Irak hükümeti uyuşturucuyla mücadelede sınıfta kaldı

Irak’taki güvenlik açığı, uyuşturucu ticaretinin artmasına neden oldu (Getty)
Irak’taki güvenlik açığı, uyuşturucu ticaretinin artmasına neden oldu (Getty)
TT

Irak hükümeti uyuşturucuyla mücadelede sınıfta kaldı

Irak’taki güvenlik açığı, uyuşturucu ticaretinin artmasına neden oldu (Getty)
Irak’taki güvenlik açığı, uyuşturucu ticaretinin artmasına neden oldu (Getty)

Ahmed Suheyl
Gençler arasında uyuşturucu bağımlılığı ve yaygın ticaret olgusu hususunda rekor sınırlara ulaşan Irak’ta, uyuşturucu sorunu artıyor. Bu durum ise ülkeyi, uzmanların ‘terörizmden daha tehlikeli’ olarak nitelendirdiği bir ikileme sürüklüyor.
Çoğu durumda resmi kurumlar, bu sorunu çözemezken, gözlemciler ve politikacılar da birden fazla vesileyle bu ticaretin silahlı milisler ve etkili siyasi partiler tarafından yürütüldüğüne değiniyor.

2003 yılından sonra kötüleşen bir sorun
Irak’ta uyuşturucu sorunu, 2003’teki ABD işgalinden sonra daha da kötüleşmeye başladı. İşgal öncesinden Irak, bu madde için bir geçit olarak sayılıyordu. Ancak ülkenin tanık olduğu güvenlik açığı, bu maddenin ticaretinin genişlemesine ve daha önce görülmemiş sınırlara ulaşmasına neden oldu.
Irak’taki uyuşturucu meselesini takip etmekle ilgilenen gözlemciler ve örgüt başkanları, resmi çabaların maddenin geniş yayılım boyutuyla orantılı olmadığını belirtti. Gözlemciler, meselenin, etkili siyasi partiler ve silahlı milislerle olan ilişkileri nedeniyle, küçük tüccarlarla mücadele ve bu işle ilgilenen ana kişileri yargılama ile sınırlı olmadığını dile getirdi. Aynı şekilde sınır geçişleri konusunun çözülememesinin de özellikle İran’ın Irak’a en büyük uyuşturucu girişi kaynağı olması nedeniyle bu meselenin önündeki en büyük engellerden biri olduğu kaydedildi.

Yüksek bağımlılık oranları ve uyuşturucu depoları
“Başlangıç, çalıştığım okuldaki artan uyuşturucu kullanıcılarının sayısını fark etmemle oldu”. “Uyuşturucusuz Irak’ kuruluşu Başkanı İnas Kerim, uyuşturucuyla mücadele çalışmalarının başlangıcını bu cümleyle özetledi.
Kerim, “Başlangıçta, uyuşturucu kullanan bir dizi öğrencinin tedavisine yardımcı oldum ve ardından örgütü daha geniş ölçekte çalışmak için kuruluşu kurmaya başladım” dedi.
Yetkili, “Irak’ta uyuşturucunun yayılma riskleri, özellikle bağımlıların takibi ve toplum üzerindeki etkileri açısından terörizm risklerinden daha az değildir” ifadelerini kullandı.
Kuruluş Başkanı, “Uyuşturucu kullanım oranları, bazı yaş gruplarında yüzde 40’ı aşan oranlarla, giderek daha endişe verici hale geliyor. Uyuşturucu madde kullanan yaş grubu 15 ile 35 yaştır arasıdır. Ancak bağımlılık tedavi merkezlerinde en büyük yüzde 17- 25 yaşları arasındadır” dedi.
Bazı kafelerin, uyuşturucuların tanıtıldığı yerler haline geldiğini söyleyen İnas Kerim, “Gençleri bağımlılığa çekmek için bu maddeleri, müşterilere sormadan nargilelere koyanlar var. Narkotikle Mücadele Müdürlüğü her dönem bu kafelere baskın yapıyor ama kafelerin sayıları sürekli artıyor” değerlendirmesine bulundu.
Divaniye Valisi Zuheyr eş-Şaalan, 29 Ekim’de bir televizyon kanalına yaptığı açıklamada, şehirdeki gençler arasında uyuşturucu kullanım oranının yüzde 40’ı aştığını belirtmişti.

