Kuşlar diğer tüm dinozorları yok eden göktaşından nasıl kurtuldu?https://turkish.aawsat.com/home/article/2542286/ku%C5%9Flar-di%C4%9Fer-t%C3%BCm-dinozorlar%C4%B1-yok-eden-g%C3%B6kta%C5%9F%C4%B1ndan-nas%C4%B1l-kurtuldu
Kuşlar diğer tüm dinozorları yok eden göktaşından nasıl kurtuldu?
Uzmanlara göre gagalar ve güçlü sindirim sistemleri, modern tipteki kuşların hayatta kalmasını sağlayan etkenlerden oldu (Unsplash)
İstanbul/Şarku'l Avsat
TT
TT
Kuşlar diğer tüm dinozorları yok eden göktaşından nasıl kurtuldu?
Uzmanlara göre gagalar ve güçlü sindirim sistemleri, modern tipteki kuşların hayatta kalmasını sağlayan etkenlerden oldu (Unsplash)
Kuşların geriye kalan tek dinozorlar olması kulağa garip gelebilir. Zira bir güvercin ya da penguen, Tiranozorlara pek benzemiyor. Ancak aralarındaki bağlantı kemiklerine kadar işlemiş durumda. İlk kuşlar yaklaşık 150 milyon yıl önce Jura Devri’nde küçük, tüylü, raptor benzeri dinozorlardan evrimleşti ve dinozorların aile ağacının yeni bir dalını oluşturdu.
Bilim insanları dinozorları “kuş soylu olanlar ve olmayanlar” diye ikiye ayırıyor. Bunun tek sebebi 66 milyon yıl önce Dünya’ya çarpan bir göktaşının bilinen türlerin yüzde 75’inden fazlasını yok etmesi. Çünkü dinozorlar arasında bu felaketten yalnızca gagalı kuşlar kurtuldu.
Jeologlar ve paleontologlar, Kretase ve Tersiyer Devirleri arasında gerçekleşen bu yok oluşu kısaca K/T yok oluşu diye isimlendiriyor. Smithsonian Magazine’e konuşan Britanya Kolumbiyası Kraliyet Müzesi’nden paleontolog Derek Larson şunları şöyledi:
"K/T yok oluşunda diğer kuş grupları, kuş soylu olmayan dinozorlar ve hatta teruzorlar (uçan bir dinozor takımı) ortadan kalkarken, modern kuşların hayatta kalmasını neyin mümkün kıldığına dair pek çok tartışma var."
Kretase Devri’nin sonları tüm kuşlar ve kuş-benzeri sürüngenler için şaşaalı geçmiş olsa da yok oluş sonrasında bu gruplar arasından yalnızca gagalı kuşlar hayatta kaldı ve bunu sağlayan kilit değişimler göktaşından çok önce gerçekleşti.
Bugünkü tüm kuşların dişsiz gagaları var ama bu her zaman böyle değildi. 150 milyon yıl önce yaşamış ve bilinen en eski kuş türü Arkeopteriks’in fosili, dişleri nedeniyle 19. yüzyıl’daki doğa bilimcilerinin kafasını başlangıçta karıştırmıştı. Dişli kuşlar 10 milyonlarca yıl boyunca serpilir ve diğer dinozor akrabalarıyla birlikte evrimleşirken, bazı kuşlar da dişlerini kaybetti ve dişsiz gagalarıyla yiyeceklerini koparmaya başladı.
Dişler bu kadar kullanışlıyken hangi evrimsel baskıların diş kaybına yol açtığı, gizemini hala koruyor. Ancak havadadaki yaşama uyum sağlama, olasılıklardan biri. Austin Teksas Üniversitesi’nden paleontolog Grace Musser “Eski hipotezler uçuş için ağırlık atma fikrine yoğunlaşıyordu” diyor ancak uçma kabiliyeti yüksek dişli kuşların keşfinin, araştırmacıları konuyu yeniden düşünmeye ittiğini belirtiyor.
Diğer yandan, paleontologlar bazı kuşların da içinde yer aldığı dinozorların, daha otçul hale gelirken dişlerini kaybettiğini ve gagalara sahip olduğunu fark etti. Önceki dişli kuşlar böcekleri ve diğer küçük lokmaları kaparken, bazı kuş soyları meyve, tohum ve diğer bitkisel yiyecekleri avlamada uzmanlaşmaya başladı. Bu kuşlar, dişler yerine sökerek ya da kopararak toplama yeteneği kazandı.
