İsrailli Araplar, İsrail kimliği ile Filistin kökleri arasında sıkıştı

İsrailli Araplar, ulusal savaşları sırasında birçok zorlukla karşılaştı (Reuters)
İsrailli Araplar, ulusal savaşları sırasında birçok zorlukla karşılaştı (Reuters)
TT

İsrailli Araplar, İsrail kimliği ile Filistin kökleri arasında sıkıştı

İsrailli Araplar, ulusal savaşları sırasında birçok zorlukla karşılaştı (Reuters)
İsrailli Araplar, ulusal savaşları sırasında birçok zorlukla karşılaştı (Reuters)

Amal Şehade
1948 yılında emrivaki olarak dayatılan İsrail’deki varlıklarından 72 yıl sonra, 1948 Arapları olarak bilinen İsrailli Araplar, hala hayatta kalma mücadelesine öncülük ederken, kendilerini vatandaşlık ve eşitlik haklarından mahrum bırakan ayrımcılık ve ırkçılık politikasıyla savaşıyor. Nekbe’ye rağmen yerinden edilmeyi reddeden ve topraklarına bağlılıklarını koruyan bu kesim, İsrail içerisinde ulusal bir azınlığa dönüştü. Bu azınlık kesim, Tel Aviv’in bu kimliği taşımayan herkesi sınır dışı edeceğini ilan etmesi sonrasında, hayatta kalmalarını güvence altına alan bir politika olarak ‘İsrail kimliği’ edindi.  
Bazıları, devlet kurumlarına entegre olurken çoğunluğu, ulusal mücadeleyi sürdürdü. 48 Arapları, uzun yıllar boyunca savaş verirken, kısmen başarıya ulaşarak hayatta kaldı.
Bugün, Arap ülkelerinin yaptıkları barış anlaşmalarıyla Filistinlileri ve davalarını etkisiz hale getirmek için yükseltilen ses sonrasında İsrailli Araplar, Filistin davasının statüsünü gündemlerine aldılar. Ürdün ve Mısır ile aynı türde anlaşmaları desteklediklerini ve hatta bu iki ülkeyle temas kurduklarını belirterek, Arap girişimini, İsrail ile olası bir barış anlaşmasının referansı olarak gördüler. Ürdün üniversitelerinde okuyan on binlerce çocuk ve Ürdün’den eğitim bursu alan ulusal partiler de dahil olmak üzere yakın ilişkiler kuruldu. Aynı şekilde iki ülkeyi ziyaret edecekler, liderleri Kahire ve Amman’da Filistin halkının geleceği ve davası da dahil olmak üzere çeşitli konferanslara ve araştırmalara katılacak.

Ulusal mücadeleyi daraltmak
Art arda gelen İsrail hükümetleri, Arapların üzerlerindeki vidaları sıkılaştırmak ve varlıklarını hedef almak için birkaç siyasi plan uygulayarak, uzun bir süre onların gelişmesini ve ilerlemesini engelledi. Onlara asla güvenmedi. Onları güvenliği, politikası ve demografik haritası için kalıcı bir tehdit olarak gördü. Başbakanlar, bakanlar ve İsrail sağından araştırmacılar tarafından sunulan birden fazla zorla yerinden edilme planını uygulamaya çalıştı.
Ancak Filistin kesimi, umutsuzluğu aştı. İsrail kuruluşları, onları Arapça dilleriyle Yahudileştirmeye çalıştığında, resmi dil olarak tanınana kadar Arapça için uzun bir savaş verdiler. Eğitim müfredatında değişiklik yapılmasını sağladılar.
Topraklarını savunma yolunda 6 şehit verdikleri ‘Toprak Günü’ ve Aksa İntifadası patlak verdiğinde Filistin halkıyla dayanışmalarını gösterdikleri ve 13 şehit verdikleri Ekim 2000 olayları da dahil olmak üzere, ulusal günleri okullara sokmayı başardılar. Ayrıca Barış ve Eşitlik İçin Demokratik Cephe’yi temsil eden Eymen Avde başkanlığındaki ulusal partilerin yer aldığı Ortak Liste’de birleşene kadar, parlamento seçimlerinde ulusal patiler olarak yer aldılar.
Knesset, toplumsal, ekonomik ve ulusal meseleleri sunmaları için bir platforma dönüştü. Ancak parlamento oluşumlarının çoğunluğunun onayladığı ırkçı yasalarla karşı karşıya kaldılar. Bunların yanı sıra bugün, eski Knesset üyesi, Barış ve Eşitlik için Demokratik Cephe lideri Muhammed Barakeh liderliğindeki 48 Arapları İşleri Yüksek Takip Komitesi kurdular. Ortak Liste’nin yanı sıra, sorunları tartışmak ve sunmak için en etkili siyasi çerçeve olarak kabul ediliyor.

