Modern zamanın dini Bahailik Irak’ta özgürce yaşanmıyor: Yarın öbür gün neslimizin tükenmeyeceği ne malum!

(Reuters)
(Reuters)
TT

Modern zamanın dini Bahailik Irak’ta özgürce yaşanmıyor: Yarın öbür gün neslimizin tükenmeyeceği ne malum!

(Reuters)
(Reuters)

İnançlarından ötürü İran’da büyük baskılara maruz kalan Bahailer, Tahran yönetiminin baskılarından dolayı ülkeyi terk etmek zorunda kalır.
Bahailik inancının merkezi İsrail’in Hayfa kenti olarak kabul ediliyor. Dünya genelinde inanca mensup kişilerin sayısı ise 7 milyon 800 bin kişi olarak tahmin ediliyor.
İran'dan sürgün edilenlerden bir kısmı Irak’a geçerek, 1863'te Bağdat'ta, Bahailer’in "Rezwan Bahçesi" adını verdiği El-Necibiye Parkı'nda yeni dinlerini ilan ediyor.
Irak’ta 1917'de gayrimüslimlere yasal haklar verilirken, 1925'te din özgürlüğü kabul edildikten sonra, azınlıklar dinlerini özgürlük içinde ve halka açık bir şekilde yaşayabildi.
1936'da Irak İçişleri Bakanlığı'ndan çıkartılan bir kitapçıkta, Bahai inancından bahsedilerek, Irak Anayasası’nda bu azınlığın özgürlüğü garanti altına alındı.
Ülkede, 1934'te gerçekleşen ilk nüfus sayımından sonra Bahailer, resmi belgelerde Bahai inancının mensubu olarak kaydedildi. Benzer uygulama 1947 nüfus sayımında da görüldü.

Baskılar 1963’ten sonra başladı
Uzmanlara göre, Bahailere yönelik baskılar 1963 darbesinden sonra başladı. 1975'te ise nüfus kayıtları durduruldu.
Yasaklanmayla, medeni durumları resmi kayıtlara geçilmesi engellenmiş, kimlik, pasaport, kamu kurum ve kuruluşlarda istihdam, üniversitelerde eğitimin yanı sıra taşınır ve taşınmaz mallarına sahip olmaları engellenmiştir.
Irak’ta Saddam Hüseyin yönetimi devrilse de ülkede, Bahailere karşı yürütülen ayırımcı ve radikal siyaset halen değişmedi.

"Yarın öbür gün neslimizin tükenmeyeceği ne malum!"
Maruz kaldıkları şartlardan şikâyet eden ve gerçek ismini söylemekten çekinerek, rumuz isim kullanan Kerküklü Yusuf, Independent Türkçe’den Gülbahar Altaş'a endişelerini şu ifadelerle dile getirdi:
"En kötüsü de ne biliyor musunuz? Burada -Irak’ta- halen dini kimliğimizi açık bir şekilde açıklayamıyoruz. Bazılarımızın nüfus cüzdanında Müslüman, bazılarındakinde Hristiyan yazıyor. Çocuklar, dinleri ve tarihleri hakkında ailelerinden öğrendiği kadarını biliyor ve yaşıyor. Yarın öbür gün neslimizin tükenmeyeceği ne malum!!"
Irak’ta Bahailik, devrik lider Saddam Hüseyin liderliğindeki Baas Partisi döneminde, "Devrim Komuta Konseyi'nin" kararıyla 1970 yılında yasaklandı. 1975 yılında ise resmi kurumlarda Bahailere ait nüfus kayıtları dâhil tüm belgeler imha edildi.
Devrim Komuta Konseyi’nin, ülkede Bahai topluluğuna dair kararları, Bahaileri kültürel, toplumsal ve siyasal her yönden ciddi etkiledi.
Bahai inancının yasaklanmasını öngören ve resmi gazetede yayımlanan, Irak Anayasası’nın 1970 tarihli 105. Maddesi, Bahaileri lokal ve uluslararası antlaşma ve sözleşmelerde tanınan tüm haklarından mahrum bırakmasıyla hak ihlalleri halt safhaya ulaştı.
1975 yılı 358 sayılı kararname ise, Bahailerin tapu kadastro işlerinin kaldırılmasını şart koşuyordu. Süreç içerisinde Bahailer, taşınmaz tüm mallarından mahrum bırakıldı. Farklı gerekçelerle hapse atıldılar, idama mahkum edildi ve birçoğu da kayıplara karıştı.

