Şarku’l Avsat’a konuşan Irak Dışişleri Bakanı Fuad Hüseyin: Topraklarımız başkalarının hesaplaşma sahasına dönüştürülemez

Bağdat’tın Riyad ile ilişkilerini ‘en iyi seviyeye çıkarmak’ istediğini ifade eden HüseyinTürkiye'nin ülkesinin egemenliğini ihlal etmesini de eleştirdi.

Irak Dışişleri Bakanı Fuad Hüseyin, geçtiğimiz Çarşamba günü Brüksel'deki Avrupa Birliği (AB) Genel Merkezi’nde yetkililerle bir araya geldi (DPA)
Irak Dışişleri Bakanı Fuad Hüseyin, geçtiğimiz Çarşamba günü Brüksel'deki Avrupa Birliği (AB) Genel Merkezi’nde yetkililerle bir araya geldi (DPA)
TT

Şarku’l Avsat’a konuşan Irak Dışişleri Bakanı Fuad Hüseyin: Topraklarımız başkalarının hesaplaşma sahasına dönüştürülemez

Irak Dışişleri Bakanı Fuad Hüseyin, geçtiğimiz Çarşamba günü Brüksel'deki Avrupa Birliği (AB) Genel Merkezi’nde yetkililerle bir araya geldi (DPA)
Irak Dışişleri Bakanı Fuad Hüseyin, geçtiğimiz Çarşamba günü Brüksel'deki Avrupa Birliği (AB) Genel Merkezi’nde yetkililerle bir araya geldi (DPA)

Irak Dışişleri Bakanı Fuad Hüseyin'in Avrupa gezisinin üçüncü durağı olarak Paris’i ziyaret etti. Bu ziyaret sırasında Hüseyin, ağırlıklı olarak Fransız mevkidaşı Jean-Yves Le Drian ve diğer yetkililerle görüştü. Hüseyin’in, Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron'un ‘Irak’ın egemenliğini destekleme girişimi’ ile gerçekleştirdiği Bağdat ziyaretinden üç haftadan kısa bir süre sonra Paris’i ziyaret etmesi dikkat çekti. Macron, Bağdat ziyaretinde, ülkesinin, yeniden yapılanması sürecinde Irak'ın yanında olmaya, ona siyasi, savunma, güvenlik ve ekonomik destek sağlamaya, ikili ilişkileri ilerletmeye ve Fransız vatandaşlığına sahip veya Fransız topraklarında ikamet etmiş olan ve şuan SDG'nin elinde bulunan DEAŞ’lılar için bir çıkış yolu bulmak amacıyla çalışmaya hazır olduğunu ifade etmişti.
Irak Dışişleri Bakanı Şarku’l Avsat’a verdiği röportajda Avrupa turunun hedeflerini anlattı. Avrupa Parlamentosu’ndan önümüzdeki Haziran ayında Irak'ta yapılması planlanan parlamento seçimleri için gözlemci göndermesini ve anı şekilde AB’den ülkesinin adını terörü finanse eden veya kara para aklamaya izin veren ülkeler listesinden çıkarmasını talep ettiğini açıkladı. Fuad Hüseyin, Paris ziyaretinin hedeflerinden birinin, Irak Başbakanı Mustafa el-Kazimi'nin Ekim ayı ortalarında gerçekleşmesi muhtemel olan Fransa ziyaretine hazırlık yapmak olduğunu belirtti. Hüseyin’in açıklamasına göre bu ziyaret sırasında ele alınacak konulardan biri de Irak'ın Fransa’dan Irak ordusunun ihtiyaçlarına göre çeşitli silahlar satın alma talebi olacak. Diğer yandan Iraklı bakan ziyareti sırasında ülkesinin tutuklanan DEAŞ üyelerinin ‘yükünü tek başına kaldıramayacağını’ vurguladığını da kaydetti. Irak topraklarında ya da Suriye'nin doğusunda SDG'nin elinde tutuklu bulunan DEAŞ üyelerinin vatandaşları oldukları ülkelerin onları almayı reddettiklerinin ve şuan bulundukları yerlerde kalmalarını istedikleri biliniyor. Bakan Hüseyin, Irak ile Suudi Arabistan arasındaki ilişkilerle ilgili olarak ise, Bağdat'ın Riyad ile ‘daha ​​iyi ilişkiler kurmayı’ ‘bir görev’ olarak nitelendirdiğini vurgulayarak, yakında Suudi Arabistan'ı ziyaret etmeyi planladığını belirtti. Hüseyin, Suudi Arabistan'ın ülkesine birçok sektörde yardımcı olabileceğini de sözlerine ekledi. Irak'ın Türkiye ile ilişkilerine gelince, Bakan Hüseyin Türkiye'nin Irak’ın egemenliğini ihlal etmesini eleştirirken, ülkesinin ‘Türkiye ile çatışma peşinde olmadığını’, egemenliğine saygı duyulması halinde diyalogu tercih ettiğini ve Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu'nu Bağdat'ı ziyaret etmeye davet ettiğini belirtti. Bakan Hüseyin ayrıca ‘Irak topraklarının başkalarının hesaplaşma ve sorunlarını çözme sahasına dönüştürülemeyeceğini’ çünkü bunun ‘bölgede bir felakete’ yol açacağını vurguladı.
İşte Irak Dışişleri Bakanı Fuad Hüseyin ile yapılan röportajın tam metni:

*Irak Dışişleri Bakanı olarak ilk kez Berlin, Brüksel ve Paris’i kapsayan bir Avrupa turu gerçekleştiriyorsunuz. Bu turun hedefleri nelerdir? Irak içindeki karşılığı nedir?
İkili düzeydeki temel hedefler, üç Avrupa ülkesiyle ilişkilerin güçlendirilmesine dayanıyor. Brüksel ziyaretinin amacı ise, AB ile işbirliğini güçlendirmek ve Kuzey Atlantik Antlaşması Örgütü (NATO) ile istişarelerde bulunmaktır.  Bazıları ekonomik ve ticari anlaşmalarla ilgili faydalı görüşmelerde bulunduk. Elbette Irak'ta Avrupalı ​​şirketlerin yardım ve desteğine ihtiyacımız var. Bu yüzden Avrupa'ya gidiyoruz. Amacımız, bu ilişkileri güçlendirmenin yanı sıra gerek Irak'taki gerek bölgedeki siyasi ve güvenlik durumunu ve Avrupa’nın bu durumla nasıl başa çıkılacağını gözden geçirmektir.
Brüksel’de Belçika Dışişleri Bakanı ile yapılan görüşmenin yanı sıra NATO Genel Sekreteri, AB Dış Politikası Yüksek Temsilcisi ve Avrupa Parlamentosu temsilcileri ile görüşmeler yapıldı. Avrupa Parlamentosu’nda önümüzdeki yıl Haziran ayında Irak'ta yapılması planlanan seçim süreçlerinin izlemesi için gözlemciler gönderilmesini talep ettik. AB ile bir işbirliği ve ortaklık anlaşmamız var. Bu temelde anlaşmayı somut eylemlere ve projelere dönüştürmeye çalışıyoruz. Ticaret, enerji ve insan hakları alanlarında çeşitli ortak komisyonlar kuruldu. Söz konusu komisyonlar, iki taraf arasındaki anlaşmayı girişimlere ve eylemlere dönüştürmek için çalışmalarına başladılar. Paris'te Fransa Dışişleri Bakanı ile yaptığımız görüşmede çeşitli konuları ele aldık. Bunlardan bazıları bölgedeki son durum, ikili ilişkiler, Cumhurbaşkanı Macron'un Bağdat ziyaretinin sonuçları ve Başbakan Mustafa el-Kazimi'nin önümüzdeki ay Paris'e yapacağı ziyaretin hazırlıklarıyla ilgiliydi. Bakan Le Drian ile bölgedeki son gelişmelerin ve Washington ile ilişkilerin yanı sıra Irak'taki güvenlik sorunları, DEAŞ ve üyelerinin durumu ve Fransa'nın rolü hakkında görüştük. Tüm bu sorunlar gündeme getirildi.

*Başbakan Kazimi’nin Paris’i ziyaret edeceği tarih kesinleşti mi?
Ziyaret büyük olasılıkla Ekim ayı ortalarında gerçekleşecek. Tarihi kesinleştirmeye çalışıyoruz.

*Cumhurbaşkanı Macron, bu ayın başlarında Irak’ı ziyaret etti. Bu ziyaret sırasında ‘Irak’ın egemenliğini destekleyecek’ bir girişim duyurdu.  Bu ne demek? Macron'un ziyareti öncesinde, Fransa’nın Dışişleri ve Savunma Bakanları tarafından ziyaret edildiniz. Bu ziyaretler, Fransızların Irak ile tüm siyasi, güvenlik, savunma ve ekonomik düzeylerde kapsamlı ilişkiler kurma arzusunu yansıtıyordu. Bu arzuya pratiğe dökebilecek ve Irak'a faydalı olabilecek özel projeler var mı?
Fransa'nın Irak ile ilişkileri güçlendirme arzusu, Irak'ın Fransa ile ilişkileri güçlendirme arzusuyla örtüşüyor. Fransız şirketlerin, Irak'a yardım etmek amacıyla ortaya attıkları ve prensipte onaylanan bir takım projeler var. Bunlar, güvenlik ve askeri konuların yanı sıra altyapı, hizmet, enerji ve petrol sektörüyle ilgili projeler.