Ayrımcılık ve ırkçılık
Ayrımcılık ve ırkçılık politikası, Filistin topraklarının büyük çoğunluğuna el konulmasına yansıdı. Arap sakinlerinin kalkınması ve ilerlemesi pahasına, komşu Arap şehirlerinin topraklarında birçok Yahudi kasabası kuruldu. Bir Yahudi kasabasını geçip bir Arap kasabasının sınırlarına ayak bastığınız anda, başka bir ülkede olduğunuzu hissedeceksiniz. Zira bu kasabalar ayrımcılık politikasının aynası oldu. Kalabalığın yanı sıra sokak alt yapısı ve sanayi bölgeleri mevcut değil. Kulüp ve spor salonları bulunmuyor, yapısal haritalar bile yok ve olanlar da ihtiyaçlarını karşılamıyor.
İkamet alanında vidaları sıkıldı, inşaat ruhsatlarına engeller konuldu, ruhsatsız inşaat yapmaya zorlandılar, on binlerce yıkım emri çıkarıldı. Tüm bunlar, Yahudi kasabalarındaki refahları karşılığında, Arap kasabalarını yerel hizmetlerden mahrum bırakan İsrail politikasının bir sonucu olan bu durum, hayatın çeşitli yönlerinde çok büyük bir boşluğa yol açtı. İsrailli bakanlar ve politikacılar bu ayrımcılık politikasını itiraf ettiler.
Bununla birlikte 48 Arapları, son yıllardaki göç olgularına rağmen bu politikayı kabul etmeyi reddediyorlar ve kasabalarını terk ediyorlar. Bu göç, özellikle de ister dünyanın farklı ülkelerine göç olsun, ister Hayfa, Yafa, Lod, ve Akka gibi Yahudilerin ve Arapların yaşadığı ortak ülkelere olsun gençler arasında yaygın.

Gelenekler ve miras
Bu insanların yaşadıkları dikenli koşullara rağmen, haklarına ve Araplara düşman bir ülkede azınlık olarak hayata tutunmaları gelişim ve ilerleme hususlarında ısrar ediyor. Taviz vermeyi reddettikleri kendi gelenekleri, mirasları ve özel hayatları vardır. Irkçılık ve radikalizm yanlısı Nekbe Yasası, Knesset tarafından tesadüfen onaylanmadı. Her fırsatta Filistinlilerin savunduklarının aksine, ‘İsrail Bağımsızlık Günü’ sloganını yansıtmaya çalışıyorlar. Filistinliler, kendileri ve İsrailli kuruluşlar arasındaki ayrımcılık ve düşmanlık politikasının kötüleşmesine yol açan bu gün için ‘Sizin bağımsızlık gününüz, bizim felaket günümüzdür’ diyor.
Her yıl, yalnızca İsrail’in kuruluşu Büyük Felaketi (Nekbe) anmak ve ‘geri dönüş haklarını’ vurgulamak için değil, aynı zamanda ‘miraslarını ve Filistin halkının davasını siyasi gündemlerinin en üstünde ve gelecek nesillerin zihninde tutmak’ için 48 yılında terk ettikleri kasabalarına yürüyüşler düzenliyorlar.