University College London’dan (UCL) anatomist Ryan Felice’e göre “kuşları kuş yapan her şey kitlesel yok oluştan çok önce mevcuttu”. Yok oluş başladığında ise kuşlarda milyonlarca yıl boyunca evrimleşen özellikler yaşamla ölüm arasındaki farkı belirledi. Felice, konuyla ilgili şu açıklamalarda bulundu:
"Kuşların hayatta kalmasını sağlayan özelliklerle ilgili hipotezler üzerine düşünürken çeşitliliğin yalnızca çok ince bir diliminin diğer tarafa geçmeye başardığını hesaba katmamız gerekiyor."
Bu süreçte Enantiornithes ismi verilen dişli kuşlar gibi kuş grupları tamamen yok oldu ve bu türlerin kaderini tek bir özelliğin belirlemesi de çok mümkün değil. Ancak gagaların, kuşların eline geçen “as kartı” olduğu düşünülüyor. Zira Kretase Devri’nin sonlarına doğru gagalı kuşlar dişli akrabalarına göre çok daha çeşitli bir beslenme düzenine kavuşmuştu.
Bu kuşlar böcekler veya diğer hayvansal gıdalar üzerine uzmanlaşmamış, tohumlar ve kabuklu yemişler gibi sert yiyecekleri toplayabilir hale gelmişti. Yok oluş sonrasında hayvanlar büyük yiyecek kıtlığı yaşarken, bu sert ve dayanıklı yemişler gagalı kuşların zor zamanları atlatmasına yardım etti. Gagalı kuşlar yıkıma uğramış ormanlardaki tohumlarla beslenerek bitki örtüsü yeniden oluşana kadar bekleyebildi.
Yine de bu gagalar söz konusu kuşların hayatta kalmasını tek başına garantilemedi. Örneğin, ördek benzeri Vegasis isimli gagalı kuşun felaket sonrasında yaşadığına dair hiçbir iz bulunamadı.
Bu nedenle King’s College London’dan anatomist Abigail Tucker, “Sadece gaga sahibi olmak yeterli değildi” diye konuştu. Ona göre gaganın yanı sıra tohumları ezerek öğütecek güçte sindirim sistemine sahip kuşlar hayatta kalma ihtimalini artıran beklenmedik bir avantaj yakaladı.
Hem fosillerden hem de genetik ilişkilerden elde edilen bulgular; ördek, papağan veya tavuk gibi modern kuş gruplarının ilk üyelerinin göktaşından önce ortaya çıktığını gösteriyor. Bu gruplar kayıplar göktaşı felaketinden sonra hayatta kaldı ve kuş evriminin yeni bir dalgasını oluşturdu. Ayrıca çoğu kuş soyunda, beyin boyutları aynı kalırken, vücut boyutları küçüldü. Vücutlarına oranla büyük kalan beyinleri de kuş zekasını, diğer dinozorların ulaşabileceğinden öteye taşıdı.
Öte yandan, kuşların bu en ağır kitlesel yok oluşta hayatta kalmayı nasıl başardığını ve kendilerine nasıl bir yaşam kurduğunu daha iyi anlamak için felaketin hemen sonrasındaki Paleosen ismi verilen döneme ait daha fazla fosil bulunması gerekiyor.
Paleontologlar yok oluştan yaklaşık 10 milyon yıl sonrasına, Eosen Dönemi’ne ait bazı harika kuş fosili örnekleri buldy ancak aradaki zaman dilimine ait kanıtlar yetersiz. Aradadaki 10 milyon yıllık sürece ait, keşfedilmeyi bekleyen yeni kemikler; kuşlar ve diğer canlılara ilişkin başka sırları ortaya çıkarabilir.
Teknoloji endüstrisi, sadece yapay zekayı (AI) geliştirmekle kalmayıp, onun anahtarlarını ele geçirmek için de kıyasıya bir rekabete tanık oluyor. Bu alanda uzmanlaşmış yeni kurulan şirketler stratejik hedefler haline gelirken büyük teknoloji şirketleri tarafından tıpkı profesyonel oyuncuların henüz keşfedilmemiş değerli bir hazineyi takip etmesi gibi büyük bir iştah ve açgözlülükle takip ediliyorlar.