Devrimci Komuta Konseyi'nin kararları halen uygulanıyor
Yusuf, günümüzde de halen Bahai topluluğunun Devrimci Komuta Konseyi'nin kararlarından maruz kaldıklarına dikkat çekiyor.
Söz konusu maddenin iptali için ise Irak Parlamentosu’na görüşülmesi bekleniyor. Ancak mevcut parlamentoda İran’a yakın grupların olması Bahailerin sorunlarının çözülmeyeceğini gösteriyor.
Avukat Kahir Berzenci, Irak Anayasası’nın ülkedeki tüm dinlerin özgürce yaşama hakkı verdiğini, kişi haklarının 41. Madde’de açık bir şekilde yer verildiğini, her bireyin düşünce, vicdan ve inanç özgürlüğüne sahip olduğunu 42. Madde’de yer verildiğini söyledi.
Kahir Berzenci ayrıca, 105. Maddenin mevcut yasalara ve insan haklarıyla çeliştiğini vurguladı.

"Kürdistan Bölgesi’nde doğdum ve kendimi Kürt hissediyorum"
Irak Kürdistan Bölgesi’nde (IKB) ise ülkenin orta ve güney kesimine göre tüm dini azınlıkların inançlarını özgürce yaşaması, burada yaşayan Bahaileri’de olumlu etkiledi.
Kürtler, 1992’de bölgelerine yönetmeye başladıktan sonra IKB Eğitim Bakanlığı, anayasasının 4’üncü maddesini yürürlüğe koyarak, Kürt bölgesindeki azınlıkların ilköğretim kurumlarında anadilde eğitim alma hakkını tanıdı. 
IKB Parlamentosu’nun, 22 Nisan 2015 yılında dini ve azınlık haklarını düzenleyen 11 maddelik kanunu oy birliğiyle kabul etmesiyle de İslam’ın yanı sıra Hristiyan, Ezidi, Yahudi, Sabiey Mendai, Zerdüşt (Zerdeşt), Bahai ve Kakeyi inançları dini azınlıklar yasasının eğitim kurumlarında tamamıyla hayata geçirilmesi için de çalışma başlattı.
Tüm azınlık dinlerin ayrıca IKB Diyanet İşleri Bakanlığı bünyesinde de temsilcilikleri bulunuyor.
Tinan Hikmet (20) adlı Bahai kadın, Erbil’de doğup, büyüdüğünü belirterek, "Kürdistan’da yaşadım. Farklı din ve milletten arkadaşlarım oldu ve burada kendimi Kürt hissediyorum. Irak’ın diğer kentlerine göre bizler çok özgürüz" dedi.
100’den fazla Bahai ailenin bulunduğu IKB’de, Bahailere ait mabed ise Süleymaniye’de bulunuyor.
IKB Diyanet İşleri Bakanlığı Bahai İşleri Daire Başkanı Sermend Mokbel Keyhosro (Sermend Moqbel Keyxosro), "Irak’ta helen Bahailerin özgürce kendilerini ifade edemediğini belirterek, "Kürdistan Bölgesi’nde diğer dinler gibi resmi olarak tanınmamız, tüm dini rütüel ve kimliğimizle faaliyetlerimizi gerçekleştiriyoruz. Toplumun ve resmi kurumların bilinçlenmesi önemlidir" diye konuştu.

