Kağıt filtre deniz canlılarını tespit ediyor

Dr. Cindy Bessey filtre kağıdını tutuyor
Dr. Cindy Bessey filtre kağıdını tutuyor
TT

Kağıt filtre deniz canlılarını tespit ediyor

Dr. Cindy Bessey filtre kağıdını tutuyor
Dr. Cindy Bessey filtre kağıdını tutuyor

Avustralya Ulusal Bilim Ajansı tarafından batı Avustralya kıyılarındaki sularda yürütülen yeni bir araştırma, özel bir kağıt filtrenin deniz suyunda yüzdürülmesiyle bölgede hangi türlerin bulunduğunu ortaya çıkarabileceğini gösteriyor.
Araştırmacılar, bu yenilikçi yöntem sayesinde su ortamlarında bitkiler ve hayvanlar tarafından salgılanan eDNA’ yı (çevresel DNA) tespit etmeyi başardılar. Böylece çevrede bulunan türler kolayca tespit edilebilecek.
Çevresel DNA adı verilen veya bilimsel olarak eDNA diye bilinen analiz yöntemi, geleneksel DNA analizinde olduğu gibi organizmanın kendisinden örnek almak yerine yaşadığı çevreden numune almayı, örneğin suda yaşayan organizma türlerini keşfetmek için deniz suyundan örnekler toplayarak onlardaki eDNA’yı analiz etmeyi ifade ediyor. Bu sulardaki türleri keşfetmek ve biyo çeşitliliği değerlendirmek için trol ağı kullanımına insani bir alternatif olduğu gibi dalgıç kullanmaktan da daha güvenli bir yöntem.
Şimdiye kadar çevresel DNA'nın toplanması deniz suyu numunelerinin filtrelenmesi için membran, pompa ve sair özel ekimpanlara ihtiyaç duyulduğundan uzun zaman alıyordu. Öte yandan tür çeşitliliğini veya dağılımını araştıran çevresel çalışmalar, genellikle mevcut filtreleme yöntemleri kullanılarak pratik olarak toplanabilecek olandan daha fazla örnek toplamayı gerektiriyor.
Ancak Avustralyalı ekip tarafından geliştirilen ve detayları önceki gün "Communications Biology" bilim dergisinde açıklanan yeni filtre kağıtları bu sorunları aşıyor. Pozitif yüklü naylon ve yüksüz selüloz ester den yapılan bu kağıt filtrelere su altında kalıyorlar. Araştırmacılar, balık türleri arasındaki farklılıkların göstergesi olan metabolizma izlerinin bu filtrede toplanmasını sağlayarak, bu yeni yöntemin balık türlerini tespit etmede etkili olduğunu ve genel balık biyo çeşitliliği hakkında tahminler sağlanmada yararlı olabileceğini kanıtladılar.
Avustralya Ulusal Bilim Ajansı'nın  Çevresel Bilimler Platfomrunda (Environomics Future Science Platrform) deniz bilimcisi olan Dr. Cindy Bessey, çalışmanın yayınlanmasıyla bağlantılı olarak ajansın web sitesi tarafından yayınlanan raporda, “Yeni yöntemimiz, eDNA'yı toplamak için deniz suyunu filtrelemenin gerekli olmadığı gibi, yeterli zamanın olmadığı, ekipman ve enerjiye erişimin sınırlı olduğu yerlerde yeni teknolojik araçların gerekli olmadığı anlamına geliyor” dedi.



Martıların şehirde yaşamasını sağlayan özellik bulundu

Bazı martı türleri kentte sadece yiyecek ararken, yuva kuranlar da var (AFP)
Bazı martı türleri kentte sadece yiyecek ararken, yuva kuranlar da var (AFP)
TT

Martıların şehirde yaşamasını sağlayan özellik bulundu

Bazı martı türleri kentte sadece yiyecek ararken, yuva kuranlar da var (AFP)
Bazı martı türleri kentte sadece yiyecek ararken, yuva kuranlar da var (AFP)

Beyinleri büyük martıların şehirde yaşamaya daha yatkın olduğu bulundu. Sahil kenarındaki uçurumlara yuva yapan martıların kent ortamına daha iyi adapte olduğunu tespit eden araştırmacılar, bunun beynin büyüklüğünden kaynaklandığını düşünüyor. 

Frontiers in Ecology and Evolution adlı bilimsel dergide yayımlanan araştırmada, uçurumlara yuva yapan martıların yarısından fazlasının şehir ve kasabalarda da yuva yaptığı ve bu türlerin daha büyük beyne sahip olduğu saptandı. 

Bilim insanları şehir ortamında üreyen ve yiyecek arayan martıların yanı sıra farklı türlerin beyin boyutlarını içeren veritabanlarını inceledi. 50 martı türünden 13'ünün kentte yuva yaptığı, 13'ünün burada yiyecek aradığı, 9'ununsa her ikisini de yaptığı bulundu. 

Araştırmacılar uçurumlara yuva yapan martı türlerinin yüzde 53'ünün kentlerde de yuva yaptığını gözlemledi. Normalde uçurumlara yuva yapmayan martılarınsa yüzde 11'i iki alanda da ürüyordu. 

Exeter Üniversitesi'nden evrimsel biyolog Neeltje Boogert, ortak yazarı olduğu çalışmanın sonuçları hakkında "Daha büyük beyinli martı türlerinin uçurumda yuva yapma, bunu yapanların da kentsel alanlarda üreme olasılığının daha yüksek olduğunu bulduk" diyor:

Ayrıca muhtemelen martıların atalarının uçurumda yuva yapmadığını ve bu nedenle bunun nispeten yeni bir adaptasyon olduğunu tespit ettik.

