ABD Başkanlık seçimleri süreci, aşırı sağcı bir grup yarattı: PB

Aşırı sağcı Proud Boys’un bir üyesi protesto gösterisi sırasında grubun bayrağını taşıyor (AP)
Aşırı sağcı Proud Boys’un bir üyesi protesto gösterisi sırasında grubun bayrağını taşıyor (AP)
TT

ABD Başkanlık seçimleri süreci, aşırı sağcı bir grup yarattı: PB

Aşırı sağcı Proud Boys’un bir üyesi protesto gösterisi sırasında grubun bayrağını taşıyor (AP)
Aşırı sağcı Proud Boys’un bir üyesi protesto gösterisi sırasında grubun bayrağını taşıyor (AP)

Amerika Birleşik Devleri’nde (ABD) Afro-Amerikan George Floyd'un beyaz bir polis tarafından gözaltına alındığı sırada boğularak öldürülmesi, ülkedeki tüm dengeleri değiştirmiş olabilir. ABD, anayasanın izin verdiği ölçüde, barışçıl ve demokratik bir çerçeve içinde siyasi anlaşmazlıkları ve sürtüşmeleri özümsemeye alışık bir ülkedir.
Ancak bugün protestolar farklı bir karaktere bürünmeye başladı. Protestoların büyük bir bölümünde şiddetli olaylarına sıkça rastlanır bir hal alırken ülkede silah satışları da artıyor. Ülkede 6 ayı aşkın bir süredir sokaklarda daha fazla şiddeti olaylarına tanık olunan bir bölünme söz konusu ve tüm bu gelişmeler, Kasım ayındaki başkanlık seçimlerinin arifesinde yaşanıyor.
ABD Federal Soruşturma Bürosu’na (FBI)  göre ülke, siyaset sahnesinde aşırılık yanlısı grupların ve bireylerin ortaya çıkışına tanık oluyor. Fikirlerinde aşırı sağ veya sol eğilimli olan söz konusu grupların ve bireylerin ellerinde bol miktarda silah bulunması nedeniyle bu grupların milislere dönüşeceğinden endişe ediliyor. ABD Başkanı Donald Trump'ın başkanlık seçimlerindeki rakibi Demokrat Parti’nin adayı Joe Biden ile karşı karşıya geldiği ilk münazara sırasında beyaz ırkın üstünlüğünü destekleyen aşırı sağcı bir grup olan ‘Proud Boys’u (Gururlu Çocuklar - PB) kınamayı reddetmesinin, son zamanlarda dünyanın dikkatini üzerlerine çeken bu grupların isimlerinin sık sık duyulmasına neden olduğuna dair yaygın bir inanç bulunuyor. Diğer tarafta da Başkan Trump'ın son protesto gösterileri sırasında yaşanan sabotaj olaylarından sorumlu tuttuğu aşırı sol-anarşist grup ‘ANTİFA’ var.
Geçtiğimiz aylarda ABD'nin kuzeybatı sınırındaki Oregon eyaletinin en büyük kenti Portland ve eyaletin diğer bazı şehirlerinde, PB ve ANTİFA arasında doğrudan çatışmalar çıktı. Bu çatışmalar, resmi makamların protesto gösterilerini sona erdirmek için doğrudan müdahale etmesine neden oldu. Bir PB destekçisi sosyal medya üzerinden bir video yayınlayarak, eğer Başkan Trump Kasım ayında yeniden seçilmezse bir iç savaşın patlak vereceği uyarısında bulundu ve insanlara silah stoklamalarını tavsiye etti. PB destekçisi, Başkan Trump’ın istemesi halinde grubun sokaklara çıkmaya hazır olduğunu ve ondan sadece bir sinyal beklediklerini söyledi.
Proud Boys, radikal bir grup olarak sınıflandırılıyor
Aşırı sağcı aktivist Gavin McInnes tarafından 2016 yılında, Trump'ın ABD Başkanı seçilmesinin hemen öncesinde kurulan PB’nin ana özellikleri göçmen karşıtı olması ve tamamen erkeklerden oluşmasıdır. Bununla birlikte PB, FBI tarafından 2018 yılında beyazların üstünlüğünü savunanlarla olan ilişkisi nedeniyle ‘aşırılıkçı’ bir grup olarak sınıflandırıldı. İftira ve İnkarla Mücadele Birliği (The Anti-Defamation League-ADL) grubu ise, kadın düşmanı, İslam karşıtı ve göçmen karşıtı olarak tanımlıyor.
