David Fincher yeni filmini Marvel yapımlarına benzettihttps://turkish.aawsat.com/home/article/2640461/david-fincher-yeni-filmini-marvel-yap%C4%B1mlar%C4%B1na-benzetti
David Fincher yeni filmini Marvel yapımlarına benzetti
Mank, 2020'nin en çok merak edilen filmleri arasında yer alıyor (Netflix)
İstanbul/Şarkul Avsat
TT
TT
David Fincher yeni filmini Marvel yapımlarına benzetti
Mank, 2020'nin en çok merak edilen filmleri arasında yer alıyor (Netflix)
Ünlü yönetmen David Fincher, Yurttaş Kane’in (Citizen Kane) senaristi Herman J. Mankiewicz’e odaklanan Mank filminin Marvel Sinematik Evreni yapımları gibi “emek yoğun” olduğunu söyledi.
Fincher en son 2014’te Kayıp Kız (Gone Girl) filmiyle izleyicilerin ve eleştirmenlerin karşısına çıkmıştı.
Mank, 1930’larda geçen bir dönem filmi ve Mankiewicz rolünde Gary Oldman yer alıyor. Filmde Oldman’ın yanı sıra Amanda Seyfried ve Game of Thrones dizisinin yıldızlarından Charles Dance de yer alıyor.
Filmin konu aldığı hikaye Mankiewicz’in o dönemde Hollywood’daki kişisel hayatını, yönetmen Orson Welles’le problemli ilişkisini ele alıyor. Welles’i Tom Burke canlandırıyor.
Şimdiden övgü dolu eleştirilen alan Fincher’ın son filmi bu yılın en büyük filmleri arasında yer alıyor.
Verdiği yeni röportajda Fincher, filme çok fazla emek harcandığını ve her bir kareyi tek tek çalıştıklarını söyledi. Screen Rant'in haberine göre Fincher şu ifadeleri kullandı:
Herhangi bir Marvel filminde olduğu gibi piksel piksel çalışılmış emek yoğun bir film.
Öte yandan Fincher bu ay verdiği bir başka röportajda süper kahraman filmlerinden hoşlanmadığını söylemişti. Ancak herhangi bir Marvel filminin yayımlanmadığı 2020’de Fincher’ın filmi beklenti açısından onların yerini doldurabilir.
Mank, 4 Aralık’ta Netflix’te yayımlanacak.
Alzheimer'ı semptomları başlamadan durdurabilecek protein keşfedildi
Fotoğraf: Unsplash
Yeni bir çalışmada, Alzheimer hastalarında yüksek seviyelerde görülen bir proteinin seviyesini düşürmek için geliştirilen ilaçların, belirtiler ortaya çıkmadan hastalığı önleyebilecek tedavilere kapı aralayabileceği iddia edildi.
Giderek artan sayıda çalışma, birçok kişinin hastalığın belirtilerini fark etmeden yıllar önce Alzheimer'la yaşamaya başlayabileceğine işaret ediyor.
Farkına bile varmadan hafıza, dil ve düşünce yetilerinde kayıp yaşamaya başlıyorlar ve belirtileri fark ettiklerinde bu dejeneratif hastalığı tersine çevirmek ya da durdurmak için artık çok geç kalınmış oluyor.
Hastalığın en erken belirtilerinden birini inceleyen araştırmacılar, beyindeki bir proteini hedef almanın kronik, zararlı iltihaplanmayı engelleme ve Alzheimer'ı durdurmada umut verici bir yöntem olabileceğini keşfetti.
Acta Neuropathologica adlı hakemli dergide yayımlanan çalışmaya göre, beyin proteini TSPO (18 kDa Translokatör Protein), hafıza kaybı veya bilişsel gerilemeden önce bile tespit edilebiliyor ve Alzheimer'ın başlangıcını etkiliyor.