*Fransızların Uluslararası Koalisyon çerçevesinde Irak Özel Kuvvetleri’nin eğitimine katıldığını ve Paris'in Irak'ın savunma ihtiyaçları için tedarikçi olmak istediğini biliyoruz. Bu eğilimi nasıl görüyorsunuz? Bu konuda bir arzunuz var mı?
Elbette. Fransa’nın, ister Hava Kuvvetleri, isterse de Fransız Özel Kuvvetleri veya topçu birlikleri ile olsun Uluslararası Koalisyon çerçevesinde DEAŞ’a karşı mücadelede önemli bir rolü var. Ayrıca Fransız kuvvetleri, ‘terörle mücadele konusunda uzmanlaşmış’ Irak Özel Kuvvetleri’nin eğitimine de katıldılar.

*Peki ya savunma alanında işbirliği ve Fransa’dan Irak'a silah tedariki konusunda neler söyleyeceksiniz? Satın almak istediğiniz silahların kaynaklarını çeşitlendirme gibi bir arzunuz var mı?
Askeri durumumuz nedeniyle ve DEAŞ’la mücadeleyi sürdürmemiz gerektiğinden iyi bir askeri güce ihtiyacımız var. Bugün bu alandaki uzmanlığa sahibiz, ancak Irak ordusu ve silahları, hazırlık ve eğitim kalitesi bunun için yeterli değil. Bunun için Savunma Bakanlığı ve Silahlı Kuvvetlerin eğitilmesi ve hazırlanmasının yanı sıra silahları da olması gerekiyor. Bu nedenle silah kaynaklarının çeşitlendirilmesi meselesi, stratejik ve hassas olup üzerinde çalışılması gereken bir konudur. Irak Silahlı Kuvvetleri envanterinde Fransız yapımı silahların bol olduğu biliniyor. Bu yüzden Irak’ın Fransa’dan silah satın almak istemesi şaşırtıcı bir durum değil. Fakat bu konu Irak Savunma Bakanlığı’nın sorumluluğundadır.

*Fransa, Fransız vatandaşlığına sahip olan ve şu anda SDG'nin elinde bulunan terör unsurlarının kaderiyle ilgili bir sorun yaşıyor.  Fransa, tıpkı daha önce Fransız vatandaşı olan 13 terör unsurunun Irak’a teslim edilip orada yargılanmasında olduğu gibi Irak’ın yine bu kişilerin en azından bir kısmını teslim almasını ve burada yargılanmasını kabul etmesini istiyor. Bugün Fransızların bu talebini yine kabul etmeye hazır mısınız? Bu konuyu Fransız meslektaşınızla görüştünüz mü?
Bu sorunla karşı karşıyayız. Birçok ülke bunlarla karşı karşıya. Iraklılar ve Suriyeliler dışında, farklı milletlerden (52 millet) kişilerin DEAŞ saflarında yer aldığı biliniyor. Bu da DEAŞ’ın küresel bir örgüt olduğu anlamına geliyor. Sonuç olarak bu tutukluların çoğu Irak’taki veya Suriye’deki hapishanelerde tutuluyor.  Bir de SDG’nin kontrolündeki hapishanelerde kalanlar var. SDG ayrıca, DEAŞ liderleri ve üyelerinin ailelerinin kaldığı kampları kontrol ediyor. Yani bu var olmaya devam eden bir sorun.
Bu, sorunun birinci boyutu. İkinci boyutu ise konunun, gerek Irak'ta ve Suriye'de, gerekse geldikleri ülkelerde hukuk sistemleriyle ilgili olması nedeniyle karmaşık bir hale gelmesidir. Yargı geleneğinde suçlu, suçun işlendiği yerde yargılanır. Bu kişilerin çoğu suçlarını ya Irak topraklarında işlediler ya da Suriye'de aktif olsalar dahi merkezi Irak'ta olan bir örgütün parçası ve üyeleriydiler. Bu yüzden onları, Irak yargısı yargılayabilir.

*Peki, bu kişileri teslim alıp mahkemelerde yargılamak ve haklarında verilebilecek kararları uygulamak istiyor musunuz?
Ortak bir anlayışa ulaşmak için konunun ilgili ülkelerle tartışılması gerektiğine inanıyorum. Karmaşık başka bir konu daha var. DEAŞ üyesi kadınların ve erkeklerin yanında DEAŞ bölgelerine gelen kadınlar ve erkekler de var.  Çeşitli evlilikler oldu ve bu evliliklerden çocuklar doğdu. Soru şu; yasal olarak bu çocuklarla nasıl ilgilenebiliriz? DEAŞ üyelerinin geldikleri ülkelerin bu konudaki sorumlulukları nelerdir? Aynı zamanda siyasi, mali ve hukuki sorumluluklar neler? Çeşitli sorularda ortak sonuçlara ulaşmak için yoğun görüşmeler yapılması gerektirdiğine inanıyoruz. Irak bu meselelerin yükünü tek başına kaldıramaz. Irak bir kurbandı, ancak DEAŞ’lı militanların büyük çoğunluğu Iraklı veya Suriyeli olsa da, çok sayıda insan bu iki ülkenin dışından gelip DEAŞ’a katıldı.

*Peki, bugün Irak-Suudi Arabistan ilişkilerinin geleceğini nasıl görüyorsunuz? Suudi Arabistan Dışişleri Bakanı geçtiğimiz günlerde Bağdat'taydı. Siz de Riyad'ı ziyaret etmeyi planlıyor musunuz? Daha üst düzey ziyaretler planlanıyor mu? Kısacası, Suudi Arabistan ile Irak ilişkilerinden beklentileriniz neler?
Öncelikle dış politikamızın tüm komşu ülkelerle iyi ilişkiler kurmaya dayandığını ve Suudi Arabistan'ın komşu bir ülke olduğunu vurgulamak, isterim. Bununla birlikte Suudi Arabistan petrol üreten önemli bir ülke ve Petrol İhraç Eden Ülkeler Örgütü’nün (OPEC) önemli bir üyesidir. Ayrıca Suudi Arabistan ile aramızda coğrafi yakınlığın yanı sıra dilsel ve dini boyutlarda köklü ilişkiler bulunuyor.
Suudi Arabistan ile ilişkilerimizin Irak için önemli olduğunu düşünüyoruz. İyi ilişkilere ihtiyacımız var ve onları inşa etme sürecindeyiz. Suudi Arabistan Dışişleri Bakanı Faysal bin Ferhan bin Abdullah Al Suud’a Bağdat ziyareti için teşekkür ettim. Tabii ki bizim de Riyad'ı ziyaret etme niyetimiz var. Ancak ilişkiler yalnızca ziyaretlere değil, aynı zamanda ticari ve ekonomik bağlar kurmaya ve karşılıklı çıkarlar ağı oluşturmaya da dayanıyor.
Çıkarlar bir birini desteklediğinde ilişkiler de doğru ve sağlıklı olmaya başlar. Biz de bu doğrultuda iki ülke arasındaki ilişkileri inşa etme sürecindeyiz. Suudi Arabistan'ın bize çeşitli alanlarda yardımcı olabileceğinin farkındayız. Suudi Arabistan merkezli şirketler, özellikle petrokimya üreten firmalar bize yardımcı olabilir. Suudi Arabistanlı yatırımcılar, Irak'a, özellikle güneydeki tarım alanlarında veya diğer verimli alanlarda yatırım yapabilirler.

*Peki ya siyasi düzeyde ilişkiler ne durumda?
Siyasi düzeyde de ilişkilerin en iyi seviyede olmasını hedefliyoruz. Suudi Arabistan'ın petrol sektöründe oynadığı kilit rolü kabul etmeliyim. Petrol üretiminde listenin başında gelen Suudi Arabistan, OPEC'de etkili bir rolü bulunuyor. Listenin ikinci sırasında ise Irak geliyor. Bu nedenle, Suudi Arabistan ile petrol sektöründe, güvenlik ve sınır konuları da dahil olmak üzere çeşitli alanlarda tam ve kapsamlı bir koordinasyona ihtiyacımız var. Suudi Arabistan ile iyi ilişkilere ihtiyacımız olduğuna inanıyorum. Bu iyi ilişkileri inşa etmek için çalışıyoruz.