Son birkaç aydır teknoloji devleri tarafından satın alma ve devralma işlemlerinde daha önce eşi ve benzeri görülmemiş bir artış yaşandı. Microsoft, OpenAI ve Inflection'a sağladığı finansmanı artırırken, Apple akıllı arama şirketi Perplexity AI ile ileri düzeyde görüşmelere başladı. META ise ses klonlama konusunda uzman Play AI şirketini satın almak için görüşmeler yapmakla kalmadı, aynı zamanda yapay zeka modellerini eğitmek için devasa veri merkezleri inşa etmek üzere 29 milyar dolarlık finansman sağlamaya çalışıyor.
Ancak yapay zeka yarışını sarsan en büyük sürpriz Mark Zuckerberg'den geldi. Cesur ve riskli bir adım atan META CEO'su Zuckerberg, Scale AI şirketinin yüzde 49'unu 14,3 milyar dolar karşılığında satın almaya karar verdi ve şirketin genç kurucusu Alexander Wang'ı META bünyesindeki yeni yapay zeka laboratuvarının başına getirdi. Bu geleneksel bir ticari anlaşma değil, META'nın rakiplerinin çok gerisinde kaldığını hissettiği bir anda yapılan stratejik bir hamleydi.
Yapay zeka sektörünü kasıp kavuran yoğun satın alma dalgası, sadece geçici soru işaretlerine değil aynı zamanda dijital çağda inovasyonun geleceği ve rekabetin doğasının özüne dokunan derin zorlukları da ortaya koyuyor. Startup şirketlerinin değişimin kıvılcımı ve yaratıcılığın itici gücü olması gerekirken, bu satın alma telaşı onları devlerin cephaneliğine eklenen varlıklara dönüştürme tehdidini beraberinde getiriyor. Bu da onların deneme özgürlüğünü kısıtlayabilir ve girişimcilik ruhunu boğabilir.
Peki, bu gelecek vaat eden küçük şirketler, büyük şirketlerin ticari çıkarlarınca yönlendirilen ve serbest araştırma ve geliştirme tutkusundan uzaklaşan ‘iç laboratuvarlar’ haline mi dönüşecek? Dahası, bu satın almalar teknoloji tekeli gibi ciddi bir tehlike oluşturuyor. Yapay zeka geliştirme alanındaki muazzam yetenekler – ham verilerden karmaşık algoritmalara kadar – az sayıda şirketin elinde yoğunlaştığında, çeşitlilikten yoksun ve yeni oyuncuların pazara giriş fırsatlarını kısıtlayan kapalı bir teknoloji ekosistemi yaratma riskiyle karşı karşıya kalırız.
Bu tekel, adil rekabeti tehdit etmekle kalmaz, aynı zamanda tüm küresel ekonomiyi yeniden şekillendirerek, sınırlı sayıda şirketin kararlarına ve gündemlerine bağımlı hale getirebilir. Bu durum, hayatımızın çeşitli yönleri için artık temel hale gelen bu teknolojilere erişim, adalet ve şeffaflık konusunda ciddi endişelere yol açıyor.
Yapay zeka devriminin gizli gücü Scale AI
Scale AI artık veri sektöründe sadece bir girişim şirketi değil, yapay zeka modellerini eğitmek için küresel sistemin dayandığı hayati altyapı sütunlarından biri haline geldi. ChatGPT, Llama ve Gemini gibi gelişmiş modeller güçlü algoritmalara dayanıyor olsa da bunların gerçek gücü yüksek kaliteli sınıflandırılmış verilerden kaynaklanıyor. Bu veriler şu an sadece bir avuç şirketin tekelinde olan dar bir pazar oluşturuyor ve Scale AI bu pazarda başı çekiyor.
Scale AI'nın önemi, salt ticari işlemlerin ötesinde. Öyle ki Şirketin kurucusu Alexander Wang, 2023 yılında Utah eyaletinde ABD Savunma Bakanlığı yetkilileri ve yapay zeka sektörünün önde gelen isimlerini bir araya getiren kapalı bir etkinlik düzenledi.
Şirket, Kenya'dan Filipinler'e ve Venezuela'ya kadar uzanan küresel bir yüklenici ağına sahip. Bu ağ, verileri son derece hassas bir şekilde manuel olarak sınıflandırıyor. Çalışmaları, resimlerdeki nesneleri ayırt etmekten, videoların içeriğini boşaltmaya, metinleri ve form cevaplarını insan beslemeli güçlendirilmiş öğrenme teknolojisi çerçevesinde değerlendirmeye kadar çeşitlilik gösteriyor. ChatGPT'ye insan gibi anlama yeteneği kazandıran bu teknoloji, onu kullanıcılar için daha akıcı hale getirdi. Scale AI'yı değerli kılan da bu. Scale AI sadece bir veri sağlayıcı değil, aynı zamanda internetten kopyalanamayacak, hassas bir şekilde eğitilmiş içerik üretmek için bir operasyonel yapıdır.