İsrail kimliği ve Filistin sorunu
Kendilerine kurulan birçok tuzağa rağmen İsrailli Araplar, sahip oldukları İsrail kimliğinden vazgeçmeyi reddetti. Öyle ki sağcı Avigdor Liberman, İsrail hükümetinde bakan olarak görev yaptığı süre boyunca İsrail kimliğinden feragat etmeleri ve yabancı bir ülkeye göç etmeleri için büyük miktarlarda paralar teklif etti. Bugün hala önerilmekte olan ve ABD Başkanı Trump’ın ilan ettiği barış anlaşmasına dahil edilen toprak takası planı, 48 Araplarının yaşadığı üçgen kasabaların, yerleşimlerin İsrail’in nüfuz alanına ilhak edilmesi karşılığında Filistin yönetimine devredilmesini hedefliyor.
1948 Arapları, bu transfer planına kapsamlı şekilde karşı çıkarak, gösteriler ve çeşitli protestolar düzenledi. Bu tavır, kamuoyu anketlerine de yansıdı. Filistin veya Arap devletine geçiş önerisine nasıl yanıt verecekleri hususunda bir soru sorulursa, ‘ret’ büyük çoğunluğun cevabı olacaktır.
Uygulama açısından İsrail’in, onları ‘topraklarına bağlılıkları ve Filistin halkına mensup olmalarının yanı sıra, İsrail kimliğinin sahipleri olarak haklarına ulaşmaları’ konusundaki sabit tutumlarından dolayı cezalandırdığı söylenebilir. Bu durumsa, kendi başına ulusal savaşları için birçok zorluğa neden oldu.

Partiler ve anlaşmazlık
Ulusal partilere gelince, Filistin sorununun çözümüne dair çeşitli açılardan birbirlerinden farklılar. Bazıları radikalizm yanlısı bir ulusal duruş sergilerken, denizlerden ve nehirlere kadar Filistin devletinin kurulması çağrısı yaptı. Yahudi- Arap ortak yaşamını taleplerini destekleyen bir İsrail pozisyonuna ulaşmak ve onları halklarının davasına yönlendirmek için önemli bir adım olarak görenler de mevcut. Bu açıdan Barış ve Eşitlik için Demokratik Cephe, Knesset seçim listesinde bir Yahudi temsilciyi içeren tek cephe olarak biliniyor ve saflarında onlarca Yahudi aktivist mevcut.
Filistin davasına yönelik ulusal ve destekleyici programlarının çoğu İsrail makamlarını öfkelendirirken hükümet, bunları ayrımcılık ve ırkçılığı teşvik etmek için bir araç olarak kullandı.
Bu durum ‘aile’ yasasına da yansıdı. Öyle ki İsrail, İsrailli bir Arap olup bir Filistinli ya da bir Arap ile evli olan hiç kimseye ‘aile hakkı’ vermeyi kabul etmiyor. Bu durum ise yüzlerce ailenin, Batı Şeria ve İsrail arasında bölünmesine yol açtı.
Bu günlerde İsrail, Binyamin Netanyahu hükümetinin geleceğini tehdit eden tehlikenin ve Ortak Liste’nin parlamento savaşında oynadığı rolün ardından, siyasi istikrarsızlık yaşarken, 48 Araplarının rolleri ve etkileriyle meşgul oluyor. Dört ulusal partinin birliği, Ortak Liste’nin gücünün devamlılığını tehdit ederken, İslami Hareket’ten Knesset’te üye olan Mansur Abbas, yalnızca bir yıl önceki tavrından tamamen farklı bir duruş olarak Binyamin Netanyahu ve İsrail sağı ile benzer bir tutum açıkladı.
Bu adım, Arap halkının Ortak Liste tarafından temsil edilen liderliğine olan güvenini baltaladı. Tüm Kamuoyu anketleri, en iyi ankette bile popülaritelerinde 15’ten 9 ila 10’a kadar oy kaydı olduğunu gösterdi. Bu azalan güven, son yıllarda, bu Filistin kesiminin tarihindeki önemli ve önde gelen ulusal kilometre taşlarını anma törenlerinde de yaygın katılım eksikliğine yansıdı.
Ortak Liste’nin Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) ve Bahreyn ile barış anlaşmalarını desteklemeyi reddetmesi ve Knesset’te bu safta oy kullanmaması çerçevesinde bu anlaşmalar için, Arap toplumunun geniş kesimlerinden destek vardı.
Bu, Arap kitlelerinin liderlik yönünün yeniden incelenmesini ve bu ulusal azınlığın başarılarının ve varlığının korunmasını ve yaklaşık 1 milyon 900 bin Filistinlinin güvenini garanti altına almak için bir stratejinin geliştirilmesini gerektiren bir konu.