Florida Uluslararası Üniversitesi'nden çalışmanın yazarı Tomás R. Guilarte, "Hastalığı başlangıç aşamalarında erkenden tespit etmek için TSPO'yu kullanabilirsek, bu sayede hastalığın ilerlemesini yavaşlatabilir ya da semptomları 5-6 yıl geciktirebiliriz" diyor.
Dr. Guilarte, "Bu 5-6 yıl, kişi daha iyi bir yaşam kalitesine sahip olabilir" ifadelerini kullanıyor.
Bilim insanları, TSPO seviyelerinin normalde beyinde çok düşük seyrettiğini ancak beyin iltihabı sırasında giderek artma eğiliminde olduğunu söylüyor.
TSPO seviyeleri, aktif ve yakın zamanda emekli olmuş, 23 ila 39 yaşındaki NFL oyuncularında daha yüksek çıktı (JAMA Neurology/Florida Uluslararası Üniversitesi)
Son çalışma, TSPO'nun beyinde ilk ortaya çıktığı zaman ve bölge aralığını daralttı.
Araştırmacılar TSPO'nun, Alzheimer'ın temel belirtisi olarak bilinen amiloid plakların düşük miktarlarda dağılmasıyla aynı zamana denk geldiğini buldu.
Daha ileri araştırmalar yapan bilim insanları, TSPO sinyallerinin nöronları korumaktan sorumlu belirli beyin hücreleri (mikrogliya ve astrositler) tarafından üretildiğini saptadı.
Çalışmada, amiloid plaklara en yakın mikrogliya hücrelerinin en yüksek TSPO yoğunluğuna sahip olduğu görüldü.
Araştırmacılar, TSPO sinyallerinin 1,5 aylık farelerde bile izlenebildiğini söylüyor. Bu, insanlarda 18 ila 20 yaşa denk geliyor.
Dr. Guilarte "Mikrogliyalarda bir şeylerin ters gittiğine inanıyoruz. Plakları ortadan kaldırma işini yapmayı bırakıp TSPO sinyalleri gönderip duruyorlar" diyor.
Bu şekilde sürekli nöroinflamasyon sinyali gönderilmesi, yangına körükle gitmek gibi etki yapıyor.
Bilim insanları Kolombiya'da 30'lu ve 40'lı yaşlarında semptomlar gösteren ve 50'lerinde ölen, nadir bir Alzheimer hastalığından muzdarip hastaların bağışladığı insan beyni örneklerinde de aynı modeli buldu.
Araştırmanın bir diğer yazarı Daniel Martinez-Perez, "Alzheimer'la ilgili en büyük sorunlardan biri, bunun bir yaşlılık hastalığı olarak görülmesi ve bunun da teşhis konma zamanını etkilemesi" diyor.
Dr. Martinez-Perez şu ifadeleri kullanıyor:
Ancak gerçek şu ki, hastalık teşhisten onlarca yıl önce başlıyor ve küresel bilim insanları topluluğu olarak ne kadar çok biyobelirteç ve tedavi hedefi bulursak, hepimiz hekimlerin daha kişiselleştirilmiş, kişiye özel tedaviler sunabileceği eksiksiz bir teşhis paneline kavuşmaya o kadar yaklaşırız.
Independent Türkçe
Kafasının üstünde diş olan balık, bilim insanlarını şaşırttıhttps://turkish.aawsat.com/ya%C5%9Fam/5184579-kafas%C4%B1n%C4%B1n-%C3%BCst%C3%BCnde-di%C5%9F-olan-bal%C4%B1k-bilim-insanlar%C4%B1n%C4%B1-%C5%9Fa%C5%9F%C4%B1rtt%C4%B1
Hayalet köpekbalığı diye bilinen balıkların alınlarında dişleri olduğu tespit edildi. Bilim insanları bunun çene dışında diş gelişiminin ilk net örneğini sunduğunu söylüyor.
Kıkırdaklı balıklar sınıfında yer alan sıçansılar (Chimaeriformes) veya hayalet köpekbalıklarının kafasında çubuk benzeri bir çıkıntı bulunuyor.
