Almanya Dışişleri Bakanı Maas Şarku’l Avsat’a konuştu: İran’ın bölgedeki rolüne eleştirel bir gözle bakıyoruz

Maas, Suudi Arabistan'ın G20 Başkanlığının dünya meselelerinde önemli bir rol oynadığını söyledi

Almanya Dışişleri Bakanı Heiko Maas
Almanya Dışişleri Bakanı Heiko Maas
TT

Almanya Dışişleri Bakanı Maas Şarku’l Avsat’a konuştu: İran’ın bölgedeki rolüne eleştirel bir gözle bakıyoruz

Almanya Dışişleri Bakanı Heiko Maas
Almanya Dışişleri Bakanı Heiko Maas

Almanya Dışişleri Bakanı Heiko Maas, Kasım ayında yapılması planlanan G20 Devlet ve Hükümet Başkanları Zirvesi’nin odak noktasının sağlık sektörü ve ekonominin yeniden canlandırılması konuları olduğunu söylerken G20’nin 2020 dönem başkanlığını Suudi Arabistan’ın yapıyor olmasının hem bölgesel hem de küresel ekonomi için önemli olduğuna dikkati çekti. Maas, sürdürülebilir ekonomik kalkınmanın, iklim değişikliği ve küresel ısınmayı ele alırken karşılaşılan zorluklar açısından büyük önem taşıdığını da vurguladı.
Maas, Şarku’l Avsat’a verdiği röportajda, G20 zirvesinin temaları arasında özellikle Kovid-19 salgınından etkilenen ülkeler için borç geri ödeme süresinin uzatılması konusunun yer alacağını belirterek, “Küresel borçla nasıl başa çıkılacağına dair özel olarak çizilmiş bir yol haritasına ihtiyacımız var. Aşıların, testlerin ve ilaçların mevcut olduğundan ve bunların uygun maliyetli ve dünya çapında erişilebilir olduğundan emin olmalıyız. Dünya Sağlık Örgütü (WHO) ve Dünya Ticaret Örgütü (WTO) açısından daha fazla uluslararası koordinasyona ihtiyaç var” ifadelerini kullandı.
İsrail'in Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) ve Bahreyn ile ilişkilerinin normalleşmesi hakkındaki yorumunda Maas, şunları söyledi:
“Ortadoğu'da barış sürecinde yeni bir ivme yaratmak için atılan bu adımdan yararlanmaya çalışıyoruz. Avrupa Birliği (AB), Arap Devletleri Ligi (AL) ve Birleşmiş Milletler'deki (BM) ortaklarımızla İsrailliler ve Filistinliler arasında yeni müzakereler başlatacak bir yolu desteklemek üzere istişarelerde bulunuyoruz. İsrail'in güvenliği veya Filistinlilerin haklarının sağlanması için, iki devletli çözümün bu çatışmaya en iyi çözüm olmaya devam ettiğine olan inancımız tamdır.”
Suriye ile ilgili olarak Avrupa’nın Suriye’nin yeniden inşasını desteklemesi için ülkede kapsamlı ve inandırıcı bir siyasi sürecin başlatılması gerektiğinin altını çizen Maas, Lübnan ile ilgili olarak ise, reformların başlatılmasının, yeniden yapılanma için Almanya’nın ve uluslararası toplumun desteğini almanın ve Uluslararası Para Fonu (IMF) ile müzakerelerin yeniden başlamasının ön şart olduğunu vurguladı.
Maas, Suudi Arabistan-Almanya ilişkileri konusunda, “Suudi Arabistan, bölgede bizim için önemli bir ortak. İki ülke arasında yakın bir ekonomik işbirliği ilişkisi var. Riyad, Berlin’in en önemli ikinci Arap ticaret ortağıyken Almanya da Suudi Arabistan’ın dördüncü büyük tedarikçisi konumdadır. Suudi Arabistan’ın 2030 Vizyonu, iklim değişikliğinin getirdiği zorlukların üstesinden gelmek için teknolojik işbirliği dahil olmak üzere birçok yeni işbirliği alanının önünü açıyor” şeklinde konuştu.

