El Kaide'nin iki numarası İran'da gizli bir operasyonla öldürüldü

Ebu Muhammed el-Masri, İran’da Lübnan kimliğiyle İran Devrim Muhafızları Ordusu’nun koruması altında yaşıyordu. Tahran, Masri’nin öldürüldüğünü yalanladı.

FBI'ın en çok arananlar listesinde yer alan Ebu Muhammed el-Masri (EPA)
FBI'ın en çok arananlar listesinde yer alan Ebu Muhammed el-Masri (EPA)
TT

El Kaide'nin iki numarası İran'da gizli bir operasyonla öldürüldü

FBI'ın en çok arananlar listesinde yer alan Ebu Muhammed el-Masri (EPA)
FBI'ın en çok arananlar listesinde yer alan Ebu Muhammed el-Masri (EPA)

ABD’li istihbarat yetkilileri, 1998 yılında Afrika’daki iki ABD büyükelçilik binasının hedef alındığı kanlı saldırıların planlayıcısı olmakla suçlanan El Kaide’nin iki numarasının üç ay önce İran’da öldürüldüğünü doğruladılar.
Mısırlı Ebu Muhammed el-Masri kod adlı Abdullah Ahmed Abdullah'ın ABD'nin Kenya ve Tanzanya'daki büyükelçiliklerini hedef alan saldırıların yıldönümü olan 7 Ağustos’ta, Tahran sokaklarında motosikletli iki kişi tarafından öldürüldü. Suikast sonucunda Masri'nin El Kaide'nin kurucularından Usame Bin Ladin'in oğlu Hamza ile evli olan kızı Meryem de yaşamını yitirdi.
İstihbarat yetkililerine göre suikast, ABD'nin talebi üzerine İsrailli ajanlar tarafından gerçekleştirildi. Ancak, Ebu Muhammed el-Masri ve İran'daki diğer El Kaide üyelerinin hareketlerini yıllardır takip ettiği bilinmesine rağmen ABD’nin suikastta oynadığı rol belirsizliğini koruyor.
Henüz teyit edilmeyen suikast, jeopolitik ve casusluk entrikaları ve terörle mücadele çabalarıyla dolu bir yeraltı dünyasında gerçekleştirildi. Halen aydınlatılamayan bazı noktalar nedeniyle El Kaide, üst düzey liderlerinden birinin öldürüldüğüne dair bir açıklamada bulunmadı. Hatta İranlı yetkililer haberin üstünü örttü ve hiçbir ülke, suikastın sorumluluğunu üstlenmedi.
El Kaide’nin kurucularından mevcut lider Eymen el-Zevahiri’nin muhtemel halefi olarak görülen 58 yaşındaki Masri, ABD tarafından Kenya ve Tanzanya'daki ABD büyükelçiliklerini hedef alan ve 224 kişinin ölümüne, yüzlerce kişinin ise yaralanmasına neden olan bombalama olaylarına karışmakla suçlanması nedeniyle uzun zamandır ABD’nin Federal Soruşturma Bürosu’nun (FBI) en çok arananlar listesinde yer alıyordu.
FBI, Masri’nin yakalanmasını sağlayacak her türlü bilgi için 10 milyon dolarlık ödül teklif etmişti ve resmi, geçtiğimiz cuma gününe kadar en çok arananlar listesinde yer aldı.
Öte yandan Ebu Muhammed el-Masri'nin İran'da yaşaması oldukça şaşırtıcıydı. Zira Şii dini yönetimine giren İran ile Sünni aşırılık yanlısı bir grup olan El Kaide’nin Irak ve dünyanın başka bölgelerinde birbirleriyle çatışmaları nedeniyle İran ve El Kaide eski düşmanlar olarak biliniyorlar.
ABD’li istihbarat yetkilileri, Ebu Muhammed el-Masri'nin 2003 yılından bu yana İran’ın ‘gözetimi altında’ olduğunu, ancak yaklaşık 2015 yılından beri Tahran'ın lüks semti Pasdaran’da özgürce yaşadığını söylediler. Ebu Muhammed el-Masri, sıcak bir yaz gecesi akşam saat dokuz sularında kızıyla birlikte beyaz bir Renault L90 sedan kullanırken, motosikletle yanlarına yaklaşan iki kişi tarafından susturuculu silahlarla üzerine beş el ateş edildi. Masri’nin aracına dört mermi isabet ederken beşincisi yakındaki bir arabaya isabet etti. İran'ın resmi medyasında saldırı haberi kamuoyuna, kurbanların Lübnanlı bir tarih profesörü olan Habib Davud ve 27 yaşındaki kızı Meryem oldukları şeklinde aktarıldı. Lübnan merkezli ‘MTV’ haber kanalı ve İran Devrim Muhafızları Ordusu’nun (DMO) sosyal medya sayfaları Prof. Davud’un Lübnan'da İran'ın desteklediği silahlı örgüt Hizbullah'ın bir üyesi olduğunu belirttiler.