*Türkiye'nin Irak topraklarındaki askeri operasyonlarını protesto etmek için Türkiye’nin Bağdat Büyükelçisi’nin üçüncü kez Dışişleri Bakanlığı’na çağrılıp protesto notası verilmesi, Türkiye ile bir takım sorunlar yaşadığınıza işaret ediyor. Türkiye ile aranızdaki sorunun temeli neye dayanıyor ve buna bir çözüm bulmak için neler yapıyorsunuz? Türkiye’den ne isteniyor? Türkiye neden Irak’ın egemenliğine saygı göstermiyor?
Türkiye, PKK'nın terör faaliyetlerine müdahale ettiği gerekçesiyle yaptıklarını haklı gösteriyor.

Sizce haklı mı?
PKK’nın faaliyetlerini desteklemiyoruz. PKK, 1991 yılında Irak dağlarına girdi. Türk ordusu o tarihten bugüne Irak dağlarında PKK ile savaşmaya çalışıyor. Türkiye’nin güvenlik endişelerini anlıyoruz. Fakat, askeri operasyonlarını anlamak zor. Irak topraklarına girilip büyük askeri operasyonlar düzenlediğinde, bazen sivillerin yaşadığı köyler bombaladığında ve üst düzey iki subay öldürüldüğünde bunu anlamak daha da zorlaşıyor. Yine de Türkiye ile iletişim kurmayı sabırsızlıkla bekliyoruz. Çünkü Türkiye ile çatışma peşinde değiliz. Diyaloga ihtiyacımız var, ancak diğerini anlamak ve somut sonuçlara ulaşmak için Irak’ın egemenliğine saygı duyulması ve Irak’ın iç işlerine karışılmaması, PKK meselesinin başka bir şekilde çözülmesi gerekiyor. Her halükarda Türkiye ile diyalog başlatmaya hazırız.

*Sayın Kazimi’ye, Ankara'yı ziyaret etmesi için bir davette bulunuldu. Öyle değil mi?
Evet. Davet edildi. Bu davete icabet için gerekli atmosferi hazırlıyoruz. Türkiye Dışişleri Bakanı'nı tüm bu konularla ilgili istişarede bulunmak üzere Bağdat'a davet edeceğim.

*Brüksel'de gazetecilere yaptığınız açıklamada, “Komşu ülkelerden Irak'ın egemenliğine saygı göstermelerini ve Irak'ın iç işlerine karışmamalarını istiyoruz” dediniz. Önümüzdeki Kasım ayında yapılması planlanan ABD’de başkanlık seçimleri öncesinde Tahran üzerindeki baskıların artmasıyla ABD-İran gerginliği Irak’ı daha fazla etkiler mi?
Çoğu insan Irak’ın egemenliğinin nasıl korunabileceğini söylüyor. Şuan Irak topraklarında askeri bir müdahale söz konusu. ABD-İran çatışması Irak'ın iç durumuna bağlıyken bu, nasıl mümkün olabilir? Fakat Irak’ın egemenliğine saygı duyulması ilkesine bağlı kalıyor ve bu temel üzerinde çalışıyoruz. Komşu ülkelerin Irak'ın içişlerine karışması doğru ve sağlıklı değildir. Çünkü bu durum sonunda bölgede bir felakete yol açacaktır. Bizden değil, fakat başkalarından gelen tepkiler olacaktır. İster Irak'tan uzak olsunlar, ister Irak'ın komşuları olsunlar hiçbir ülke, Irak topraklarını başkalarının hesaplaşma ve sorunlarını çözme sahasına dönüştüremeyecekler.
Peki, pratikte işler bu doğrultuda mı ilerliyor?
Bu sorunlarla yüzleşecek askeri gücümüz yok. Bunların askeri güçle çözüleceğine de inanmıyoruz. Uluslararası ilişkilerde yumuşak güce başvuruyoruz, diplomasiye güveniyoruz, medya aracılığıyla da kamuoyuna hitap ediyoruz. İlişkiler kurarak, dünyanın birçok yerinden dostlarımıza farklı tutumları açıklamaya çalışıyoruz. Dolayısıyla ‘askeri araçların dışında’ kendimizi savunacağımız başka araçlarımız var. Bu yönde ilerliyoruz ve Irak'ın tutumlarına karşı büyük bir sempati ve anlayış söz konusu.  Söz konusu sempatinin bu ülkeler üzerindeki siyasi kararlara ve baskılara dönüştürülebileceğini ve böylece farklı araçlar edinebileceğimizi düşünüyorum.
*Brüksel’de AB Dış İlişkiler ve Güvenlik Politikası Yüksek Temsilcisi ve AB Komisyon Başkan Yardımcısı Josep Borrell’den Irak'ın adının terörü finanse eden veya kara para aklamaya izin eden ülkeler listesinden çıkarmalarını istediniz. Bu talebinize cevap verildi mi? Anlayışla karşılandınız mı? Yoksa sadece sözler mi verildi?
Bize göre Irak'ın, terörün sponsorları listesine koyulması tuhaf bir adım. Avrupa turu sırasında konuyu görüştüğüm bakanlara özellikle de AB dönem başkanı olan Almanya Dışişleri Bakanı Heiko Maas ve Josep Borrell’e konuyu ilettim. Ayrıca bu konuyla ilgili tüm Avrupalı ​​bakanlara bir yazı yazdım. Bana sözler verdiler. Fakat Irak Merkez Bankası ile ilgili teknik bir sorunu gündeme getirdiler. Dosyayı kapatmak için bir takım çalışmalar olacak.
*ABD Başkanı’nın, Irak’taki ABD askerlerini, sayılar 3 bine düşecek şekilde geri çekmek istediği düşünüldüğünde, bugün Irak'taki ABD askeri varlığının doğası ve geleceği hakkında net bir vizyonunuz var mı?
ABD’nin Irak topraklarındaki askeri varlığı, ülkenin güvenlik ve askeri ihtiyaçlarına dayanıyor. ABD ile yapılan görüş alışverişinde bu konudaki çalışmanın boyutları belirlenecek. Ancak Irak toplumunun isteklerini ve Irak Meclisi’nin ‘ABD askerlerinin çekilmesini talep eden’ kararını dikkate aldığımızı belirtmek isterim. ‘Ortak’ teknik komisyonun önce Irak’ın askeri ve güvenlik ihtiyaçlarını belirlemesi ve ardından atılacak ortak adımları tanımlaması gerektiğine inanıyorum. Ancak başka bir biçimde ortak çalışma olacaktır. İleride, Irak için tehdit oluşturmaya devam eden DEAŞ’a yönelik operasyonların sona ermesinin ardından ABD güçleri ile askeri ve güvenlik ilişkileri başka bir şekil alacaktır.



İtalya'da Müslümanlara ibadet engeli: Dua edecek yerleri kalmadı

Müslüman göçmenler, tekrar kültür merkezlerinde ibadet edebilmek için mahkeme kararını bekliyor (AFP)
Müslüman göçmenler, tekrar kültür merkezlerinde ibadet edebilmek için mahkeme kararını bekliyor (AFP)
TT

İtalya'da Müslümanlara ibadet engeli: Dua edecek yerleri kalmadı

Müslüman göçmenler, tekrar kültür merkezlerinde ibadet edebilmek için mahkeme kararını bekliyor (AFP)
Müslüman göçmenler, tekrar kültür merkezlerinde ibadet edebilmek için mahkeme kararını bekliyor (AFP)

Fransız haber ajansı AFP, İtalya'nın Monfalcone ilçesinde Müslümanların ibadet ettiği yerlerin kapatılmasının yarattığı olumsuz etkiyi haberleştirdi. 

Haberde, "Yüzlerce Müslümanın cuma namazını otoparkların beton zemininde kılmak zorunda kaldığı" yazıldı.

İtalya'nın kuzeydoğusundaki Gorizia kentine bağlı Monfalcone ilçesinin belediye başkanı Anna Maria Cisint, kasımda Müslümanların namaz kıldığı iki kültür merkezinin kapatılmasına karar vermişti. 

Ayrıca aralıkta, eski bir süpermarketin bulunduğu alanda namazlarını kılmak isteyen Müslümanlar, belediyenin söz konusu yeri inşaat alanı ilan etmesiyle engellenmişti. 

Bunun ardından 23 Aralık'ta yaklaşık 8 bin kişi uygulamaya karşı protesto yürüyüşü düzenlemişti. 

2006'da Bangladeş'ten Monfalcone'ye geldiğini ve İtalyan vatandaşlığına geçtiğini söyleyen Rejaul Hak, Müslümanlara adil davranılmadığını savunarak şöyle konuştu:

Söyleyin nereye gideyim? Neden Monfalcone'nin dışına çıkmak zorundayım? Burada yaşıyorum, burada vergi ödüyorum! Katolikler, Ortodokslar, Protestanlar, Yehova Şahitleri, hepsi kendi kilisesine sahip. Bizim niye ibadethanemiz olmasın?

İktidar ortağı radikal sağcı Lig Partisi'nden Cisint ise şehir planlama kanunlarının ibadethane yerlerinin inşasını sınırladığını belirterek, yasalara uygun davrandıklarını savundu.