Arapların çoğunluğu kendilerini İsrail vatandaşı hissetmiyor
İsrail’in Arap vatandaşlarına gelince, bunların sadece üçte biri kendilerini gerçek bir İsrail vatandaşı olarak görüyor ve yüzde 47’si İsrail yönetimi altında yaşamaktan memnun. Ancak bunların yüzde 36’sı, Yahudi toplumun kendilerine karşı son derece düşmanca davrandığını düşünüyor.
İsrail Merkezi İstatistik Bürosu, nüfusla ilgili bazı veriler yayınladı. Bunlar arasında, nüfusun 9,19 milyon kişiye ulaştığı, bunların yüzde 74’ünü (6,8 milyon) Yahudilerin oluşturduğu, Arap nüfusunun ise 2 milyon olduğu bilgisi yer alıyordu. İstatistikler, İsrail’de yaşayan ve 1,6 milyondan meydana gelen Arap vatandaşları kapsadığı, bunlar arasında sayıları 331 bine ulaşan işgal altındaki Doğu Kudüs sakinleri ve yine sayıları 24 bine ulaşan işgal atlındaki Golan’da bulunan Suriyelilerin bulunduğu kaydediliyor.
İstatistiklere göre, İsrail’de ne Yahudi ne de Arap olan 454 bin vatandaş yaşıyor. Bunlar daha ziyade eski Sovyetler Birliği ülkelerinde Yahudi oldukları gerekçesiyle reddedilen göçmenlerden meydana geliyor.
Bu istatistiklere göre İsrail nüfusu son bir yıl içinde, 180 bin yeni doğan, 32 bin göçmen ve 44 bin ölümle birlikte 171 bin artış gösterdi.
İsrail’de 90 yaşının üzerindeki kişi sayısının 51 binden fazla, 80-90 yaşları arasındaki nüfusun ise 220 binin üzerinde olması dikkat çekici. Bununla birlikte, nüfusunun sadece yüzde 18’i 15 yaş altı çocuklardan oluşan İktisadi İşbirliği ve Gelişme Teşkilatı (OECD) ülkeleriyle kıyaslandığında, İsrail “genç bir ülke” olarak kabul edilmekte.
Resmi istatistik kurumlarına göre, İsrail’in kurulduğu 1948 yılındaki nüfusu sadece 806 binden ibaretti. 2030 yılında İsrail nüfusunun 11.1 milyona, 2040 yılında ise 13.2 milyona ulaşacağı öngörülüyor. Kuruluşunun yüzüncü yıl dönümünde yani 2048 yılında ise İsrail nüfusunun 15.2 milyon olacağı tahmin ediliyor. Diğer taraftan bu istatistikler, bölgedeki siyasi durumun değişmeyeceği ve İsrail’in Kudüs ve Golan’ı işgalinin devam edeceği varsayımına dayanıyor.
Ülke nüfusunun 9 milyona ulaştığı İsrail’de nüfusun yaklaşık 2 milyonunun "İsrailli Araplar" olarak tanımlanan İsrail vatandaşı Filistinlilerden oluştuğu belirtiliyor.
İsrail vatandaşı Filistinliler ülke nüfusunun yüzde 20'sine tekabül ediyor. Tel Aviv rejiminin "İsrailli Araplar" olarak tanımladığı vatandaşlar, 1948'deki savaş ve sonrasında yaşanan işgale rağmen yurtlarında kalarak İsrail vatandaşı olan Filistinlilerden oluşuyor. Bu nüfusun dışında kalan ve İsrail vatandaşı olmayan Filistinliler ise Gazze ve Batı Şeria’da yaşıyor.