Grubun merkezi ve destekçilerinin çoğu ABD’nin batı bölgelerinde bulunuyor. PB destekçileri, adlarını genellikle büyük provokatif olaylarla ve sokak kavgalarıyla sık sık duyururken PB’nin sadece birkaç yüz üyeli küçük bir grup olduğu düşünülüyor. Grup, ırkçı olmadığını ve sadece geleneksel ‘Batılı değerlere’ dönülmesini istediğini iddia ediyor. Üyelik koşullarından biri olarak ise silah taşıma ruhsatı şart koşuyor ve cinsiyet eşitliğini reddediyor. Grup son aylarda düzenlenen ‘Siyahların hayatı önemlidir’ (Black Lives Matter) gösterilerini veya kendileri için bir fırsat olarak gördükleri herhangi bir gösteriyi, aşırı sol görüşlü aktivistlere karşı şiddeti araç olarak kullanıyor.
Anti-Faşizm (ANTİFA) hareketi, radikal sol ve anarşist çizgide ırkçılık karşıtı bir grup. Bazıları, ANTİFA’nın merkezi bir idari organa sahip olmadığına ve üyeleri için belirli bir rol biçilmediğine, grup içinde tanınan gizlilik nedeniyle kaç kişinin kendisini grubun üyesi olarak gördüğünü bilmenin ise neredeyse imkansız olduğuna inanıyor.
Portland Eyalet Üniversitesi'nde sosyal protesto hareketleri konusunda uzmanlaşmış bir tarih profesörü olan Mark Rodriguez konuya ilişkin değerlendirmesinde, “Yeni ANTİFA hareketinin başlangıcı, 1999 yılındaki Dünya Ticaret Örgütü’ne (DTÖ) karşı düzenlenen protestolara dayanıyor. Prof. Rodriguez, ABD merkezli bir haber sitesi tarafından aktarılan yorumunda, “Bunun ardından ANTİFA, anti-faşist bir hareket haline geldi ve bu protestoları, Hong Kong'da halkın Çin otoritesine karşı savaştığı aktif protesto hareketlerinin bir benzeri olarak görüyor.
Ancak ANTİFA’nın organize ettiği gösteriler ve sokaktaki hareketler sırasında kamu ve özel mülkler zarar görürken polisle çatışmalara giriliyor. Aynı şekilde ANTİFA destekçileri, genellikle otoriter, ırkçı, homofobik veya yabancı düşmanı inançları desteklediklerini düşündükleri işletmelere, kişilere ve kuruluşlara karşı zaman zaman şiddet kullanılan protesto gösterileri düzenliyor. FBI Direktörü Christopher Wray, ABD Kongresi'nde düzenlenen bir oturumda, ANTİFA’nın bir örgüt değil, bir ideoloji olduğunu söylemesi, ülkede tartışmalara yol açtı. Wray’in bu sözleri, ANTİFA’yı bir terör örgütü olarak sınıflandıracağını söyleyen Başkan Donald Trump ile arasında anlaşmazlığa neden oldu.
Oturumdan saatler sonra Trump, Twitter hesabından açıklamaları nedeniyle FBI direktörünü eleştirerek,  “ANTİFA’yı iyi finanse edilmiş ve onların mali kaynaklarını bulmada tamamen yetersiz ya da isteksiz kalan FBI tarafından korunan anarşist grup olarak görüyorum” ifadelerini kullandı. Wray ise FBI’ın ANTİFA’ya sempati duyanlarda dahil olmak üzere birçok kişi hakkında bir dizi soruşturma yürüttüğünü, bu kişilerin şiddet yanlısı anarşist aşırılıkçılar olarak sınıflandırılabileceği sonucuna vardığını, ancak ANTİFA’nın ‘bir grup veya örgüt değil, ideolojik bir hareket’ olduğunu söyledi.
 