Scale AI, manuel olarak yapılan sınıflandırmanın yanı sıra model test araçları, endüstriyel veri üretimi ve hassas kalite kontrol mekanizmaları içeren entegre bir sistem sunar. Bu da onu OpenAI, Google, Microsoft, Amazon ve hatta xAI gibi yapay zeka devlerinin başlıca ortağı haline getirdi. Business Insider’ın şirket içinden sızan bilgilere göre Google'ın tek başına Scale AI'nın yıllık gelirinin yaklaşık yüzde 20'sini oluşturduğu ve sadece bir yılda 150 milyon dolarlık bir bütçeyle yapay zeka alanında 38'den fazla aktif proje yürüttüğünü aktarması da bunun bir kanıtı.
Şarku’l Avsat’ın Al Majalla’dan aktardığı analize göre Scale AI'nın önemi, salt ticari işlemlerin ötesinde. Öyle ki Şirketin kurucusu Alexander Wang, 2023 yılında Utah eyaletinde ABD Savunma Bakanlığı yetkilileri ve yapay zeka sektörünün önde gelen isimlerini bir araya getiren kapalı bir etkinlik düzenledi. Etkinlikte, yapay zeka güvenliği ve Çin ile teknoloji yarışı konuları ele alındı. Bu dönüşüm şirketin stratejik konumunun güçlendiğini yansıtıyor. Şirket, artık teknolojik inovasyon ile Washington'daki güvenlik yetkilileri arasında bir köprü görevi görüyor.
META'nın merkezinde farklı vizyonlar
Tüm bunlar çerçevesinde META'nın Scale AI'ya yaptığı 14,3 milyar dolarlık yatırım sadece ticari bir anlaşma değil, şirket içindeki güç yapısında köklü bir dönüşümdü. Zuckerberg sadece bir veri şirketi satın almadı, aynı zamanda teknik altyapı, küresel bir insan ağı ve Washington'daki karar alma çevrelerinde doğrudan etkili olan entegre bir yapay zeka işletim sistemi de elde etti. Bu anlamda Scale AI, bir startup şirketi olmanın ötesine geçerek, META'nın son yıllarda yaşadığı zayıflıkları telafi eden stratejik bir varlık haline geldi.
Scale AI CEO'su Alexander Wang, ABD Temsilciler Meclisi Silahlı Kuvvetler Alt Komitesi'nde siber güvenlik, bilgi teknolojisi ve inovasyon konularında ifade verdi (Reuters)
Ancak bu anlaşmanın arkasında, sadece bir teknoloji projesinin yönetilmesinden daha derin bir çatışma yatıyor. Scale AI'nın genç kurucusu ve bugün META'nın yapay zeka projesinin başındaki isim olan Alexander Wang ile şirketin baş bilim adamı ve Turing Ödülü (bilgisayar bilimlerinde en prestijli ödül) sahibi Yann LeCun arasındaki çatışma, sadece iki nesil arasındaki rekabeti değil, iki farklı vizyonun çarpışmasını da yansıtıyor.
Modern sinir ağları (makine öğrenimi) modellerinin akademik babası olan Le, büyük dil modellerine karşı ihtiyatlı bir tutum sergiliyor ve bunları üstün zekaya ulaşmak için güvenilir bir yol olarak görmüyor. Bilgiyi uzun süre boyunca araştırmayı, bilimsel olarak doğrulamayı ve temel teoriler üzerine inşa etmeyi tercih ediyor. Wang ise Silikon Vadisi'ndeki yeni nesil yapay zeka öncülerini temsil ediyor. Pratik, hızlı ve genişlemeye hevesli bir nesil, piyasayı ve saha sonuçlarını değerlendirme kriteri olarak görüyor.
Metotlar arasındaki bu farklılık, Zuckerberg’i muhafazakar bir araştırma vizyonundan, hazır yetenekleri satın almaya ve sermayeyi bir hakimiyet aracı olarak kullanmaya dayanan saldırgan bir yaklaşıma geçmek arasında seçim yapmak zorunda bıraktı. Bu yüzden Zuckerberg, en önde gelen isimleri şirketine çekmek için 100 milyon dolara varan astronomik mali teklifler sunan ve onun her zaman şiddetle karşı çıktığı, gerçek bilimsel yolu bozduğunu düşündüğü bir strateji olan ‘Zuck Bucks’ olarak bilinen programı başlattı.