Kuşların bu davranışının sabit veya içgüdüsel olmadığını belirten araştırmacılar uçurumda yuva yapan türlerin evlerini yerde de kurabildiğini söylüyor. Öte yandan uçurumda yuva yapmayan türler sadece yerde ürüyor.

Çalışmanın bir diğer yazarı Madeleine Goumas, "Bu durum, daha büyük beyinlerin bu martı türlerinin yuva yapmayı seçtiği yerle ilgili esnek davranmasını sağladığına ve bu sayede yavrularını binalar gibi alışılmadık yerlerde büyütebildiğine işaret ediyor" diye açıklıyor.

Yiyecek arama davranışlarını da inceleyen ekip ne beyin büyüklüğünün ne de manevra kabiliyetini etkileyen kanat şeklinin kentsel ortamlardaki martı hareketlerinin iyi bir göstergesi olduğu sonucuna vardı. 

Dünya Doğa ve Doğal Kaynakları Koruma Birliği'nin bu kuşlara dair verilerinden yararlanan araştırmacılar, popülasyonları sabit kalan veya artan martıların kentsel yaşam alanlarını kullanırken kaydedilme ihtimalinin azalan türlerinkinden en az iki kat daha fazla olduğunu buldu. Nesli tehdit altında veya neredeyse tehdit altındaki 10 türden yalnızca birinin, kara bacaklı martının şehir ortamına dahil olduğu gözlemlendi.

Ekip, kuşların kentlerdeki yaşantısının anlaşılmasının koruma çalışmaları açısından önem taşıdığını vurguluyor. "Kentleşme pek çok hayvan için büyük bir sorun" diyen Goumas şöyle ekliyor: 

Bazı martı türleri, diğer hayvanların kent alanlarını kullanmasını engelleyen bazı zorlukların üstesinden gelmeyi başarmış görünüyor. Fakat şehir yaşamının etkilerini tam olarak anlamak için daha uzun vadeli araştırmalara ve diğer taksonlar üzerinde karşılaştırmalı çalışmalara ihtiyaç var.

Independent Türkçe, Popular Science, Phys.org, Frontiers in Ecology and Evolution


Ünlü oyuncu Alacakaranlık'tan yıllar sonra vampir türüne geri dönüyor

Fotoğraf: Reuters
Fotoğraf: Reuters
TT

Ünlü oyuncu Alacakaranlık'tan yıllar sonra vampir türüne geri dönüyor

Fotoğraf: Reuters
Fotoğraf: Reuters

Kristen Stewart yeni vampir gerilimi Flesh of the Gods için Oscar Isaac'le bir araya gelmeye hazırlanıyor.

34 yaşındaki Stewart, 2008'le 2012 arasında rol aldığı çılgınca popüler vampir romansı Twilight ve devam filmleriyle adını duyurmuştu.

45 yaşındaki Isaac ise Star Wars devam üçlemesinde (2015-2019) Poe Dameron, Marvel Sinematik Evreni'nde Moon Knight ve Sen Şarkılarını Söyle'deki (Inside Llewyn Davis) Llewyn Davis rolleriyle tanınıyor.

İtalyan-Kanadalı yönetmen Panos Cosmatos'un yeni filminin, her akşam lüks gökdelen dairelerinden inip 1980'lerin Los Angeles'ının nefes kesici gece alemine giden Raoul (Isaac) ve Alex (Stewart) adlı evli bir çifti anlatacağı söyleniyor.

Sonunda gizemli ve esrarengiz bir kadın ve onun sıkı partileyen çetesiyle yolları kesişen Raoul'la Alex kendilerini hedonizm, heyecan ve şiddetin göz alıcı, gerçeküstü dünyasında baştan çıkarılmış bulur.

Cosmatos en çok, Nicolas Cage'in başrolünde oynadığı 2018 yapımı halüsinatif korku filmi Mandy'le tanınıyor. The Independent'tan Geoffrey McNab üç yıldızlı eleştirisinde filmi "yaratıcı, komik ve çok ürkütücü bir intikam draması" diye tanımlayıp ve şöyle yazmıştı: 

Bu, şiddet ve kan dökme cümbüşüne dönüşen bir hikaye değil. Bir çılgınlık içinde başlıyor, bir çılgınlık içinde devam ediyor ve yine bir çılgınlık içinde bitiyor.

Yönetmen yaptığı açıklamada yeni projesi hakkında şunları söyledi: 

Los Angeles'ın kendisi gibi Flesh of Gods da fanteziyle kabus arasındaki eşikte yaşıyor. Hem harekete geçirici hem de hipnotik olan Flesh, sizi cehennemin ışıltılı kalbinin derinliklerine doğru yarış arabasıyla gezintiye çıkaracak.

Senaryoyu, David Fincher'ın 1995 yapımı suç gerilimi Yedi'yle (Se7en) tanınan Andrew Kevin Walker yazdı.

Don't Look Up'ın yönetmeni Adam McKay filmin yapımcıları arasında yer alıyor ve yaptığı açıklamada şunları ekledi: 

Bunun çılgınca ticari ve çılgınca sanatsal olduğunu düşünüyoruz. Amacımız popüler kültür, moda, müzik ve sinemaya yayılacak bir film yapmak.

Çekimlerin bu yıl içinde başlaması bekleniyor.