Filistin'i destekleyen Palestine Action grubunun Londra'daki eylemi sırasında 425'ten fazla kişi gözaltına alındı

Londra'da Palestine Action grubuna eylem yasağının kaldırılması için düzenlenen bir gösteride, bir kadın İngiliz polisi tarafından çevrelenmiş halde yere otururken (Reuters)
Londra'da Palestine Action grubuna eylem yasağının kaldırılması için düzenlenen bir gösteride, bir kadın İngiliz polisi tarafından çevrelenmiş halde yere otururken (Reuters)
TT

Filistin'i destekleyen Palestine Action grubunun Londra'daki eylemi sırasında 425'ten fazla kişi gözaltına alındı

Londra'da Palestine Action grubuna eylem yasağının kaldırılması için düzenlenen bir gösteride, bir kadın İngiliz polisi tarafından çevrelenmiş halde yere otururken (Reuters)
Londra'da Palestine Action grubuna eylem yasağının kaldırılması için düzenlenen bir gösteride, bir kadın İngiliz polisi tarafından çevrelenmiş halde yere otururken (Reuters)

Londra polisi, temmuz ayı başlarından bu yana ‘terör örgütü’ olarak sınıflandırılan ve yasaklanan Palestine Action grubunu desteklemek için dün düzenlenen yeni bir gösteride 425'ten fazla kişiyi gözaltına aldığını duyurdu.

Londra polisi tarafından yapılan açıklamada, bu sayının, vandalca eylemlerin ardından yasaklanan Palestine Action grubunu açıkça destekleyen herkesin tutuklanacağı uyarısının ardından kaydedildiği ve ayrıca kolluk görevlilerine karşı şiddet suçlamasıyla 25 kişinin tutuklandığı belirtildi.

dfgth
Londra'da Palestine Action grubunun bir destekçisini taşıyan polis memurları (AP)

Yüzlerce kişi öğle saatlerinde İngiliz Parlamento binası önünde toplanarak tutuklanma riskine aldırış etmeden “Soykırıma karşıyım. Palestine Action grubunu destekliyorum” yazılı pankartlar taşıdı.

Göstericiler arasındaki emekli Polly Smith (74) şöyle dedi:

“Biz terörist değiliz. Palestine Action grubunun var olma hakkı olduğunu söylemeliyiz. Yasak kaldırılmalı.”

Geri dönüşüm şirketi yöneticisi Nigel (62), grubu destekleyen bir pankart tutarak şöyle dedi:

“Hükümetimiz bu grubu yasaklamaya karar verdi. Bu tamamen yanlış. Protestoları durdurmaya çalışmak yerine (Gazze'deki) soykırımı durdurmak için daha fazla çaba sarf etmeleri gerekir.”

fgthyu7
Londra'da Palestine Action grubuna getirilen yasağın kaldırılması için düzenlenen bir gösteride, bir protestocu bir grup polis memuru tarafından polis arabasında gözaltına alınırken (Reuters)

Polis memurları ile tutuklamaları engellemeye çalışan katılımcılar arasında gerginlik yaşandı.

Metropolitan Polisi tarafından bugün yapılan açıklamada, 150 tutukludan bir kısmının ‘polis memuruna şiddet uygulamak’ suçlamasıyla yargılandığı belirtildi.

Palestine Action grubu, üyelerinin özellikle Kraliyet Hava Kuvvetleri Üssü’nde gerçekleştirdiği eylemlerin ardından, temmuz ayı başlarında İngiltere’de ‘terör örgütleri’ listesine eklendi.