Bağımlıların, tedavi merkezlerine erişimlerinin önündeki engeller
Yaygın uyuşturucu kullanımına rağmen, bir şehirden diğerine farklılık gösteren uyuşturucu kullanıcılarının yüzdelerine ilişkin kesin bir resmi istatistik bulunmuyor. Çoğu bağımlı, maruz kalabilecekleri yasal cezalar nedeniyle tedavi merkezlerine gitmemeyi tercih ediyor. Bu durum da insan hakları kuruluşlarını ve resmi kuruluşları, uyuşturucu kullanıcılarını tedavi merkezlerine gitmeye teşvik etmek amacıyla Irak hükümetine cezaları kaldırmaları için çeşitli tavsiyelerde bulunmaya yöneltti.
Kerim’e göre toplumsal damgalama ve yasal cezalar, bağımlıları bağımlılıklarını tedavi etmek için tıbbi kurumlara gitmemeye caydıran en büyük etken. İnas Kerim, “Bazı bağımlılar, kullanıcıyı kurban olarak değil suçlu olarak gören ağır cezalardan korktukları için tedavi görmüyorlar” dedi.
Kuruluş tarafından sağlanan istatistiklerle ilgili olarak Kerim, “Basra vilayeti ister uyuşturucu kaçakçılığı ister kötüye kullanım olsun odak noktasında bulunuyor. İran’a olan yakınlığı ve bu malzemelerin buraya kaçakçılığının devam etmesi nedeniyle bu maddelerin, diğer şehirlere yönelik en büyük çıkış noktası haline geldi” ifadelerini kullandı.
Yetkili, “Uyuşturucu kullanımı ile aile içi şiddet vakalarındaki artış arasında yakın bir bağlantı vardır. Öyle ki geçtiğimiz aylarda uyuşturucu kullanımıyla ilgili beşten fazla şiddet vakası belgelendi” dedi.
En büyük sorunun Irak’taki uyuşturucu ticaretinin ‘siyasi partiler ve nüfuzlu isimlerle’ bağlantılı olması olduğuna inandığını belirten Kerim, “Uyuşturucu ile mücadele kurumları ise küçük kaçakçıları tutuklamaktan memnun” dedi.

Suçlular mı yoksa kurbanlar mı?
‘Metamfetamin’, esrar ve yerel olarak ‘0-1’ olarak adlandırılan Fenetilin gibi psikotropik maddeler de dahil diğer narkotik maddelerin yanı sıra Irak’ta en rağbet gören madde olarak sayılıyor. Irak İnsan Hakları Komisyonu’na göre, bu maddelerin kötüye kullanımı gençler arasında, özellikle 17 ila 35 yaş arasındaki gruplarda yaygın.
Irak hukukunda uyuşturucu kaçakçılığına verilen cezalar idama kadar gidiyor. Bu maddeleri kötüye kullananlara gelince cezalar, 1 yıldan az olmamak ve 3 yılı geçmemek üzere hapis ve beş milyon dinardan az ve on milyondan fazla olmamak üzere para cezasıdır. Mahkeme, kanunlarda öngörülen cezayı vermek yerine bağımlılığı kanıtlanmış bir kişiyi sağlık kurumlarına yerleştirebilir veya psikososyal kliniklere yönlendirebilir.
Yasa, mahkemelere cezayı kaldırma ve yerine kişiyi teavi merkezlerine gönderme hakkı vermesine rağmen, BM İnsan Hakları Yüksek Komiserliği (OHCHR), bazı uyuşturucu kullanıcılarının yasal prosedürlerden geçme zorunluluğu nedeniyle teslim olmaktan korktuğunu dile getirdi.
OHCHR üyesi Ali el-Bayati, “Uyuşturucu madde bağımlılarının tedavisi ancak güvenlik servislerinden geçilerek yapılabilir. Uyuşturucu kullanıcılarıyla kurban olarak değil suçlu olarak ilgilenmek, yasal ceza korkusuyla tedavi merkezlerine başvurmalarının önündeki en büyük engellerden biridir” açıklamasında bulundu.
Bayati, “OHCHR tarafından yürütülen psikolojik tedavi hususundaki bir kampanyaya, tedaviye ihtiyacı olan yaklaşık 100 kullanıcı dahil olmak üzere bin 400 kişi katıldı. Ancak yasal cezalardan korktukları için durumlarını saklıyorlar” diyerek, ‘yanlış’ olarak nitelendirdiği yasayı değiştirme gerekliliğine dikkati çekti.