İşte Almanya Dışişleri Bakanı Heiko Maas röportajının tam metni:

*Bahreyn ve BAE'nin İsrail ile imzaladığı anlaşmaları ve bunların Filistinlilerin haklarına zarar vermeden Ortadoğu bölgesinde barış ve ekonomik iş birliği açısından sonuçlarını nasıl görüyorsunuz?
Almanya, İsrail ile BAE ve Bahreyn arasındaki diplomatik ilişkilerin normalleştirilmesine yönelik anlaşmalar imzalanmasını memnuniyetle karşılıyor. Çünkü bu anlaşmalar, bölgede barış içinde bir arada yaşamanın mümkün olduğunu gösteriyor. Ayrıca bu anlaşmalar, bölge halkı için bir takım imkânlar da sunuyor. Elbette bizim açımızdan bu potansiyel, İsrailliler ve Filistinliler arasındaki ilişkiler için de geçerli. Bu nedenle, Ortadoğu'da çıkmaza giren barış sürecinde yeni bir ivme yaratmak için atılan bu adımdan yararlanmaya çalışıyoruz.
Bu nedenle, AB, AL ve BM’deki ortaklarımızla İsrailliler ve Filistinliler arasında yeni müzakereler başlatacak bir yolu desteklemek üzere istişarelerde bulunuyoruz. İsrail'in güvenliği veya Filistinlilerin haklarının sağlanması için, iki devletli çözümün bu çatışmaya en iyi çözüm olmaya devam ettiğine olan inancımız tamdır.

*Libya’daki ve Suriye’deki son durumla ilgili ne düşünüyorsunuz? Türkiye ve Rusya bu iki krizde ne ölçüde merkezi rol oynuyorlar?
Her iki çatışmanın da ortak noktası, çok uzun süredir devam etmekte olmalarıdır. Acilen askeri çözümün siyasi bir çözümle yer değiştirmesi gerekiyor. Çatışma sivil toplum pahasına ve hiçbir şey dikkate alınmadan ilerliyor.  Özellikle Suriye'de insanların çektiği acılar, gerçekten dayanılamayacak boyuta ulaşmış durumda.
Rusya ve Türkiye’nin her iki krizde de önemli taraflar olduğu herkes tarafından biliniyor. Suriye'de ulusal çapta ateşkes ve sürdürülebilir bir siyasi çözüm için çabalamalarını bekliyoruz. (Suriye Devlet Başkanı Beşşar) Esed’in yakın müttefiki olan Rusya'nın nüfuzunu kullanması ve Şam'ı yapıcı bir tutum sergilemeye itmesi gerekiyor.
Öte yandan Libya'da krizin siyasi çözümüne ilişkin ilk umut ışıklarına tanık oluyoruz. Özellikle, (İsviçre’nin) Montrö şehrinde BM himayesinde yapılan görüşmeler, siyasi sürecin başlangıcı için bir temel oluşturabilir. Gerçek şu ki Libya'nın geleceği, Libyalılar tarafından belirlenmelidir. Libya’da çatışan tarafların uluslararası destekçilerinin jeo-stratejik çıkarlarına göre yönlendirilmemelidir.  Bunu gerçekleştirmenin yolu ise bilindiği üzere ülkedeki çatışmaya yönelik dış müdahalenin sona ermesidir. Ülkedeki insani ve güvenlik durumu iyileştirilmeli, sürdürülebilir devlet yapıları ve hukukun üstünlüğü yeniden inşa edilmelidir.

*Lübnan’da hükümeti kurmakla görevlendirilen başbakan adayının istifası sonrası ülkenin içinde bulunduğu mevcut koşulları nasıl değerlendiriyorsunuz? Almanya'nın Lübnan’ın içinde bulunduğu krizden çıkmasına yönelik vizyonu nedir?
Lübnan'da hükümeti kurmakla görevlendirilen (Mustafa) Edib’in hükümeti kurma konusunda başarısız olması üzücü. Şimdi durum, yeni bir hükümet kurmak için derhal harekete geçmeye çalışan siyasi partilere ve taraflara bağlı. Lübnan, halkının meşru isteklerini karşılamak için acil siyasi ve ekonomik reformlara ihtiyaç duyuyor. Yeni hükümetin de yıllardır devam eden yolsuzluk ve kötü yönetimle mücadele etmesi ve bunların üstesinden gelmek için doğru önlemleri alması gerekiyor.