Defend Our Juries grubu o tarihten bu yana, Birleşmiş Milletler'in (BM) ‘orantısız’ olarak nitelendirdiği yasağı protesto etmek için gösteriler düzenliyor.

dfrgtyu
Londra'da Palestine Action grubunu destekleyen bir gösteride bir adam polis memurlarına bağırırken (Reuters)

Dünkü gösteriden önce 800'den fazla kişi gözaltına alınmış ve bunlardan 138'i ‘terör örgütünü desteklemek veya desteklemeye teşvik etmekle’ suçlanmıştı. Bu kişilerin çoğu altı ay hapis cezasına çarptırılırken, gösterilerin organizatörleri olarak görülenler 14 yıla kadar hapis cezasına çarptırılabilir.

Palestine Action grubunun kurucu ortağı Huda Amouri, gruba getirilen yasağı mahkemede itiraz etme izni aldı ve hükümete bu izni temyiz etme hakkı tanındı.

Öte yandan dün Londra sokaklarında binlerce kişi Filistin yanlısı bir gösteri düzenlerken, İsrail Hamas'a karşı Gazze şehrini kontrol altına almak amacıyla Gazze'ye yeni saldırılar başlattı.


Eylül 2025 ve tek kutuplu düzenin çöküşü

Barbara Gibson
Barbara Gibson
TT

Eylül 2025 ve tek kutuplu düzenin çöküşü

Barbara Gibson
Barbara Gibson

Shirley Yu

Tarihin belirleyici anları nadiren kendilerini açıkça belli eder. Ancak, 31 Ağustos - 3 Eylül 2025 haftası Soğuk Savaş sonrası tek kutuplu düzenin, insan hakları, liberal demokrasi ve serbest piyasaları düzenleyen ilkelerinin yerini medeniyet kimliklerine, kalkınma zorunluluklarına ve stratejik özerkliğe bıraktığı kökten farklı bir dönemin önünü açan an olarak ölümsüzleştirilebilir.

Ne Tianjin'deki Şanghay İşbirliği Örgütü zirvesi ne de İkinci Dünya Savaşı zaferinin ve Pekin'de Japon işgaline karşı direnişin 80. yıldönümü, yalnızca diplomatik etkinlikler veya askeri geçit törenleriydi. Aksine o haftanın olayları, dramatik bir kopuşla değil, stratejik ortaklıkların, ekonomik karşılıklı bağımlılığın ve paylaşılan anlatıların sabırla birikmesiyle, bir dünya düzeninden diğerine geçişin dinamiklerini ortaya koydu.

 Çin-Hindistan yakınlaşması

Zirvenin en dikkat çekici hadisesi, 2,8 milyar insanı temsil eden ve küresel ekonomik büyümeye en büyük katkıyı sağlayan iki medeniyet gücü olan Çin ve Hindistan arasındaki yakınlaşmaydı. Başbakan Narendra Modi, yedi yıl aradan sonra ilk kez Çin topraklarındaki Tianjin'de Devlet Başkanı Şi Cinping ile bir araya geldi ve bu görüşme, ikili ilişkilerin ötesine geçerek Avrasya'daki Amerikan stratejisinin tüm yapısını kapsayan işaretler taşıyordu.

Yirmi yıl boyunca Amerikan politikası, Hindistan'ın demokratik değerleri ile Çin'in bölgesel hedeflerinin doğal bir sürtüşme yaratacağı ve bunun da Washington'ın her iki taraf üzerinde de jeopolitik nüfuzunu kullanmasına olanak tanıyacağı varsayımına dayanıyordu

Başkan Trump, Hindistan'ın Rusya'dan yaptığı enerji alımları için Hindistan'a yüzde 50 gümrük vergisi uygulayarak, klasik güç dengesi teorilerinin öngördüğü koşulları yarattı: Hindistan-Çin yakınlaşması. Şanghay İşbirliği Örgütü (ŞİÖ) zirvesi sırasında Şi, Modi ve Putin'in sohbet edip gülüştüğü fotoğraf, Atlantik güçlerinin Ukrayna'nın kaderi ve iç siyasi ve toplumsal anlaşmazlıklarla meşgul olduğu bir dönemde, üç büyük Avrasya gücünün coğrafi ve jeopolitik önem açısından çekim gücünü somutlaştırıyordu.

