Mutant Kovid-19 daha ölümcül

Mutant Kovid-19 daha ölümcül
TT

Mutant Kovid-19 daha ölümcül

Mutant Kovid-19 daha ölümcül

İngiltere'de ortaya çıkan ve geçtiğimiz Cuma günü duyurulan Kovid-19’un mutasyona uğramış (mutant) ve daha hızlı yayılan yeni türünün eski Kovid-19’dan daha ölümcül olduğu tespit edildi. Mutant virüsün çocukların Kovid-19 salgınındaki rolüne de ışık tuttu. Erken veriler, yeni türün çocuklarda diğer türlere kıyasla yetişkinlere göre daha yaygın olduğunu gösterdi. Ancak araştırmacılar yeni türün sadece çocuklarda değil tüm yaş gruplarında yayıldığını belirtiyor. Bununla birlikte, virüsün çocuklarda yayılmasıyla ilgili çoğu gerçek hala bilinmediği için bu durum okulların kapalı kalmasına neden oluyor.
Avustralya'da Melbourne Deakin Üniversitesi Tıp Fakültesi Epidemiyoloji Bölüm Başkanı Prof. Dr. Catherine Bennett, çocuklardaki biyolojik farklılıklar nedeniyle virüse yakalanma olasılıklarının yetişkinlere göre daha düşük olduğunu söylüyor. Bennett’e göre yeni türün çocuklarda vaka oranlarını artırdığı onaylanırsa vakaların okullarda bulaşma yöntemi gözden geçirilmeli. Çoğu ülkenin yalnızca semptomları olan kişileri test ettiğini belirten Bennett, bu nedenle daha iyi verilere ihtiyaç duyulduğunu, çünkü çocuklarda vakaların genellikle asemptomatik olduğunu ifade etti. İngiltere'deki Liverpool Üniversitesi'nden Bulaşıcı Hastalıklar Uzmanı Prof. Dr. Calum Semple ise, okulların ve üniversitelerin vakaların yayılmasının merkez üssü olmadığını ve temizlik, dezenfekte ve sosyal mesafe konusunda farklı hijyen uygulamaları nedeniyle verilerin farklı ülkeler arasında kolayca karşılaştırılamayacağını belirtiyor. 

Değişen tablo 
B.1.1.7 olarak adlandırılan mutant virüs, ilk olarak İngiltere'de Kasım 2020'de keşfedildi. Epidemiyolog Dr. Neil Ferguson başkanlığındaki bir grup araştırmacı tarafından medRxiv'de yayınlanmadan önce 4 Ocak 2021'de yayınlanan ön veriler,  bilinen diğer türlere kıyasla yeni türün çocuklara bulaş oranının, diğer yaş gruplarına kıyasla arttığını gösterdi. Bu da yeni türün çocuklar arasında yetişkinlerden daha kolay yayıldığına dair şüpheyi artırdı. Ancak Birleşik Krallık Halk Sağlığı Kurumu (NHS) tarafından Ocak 2021'de yayınlanan bir rapor, yeni türün tüm yaş gruplarında daha kolay bulaştığını ve 10 yaşın altındaki çocukların yeni türü başkalarına geçirme olasılığının daha yüksek olduğunu ortaya koydu.
Güney Afrika Durban’daki KwaZulu-Natal Üniversitesi Bulaşıcı Hastalıklar Uzmanı Prof. Dr. Richard Lessells, ilk kez Güney Afrika'da keşfedilen ve 501Y.V2 olarak bilinen hızla yayılan diğer bir tür hakkında da benzer bir tablo olduğunu belirterek, “İngiltere’de çocuklarda yeni Kovid-19 türünün daha fazla kaydedildiği tespit edilirse, bunun nedeni kısmen okulların açık kalması ve işyerlerinin ve perakende satış noktalarının geçen yılın sonunda kapatılması olabilir” dedi.