*Avrupa’nın İran nükleer dosyasına ilişkin tutumundaki son gelişmeler neler? İran’ın Körfez sularında oluşturduğu tehditlere ilişkin değerlendirmeniz nedir?
Viyana’da imzalanan nükleer anlaşma, İran’ın nükleer programını kontrol altına almak ve bu programı takip etmek için elimizdeki tek mekanizmadır. Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı (UAEA) tarafından gerçekleştirilen kontroller ve şeffaflık kuralları, bu alanda dünyadaki en kapsamlı kurallardır. Bunu korumak, Avrupa ülkeleri ve uluslararası toplumun ortak güvenlik çıkarlarının yanı sıra Ortadoğu'da istikrar ve güvenlik çıkarlarını da kapsamaktadır. Fakat anlaşma, eğer İran sorumluluklarını yerine getirirse ve Kapsamlı Ortak Eylem Planı (KOEP) olarak adlandırılan nükleer anlaşma kapsamındaki taahhütlerini kısıtlama olmaksızın uygulamaya devam ederse sürdürülebilir. Bunu şiddetle savunuyoruz. İran’ın bölgedeki rolüne eleştirel bir gözle bakıyoruz. Bu durum, İran'ın Körfez ve Hürmüz Boğazı'ndaki eylemleri için de geçerlidir.

*Suudi Arabistan-Almanya ilişkilerini nasıl değerlendiriyorsunuz? İki ülke arasındaki önemli işbirliği alanları nelerdir?
Suudi Arabistan bölgede bizim için önemli bir ortak ve birlikte tartışmamız gereken birçok iç ve dış politika sorunu var. Suudi Arabistan ile Almanya arasında resmi diplomatik ilişkiler 1954'te kuruldu. İki ülke arasında yakın bir ekonomik işbirliği ilişkisi var. Riyad, Berlin’in en önemli ikinci Arap ticaret ortağıyken Almanya da Suudi Arabistan’ın dördüncü büyük tedarikçisi konumdadır. Suudi Arabistan’ın 2030 Vizyonu, iklim değişikliğinin getirdiği zorlukların üstesinden gelmek için teknolojik işbirliği dahil olmak üzere birçok yeni işbirliği alanının önünü açıyor. Bu durum, özellikle iklim değişikliği ve küresel ısınma sorununun getirdiği zorlukları ele alamaya yönelik teknolojik yollar için büyük önem taşıyor.

*Yemen krizini nasıl değerlendiriyorsunuz? Riyad Anlaşması ile ilgili değerlendirmeniz nedir?
Yemen’deki çatışma 6 yılı aşkın bir süredir devam ediyor. Ülkede insani bir felaket yaşanıyor. Yemenliler, çatışmaların yanı sıra ülkedeki alt yapının yok edilmesi, sağlık sektörünün çöküşü, Kovid-19 salgını, para birimindeki büyük değer kaybı ve ekonomik krizden mustarip.
Suudi Arabistan vatandaşları da özellikle sınır bölgelerinde  yaşayanlar bu çatışmalardan etkileniyor. Ne Hudeyde’de ne de Ma’rib'de bu çatışmanın askeri bir çözümü olmadığına inancımız tamdır. BM ve BM Yemen Özel Temsilcisi Martin Griffiths, ülkede siyasi çözüme yönelik atılacak adımlar konusunda önerilerde bulundular. Ülke genelinde ateşkes ilan edilmesine, güven artırıcı önlemler alınmasına ve siyasi bir sürece ihtiyacımız var. Suudi Arabistan’ın bu çabalara verdiği desteğin ve Yemen hükümeti üzerindeki nüfusunun kullanılması önemli, ancak Yemen halkını içinde bulundukları kötü durumda bırakamayız. Almanya bu yıl insani yardım ve kalkınma işbirliğini güçlendirmeyi ve geliştirmeyi amaçlayan projeler için 367 milyon dolar ayırdı. Fakat BM tarafından sağlanan destek programları halen ciddi ölçüde yetersiz bir şekilde finanse edilmektedir. Bu nedenle Suudi Arabistan'ın destekleme konusunda verdiği sözleri yerine getirmesinden memnunuz. Bununla birlikte, hepimizin daha yoğun çaba sarf etmeyi düşünmemiz gerekiyor.

