaç Yunan kıyılarına ulaşmaktı. Ancak tekne motoru durdu ve hala Lübnan karasularındaydık. Neyseki yardım istemek için telefonlarımızı kullandık. Tanıdığımız bir teknenin sahibinden yardım istedik ve beş gün önce geri döndük. Yaşadığımız korkuyu anlatmamız ve tarif etmemiz mümkün değil.”
Bu durum, genç adam için yeni değildi. Daha önce de oğluyla Türkiye'den Yunanistan'a geçmeye çalıştığını anlatan Muhammed S., ancak o teknenin de durduğunu ve geri döndüklerini anlattı. Muhammed kaybedecek hiçbir şeyi olmadığı için tekrar denemekten vazgeçmeyeceğini vurguladı.
Daha önce başkentin en büyük otellerinden birinde aşçı ve şef olarak çalışan İmad Tartusi de kaçanlar arasındaydı. Tartusi karısı ve üç çocuğuyla birlikte 4 Eylül'de sahip oldukları her şeyi satarak aileleriyle kaçmak isteyen bir gruba dahil oldu. 40 yaşındaki Tartusi, devletin bu tekneyle geri dönen herkesi zorunlu karantinaya aldığı eş-Şuf bölgesinde Şarku’l Avsat’a yaşadıklarını anlattı:
"Bu benim üçüncü denemem ve başarana kadar denemeye devam edeceğim. Denizle alakalı bilgilere sahibiz. Gerekli tüm iletişim araçlarına, haritalara ve hava durumu bilgisine sahibiz. Olan şu ki Güney Kıbrıs'taki yetkililer bize ihanet ettiler ve bunu yapmaya hakları yoktu. Limasol yakınında bir fırtınaya maruz kaldık. Bizi bu tehlikeyle başbaşa bıraktılar. Fransa ve Almanya'daki dostlarımızdan yardım istedik ama sonunda yardımımıza gelen Kıbrıs Kızılhaçı'ydı. Bizi Lübnan'a geri gönderdiler. Asıl trajedi şu ki Güney Kıbrıslı yetkililer teknemize el koydu ve her şeyimizi kaybettik."
Denizcilerden biri kış mevsiminin başlaması nedeniyle tekne ile seyahat zorlaşacağı için kuzeye kaçak göçlerin duracağını düşünse de Tartusi “Bu imkansız. Burada hiçbir şeyimiz yok. Çocuklarımın yıllar sonra işe ihtiyacı olacak ve bulamayacaklar. Öyleyse biz burada neyi bekliyoruz?” dedi.
Kayıp oğlu için gözyaşları döken Lübnanlı Zeynep el-Kak da bir çıkış yolu aradıklarını belirterek, “Oğlumu kaybedip kendimi tekrar Lübnan'da bulmam mantıksız. Bu düşünülemez” diye konuştu.



Gazze ateşkesi: Sarı Ölüm Hattı ve belirsiz bir kader

Gazze Şeridi'nin doğu kesimindeki Şucaiyye Mahallesi’nde, Sarı Hat içinde bulunan bir İsrail askeri üssündeki nöbetçi kulübesinden görülen yıkılmış binalar, 5 Kasım 2025 (Reuters)
Gazze Şeridi'nin doğu kesimindeki Şucaiyye Mahallesi’nde, Sarı Hat içinde bulunan bir İsrail askeri üssündeki nöbetçi kulübesinden görülen yıkılmış binalar, 5 Kasım 2025 (Reuters)
TT

Gazze ateşkesi: Sarı Ölüm Hattı ve belirsiz bir kader

Gazze Şeridi'nin doğu kesimindeki Şucaiyye Mahallesi’nde, Sarı Hat içinde bulunan bir İsrail askeri üssündeki nöbetçi kulübesinden görülen yıkılmış binalar, 5 Kasım 2025 (Reuters)
Gazze Şeridi'nin doğu kesimindeki Şucaiyye Mahallesi’nde, Sarı Hat içinde bulunan bir İsrail askeri üssündeki nöbetçi kulübesinden görülen yıkılmış binalar, 5 Kasım 2025 (Reuters)

