ABD’li bilim insanı: Koronavirüs aşıları bize hayat kurtarıp kurtaramayacaklarını göstermiyor

Avrupa ülkelerindeki test merkezleri, salgının ikinci dalgası nedeniyle artan bir baskı ile karşı karşıya (DPA)
Avrupa ülkelerindeki test merkezleri, salgının ikinci dalgası nedeniyle artan bir baskı ile karşı karşıya (DPA)
TT

ABD’li bilim insanı: Koronavirüs aşıları bize hayat kurtarıp kurtaramayacaklarını göstermiyor

Avrupa ülkelerindeki test merkezleri, salgının ikinci dalgası nedeniyle artan bir baskı ile karşı karşıya (DPA)
Avrupa ülkelerindeki test merkezleri, salgının ikinci dalgası nedeniyle artan bir baskı ile karşı karşıya (DPA)

ABD’deki Maryland Eczacılık Fakültesi'nden Yardımcı Doçent Peter Doshi, aşıların yeni tip koronavirüse (Kovid-19) karşı bir çözüm olarak kabul edildiğini ancak aşıların hayat kurtarıp kurtaramayacaklarını göstermek için yapılmadığını vurguladı.
Üniversitede farmasötik sağlık hizmetleri alanında yardımcı doçent aynı zamanda İngiltere merkezli tıp dergisi BMJ’nin editörü de olan Doshi, 21 Ekim tarihli bir makalesinde “Birçok aşı denemesi şu anda klinik deneylerin en ileri aşamalarında. Ancak aşının etkili olduğu ilan edildiğinde bu tam olarak ne anlama gelecek?” diye sordu.
Doshi konuya ilişkin, “Birçok kişi, başarılı 3. faz çalışmalarının, insanları çok ağır hastalanmaktan ve Kovid-19 nedeniyle ölmekten alıkoymak için kanıtlanmış bir yönteme ve virüsün bulaşmasını önlemek için sağlam bir yola sahip olduğumuz anlamına geleceğini varsayacaktır. Ancak şu anki 3. faz denemeleri aslında bunların herhangi birini kanıtlamak için yapılmıyor” ifadelerini kullandı.
Şu anda devam etmekte olan denemelerin hiçbirinin, hastaneye yatma, yoğun bakım kullanımı veya ölümler gibi herhangi bir ciddi sonuçta bir azalma tespit etmek için tasarlanmadığına dikkat çeken Doshi, “Virüsün bulaşmasını kesintiye uğratıp engellemeyeceklerini belirlemek için üzerinde çalışılan aşılar da yok” dedi.
Devam eden tüm faz 3 denemeleri hafif ve şiddetli olmayan hastalığı değerlendiriyor ve yaklaşık 150 katılımcı semptom geliştirdiğinde nihai sonuçları rapor edebilecekler.
Deneyler sırasında, gönüllülerden oluşan bir ekibe gerçek aşı yapılırken, başka bir ekibe plasebo aşısı yapılıyor. Böylelikle gerçek aşının gönüllüleri enfeksiyondan koruma yeteneği test ediliyor.
Plasebo aşısı alan grupta gerçek aşının sağladığı korumaya kıyasla semptomların ortaya çıkması, aşının etkinliğinin bir göstergesi olarak kabul ediliyor.
Doshi, plasebo aşısı alan tüm grupların hastalığa direnebildiğini, enfekte olanların hafif semptomlara sahip olduğunu ve bu nedenle deneylerin hastaneye yatmayı gerektiren veya ölüme neden olabilecek ciddi hastalığı ele almadığını düşünüyor.
ABD merkezli aşı teknolojilerine odaklanan biyoteknoloji şirketi Moderna’da üst düzey görevli Tal Zaks, BMJ’ye yaptığı açıklamada şu ifadeleri kullandı;
“Moderna’nın aşı denemesi hastaneye kaldırmanın önlendiğini göstermiyor çünkü gerekli verilerin toplanması için denemenin boyutu ve süresinin büyük ölçüde artırılması gerek. Aşının işe yaradığını süratle bilmeye yönelik mevcut genel ihtiyaç göz önüne alındığında, bunların hiçbirinin kabul edilebilir olduğunu sanmıyorum.”