Suikast, tekrar tekrar meydana gelen patlamalarla dolu geçen yaz aylarında, Beyrut Limanı’ndaki büyük patlamadan günler sonra ve ABD’nin Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'ne (BMGK) İran'a uygulanan silah ambargosunun uzatılmasına yönelik karar tasarısını sunmasından bir hafta önce ABD-İran geriliminin tırmandığı sırada gerçekleşti. Suikastın, BMGK’nın ABD’nin sunduğu karar tasarısını oylamasından önce Batı’nın İran'ı kışkırtmak için yaptığı bir provokasyon olabileceği yönünde spekülasyonlar vardı. Bir motosiklet üzerindeki iki silahlı kişi tarafından gerçekleştirilen cinayet, İsrail'in İranlı nükleer bilim adamlarına yönelik daha önce düzenlediği suikastlara benziyordu. İsrail, kendisiyle savaşa her zaman hazır olduğunu teyit eden bir Hizbullah liderini öldürmüş gibi görünse de İsrail'in Hizbullah’ı savaşa kışkırtmamak için liderlerini ve üyelerini öldürmekten kaçındığı da biliniyor.
Ancak gerçek şu ki, ilk etapta Habib Davud ismi ortada yoktu. Çünkü İran'a yakın birçok Lübnanlı isim, ne Davud’un adını ne de öldürüldüğünü duymadıklarını bildirdi. Lübnan basını tarandığında, geçtiğimiz yaz İran'da Lübnanlı bir tarih profesörünün öldürüldüğüne dair hiçbir haber bulunamadı. Ülkenin tüm tarih profesörlerinin listelerine erişimi olan bir eğitim araştırmacısı, kayıtlarda Habib Davud adında kimsenin olmadığını söyledi.
Bir istihbarat yetkilisi, Habib Davud’un İranlı yetkililerin Ebu Muhammed el-Masri'ye verdikleri bir takma ad olduğunu ve tarih profesörü olarak tanıtılmasının da konuyla hiçbir ilgisi olmayan bir ört-bas etme hikâyesinden başka bir şey olmadığını söyledi. Mısır'da faaliyet gösteren İslami Cihad Örgütü’nün eski lideri Nebil Naim, geçtiğimiz Ekim ayında, Ebu Muhammed el-Masri'yi eski bir dostu olarak tanımladı ve aynı hikayeyi anlattı.
İran, ABD’nin düşman ilan ettiği bir ismi barındırdığı gerçeğini gizlemek için iyi bir nedene sahip olabilir. Fakat İranlı yetkililerin neden bir El Kaide liderine ev sahipliği yapmayı kabul ettikleri henüz netlik kazanmadı.
Bazı terörizm uzmanları, Tahran’ın El Kaide liderlerine en sahipliği yapmasının, grubun İran içinde terörist faaliyetlerde bulunmamasını sağlayacak bir sigorta görevi görebileceğini savundular. Amerikalı terörle mücadele yetkilileri, İran'ın ortak düşmanları olan ABD'ye karşı eylemler planlamak için El Kaide liderlerinin İran topraklarında kalmalarına izin vermiş olabileceğine inanıyorlar.
Daha öncede Filistin’de Hamas ve İslami Cihad hareketlerini ve Afganistan’da Taliban'ı destekleyen İran, Sünni milis grupların üyelerine ilk kez kucak açmıyor.
Konuya ilişkin değerlendirmelerde bulunan ABD merkezli The Soufan Center (TSC) adlı araştırma merkezinde terörle mücadele analisti olan Colin P. Clarke, “İran, rejimin işine geldiği durumlarda mezhepçiliği bir sopa olarak kullanıyor. Ama İran'ın çıkarlarına uyduğunda da Sünni-Şii ayrımını görmezden gelmeye hazırdır” ifadelerini kullandı.