Modern zamanın dini
Modern zaman dini olarak adlandırılan Bahailiğin yönetim merkezi, İsrail’in Hayfa kentindeki Ulusal Adalet Evi olarak kabul ediliyor. Tüm insanlığın tek bir aile olduğuna inanan Bahailer, sabah ve akşam olmak üzere günde iki vakit namaz kılıyor. 2-21 Mart arası oruç tutuyorlar.
Bahailer, cennet ve cehennemin olmadığına inanırken ruhun, mükemmelliğe doğru sonsuz yolculuğu hedeflenir.
Bahailiğin ahlâkî ve içtimaî esasları, Abdülbaha (Abbas Efendi) tarafından, 12 başlık altında toplanmıştır:
"İnsanlık âleminin birliği. Gerçeğin araştırılması. Bütün dinlerin birliği. Birliği sağlamak için dinin lüzumu. Din ve ilim arasındaki âhenk. Kadın-erkek eşitliği. Her türlü dinî, ırkî, millî, vatanî, siyasî ve benzeri taassupların insanlar arasında anlaşmazlıklara, düşmanlıklara ve hatta savaşlara sebep olduğu için terkedilmesi. Dünya barışına bağlılık. Genel ve mecburi öğretim. Aşırı zenginlik ve fakirliği kaldırarak içtimaî meselelerin dinî esaslarla çözümlenmesi. Yardımcı bir milletlerarası dilin kullanılması. Milletlerarası bir mahkemenin kurulması."
Bahailer bu inanışlarını; halen dünyanın yedi yerinde bulunan Meşriku'l-ezkâr adlı dokuz cepheli mâbedlerinin çevresinde kurdukları okullar, hastaneler, kimsesizler yurdu, çocuk yuvaları, turizm dernekleri ve benzeri sosyal yardım kurumları aracılığı ile yaymaya çalışmaktadırlar.
Bahailer, İran, ABD (10 bin Bahai bulunuyor), Avrupa, Pakistan, Irak, Suriye, Lübnan, İsrail, Uganda’nın aralarında olduğu bazı Afrika ülkelerinde de hissedilir bir ilerleme kaydetmişlerdir
1986 yılında Hayfa'da Bahai World Center tarafından yayımlanan istatistiklerde dünyada mevcut Bahailer'in sayısı 4 milyon 739 bin olarak gösterilmiştir.
Günümüzde ise dünya genelinde inanca mensup kişilerin 7 milyon 800 bin olarak tahmin ediliyor. (Independent Türkçe)



Beşinci kol faaliyetleri, Beyrut'un güneyindeki Filistin kamplarında güvenliği tehdit ediyor

Lübnan ordusu ve İstihbarat Müdürlüğü mensupları Burc el-Baracne Mülteci Kampı’nın girişine konuşlandırıldı. (EPA)
Lübnan ordusu ve İstihbarat Müdürlüğü mensupları Burc el-Baracne Mülteci Kampı’nın girişine konuşlandırıldı. (EPA)
TT

Beşinci kol faaliyetleri, Beyrut'un güneyindeki Filistin kamplarında güvenliği tehdit ediyor

Lübnan ordusu ve İstihbarat Müdürlüğü mensupları Burc el-Baracne Mülteci Kampı’nın girişine konuşlandırıldı. (EPA)
Lübnan ordusu ve İstihbarat Müdürlüğü mensupları Burc el-Baracne Mülteci Kampı’nın girişine konuşlandırıldı. (EPA)

Filistinli liderler, Fetih Hareketi’nin yakın zamanda başlattığı ve tüm kampları kapsayacağını iddia ettiği silah teslim sürecini engellemeye çalışan beşinci kol faaliyetlerinin Beyrut'ta bulunan Filistin kamplarındaki güvenlik durumunu karıştırdığından endişe ediyor.

Son iki gün içinde, Beyrut'un güneyinde bulunan Burc el-Baracne ve Şatilla kamplarında silahlı çatışmalar yaşandı. Çatışmalarda yaralananlar oldu, yıkımlar meydana geldi ve birçok aile yerinden edildi. İki kampın çevresindeki sokaklara da kurşun yağdı.

Lübnan güvenlik kaynakları ve Filistin liderliği kaynakları, Burc el-Baracne'deki çatışmaların devam eden bir aile anlaşmazlığından, Şatilla'daki çatışmaların ise uyuşturucu satıcıları ve kanun kaçakları arasındaki anlaşmazlıklardan kaynaklandığı konusunda hemfikir.

Çatışmaların yayılmasının önlenmesi

Lübnanlı bir güvenlik kaynağı, ‘çatışmalar sırasında ordunun çatışmaların kamp dışına yayılmasını önlemek için güvenlik önlemleri aldığını’ belirterek, ‘şu anda bu tür çatışmalarla başa çıkmak için kamplara girme planı bulunmadığını’ vurguladı.