Stewart'ın son filmi Love Lies Bleeding bu hafta sinemalarda gösterime giriyor.

The Independent'ın baş film eleştirmeni Clarisse Loughrey, 4 yıldızlı eleştirisinde şunları yazmıştı: 

Filmin tamamına nüfuz eden duygu büyük bir hayal kırıklığı, özellikle de bir kadının nihayetinde olasılıkları eşitleyebilecek türden bir güce duyduğu özlem. Stewart burada mükemmel. Love Lies Bleeding'i, yürekleri ısıtan romantik komedisi En Mutlu Mevsim'den David Cronenberg'in Crimes of the Future'ının baş döndürücü sapkınlıklarına kadar, beyazperdedeki genişleyen arzu kataloğuna ekliyor.

Independent Türkçe


Sosyal medyanın çocuklara etkisi beklenenden farklı çıktı

Araştırmacılar sosyal medya kullanımının herkesi aynı şekilde etkilemediğinin altını çiziyor (Pexels)
Araştırmacılar sosyal medya kullanımının herkesi aynı şekilde etkilemediğinin altını çiziyor (Pexels)
TT

Sosyal medyanın çocuklara etkisi beklenenden farklı çıktı

Araştırmacılar sosyal medya kullanımının herkesi aynı şekilde etkilemediğinin altını çiziyor (Pexels)
Araştırmacılar sosyal medya kullanımının herkesi aynı şekilde etkilemediğinin altını çiziyor (Pexels)

Sosyal medyanın internet dışındaki hayatta ilişki kurma becerilerini olumsuz etkilemediği ortaya kondu. Bu mecraları sıkça kullanan çocuk ve gençlerin, sosyal yaşantılarında da son derece aktif olduğu bulundu. 

Ebeveynler sosyal medyayı çok fazla kullanan çocuklarının sosyal becerilerinin geri kalmasından, zihin sağlıklarının ve özgüvenlerinin olumsuz etkilenmesinden endişe duyuyor. Öte yandan daha önce yapılan bazı çalışmalar bu uygulamaların arkadaşlarla yakınlaşmayı ve yeni dostlukların kurulmasını sağlayabildiğini gösteriyor. 

Sosyal medyada uzun süre vakit geçirmenin gerçekten çevrimdışı hayattaki ilişkileri olumsuz etkileyip etkilemediği sorusundan yola çıkan yeni araştırmada Trondheim Early Secure Study adlı kapsamlı bir çalışmanın verilerinden yararlandı. Veritabanı 10 ila 18 yaşındaki yaklaşık 800 çocuğun bilgilerini içeriyordu. 

Computers in Human Behavior adlı hakemli dergide yayımlanan araştırmada sosyal medyayı sıkça kullanan çocukların haftanın birkaç akşamını arkadaşlarıyla yüz yüze görüşerek geçirdiği kaydedildi. Norveç Bilim ve Teknoloji Üniversitesi Psikoloji Bölümü'nden Silje Steinsbekk sorumlu yazarı olduğu çalışma için "Sosyal medyayı çok kullanan kişilerin arkadaşlarıyla çevrimdışı ortamda daha fazla zaman geçirdiğini görüyoruz" ifadelerini kullanıyor.

Diğer yandan sosyal medyanın toplumsal beceriler üzerinde bilhassa olumlu bir etki yarattığına dair bir sonuç elde edilmedi. Steinsbekk "Sosyal medya, yeni bir sosyal etkileşim alanı ve bazıları sosyal medya kullanımının sosyal becerilerin gelişimini engellediğini savunurken, diğerleri bunun tam tersini, yani sosyal becerileri geliştirebileceğini iddia ediyor" diyerek şöyle ekliyor: 

Biz bunların ikisini de destekleyen kanıt bulamadık.

Bilim insanları yine de sosyal medyanın arkadaşlıklar üzerinde yarattığı olumlu etkilerin, araştırmanın temel bulgusuyla bağlantılı olabileceğini düşünüyor.

Araştırmacılar bu sonuçların bütün çocuklar için geçerli olmadığını da ifade ediyor. Çalışmada sosyal anksiyete bozukluğu belirtileri gösteren çocukların yoğun bir şekilde sosyal medya kullanmasının sosyal becerilerinin gerilemesine yol açabildiği bulundu. Fakat Steinsbekk bu bağlantının çok güçlü olmadığını ve başka araştırmalar yapılması gerektiğini vurguluyor. 

Sosyal anksiyetesi olan kişilerin internet üzerinden daha rahat ilişki kurabildiği önceki çalışmalarda ortaya konurken, bu kişilerin sosyal medya bağımlılığı gibi risklere karşı daha savunmasız olduğu da tespit edilmişti. 

Bu sonuçların ebeveynlerin yüreğine biraz su serpmesini umduğunu söyleyen Steinsbekk teknolojinin hızla gelişmesinin araştırmalar önünde bazı engeller yarattığını da ekliyor:

Bugün 10 yaşında olan çocukları inceleyip 2032'de 18 yaşına gelene kadar takip edersek sonuçların aynı olup olmayacağını bilmek mümkün değil.

Independent Türkçe, Phys.org, Earth, Computers in Human Behavior


"Korku Ustası", Oppenheimer'ı küçümsedi: Fena değildi

John Carpenter (AP)
John Carpenter (AP)
TT

"Korku Ustası", Oppenheimer'ı küçümsedi: Fena değildi

John Carpenter (AP)
John Carpenter (AP)

John Carpenter, Christopher Nolan'ın Oscar ödüllü gişe canavarı filmi Oppenheimer hakkındaki kararını verdi ve epik biyografiyi "Fena değil" diye niteledi.