Ancak İran, El Kaide liderlerine ev sahipliği yaptığını sürekli olarak inkar ediyor. 2018 yılında dönemin İran Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Behram Kasımi, İran'ın Afganistan'la olan uzun sınırı nedeniyle bazı El Kaide üyelerinin İran'a girdiklerini, ancak tutuklanıp ülkelerine geri gönderildiklerini açıklamıştı.
Ancak Batılı istihbarat yetkilileri, El Kaide liderlerinin İran hükümeti tarafından ev hapsine alındığını ve ardından bazı üyelerini serbest bırakmak için 2011 ve 2015 yıllarında El Kaide ile en az iki anlaşma imzaladığını söylediler.
BM’nin geçtiğimiz Haziran ayında yayınlanan terörle mücadele raporuna göre DEAŞ son yıllarda El Kaide'yi gölgede bırakmış olsa da, El Kaide halen güçlü ve tüm dünyada aktif uzantıları bulunuyor.
Reuters’ın haberine göre İran, New York Times’ın Masri’nin Tahran’da suikasta uğradığı haberini yalanlayarak, topraklarında ‘El Kaideli teröristler’ olmadığını belirtti. İran Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Said Hatibzade yaptığı açıklamada, “Washington ve Tel Aviv, zaman zaman, bu terörist grupların suç faaliyetlerinin sorumluluğundan kaçınmak için yalanlar yayarak ve medyaya yanlış bilgiler sızdırarak İran'ı bu ve bölgedeki diğer terörist gruplarla bağlantılı olarak göstermeye çalışıyor” ifadelerini kullandı.
İsrail Başbakanlık Ofisi ve Trump yönetiminin Ulusal Güvenlik Konseyi'nin sözcüleri ise konuya ilişkin yorum yapmaktan kaçındı.
El-Masri, İran'da bir süre tutuklu kalan Seyfu’l Adl ile birlikte uzun yıllar El Kaide’nin büyük bir gizlilikle eylemlerini yürüten konseyin üyeliğini yaptı. İkili, örgütü yönetmesi için yetiştirilen Hamza bin Ladin ile birlikte, 11 Eylül saldırılarının ardından ABD'nin Afganistan'dan kaçmaya zorladığı ve İran'a sığınan bir grup El Kaide lideri arasındaydı.
ABD Ulusal Terörle Mücadele Merkezi tarafından 2008 yılında yayınlanan çok gizli bir belgeye göre el-Masri, ‘ABD veya müttefiklerinin hapishaneleri dışındaki en deneyimli ve yetenekli terör eylemi planlayıcısı’ idi. Belgede, Seyrfu’l Adl’e ‘yakın çalışan eski eğitmen’ olarak nitelendirdi.
İran’da ise terör uzmanları, El-Masri’nin Hamza bin Ladin’in akıl hocası olduğunu belirttiler. Daha sonra Hamza bin Ladin, Masri'nin kızı Meryem ile evlendi. İran, kaçırılan İranlı bir diplomatın serbest bırakılması karşılığında 2011 yılında Hamza'yı ve bin Ladin ailesinin diğer üyelerini serbest bıraktı. Öte yandan Beyaz Saray geçtiğimiz yıl Hamza bin Ladin'in Afganistan-Pakistan sınırındaki bir bölgede gerçekleştirilen bir terörle mücadele operasyonunda öldürüldüğünü duyurdu.
Ebu Muhammed el-Masri, 1963 yılında Mısır’ın kuzeyindeki Rabia mahallesinde doğdu. ABD’deki davalarda alınan ifadelere göre gençliğinde Mısır'ın en büyük üniversitesinde profesyonel bir futbolcuydu. Sovyetler Birliği’nin 1979’da Afganistan’ı işgalinden sonra, Afgan güçlerine yardım etmek için yapılan seferberlik çağrısıyla‘cihat’ hareketine katıldı.
Mısır, Sovyetler Birliği’nin işgalden 10 yıl sonra geri çekilmesinin ardından el-Masri’nin geri dönmesine izin vermeyi reddetti. Bu yüzden Afganistan'da kaldı ve daha sonra El Kaide'nin kurucu grubu arasında katıldı ve Bin Ladin'in yanında yer aldı. 170 liderin yer aldığı örgütün yedinci kurucusu olarak listelendi.
Masri, 1990’lı yılların başlarında Usame bin Ladin ile birlikte, önce askeri hücreler oluşturmaya başladığı Hartum'a ardından da Somalili savaş ağası Muhammed Farah'a sadık milislere yardım etmek için Somali'ye gitti. Burada milisleri, 1993 Mogadişu Savaşı’nda ‘Kara Şahin (Black Hawk) Saldırısı’ olarak bilinen olayda Amerikan helikopterlerini düşürmek üzere eğittiler.