31 Ağustos 2025'te çekilen ve Hindistan Basın Enformasyon Bürosu tarafından yayımlanan bu fotoğrafta, Hindistan Başbakanı Narendra Modi (solda) ve Çin Devlet Başkanı Şi Cinping, Tianjin'deki ŞİÖ zirvesi sırasında düzenlenen ikili görüşmede el sıkışıyorlar (AFP)31 Ağustos 2025'te çekilen ve Hindistan Basın Enformasyon Bürosu tarafından yayımlanan bu fotoğrafta, Hindistan Başbakanı Narendra Modi (solda) ve Çin Devlet Başkanı Şi Cinping, Tianjin'deki ŞİÖ zirvesi sırasında düzenlenen ikili görüşmede el sıkışıyorlar (AFP)

Yirmi yıl boyunca Amerikan politikası, Hindistan'ın demokratik değerleri ile Çin'in bölgesel hedeflerinin doğal bir sürtüşme yaratacağı ve bunun da Washington'ın her iki taraf üzerinde de jeopolitik nüfuzunu kullanmasına olanak tanıyacağı varsayımına dayanıyordu. Ancak, Hindistan ve Çin arasında çok kutupluluk ve stratejik özerklik konusunda ortak çıkarların meydana çıkması bu temel varsayımı zayıflatttı. Bu yakınlaşma ideolojiyle değil, giderek kutuplaşan bir dünyada stratejik bağımsızlığı korumakla ilgili.

Enerji ortaklığının zincirleri

Bu diplomatik değişime paralel olarak, Rusya ve Çin arasında kıtasal bir enerji ekseni oluşturacak Sibirya’nın Gücü-2 boru hattı için anlaşma da imzalandı. Bu proje, 30 yıl boyunca yıllık 50 milyar metreküpe kadar Rus doğal gazını piyasa fiyatından Çin'e taşıyacak.

Bu büyüklükteki enerji ortaklıkları, tersine çevrilmesi zor stratejik bağımlılıklar yaratır. Üretim malları veya hammadde ticaretinin aksine, enerji altyapısı ülkeleri on yıllar süren yatırımlarla birbirine bağlar ve siyasi döngüleri aşan karşılıklı zayıf noktalar yaratır. 2019'da tamamlanan ilk Sibirya'nın Gücü boru hattı, enerji akışlarının stratejik ilişkileri nasıl yeniden şekillendirebileceğini göstermişti.

Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın Şanghay İşbirliği Örgütü zirvesine katılımı, sistemik dönüşümün farklı bir boyutunu vurguladı, o da Soğuk Savaş dönemi ittifak yapılarının günümüz dünyasının gerçekleriyle başa çıkamadığıdır

Moskova açısından bakıldığında anlaşma, Avrupa piyasalarının kalıcı olarak kapalı olduğu dönemde temel bir ekonomik can simidi sunuyor. Avrupa'ya yıllık 120 milyar metreküpten fazla doğal gaz ihracatını kaybeden Moskova için Sibirya’nın Gücü 1 ve 2 boru hatları, bu kaybı neredeyse telafi edecek.

Bu anlaşmanın daha geniş kapsamlı etkileri, anlaşmanın kapsamının ötesine geçerek küresel enerji piyasalarının Batı finans sistemlerinden kademeli olarak ayrılmasını da kapsıyor. Rusya ve Çin alternatif ödeme sistemleri ve yeni fiyatlandırma yapıları geliştirmeye çalışırken, ABD doları cinsinden işlemlere ve Batı yaptırım sistemlerine maruz kalma risklerini azaltmak isteyen diğer ülkeler tarafından da izlenebilecek emsaller oluşturuyorlar.

Türkiye paradoksu

Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın Şanghay İşbirliği Örgütü zirvesine katılımı, sistemik dönüşümün farklı bir boyutunu vurguladı, o da Soğuk Savaş dönemi ittifak yapılarının günümüz dünyasının gerçekleriyle başa çıkamadığıdır. Türkiye'nin hem NATO üyesi hem de ŞİÖ'nün diyalog ortağı olması bir tür “stratejik paradoks” yaratıyor; o da hem Batı güvenlik düzenlemelerine hem de Doğu güvenlik ortaklıklarına aynı anda bağlı bir ülke olması.