Ailevi suç ve intihar arasında bağlantı
Irak’ta aile içi şiddet vakaları, özellikle onları engelleyecek bir yasanın çıkarılamaması ve Asaib Ehlil Hak örgütü lideri Kays Hazali olmak üzere İran ile bağlantılı milis liderlerinin yasanın yürürlüğe girmesini engellemesi nedeniyle Irak’ta önemli ölçüde arttı.
Gözlemciler ve araştırmacılar, şiddet ve aile suçlarındaki artışı madde bağımlılığının yayılmasıyla ilişkilendiriyor. Birçok defa da aile cinayetlerinin uyuşturucu madde kullanımıyla bağlantılı olduğu söylendi. Öyle ki bu duruma verilecek son örnek, birkaç gün önce Bağdat’ta iki genç kadının erkek kardeşleri tarafından öldürülmesi oldu.
Bu hususta Ali el-Bayati, “Bu suçlarla ilgili soruşturmalar sonucunda bize ulaşan bilgiler sayesinde birçok failin, uyuşturucu maddelerin etkisi altında olduğu ortaya çıktı” dedi.
Bayati, “Son yıllarda artan bir dizi intihar da madde bağımlılığı ile bağlantılı” ifadelerini kullandı.
Irak’ta yaygın uyuşturucuya rağmen bu meseleyle ilgilenen devlet kurumları, duruma felaketin boyutuyla orantılı bir şekilde ilgi göstermiyor. Bayati’ye göre “Irak’taki uyuşturucu meselesi, terörden daha tehlikeli hale geldi.”
Bayati, zayıf devlet kontrolünden dolayı bazı eczanelerin yasaklı ve uyuşturucu madde tanıtımına katkı sağlamasının da konuyla ilgili başka bir sorun olduğunu vurguladı. Ali el-Bayati, “Irak artık bir ithalatçı veya uyuşturucu için bir kanal değildir. Aksine çoğunun üreticisidir” dedi.
OHCHR, eski tarihli bir açıklamasında 2018 yılı uyuşturucu kaçakçılığı ve bağımlılığı davalarında tutuklanan ve hüküm giyenlerin sayısının, 9 bin 328 olduğunu ve 2019’da 6 bin 407 vaka kaydedildiğini duyurmuştu. 2020 yılı başından geçen Eylül ayına kadar sayıları, Kürdistan bölgesi hariç 4 bin 594’e ulaştı.

Cezaları değiştirme çabaları
Öte yandan Irak İçişleri Bakanlığı Sözcüsü Tuğgeneral Halid el-Muhanna, aile içi şiddetin nedenlerinden birinin de ‘bağımlılık ve uyuşturucu kullanımı’ olduğunu dile getirdi. Muhanna, “Madde bağımlılarının sayısı artmaya devam ediyor. Ve bu sorun, Irak toplumunun karşı karşıya olduğu ciddi tehditlerden biri olarak görülüyor” ifadelerini kullandı.
İçişleri Bakanlığı’nın iki çerçevede faaliyet gösterdiğini söyleyen sözcü, “Birincisi, kaçakçıların yakalanması ve yüzlerce kilogram maddenin ele geçirilmesini sağlayan büyük çaplı operasyonların gerçekleştirilmesi ile ilgili. İkincisi ise halkı, uyuşturucu bağımlılığının tehlikeleri konusunda bilinçlendirmek ve eğitmekle ilgili” dedi.
Uyuşturucu kullanıcılarıyla hukuki açıdan ilgilenme hususunda ise Halid el-Muhanna, “Irak, uyuşturucu kullanıcısını suçlu bulan ülkelerden biridir. Ancak uyuşturucu kullanıcılarının rahatlatılması, sanık olmaktan çıkarılması ve tedavi kliniklerine sevk edilmesi için İçişleri Bakanı’na sunulan raporlar ve çalışmalar mevcut” diyerek, uyuşturucu kullanıcılarına müsamaha gösterme yaklaşımının ise hala incelendiğini dile getirdi.