Şarku’l Avsat'a konuşan kaynak, sorunun, Burc el-Baracne'de silahlarını teslim eden tek grubun El Fetih olması, diğer grupların, çetelerin ve ailelerin ise silahlarını halen ellerinde tutması ve tereddüt etmeden kullanması’ olduğunu söyledi.

Beşinci kol faaliyetleri

Filistin liderliğinden bir kaynak ise ‘kontrolsüz silahların tüm Lübnan için tehdit oluşturduğunu ve kamplar içindeki kanunsuzluğa son verecek caydırıcı bir güç bulunmadığını’ belirtti.

Kaynak Şarku’l Avsat'a yaptığı açıklamada, Lübnan ordusundan ‘Filistin güçlerinin iç anlaşmazlıklar nedeniyle şu anda durumu kontrol edemediği göz önüne alındığında, durumun daha da gerilmesini önlemek için üzerine düşen görevi yerine getirmesini’ istedi.

Kaynak, “Ordunun Burc el-Baracne'de yaşananlara son vermek için müdahale edeceği tehdidi, çatışmaların durmasına yol açtı” dedi.

Filistin güvenlik güçleri Beyrut'un güneyindeki Burc el-Baracne Mülteci Kampı’nda konuşlandırıldı. (AFP)Filistin güvenlik güçleri Beyrut'un güneyindeki Burc el-Baracne Mülteci Kampı’nda konuşlandırıldı. (AFP)

Kaynak, ‘kamplardaki çatışmaları alevlendirmek için beşinci kol faaliyetlerinde bulunulacağı’ endişesini dile getirerek, ‘Şatilla kampı sakinlerinin kampa giren, savaşan grupların evlerine ateş açan ve ardından ayrılan bir yabancıyı gördüklerini’ belirtti.

Kaynak, ‘silahların teslim süreci başlamadan önce, kamplardaki güvenliği kontrol etmek için tüm gruplardan ortak bir Filistin güvenlik komitesi oluşturmak üzere ileri düzeyde istişareler yapıldığını, ancak silahların teslimi konusundaki anlaşmazlıklar nedeniyle bu istişarelerin dondurulduğunu’ ifade etti.

Silahların tesliminden etkilenenler

Konuya yakın kaynaklar Şarku’l Avsat'a yaptıkları açıklamada şu ifadeleri kullandı: “Silahların teslim edilmesinin devam etmesinden zarar gören birçok kişi var. Bunlar, diğer grupların silahlarını teslim etmeyi reddettiği bir dönemde bu sürece ikna olmayan liderler ya da silahlarını teslim etmemeleri için kendisine yakın gruplara baskı uygulayan Hizbullah'ın kendisi olabilir. Bu durum, silahların devletin elinde toplanması kararına boyun eğmeyi reddetmesi nedeniyle Hizbullah'ı zor durumda bırakacaktır. Söz konusu gruplardan herhangi biri, silah teslim sürecini dondurmak için kamplardaki güvenlik durumunu kışkırtmaya çalışabilir.”

 Beyrut'un güneyindeki Burc el-Baracne Mülteci Kampı’nın girişinde zırhlı bir araçta bulunan Lübnan askerleri (EPA)Beyrut'un güneyindeki Burc el-Baracne Mülteci Kampı’nın girişinde zırhlı bir araçta bulunan Lübnan askerleri (EPA)

Devletin otoritesi

Milletvekili Ziyad el-Havat, X hesabı üzerinden yaptığı açıklamada, “Filistinlilerin silah tesliminin ikinci aşamasının tamamlanmasının ardından Burc el-Baracne Mülteci Kampı’nda meydana gelen silahlı çatışmalar, şimdiye kadar uygulananların gözden geçirilmesini gerektiriyor. Diyalog ve koordinasyon, devletin elinde ciddi bir silah tekeline yol açmayacak adımlar ve tedbirlerle eş anlamlı olmamalıdır. Aksi takdirde, bu silahlar toplandıkları ve imha edildikleri sırada nasıl ortaya çıktılar?” diye vurguladı.

El-Havat sözlerini şöyle sürdürdü: “Silahların devletin elinde toplanması için kararlar ve sloganlardan daha fazlası olması gerekiyor. Devletin her şeyden önce bir ‘otorite’ olduğu söyleniyor ve biz uzun bir bekleyişin ardından devleti istiyoruz. Hizbullah'ın silahlarının teslim edilmesiyle bizi bekleyen süreç daha karmaşık olacak. Lübnan genelinde güçlü ve yetkin bir devlet arzumuzdan taviz vermeyeceğiz.”