Konuya ilişkin değerlendirmede bulunan Tel Aviv merkezli Milli Güvenlik Araştırmaları Enstitüsü'nde uzman Yoram Schweitzer, “El Kaide 1990'ların sonlarında terör eylemleri gerçekleştirmeye başladığında, Ebu Muhammed el-Masri, Bin Ladin'in en yakın üç yardımcısından biriydi. Örgütün operasyon departmanının başıydı. Bilgisi ve kararlığıyla biliniyordu. O tarihlerden itibaren örgütün özellikle Afrika’daki eylemlerinin büyük bir kısmında yer aldı” ifadelerini kullandı.
Bin Ladin, Mogadişu Savaşı'ndan kısa bir süre sonra Masri’yi Afrika’daki ABD’ye ait hedeflere yönelik eylemleri planlama sorumlusu olarak atadı. 11 Eylül saldırılarında olduğu gibi bir eylemin uluslararası arenada büyük yankı uyandıracağını düşünen El Kaide liderleri, farklı ülkelerde nispeten iyi korunan iki hedefe aynı anda saldırı kararı aldılar.
7 Ağustos 1998'de saat 10:30 sularında patlayıcı yüklü iki kamyon, Kenya'nın başkenti Nairobi ve Tanzanya’nın başkenti Darusselam’daki ABD büyükelçiliklerine doğru hareket etti. Patlamalar büyükelçiliklerin etrafındaki insanları da etkiledi. Binaların dış duvarları yıkıldı, yakındaki binaların camları kırıldı.
Ebu Muhammed el-Masri, 2000 yılında, El Kaide yönetim konseyinin dokuz üyesinden biri oldu ve örgüt üyelerinin askeri eğitiminin başına geçti. Eski bir İsrail istihbarat yetkilisine göre Masri, örgütün Afrika’daki eylemlerinin başında olmaya devam etti ve 2002'de Kenya'nın Mombasa kentinde 13 Kenyalı ve 3 İsrailli turistin ölümüyle sonuçlanan saldırı emrini verdi. Masri, 2003 yılına gelindiğinde, El Kaide’ye düşman olmasına rağmen Amerikalıların kendilerine ulaşamayacağı bir yer olarak görünen İran'a kaçan birkaç El Kaide liderinden biriydi.
Yoram Schweitzer değerlendirmesinde ayrıca şunları söyledi:
“İran rejiminin Amerikalılarla kelleleri üzerine bir takas anlaşması yapma şansının oldukça zayıf olduğuna inandıklarından ABD’nin İran’da kendilerine karşı harekete geçmesinin çok zor olacağını düşündüler.”
Masri, 11 Eylül saldırılarının faillerini ve diğer örgüt liderlerini arayan ABD’nin elinden kurtulan birkaç üst düzey örgüt üyesinden biriydi. Masri ve İran’a kaçan diğer El Kaide liderleri, burada başlangıçta ev hapsindeydiler.
Bu arada İran, 2015 yılında, El Kaide ile bir anlaşma yaptığını duyurdu. Bu anlaşma çerçevesinde Yemen'de kaçırılan İranlı bir diplomat karşılığında Masri de dahil olmak üzere örgütün beş lideri serbest bırakıldı. Masri daha sonra ortadan kayboldu. Fakat bir istihbarat yetkilisine göre Tahran'da önce DMO’nun, daha sonra İstihbarat ve Güvenlik Bakanlığı'nın koruması altında yaşamaya devam etti. Başta Afganistan, Pakistan ve Suriye olmak üzere yurtdışına seyahat etmesine izin verildi.
ABD’li bazı analistler, Masri’nin ölümünün, El Kaide’nin geriye kalan başlıca liderlerinden biri ile Bin Ladin'in 2011'deki ölümünden sonra ortaya çıkan savaşçılar kuşağı arasındaki bağları koparacağını düşünüyorlar. Eski ABD Ulusal Terörle Mücadele Merkezi Direktörü Nick Rasmussen konuyla ilgili olarak, “Eğer bu bilgi doğruysa, bu durum El Kaide’nin eski ekolü ve cihat ile yeni nesil savaşçılar arasındaki bağları koparır. Bu da El Kaide'nin parçalanmasına ve ademi merkeziyetinin ortadan kalmasına katkıda bulunur” şeklinde konuştu.
New York Times