Bir başka konuya dikkat çeken Doshi ise, “Devam eden denemelerin en çok cevaplanması gereken soruları ele aldığından emin olmak için değişiklikleri zorlayacak vaktimiz var. Örneğin, çocuklar, hamile kadınlar ve bağışıklığı zayıf olanlar neden aşı denemelerinden dışlandı ve bu grupları incelemeden bağışıklık sisteminin nasıl tepki verdiğini nasıl anlayabileceğiz?” diye sordu.
Peter Doshi, konuyu biraz daha açarak, “Savunmasız yaşlı insanlar aşı denemelerinde bu popülasyondaki vakalarda bir azalma olup olmadığını belirlemek için yeterli sayıda kaydedilmezse, hastaneye yatış veya ölüme karşı herhangi bir fayda varsaymak için çok az dayanak olabilir” şeklinde konuştu.
Mısır’daki Zewail Bilim ve Teknoloji Şehri’nde virüsler üzerine çalışmalar yapan Profesör Tamer Salim, Doshi’den farklı düşünmese de cevaplanması gereken tüm sorulara cevap vermemenin bir gerekçesi olduğuna inanıyor.
Şarku’l Avsat’a konuya ilişkin demeç veren Salim, “Hızla yayılan bir virüsle karşı karşıyayız ve onu kontrol etme ihtiyacı var. Aşı genç ve orta yaş gruplarında etkili olacaksa, o zaman geliştirilebilir. Böylece bir şeye sahip olmak hiç yoktan iyidir” yorumunda bulundu.
Salim’e göre, aşıların Doshi’nin sorduğu tüm soruları yanıtlaması en az beş yıl sürebilir ancak çözüm arzusunu harekete geçiren küresel baskı, tüm soruları cevaplamadan aşıların onaylanmasını gerektiriyor.
Doshi’nin şüphelerinin ilk etapta aşı fikrini baltaladığına inanmadığını söyleyen Salim, “Fakat bu bir aşının salgını ortadan kaldıracak sihirli bir değnek olmayacağına dair bir çağrı. Aşının varlığında bile özellikle yaşlılar arasında aşı ihtiyati ve önleyici tedbirlere uyma ihtiyacı var” diyerek uyardı.
İspanyol Gribi’nin aşı olmadan sona erdiğini hatırlatarak, hiç birşey yapmadan salgının sona ermesini bekleme çağrısı yapanlara değinen Salim şöyle devam etti;
“Pek çok kişinin ölümüne neden olan son derece ölümcül bir virüs ile diğeri arasında bir ayrım yapılmalıdır. İspanyol gribi virüsü çok ölümcül oldu ve çok sayıda insanın (yaklaşık 50 milyon) ölümüyle sonuçlandı. Koronavirüse gelince, bulaştığı kişilerin yüzde 80’inde semptomlar görülmediği için çok ölümcül değil, ancak hızla yayılıyor ve bu nedenle yayılmasını engellemeye yardımcı olacak bir araca sahip olma zorunluluğu var.”
Salim, son olarak klinik denemelerin üçüncü aşamasında olan aşıların salgını ortadan kaldıracak sihirli bir değnek olmasa da ‘hiç yoktan iyi’ olduğunun altını çizdi.



Kafasının üstünde diş olan balık, bilim insanlarını şaşırttı

Hydrolagus colliei türündeki balıklar, kafalarındaki dişler sayesinde çiftleşiyor (Gareth Fraser/Florida Üniversitesi)
Hydrolagus colliei türündeki balıklar, kafalarındaki dişler sayesinde çiftleşiyor (Gareth Fraser/Florida Üniversitesi)
TT

Kafasının üstünde diş olan balık, bilim insanlarını şaşırttı

Hydrolagus colliei türündeki balıklar, kafalarındaki dişler sayesinde çiftleşiyor (Gareth Fraser/Florida Üniversitesi)
Hydrolagus colliei türündeki balıklar, kafalarındaki dişler sayesinde çiftleşiyor (Gareth Fraser/Florida Üniversitesi)

Hayalet köpekbalığı diye bilinen balıkların alınlarında dişleri olduğu tespit edildi. Bilim insanları bunun çene dışında diş gelişiminin ilk net örneğini sunduğunu söylüyor.