Biyolojik farklılıklar
Çocukların Kovid-19’a yakalanma riskinin yetişkinlere göre yaklaşık yarısı kadar olduğu tahmin ediliyor. Şarku’l Avsat’ın aktardığına göre Prof. Dr. Semple, bunun solunum sistemindeki ACE2 reseptörlerinin sayısı ve türündeki farklılıklardan kaynaklandığını söylüyor. Çünkü virüs bu reseptörleri vücut hücrelerine girmek için kullanıyor ve çocukların yetişkinlerden daha az reseptöre sahip olduğu biliniyor. Bunlar çocuklarda sadece üst solunum sisteminde bulunurken, yetişkinlerde bu reseptörler tüm solunum yollarında bulunuyor. Bu da virüsün küçük çocuklarda neden yayılmadığını açıklıyor.
Öte yandan diğer araştırmacılar, çocukların genellikle daha duyarlı bir bağışıklık sistemine sahip oldukları ve daha yüksek sayıda T bağışıklık hücrelerine sahip oldukları için patojenlerden daha iyi korunduklarını öne sürüyor. Ancak durumun bu şekilde olup olmadığını belirlemek için daha fazla kanıt gerekiyor.

Çocuklar için tehlikeler
Yapılan bir çalışma, virüsün asıl türüyle enfekte olan bir kişinin, onunla temasa maruz kalan kişilerin yaklaşık yüzde 10'unu enfekte ettiğini, mutasyona uğramış yeni türle enfekte olan bir kişinin ise yaklaşık yüzde 15 oranında enfekte ettiğini gösterdi. Bu nedenle yeni türün bulaşıcılığı yaklaşık yüzde 50 artırdığı biliniyor. Vaka oranındaki bu küçük artışlar, salgınların daha hızlı büyümesine ve çok daha fazla sayıya ulaşmasına neden oluyor.
Imperial College'da koronavirüs üzerine modellemeler hazırlayan ekibin başında olan ve İngiltere hükümetinin koronavirüs konusundaki danışmanlarından Prof. Dr. Neil Ferguson, yeni türün hala bilinmeyen nedenlerle çocukları enfekte etme eğiliminin daha yüksek olduğunu belirtirken, Imperial College London Üniversitesi'nden NERVTAG üyesi Viroloji Uzmanı Dr. Wendy Barclay, yeni mutasyonların insan hücrelerine girme biçiminde yüksek bir potansiyele sahip olduğunu öne sürüyor. Bunun da çocukların yetişkinler gibi virüse yakalanmaya yatkın olabileceği anlamına geldiğini söylüyor. Bu nedenle çocuklarda vaka sayısının artması virüsün başkalarına bulaşmasına ve hastalığın yayılmasına neden olabilir.
Bilim insanları, çocuklar arasında vakaların artması çerçevesinde, yetişkinlere kıyasla çocukların yakın temaslarının sayısı da dahil olmak üzere virüsü nasıl bulaştırdıklarına dair daha doğru verilere ihtiyaç duyulduğu konusunda hemfikir. Ancak Avustralya’daki Melbourne Murdoch Çocuk Araştırma Enstitüsünden Pediatri Uzmanı Prof. Dr. Kim Mulholland, çocuklarda artan yeni türlerin bulaşmasına ilişkin erken ve henüz eksik olan bilgilere hızlı tepkiler verilmemesi konusunda uyarıda bulunuyor. Ayrıca okulları kapatmanın bir nesli etkileyen yıkıcı sosyal bir sonucu olabileceğini belirten  Prof. Dr. Mulholland, okulların kapatılmasının istenmeyen sonuçlara yol açabileceğini, çünkü ebeveynlerin çocuk bakıcılarını evlerine getirmeleri durumunda çocukları evde tutmanın ev içinde bulaşmayı artırabileceğini öne sürüyor.



Mayaların en eski ve en büyük tapınağı evreni resmediyor

Meksika'nın güneydoğusundaki Maya anıtlarının tasarımında artı biçimleri önemli bir yere sahipti (Takeshi Inomata)
Meksika'nın güneydoğusundaki Maya anıtlarının tasarımında artı biçimleri önemli bir yere sahipti (Takeshi Inomata)
TT

Mayaların en eski ve en büyük tapınağı evreni resmediyor

Meksika'nın güneydoğusundaki Maya anıtlarının tasarımında artı biçimleri önemli bir yere sahipti (Takeshi Inomata)
Meksika'nın güneydoğusundaki Maya anıtlarının tasarımında artı biçimleri önemli bir yere sahipti (Takeshi Inomata)

Bugüne kadar keşfedilen en eski ve en büyük Maya tapınağının, evreni tasvir ettiği bulundu.