76 yaşındaki yönetmen, Cadılar Bayramı (Halloween) ve Şey (The Thing) gibi filmlerdeki çalışmalarıyla genellikle "Korku Ustası" diye anılıyor.

Last Donut of the Night bültenine konuşan Carpenter'a yakın zamanda çıkan filmlerden hangilerini beğenip beğenmediği soruldu.

Carpenter, "Oppenheimer fena değildi" diye yanıtladı. 

Fena değildi. Herkes onu yüzyılın filmi diye övüyor, bundan emin değilim.

Genel olarak Nolan'ın filmlerini beğenip beğenmediği sorulduğunda Carpenter şu yanıtı verdi:

Evet, sanırım, elbette.

Oppenheimer, atom bombasının arkasındaki beyin olan J. Robert Oppenheimer'ın hikayesini anlatıyor. Film, 96. Akademi Ödülleri töreninde En İyi Film, En İyi Yönetmen, En İyi Erkek Oyuncu (Cillian Murphy), En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu (Robert Downey Jr.), En İyi Sinematografi, En İyi Kurgu ve En İyi Film Müziği olmak üzere 7 dalda ödül kazanmıştı.

Carpenter, Bradley Cooper'ın yönettiği Leonard Bernstein biyografisi Maestro için daha fazla övgüde bulunarak şunları söyledi: 

Maestro'yu çok beğendim. Bence müthişti.

Ünlü yönetmen, Greta Gerwig'in Barbie filminden de etkilenmediğini geçen yıl Los Angeles Times'a açıklamıştı: 

Barbie'yi izlediğime inanamıyorum. Bu benim kuşağıma göre değil. Barbie bebeklerle hiçbir ilgim yoktu. Allan'ın kim olduğunu bilmiyordum. Yani, özetleyebilirim. 'Benim vajinam yok' diyor ve sonunda 'Bir jinekoloğa gideceğim!' diyor. İşte benim için film buydu.

Carpenter, 2021'de The Independent'a konuşmuş, 2010 yapımı Koğuş'tan (The Ward) sonra başka bir film yönetip yönetmeyeceğini ele almıştı.

"Yönetmenliği seviyorum ve doğru koşullar altında bunu tekrar yaparım" demişti.

Ama bu finansmanı yetersiz bir film olamaz, biliyorsunuz ve sevdiğim bir şey olmalı. Bir Drakula filmi güzel olurdu.

İlk filmin başarısının ardından seri haline getirdiği ve halihazırda 13 filmden oluşan Cadılar Bayramı'nın 2021 yapımı devam filmi Cadılar Bayramı Öldürür'de (Halloween Kills) danışmanlık yapmış ve filmin müziklerini hazırlamıştı.

Carpenter, "Bunun nihai slasher filmi olduğunu düşünüyorum" demişti.

Gürültülü ve çok da sert! Michael [Myers] yine bir doğal afet. Rüzgar gibi, öylece geliyor ve onu durduramıyorsunuz. Yeni müziğimin filmin yoğunluğuna uygun olması gerekiyordu. [Yeni filmlerdeki] kadın dayanışmasını seviyorum. Kızlar gerçekten canlarına okuyor. Onlarla uğraşmayın!

Independent Türkçe


Bilim insanları "NASA teleskobu uzayda yaşam buldu" haberlerini yorumladı

Tüm yüzeyi suyla kaplı gezegenin çizimi (Shang-Min Tsai/Kaliforniya Üniversitesi)
Tüm yüzeyi suyla kaplı gezegenin çizimi (Shang-Min Tsai/Kaliforniya Üniversitesi)
TT

Bilim insanları "NASA teleskobu uzayda yaşam buldu" haberlerini yorumladı

Tüm yüzeyi suyla kaplı gezegenin çizimi (Shang-Min Tsai/Kaliforniya Üniversitesi)
Tüm yüzeyi suyla kaplı gezegenin çizimi (Shang-Min Tsai/Kaliforniya Üniversitesi)

Yeni bir araştırmaya göre, uzak bir gezegende uzaylı yaşam belirtilerinin keşfedilmesiyle ilgili son zamanlarda duyulan heyecan yersiz ya da en azından erken olabilir.

Son haftalarda, Dünya'dan yaklaşık 125 ışık yılı uzaklıktaki K2-18b adlı gezegenle ilgili heyecan artıyor. Geçen yılın sonlarında araştırmacılar bu gezegende bir "yaşam" molekülü görmüş olabileceklerini açıklamıştı.

Başka bir gezegende yaşam belirtisi olabilecek şey üzerine spekülasyonlar ve heyecan o zamandan beri artıyor. Ancak araştırmacılar tespitin "sağlam olmadığı" ve gezegende neler olduğunu doğrulamak için daha fazla çalışma yapılması gerektiği uyarısında bulunmuştu.

Ancak artık araştırmacılar sinyalin başlangıçta göründüğü kadar net olmadığı uyarısını yapıyor. Sinyal metanla örtüşüyor ve araştırmacılar bu ikisini birbirinden ayırmanın henüz mümkün olmadığını düşünüyor.

Bunu, hem molekülün hem de K2-18b'deki olası atmosferin fizik ve kimyasını simüle eden bilgisayar modelleri kullanarak yaptılar. Bu modeller, bulgunun aslında dimetil sülfür, yani DMS'nin varlığını gösterdiğinden emin olmanın bir yolu bulunmadığına işaret etti.