İzinsiz bölgelerde ibadete izin vermeyeceklerini söyleyen Cisint, Müslümanlara yönelik herhangi bir ayrımcılık yapmadıklarını öne sürerek "Bir belediye başkanı olarak kimseye karşı değilim, böyle bir tavırla vakit kaybedemem. Ben yasaları uygulamakla yükümlüyüm" dedi. 

Yaklaşık 59 milyon nüfusa sahip İtalya'da 2,7 milyona yakın Müslüman yaşıyor. AFP'nin aktardığına göre İslam'ın İtalyan hukukunda resmi bir statüsü olmaması, ibadethane sorununu daha da karmaşıklaştırıyor.

Birçok tersanenin yer aldığı Monfalcone'de 30 binden fazla kişi yaşıyor. Yabancı uyruklu 9 bin 400 kişiden 6 bin 600'üyse Müslümanlardan oluşuyor.

Cisint ise Monfalcone'nin daha fazla Müslüman göçmeni kaldıramayacağını öne sürerek, "Bu sayı Monfalcone için çok fazla. Gerçekten çok fazla. Durum bu" dedi. 

İtalyan İslam Dini Cemaati'nin (COREIS) başkanı Yahya Zanolo, ülke çapında resmi olarak tanınan cami sayısının 10'u bulmadığını belirtti. Zanolo bu yüzden Müslümanların derme çatma yerlerde ibadet etmek zorunda kaldığını, bunun da "gayrimüslim nüfusta korkuya ve önyargılara yol açtığını" söyledi. 

Monfalcone'de çalışan Müslüman göçmenlerden 38 yaşındaki Ahmed Raju da "Hiç aşamayacağımız devasa bir duvarın önünde gibi hissediyoruz" dedi. 

İlçedeki Müslümanlar, kültür merkezlerinde ibadete getirilen yasağı mahkemeye taşımıştı. AFP'nin aktardığına göre karar duruşması 23 Mayıs'ta yapılacak.

Independent Türkçe

 

 


Hamas: Netanyahu'nun Refah ısrarı ateşkesi engelledi

İsrail'in 7 Ekim'den bu yana Gazze Şeridi'ne düzenlediği saldırılarda 14 bin 944'ü çocuk, 9 bin 849'u kadın en az 34 bin 683 Filistinli öldürüldü (AFP)
İsrail'in 7 Ekim'den bu yana Gazze Şeridi'ne düzenlediği saldırılarda 14 bin 944'ü çocuk, 9 bin 849'u kadın en az 34 bin 683 Filistinli öldürüldü (AFP)
TT

Hamas: Netanyahu'nun Refah ısrarı ateşkesi engelledi

İsrail'in 7 Ekim'den bu yana Gazze Şeridi'ne düzenlediği saldırılarda 14 bin 944'ü çocuk, 9 bin 849'u kadın en az 34 bin 683 Filistinli öldürüldü (AFP)
İsrail'in 7 Ekim'den bu yana Gazze Şeridi'ne düzenlediği saldırılarda 14 bin 944'ü çocuk, 9 bin 849'u kadın en az 34 bin 683 Filistinli öldürüldü (AFP)

Mısır'ın başkenti Kahire'deki ateşkes müzakerelerinde ilk etapta ilerleme kaydediliği fakat daha sonra sürecin, özellikle İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu'nun Refah'a kara operasyonu ısrarıyla yeniden tıkandığı aktarıldı.

Kimliğinin paylaşılmasını istemeyen İsrailli yetkililer, Amerikan gazetesi New York Times'a "Tarafların anlaşmaya yaklaştığına dair işaretler vardı fakat görüşmeler durdu, Hamas heyeti pazar günü Kahire'yi terk etti" dedi.

Adlarının açıklanmasını istemeyen Hamas yetkilileri, Netanyahu'nun anlaşma yapılsın yapılmasın Refah'a kara harekatı düzenleme ısrarının süreci tıkadığını savundu. 

Hamas yetkilisi Musa Ebu Marzuk, "Anlaşmayı tamamlamaya çok yaklaşmıştık fakat Netanyahu'nun dar görüşlü tavrı süreci engelledi" dedi.

Netanyahu, ateşkes müzakerelerinin sonuçlarından bağımsız olarak Refah'a kara harekatı düzenleyeceklerini defalarca söylemiş, ABD de operasyon planlarına karşı çıkmıştı.

İsrailli yetkili de Netanyahu'nun Refah konusundaki tutumunu değiştirmemesi nedeniyle Hamas'ın duruşunu sertleştirdiğini savundu.

Diğer yandan kimliklerinin paylaşılmasını istemeyen iki ABD'li yetkili, görüşmelerin tıkanmadığını, tarafların teklifleri değerlendirmeyi sürdürdüğünü iddia etti.

Netanyahu ise pazar günkü konuşmasında süreci tıkayan tarafın Hamas olduğunu öne sürerek "Rehinelerin serbest bırakılmasını engelliyorlar" demişti.

Başka bir Hamas yetkilisi, Kahire'de yaşanan durumu tekrar gözden geçirmek için Katar'ın başkenti Doha'da bugün toplantı düzenleyeceklerini söyledi. Yetkili, örgütün sürece yapıcı şekilde yaklaşmaya özen gösterdiğini savundu.

İsrail Savunma Kuvvetleri (IDF), bombardımanlardan kaçan yaklaşık 1,5 milyon Filistinlinin sığındığı Refah'ın doğusundaki mahalleleri tahliye etmeye başladı. IDF, en az 100 bin kişinin şehrin kuzeyinde hazırlanan Mavasi "insanı bölgesine" gönderileceğini açıkladı. 

Ayrıca İsrail ordusunun broşürler ve telefon mesajlarıyla sivilleri tahliye sürecine dair bilgilendirdiği aktarıldı. 

24 Kasım'da sağlanan ve bir hafta süren ateşkeste 81 İsrailli ve 240 Filistinli esir karşılıklı serbest bırakılmıştı. IDF'nin verilerine göre Hamas'ın elinde halen yaklaşık 130 rehine var. İsrail ordusu, bunlardan 34'ünün öldüğünü doğrulamıştı.

Independent Türkçe, New York Times, Jerusalem Post, Guardian


Türkiye yeniden Gazze hattında

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Hamas’ın Siyasi Büro Başkanı İsmail Heniyye’yi İstanbul’da ağırladı (Arşiv - Reuters)
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Hamas’ın Siyasi Büro Başkanı İsmail Heniyye’yi İstanbul’da ağırladı (Arşiv - Reuters)
TT

Türkiye yeniden Gazze hattında

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Hamas’ın Siyasi Büro Başkanı İsmail Heniyye’yi İstanbul’da ağırladı (Arşiv - Reuters)
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Hamas’ın Siyasi Büro Başkanı İsmail Heniyye’yi İstanbul’da ağırladı (Arşiv - Reuters)

Tony Francis

Gazze’deki savaş pazar günü itibariyle 213’üncü gününe girerken halen bir ateşkes anlaşması ihtimali ufukta görünmüyor. Çatışmalar ve İsrail’in bombardımanları bugüne kadar yaklaşık 35 bin Filistinlinin ölümüne, on binlerce Filistinlinin kaybolmasına, yaralanmasına veya sakat kalmasına neden olurken ateşkes görüşmeleri halen devam ediyor. Esir takası ve Gazze Şeridi’ne insani yardımların ulaştırılmasının kolaylaştırılması meseleleri ise İsrail'in Hamas'ı ortadan kaldırma hedefiyle Hamas Hareketi’nin 7 Ekim saldırısı öncesine dönme talepleri arasında sıkışıp kalmış durumda.

Ölüm makinesi (İsrail) Gazze Şeridi'ndeki en yoğun nüfuslu Refah şehrine kara saldırısı düzenleme tehdidini sürdürürken, son birkaç haftadır tabloda pek fazla değişiklik olmadı. Aynı arabulucular; Katar, Mısır ve ABD, yeni bir ateşkes için arabuluculuk yapmaya devam ediyor.

Nisan ayı neredeyse ateşkesle ilgili formüllerin sunulması ve yanıtların beklenmesiyle geçerken, İran-İsrail çatışmasının ardından bazı gelişmeler netleşmeye başladı. Bunların başında Türkiye’nin rolünün yeniden aktifleşmesi geliyor. Öyle ki Hamas, Türkiye'den yeni bir eleştiri dalgası ve boykot tedbirleriyle karşı karşıya kalan İsrail ile Hamas Hareketi arasında varılması beklenen ateşkes anlaşmanın dördüncü garantörü olarak Ankara'yı önerdi.

İran-İsrail gerilimi, baskılandı ve Tahran’ın Tel Aviv'e yönelik füze saldırısının Filistinlileri savunmak için değil, Şam'daki İran konsolosluğunun hedef alınmasına misilleme olarak yapıldığını açıklamasıyla, ‘Filistin boyutunun’ dışında tutuldu. ABD’de ve Batı ülkelerinde özgürlüklerin bastırılmasını kınamaya odaklanan ve yine eski sloganlarını dillendirmeye dönen Tahran, Gazze ile dayanışma kampanyasını sürdürdü.