Erdoğan'ın, ülkesinin NATO taahhütlerini sürdürürken ŞİÖ'ye tam üyelik kazanma yönündeki açık arzusunu duyurması, Türkiye'nin fırsatçılığının ötesine geçiyor. Bu durum, bölgesel güçlerin münhasır ittifaklara güvenmek yerine stratejik ilişkilerini çeşitlendirerek çok kutuplu bir sisteme nasıl dahil olduklarını yansıtıyor.

Diplomatik haftanın sonunda düzenlenen ve Çin'in en yeni silah sistemlerini ve entegre operasyonel kabiliyetlerini sergilediği askeri geçit töreni, açık bir caydırıcılık sinyali verdi

Ankara'nın bakış açısına göre, her iki örgüte de katılım kendisine maksimum stratejik nüfuz sağlıyor. Böylece Türkiye, farklı medeniyet blokları arasında bir köprü görevi görebilir, çatışmalarda arabuluculuk yapabilir ve tek ittifak üyelerinin yapamayacağı şekillerde iletişimi kolaylaştırabilir.

Stratejik çıkarımlar yalnızca Türkiye ile sınırlı değil, aynı zamanda Batı ittifakı içindeki dayanışma kavramını da kapsıyor. NATO üyeleri Çin liderliğindeki örgütlere etkili bir şekilde katılabiliyorsa, kolektif savunma ne anlama geliyor? İttifak taahhütleri, üyeler stratejik rakiplerle paralel ilişkiler sürdürdüklerinde nasıl işleyecek? Bu soruların kolay cevapları yok, ancak 20. yüzyılın iki kutuplu dünyasını karakterize eden netliğin erozyonunu yansıtıyorlar.

Çinli kadın askerler, 3 Eylül 2025'te Pekin'deki Tiananmen Meydanı'nda Japonya'ya karşı kazanılan zaferin ve İkinci Dünya Savaşı'nın sona ermesinin 80. yıldönümünü anan geçit töreninde yürüyor (AFP)Çinli kadın askerler, 3 Eylül 2025'te Pekin'deki Tiananmen Meydanı'nda Japonya'ya karşı kazanılan zaferin ve İkinci Dünya Savaşı'nın sona ermesinin 80. yıldönümünü anan geçit töreninde yürüyor (AFP)

Askeri geçit töreni ve stratejik işaretler

Diplomatik haftanın sonunda düzenlenen ve Çin'in en yeni silah sistemlerini ve entegre operasyonel kabiliyetlerini sergilediği askeri geçit töreni, açık bir caydırıcılık sinyali verdi; Pekin askeri kabiliyete sahip ve gerekli gördüğünde bunu kullanmaya hazır.

Ancak silahların kendisinden daha önemli olan, Şi Cinping, Vladimir Putin ve Kim Jong Un'un eşi benzeri görülmemiş bir şekilde aynı platformda bulunmasıydı. Dünyanın en kalabalık ülkesini, en büyük yüzölçümüne sahip ülkesini ve en güçlü ve izole nükleer gücünü temsil eden bu üçlü, resmi ittifakların değil, ABD hegemonyasına karşı muhalefetin birleştirdiği ülkeler olarak, adeta bir “radikal dönüşüm ekseni”ni temsil ediyordu.

Geçit töreninin anlatı çerçevesi de aynı derecede önemliydi. Şi Cinping, Çin'in Japon emperyalizmini yenmede ve savaş sonrası uluslararası düzeni şekillendirmede belirleyici bir güç olarak rolünü vurgulayarak, stratejik bir amaç uğruna ülkesinin tarihteki yerini sağlamlaştırmaya çalıştı. Şarku’l Avsat’ın al Majalla’dan aktardığı analize göre o amaç şuydu; Çin, mevcut uluslararası düzenin oluşturulmasında kilit bir oyuncu ise onu çağdaş çıkarları ve değerleriyle uyumlu hale getirmek için gerekli meşruiyete de sahiptir.