Ancak bu bulgular, yaşam belirtilerini hiç bulamadığımızdan ziyade henüz bulamadığımızı gösteriyor olabilir. Bilim insanları gezegeni başka araçlarla da inceleyerek molekülün orada var olup olmadığını kesin şekilde görebilecek.

Bunu, geçen yılki çalışmada kullanılandan daha iyi kızılötesi dalga boylarını tespit eden bir araç kullanarak yapacaklar.

Çalışma, The Astrophysical Journal Letters'da yayımlanan "Biogenic sulfur gases as biosignatures on temperate sub-Neptune waterworlds" (Alt-Neptün suyla kaplı gezegenlerde sıcaklığın biyolojik işaretleri olarak biyojenik sülfür gazları) başlıklı yeni makalede açıklandı.

Independent Türkçe


Mayaların top sahasını nasıl kutsadığı ortaya çıktı

Mayalar top oyunlarını eğlencenin yanı sıra ritüel amaçlı da oynuyordu (Dallas Museum of Art)
Mayalar top oyunlarını eğlencenin yanı sıra ritüel amaçlı da oynuyordu (Dallas Museum of Art)
TT

Mayaların top sahasını nasıl kutsadığı ortaya çıktı

Mayalar top oyunlarını eğlencenin yanı sıra ritüel amaçlı da oynuyordu (Dallas Museum of Art)
Mayalar top oyunlarını eğlencenin yanı sıra ritüel amaçlı da oynuyordu (Dallas Museum of Art)

Maya uygarlığına ait top sahalarına Şili biberi ve halüsinojen bitkiler konduğunu bulan arkeologlara göre bu keşif bir ritüele işaret ediyor. Şifalı bitkilerin yapıyı kutsama amacıyla yerleştirildiği düşünülüyor. 

Yucatán Yarımadası'nda Mayaların bir zamanlar yaşadığı Yaxnohcah bölgesinde kazı yapan arkeologlar toprakta kara lekeler olduğunu fark edince örnek toplayarak laboratuvarda inceledi. DNA analizleri lekelerin 4 ayrı şifalı bitkiden kaynaklandığını ortaya koydu. Mayaların sıkça kullandığı bu bitkiler dini açıdan da önem arz ediyordu. 

ABD'deki Cincinnati Üniversitesi'nden araştırmacılar kahkahaçiçeği türünden Ipomoea corymbosa adlı, LSD'yle benzer yapıda halüsinojen bir bitkinin kalıntılarını tespit etti. Bölgede xtabentun diye bilinen bu bitkinin poleniyle beslenen arılardan toplanan baldan, bugün Meksika'da likör yapılıyor. 

Oxandra lanceolata ve Şili biberi kalıntıları da bulan bilim insanları bu üç bitkinin daha sonra Hampea trilobata adlı ağacın yapraklarına sarıldığı sonucuna vardı. Mayaların bu bitkinin yapraklarını ritüellerdeki demetleri sarmak için kullandığı önceden biliniyordu.

Acı biberinse şifalı özellikleri nedeniyle kültürde yer edindiğini belirten araştırmacılar bugünkü Mayaların da veremden ishale kadar çeşitli hastalıkların tedavisinde bu bitkiden faydalandığını kaydediyor. 

PLOS One adlı hakemli dergide yayımlanan araştırmanın başyazarı David Lentz, "Mayalar için çeşniden daha fazlası olan Şili biberi genellikle ritüellerde ve tıbbi uygulamalarda kullanılırdı" diye açıklıyor. 

LSD'ye benzer fizyolojik etkiler yaratan xtabentunun törensel bağlamda kullanıldığına dair kanıtlar görüyoruz. Meğerse buradaki törensel bir demetmiş.

Araştırmacılar bitkilerin top sahasının inşası sırasında yapıyı kutsama amacıyla konduğunu düşünüyor. Analizler ayrıca demetin yaklaşık MS 80'de yerleştirildiğine işaret ediyor.

Kültürlerinde çeşitli top oyunları bulunan Mayalar örneğin el ve ayaklar kullanılmadan topun bir potadan geçirilmeye çalışıldığı pok-a-tok denen oyunu oynuyordu. 

Öte yandan top sahalarının sadece eğlence amaçlı değil, dini törenler için de kullanıldığı tahmin ediliyor. Lentz, "Bugün top sahalarını boş zaman geçirme yeri olarak görüyoruz fakat Mayaların gözünde bu alanların kutsal bir yeri de vardı" diyor.

Top sahasını inşa ederken, tanrılara araziyi değiştirdiklerini bildirme ve onların burayı kutsaması amacıyla adak görevi gören demeti yerleştirmiş olmalılar. Bu ritüel, diğer Maya yerleşimlerinde kanıtlarını bulduğumuz benzer törenlerle örtüşüyor.

Independent Türkçe, IFL Science, Live Science, PLOS One


Çığır açan bilimsel "dopingle" daha ucuz ve dayanıklı bataryalar mümkün

Fotoğraf: AFP
Fotoğraf: AFP
TT

Çığır açan bilimsel "dopingle" daha ucuz ve dayanıklı bataryalar mümkün

Fotoğraf: AFP
Fotoğraf: AFP

Bilim insanları bataryaları "doping" tekniğiyle hem daha ucuz hem de daha verimli hale getirmenin yeni bir yolunu buldu.