Dünya liderleri, Avustralya’daki Bondi sahili saldırısını kınadı

14 Aralık 2025'te Avustralya'nın Bondi plajındaki silahlı saldırı olay yerinde bir polis aracı duruyor (Reuters)
14 Aralık 2025'te Avustralya'nın Bondi plajındaki silahlı saldırı olay yerinde bir polis aracı duruyor (Reuters)
TT

Dünya liderleri, Avustralya’daki Bondi sahili saldırısını kınadı

14 Aralık 2025'te Avustralya'nın Bondi plajındaki silahlı saldırı olay yerinde bir polis aracı duruyor (Reuters)
14 Aralık 2025'te Avustralya'nın Bondi plajındaki silahlı saldırı olay yerinde bir polis aracı duruyor (Reuters)

Dünya liderleri, Pazar günü Sydney’in Bondi Sahili’nde düzenlenen Yahudi kutlamasına yönelik saldırıyı şiddetle kınadı. Saldırıda en az 12 kişi hayatını kaybetti, onlarca kişi yaralandı.

Avustralya Başbakanı Anthony Albanese, olayı “Avustralya’daki Yahudilere yönelik bir saldırı. Hanuka Bayramı’nın ilk günü, normalde sevinç ve inançla kutlanması gereken bir gün…” sözleriyle değerlendirdi ve polis ile güvenlik güçlerinin olaya karışanları tespit etmek için çalıştığını söyledi.

frgt
Avustralya Güvenlik İstihbarat Teşkilatı (ASIO) Güvenlik Genel Direktörü Mike Burgess, Sidney'deki Bondi Plajı saldırısının ardından 14 Aralık 2025'te Canberra'daki Parlamento Binası'nda düzenlenen basın toplantısında konuşuyor (EPA)