Güvercin sürülerinin Pekin'in kadim meydanları üzerinde uçtuğu sahne yalnızca sembolik değildi; 1945'ten beri uluslararası ilişkileri yönetenlerden farklı ilkelere dayanan küresel bir düzenin doğuşunu yansıtıyordu

Tek kutup sonrası

Ağustos sonu ve eylül başındaki olaylar, muhtemelen tek kutup sonrası düzenin -birden fazla güç merkezinin, alternatif kurumsal çerçevelerin ortaya çıktığı ve yönetişim ve kalkınmaya yönelik kökten farklı yaklaşımların önerildiği uluslararası bir düzenin- açık şekilde belirginleştiği bir an olarak hatırlanacaktır.

Bu geçiş, fırsatlar kadar riskler de taşıyor. Batı egemenliğindeki kurumlara alternatif arayan devletler için paralel yapılar, iş birliği ve kalkınma için yeni seçenekler sunuyor. Küresel ekonomik düzeyde ise alternatif ağlar, ABD dolarının ve ona dayalı küresel finans sisteminin sahip olduğu aşırı ayrıcalığın azaltılmasına katkıda bulunuyor.

Buna karşılık, rekabet eden kurumların çokluğu, yanlış değerlendirmeler, bölünme ve çatışma olasılığını da artırıyor. Ortak normların ve örtüşen üyeliklerin yokluğunda, uluslararası anlaşmazlıklar, karşıt dünya görüşleri arasında sıfır toplamlı rekabetlere dönüşebilir.

Bu, Batılı liderler kabul etse de etmese de dünyanın kökten değiştiğinin farkına varmayı gerektiriyor.

Pekin'in kadim meydanları üzerinde güvercin sürülerinin uçtuğu sahne yalnızca sembolik değildi; 1945'ten beri uluslararası ilişkileri yönetenlerden farklı ilkelere dayanan küresel bir düzenin doğuşunu yansıtıyordu. Kalkınma ve medeniyet kimliğinin tutarlılığının, düzenleyici değerler olarak demokrasi ve bireysel haklara giderek daha fazla meydan okuduğu bir düzenin doğuşunu ilan ediyordu.

Dünyayı değiştiren hafta sona erdi, ancak açığa çıkardığı dünya daha yeni şekillenmeye başlıyor. Sonucun nasıl ortaya çıkacağı (barış mı, çatışma mı, kademeli mi, hızlandırılmış mı) Batılı başkentlerdeki liderlerin, tarihin akışı içinde güncelliğini yitirmiş düzenlemelere tutunmak yerine, stratejilerini yeni gerçeklere uyarlama becerisine bağlı olacaktır.

*Bu analiz Şarku’l Avsat tarafından Londra merkezli al Majalla dergisinden çevrilmiştir.


Trump geri adım attı ve Modi'yi övdü: Harika bir başbakan... Onun dostu olmaya devam edeceğim

Trump ve Modi, ABD Başkanı’nın ilk döneminden bu yana güçlü bağlara sahip (Reuters)
Trump ve Modi, ABD Başkanı’nın ilk döneminden bu yana güçlü bağlara sahip (Reuters)
TT

Trump geri adım attı ve Modi'yi övdü: Harika bir başbakan... Onun dostu olmaya devam edeceğim

Trump ve Modi, ABD Başkanı’nın ilk döneminden bu yana güçlü bağlara sahip (Reuters)
Trump ve Modi, ABD Başkanı’nın ilk döneminden bu yana güçlü bağlara sahip (Reuters)

Washington ile Yeni Delhi arasındaki ilişkilerin bozulduğuna işaret eden açıklamaların ardından, ABD Başkanı Donald Trump, Hindistan Başbakanı Narendra Modi'yi överek onu ‘harika bir başbakan’ olarak nitelendirdi. Trump, Hindistan ve ABD arasındaki özel ilişkiye atıfta bulunurken, Modi, Yeni Delhi ile Washington arasındaki ilişkilerin ‘çok olumlu’ olduğunu söyledi.