Bu teknikte, bataryaların performansını önemli ölçüde değiştirmek için onlara küçük miktarlarda kolayca bulunabilen elementler ekleniyor.

Dünya, arabalarımızdan cep telefonlarımıza kadar her şeyde ve enerji depolamada kullanılan lityum-iyon bataryalara ciddi ölçüde bağımlı hale geldi. Ancak bu bataryalar nadir ve pahalı kaynaklara aşırı bağımlılıkları da dahil bir dizi sorundan muzdarip. 

Araştırmacılar, batarya katotlarında daha verimli ve sürdürülebilir malzemeler kullanılmasına yönelmenin bu sorunu gidermesini umuyor. Katot, bataryanın önemli elektron değişim süreçlerinin gerçekleştiği ve bu sorunların çoğunun ortaya çıktığı kısmı.

Araştırmacılar demir ve oksijen reaksiyonlarını kullanarak bu katodun kapasitesinin yükselmesini sağlayan yeni bir malzeme bulduklarını geçen yıl duyurmuştu. Ancak bu buluş, bataryaları şarj etme ve yeniden doldurma sırasında oksijen açığa çıkardığı için sorunları da beraberinde getirmişti. 

Şimdiyse araştırmacılar "doping" işleminin bu sorunun üstesinden gelebileceğini ve yeni teknolojinin kullanışlı hale gelmesini sağlayabileceğini söylüyor.

Hokkaido Üniversitesi'nden Hiroaki Kobayaşi, "Katodun kristal yapısına az miktarda alüminyum, silikon, fosfor ve kükürt gibi bol miktarda bulunan elementlerin eklenmesiyle döngü sayısının önemli ölçüde artırılabileceğini keşfettik" dedi.

Yeni bulgular, bataryaların stabilitelerini artırarak şarjlarını yüzde 90'a kadar tutmalarını sağlayabilir.

Kobayaşi, "İklim değişikliğiyle mücadeleye yönelik küresel çabaların da gerektirdiği gibi elektrik enerjisinin yaygın olarak fosil yakıt kullanımının yerini alması durumunda çok önemli olacak batarya teknolojisindeki ilerlemelere önemli bir katkıda bulunmayı umarak bu yeni bulguları geliştirmeye devam edeceğiz" dedi.

ACS Materials Letters adlı bilimsel dergide yayımlanan çalışma, "Uygun Maliyetli Yüksek Enerjili Lityum-İyon Batarya Katotlarına Doğru: Kovalant Bağ Oluşumu Antiflorit Yapılı Lityum Bakımından Zengin Demir Oksitte Katı Hal Oksijen Redoksunu Güçlendiriyor" (Toward Cost-Effective High-Energy Lithium-Ion Battery Cathodes: Covalent Bond Formation Empowers Solid-State Oxygen Redox in Antifluorite-Type Lithium-Rich Iron Oxide) başlıklı makalede anlatılıyor. 
Independent Türkçe


75 bin yıl önce ölen Neandertal kadının yüzü yeniden oluşturuldu

Dr. Emma Pomeroy, Şanidar Z için "Bence onların kim olduğuyla bağlantı kurmamızı sağlayabilir" diyor (Jamie Simonds/BBC Studios)
Dr. Emma Pomeroy, Şanidar Z için "Bence onların kim olduğuyla bağlantı kurmamızı sağlayabilir" diyor (Jamie Simonds/BBC Studios)
TT

75 bin yıl önce ölen Neandertal kadının yüzü yeniden oluşturuldu

Dr. Emma Pomeroy, Şanidar Z için "Bence onların kim olduğuyla bağlantı kurmamızı sağlayabilir" diyor (Jamie Simonds/BBC Studios)
Dr. Emma Pomeroy, Şanidar Z için "Bence onların kim olduğuyla bağlantı kurmamızı sağlayabilir" diyor (Jamie Simonds/BBC Studios)

75 bin yıllık kafatası kalıntılarıyla Neandertal bir kadının yüzü yeniden oluşturuldu. 

2018'de bulunan bir kafatası kullanılarak oluşturulan model, BBC Studios'un bugün gösterime giren Netflix belgeseli Neandertallerin Sırları (Secrets of the Neanderthals) için yapıldı. Dümdüz hale gelmiş ve parçalara ayrılmış kafatası, modern insanların en yakın akrabalarından birinin nasıl göründüğüne ışık tutuyor. 

Kalıntıları, Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi'nde yer alan Şanidar Mağarası'nda gün yüzüne çıkarılan kadına Şanidar Z ismi verildi. Şanidar Z'nin omurgası, omuzları ve elleri de bulunurken vücudunun alt kısmının 1960'ta çıkarıldığı düşünülüyor. O zaman aynı mağarada 10 ayrı ekrek, kadın ve çocuk Neandertal'in kalıntılarına ulaşılmıştı. 

Cambridge ve Liverpool John Moores üniversitelerinden araştırmacıların Şanidar Mağarası'nda bulduğu kemikler son derece yumuşamıştı. Bunları düzelttikten sonra 200'den fazla parçayı birleştiren araştırmacıların yapbozu tamamlanması bir yıldan uzun sürdü.

fdbf
Mağarada bulunan kafatası, Cambridge Üniversitesi'nde bir araya getirildi (Jamie Simonds/BBC Studios)

Birleştirilen kafatası tarandıktan sonra bunun üç boyutlu çıktısı dünyaca ünlü paleo sanatçıları Adrie ve Alfons Kennis kardeşlere verildi. Tek yumurta ikizi kardeşler yapay kas ve deri katmanları kullanarak modeli ortaya çıkardı.