*Sizce Suudi Arabistan'ın bölgesel ve küresel ekonomide oynadığı rolün önemi ne ölçüde? Bu rolün, Suudi Arabistan’ın başlattığı reformların, G20 Zirvesi’nin sürdürülebilir kalkınma programının güçlendirilmesi açısından önemi nedir?
Suudi Arabistan, G20’nin bir üyesi olarak grubun dönem başkanlığını üstleniyor. Suudi Arabistan, dünyanın en büyük petrol üreticilerinden biri olmasının yanı sıra tabii ki bölgesel ve küresel ekonomide önemli bir rol oynuyor. Suudi Arabistan 2030 Vizyonu’nda yer alan iddialı reformlar, oynadığı bu role katkıda bulunuyor.
Sürdürülebilir ekonomik kalkınma, iklim değişikliği ve küresel ısınmayı ele alırken karşılaştığımız zorluklar göz önüne alındığında çok önemlidir. Almanya ve Alman şirketleri, gelişmiş teknolojik çözümleri ile Suudi Arabistan'ın bu bağlamda önemli bir ortağı olabilir. Özellikle alternatif enerjiler ve başta yeşil hidrojen alanının yanı sıra depolama ve taşıma potansiyeli ile ilgili konularda ortaklıklar olabilir.

*Suudi Arabistan'ın dönem başkanlığını yaptığı G20 Zirvesi’nin rolü nedir? Onu bekleyen en acil sorunlar ve karşı karşıya olduğu en önemli zorluklar nelerdir?
G20, bir dizi olağanüstü toplantı çerçevesinde Kovid-19 salgınından en çok etkilenen gelişmekte olan ülkelere hızlı destek sağlamak için bir takım ortak önlemler almıştır. Bu, çok taraflılığın öneminin güçlü bir göstergesidir. Kasım ayında yapılması planlanan G20 Devlet ve Hükümet Başkanları Zirvesi’nin odak noktasının sağlık sektörü ve ekonominin yeniden canlandırılması konuları oluşturacak. Bu konulardan ilki özellikle Kovid-19 salgınından etkilenen ülkelerin borç ödeme tarihlerinin ertelenmesidir. Ama bundan daha fazlasına ihtiyacımız var. Küresel borçla nasıl başa çıkılacağına dair özel olarak çizilmiş bir yol haritasına gereksinim duyuyoruz. Aşıların, testlerin ve ilaçların mevcut olduğundan ve bunların uygun maliyetli ve dünya çapında erişilebilir olduğundan emin olmalıyız. Bu amaçla, WHO ve WTO açısından daha fazla uluslararası koordinasyona ihtiyaç var. Üstelik kapsamlı olanın dışında bir sürdürülebilirlik olmadığından, özellikle pandeminin ülkeler üzerindeki etkileri göz önüne alındığında, kimseyi ihmal etmemek için özellikle dikkatli olunması ve eşitlik sağlanması gerekiyor.
Bu nedenle tartışmamız gereken birçok konu var. Bunlardan biri de iklim değişikliğidir. Dolayısıyla Suudi Arabistan'ın Kasım ayında ev sahipliği yapacağı sanal zirve büyük önem taşıyor.



Görevden alınan Güney Kore lideri, gençlerin gözdesi oldu

Azil sürecinden bu yana Yoon için birçok destek gösterisi düzenlendi (AP)
Azil sürecinden bu yana Yoon için birçok destek gösterisi düzenlendi (AP)
TT

Görevden alınan Güney Kore lideri, gençlerin gözdesi oldu

Azil sürecinden bu yana Yoon için birçok destek gösterisi düzenlendi (AP)
Azil sürecinden bu yana Yoon için birçok destek gösterisi düzenlendi (AP)

Görevden azledilen eski Güney Kore lideri Yoon Suk-yeol, hükümet karşıtı sağcı gençlik hareketinin sembolüne dönüştü.

BBC'nin aktardığına göre Özgürlük Üniversitesi adlı gençlik hareketinin bu hafta düzenlediği gösteri büyük ilgi gördü.

24 yaşındaki Park Joon-young'un liderliğindeki örgütün Yoon'a destek gösterisine binlerce gencin katıldığı belirtiliyor.

Anayasa Mahkemesi, Yoon'un 3 Aralık 2024'teki sıkıyönetim ilanının yasalara aykırı olduğuna hükmederek görevden azline karar vermişti.

Bu ilandan kaynaklanan davada ayaklanmayla suçlanan Yoon, suçlu bulunursa idamla cezalandırılabilir.