Gazze’de ateşkes için yapılan müzakereler ve izlenen yol, mollaların başkentinin umurunda değildi, zira kendi projesi bunun ötesindeydi. Tahran, geçtiğimiz hafta başlarında İran Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Nasır Kenani’nin dilinden ‘Filistin krizine denizden nehre kadar bağımsız bir Filistin devleti kurulması dışında bir çözüm olmadığını’ vurgulama konusunda istekli görünüyordu. Ancak bu, mevcut gerçekler, güç dengeleri ve Filistin halkının doğrudan çıkarları için değeri olmayan bir tutumdu.

İran ‘kamil bir kurtuluş’ sloganıyla Gazze'de, Lübnan'da, Husilerin Akdeniz'deki ticaret gemilerinin seyrüsefer özgürlüğünü tehdit ettiği Yemen'de ve Tel Aviv'i Irak’tan ve Suriye’den vurma görevini yerine getirmek üzere Saraya el-Eşter'in filizlendirdiği Bahreyn’de, vekillerini savaşa iterken, kendisinin açıkça uzak durduğu ‘sonsuz savaş’ tarifi veriyordu.

Hamas, İran'ın İsrail'e misillemesinin boyutundan ve kısıtlı olmasından memnun değildi ve Hamas lideri, devletlerin kendilerini savunmalarının doğal bir hak olduğunu söylemekle yetindi. Hamas’ın Gazze'deki liderleri, İsrail'i ülke genelinde birkaç cephede birden savaşmaya zorlayacak bir gerilim başlatmayı umuyorlardı, fakat olmadı.

İran Genelkurmay Başkanı Muhammed Bakıri, “İsrail karşılık vermediği sürece İran konuyu kapanmış sayacaktır” diyerek, ülkesinin tutumunu net bir şekilde ortaya koydu. Ne Bakıri’nin ne de başka bir İranlı liderin açıklamasında, İsrail güçlerinin Gazze Şeridi'nden çekilmesi bir yana, Gazze'de ateşkes, insani yardımların arttırılması ve yerinden edilen Gazzelilerin evlerine geri dönmesi gibi herhangi bir şart yer almadı. İran, basitçe “Bitti” yanıtı verdi.

İran’ın İsrail’e misillemesi, Hamas'ın Tahran’a büyük ölçüde bel bağlamış olmasına rağmen müzakerelerde lehine olmadı. Tüm bunlar olurken Hamas liderlerine ev sahipliği yapan Katar’a, sunulan tekliflerde bazı tavizler vermeyi kabul etmesi için Hamas’ı ikna etmede daha güçlü bir rol oynaması yönünde baskılar arttı ve Hamas liderlerinin başka bir ülkeye taşınması konuşulmaya başladı.

Amaç, fikri ve dini olarak Hamas’a ve Katar'a yakın bir siyasi parti tarafından yönetilen, İran ve onun bölgesel mezhepçi projesine karşı büyük bir mücadele veren bir ülke olan Türkiye'yi öne çıkarmaktı. Türkiye, Gazze'deki savaşın başlamasından bu yana aylarca süren tereddütten sonra öne çıkma fırsatı buldu.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Dışişleri Bakanı Hakan Fidan'ı Hamas'ın Siyasi Büro Başkanı İsmail Heniyye ile görüşmek üzere Katar'a gönderdi. Ardından Heniyye İstanbul'a gelecek ve Erdoğan, kendisine ‘Filistin davasının lideri’ olarak hitap edecekti.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, daha sonra yaptığı bir konuşmada, Hamas'ı ‘bir terör örgütü’ olarak değil, bir ‘milli kurtuluş hareketi’ olarak tanımladı ve Kurtuluş Savaşı sırasında ortaya çıkan milli kurtuluş hareketi Kuvayi Milliye’ye benzetti.

Şarku’l Avsat’ın TurkPress haber sitesinden aktardığına göre Türk analistler, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın Gazze’deki ve bölgedeki savaşa ilişkin tutumundaki değişikliği birkaç faktörle açıklıyorlar. Bu faktörlerin ilki, çok sayıda gücün Hamas'ın kendi ipini çektiğini düşünmesinin ardından, Hamas'ın kararlı tutumuydu. İkincisi, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın yerel seçimlerdeki yenilgisiydi. Bu yenilgi, bir bakıma Türk halkının Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın politikalarından duyduğu memnuniyetsizliğin işaretiydi. Üçüncüsü, İran'ın İsrail'e yaptığı ve bölgeyi neredeyse topyekun bir savaşa sürükleyecek olan misillemesiydi. Türkiye, bu misillemenin ardından ‘olaylardan uzak durmanın kendisine yönelik yansımalarından kurtarmayacağını’ anladı.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, İran’ın ‘İsrail'e misilleme işinin şimdilik bittiğini’ açıklamasından sonraki 72 saat boyunca ‘Hamas'la uyumlu’ yeni bir tutum ortaya koymasını bekledi ve ardından Hamas liderlerini İstanbul'da ağırladı. Böylece hem İran'a hem de ilgili taraflara Türkiye'nin Filistin'in yanında yer aldığı ve ‘çok geç olmadan gerilimin tırmanmasını engellemeye yardımcı olacak siyasi bir rol oynamaya hazır olduğu’ mesajını verdi.

Filistin meselesi üzerinden somut bir siyasi sürece girmeye istekli görünen Türkiye'nin bu tutumu, herhangi bir müzakereye ya da savaşın ertesi gününe dair açıkça bir ilgi göstermeyen ve önceliğinin kendi çıkarlarını ve hedeflerini korumak olduğunu yineleyen İran'ın tutumuna ters düşüyor.

İran’ın Dini Lideri Ali Hamaney, 1 Mayıs’ta Gazze'deki durumu ve yansımalarını ele alan bir konuşma yaptı. Konuşmada, yaşananların İran'ın bakış açısının geçerliliğini kanıtladığını öne sürdü. Hamaney’e göre ABD’deki üniversitelerde Gazze’deki savaşı protesto eden öğrenci hareketleri de Gazze’de on binlerce kişinin öldürülmesi de İran’ın tutumunun doğruluğunu kanıtlıyordu. Hamaney özetle, her şeyin ‘İran’ın ABD yönetimine güvenilemeyeceği ve güvenilmemesi gerektiği yönündeki tutumunun’ ne kadar doğru olduğunun kanıtladığını savundu.

Türkiye ise tam tersi bir çizgide ve dikkate değer bir pragmatiklikle meseleye dair yeni adımlar attı. İki devletli çözüm olasılıkları konusunda Arap ülkelerinin görüşüyle yakın bir vizyon geliştiren Türkiye, siyasi bir çözüm için ABD ve Avrupa ile birlikte oynayabileceği bir rol olduğunu düşünüyor.

Cumhurbaşkanı Erdoğan hesap yaparken (Washington ziyaretinin tarihinin değiştirileceğine dair söylentilere rağmen), Başkan Joe Biden ile yakında görüşeceğini ve bu görüşmenin kendisine ‘savaşın sona ermesi için baskı yapma ve siyasi bir çözüm arama fırsatı vereceğini’ dikkate alıyor.

Bu görüşme ve sonrasında Türkiye'nin oynayacağı rol için yapılan hazırlıklar, birkaç gündür İstanbul'da bulunan ve Ankara'nın siyasi ve ekonomik ağırlığı, NATO üyeliği ve Batı ülkelerinin yanı sıra Rusya ve Çin ile olan iyi ilişkileri sayesinde daha büyük bir rol oynayabileceğine, savaşın durdurulması, insani yardımların ulaştırılması ve Gazze Şeridi’nin yeniden inşası için baskı uygulayabileceğine, hatta Filistin'in iç durumuyla ilgili olumlu bir rol üstlenebileceğine ve başkenti Kudüs olan bağımsız bir Filistin devleti kurulmasına yönelik Filistinlilerin tutumunu savunacağına inanan Hamas liderleriyle yapılan istişarelerle birlikte devam ediyor.

Türkiye üstlendiği misyonun İran'ın endişelerini arttıracağını dikkate alıyor. Bu misyon sadece Filistin meselesiyle ilgili değil, aynı zamanda Irak, Suriye ve hatta Lübnan'la da ilgili. Ankara, söz konusu ülkelerin her birinde İran'ın müdahalesini dengeleyici bir etki yaratmaya çalışıyor.  Bu etki de bazı açılardan ABD'nin stratejisine cevap verebilir.

Öte yandan Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın Irak’a son ziyaretinin ardından Bağdat ile Ankara arasında önemli anlaşmalar imzalandı. Suriye'de ise Türkiye silahlı muhalif grupları birleştirme çabalarına destek veriyor. Bu gruplar son günlerde ülkenin kuzeyi için ortak bir komutanlık oluşturmak üzere iki toplantı düzenlediler. Ülkenin güneyindeki gruplar da kuzeyle koordinasyonu sağlayacak ortak bir komutanlık oluşturmak üzere Amman'da bir toplantı düzenlemeye hazırlanıyor.