Kıkırdaklı balıklar sınıfında yer alan sıçansılar (Chimaeriformes) veya hayalet köpekbalıklarının kafasında çubuk benzeri bir çıkıntı bulunuyor. 

Sadece erkeklerde görülen tenakulum adlı bu yapı, hayvanın çiftleşme sırasında dişiyi kavramasını sağlıyor. 

Köpekbalıklarının atasal soyundan milyonlarca yıl önce ayrılan bu canlılar aynı zamanda köpekbalıklarından farklı olarak pul ve keskin dişlere de sahip değil. Bunun yerine kabukları kırmak ve avlarını öğütmek için diş plakaları kullanıyorlar.

Tenakulum kullanılmadığı zaman kapalı duruyor ama açıldığında içindeki diş benzeri yapılar açığa çıkıyor. Öte yandan bunların gerçekten diş mi, yoksa birçok köpekbalığı ve vatozun derisinde görülen sertleşmiş çıkıntılar mı olduğu bilinmiyordu.

Florida Üniversitesi'nden Dr. Gareth Fraser ve ekip arkadaşları bu belirsizliği gidermek için sıçansılar grubunda yer alan Hydrolagus colliei türündeki balıkları analiz etti. 

Araştırmacılar Puget Boğazı'ndaki San Juan Adası çevresinden topladıkları 40 Hydrolagus colliei balığını inceledi. Hayvanların boyu 25 santimetre ila 1 metre arasında değişiyordu.

Bilim insanları bilgisayarlı mikro tomografi ve doku örnekleri kullanarak tenakulumun gelişimini anlamaya çalıştı. 

Bulguları hakemli dergi PNAS'te 4 Eylül Perşembe yayımlanan çalışmaya göre bu balığın hem erkek hem dişileri tenakulum oluşturmaya başlıyor ancak yapı sadece erkeklerde gelişimini tamamlıyor.

Araştırmacılar ayrıca bu diş benzeri yapının gerçekten diş olduğunu da tespit etti. 

Makalenin yazarlarından Karly Cohen "Dental laminayı (diş tabakası) ilk gördüğümüzde gözlerimiz yuvalarından fırladı" diyerek ekliyor:

Bu kritik yapıyı çenenin dışında görmek çok heyecan vericiydi.

Yeni dişlerin oluşumundan sorumlu doku tabakası olan dental lamina, genellikle sadece ağızda bulunuyor.

Ekip ayrıca sıçansıların 315 milyon yıl önce yaşamış akrabalarının fosillerini de inceledi. Helodus simplex türündeki balığın burnunun üstünden, üst çenesinin önüne kadar uzanan tenakulum benzeri bir yapı saptandı. Araştırmacılar yapının, hayvanın ağzındaki dişlere benzediğini belirtiyor.

Dr. Fraser, tenakulum milyonlarca yıl içinde çeneden uzaklaşsa bile, sıçansıların köpekbalığı benzeri dişler oluşturma yeteneğini koruduğunu söylüyor.

Bugünkü örnekler üzerinde yapılan DNA analizleri de köpekbalıklarının ağzının içindeki dişlerin büyüme sürecinin, sıçansılardaki tenakulumun gelişme sürecine benzediğini ortaya koydu.

Cohen "Bu çılgınca, son derece sıra dışı özellik, evrimsel biyolojide dişlerin sadece oral yapılar olduğuna dair uzun süredir var olan varsayımı tersine çeviriyor" diyerek ekliyor:

Tenakulum bir defaya mahsus tuhaf bir yapı değil, evrimsel bir kalıntı ve çene dışındaki bir diş yapısının ilk net örneği.