Meksika'daki Aguada Fénix kazı alanı, 2020'de ilk keşfedildiğinde büyüklüğüyle arkeologları etkilemişti. 

Yaklaşık 3 bin yıl önce, Maya uygarlığının ilk dönemlerinde inşa edilen yapı 300 yıl kadar kullanılmış. 

Teotihuacan ve Tikal gibi diğer Mezoamerika yapılarından çok daha büyük olan bu tapınak, 9'a 7,5 kilometrelik genişliğiyle Maya uygarlığının bilinen en büyük ve eski mimarisi. 

Arizona Üniversitesi'nden Takeshi Inomata liderliğindeki ekibin bölgede yaptığı yeni çalışmalar, bu yapı hakkında yepyeni bilgileri açığa çıkardı.

Saha çalışmaları yürüten araştırmacılar, LIDAR teknolojisinden yararlanarak bitki örtüsü tarafından örtülmüş yapıları ortaya çıkardı.

Bilim insanları anıtın düzeninin, bir tür iç içe geçmiş artılar şeklinde olduğunu ve uzun eksenlerin yapının merkezine uzandığını saptadı. Yapay bir plato üzerindeki bu merkezin ortasında iki adet iç içe geçmiş artı şeklinde çukur bulunuyordu.

Uzun eksenlerin her birinde toprağa kazılmış bir koridor ve her iki tarafta yerüstüne inşa edilmiş geçitler vardı. 

Bulguları hakemli dergi Science Advances'ta dün (5 Kasım) yayımlanan çalışmaya göre tapınak, Antik Maya uygarlığının evrene dair anlayışının bir tasviriydi.

Inomata bulguları şöyle açıklıyor:

Bu, bir evren veya kozmos modeli gibi. Evrenin temelde bu artı biçimindeki düzene göre düzenlendiğini ve bunun da zamanın düzenine bağlı olduğunu düşünüyorlardı. 

Live Science'a konuşan Inomata, bu alanı kullanan kişilerin "evrenin muhtemelen kuzey-güney ve doğu-batı eksenlerine göre düzenlendiğini düşündüğünü" söylüyor.

Araştırmacılar yapının batı ekseninde yapımına başlanmış bir kanal sistemi tespit etti. Bu kanalların inşasının yarım bırakılması, işçilerin birtakım engellerle karşılaştığına işaret ediyor.

Antik takvimin izleri

Aguada Fénix'in merkezinde iç içe geçmiş artı şeklindeki çukurların tam ortasında gizli bir çukurda çalışmanın en etkileyici bulgularından biri ortaya çıkarıldı.

Araştırmacılar burada yine artı şekilde hizalanmış pigment kalıntıları buldular. 

dfrgt
Renkli pigmentlerin kuzey, güney, doğu ve batıyı temsil ettiği düşünülüyor (Takeshi Inomata)

Inomata, "Burada belirli yönlere göre konumlanmış pigmentler bulduk; kuzeyde mavi, doğuda yeşil, güneyde sarı. Batıdakini bilmiyoruz ama kırmızı bir kabuk var, bu yüzden kırmızı olabilir" diyor.

Ekip ayrıca anıtsal yapının doğu-batı ekseninin, 17 Ekim ve 24 Şubat'ta gün doğumuna göre hizalandığını tespit etti. Bu nedenle tapınağın, Maya takviminin önemli günlerinde ritüel alanı görevi gördüğünü düşünüyorlar.

Eşitlikçi bir toplum

Aguada Fénix'te yapılan çalışmalarda hükümdarları tasvir eden heykeller veya üst sınıflara ait evler bulunmadı. 

Araştırmacılar bu nedenle Aguada Fénix'te toplumsal hiyerarşi olmadığını, eşitlikçi bir toplum yapısının bölgede hakim olduğunu tahmin ediyor.