Demokrasinin "devlet karşıtı" unsurlardan korunması için sıkıyönetim ilan ettiğini söyleyen Güney Koreli siyasetçiyse hiçbir zaman askeri yönetime geçmek gibi bir amacı olmadığını savunuyor. 

Özgürlük Üniversitesi'nin lideri Park, Birleşik Krallık'ın kamu yayıncısına açıklamasında, ana muhalefetteki Halkın Gücü Partili (PPP) Yoon'un normalde gençler arasında popüler bir isim olmadığını söylüyor.

Ancak Yoon'un azil sürecinde, Demokratik Parti'yi (DPK) "gücü suiistimal etmek ve gençlik politikalarını yönelik bütçeleri kesmekle" eleştirmesinin, siyasetçinin bu konumunu değiştirdiğini belirtiyor.

DPK'li Devlet Başkanı Lee Jae-myung'un hükümetini "yolsuzlukla" suçlayan Park, Yoon'un tekrar ülkenin başına geçmesini istediklerini ifade ediyor.  

Özgürlük Üniversitesi hareketi, geçen yıl Yoon'un azil sürecine karşı çıkmak için ülke çapındaki kampüslerde örgütlenmişti. Örgüt, sosyal medya kampanyalarıyla mitinglerine binlerce katılımcı çekerek hızla büyüdü.

Hareketin düzenlediği protestolarda "Kore Korelilerindir" ve "Çin Komünist Partisi defol!" gibi pankartlara sıkça rastlanıyor. Özügrlük Üniversitesi, Güney Kore'de resmi bayram olarak kutlanan 3 Ekim Ulusal Kuruluş Günü'nde Çin karşıtı yürüyüş de düzenlemişti.

Gençlik hareketi ayrıca ABD Başkanı Donald Trump'ı destekleyen Amerika'yı Yeniden Harika Yap'ın (Make America Great Again/MAGA) sloganlarını da ödünç alıyor.

BBC'nin aktardığına göre Yoon'a destek mitinginde "Kore'yi Yeniden Harika Yap" yazılı dövizler yer aldı. Bunun yanı sıra "Hepimiz Charlie Kirk'üz" pankartları da dikkat çekti.

Muhafazakar aktivist Charlie Kirk, 10 Eylül'de Utah Valley Üniversitesi'nde katıldığı etkinlikte silahlı saldırıya uğrayarak hayatını kaybetmişti. Gençler arasında çok popüler olan Kirk, muhafazakar fikirleri yaymak amacıyla kurduğu Turning Point USA'le tanınıyordu.

Independent Türkçe, BBC, Chosun


800'ü aşkın kişi Manş Denizi'ni geçerek rekor kırdı

Küçük tekne geçişleri 2025'te artsa da 2022'de kırılan rekorun gerisinde kaldı (Reuters/Arşiv)
Küçük tekne geçişleri 2025'te artsa da 2022'de kırılan rekorun gerisinde kaldı (Reuters/Arşiv)
TT

800'ü aşkın kişi Manş Denizi'ni geçerek rekor kırdı

Küçük tekne geçişleri 2025'te artsa da 2022'de kırılan rekorun gerisinde kaldı (Reuters/Arşiv)
Küçük tekne geçişleri 2025'te artsa da 2022'de kırılan rekorun gerisinde kaldı (Reuters/Arşiv)

800'den fazla kişi küçük teknelerle Manş Denizi'ni geçti ve böylelikle aralık ayı içinde şimdiye dek kaydedilen en yüksek günlük sayıya ulaşılarak rekor kırıldığı düşünülüyor.

Son resmi rakamlar, cumartesi Fransa'nın kuzeyinden gelen 13 bottaki 803 kişinin bu tehlikeli yolculuğu tamamladığını gösterdi. Bununla birlikte 2025'te Manş Denizi'nden geçenlerin toplam sayısı 41 bin 455'e çıktı. 2018'de toplanmaya başlayan veriler arasında ikinci en yüksek rakam yakalanırken ilk sırada 2022'deki 45 bin 774 kişilik rekor var.

1075 kişinin kanaldan geçtiği 8 Ekim'den beri bir günde bu yolculuğu tamamlayan en fazla kişi cumartesi günü kaydedildi.