Salem el-Rayyes

9 Ekim'de, ABD Başkanı Donald Trump hem Hamas hem de İsrail'in önerilen 20 maddelik planı kabul etmesinin ardından, bir ateşkes ve rehine takası anlaşmasına varıldığını duyurdu. Bu duyurunun akabinde, şartların uygulanmasına başlandı ve öncelikle İsrail ordusu Gazze Şeridi şehirlerinin derinliklerinden Sarı Hat'ın gerisindeki ilk çekilme bölgesine çekildi. Böylece bazı Filistinliler evlerine dönmeye başlarken, binlercesi bundan mahrum kaldı.

Trump'ın planı, uygulaması anlaşmanın üç aşamasına yayılmış, belirli bir zaman çizelgesi içermeyen aşamalı bir geri çekilme haritası dayatıyordu. Sarı Hat, İsrail ordusunun Gazze Şeridi'nin doğusunda, güneyinde ve kuzeyinde gerçekleştireceği ilk geri çekilişi ve ardından yeniden mevzileneceği alanları belirliyor. Bu alanlar halihazırda Gazze Şeridin 365 kilometrekarelik yüzölçümünün yüzde 50'sinden fazlasını işgal etmiş durumda. Ordunun uygulamakla yükümlü olduğu ikinci geri çekilmenin, ikinci aşamanın uygulanmasıyla başlaması gerekiyor. İsrail, bu aşama başlamadan önce hem canlı hem de ölü tüm rehinelerin kendisine teslim edilmesini şart koşuyor. Üçüncü aşama ise ordunun 1967'den beri olduğu gibi Gazze Şeridi'nin uluslararası alanda tanınan sınırlarının dışına çekilmesini gerektiriyor.

İsrail'in ilk çekilmeyi uygulayarak, ateşkese rağmen 2 milyondan fazla Filistinliyi çadırlarda ve barınaklarda yaşamaya zorladığı, sınır kapılarını, yardımları ve Gazze’ye girecek malları kontrol ederek günlük yaşamları üzerinde denetim kurduğu doğru ama tek kriz bu değil. Bu problem ve kontrol dayatması ile baskı, belirli bir zaman dilimine bağlı olmayan anlaşma maddelerinin uygulanması konusunda doğrudan veya dolaylı olarak dayatılan krizlere yol açtı.

Nitekim İsrail'in anlaşmanın ilk aşamasının ilk üç haftasında maddelerin uygulanmasını kontrol ederek kendisine göre manipüle ettiği ve uyarladığı görülüyor. İsrail'in ihlalleri ve oyalama taktikleri olmasaydı, Hamas'ın 20 canlı İsrailli rehineyi, ardından da 28 rehinenin daha cenazesini teslim etmesi gerekiyordu. Gerçekten de Hamas, canlı rehineleri aynı gün, ateşkes anlaşmasının yürürlüğe girmesinden 72 saatten kısa bir süre sonra iki parti halinde teslim etti. İsrail ise cezaevlerindeki yaklaşık 200 Filistinli tutsağı serbest bıraktı.

Anlaşmanın yürürlüğe girdiği ilk günden itibaren ve hatta müzakereler sırasında, Hamas ve diğer Filistinli direniş örgütlerinin temsilcileri iki amaçla Gazze Şeridi'ne ağır ekipman girişini talep ettiler. İlki, savaşta yıkılan evlerin enkazı altından ve İsrail hava saldırılarının hedefi olan yeraltı tünellerinden İsrailli rehinelerin cenazelerini çıkarmaktı. Rehine takası aşamasını tamamlayıp ikinci aşamaya geçmek için bu en önemli hedefti. İkinci olarak, sonraki aşamalarda ekipmanların enkaz kaldırma faaliyetlerinde, Filistinli kurbanların enkaz altından çıkarılmasında ve yolların temizlenmesinde kullanılması amaçlanıyor.