Silah teslim süreci devam edecek

Burc el-Baracne ve Şatilla kamplarındaki güvenlik gelişmeleri, Fetih Hareketi’nin Beyrut'un güney banliyölerindeki Burc el-Baracne kampı ile Litani Nehri'nin güneyinde bulunan er-Reşidiye, el-Bas ve Burc eş-Şemali kamplarında Filistinlilerin silahlarını teslim almaya başlamasından iki hafta sonra gerçekleşti. Bu adım, 21 Mayıs'ta Cumhurbaşkanı Joseph Avn ve Mahmud Abbas arasında yapılan Lübnan-Filistin zirvesinde alınan, Lübnan'ın tüm toprakları üzerindeki egemenliğini, devlet otoritesinin güçlendirilmesini ve silahların devletin elinde toplanmasını teyit eden kararlarla uyumlu.

Şarku’l Avsat'ın elde ettiği bilgilere göre, Fetih Hareketi’nin silahlarını teslim etme süreci el-Bedavi ve el-Celil kamplarında yakında tamamlanacak ve son aşamalar Ayn el-Hilve ve el-Miyye ve Miyye'de gerçekleşecek.


Hizbullah: Silahların devletin elinde toplanması planına ilişkin kabine toplantısı, akıl ve sağduyuya dönüş için bir fırsat

Lübnan hükümeti, Cumhurbaşkanı Joseph Avn başkanlığında Baabda Sarayı'nda toplandı. Toplantıda, silahların devletin elinde toplanması planı görüşüldü,(EPA)
Lübnan hükümeti, Cumhurbaşkanı Joseph Avn başkanlığında Baabda Sarayı'nda toplandı. Toplantıda, silahların devletin elinde toplanması planı görüşüldü,(EPA)
TT

Hizbullah: Silahların devletin elinde toplanması planına ilişkin kabine toplantısı, akıl ve sağduyuya dönüş için bir fırsat

Lübnan hükümeti, Cumhurbaşkanı Joseph Avn başkanlığında Baabda Sarayı'nda toplandı. Toplantıda, silahların devletin elinde toplanması planı görüşüldü,(EPA)
Lübnan hükümeti, Cumhurbaşkanı Joseph Avn başkanlığında Baabda Sarayı'nda toplandı. Toplantıda, silahların devletin elinde toplanması planı görüşüldü,(EPA)

Hizbullah yetkilisi Mahmud Kamati bugün Reuters'a yaptığı açıklamada, Hizbullah’ın dün yapılan ve silahların devletin elinde toplanması planını ele alan kabine toplantısını ‘ülkenin bilinmeyene sürüklenmesini önlemek için akıl ve sağduyuya dönme fırsatı’ olarak gördüğünü söyledi.

Lübnan kabinesi dün, ordunun silahların devletin elinde toplanması planını memnuniyetle karşıladı ve ordunun planı uygulamaya başlayacağını belirtti. Kabine bir zaman çizelgesi belirtmedi ve ordunun bu alandaki yeteneklerinin sınırlı olduğunu kaydetti. Ancak, İsrail'in Lübnan'daki askeri operasyonlarının devam etmesinin ordunun ilerlemesini engelleyeceğini de bildirdi. Kabine toplantısının ardından gazetecilere açıklamalarda bulunan Lübnan Enformasyon Bakanı Paul Morcos, kabinenin planı resmi olarak onayladığını söylemedi.

Kamati Reuters'a verdiği demeçte, Hizbullah'ın, hükümetin dün açıkladığı, bu konudaki ABD yol haritasının uygulanmasının İsrail'in taahhüdüne bağlı olduğu açıklamasına dayanarak değerlendirme yaptığını belirtti.

Kamati, İsrail'in saldırılarını durdurup Güney Lübnan'dan çekilmediği sürece planın uygulanmasının bir sonraki duyuruya kadar askıya alınması gerektiğini vurguladı.

Kamati, “Hükümetin, ABD'nin yol haritasının uygulanmasında herhangi bir ilerlemenin İsrail'in taahhüdüne bağlı olduğunu açıklaması, planın bir sonraki duyuruya kadar askıya alındığı anlamına geliyor” dedi.