Bu ay şimdiye kadar 2 bin 163 civarında kişi geldi ve geçen aralıkta bildirilen 3 bin 254 kişilik rekora yaklaşıldı.

Birleşik Krallık (BK) Sınır Gücü'ne ait bir geminin Manş Denizi'nde yaşanan bir olaydan sonra göçmen olduğu düşünülen kişileri cumartesi sabahı Dover'a getirdiği görüldü.

Çok sayıda botun Fransa kıyılarından ayrıldığına tanık olunan yoğun bir gecenin ardından bu olay yaşandı.

Fransız polisi cumartesinin erken saatlerinde küçük bir botla denize açılmaya çalışan kişilerle Calais yakınlarında çatıştı.

Grand-Fort-Philippe kasabasındaki bir nehir kıyısındaki yaklaşık 30 göçmenden oluşan bir kalabalığa jandarmanın gözyaşartıcı gaz yağdırdığı videoya alındı.

Beklenmedik fırlama, BK İçişleri Bakanlığı'nın 15 Kasım ve 12 Aralık arasında hiçbir geçiş kaydetmediği 4 haftalık bir durgunluğun ardından geldi.

Normalde aralık, olumsuz hava koşulları nedeniyle bu girişimlerin en az yaşandığı aylardan biridir.

Ancak son duraklamayla, 2018 'den bu yana hiç kimsenin gelmediği en uzun kesintisiz süre yaşanmıştı.

Daha geniş çapta bakıldığında eğilimler, gelenlerin sayısının bu yılın ilk 10 ayında arttığını ama 2022'de bildirilen rekor seviyelerin altında kaldığını gösteriyor.

İşçi Partisi hükümeti, Avrupa ülkeleriyle işbirliği yaparak gelen küçük teknelerle mücadele çabalarını hızlandırdı.

Fransa, BK'nin aylarca süren baskısının ardından Manş Denizi'ndeki küçük tekneleri durdurmaya başlamayı kabul etti.

Bu politika değişikliğiyle güvenlik güçleri tekneleri denizde durdurabilecek ama yolcu almamaları koşuluyla.

Almanya, BK'ye göçmen getirmeye çalışan insan kaçakçılarının 10 yıla kadar hapis cezalarıyla karşı karşıya kalmasını öngören yeni bir yasayı bu hafta kabul etti.

Yıl bitmeden yürürlüğe girecek yasa değişikliği, kolluk kuvvetlerine ve savcılara daha fazla yetki vermeyi ve BK'yle Almanya arasındaki bilgi paylaşımını artırmayı amaçlıyor.

Independent Türkçe


Trump kendi hükümetinden 1 milyar dolar istiyor

Cuma günü Kuzey Karolina'da konuşan Trump, önceki yönetimin kendisi hakkında federal soruşturmalar başlatmasından sonra, kendi Adalet Bakanlığı'ndan kendisine çok yüklü bir ödeme yapmasını istemesiyle övündü (AFP)
Cuma günü Kuzey Karolina'da konuşan Trump, önceki yönetimin kendisi hakkında federal soruşturmalar başlatmasından sonra, kendi Adalet Bakanlığı'ndan kendisine çok yüklü bir ödeme yapmasını istemesiyle övündü (AFP)
TT

Trump kendi hükümetinden 1 milyar dolar istiyor

Cuma günü Kuzey Karolina'da konuşan Trump, önceki yönetimin kendisi hakkında federal soruşturmalar başlatmasından sonra, kendi Adalet Bakanlığı'ndan kendisine çok yüklü bir ödeme yapmasını istemesiyle övündü (AFP)
Cuma günü Kuzey Karolina'da konuşan Trump, önceki yönetimin kendisi hakkında federal soruşturmalar başlatmasından sonra, kendi Adalet Bakanlığı'ndan kendisine çok yüklü bir ödeme yapmasını istemesiyle övündü (AFP)

ABD Başkanı Donald Trump, hakkındaki federal soruşturmaları gerekçe gösterip Adalet Bakanlığı'na yönelttiği iki şikayet nedeniyle çok yüklü bir ödeme talep etmekle böbürlendi.