Sadece erkeklerde görülen tenakulum adlı bu yapı, hayvanın çiftleşme sırasında dişiyi kavramasını sağlıyor.
Köpekbalıklarının atasal soyundan milyonlarca yıl önce ayrılan bu canlılar aynı zamanda köpekbalıklarından farklı olarak pul ve keskin dişlere de sahip değil. Bunun yerine kabukları kırmak ve avlarını öğütmek için diş plakaları kullanıyorlar.
Tenakulum kullanılmadığı zaman kapalı duruyor ama açıldığında içindeki diş benzeri yapılar açığa çıkıyor. Öte yandan bunların gerçekten diş mi, yoksa birçok köpekbalığı ve vatozun derisinde görülen sertleşmiş çıkıntılar mı olduğu bilinmiyordu.
Florida Üniversitesi'nden Dr. Gareth Fraser ve ekip arkadaşları bu belirsizliği gidermek için sıçansılar grubunda yer alan Hydrolagus colliei türündeki balıkları analiz etti.
Araştırmacılar Puget Boğazı'ndaki San Juan Adası çevresinden topladıkları 40 Hydrolagus colliei balığını inceledi. Hayvanların boyu 25 santimetre ila 1 metre arasında değişiyordu.
Bilim insanları bilgisayarlı mikro tomografi ve doku örnekleri kullanarak tenakulumun gelişimini anlamaya çalıştı.
Bulguları hakemli dergi PNAS'te 4 Eylül Perşembe yayımlanan çalışmaya göre bu balığın hem erkek hem dişileri tenakulum oluşturmaya başlıyor ancak yapı sadece erkeklerde gelişimini tamamlıyor.
Araştırmacılar ayrıca bu diş benzeri yapının gerçekten diş olduğunu da tespit etti.
Makalenin yazarlarından Karly Cohen "Dental laminayı (diş tabakası) ilk gördüğümüzde gözlerimiz yuvalarından fırladı" diyerek ekliyor:
Bu kritik yapıyı çenenin dışında görmek çok heyecan vericiydi.
Yeni dişlerin oluşumundan sorumlu doku tabakası olan dental lamina, genellikle sadece ağızda bulunuyor.
Ekip ayrıca sıçansıların 315 milyon yıl önce yaşamış akrabalarının fosillerini de inceledi. Helodus simplex türündeki balığın burnunun üstünden, üst çenesinin önüne kadar uzanan tenakulum benzeri bir yapı saptandı. Araştırmacılar yapının, hayvanın ağzındaki dişlere benzediğini belirtiyor.
Dr. Fraser, tenakulum milyonlarca yıl içinde çeneden uzaklaşsa bile, sıçansıların köpekbalığı benzeri dişler oluşturma yeteneğini koruduğunu söylüyor.
Bugünkü örnekler üzerinde yapılan DNA analizleri de köpekbalıklarının ağzının içindeki dişlerin büyüme sürecinin, sıçansılardaki tenakulumun gelişme sürecine benzediğini ortaya koydu.
Cohen "Bu çılgınca, son derece sıra dışı özellik, evrimsel biyolojide dişlerin sadece oral yapılar olduğuna dair uzun süredir var olan varsayımı tersine çeviriyor" diyerek ekliyor:
Tenakulum bir defaya mahsus tuhaf bir yapı değil, evrimsel bir kalıntı ve çene dışındaki bir diş yapısının ilk net örneği.
Araştırmacılar bu yapının temelinin dişi balıklarda da bulunmasından dolayı sadece çiftleşmek için değil, bir zamanlar düşmanları uzaklaştırmak için de kullanıldığından şüpheleniyor.