Ayrıca devasa yapının da işçilere baskı yapılarak değil, gönüllü çalışmalarla inşa edildiği düşünülüyor. Bilim insanlarına göre burayı inşa etmek için en az bin kişi, birkaç yıl boyunca her yıl birkaç ay çalışmış olmalı.

Inomata "İnsanlar geçmişte bazı şeylerin yaşandığına inanıyorlar; krallar vardı ve krallar piramitleri inşa etti. Dolayısıyla modern zamanlarda büyük işler başarmak için güçlü insanlara ihtiyaç duyulur" diyerek ekliyor:

Ancak geçmişe ait gerçek verilere baktığınızda, durumun böyle olmadığını görüyoruz. Yani önemli işler başarmak için gerçekten büyük bir toplumsal eşitsizliğe ihtiyacımız yok.

Independent Türkçe, Science Alert, Live Science, CNN, Science Advances


Alzheimer tedavisinin anahtarı, bu hayvanların kanında mı gizli?

Fotoğraf: AFP
Fotoğraf: AFP
TT

Alzheimer tedavisinin anahtarı, bu hayvanların kanında mı gizli?

Fotoğraf: AFP
Fotoğraf: AFP

Yeni bir araştırmaya göre lama ve deve kanından elde edilen küçük protein molekülleri, Alzheimer hastalığı gibi beyin rahatsızlıklarının tedavisine fayda sağlayabilir ve daha az yan etkiye yol açabilir.

Bağışıklık sistemindeki bir tür antikor olan bu nanokorlar, ilk kez 1990'larda deve, lama ve alpakaları da içeren devegiller ailesinde keşfedildi.

Geleneksel antikorların yaklaşık onda biri kadar olan bu moleküller, başka hiçbir memelide görülmedi.

Kanser gibi hastalıklarda mevcut tedavi yaklaşımları genellikle antikorlara odaklansa da antikor molekülleri vücudun doğal kan-beyin bariyerini geçmekte zorlandığından, bu tedavilerin beyin rahatsızlıklarının tedavisinde sınırlı etkisi var.

Ancak araştırmacılar, çok daha küçük boyutları nedeniyle nanokorların, beyin hastalıklarına karşı daha etkili tedavilere dönüştürülme ve daha az yan etki gösterme potansiyeli taşıdığını söylüyor.

Fransa'daki Ulusal Bilimsel Araştırma Merkezi'nden (Centre National de la Recherche Scientifique / CNRS) Philippe Rondard, "Devegil nanokorları beyin bozukluklarına yönelik biyolojik tedavilerde yeni bir çağ açıyor ve tedaviler hakkındaki düşüncelerimizi kökten değiştiriyor" diyor.

Trends in Pharmacological Sciences adlı hakemli dergide yayımlanan yeni çalışmanın yazarlarından Dr. Rondard, "Geleneksel antikorlar ve küçük moleküller arasında yeni bir ilaç sınıfı oluşturabileceklerine inanıyoruz" ifadelerini kullanıyor.

df
Hayvancılık Zirvesi'nde ağıldaki iki alpaka samanların üzerinde oturuyor (Hans Lucas/AFP)

Fareler üzerinde yapılan önceki bir çalışma da nanokorların şizofrenideki davranış bozukluklarını giderebileceğini göstermişti.

CNRS'den Pierre-André Lafon, "Çözünürlüğü yüksek bu küçük proteinler, beyne pasif bir şekilde girebilir" diyor.

Çalışmanın bir diğer yazarı Dr. Lafon şöyle açıklıyor: 

Buna karşın kan-beyin bariyerini geçmek üzere tasarlanan küçük moleküllü ilaçlar hidrofobik yapıda ve bu da biyoyararlanımlarını sınırlıyor, hedef dışı bağlanma riskini artırıyor ve yan etkilere yol açıyor.

Bilim insanları nanokorların üretiminin, saflaştırılmasının ve mühendisliğinin daha kolay olduğunu ve geleneksel antikorlara kıyasla hedefe göre ince ayar yapılabildiğini söylüyor.