Apple ve Google arasındaki ortaklık anlaşması, Google arama motorunu Safari tarayıcısında varsayılan seçenek haline getirerek ek bir endişe kaynağı oldu.
Zuckerberg sadece araçlara veya verilere yönelmedi, aynı zmanda META içinde tamamen farklı bir yaklaşımı temsil eden birini seçti. Alexander Wang, pratik geçmişi ve akademik çevrelerin dışında kalan yetenekleri çekme becerisiyle, daha kararlı ve daha az tartışmalı yeni bir yönetim ruhu getirdi.
Wang, bugün META'da yapay zeka projesini yöneticisi konumunda. Bu proje Zuckerberg'in de odak noktası haline geldi. Bayan ise sembolik olarak baş bilim insanı pozisyonunda kalmaya devam ediyor, ancak karar alma çevrelerindeki etkisi giderek azalıyor. Şimdi sorulması gereken soru şu: Bu kadar farklı iki kanat, şirketi tek bir hedefe doğru uçurabilir mi? Yoksa bu entelektüel ve organizasyonel uçurum, META'nın yapay zeka yarışında liderlik hayallerini tehdit eden bir beka krizine dönüşür mü?
Apple alternatif arayışında
Apple da sektördeki bu yapay zeka yarışından çok uzak değil, ancak bu yarışta farklı, belki de nispeten daha zayıf bir konumda yer alıyor. Her zaman ‘geç ama mükemmel’ stratejisiyle övünen şirket, şimdi birikmiş birçok zorlukla karşı karşıya kaldığı için adımlarını hızlandırmak zorunda kalıyor. Apple’ın sesli asistanı Siri, rekabete ayak uyduramama durumunun sembolü haline geldi, çünkü ChatGPT ve Gemini gibi uygulamaların sunduğu akıllı ve sorunsuz etkileşim düzeyinden halen uzak kalıyor. Geliştiricilerin katıldığı bir konferansta Apple Intelligence hakkında yapılan son duyuru, yeni özelliklerin sınırlı ve rakiplerin kaydettiği niteliksel sıçramalara kıyasla geç kalmış olması nedeniyle birçok kişinin beklentilerini boşa çıkardı.
Bu çıkmazın ortasında, Apple ve Google arasındaki ortaklık anlaşması, Safari tarayıcısında Google arama motorunu varsayılan seçenek haline getiren ve Apple'a yıllık 18-20 milyar dolar gelir sağlayan anlaşma, ABD Adalet Bakanlığı'nın tekelcilik soruşturması nedeniyle çökme tehlikesiyle karşı karşıya. Apple bu bağlantıyı koparmak zorunda kalırsa, sadece teknik olarak hızlı ve etkili bir alternatif değil, aynı zamanda kapalı sistemine ve kullanıcılarının beklentilerine uygun entegre bir arama deneyimi sunabilen bir alternatif bulması gerekecek.
İşte burada Perplexity AI devreye giriyor. Akıllı arama alanında yükselen bir startup olan şirket, bilgi özetleme, kaynakları birbirine bağlama ve gelişmiş dil modelleriyle desteklenen doğru ve hızlı cevaplar sunma gibi özelliklere sahip platformunda bir arama motorundan daha fazlasını sunuyor. Bu özellikler, başta yeni sesli asistan sürümünün sürekli ertelenmesi nedeniyle, Siri'nin bariz eksikliklerini telafi etmek için ideal bir çözüm sunuyor. Bu durum, sadece teknik bir aksaklık olarak değil, Apple'ın kendi bünyesinde modern bir yapay zeka arayüzü geliştirme kabiliyetindeki yapısal bir krizin göstergesi olarak da yorumlanabilir.
Perplexity şirketinin logosunun yanı sıra klavye ve robot kolları (Reuters)
Apple, ideal anı beklemenin artık bir seçenek olmadığının farkında. Bu yüzden Perplexity ile yapılan görüşmeler, hazır bir ürün, deneyimli bir mühendislik ekibi ve Google ile olan ortaklığını kaybetmesi durumunda alternatif bir senaryo sunan bir satın alma yoluyla bu boşluğu doldurma girişimi olarak görünüyor. META radikal bir dönüşüm yoluna girip yapay zeka altyapısını satın alırken, Apple gecikmenin ona düşündüğünden daha pahalıya mal olmaması umuduyla kısa vadeli satın alma mantığıyla hareket ediyor.