Independent Türkçe, BBC Discover Wildlife, New York Times, IFLScience, PNAS
Akdeniz'de "olağanüstü" Roma miğferi bulunduhttps://turkish.aawsat.com/ya%C5%9Fam/5184574-akdenizde-ola%C4%9Fan%C3%BCst%C3%BC-roma-mi%C4%9Fferi-bulundu
"Montefortino" miğferi, Aegadian Adaları açıklarındaki deniz tabanında bulundu (Sicilya Bölgesi)
Deniz arkeologları, MÖ 241'deki antik bir deniz savaşında Akdeniz'in dibinde kaybolan nadir bir Roma dönemi miğferi ortaya çıkardı.
"Olağanüstü biçimde iyi korunmuş" askeri miğfer, Batık Alanların Belgelenmesi Derneği üyesi derin deniz dalgıçları tarafından Aegadian Adaları sularında bulundu.
Araştırmacılar, miğferin o dönemde yaygın kullanılan "Montefortino" miğfer tipinin neredeyse eksiksiz bir örneği olduğunu ve iyi korunmuş yanak korumalarıyla öne çıktığını söylüyor.
Kültürel Miras Bölge Konseyi Üyesi Francesco Paolo Scarpinato, "'Montefortino' miğferi, şimdiye kadar bulunan en güzel ve eksiksiz miğferlerden biri" dedi.
Araştırmacılar, bu miğfer tipinin Romalılara Keltler tarafından tanıtıldığını ve MÖ 4. yüzyıldan MS 1. yüzyıla kadar yaygın bir tercih haline geldiğini söylüyor.
Arkeologlar, miğferin muhtemelen MÖ 241'de Roma ve Kartaca arasındaki Birinci Pön Savaşı'nda gerçekleşen Aegates Muharebesi sırasında kaybolduğunu tahmin ediyor.
Tarihi kaynaklar, Kartacalıların bu savaşta Roma ordusundan sayıca üstün olduğunu ancak daha iyi eğitimli Romalıların onları yendiğini gösteriyor.
Bu durum, Kartaca'nın Sicilya'yı teslim etmesine ve 20 yıldan uzun süre sonra Birinci Pön Savaşı'nın sona ermesine yol açtı.
Uzun ve maliyetli savaşın sona ermesi, Roma'yı Batı Akdeniz'de baskın güç haline getirdi.
Scarpinato, "Bu buluntular, MÖ 241 savaşının tarihsel bilgisini zenginleştirmekle kalmıyor, aynı zamanda adamızın dünyada eşsiz bir kültürel mirasın koruyucusu olduğu imajını da güçlendiriyor" dedi.
Aynı deniz arkeolojik alanında dalgıçlar, MS 5. yüzyıla tarihlenen "kullanımı belirsiz" büyük bir bronz kulp da ortaya çıkardı.
Ayrıca daha önce bölgede bulunan ve üzeri kabuklarla kaplı yaklaşık 30 metal eser üzerinde Bilgisayarlı Tomografi'yle (BT) X ışını taraması yaptılar.
Bu eserler arasında MÖ 241'deki savaşta kullanılan ve yüzyıllardır deniz tabanında korunan kılıç, mızrak ve cirit gibi silahlar da var.
Arkeologlar, savaş sırasında bir Roma gemisinin Kartacalılar tarafından ele geçirilmesinin ardından bu eserlerin denize düşmüş olabileceklerinden şüpheleniyor.
Daha önceki bir sefer sırasında ele geçirilen eşyalardan biri de temizlenmiş ve üzerinde "Ser.Solpicio C.F. Quaestor Probavi(t)" ifadesine rastlanmıştı. Arkeologlar bunun Birinci Pön Savaşı'nın ortaları da dahil MÖ 243'ten beri Roma hakimi olan Gaius Sulpicius'a işaret ettiğini düşünüyor.
Independent Türkçe
لم تشترك بعد
انشئ حساباً خاصاً بك لتحصل على أخبار مخصصة لك ولتتمتع بخاصية حفظ المقالات وتتلقى نشراتنا البريدية المتنوعة