Ekonomik ve toplumsal sorunlar
Şarku’l Avsat’ın Independent Arabia’dan aktardığı haberde Sosyal hizmetler uzmanı Vasik Sadık, uyuşturucu bağımlılığının yayılmasının nedenlerini Irak’ın yaşadığı ekonomik, toplumsal ve siyasi sorunlara bağladı. Sadık, “Yoksulluk, işsizlik ve sosyal gelişim programlarının yokluğu, birçok gencin bağımlılığa doğru itilmesine katkıda bulunan faktörlerdir” dedi.
Araştırmalarının çoğunun, Irak’taki birçok aile içi şiddet olayının uyuşturucu kullanımıyla bağlantısı olduğunu ortaya çıkardığına dikkati çeken Vasik Sadık, “Bu olgu, ticaretinin yaygınlığı nedeniyle Irak’ın güney bölgelerinde artıyor” ifadelerini kullandı.
Sadık, ülkedeki uyuşturucu kullanımının yaygın olmasının ‘bazı güvenlik kurumlarını etkileyen ihmal ve yolsuzluktan, ayrıca sınır çıkışları ve eczaneler üzerinde hükümet denetiminin olmamasından’ kaynaklandığını dile getirdi.
Uzman, “Farkındalık yaratma ve eğitim programlarının olmaması, ülkedeki gerginliklerin devam etmesi gençler arasında uyuşturucu kullanımı riskini artıran faktörlerdir” dedi.

Bir kez daha İran
Raporlar, Irak ve İran arasındaki Basra vilayetindeki Şalamceh sınır geçidinin ülkedeki en önemli uyuşturucu kaçakçılığı noktası olduğunu gösteriyor.
Önde gelen siyasetçilere, gazetecilere, silahlı milislere ve İslamcı partilere yönelik, Irak’taki uyuşturucu kaçakçılığı ve ticareti faaliyetlerinin arkasında bulundukları suçlamaları yapılmaya devam ediyor.
Siyaset Bilimci Prof. Dr. Kahtan el-Hafaci, “İran, Irak’ta uyuşturucu kaçakçılığına iki amaç için bel bağlamış durumda. İlki Iraklı gençleri ulusal endişelerinden uzaklaştırmakla ilgili. Diğeri ise kendisiyle bağlantılı silahlı grupları yönetmesini sağlayacak finansal kaynaklar sağlamakla ilgili” dedi.
Bağdat’taki çok sayıda içki dükkanının bombalanması ile bağlantılı olarak ise Iraklı gazeteci Ahmed el-Edhemi, 12 Aralık’ta “Irak’taki içki dükkanlarını bu kadar geniş çaplı bir eylemle havaya uçurmak Allah sevgisi ya da şeriat uygulaması değildir. Aksine milislerin önemli ve ana gelir kaynağı olan uyuşturucu pazarını ve ticaretini canlandırmayı hedefliyor” ifadelerini kullanmıştı.
Twitter üzerinden açıklama yapan Edhemi, “Ey Mustafa el-Kazimi, onları baltalamak konusunda ciddiysen, o zaman uyuşturucuyu ve satıcılarını engellemek zorundasın” dedi.
Ekim 2017’de Irak parlamento üyesi Faik Şeyh Ali, parlamento binasında düzenlediği basın toplantısında, Şii İslamcı partilere bağlı silahlı milislerin, hint keneviri yetiştirilmesi yoluyla ülkenin güney bölgelerinde uyuşturucuların yayılmasına katkı sağladığını açıkladı.
“İslamcı partiler, uyuşturucu ticaretine yer açmak için alkollü içeceklerin yasaklanması yönünde oy kullandı” diyen Faik Şeyh Ali, uyuşturucuların ve hint keneviri tohumlarının İran’dan ithal edildiğine dikkati çekti.
Toplumun karşı karşıya olduğu en önemli ikilemlerden biri haline gelen Irak’taki uyuşturucu sorununun çözülmesi, henüz ortaya koyulamayan siyasi iradeye bağlı gibi görünüyor. Bu iradenin yokluğu, güvenlik yetkililerinin bu meseleyi çözme çabalarını engelliyor.