Sahadaki gerçeklere dayatılan verilerin gölgesinde ve İsrail'in oyalama taktikleri ile ablukası, ateşkes anlaşmasının ikinci aşamasına geçiş için kesin bir takvimin olmaması göz önüne alındığında, Gazzeliler kaderlerinin ne olacağını ve evlerine ne zaman dönebileceklerini sorguluyorlar

Canlı rehinelerin serbest bırakılmasının ardından, Hamas'ın askeri kanadı İzzeddin Kassam Tugayları, ellerindeki İsrailli rehinelerin cenazelerini, teslim alıp teslim etme sürecinde aracı kurum olan Uluslararası Kızılhaç Komitesi'ne teslim etmeye başladı. Kassam, İsraillilerin cenazelerine ulaştıkça, Uluslararası Kızılhaç Komitesi'ne peş peşe gruplar halinde teslim ediyor. Ancak, İsrail'in ekipman girişini reddetmesi ve izin vermeyip geciktirmesi nedeniyle, Kassam Tugayları bazı cenazelerin enkaz altından veya tünellerden çıkarılmasını geciktiren sorunlar ve krizlerle karşılaştı.

1 Kasım itibarıyla İsrail, gruplar halinde 18 rehineyi teslim aldı. Bunlar arasında, İsrail'in kabul etmediği bir cenaze de vardı. Kassam Tugayları ise cenazenin İsrail iş birlikçilerinden birine ait olduğunu söylüyor. Öte yandan direniş örgütlerinin elinde halen 11 rehinenin cenazesi bulunuyor ve teslim etme, Filistinli cenazeler ile takas hazırlıkları kapsamında bu cenazelere ulaşmaya ve çıkarmaya çalışıyorlar. İsrail'in, bazı gecikmelerden sonra ABD, Mısır, Katar ve Türkiye'den arabulucuların baskılarının akabinde, sınırlı sayıda ekipman ve Mısırlı teknik ekibin girişine, kazı ve enkaz kaldırma çalışmalarına yardımcı olmasına izin verdiği doğru. Ancak, diğer krizler devam ediyor.

Hamas ve direniş liderleri, yaptıkları çeşitli açıklamalarda, bazı cenazelerin ordunun konuşlandığı Sarı Hat’ın ötesinde ve kırmızı askeri bölgeler olarak belirlenen bölgelerde bulunduğunu belirttiler. Bu bölgelerde arama çalışmalarının yapılması için anlaşmanın ilk aşamasında İsrail'in ikinci kez geri çekilmesi gerekiyor ve İsrail bunu reddediyor. Ancak Kızılhaç ve ordu arasındaki koordinasyonun ardından, İzzeddin Kassam Tugayları'nın gölge biriminden ekiplerin, Kızılhaç’tan bir ekip eşliğinde cenazelerin tutulduğu bölgelere girmesine, sahada cenazelerin yerini tespit etmesine izin vermeyi yakın zamanda kabul etti.

Bu kolay olmadı çünkü öncesinde İsrail, evleri, yerinden edilmiş kişilerin çadırlarını ve sokaklardaki arabaları hedef alan iki ayrı hava saldırı dalgası gerçekleştirdi. Gazze Sağlık Bakanlığı'na göre bu saldırılar sonucunda yarısı kadın ve çocuklardan oluşan 200'den fazla Filistinli hayatını kaybetti. Bu saldırılar, ordunun, Gazze Şeridi'nin güneyindeki Refah'ta ve kontrolü altındaki bölgelerde Filistinli direniş savaşçıları tarafından iki ayrı silahlı saldırıya maruz kaldığı iddiasının ardından düzenlendi. Ordu, direnişçilerle yaşanan çatışmalarda bir subay ve bir askerin öldürüldüğünü ve yaralıların da olduğunu duyurdu.