HTŞ, Halep’e doğru ilerliyor… Suriye ordusu Rusya'nın yardımıyla durdurmaya çalışıyor

TT

HTŞ, Halep’e doğru ilerliyor… Suriye ordusu Rusya'nın yardımıyla durdurmaya çalışıyor

HTŞ, Halep’e doğru ilerliyor… Suriye ordusu Rusya'nın yardımıyla durdurmaya çalışıyor

Heyetu Tahriru'ş Şam'ın (HTŞ) Halep'te Suriye ordusuna karşı yürüttüğü Saldırganlığı Caydırma Operasyonu (Rad'ul Udvan)  Suriye ve Rusya'nın HTŞ ve İdlib'deki silahlı muhalif gruplara yönelik bombardımanı eşliğinde dün (Perşembe) ikinci gününe girdi. Türkiye ise gelişmeleri takip ettiğini ve bölgedeki güçlerinin güvenliğini sağlamak için tüm önlemleri aldığını açıkladı.

HTŞ ve Fethu'l Mubin Operasyon Odası’na bağlı güçler, ülkenin kuzeybatısındaki Halep vilayetinde Suriye ordusunun kontrolünde bulunan 10 kasaba ve köyün kontrolünü ele geçirdi.

Suriye İnsan Hakları Gözlemevi (SOHR) tarafından yayınlanan ilk bilançoya göre 80 HTŞ mensubu, Türkiye destekli Suriye Milli Ordusu'na bağlı 19 savaşçı ve aralarında farklı rütbelerden 4 subayın da bulunduğu 54 Suriye askeri öldü.

HTŞ ilerliyor

HTŞ dün rejim güçleriyle girdiği şiddetli çatışmaların ardından İdlib'in doğusunda Şabur, Dadih ve Keferbatih olmak üzere üç stratejik köyü, Halep'in batı kırsalında ise Keferbasin ve Arnaz köylerini ele geçirdi. HTŞ’nin bu çatışmalar sırasında 8 askeri esir alınırken, diğer iki askeri de Halep'in batı kırsalında esir alındı.

zxscdvf
HTŞ tarafından Halep ekseninde gerçekleştirilen bombardıman (AFP)

Şarku’l Avsat’ın SOHR’dan aktardığına göre Rus savaş uçakları hava saldırılarını yoğunlaştırarak Sermin kasabası çevresini hedef alan dört hava saldırısı, Mecdelya kasabası çevresini hedef alan dört hava saldırısı ve İdlib'in doğu kırsalındaki Neyrab kasabasının dış mahallelerine birkaç hava saldırısı düzenledi.

Suriye ordusu ve muhalif gruplardan kaynaklar, Rusya ve Suriye hava kuvvetlerinin HTŞ'nin Şubat 2020'de İdlib'e düzenlediği ve aynı yıl 5 Mart'ta imzalanan Türk-Rus anlaşmasıyla durdurulan saldırıdan bu yana en büyük saldırıyı püskürtmek için Suriye'nin kuzeybatısında Türkiye sınırına yakın muhaliflerin kontrolündeki bölgeleri bombaladığını bildirdi.

Söz konusu anlaşma kapsamında Türkiye, muhaliflerin saldırısı nedeniyle topraklarına yeni bir Suriyeli mülteci dalgasını önlemeyi amaçlayan ‘Bahar Kalkanı’ adlı askeri operasyonu durdurdu.

AFP'ye konuşan askeri bir kaynak HTŞ ve muhalif savaşçıların Halep kentinin dış mahallelerine yaklaşık 10 kilometre mesafede, İran destekli Hizbullah'ın güçlü olduğu Şii kasabaları Nubl ve ez-Zehra'ya birkaç kilometre mesafede ilerlediğini ve Halep'in doğusunda İran yanlısı grupların üslendiği Neyrab havaalanına saldırdığını söyledi.

thyjukı
Halep köylerinden iki genç adam, HTŞ ve Suriye ordusu arasındaki karşılıklı bombardımanı uzaktan izliyor. (AFP)

HTŞ, Türkiye'nin daha önce uyarıda bulunduğu operasyonun, son haftalarda İdlib'in güneyindeki bölgelerde Rusya ve Suriye hava kuvvetleri tarafından sivillere yönelik saldırıların artmasına bir yanıt olduğunu ve muhalif gruplarla cephe hattına yakın bölgelere yığınak yapan Suriye ordusunun saldırılarını beklediğini söyledi.