ABD'nin Suriye ile ilgili kararlı tutumu İran'ın bölgesel yenilgisini sağlamlaştırıyor

Suudi Arabistan Veliaht Prensi Muhammed bin Selman, ABD Başkanı Donald Trump ve Suriye Cumhurbaşkanı Ahmed eş-Şera Riyad'da bir araya geldi, 14 Mayıs 2025 (SPA)
Suudi Arabistan Veliaht Prensi Muhammed bin Selman, ABD Başkanı Donald Trump ve Suriye Cumhurbaşkanı Ahmed eş-Şera Riyad'da bir araya geldi, 14 Mayıs 2025 (SPA)
TT

ABD'nin Suriye ile ilgili kararlı tutumu İran'ın bölgesel yenilgisini sağlamlaştırıyor

Suudi Arabistan Veliaht Prensi Muhammed bin Selman, ABD Başkanı Donald Trump ve Suriye Cumhurbaşkanı Ahmed eş-Şera Riyad'da bir araya geldi, 14 Mayıs 2025 (SPA)
Suudi Arabistan Veliaht Prensi Muhammed bin Selman, ABD Başkanı Donald Trump ve Suriye Cumhurbaşkanı Ahmed eş-Şera Riyad'da bir araya geldi, 14 Mayıs 2025 (SPA)

James Jeffrey

ABD Başkanı Donald Trump, 13 Mayıs’ta Riyad’a yaptığı ziyaret sırasında Suriye'ye yönelik yaptırımların kaldırıldığını açıkladı ve ertesi gün Suriye Cumhurbaşkanı Ahmed eş-Şera ile bir araya geldi. Trump, açıklamasında ayrıntılara yer vermezken Suriye’ye yükselmesi ve gelişmesi için yeni bir şans verme konusundaki kararlılığını vurguladı.

Ancak stratejik ağırlığına rağmen aynı ölçüde dikkat çekmeyen bir husus daha var. O da bu hamlenin ABD yönetimi içindeki derin bir anlaşmazlığı çözerken, bir tarafta ABD ve İsrail, diğer tarafta ABD’nin Arap, Türk ve Avrupalı müttefikleri arasındaki çatlağı kapatması. Daha da önemlisi, İran'ın zayıf ve bölünmüş bir Suriye'yi ‘Şii hilalini’ yeniden kurmak için kullanma hevesinin kursağında bıraktı.

Bu karar, İran ve vekilleri için bazı gerilemelerin doruk noktası olması ve uluslararası toplumun Ortadoğu meseleleri etrafında birleşmesine katkıda bulunması nedeniyle tarihi bir etkiye sahip.

İsrail, Suriye’nin ‘şeriatçı’ hükümetine ve onun müttefiki Türkiye'ye yönelik saldırgan tutumu nedeniyle tecrit edilmiş gibi görünse de aşırı sağcı Dışişleri Bakanı Gideon Saar’ın son zamanlarda yaptığı daha olumlu açıklamaların yanında özellikle Azerbaycan'da yapılan ve Suriye dosyası üzerinden Ankara ile gerilimi azaltmayı amaçlayan görüşmelerde somutlaşan tutumunda değişiklik belirtileri göstermeye başladı. Ancak en önemli değişim, Trump'ın Suriye'deki İran etkisine yönelik ilmiği sıkılaştırma ve İsrail ordusunun bir cephedeki askeri varlığını azaltmasına izin verme hamlesiydi. Bu hamle, İsrail'deki güvenlik hissini arttırdı ve daha geniş bölgesel istikrara katkıda bulundu.

Ancak ABD ve Suriye dışişleri bakanları arasında bu hafta Türkiye'de yapılması planlanan görüşme ile başlayacak olan çözüme giden yol halen uzun ve meşakkatli. Şimdiye kadar yaptırımların ABD Kongresi tarafından resmi olarak ne zaman kaldırılacağına dair net bir işaret verilmedi. Çünkü bu Trump'ın hızlı bir şekilde onaylayabildiği başkanlık kararından farklı bir durum. ABD Kongresi’nin alacağı karar daha uzun bir yasama süreci gerektiriyor. ABD Kongresi'nden gelen ilk tepkiler olumlu olsa da ayrıntılar önemini koruyor.

Bu arada Washington, Suriye Cumhurbaşkanı Ahmed eş-Şera’ya bağlı Heyet Tahriru’ş-Şam’ı halen terör örgütü olarak listelerken Suriye'yi halen terörizmin devlet sponsoru olarak görüyor ve Şera’nın liderliğindeki yeni hükümeti resmi olarak tanımıyor. Ayrıca, Brüksel'deki görüşmesi sırasında Suriye Dışişleri Bakanı Esad eş-Şeybani’ye iletilen ABD'nin talepler listesi halen görüşülmeye ve takip edilmeye devam ediyor. Şeybani'nin ABD Dışişleri Bakanı Marco Rubio ile yapacağı görüşmede bu temel talepler üzerinde durulması bekleniyor.