Araştırmacılar bu yapının temelinin dişi balıklarda da bulunmasından dolayı sadece çiftleşmek için değil, bir zamanlar düşmanları uzaklaştırmak için de kullanıldığından şüpheleniyor.

Independent Türkçe, BBC Discover Wildlife, New York Times, IFLScience, PNAS


Akdeniz'de "olağanüstü" Roma miğferi bulundu

"Montefortino" miğferi, Aegadian Adaları açıklarındaki deniz tabanında bulundu (Sicilya Bölgesi)
"Montefortino" miğferi, Aegadian Adaları açıklarındaki deniz tabanında bulundu (Sicilya Bölgesi)
TT

Akdeniz'de "olağanüstü" Roma miğferi bulundu

"Montefortino" miğferi, Aegadian Adaları açıklarındaki deniz tabanında bulundu (Sicilya Bölgesi)
"Montefortino" miğferi, Aegadian Adaları açıklarındaki deniz tabanında bulundu (Sicilya Bölgesi)

Deniz arkeologları, MÖ 241'deki antik bir deniz savaşında Akdeniz'in dibinde kaybolan nadir bir Roma dönemi miğferi ortaya çıkardı.

"Olağanüstü biçimde iyi korunmuş" askeri miğfer, Batık Alanların Belgelenmesi Derneği üyesi derin deniz dalgıçları tarafından Aegadian Adaları sularında bulundu.

Araştırmacılar, miğferin o dönemde yaygın kullanılan "Montefortino" miğfer tipinin neredeyse eksiksiz bir örneği olduğunu ve iyi korunmuş yanak korumalarıyla öne çıktığını söylüyor.

Kültürel Miras Bölge Konseyi Üyesi Francesco Paolo Scarpinato, "'Montefortino' miğferi, şimdiye kadar bulunan en güzel ve eksiksiz miğferlerden biri" dedi.

Araştırmacılar, bu miğfer tipinin Romalılara Keltler tarafından tanıtıldığını ve MÖ 4. yüzyıldan MS 1. yüzyıla kadar yaygın bir tercih haline geldiğini söylüyor.

Arkeologlar, miğferin muhtemelen MÖ 241'de Roma ve Kartaca arasındaki Birinci Pön Savaşı'nda gerçekleşen Aegates Muharebesi sırasında kaybolduğunu tahmin ediyor.

Tarihi kaynaklar, Kartacalıların bu savaşta Roma ordusundan sayıca üstün olduğunu ancak daha iyi eğitimli Romalıların onları yendiğini gösteriyor.

Bu durum, Kartaca'nın Sicilya'yı teslim etmesine ve 20 yıldan uzun süre sonra Birinci Pön Savaşı'nın sona ermesine yol açtı.

Uzun ve maliyetli savaşın sona ermesi, Roma'yı Batı Akdeniz'de baskın güç haline getirdi.

Scarpinato, "Bu buluntular, MÖ 241 savaşının tarihsel bilgisini zenginleştirmekle kalmıyor, aynı zamanda adamızın dünyada eşsiz bir kültürel mirasın koruyucusu olduğu imajını da güçlendiriyor" dedi.

Aynı deniz arkeolojik alanında dalgıçlar, MS 5. yüzyıla tarihlenen "kullanımı belirsiz" büyük bir bronz kulp da ortaya çıkardı.

Ayrıca daha önce bölgede bulunan ve üzeri kabuklarla kaplı yaklaşık 30 metal eser üzerinde Bilgisayarlı Tomografi'yle (BT) X ışını taraması yaptılar.

Bu eserler arasında MÖ 241'deki savaşta kullanılan ve yüzyıllardır deniz tabanında korunan kılıç, mızrak ve cirit gibi silahlar da var.

Arkeologlar, savaş sırasında bir Roma gemisinin Kartacalılar tarafından ele geçirilmesinin ardından bu eserlerin denize düşmüş olabileceklerinden şüpheleniyor.