Öte yandan nanokorların insan klinik deneylerinde beyin bozukluklarına karşı test edilebilmesi için birkaç adıma daha ihtiyaç duyulduğunu belirtiyorlar.

Bilim insanlarına göre asıl zorluk, nanokorların taşınmasını optimize etmek ve güvenliklerini sağlamak.

Dr. Rondard, "Nanokorların kendisiyle ilgili de kararlılıklarını değerlendirmek, düzgün katlandıklarını doğrulamak ve bir araya toplanmadıklarından emin olmak da gerekiyor" diyor.

Uzun süreli depolama ve nakliye sırasında etkinliğini koruyabilen klinik düzeyde nanokorlar ve kararlı formülasyonlar elde etmek gerekiyor.

Independent Türkçe


Yunan pirinç üreticilerinin yeni ek gelir kaynağı: Düğün konfetisi

Yunanistan'daki düğünlerde konfeti olarak kullanılan pirinçler bolluk ve refahı simgeliyor (Reuters)
Yunanistan'daki düğünlerde konfeti olarak kullanılan pirinçler bolluk ve refahı simgeliyor (Reuters)
TT

Yunan pirinç üreticilerinin yeni ek gelir kaynağı: Düğün konfetisi

Yunanistan'daki düğünlerde konfeti olarak kullanılan pirinçler bolluk ve refahı simgeliyor (Reuters)
Yunanistan'daki düğünlerde konfeti olarak kullanılan pirinçler bolluk ve refahı simgeliyor (Reuters)

Kuraklık ve artan rekabetle mücadele eden Yunan pirinç üreticileri, ellerindeki ürünleri ek gelir için düğün organizasyonlarına satıyor.

Reuters'ın haberinde, Yunanistan'daki düğünlerde konfeti olarak pirinç kullanma geleneğinin israfa yol açtığına dikkat çekiliyor. 

Çiftçilerin aktardığına göre bu gelenek sebebiyle her yıl yaklaşık 200 ton yenebilir pirinç kullanılmaz hale geliyor. 

Selanik'in 20 kilometre doğusundaki Halastra'da kurulan bir kooperatif hem israfın önlenmesi hem de çiftçilerin ek gelir kazanması için düğünlere kırık pirinç satmaya başladı. 

Kırık pirinçler hasat sırasında, kurutma ya da nakliye işlemlerinde zarar gören tanelerden oluşuyor. Kooperatif, bunları yeniden paketleyip "düğün pirinci" etiketli çuvallarla organizasyonlara satıyor. 

Kooperatifin pirinç üreticileri başkanı Kristor Gatzaras, "Yetersiz beslenme sorunu varken pirinci çöpe atmak yanlış" diyor. 

Avrupa Birliği'nin (AB) üçüncü büyük pirinç üreticisi olan Yunanistan, yıllık 250 bin tonluk üretimin çoğunu ihraç ediyor. Kırık pirinç ise ihracatın yaklaşık yüzde 9'una denk geliyor. 

Sektör, Güney Asya'dan gelen düşük maliyetli pirinçlerin yanı sıra tarım alanlarında son dönemde yaşanan kuraklık nedeniyle büyük darbe aldı. Kırık pirinçlerin düğün organizasyonlarına satılmasının sektörün canlanmasına katkı sağlayabileceği belirtiliyor. 

Girişimi destekleyen 34 yaşındaki çiftçi Vasilis Matziounis, "Birçok zorlukla karşı karşıyayız, maliyetler yükseldi, büyük baskı altındayız" diyor.

İklim değişikliği ve son yıllarda yaşanan kuraklık, başkent Atina'yı 30 yıl sonra ilk kez su kıtlığı tehdidiyle karşı karşıya getirdi.

Yunan hükümeti, ülke genelinde su yönetimini güçlendirmeyi ve Atina'nın su tedarikini güvence altına almayı amaçlayan 2,5 milyar euroluk bir acil durum planını devreye soktuğunu geçen hafta duyurmuştu. 

Independent Türkçe, Reuters, Ekathimerini