İsrail, Dürziler üzerinden Suriye’nin güneyindeki nüfuzu veya belki de Şera’nın kendisiyle yeni ortaya çıkan iletişim kanalları aracılığıyla rakibi Türkiye'ye karşı halen etkili olan bir kozu elinde tutuyor.

ABD’nin taleplerini sıraladığı liste, çok çeşitli güvenlik konularını içeriyor. Şam'a kayıp ABD vatandaşlarının bulunması ve Beşşar Esed rejiminin elindeki kimyasal silahlar ve diğer kitle imha silahlarıyla ilgili çözüm bekleyen meselelerin çözüme kavuşturulması için iş birliği çağrısında bulunarak başlayan listedeki talepler arasında DEAŞ’a karşı hem operasyonel olarak hem de el-Hol Mülteci Kampı’nda ve Suriye’nin kuzeydoğusundaki diğer kamplarda tutulan tutuklularla ilgili olarak koordinasyon sağlanması da yer alıyor. Washington ayrıca ABD güçlerine Suriye genelinde terörle mücadele operasyonları yürütme ve İran Devrim Muhafızları Ordusu (DMO) ve Hizbullah'tan on yıllardır Suriye'de bulunan Filistinli gruplara kadar geniş bir yelpazede terörist olarak sınıflandırılan örgütlerle mücadele etme özgürlüğü verilmesini talep ediyor.

juık
Suudi Arabistan Veliaht Prensi Muhammed bin Selman, ABD Başkanı Donald Trump ve Suriye Cumhurbaşkanı Ahmed eş-Şera, Riyad'da bir araya geldiler, 14 Mayıs 2025 (SPA)

ABD ayrıca azınlıklara karşı baskıcı uygulamalardan kaçınılması, kapsayıcı ve çeşitliliğin olduğu bir hükümet kurulması ve önemli makamlardaki yabancı uyruklu cihatçı unsurların temizlenmesi için güvenlik birimlerinin yeniden yapılandırılması gerektiğini vurguluyor. Başkan Trump ayrıca Cumhurbaşkanı Şera’yı ‘Abraham (İbrahim) Anlaşmaları’na katılmaya ve İsrail'i tanımaya çağırdı. Suriye’nin Abraham Anlaşması'na katılması şu an için ulaşılamaz gibi görünse de Cumhurbaşkanı Şera'nın Suriye ve İsrail arasındaki 1974 tarihli Ayrılma Anlaşması ile ilgilendiği de ortada.

Başkanlık kararının cesurluğuna rağmen, birçok önemli ayrıntı çözülmeyi bekliyor. Trump yönetiminin Cumhurbaşkanı eş-Şera ve HTŞ hakkındaki kuşkuları henüz dağılmış değil. Bu da herhangi bir siyasi zafer ilan etmeden önce bir dereceye kadar ihtiyatlı olmayı gerektiriyor. Başkanlık kararının cesurluğuna rağmen, birçok önemli ayrıntı açıklanmayı bekliyor. Trump’ın açıklamasının yarattığı toz ve duman dağıldıkça analistler yeni Suriye hükümeti üzerinde en önde gelen müttefiki Türkiye’nin mi, Suudi Arabistan’ın mı, yoksa ABD’nin mi daha etkili olacağını merak etmeye başlayacaklar.

csdfvghy
Lübnan'daki Hizbullah tarafından yönetilen İmam Mehdi İzcileri'nden kız öğrenciler, Lübnan'ın güneyinde, eski Suriye rejimi saflarında savaşırken öldürülen Hizbullah komutanı Ali Feyyad'ın fotoğraflarını tutarken, 6 Mart 2016 (Reuters)

Öte yandan İsrail, Dürziler üzerinden Suriye’nin güneyindeki nüfuzu veya belki de Şera’nın kendisiyle yeni ortaya çıkan iletişim kanalları aracılığıyla rakibi Türkiye'ye karşı halen etkili olan bir kozu elinde tutuyor.