dfvbg
Sarı işaret, İsrail güçlerinin Gazze şehrinden ateşkes anlaşması kapsamında geri çekildiği Sarı Hat’ı gösteriyor, 2 Kasım 2025 (Reuters)

Kassam Tugayları, her saldırıda, çatışmalardan kendisinin sorumlu olmadığını ve İsrail kontrolü nedeniyle Refah'taki gruplarıyla irtibatının aylardır kopuk olduğunu, keza hiçbir üyesinin akıbetini, varsa kimlerin hâlâ hayatta olduğunu bilmediğini açıklayan açıklamalar yayınladı. Dolayısıyla burada asıl sorun, İsrail'in Gazze Şeridi'nin yarısından fazlası üzerindeki kontrolünün devam etmesinde yatıyor. Bu kontrol, birkaç gün önce İsrail Savunma Bakanı Yisrael Katz'ın Sarı Hat boyunca sarı beton bloklar konuşlandırmasıyla daha da güçlendi. Katz, ilmiği daha da sıkmak ve Filistinlilere ayrılan alanı daha da daraltmak için yeni sınırlar dayatır gibi, Gazzelileri bu bloklara yaklaşmamaları konusunda uyardı.

Sarı Hat’ın ötesindeki bölgenin kaderi

Sahadaki gerçeklere dayatılan verilerin gölgesinde ve İsrail'in oyalama taktikleri ile ablukası, ateşkes anlaşmasının ikinci aşamasına geçiş için kesin bir takvimin olmaması göz önüne alındığında, Gazzeliler kaderlerinin ne olacağını ve evlerine ne zaman dönebileceklerini sorguluyorlar. Bu dönüşün yakın olmasını umuyorlar. Sarı Hat'ın ötesindeki bölgenin kaderi ve orada neler olup bittiği de merak konusu; zira İsrail ile iş birliği yapmakla suçlanan bir dizi Filistinli silahlı grup hâlâ bu bölgede konuşlu ve aktif.

Soykırım savaşının son aylarında, Gazze'de yaklaşık beş yerel silahlı grup ortaya çıktı ve bunlar Hamas ve üyelerine karşı faaliyet gösterdiklerini defalarca ilan ettiler. Birçok İsrailli ve uluslararası medya kuruluşu, Refah'ın doğusunda faaliyet gösteren Yaser Ebu Şebab örgütü gibi bu örgütlerin, İsrail ile Batı Şeria'daki Filistin Otoritesi de dahil olmak üzere diğer taraflardan lojistik destek aldığını bildirdi. Ancak söz konusu örgütler, destekçilerini açıkça belirtmezken, İsrail ordusu üyelerinin faaliyet göstermesine, silah taşımasına, silahlı eylemlerde bulunmasına izin veriyor.

Kassam Tugayları başta olmak üzere Filistin direnişi, kendi unsurlarına karşı eylemlerde bulunan herkesi, orduyla iş birliği yapanları, kaosa katkıda bulunanları ve soykırım sırasında yardımları çalarak Gazze'yi yardımdan mahrum bırakanları cezalandıracağına söz verdi. Bunlar direnişin bahsi geçen örgütlere yönelttiği suçlamalar. Şarku’l Avsat’ın al Majalla’dan aktardığına göre bu arada İsrail onlara koruma ve güvenlik sağlamaya devam ediyor, askerleri de evleri yakıp yıkmaya, Sarı Hat boyunca yoğun bir şekilde ateş açmaya, topçu ateşi ile hedef almaya devam ederek, ateşkes anlaşmasını hiçe sayıyor.

Hem konumu hem de İsrail'in ileri bir tarihte tamamen geri çekilmesi ile sonuçlanması beklenen ateşkes anlaşmasına rağmen, ardında devam eden yıkım ve tahribat sebebiyle, Gazzelilerin “ölüm hattı” olarak adlandırdığı Sarı Hat'ın kaderi belirsizliğini koruyor.