İstanbul’daki toplantılara katılan bir kaynak, ‘yeni komutanlığın Suriye rejimi güçleri, rejim sadık milisler ve radikal örgütlerle mücadele edeceğini’ açıkladı. Burada ‘sadık milisler’ ifadesiyle neyin kastedildiğini söylemeye gerek olmadığına inanıyorum.

Türkiye'nin Irak açılımı, Basra'dan Türkiye sınırına uzanan kara ve demir yolu ulaştırma koridoru fikrinin yeniden canlanması, Suriyeli muhalif grupları birleştirme çabalarının yeniden başlaması ve İsrail'e karşı koyma başlığı altında Lübnan'daki Cemaat-i İslami grubunun harekete geçirilmesinde Türkiye'nin parmağı olması İran ve İran’ın bahsi geçen ülkelerdeki vekilleri için iyi bir haber değil. Bu, kısmen İran projesinin hesaplarının teyidi üzerinden, kısmen Erdoğan'ın bir zamanlar Osmanlı İmparatorluğu topraklarının bir parçası olduğunu söylediği Gazze’ye müdahale üzerinden, kısmen de Ankara'nın Rusya ve ABD ile aynı anda yürüttüğü Atlantikçi ilişkilerin yanı sıra Mısır ve Körfez Arap ülkeleriyle başlattığı normalleşme ve açılım üzerinden Türkiye'nin bölgede yeniden rol almaya hazırlanmasının bir parçası olarak görülecek.


Filistin Devlet Başkanlığı İsrail'in Refah'ta ‘soykırım’ başlatacağı uyarısında bulundu

Refah'tan tahliye edilmeyi bekleyen Filistinli çocuklar (AFP)
Refah'tan tahliye edilmeyi bekleyen Filistinli çocuklar (AFP)
TT

Filistin Devlet Başkanlığı İsrail'in Refah'ta ‘soykırım’ başlatacağı uyarısında bulundu

Refah'tan tahliye edilmeyi bekleyen Filistinli çocuklar (AFP)
Refah'tan tahliye edilmeyi bekleyen Filistinli çocuklar (AFP)

Filistin Devlet Başkanlığı Sözcüsü Nebil Ebu Rudeyne, İsrail'in Refah'ta soykırım başlatacağı uyarısında bulundu.

Ebu Rudeyne, İsrail'in politikalarından ABD yönetimini sorumlu tutarak derhal harekete geçmeye çağırdı.

Şarku’l Avsat’ın Arap Dünyası Haber Ajansı'ndan (AWP) aktardığı habere göre Ebu Rudeyne, “İsrail'e mali ve askeri destek sağlayan ve uluslararası meşruiyet kararlarının uygulanmasını engellemek ve saldırganlığı durdurmak için uluslararası topluma karşı duran ABD yönetimi, Netanyahu ve hükümetini, Tulkerim vilayeti ve kamplarında olduğu gibi, ister Gazze Şeridi'nde ister Batı Şeria'da olsun, Filistin halkına yönelik katliamlarını sürdürmeye teşvik eden taraftır” şeklinde konuştu.

Ebu Rudeyne, Refah'ın işgalinin 1,5 milyon Filistin vatandaşının ‘soykırıma benzer bir katliama’ maruz kalacağı anlamına geldiğini ifade etti.

Ebu Rudeyne, Filistin meselesine adil bir çözüm bulunmadan ve başkenti Kudüs olan, Müslümanların ve Hıristiyanların kutsal mekânlarıyla birlikte bağımsız bir Filistin devleti kurulmadan tüm bölgenin barış ve güvenliğe kavuşamayacağını vurguladı.

Şarku’l Avsat’ın AFP'den aktardığı habere göre İsrail ordusu bugün (pazartesi) erken saatlerde Filistin'in Refah kentinde yaşayanlara ‘derhal bölgeyi boşaltmaları’ çağrısında bulunarak, operasyonun yaklaşık 100 bin kişiyi kapsadığını bildirdi.

İsrail Ordu Sözcüsü Avichay Adraee bugün yaptığı açıklamada, ordunun, Filistin'in Refah kentinin bazı bölgelerinde yaşayanlardan Han Yunus'a gitmelerini istediğini söyledi. Adraee, Gazze Şeridi’nin ‘tehlikeli savaş bölgesi’ olmaya devam ettiğini vurgulayarak, kuzeye geri dönülmemesi ya da doğu ve güney güvenlik çitlerine ve Gazze Vadisi'nden kuzeye yaklaşılmaması konusunda uyarıda bulundu. “Güvenliğiniz için ordu sizi derhal el-Mevasi'deki genişletilmiş insani yardım bölgesine gitmeye çağırıyor” diyen Adraee, bu çağrının eş-Şevka beldesinde ve Refah bölgesindeki es-Selam el-Cuneyne, Tebbe Ziraa ve el-Beyuk mahallelerinde yaşayan tüm sakinlere ve yerinden edilmiş kişilere yönelik olduğunu belirtti.


Hizbullah, Golan'daki İsrail üssüne ‘onlarca’ füze ateşlendiğini duyurdu

İsrail hava saldırısının ardından Lübnan’ın güneyinden dumanlar yükseliyor. (Reuters)
İsrail hava saldırısının ardından Lübnan’ın güneyinden dumanlar yükseliyor. (Reuters)
TT

Hizbullah, Golan'daki İsrail üssüne ‘onlarca’ füze ateşlendiğini duyurdu

İsrail hava saldırısının ardından Lübnan’ın güneyinden dumanlar yükseliyor. (Reuters)
İsrail hava saldırısının ardından Lübnan’ın güneyinden dumanlar yükseliyor. (Reuters)

Hizbullah bugün (Pazartesi) yaptığı açıklamada, İsrail'in dün gece Lübnan'ın doğusundaki Bekaa bölgesine düzenlediği saldırıya karşılık olarak Suriye'nin Golan bölgesindeki bir İsrail askeri üssüne ‘onlarca’ füze ateşlendiğini duyurdu.

Hizbullah tarafından yapılan açıklamada, savaşçılarının ‘düşmanın Bekaa bölgesini vuran saldırganlığına yanıt olarak, Nafah Üssü’ndeki Golan Tümeni (210) karargahını onlarca Katyuşa roketiyle bombaladığı’ belirtildi. Şarku’l Avsat’ın Lübnan Ulusal Haber Ajansı’ndan (NNA) aktardığı habere göre, “Bugün saat 01.30 sularında Bekaa'da düşman savaş uçakları tarafından düzenlenen saldırıda üç kişi yaralandı.”

Bu arada Al Mayadeen TV bugün İsrail'in Lübnan'ın doğusundaki Baalbek'e düzenlediği saldırıda üç kişinin yaralandığını duyurdu. Yaralıların Baalbek'in güneyindeki es-Seferi bölgesinde olduğu bildirildi. Daha sonra İsrail Ordu Sözcüsü Avichay Adraee, ordu güçlerinin dün gece Lübnan'ın derinliklerindeki es-Seferi bölgesinde Hizbullah'a ait bir askeri yerleşkeye baskın düzenlediğini söyledi. Adraee, ordunun Ramiye, Ayta eş-Şaab ve Mervahin'deki Hizbullah askeri binalarının yanı sıra Lübnan'ın güneyindeki Cebel Balat'ta Hizbullah’a ait bir mevziye de baskın düzenlediğini bildirdi.

szacdv
İtfaiye ekipleri, Lübnan'dan ateşlenen bir roketin İsrail'in kuzeyindeki Kiryat Şimona'ya düştüğü yerde çıkan yangını söndürmeye çalışıyor. (Reuters)

Adraee’ye göre ordu ayrıca olası bir tehdidi ortadan kaldırmak için Lübnan'ın güneyindeki Şeba bölgesine topçu ateşi açtı. Adraee, dün akşam Suriye topraklarından Ramat Magshimim bölgesine iki roket atıldığını, roketlerin açık alana düştüğünü ve yaralanan olmadığını, İsrail ordusunun da ateş kaynaklarına saldırarak karşılık verdiğini kaydetti.

xsdfv
İsrail hava saldırısının ardından Lübnan’ın güneyinden dumanlar yükseliyor. (Reuters)

Hizbullah ve İsrail, Hamas'ın İsrail'in güneyine düzenlediği ve Gazze Şeridi'ndeki savaşın fitilini ateşleyen eşi benzeri görülmemiş saldırıdan bu yana sınır boyunca karşılıklı ateş açıyor. Hizbullah'ın İsrail'in kuzeyine yönelik saldırılarını arttırması ve İsrail ordusunun Lübnan topraklarına daha derin operasyonlar düzenlemesiyle birlikte çatışmalar son haftalarda yoğunlaştı.