Microsoft ve OpenAI ortaklığı liderliği yarattı
Tüm bu hareketlerin son derece önemli stratejik gelişmeler olduğu şüphe götürmez, ancak bunların en önemlisi ve belki de en etkili olanı, yazılım devi Microsoft ile OpenAI şirketi arasındaki yakın ilişki. Bu ittifak, sadece finansal bir yatırım veya teknik bir ortaklık değil, büyük şirketler ile yapay zeka laboratuvarları arasındaki çıkarların bütünleşmesinin yeni bir modelini temsil ediyor.
Bir yandan, Microsoft Azure platformu aracılığıyla devasa bir bulut altyapısı sunarken bir yandan da OpenAI'nin (başta GPT olmak üzere) devasa dil modellerini bir startup şirketinin tek başına sahip olması zor olan verimlilik ve hesaplama kapasiteleriyle eğitmesini mümkün kıldı. Ayrıca, birçok bağımsız araştırma laboratuvarının karşılaştığı operasyonel engelleri, özellikle kaynak yönetimi ve dağıtım ölçeğini genişletme konusunda aşmasına yardımcı oldu.
Para yetenek satın alabilir, ancak vizyon satın alamaz.
Öte yandan Microsoft en gelişmiş yapay zeka teknolojilerine erken erişimden yararlanarak ChatGPT'nin yeteneklerini Bing arama motoru, Office platformu ve Microsoft 365 hizmeti gibi ürünlerine entegre etti. Bu hamle Microsoft’a kurumsal ve ofis uygulamaları pazarında büyük bir rekabet avantajı sağladı.
Bu ittifak, her iki tarafa da çifte avantaj sağladı. Öyle ki OpenAI, dil modellerini geliştirmek için lojistik ve finansal destek elde ederken, Microsoft her şeyi sıfırdan inşa etmek zorunda kalmadan yeni teknoloji sahnesinde lider konuma yükseldi. Fakat bir yandan da bu model araştırmaların bağımsızlığı ve bilimsel inovasyonun tamamen ticari çerçevelere kayma olasılığı konusunda soru işaretleri uyandırdı. Bunun yanında bu ortaklığın yapay zeka yarışında önemli bir dönüm noktası olduğu ve inovasyon laboratuvarları ile büyük pazar şirketleri arasındaki ilişkinin özelliklerini yeniden şekillendirdiği konusunda hiçbir şüphe yok.
Tekelleşmenin getirdiği tehlikeler
Bu kıyasıya gelecek yarışında, en büyük isimler için bile hayatta kalmak artık garanti değil. Teknoloji devleri, muazzam kaynaklarına rağmen, yapay zeka çağının getirdiği köklü dönüşümlere ayak uyduramazlarsa gerileme, hatta yok olma tehlikesiyle karşı karşıya kalacaklar. Yapay zeka artık sadece algoritmalarda değil, verileri yönetme, sınıflandırma, temizleme ve yönlendirme becerisinde de var. Çünkü herhangi bir akıllı dil modelinin gerçek temelini bunlar oluşturuyor.
Dolayısıyla veri işleme sanatını ustaca kullanan startup şirketler değerli hedefler haline geldi. Büyük şirketler, sanki yeni nesil inovasyonun eğitim merkezleriymiş gibi bu şirketleri satın almak için birbirleriyle yarışıyor. Ancak bu olgu risksiz değil. Rekabetin yaratıcılığın önünü açması gerekirken, bilginin tekelleşmesi, sektörde yeni oyuncuların kendilerini gösterme fırsatlarının kısıtlanması ve teknolojiye erişimde şeffaflık ve adaleti gözetmeyen kapalı ticari modellerin dayatılmasıyla art arda gelen satın almalar bunun tam tersine yol açabilir.
Para yeteneği satın alabilir, ancak vizyonu satın alamaz. Ahlaki değerleri gözeten ve yapay zekanın adil ve güvenli kullanımını garanti eden net bir strateji olmadan, bu yatırımlar bir başarıdan ziyade bir yük haline gelir. Bugün yaşananlar, teknolojinin ruhu ve geleceğin anahtarlarının kimde olacağı konusunda verilen bir mücadeledir. Bu anahtarlar her şeyi kontrol eden azınlığın elinde mi olacak, yoksa dünyayı ortak ilerlemeye iten açık bir sistemde mi olacak?