ABD merkezli haber sitesi Axios, yakın zamanda ABD'nin Gazze'de bir Uluslararası İstikrar Gücü (ISF) kurmaya yönelik planını açıkladı. Bu güç, İsrail ordusunun Sarı Hat ötesine kademeli olarak çekilmesini ve çatışmaların yeniden başlamasını önlemeyi amaçlıyor ve Mısır, Türkiye, Katar, Endonezya ve Azerbaycan gibi ülkelerin kendisine katılması bekleniyor. ISF ayrıca, anlaşmanın bir sonraki uygulama aşamasına hazırlık olarak, Mısır ve Ürdün'ün katılımıyla Filistin polisinin eğitimini de denetleyecek. Öte yandan İsrail, sahada kendisi kontrol sahibi olamayacağından bu uluslararası güçten duyduğu endişelerini dile getiriyor ve Türkiye'nin bu güce katılmasına karşı çıkıyor.

xcsvf
Gazze şehrindeki limanın çevresinde yaşanan çatışmalardan zarar görmüş bölgede yerinden edilmiş Filistinlilerin sığındığı çadırlar, 20 Ekim 2025 (AFP)

Planların sunulması ve tartışılması devam ederken, Gazze Şeridi ve sakinlerinin geleceğine dair Amerikan ve İsrail planları dayatılırken hem konumu hem de İsrail'in tamamen geri çekilmesiyle sonuçlanması beklenen ateşkes anlaşmasına rağmen, ardında devam eden yıkım ve tahribat sebebiyle, Gazzelilerin “ölüm hattı” olarak adlandırdığı Sarı Hat'ın kaderi belirsizliğini koruyor. Keza İsrail'in Sarı Hat'ı önümüzdeki yıllarda kalıcı bir gerçeklik olarak sağlamlaştırmayı planlayıp planlamadığı da bilinmiyor. Zira İsrail, ilk aşamada gerçekleşmesi gerektiği gibi, Filistinlilerin Gazze Şeridi'ne giriş ve çıkışına izin vermek için geri çekilip, Mısır ile Refah Sınır Kapısı’nı açmaktan kaçındı. Aksine oyalanarak kapının kaderini de belirsiz bıraktı.

*Bu analiz Şarku’l Avsat tarafından Londra merkezli al Majalla dergisinden çevrilmiştir.


Abdulati: Sudan krizine kapsamlı bir çözüm bulmak için tüm taraflarla iletişim halindeyiz

Mısır Dışişleri Bakanı Bedr Abdulati, Sudan Ordu Komutanı Orgeneral Abdulfettah el-Burhan ile görüşmesi sırasında (Mısır Dışişleri Bakanlığı – Facebook)
Mısır Dışişleri Bakanı Bedr Abdulati, Sudan Ordu Komutanı Orgeneral Abdulfettah el-Burhan ile görüşmesi sırasında (Mısır Dışişleri Bakanlığı – Facebook)
TT

Abdulati: Sudan krizine kapsamlı bir çözüm bulmak için tüm taraflarla iletişim halindeyiz

Mısır Dışişleri Bakanı Bedr Abdulati, Sudan Ordu Komutanı Orgeneral Abdulfettah el-Burhan ile görüşmesi sırasında (Mısır Dışişleri Bakanlığı – Facebook)
Mısır Dışişleri Bakanı Bedr Abdulati, Sudan Ordu Komutanı Orgeneral Abdulfettah el-Burhan ile görüşmesi sırasında (Mısır Dışişleri Bakanlığı – Facebook)

Mısır Dışişleri Bakanı Bedr Abdulati bugün yaptığı açıklamada, Mısır’ın Sudan krizine kapsamlı bir çözüm bulma çabalarını güçlendirmek amacıyla tüm bölgesel ve uluslararası taraflarla iletişim halinde olduğunu bildirdi.