Avustralya muhalefet partisi Liberal Parti lideri Susan Lee, “Avustralyalılar bu akşam derin bir yas içinde. Şiddet ve nefret, toplumumuzun kalbini vurdu… Hepimizin bildiği ve sevdiği Bondi’de” ifadelerini kullandı.

frgt
Avustralya Federal Polisi'nde ulusal güvenlikten sorumlu geçici komiser yardımcısı Nigel Ryan (EPA)

ABD Dışişleri Bakanı Marco Rubio, “Bu dünyada antisemitizme yer yok. Kalplerimiz bu korkunç saldırının kurbanları, Yahudi toplumu ve Avustralya halkı ile birlikte” dedi.

Saldırıya ilişkin tepkilerini dile getiren dünya liderleri arasında İngiltere Başbakanı Keir Starmer, olayın “son derece üzücü haberler” olduğunu söyledi. Yeni Zelanda Başbakanı Christopher Luxon ise, Avustralya ve Yeni Zelanda’nın bir aile gibi olduğunu belirterek, Bondi’deki saldırının kurbanlarıyla dayanışma içinde olduklarını ifade etti.

sd
Avustralya polisi ve acil durum ekipleri, 14 Aralık 2025'te Bondi Plajı'ndaki silahlı saldırı olayının yaşandığı yere yakın bir bölgede çalışıyor (EPA)

İsrail Dışişleri Bakanı Gideon Sa’ar, saldırının “Yahudi topluluğuna yönelik antisemitizmin bir sonucu” olduğunu ifade etti. Avrupa Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen, “Avustralya ve Yahudilerle dayanışma içindeyiz. Şiddet, nefret ve antisemitizme karşı birleşiyoruz” açıklamasında bulundu.

İspanya Dışişleri Bakanı José Manuel Albares, Norveç Başbakanı Jonas Gahr Støre ve İsveç Başbakanı Ulf Kristersson da benzer şekilde saldırıyı kınayarak, kurbanlar ve ailelerine başsağlığı dileklerini iletti.

ABD ve Kanada yetkilileri de saldırıyı terör eylemi olarak nitelendirerek, kurbanlara ve Avustralya halkına destek mesajı verdi. Almanya’daki Yahudi Derneği ise yaptığı açıklamada, “Derin bir şok içindeyiz. Antisemitizm öldürür” ifadelerini kullandı.

New South Wales Başbakanı Chris Minns, “Hanuka’nın ilk günü kutlanan bir bayram, ne yazık ki bu korkunç saldırı nedeniyle kabusa dönüştü. En az 12 kişi hayatını kaybetti, saldırganlardan biri de öldü” dedi.


Avustralya, silahlı saldırganı durduran Ahmed el Ahmed'i konuşuyor

Ahmed'in silahlı saldırganla karşı karşıya geldiği anı ve vurulduktan sonra tedavi edildiği anı gösteren bir videodan alınan birleşik görüntü (Dolaşımda)
Ahmed'in silahlı saldırganla karşı karşıya geldiği anı ve vurulduktan sonra tedavi edildiği anı gösteren bir videodan alınan birleşik görüntü (Dolaşımda)
TT

Avustralya, silahlı saldırganı durduran Ahmed el Ahmed'i konuşuyor

Ahmed'in silahlı saldırganla karşı karşıya geldiği anı ve vurulduktan sonra tedavi edildiği anı gösteren bir videodan alınan birleşik görüntü (Dolaşımda)
Ahmed'in silahlı saldırganla karşı karşıya geldiği anı ve vurulduktan sonra tedavi edildiği anı gösteren bir videodan alınan birleşik görüntü (Dolaşımda)

Bondi Plajı’nda düzenlenen Yahudilerin Hanuka Bayramı kutlamaları sırasında yaşanan ve en az 12 kişinin yaşamını yitirdiği saldırıya dair ortaya çıkan görüntülerde, bir sivilin saldırgana müdahale ederek silahını elinden aldığı görüldü. Söz konusu davranış, kamuoyunda geniş yankı uyandırırken, çok sayıda kişinin hayatının kurtarılmış olabileceği değerlendirildi.