Şanidar Z'nin kafatasının, ölümünden nispeten kısa süre sonra kafasına taş düşmesiyle dümdüz olduğu düşünülüyor. Kazılara liderlik eden, Cambridge Üniversitesi'nden Prof. Graeme Barker, 2 santimetrelik kafatası için şöyle diyor:

Kafatası adeta bir pizza kadar düzdü. 

Bilim insanları, Şanidar Z'nin kadın olduğuna neredeyse emin. Pelvis kemikleri bulunamadığı için daha net bir doğrulama yapılamıyor fakat diş minesindeki kadın genetiğiyle ilişkili bazı baskın proteinler ve iskeletin ince yapısından dolayı kadın olduğu düşünülüyor. Ayrıca yine diş örneklerinin analizi, Şanidar Z'nin 40'larının ortasında hayatını kaybettiğine işaret ediyor.

Araştırma ekibinden Dr. Emma Pomeroy, Neandertal kafataslarının modern insanlarınkinden epey farklı göründüğünü fakat yeni modelin bu farklılıkların bu kadar keskin olmadığına işaret ettiğini belirtiyor. Paleoantropolog, modern insanlarla Neandertallerin çiftleştiğini ekleyerek "bugün yaşayan neredeyse herkesin hâlâ Neandertal DNA'sına sahip olduğunu" ifade ediyor.

Şanidar Mağarası'ndan bu zamana kadar çıkarılan kalıntılar, soyları yaklaşık 40 bin yıl önce tükenen Neandertallerin ölülerini gömme alışkanlıklarına ışık tutuyor. Mağaradaki cesetler benzer yöne bakacak şekilde, uzun bir kaya sütununun yanındaki bir oyuğa dikkatlice yerleştirilmişti. 

Ayrıca 1960'ta çıkarılan iskeletlerden birinin etrafının polenlerle kaplı olması, Neandertallerin ölülerini çiçeklerden oluşan bir yatağa yerleştirdiği düşüncesine yol açmıştı. Fakat yeni kazıları yürüten ekipteki Prof. Chris Hunt, polenlerin arılar tarafından bırakılmış olabileceğini veya cesetlerin üzerine konan dallardaki çiçeklerden gelmiş olabileceğini düşünüyor. Liverpool John Moores Üniversitesi'nden Prof. Hunt şöyle diyor:

Dallardaki çiçekler değil ama dalların kendisi sırtlan gibi hayvanların cesetlere ulaşmasını engellemiş olabilir.

Cesetlerin yerleştirilme biçiminin "gelenek" ve "bilginin nesiller arasında aktarılması" anlamına geldiğini ifade eden bilim insanı, "Neandertallerin hayatının çirkin, acımasız ve kısa olduğu şeklindeki klasik anlatılarla bağdaştırılamayacak, amaca yönelik bir davranışa benziyor" diye ekliyor.

Independent Türkçe, BBC, Science Alert


Netflix'ten bir ilk: Popüler dizinin hayranlarına duyuru

YouTube dizisi olarak başlayan Cobra Kai, iki sezonun ardından 2020'de Netflix'e taşınmış ve platformun en popüler yapımlarından biri haline gelmişti (Netflix)
YouTube dizisi olarak başlayan Cobra Kai, iki sezonun ardından 2020'de Netflix'e taşınmış ve platformun en popüler yapımlarından biri haline gelmişti (Netflix)
TT

Netflix'ten bir ilk: Popüler dizinin hayranlarına duyuru

YouTube dizisi olarak başlayan Cobra Kai, iki sezonun ardından 2020'de Netflix'e taşınmış ve platformun en popüler yapımlarından biri haline gelmişti (Netflix)
YouTube dizisi olarak başlayan Cobra Kai, iki sezonun ardından 2020'de Netflix'e taşınmış ve platformun en popüler yapımlarından biri haline gelmişti (Netflix)

Netflix, popüler dizisi Cobra Kai'ın final sezonu için alışılmadık bir yayın stratejisi belirledi. İzleyiciler, dövüş sanatları dizisinin 6. ve son sezonunu bir oturuşta bitiremeyecek çünkü yayın devi, Cobra Kai'ın son sezonunu üçe bölüp farklı zamanlarda vizyona sokacak.
.

15 bölüm üçe bölünüyor

Netflix'in en büyük hitlerinin yeni sezonlarını iki parçaya bölmesi olağan hale gelmiş olsa da yayın devi, ilk kez bir sezonu üçe bölüyor. 

Cobra Kai'ın 6. sezonundan birinci kısım 18 Temmuz'da, ikinci kısım da 28 Kasım'da gösterime girecek. İzleyiciler üçüncü kısım içinse 2025'i beklemek zorunda kalacak. Bu bölüm için henüz belirlenmiş kesin bir tarih yok.

Dizinin final sezonu toplam 15 bölümden oluşacak ve her üç kısımda da 5'er bölüm yayımlanacak.

Cobra Kai'ın 5. sezonu, 9 Eylül 2022'de gösterime girmişti. Meşhur dövüş filmi Karate Kid'in devam dizisinin 6. sezonu, Cobra Kai dojolarının karate turnuvasından elenmesiyle başlayacak.

Josh Heald, Jon Hurwitz ve Hayden Schlossberg tarafından yazılan dizinin yıldız oyuncuları Ralph Macchio ve William Zabka, Cobra Kai'da yönetici yapımcı olarak da görev yapıyor.