Trump dün gazetecilere yaptığı açıklamada, “Modi'nin her zaman dostu olacağım. O harika bir başbakan ve ben her zaman onun dostu olacağım. Ancak şu anda yaptığı şeyler hoşuma gitmiyor. Bununla birlikte, Hindistan ve ABD arasında özel bir ilişki var. Endişelenecek bir durum yok” ifadelerini kullandı.

ABD Başkanı Donald Trump (Reuters)ABD Başkanı Donald Trump (Reuters)

Trump, “ABD'nin Hindistan'ı Çin'e kaptırdığına inanmıyor. Hindistan'ı kaybettiğimizi düşünmüyorum. Hindistan Rusya'dan büyük miktarda petrol satın alacağı için hayal kırıklığına uğradım. Bunu onlara da ilettim” şeklinde konuştu.

Trump'ın son açıklamaları, ABD'nin hem Hindistan'ı hem de Rusya'yı Çin'e ‘kaptırdığını’ söylediği yorumlarının ardından geldi. Trump, her iki ülkenin liderlerinin Çin Devlet Başkanı Şi Cinping ile görüşmesinin ardından, Çin’i ‘en karanlık’ ülke olarak nitelendirdi. Pekin'in yeni bir dünya düzeni teşvik ettiği dönemde Trump, Yeni Delhi ve Moskova'ya olan kızgınlığını dile getirdi.

Trump'ın sosyal medya paylaşımıyla ilgili bir soruya yanıt veren Hindistan Dışişleri Bakanlığı, konuyla ilgili yorum yapmayacağını söyledi. Çin Dışişleri Bakanlığı henüz yorum talebine yanıt vermezken, Kremlin temsilcilerine ise ulaşılamadı.

Şi, Çin'in kıyı kenti Tianjin'de düzenlenen Şanghay İşbirliği Örgütü (ŞİÖ) zirvesinde, Modi ve Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin dahil 20'den fazla lideri ağırladı.

Putin ve Modi, zirvede Şi'nin yanına doğru birlikte yürürken el ele tutuştukları görüldü ve ardından üç lider yan yana durdu.

Modi yanıt verdi

Modi bugün X platformu üzerinden yaptığı paylaşımda, “Başkan Trump'ın duygularını ve ilişkilerimize yönelik olumlu değerlendirmesini derinden takdir ediyorum” dedi.

Modi, Hindistan ve ABD'nin ‘çok olumlu, kapsamlı ve küresel bir stratejik ortaklık’ ile birbirine bağlı olduğunu ve ‘geleceği umutla beklediğini’ ifade etti.

Trump, Rus güçlerinin Ukrayna'yı işgal etmesinden üç yıldan fazla bir süre sonra, Rusya ve Ukrayna'yı aralarındaki savaşı sona erdirecek bir anlaşmaya varmaya ikna edemediği için hayal kırıklığına uğradı.

Hindistan Başbakanı Narendra Modi, Tianjin'de düzenlenen 2025 Şanghay İşbirliği Örgütü (ŞİÖ) zirvesi öncesinde Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ve Çin Devlet Başkanı Şi Cinping ile görüştü. (Reuters)Hindistan Başbakanı Narendra Modi, Tianjin'de düzenlenen 2025 Şanghay İşbirliği Örgütü (ŞİÖ) zirvesi öncesinde Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ve Çin Devlet Başkanı Şi Cinping ile görüştü. (Reuters)

Trump, geçtiğimiz perşembe akşamı Beyaz Saray'da gazetecilere yaptığı açıklamada, yakında Putin ile görüşmeyi planladığını söyledi.

Bu açıklamalar, Washington'ın Hindistan'dan yapılan ithalata yüzde 50'ye varan gümrük vergileri uygulamaya koymasının ardından gerginliğin arttığı bir dönemde yapıldı. Washington, Yeni Delhi'yi Rus petrolü satın alarak Moskova'nın Ukrayna'daki ölümcül saldırılarına katkıda bulunmakla suçladı. Ancak, her ikisi de sağcı olan Trump ve Modi, ABD Başkanı’nın ilk döneminden bu yana güçlü bağlarını sürdürüyor.