Abdulati, Port Sudan’da Sudan Egemenlik Konseyi Başkanı ve Ordu Komutanı Orgeneral Abdulfettah el-Burhan ile görüşmesi sırasında, Mısır’ın Sudan hükümetine tam desteğini ifade etti. Mısır’ın El-Faşir’de yaşanan ihlaller ve katliamları kınadığını vurgulayan Abdulati, Sudan’daki istikrarın sağlanması için Mısır’ın çabalarını sürdürdüğünü ve hem ikili hem de bölgesel ve uluslararası platformlarda, özellikle de Uluslararası Dörtlü kapsamında, ateşkesin sağlanması ve Sudan halkının çektiği acıların sona erdirilmesi için aktif bir şekilde çalıştığını belirtti.

Abdulati, Mısır’ın Sudan krizine kapsamlı bir çözüm bulunması yönündeki çabaları güçlendirmek için tüm bölgesel ve uluslararası taraflarla temaslarını sürdürdüğünü, bu çabaların Sudan halkının haklarını korumayı ve ülkeye güvenlik ile istikrar getirmeyi hedeflediğini vurguladı.

Mısır Dışişleri Bakanlığı tarafından yayımlanan açıklamada, görüşmede su güvenliği konusunun da ele alındığı belirtildi. Toplantıda, Nil Nehri’nin iki alıcı ülkesi olarak Mısır ve Sudan’ın ortak tutumu vurgulanırken, Doğu Nil Havzası’nda uluslararası hukuka tam olarak uyulmasının önemi ve Nil Nehri üzerinde tek taraflı uygulamalara karşı kesin tutum sergilendiği kaydedildi.


Trump ile Şera arasında gerçekleşen görüşmeyle eş zamanlı olarak Suriye’ye yönelik yaptırımların askıya alınma süresi uzatıldı

Suriye Cumhurbaşkanı Ahmed eş-Şera ve ABD Başkanı Donald Trump, 10 Kasım 2025'te Beyaz Saray'da bir araya geldi. (Suriye Cumhurbaşkanlığı)
Suriye Cumhurbaşkanı Ahmed eş-Şera ve ABD Başkanı Donald Trump, 10 Kasım 2025'te Beyaz Saray'da bir araya geldi. (Suriye Cumhurbaşkanlığı)
TT

Trump ile Şera arasında gerçekleşen görüşmeyle eş zamanlı olarak Suriye’ye yönelik yaptırımların askıya alınma süresi uzatıldı

Suriye Cumhurbaşkanı Ahmed eş-Şera ve ABD Başkanı Donald Trump, 10 Kasım 2025'te Beyaz Saray'da bir araya geldi. (Suriye Cumhurbaşkanlığı)
Suriye Cumhurbaşkanı Ahmed eş-Şera ve ABD Başkanı Donald Trump, 10 Kasım 2025'te Beyaz Saray'da bir araya geldi. (Suriye Cumhurbaşkanlığı)

ABD Hazine Bakanlığı, Sezar Yasası kapsamında Suriye’ye uygulanan yaptırımların 180 gün süreyle askıya alındığını duyurdu. Açıklama, ABD Başkanı Donald Trump ile Suriye Cumhurbaşkanı Ahmed eş-Şera’nın Beyaz Saray’daki görüşmesiyle eş zamanlı olarak yapıldı. Bakanlık, yeni kararın 23 Mayıs’ta yürürlüğe giren önceki muafiyetin yerini aldığını bildirdi.