Lübnan kabinesi geçtiğimiz ay, tüm silahların devletin elinde toplanması için bir plan geliştirme görevini orduya verdi ve İsrail'in Lübnan'daki askeri operasyonlarını durdurması karşılığında Hizbullah'ın silahsızlandırılmasını amaçlayan ABD yol haritasını onayladı.

Kamati, “Hizbullah bu iki kararı kategorik olarak reddetti. Lübnan hükümetinin ulusal güvenlik stratejisi hazırlamayı taahhüt etmesi bekleniyor” ifadelerini kullandı.

İsrail geçen hafta, Lübnan ordusu Hizbullah'ı silahsızlandırmak için adımlar atarsa Güney Lübnan'daki askeri varlığını azaltacağını ima etti. Ancak son olarak çarşamba günü dört kişiyi öldürdüğü bir saldırı gerçekleştirdi.

Lübnan, geçen yıl İsrail ile yaşanan savaştan bu yana Hizbullah'ın silahsızlandırılması konusunda bölünmüş durumda.

Lübnan, ABD ve Hizbullah'ın yerel muhaliflerinin örgütü silahsızlandırması yönündeki baskısı altında. Ancak Hizbullah, silahsızlandırmayı tartışmanın bile büyük bir hata olacağını söyleyerek bunu reddediyor. İsrail ise Lübnan'a hava saldırılarını sürdürüyor ve güneydeki geniş toprakları işgal ediyor.

Hizbullah Genel Sekreteri Naim Kasım geçen ay iç savaş ihtimalini gündeme getirerek, hükümeti örgüte karşı çıkmaya çalışmaması konusunda uyardı ve sokaklarda protestoların patlak verebileceğini söyledi.


Lübnan, ordunun planına göre ‘silahları devletin elinde toplama’ faaliyetine devam ediyor

Lübnan hükümeti, Cumhurbaşkanı Joseph Avn başkanlığında Baabda Sarayı'nda toplandı. (DPA)
Lübnan hükümeti, Cumhurbaşkanı Joseph Avn başkanlığında Baabda Sarayı'nda toplandı. (DPA)
TT

Lübnan, ordunun planına göre ‘silahları devletin elinde toplama’ faaliyetine devam ediyor

Lübnan hükümeti, Cumhurbaşkanı Joseph Avn başkanlığında Baabda Sarayı'nda toplandı. (DPA)
Lübnan hükümeti, Cumhurbaşkanı Joseph Avn başkanlığında Baabda Sarayı'nda toplandı. (DPA)

Lübnan hükümeti, ordunun, silahların devletin elinde toplanmasını beş aşamada uygulamak için geliştirdiği planı kabul ederek bu meseleyi çözdü. Söz konusu planın ilk aşaması yıl sonuna kadar tamamlanacak. Bu, hükümetin geçen ayın başında aldığı kararlarda belirlediği son tarihi aşıyor.

Hükümetin kararı Şii İkilisi’ni memnun etti. Meclis Başkanı Nebih Berri Şarku’l Avsat'a, “Ortam iyi, zehirli rüzgarlar dinmeye başlıyor. Ordunun planı sivil barışı koruyor” dedi. Berri ayrıca, çatışmayı önlemenin önemini vurguladı.

Öte yandan Başbakan Nevvaf Selam Şarku’l Avsat'a verdiği demeçte, kararların açık olduğunu ve yoruma yer bırakmadığını belirterek, bu adımın Hizbullah'ın silahsızlandırılmasına ilişkin kararların geri alınmasına yol açmadığını ifade etti.

Selam, silahların devletin elinde toplanması konusunda geri dönüşün olmayacağını ve hükümetin 5 Ağustos'ta yapılan toplantının kararlarına uygun olarak kendi güçleri aracılığıyla devletin otoritesini genişletmeye devam edeceğini belirtti. Selam, ‘Lübnan'ın Amerikalılarla mutabık kalarak değiştirdiği ve hedefleri hükümet tarafından onaylanan ABD’nin Suriye Özel Temsilcisi Tom Barrack'ın planının, her iki tarafça karşılıklı olarak uygulanması gerektiğini, ancak İsrail'in henüz bu konuda taahhütte bulunmadığını’ kaydetti.