Daha önceki bir sefer sırasında ele geçirilen eşyalardan biri de temizlenmiş ve üzerinde "Ser.Solpicio C.F. Quaestor Probavi(t)" ifadesine rastlanmıştı. Arkeologlar bunun Birinci Pön Savaşı'nın ortaları da dahil MÖ 243'ten beri Roma hakimi olan Gaius Sulpicius'a işaret ettiğini düşünüyor.

Independent Türkçe


Küresel diyabet araştırması: Hastaların yarısı farkında değil

Yeni bir araştırmaya göre, diyabet hastalarının neredeyse yarısı diyabet hastası olduğunu bilmiyor (Unsplash)
Yeni bir araştırmaya göre, diyabet hastalarının neredeyse yarısı diyabet hastası olduğunu bilmiyor (Unsplash)
TT

Küresel diyabet araştırması: Hastaların yarısı farkında değil

Yeni bir araştırmaya göre, diyabet hastalarının neredeyse yarısı diyabet hastası olduğunu bilmiyor (Unsplash)
Yeni bir araştırmaya göre, diyabet hastalarının neredeyse yarısı diyabet hastası olduğunu bilmiyor (Unsplash)

Yeni bir araştırmaya göre diyabeti olan kişilerin neredeyse yarısı bu hastalıktan muzdarip olduğunu bilmiyor.

The Lancet Diabetes & Endocrinology adlı hakemli dergide pazartesi günü yayımlanan çalışmaya göre araştırmacılar, bu kronik hastalığa sahip 15 yaş ve üzeri kişilerin yüzde 44'üne tanı konmadığını tespit etti.

2000-2023 döneminde 204 ülke ve bölgeden elde edilen veriler, son çalışmada analiz edildi.

Yazarlar, "Son 20 yıldaki gelişmelere rağmen, diyabette yetersiz tanı ve yetersiz glisemik yönetim, özellikle düşük ve orta gelirli ülkelerde olmak üzere küresel çapta büyük sorunlar teşkil etmeyi sürdürüyor" diye yazıyor.

Çalışmanın başyazarı Lauryn Stafford, CNN'e yaptığı açıklamada analiz ettikleri diyabet hastalarının çoğunun tip 2 diyabet hastası olduğunu söyledi.

"Diyabeti olan kişilerin yüzde 56'sının bu hastalığı taşıdığının farkında olduğunu tespit ettik" diyen Stafford, diyabet hastası genç yetişkinlerin sadece yüzde 20'sinin bu hastalığı taşıdığını bildiğini ekledi.

ABD Hastalık Kontrol ve Korunma Merkezleri'ne (CDC) göre, tip 2 diyabette "vücut, insülini iyi kullanamıyor ve kan şekerini normal seviyelerde tutamıyor". Tip 2 diyabet genellikle yetişkinlerde görülse de gittikçe daha fazla gence teşhis konuyor.

Dünya Sağlık Örgütü'ne göre, dünya genelinde yaklaşık 830 milyon kişi diyabet hastası ve yarısından fazlası tedavi görmüyor.

CDC, 2021'de 38,4 milyon Amerikalının yani ABD nüfusunun yüzde 11,6'sının diyabet hastası olduğunu aktarıyor. Kuruma göre hastalıktan muzdarip 18 yaş ve üstü 8,7 milyon kişi diyabet hastası olduğunu bilmiyor ya da bildirmemişti.

Stafford, "Yüksek glikoz seviyeleriyle uzun yıllar yaşayabilirsiniz" diye açıkladı. 

İnsanlar ancak komplikasyon yaşadıkları noktada diyabet teşhisi alıyor.

CDC'ye göre diyabetin belirtileri arasında çok idrara çıkma, çok susama ve/veya acıkma, istemeden kilo verme, bulanık görme, ellerde veya ayaklarda uyuşma veya karıncalanma, bitkin hissetme, çok kuru bir cilt, yaraların yavaş iyileşmesi ve normalden daha fazla enfeksiyon geçirme yer alıyor.

ABD Ulusal Diyabet ve Sindirim ve Böbrek Hastalıkları Enstitüsü'ne göre, diyabet belirtileri gösteren herkes doktor kontrolünde kan vererek hastalık için test yaptırmalı.

Independent Türkçe