Mısır'ın Hamas ile İsrail arasındaki gerilimi kontrol altına alma çabaları sürüyor

Gazze Şeridi sınırı yakınlarında konuşlanmış bir İsrail tankı (AFP)
Gazze Şeridi sınırı yakınlarında konuşlanmış bir İsrail tankı (AFP)
TT

Mısır'ın Hamas ile İsrail arasındaki gerilimi kontrol altına alma çabaları sürüyor

Gazze Şeridi sınırı yakınlarında konuşlanmış bir İsrail tankı (AFP)
Gazze Şeridi sınırı yakınlarında konuşlanmış bir İsrail tankı (AFP)

El-Kahire el-İhbariyye televizyon kanalının bugün (Pazartesi) üst düzey bir kaynağa dayandırdığı haberine göre, Hamas'ın Kerem Şalom bölgesini bombalaması İsrail ile ateşkes görüşmelerinin sekteye uğramasına neden oldu.

Hamas'ın askeri kanadı İzzeddin el-Kassam Tugayları, dün (pazar) Kerem Şalom bölgesindeki İsrail ordusu birliklerine roket attığını, İsrail'in de buna Gazze Şeridi'nin güneyindeki Refah'ta bir roket rampasını ve askeri bir hedefi bombalayarak karşılık verdiğini açıkladı.

Şarku’l Avsat’ın Arap Dünyası Haber Ajansı'ndan (AWP) aktardığı habere göre kanal, Mısır güvenlik heyetinin Hamas ve İsrail arasındaki mevcut gerilimi kontrol altına almak için temaslarını yoğunlaştırdığını bildirdi.

Görgü tanıkları, bugün erken saatlerde, İsrail ordusunun bölgede operasyon başlatma niyetini açıklamasının ardından binlerce kişinin Filistin'in Refah kentinin dış mahallelerinden Gazze Şeridi'nin merkezindeki bölgelere doğru yola çıktığını söyledi.

AWP'ye konuşan görgü tanıkları, Hamas ile İsrail arasında ateşkes anlaşması ve esir değişimi konusunda ilerleme kaydedildiğine dair olumlu haberlerden bir gün sonra gelen İsrail'in ani çağrısı karşısında yerlerinden edilmiş kişiler arasında bir kafa karışıklığının hâkim olduğunu belirtti.


Sudan iç savaşında vahşet: Kafa kesme ve iç organ boşaltma olayları başladı

Sudan'daki savaşta binlerce kişi öldü ve birçok kamu tesisi harap edildi. (Reuters)
Sudan'daki savaşta binlerce kişi öldü ve birçok kamu tesisi harap edildi. (Reuters)
TT

Sudan iç savaşında vahşet: Kafa kesme ve iç organ boşaltma olayları başladı

Sudan'daki savaşta binlerce kişi öldü ve birçok kamu tesisi harap edildi. (Reuters)
Sudan'daki savaşta binlerce kişi öldü ve birçok kamu tesisi harap edildi. (Reuters)

Sudanlılar, ordu üniforması giyen kişiler tarafından Hızlı Destek Kuvvetleri’ne (HDK) mensup olduğu iddia edilen bir kişiye karşı işlenen vahşi suçun korkunç sahneleriyle şok oldular. Şahsı öldürüp cesedini parçaladıktan sonra iç organlarını çıkaran bu kişiler, ‘ayağa kalkıp tekbir getiren’ büyük bir vatandaş kalabalığının önünde cesedi sallamaya başladılar.

Bu son olay, yaygın olarak dile getirilen El Kaide ve DEAŞ'a mensup aşırılık yanlısı grupların Sudan'daki savaşa müdahil olduğu yönündeki iddiaları güçlendirdi. Ayrıca ülke içinde, bölgesel ve uluslararası düzeyde yaşanan bu kaos ve güvenlik karmaşası, terörist grupların faaliyetlerini Sudan'a taşımaya teşvik edeceği yönündeki korkuları da artırdı.

İğrenç olarak nitelendirilen bu suçun görüntüleri, aylar önce meydana gelen ve yine asker üniforması giyen kişiler tarafından işlenen bir başka şok edici olayı akıllara getirdi. Söz konusu olaydaki kişiler, iki HDK üyesinin kafalarını kesmiş ve etrafta sallamışlardı. Böylece ellerine düşen herkesin kaderinin bu olacağı şeklinde yorumlanan bir mesaj vermişlerdi.

cf brg
Başkent Hartum'da bir sokakta Sudan ordusuna bağlı bir kuvvet (AFP)

Sudan'ın orta kesimindeki El Cezire eyaletinin kırsal bir bölgesinde çekilen ve sosyal medya platformlarında geniş yankı uyandıran videoda bir ordu mensubu, cesetten çıkardığı bağırsakları sergileyerek neredeyse çiğneyecekmiş gibi ağzına yaklaştırdı. Sosyal medya platformlarındaki öncü şahsiyetler de bu olayların hayal edilebilecek şiddet düzeyini aştığını dile getirdi. Bu olay, aşırı çirkinliği nedeniyle Sudan toplumu arasında birçok soru ve tepkiye yol açtı. Resmi askeri üniforma giyen kişiler tarafından bu tür iğrenç eylemlerin gerçekleştirilmesi şiddetle kınandı.

Benzer bir olay Kuzey Kordofan eyaletinin başkenti el-Ubeyd yakınlarında meydana gelmişti. Üst düzey bir subayın liderliğindeki ordu üniformalı bir grup asker, HDK’ye mensup oldukları iddiasıyla dört kişiyi gözaltına almış ve kesici aletlerle vücutlarını parçalamıştı. Olayın ardından bazıları, bu kişilerin HDK ile herhangi bir bağlantısı olduğundan şüphe duymuştu.

Bazıları bu tür eylemlerin ordunun yanında savaşan radikal İslamcı terörist grupların izlerini taşıdığından eminler. Ordu, bir önceki kafa kesme olayını soruşturacağına ve kendi kuvvetleriyle bağlantılı oldukları kanıtlandığı takdirde olaya karışanları sorumlu tutacağına söz vermişti. Ancak olayın üzerinden bir aydan fazla zaman geçmesine rağmen soruşturmanın sonuçları açıklanmadı. HDK, üç kişinin katledilmesini ‘Burhan milisleri ve Ömer el-Beşir liderliğindeki eski rejimin tugayları tarafından gerçekleştirilen aşırı suç fiili’ olarak nitelendirdi.

dfvebrt
Sudan ordusuyla savaşan Hızlı Destek Kuvvetleri (HDK) milisleri (AFP)

Sudan Kongre Partisi lideri Halid Ömer Yusuf, askerlerin ‘insanların derilerini yüzmekten ve bağırsaklarını deşmekten zevk aldıklarını’ belgeleyen vahşi video kayıtlarının bireysel uygulamalar olmaktan çıkıp, ülkeyi parçalayan ve asla içinden çıkamayacağı bir sarmala doğru sürükleyen terörist bir model oluşturup tekrarlanan eylemler haline geldiğini söyledi. Facebook sayfasında, “insanlıkla hiçbir ilgisi olmayan bu eylemler en güçlü şekilde kınanmalı, failleri hesap vermeli ve cezadan kaçmalarına izin verilmemelidir” diyen Yusuf, “Bu faydasız savaşın devam etmesi ülkemizi derin bir uçuruma sürükleyecektir” ifadesini kullandı.

İnsan hakları aktivistleri ülkedeki savaşın farklı bir yola girerek bazı nüfus gruplarını etnik ve bölgesel temelde hedef almasından korkuyor. Bu korkular, ordu ile HDK arasında devam eden çatışmalarla hiçbir bağlantısı olmayan çok sayıda vatandaşın öldürüldüğü olayların meydana gelmesiyle de pekişiyor.


Hamas lideri: İsrail'in Refah'taki bölgelerden tahliye emri "tehlikeli bir gelişme"

 İsrail uçakları, Doğu Refah'ta yaşayanların tahliye edilmesini talep eden broşürler attı (DPA)
İsrail uçakları, Doğu Refah'ta yaşayanların tahliye edilmesini talep eden broşürler attı (DPA)
TT

Hamas lideri: İsrail'in Refah'taki bölgelerden tahliye emri "tehlikeli bir gelişme"

 İsrail uçakları, Doğu Refah'ta yaşayanların tahliye edilmesini talep eden broşürler attı (DPA)
İsrail uçakları, Doğu Refah'ta yaşayanların tahliye edilmesini talep eden broşürler attı (DPA)

Üst düzey bir Hamas lideri bugün (Pazartesi) yaptığı açıklamada, İsrail'in Refah'taki bölgelerden tahliye emrinin "tehlikeli bir gelişme ve sonuçları olacağını" söyledi.

Reuters'e konuşan Filistin lideri "Bu terörde, işgalin yanı sıra Amerikan yönetimi de sorumluluk taşıyor" ifadelerini kullandı.

İsrail Ordu Sözcüsü Avichay Adraee bugün yaptığı açıklamada, ordunun Refah'ın bazı Filistin bölgelerinde yaşayanları askeri operasyon nedeniyle Han Yunus'a tahliye etmeye çağırdığını söyledi.