Şera dün Beyaz Saray’da Trump ile bir araya geldi. Görüşme, Suriye’nin uluslararası izolasyonunu sona erdirme yönünde yoğun çabalar harcadığı kritik bir yılın sonunda gerçekleşti. Geride kalan yıl, Şera için geçiş döneminde dönüm noktası niteliği taşıdı. Kısa bir süre öncesine kadar silahlı muhalif bir grubun lideri olan Şera, geçen yılın sonunda uzun yıllar ülkeyi yöneten Esed rejiminin devrilmesine öncülük etti.

t5y6
Suriye Cumhurbaşkanı Ahmed eş-Şera, 10 Kasım 2025'te Beyaz Saray'da ABD Başkanı Donald Trump ile el sıkışırken (Suriye Cumhurbaşkanlığı)

Suriye Cumhurbaşkanlığı tarafından yapılan açıklamada, ABD Başkanı Donald Trump ile Suriye Cumhurbaşkanı Ahmed eş-Şera’nın Beyaz Saray’da bir görüşme gerçekleştirdiği bildirildi. Görüşmeye, Suriye Dışişleri Bakanı Esad Hasan eş-Şeybani ile ABD Dışişleri Bakanı Marco Rubio da katıldı. Açıklamaya göre taraflar, Suriye ile ABD arasındaki ikili ilişkileri ve bu ilişkilerin geliştirilmesi için atılabilecek adımları ele aldı. Ayrıca ortak öneme sahip bölgesel ve uluslararası konular da gündemdeydi. Bu ziyaret, bir Suriye liderinin Beyaz Saray’a yaptığı ilk resmi ziyaret olma özelliği taşıyor. Şera ve Trump, bundan altı ay önce, mayıs ayında Suudi Arabistan Veliaht Prensi Muhammed bin Selman’ın arabuluculuğunda Riyad’da ilk kez bir araya gelmişti. O görüşmede Trump, Suriye’ye yönelik onlarca yıldır süren Amerikan yaptırımlarını kaldırma niyetini açıklamıştı.

Suriye liderinin Beyaz Saray’a gelişi ise alışılmış lider ziyaretlerinden farklı, sessiz bir şekilde gerçekleşti. Gazetecilerin göremediği yan kapıdan binaya giren Şera, Batı Kanadı’nın ana girişinde kameraların önüne çıkmadı.

sdfr
Suriye Cumhurbaşkanı Ahmed eş-Şera, ABD Başkanı Donald Trump ile görüşmek üzere Beyaz Saray'a geldi, 10 Kasım 2025. (EPA)

Beyaz Saray’daki tarihi görüşme, Şera’nın Birleşmiş Milletler (BM) Güvenlik Konseyi kararıyla terör listelerinden çıkarılmasından sadece günler sonra gerçekleşti.

Sezar Yasası’nın kısmi askıya alınması

Görüşme sırasında, ABD Hazine Bakanlığı 2019 tarihli Sezar Yasası kapsamındaki yaptırımların 180 gün süreyle askıya alındığını duyurdu. Bakanlık, yaptırımların Rusya ve İran ile yapılan işlemler ile bu ülkelerden yapılan mal, teknoloji, yazılım, para ve hizmet transferlerini kapsadığını belirtti.

Şera’nın Washington’a gelişiyle birlikte, ABD’nin Sezar Yasası’yla bağlantılı yaptırımları kaldırma yönündeki olumlu görüşmelerine dair haberler sızdı. Trump, Suriye’ye başarı şansı tanıyacaklarını, yabancı yatırımları çekeceklerini, ülkeyi yeniden inşa edeceklerini ve Ortadoğu’da barış ve refahı destekleyeceklerini taahhüt etti. Yetkililer, Trump’ın Kongre’yi, Sezar Yasası yaptırımlarının tamamen kaldırılması için harekete geçmeye teşvik edeceğini ifade etti.

Görüşme iki saatten uzun sürdü. Toplantı sonrası Şera, Beyaz Saray’dan çıkarken Beyaz Saray önünde toplanan Suriyeli topluluğu selamlamak için aracından indi.