Adalet Bakanlığı, Trump'ın 2021'de makamından ayrılmasının ardından onun gizli belgeleri nasıl yönettiğini ve 2020 seçimlerini geçersiz kılma çabalarını inceleyen bir çift soruşturma başlatmıştı. Sonrasında Trump biri 2023'te, diğeriyse 2024'te olmak üzere iki şikayette bulunmuştu. Bu şikayetler, New York Times'ın ekimde bildirdiği üzere Adalet Bakanlığı'nın Trump'a 230 milyon dolar tazminat ödemesini talep eden bir davayla sonuçlanabilecek "bir idari talep süreci" aracılığıyla yapılmıştı.

ABD Başkanı, cuma günü Kuzey Karolina'da yaptığı ve ekonomiye dair açıklamalar olarak lanse edilen geniş kapsamlı konuşmasında, ana konudan saparak bu şikayetlerini dile getirdi ve muhtemel tazminatın tutarını 1 milyar dolara kadar şişirdi.

Kalabalıktan alkış ve tezahüratlar yükselirken gürleyen Trump, "Tüm kanıtlara sahibiz ve bu konuda bir şeyler yapmalıyız" dedi:

Bir dava açtım ve davayı kazanıyorum. Tek bir sorun var. Burada uzlaşma sağlaması gereken kişi benim. Başka bir deyişle, davayı ben açıyorum ve uzlaşmayı da benim sağlamam gerekiyor.

Trump, "Yani, belki kendime 1 milyar dolar veririm ve hepsini hayır kurumlarına bağışlarım" diye öneride bulunup fikrini değiştirdi:

Aslında belki de bunu hayır kurumlarına vermemeliyim. Belki de para bende kalmalı.

Sonrasında bir dizi olayı gazete manşetlerini yüksek sesle okuyormuş gibi anlattı:

Donald Trump, Amerika Birleşik Devletleri'ne dava açıyor. Donald Trump başkan oluyor. Ve şimdi Donald Trump davada uzlaşmayı sağlamak zorunda.

Ardından "Bu sebeple kendime 1 milyar dolar veriyorum" dedi.

Trump bir kez daha muhtemel tazminatla ne yapacağı konusunda tereddüt ediyor gibi görünerek kalabalığa şöyle seslendi:

Aslında belki de bunu hayır kurumlarına vermemeliyim. Belki de para bende kalmalı. Hayır mı? Pek çok kişi 'Bunu yap' der. Bunu yapmak istemiyorum.

"Ama ne olursa olsun, hepsi iyi hayır kurumlarına gidecek. Olur mu? Hepsi iyi hayır kurumlarına gidecek. Ama bu içinde olmak için tuhaf bir durum değil mi? Yapmalıyım, bir anlaşma yapmalıyım. Kendimle müzakere ediyorum" diyerek sözlerini tamamladı.

Bu federal soruşturmalara liderlik etmekle görevli Adalet Bakanlığı Özel Yetkili Savcısı Jack Smith, Trump'ın 2024 seçimlerini kazanmasının ardından yeni başkan aleyhindeki davaları düşürmüştü.

Bu hafta Kongre üyelerine konuşan Smith, soruşturma ekibinin Trump'ın 2020 seçimleri sonuçlarını geçersiz kılmak için suç teşkil edecek şekilde komplo kurduğuna dair "makul bir şüphenin ötesinde kanıtlar edindiğini" ve gizli belgelerin yönetimine ilişkin yasayı ihlaliyle ilgili "güçlü kanıtlar" topladığını söyledi.

Trump cuma yaptığı konuşmanın önceki kısımlarında, Adalet Bakanlığı'nın gizli belgeler davası kapsamında Ağustos 2022'de Mar-a-Lago'ya düzenlenen FBI baskınını eleştirdi. Başkan, eşi Melania Trump'ın "külot" çekmecesine kadar uzandığını iddia ettiği baskını "yasadışı ve iğrenç" diye niteledi.

Trump'ın "tüm kanıtlara" sahip olmakla ne kastettiği henüz belli değil. Öte yandan ABD Senatosu Adalet Komitesi Başkanı Chuck Grassley, Ağustos 2022'deki baskından önceki aylarda FBI ve Adalet Bakanlığı yetkililerinin birbirlerine gönderdiği e-postaları bu hafta yayımlamıştı. Bunlar, Trump'ın mülküne yönelik arama emrini uygulamak için olası bir neden olduğuna büronun inanmadığını, Adalet Bakanlığı'nınsa bunun aksinde ısrar ettiğini gösteriyor.

Independent Türkçe