İsrail ordusu, Gazze Şeridi'nin güneyindeki Refah şehrinin doğusundaki bölgelerde yaşayanlara yaptığı tahliye çağrısının "sınırlı kapsamlı" ve geçici bir operasyon olduğunu belirtti.

İsrail ordu sözcüsü, tahliye edilecek kişi sayısı hakkındaki bir soruya yanıt olarak, "tahminlerin 100.000 civarında olduğunu" söyledi.

Dünya Sağlık Örgütü'ne göre kentte yaşayanların sayısı yaklaşık 1,2 milyon kişi civarında. Bunların çoğunluğu Hamas hareketi ile İsrail arasında yedi aydır devam eden savaş sonucunda Gazze Şeridi'ndeki diğer bölgelerden yerlerinden edilmiş kişilerden oluşuyor.


Sudanlılardan ‘insani anlaşma’ çağrısı

Şemseddin Kebaşi (sağda) ve Abdulaziz el-Hilu (solda), Güney Sudan Devlet Başkanı Salva Kiir Mayardit’in danışmanı Tut Kulvak’ın (ortada) arabuluculuğunda Cuba’da bir araya geldi. (SUNA)
Şemseddin Kebaşi (sağda) ve Abdulaziz el-Hilu (solda), Güney Sudan Devlet Başkanı Salva Kiir Mayardit’in danışmanı Tut Kulvak’ın (ortada) arabuluculuğunda Cuba’da bir araya geldi. (SUNA)
TT

Sudanlılardan ‘insani anlaşma’ çağrısı

Şemseddin Kebaşi (sağda) ve Abdulaziz el-Hilu (solda), Güney Sudan Devlet Başkanı Salva Kiir Mayardit’in danışmanı Tut Kulvak’ın (ortada) arabuluculuğunda Cuba’da bir araya geldi. (SUNA)
Şemseddin Kebaşi (sağda) ve Abdulaziz el-Hilu (solda), Güney Sudan Devlet Başkanı Salva Kiir Mayardit’in danışmanı Tut Kulvak’ın (ortada) arabuluculuğunda Cuba’da bir araya geldi. (SUNA)

Sudanlı siyasi partilerin ve sivil grupların çoğunluğu, cumartesi günü Sudan Ordusu Komutan Yardımcısı Korgeneral Şemseddin el-Kebaşi ile Sudan Halk Kurtuluş Hareketi-Kuzey (SPLM-N) lideri Abdulaziz el-Hilu arasında varılan anlaşmanın ardından, başta ordu ve Hızlı Destek Kuvvetleri (HDK) olmak üzere savaşan taraflardan, çatışma bölgelerinde açlık tehdidiyle karşı karşıya olan milyonlarca mağdur insana yardım ulaştırılması için anlaşmaya varmaları talebinde bulundu.

Nisan 2023'te savaşın başlamasından bu yana türünün ilk örneği olan anlaşmaya göre her iki taraf da uluslararası insani yardımın kendi kontrolleri altındaki bölgelere ulaşmasına izin vermeyi kabul ediyor.

Eski Başbakan Abdullah Hamduk'un liderliğini yaptığı Sivil Demokratik Güçler Koordinasyonu (Tekaddum), bu anlaşmayı vatandaşların acılarını hafifletmeye yönelik ‘büyük bir adım’ olarak nitelendirdi. Hamduk, ordu ile ülkedeki en geniş alanları kontrol eden ve silahlı çatışmalar nedeniyle milyonlarca kişiyi yerinden eden HDK arasında da benzer bir anlaşma yapılması çağrısında bulundu.

Özgürlük ve Değişim Bildirgesi Güçleri (ÖDBG) liderleri de el-Hilu – Kebaşi anlaşmasını memnuniyetle karşılayarak, anlaşmanın ‘savaş krizi tünelinde bir ışık’ olmasını, savaşı durdurmaya ve insani yansımalarını ele almaya yönelik adım olmasını beklediklerini ifade ettiler. ÖDBG, savaşan taraflara, Cidde Bildirgesi'nde insani yardımın koşulsuz olarak ulaştırılması konusunda verdikleri taahhütleri yerine getirmeleri çağrısında bulunarak, savaşı durdurmak için cesur bir karar almalarını, kapsamlı ve kalıcı bir barışın temellerini atacak, sürdürülebilir demokratik sivil yönetimin kurulmasını sağlayacak siyasi bir süreç başlatmalarını istedi.

Sivil güçlerin çoğunluğu Güney Kordofan'daki insani yardım anlaşmasını memnuniyetle karşılarken, çoğu devrik Devlet Başkanı Ömer el-Beşir'in destekçileri olan savaşın devamını savunanlar, bunu, Kuzey Kordofan'ı kontrol eden HDK’ye karşı ordu ve SPLM-N arasında yeni bir ittifaka açılan kapı olarak değerlendirdi.


İsrail ordusu Refah sakinlerine ‘derhal tahliye’ çağrısında bulundu

Gazze Şeridi'nin en güneyinde yer alan Refah'ta, Gazze Şeridi'nin kuzeyindeki ve merkezindeki farklı bölgelerden yerinden edilmiş Filistinlilerin kaldığı bir kamp (AP)
Gazze Şeridi'nin en güneyinde yer alan Refah'ta, Gazze Şeridi'nin kuzeyindeki ve merkezindeki farklı bölgelerden yerinden edilmiş Filistinlilerin kaldığı bir kamp (AP)
TT

İsrail ordusu Refah sakinlerine ‘derhal tahliye’ çağrısında bulundu

Gazze Şeridi'nin en güneyinde yer alan Refah'ta, Gazze Şeridi'nin kuzeyindeki ve merkezindeki farklı bölgelerden yerinden edilmiş Filistinlilerin kaldığı bir kamp (AP)
Gazze Şeridi'nin en güneyinde yer alan Refah'ta, Gazze Şeridi'nin kuzeyindeki ve merkezindeki farklı bölgelerden yerinden edilmiş Filistinlilerin kaldığı bir kamp (AP)

İsrail ordusu bugün (Pazartesi) Filistin'in Refah kentinde yaşayanlara ‘derhal bölgeyi boşaltmaları’ çağrısında bulundu.

Şarku’l Avsat’ın AFP’den aktardığı habere göre İsrail Ordu Sözcüsü Avichay Adraee bugün yaptığı açıklamada, ordunun, Filistin'in Refah kentinin bazı bölgelerinde yaşayanlardan Han Yunus'a gitmelerini istediğini söyledi. Adraee, Gazze Şeridi’nin ‘tehlikeli savaş bölgesi’ olmaya devam ettiğini vurgulayarak, kuzeye geri dönülmemesi ya da doğu ve güney güvenlik çitlerine ve Gazze Vadisi'nden kuzeye yaklaşılmaması konusunda uyarıda bulundu. “Güvenliğiniz için ordu sizi derhal el-Mevasi'deki genişletilmiş insani yardım bölgesine gitmeye çağırıyor” diyen Adraee, bu çağrının eş-Şevka beldesinde ve Refah bölgesindeki es-Selam el-Cuneyne, Tebbe Ziraa ve el-Beyuk mahallelerinde yaşayan tüm sakinlere ve yerinden edilmiş kişilere yönelik olduğunu belirtti.

‘Ordunun bugüne kadar olduğu gibi, bundan sonra da söz konusu bölgelerdeki terör örgütlerine karşı çok güçlü bir şekilde hareket edeceği’ uyarısında bulunan Adraee, “Terör örgütlerinin yakınında bulunan herkes kendi hayatını ve ailesinin hayatını tehlikeye atmaktadır” dedi.

İsrail ordusu, Gazze Şeridi'nin güneyindeki Refah kentinin doğusunda bulunan bölgelerin boşaltılması çağrısının ‘sınırlı ölçekli’ ve geçici olduğunu belirtti.

Bir ordu sözcüsü gazetecilere verdiği online brifingde “Bu sabah Refah'ın doğusundaki sivilleri geçici olarak tahliye etmek için sınırlı ölçekli bir operasyon başlattık” dedi.

Birleşmiş Milletler (BM) ve diğer ülkeler, İsrail'in bir milyondan fazla yerinden edilmiş Filistinlinin yaşadığı Refah'a geniş çaplı kara operasyonu düzenleyebileceği uyarısında bulunuyor.

Birleşmiş Milletler İnsani Yardım Koordinasyon Ofisi (OCHA) cuma günü yaptığı açıklamada, İsrail'in Refah'a yönelik herhangi bir askeri operasyonunun ‘katliama yol açabileceğini’ ve Gazze Şeridi'ndeki insani yardım çalışmalarını felce uğratabileceğini belirtti.

OCHA Sözcüsü Jens Laerke Cenevre'de düzenlediği basın toplantısında, herhangi bir kara operasyonunun Refah ve çevresindeki 1,2 milyon sivil ve yerinden edilmiş Filistinli için ‘daha fazla acı ve ölüm anlamına geleceğini’ ifade etti.