Fox News, bir Amerikalı yetkiliye dayandırdığı haberinde, yönetimin Kongre’yi Sezar Yasası’nı tamamen kaldırmaya zorlayacağını ve bunun Suriye’de ekonomik büyümeyi destekleyeceğini bildirdi. Yetkili, Trump yönetiminin yasanın tamamen kaldırılmasını desteklediğini ve bu adımın başkanın yaptırımların kaldırılmasına ilişkin açıklamasıyla uyumlu olduğunu açıkladı. Yetkili ayrıca, Sezar Yasası'nın yürürlükten kaldırılmasının, ABD şirketlerinin ve bölgedeki ülkelerin Suriye'de faaliyetlerini sürdürebilmeleri için gerekli olduğunu belirtti.

Yetkili, Hazine, Dışişleri ve Ticaret bakanlıklarının yaptırımların kaldırılmasıyla ilgili adımları ve yatırımcılar için uyum kurallarını ortak şekilde duyuracağını söyledi. Ayrıca ABD’nin, Suriye’nin Washington’daki büyükelçiliğini yeniden faaliyete geçirmesine izin vererek terörle mücadele, güvenlik ve ekonomik iş birliğini güçlendireceğini bildirdi.

Suriye, DEAŞ’la Mücadele Uluslararası Koalisyonu’na katılıyor

Bir Amerikalı yetkiliye göre, Şera’nın Washington ziyareti sırasında, ülkesinin DEAŞ’la Mücadele Uluslararası Koalisyonu’na (DMUK) katılacağı açıklanacak. Yetkili, Suriye’nin ABD ile örgütün kalıntılarını yok etme ve yabancı savaşçı akışını durdurma konularında iş birliği yapacağını belirtti.

Suriye’nin ittifaklarının evrimi

43 yaşındaki Şera, Suriye yönetimini geçen yılın sonunda devraldı. Şera’nın liderliğindeki silahlı muhalif gruplar, kuzeybatıdaki kontrol noktalarından hızlı bir saldırı başlatarak, sadece birkaç gün içinde Beşşar Esed’i devirdi (8 Aralık 2024).

O günden bu yana Suriye, İran ve Rusya gibi Esed’in başlıca müttefiklerinden uzaklaşarak hızlı bir şekilde yeni ittifaklar kuruyor. ABD, Suriye ile İsrail arasında olası bir güvenlik anlaşması için arabuluculuk yapıyor. Şarku’l Avsat’ın Reuters’tan aktardığına göre ABD, Şam’da bir hava üssünde askeri varlık oluşturmayı planlıyor.

Trump, Beyaz Saray’da gazetecilere yaptığı açıklamada, Suriye dosyasında ‘büyük ilerleme’ kaydedildiğini söyledi. Trump, “Bence Şera iyi bir iş çıkarıyor. Bölge karmaşık, kendisi güçlü bir lider ama çok iyi anlaştık” ifadelerini kullandı.

Geçtiğimiz mayıs ayında Riyad’daki görüşmenin ardından Trump, Suriye’ye uygulanan tüm yaptırımları kaldıracağını açıklamıştı. Ancak en sert yaptırımlar, yani Sezar Yasası, yalnızca Kongre kararıyla kaldırılabiliyor.

Beyaz Saray ve Dışişleri Bakanlığı, yasanın 2025 sonuna kadar kaldırılmasını açıkça destekliyor. Ancak uzmanlar, mevcut ABD hükümetinin kapanmasının süreci etkileyebileceğini belirtiyor. Şera’nın, yasanın kaldırılması için güçlü bir şekilde baskı yapması bekleniyor. Zira bu adım, savaşla harap olmuş Suriye’de uluslararası yatırımların canlanmasına katkı sağlayacak. Dünya Bankası, yeniden inşanın 200 milyar dolardan fazla maliyet gerektireceğini öngörüyor.

Suriye’nin sosyal dokusu da son dönemde zorlu sınavlardan geçti. Esed’in devrilmesinin ardından yaşanan şiddet olaylarında 2 bin 500’den fazla kişi hayatını kaybetti. Bu durum iç savaşın yaralarını derinleştirdi ve yeni yetkililerin tüm Suriyelileri yönetme kapasitesi konusunda soru işaretleri yarattı.