Görüntülerde, otoparkta beyaz tişört giymiş bir kişinin, tüfek taşıyan koyu renkli tişörtlü saldırgana hızla yaklaştığı, arkasından saldırarak silahı ele geçirdiği ve ardından silahı saldırgana doğrulttuğu görülüyor. Saldırganın dengesini kaybederek geriye doğru çekildiği ve köprüye doğru yöneldiği, kahraman vatandaşın silahı daha sonra yere bıraktığı anlar videoda net şekilde yer alıyor.

Olay anına ait görüntüler kısa sürede sosyal medyada yayılırken, çok sayıda kullanıcı müdahalede bulunan kişinin cesaretini övdü ve bu davranışın birçok insanın hayatını kurtarmış olabileceğini dile getirdi. Avustralya merkezli News.com.au sitesi, kahraman olarak anılan kişinin Sidney’de yaşayan ve Sutherland’da bir manav işleten 43 yaşındaki Ahmed el-Ahmed olduğunu duyurdu.

İki çocuk babası olan Ahmed’in, bu müdahalesi sırasında iki kurşunla yaralandığı, kuzeninin 7News kanalına yaptığı açıklamayla doğrulandı. Duygusal görüntülerde, 43 yaşındaki manavın saldırganlardan birinin silahını zorla aldığı anlar dikkat çekti.

h
Viral videodan bir görüntü (ABC Avustralya Haber Ağı)

Reuters, güvenilir görüntüler üzerinden videonun doğruluğunu teyit etti. Ajans ayrıca, söz konusu görüntülerdeki saldırganların, daha sonra polis tarafından çevrelendiği doğrulanan kişilerle aynı kişiler olduğunu, kıyafetlerinden yola çıkarak belirlediğini aktardı. Şüpheli saldırganlardan birinin öldürüldüğü, diğerinin ise ağır yaralı olarak hastaneye kaldırıldığı bildirildi.

“Nefreti körüklüyor” açıklaması

Saldırıdan saatler sonra açıklama yapan İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, ağustos ayında Avustralya Başbakanı Anthony Albanese’ye bir mektup gönderdiğini ve Canberra yönetimini “antisemitizm ateşini körüklemekle” suçladığını söyledi.

Albanese hükümetinin Filistin devletini tanımayı da içeren politikalarının, Yahudi karşıtlığını teşvik ettiğini ve sokaklarda yayılmasına neden olduğunu savunan Netanyahu “Antisemitizm bir kanserdir. Liderler sessiz kaldığında yayılır. Zayıflığın yerini eylem almalıdır” ifadelerini kullandı.

Saldırıyı “dehşet verici” olarak nitelendiren Netanyahu, “Bu soğukkanlı bir cinayettir. Ne yazık ki her dakika kurbanların sayısı artıyor. En uç kötülüğü gördük. Aynı zamanda Yahudi kahramanlığının zirvesine de tanık olduk” dedi. Netanyahu, kendisinin Yahudi olduğunu söyleyen ve saldırganlardan birinin silahını alan bir sivile atıfta bulundu.

Netanyahu açıklamasında, “Küresel antisemitizme karşı bir mücadele içindeyiz. Bununla mücadele etmenin tek yolu onu açıkça kınamak ve kararlılıkla karşı durmaktır. İsrail’de yaptığımız da budur. Ordumuz, güvenlik güçlerimiz, hükümetimiz ve halkımızla birlikte bunu sürdürmeye devam edeceğiz” ifadelerini kullandı.

Avustralya hükümetine dolaylı eleştirilerde bulunan Netanyahu, “Kınamayan, hatta teşvik edenleri kınamayı sürdüreceğiz. Özgür ülkelerin liderlerinden beklenen adımları atmaları için baskı yapmaya devam edeceğiz. Teslim olmayacağız, eğilmeyeceğiz ve atalarımızın yaptığı gibi mücadeleyi sürdüreceğiz” dedi.