Son olarak Rusya, Suriye denkleminde göz ardı edilemeyecek bir faktör. Beşşar Esed rejiminin düşmesi, özellikle de 2019 yılında dönemin ABD Dışişleri Bakanı Mike Bakan Pompeo'nun Rusya ziyareti sırasında sunduğu, ancak Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin'in Suriye’deki savaşı sona erdirecek uzlaşma önerisini reddetmesinin Moskova için acı verici bir jeostratejik darbe oldu. O tarihten bu yana Rusya, Lazkiye yakınlarındaki askeri üslerini korumak amacıyla Şam ile görüşmeler yürütüyor. Moskova ve yeni Suriye hükümeti arasında savaş sırasında gelişen düşmanlığa rağmen, her iki taraf da pragmatik davranıyor ve bu görüşmelerin pratik anlaşmalara yol açabileceğine inanıyor.

Başkanlık muafiyetleri, insani yardım sağlanması veya sınırlı kalkınma projelerinin finanse edilmesi için geçici kolaylıklar sağlasa da uluslararası iş dünyasının uzun vadeli yatırımlar yapması için ihtiyaç duyduğu istikrarlı yasal çerçeveyi oluşturmuyor.

Öte yan hem Ankara hem de Tel Aviv, Moskova'nın Suriye dosyasındaki dengelerde potansiyel bir rolü olduğunu düşündüklerinden Rusların Suriye'yi terk etmesine yönelik gerçek bir talepte bulunmuyorlar. Özellikle Türkiye'nin güvenlik, diplomasi ve ekonomiyle ilgili diğer çıkarlarının yanı sıra Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Rusya’nın Suriye’deki askeri üslerinin varlığı gibi küçük bir mesele için taviz vermeye istekli görünmüyor. Trump'ın ‘Yeni Suriye’ yaklaşımını benimsediği şu günlerde, Rusya'ya yönelik tutumu özel bir önem taşıyor. Bu da ABD'nin geniş desteğine sahip olan Ukrayna konusunda devam eden müzakerelerde etkili bir kart olarak kullanılabilir.

Şarku’l Avsat’ın Al Majalla’dan aktardığı analize göre Trump'ın kararına ilişkin jeopolitik arka plan ne olursa olsun, yaptırımların kaldırılması Suriye halkı için büyük bir kazanım. Aynı zamanda ülkenin kaos ve yeniden iç savaşa sürüklenmekten kaçınmasının ardından karşılaştığı en büyük zorluk olan yeniden inşa çabaları için gerçek bir umut penceresi açıyor. Dünya Bankası on dört yıllık savaşın altyapı ve ekonomiye 400 milyar dolardan fazla zarar verdiğini tahmin ediyor. Çatışma, komşu ülkeler ve Avrupa'daki altı milyondan fazla mülteci de dahil olmak üzere Suriyelilerin neredeyse yarısını yerinden etti. ABD’nin Caesar (Sezar) Yasası çerçevesinde Suriye’ye uyguladığı katı yaptırımların devam etmesiyle birlikte, ABD’nin mevcut ya da gelecekteki yönetimleri tarafından yasal olarak soruşturmaya uğrama korkusu nedeniyle Suriye’ye yardım ulaştırma imkanları da oldukça sınırlı.

cfdvbgh
Suriye'nin başkenti Şam'ın eteklerindeki bir Captagon (uyuşturucu hap) fabrikasının içinde kimyasal madde içeren kutular, 12 Aralık 2024 (Reuters)

Başkanlık muafiyetleri, insani yardım sağlanması veya sınırlı kalkınma projelerinin finanse edilmesi için geçici kolaylıklar sağlasa da ülkenin yeniden inşası için en önemli ve etkili yol olan uluslararası iş dünyasının uzun vadeli yatırımlar yapması için ihtiyaç duyduğu istikrarlı yasal çerçeveyi oluşturmuyor. Zira iş dünyası, istikrarlı ve güvenli bir ortama ihtiyaç duyar, ancak bu geçici muafiyetlerle sağlanamaz.

Sonuç olarak İran'ın bölgesel yenilgisinden DEAŞ’ın neredeyse tamamen ortadan kaldırılmasına ve Türkiye'deki PKK terör örgütünün feshedildiğinin açıklanmasına kadar son dönemde hız kazanan dramatik bölgesel gelişmelerle birlikte Suriye'nin çevresiyle yeniden bütünleşmesi, daha müreffeh, daha istikrarlı ve daha barışçıl bir Ortadoğu'ya giden yolu açabilecek yeni bir sayfa açmak için gerçek bir fırsat gibi görünüyor.