Şam'ın Türkiye sınırına yakın, 3 milyondan fazla insanın yaşadığı ve 2011'den bu yana iç savaştan kaçan milyonlarca insanın kamplarda barındığı İdlib'de muhaliflerin elindeki son bölgeyi de ele geçirme çabası çerçevesinde muhaliflerin elindeki köylere insansız hava araçlarıyla (İHA) düzenlenen saldırılarda yılbaşından bu yana çoğu sivil 80'den fazla kişi hayatını kaybetti.

Suriye ordusu karşılık veriyor

Suriye ordusu çarşamba günü şafak vakti aniden başlatılan Saldırganlığı Caydırma Operasyonu’ndan bu yana ilk kez dün bir açıklama yaptı. Açıklamada, “Silahlı kuvvetlerimiz halen devam etmekte olan terör saldırısına karşı koymuş, Rusya ve dost kuvvetlerle iş birliği içinde, bölgeyi geri almak ve durumu eski haline getirmek için saldırgan terör örgütlerine teçhizat ve can bakımından ağır kayıplar verdirmiştir” denildi.

jukı
Suriye ordusu topçuları HTŞ saldırılarına karşılık veriyor. (Suriye medyası)

Şam, HTŞ'ye (eski adıyla Nusra Cephesi) atıfta bulunarak El Kaide'den ilham alan militanlara karşı savaş yürüttüğünü söylüyor ve sivilleri ayrım gözetmeksizin hedef aldığını reddediyor.

HTŞ ve daha az etkili muhalif gruplar, İdlib ve çevresinin yaklaşık yarısının yanı sıra Rusya ve Türkiye arasında varılan ve ‘Putin-Erdoğan bölgesi’ olarak adlandırılan anlaşma kapsamında çatışmasızlık bölgesi ilan edilen komşu iller Halep, Lazkiye ve Hama'daki komşu bölgeleri de kontrol ediyor.

Türkiye gelişmeleri takip ediyor

Türkiye Savunma Bakanlığı'ndan resmi bir kaynağa göre, Suriye'nin kuzeyindeki Halep kırsalı bu çatışmalardan önce aylardır sessizdi. Bölge zaman zaman çeşitli tarafların karşılıklı bombardımanına ve Suriye ve Rus güçlerinin baskınlarına sahne oluyor, ancak Rusya-Türkiye arasındaki ateşkes anlaşması halen büyük ölçüde bozulmadı.

Basın brifinginde konuşan kaynak, Türkiye'nin Suriye'nin kuzeyindeki muhalif grupların son hareketlerini yakından takip ettiğini ve buradaki Türk güçlerinin güvenliğini sağlamak için tüm önlemleri aldığını söyledi.

xcs
Saldırganlığı Caydırma Operasyonu’na katılan HTŞ mensupları (AFP)

Türkiye salı ve çarşamba günleri, Halep'teki Fırat Kalkanı harekât bölgesindeki güçlerine ve İdlib'deki askeri noktalarına büyük takviyeler gönderdi.

Öte yandan, Türk Hava Kuvvetleri'ne ait İHA’nın Rakka vilayetinin kuzeyindeki Ayn İsa kırsalında yer alan ed-Debs köyünde bir motosikleti vurması sonucu bir Suriye Demokratik Güçleri (SDG) militanı öldü.

Türk güçleri ve müttefik Suriyeli gruplar, Halep'in doğusundaki Münbiç kırsalında SDG'ye bağlı Münbiç Askeri Konseyi'nin kontrolündeki et-Tuhar, el-Cat, Arap Hasan, Cebel Sayyad ve Um Calud köylerini ağır toplarla bombaladı. Bombardımanda bir sivil yaralandı.