Boeing motor arızası Washington’daki Dulles Uluslararası Havaalanı pistinde yangına neden oldu

United Airlines uçağı kazasında dumanlar yükseliyor (Reuters)
United Airlines uçağı kazasında dumanlar yükseliyor (Reuters)
TT

Boeing motor arızası Washington’daki Dulles Uluslararası Havaalanı pistinde yangına neden oldu

United Airlines uçağı kazasında dumanlar yükseliyor (Reuters)
United Airlines uçağı kazasında dumanlar yükseliyor (Reuters)

United Airlines’a ait bir Boeing 777-200ER uçağı, kalkış sırasında meydana gelen motor arızası nedeniyle pistte çıkan yangın sonucu dün Tokyo’ya gitmek üzere havalandığı Washington’daki Dulles Uluslararası Havaalanı’na geri dönmek zorunda kaldı.

Fransız Haber Ajansı AFP’nin aktardığına göre United Airlines şirketi, “UAL803, kalkıştan kısa bir süre sonra Washington’daki Dulles Uluslararası Havalimanı’na geri döndü ve motorlarından birinde meydana gelen güç kaybını gidermek için güvenli bir şekilde indi” açıklamasını yaptı ve 275 yolcu ve 15 mürettebat arasında yaralanan olmadığını belirtti.

Açıklamaya göre yolcuların başka bir uçakla United Airlines uçuşunun asıl varış noktası olan Tokyo Haneda Havalimanı'na götürmesi planlanıyor.

ABD'nin başkenti Washington’daki en büyük havaalanı olan Dulles Uluslararası Havaalanı’nın sözcüsü, uçağın saat 12:20 civarında (17:20 GMT) kalktığını ve olayın ‘pist yakınlarındaki bazı ağaçlarda yangına neden olduğunu’ söyledi.

Sözcü, açıklamasına şöyle devam etti:

“Yangın söndürüldü, uçak Dulles Uluslararası Havaalanı’na geri döndü, saat 13.30 civarında güvenli bir şekilde indi ve havalimanı itfaiye ekipleri tarafından incelendi.”

Hasar gören pistin sınırlı bir süre için kapatıldığını açıklayan sözcü, Dallas Uluslararası Havaalanı'nda birkaç pist olduğu için diğer uçuşların etkilenmediğini de sözlerine ekledi.

rfgtyh
Uçak Dulles Uluslararası Havalimanı'na indikten sonra, bir acil müdahale aracı pistin yakınlarındaki yangını söndürmeye çalışıyor (Reuters)

ABD Federal Havacılık İdaresi (FAA), uçağın ‘kalkış sırasında motor arızası’ yaşadığı için Dulles Uluslararası Havaalanı’na geri döndüğünü açıkladı, ancak daha fazla ayrıntı vermedi. FAA, olayı soruşturacağını belirtti.

ABD Ulusal Ulaşım Güvenliği Kurulu (NTSB) da resmi bir soruşturma açıp açmayacağına karar vermek için şu anda olayla ilgili verileri topladığını duyurdu.

Havacılık haber ağı AIRLIVE, uçağın motorunun kalkış sırasında alev aldığını ve pistin sonunda yangına neden olduğunu bildirdi.

AIRLIVE, olayın ardından acil iniş denemesi öncesinde uçağın ağırlığını azaltmak için kritik bir güvenlik prosedürü olan yakıt boşaltma manevrası yaptığının görüldüğü bildirdi.

AIRLIVE tarafından yayınlanan uçak kayıt bilgilerine göre uçak 1998 kasımında Continental Airlines'a teslim edilmiş, daha sonra United Airlines tarafından satın alınmış ve (2024 yılından beri GE Aerospace olarak bilinen) iki General Electric motorla donatılmıştı.