Yaratıcılar Heald, Hurwitz ve Schlossberg daha önce diziyi bitirme kararını "acı tatlı" diye nitelendirmişti.

"Mütevazı bir onur"

Üçlü Ocak ayında yaptıkları açıklamada, "Dünyayı Karate Kid evreniyle yeniden tanıştırmak bizim için mütevazı bir onur oldu" demişti.

"Bu fırsatı hiçbir zaman hafife almadık" diyen senaristler, sözlerini şöyle sürdürmüştü:

Cobra Kai'la ilk günkü hedefimiz, her zaman hayal ettiğimiz zaman ve yerde Vadi'den ayrılarak bu işi kendi şartlarımızla bitirmekti. Dolayısıyla bu başarıyı büyük bir gurur ve minnettarlıkla duyurabiliyoruz. Önümüzdeki 6. sezon Cobra Kai'ın sonu olacak.

Independent Türkçe, IndieWire, Hollywood Reporter


Ünlü oyuncunun yeni Netflix dizisi eleştirmenleri böldü

Big Little Lies'ın Emmy ödüllü yaratıcısı David E. Kelley'nin yaratıcısı olduğu dizinin başrolündeki Jeff Daniels'a Diane Lane, Tom Pelphrey ve Lucy Liu eşlik ediyor (Netflix)
Big Little Lies'ın Emmy ödüllü yaratıcısı David E. Kelley'nin yaratıcısı olduğu dizinin başrolündeki Jeff Daniels'a Diane Lane, Tom Pelphrey ve Lucy Liu eşlik ediyor (Netflix)
TT

Ünlü oyuncunun yeni Netflix dizisi eleştirmenleri böldü

Big Little Lies'ın Emmy ödüllü yaratıcısı David E. Kelley'nin yaratıcısı olduğu dizinin başrolündeki Jeff Daniels'a Diane Lane, Tom Pelphrey ve Lucy Liu eşlik ediyor (Netflix)
Big Little Lies'ın Emmy ödüllü yaratıcısı David E. Kelley'nin yaratıcısı olduğu dizinin başrolündeki Jeff Daniels'a Diane Lane, Tom Pelphrey ve Lucy Liu eşlik ediyor (Netflix)

Ünlü oyuncu Jeff Daniels'ın başrolde olduğu yeni dizi A Man in Full, Netflix'te gösterime girdi. Eleştirmenleri bölen drama, herkesin diziden hoşlanmayacağının sinyalini verdi. 

İflasın eşiğinde bir emlak kralı

Amerikalı yazar Tom Wolfe'un 1998 tarihli aynı adlı romanından uyarlanan mini dizi, iflasın eşiğindeki emlak kralı Charlie Croker'ın şirketini kurtarma çabalarını merkeze alıyor alıyor. 

Prömiyerini 2 Mayıs'ta yapan dizi, her biri ortalama 45 dakika süren 6 bölümden oluşuyor.

Netflix, 18 yaşından küçüklere uygun olmadığını belirttiği dizinin konusunu şöyle özetliyor:

Amansız düşmanlar ve ani bir iflasla karşı karşıya kalan Atlantalı bir emlak patronu, imparatorluğu çökmeye başlayınca dişini tırnağına takarak zirveye geri tırmanmalıdır.

Öven de var beğenmeyen de

A Man in Full için yapılan incelemeler, dizinin eleştirmenlerden hem olumlu hem de olumsuz yorumlar aldığını ortaya koyuyor.

Birçok televizyon yazarı, dizinin ilgi çekici bir seyirlik olmadığı görüşünü paylaşıyor.

ScreenRant'tan Ben Gibbons, A Man in Full'u "bireysel rollerinde başarılı olan ve her biri diziye katkıda bulunan güçlü oyuncu kadrosu" nedeniyle överken Hollywood Reporter'dan Daniel Fienberg, diziyi "daha büyük ve karmaşık bir hikayeye sahipken mahkeme salonunun rahatlığına sığınmakla" eleştiriyor. 

USA Today'den Kelly Lawler, "Karakterler yeterince derin değil" derken Slant'tan Ross McIndoe ekliyor:

Charlie'nin haşmetli bir duruşu yok, gerçek bir güç havası da yok ama özellikle iğrenç bir şey de yok.

TheWrap'ten Chris Vognar, oyuncuların performanslarını övdü ama hikayeyi eleştirdi:

Parçalar, onları birbirine bağlamak için çok hızlı hareket eden bir dizide dağınık ve uyumsuz görünüyor.

"Sağlam ve tatmin edici ama..."

Bu eleştirilere rağmen diziyle ilgili daha olumlu görüşler de var. Daily Beast'ten Nick Schager'a göre A Man in Full bazı kusurlarına rağmen "heyecanlı ve son derece izlenebilir" olmaya devam ediyor.

Guardian'dan Lucy Mangan da benzer görüşte. Mangan, "Tüyler ürpertici Trump hicvi, Succession'ın yerini almaya değer" başlıklı yazısında şöyle diyor: 

A Man in Full, Netflix'in Succession sonrası izleyiciyi yakalama girişimiyse, kırk fırın ekmek yemesi lazım. Yeni dizi sağlam, tatmin edici ama gerçek bir hicivden yoksun. Succession'daki her satır en ince noktasına kadar işlenmişti.

Independent Türkçe, ScreenRant, USA Today, TheWrap, Daily Beast, Slant Magazine, Guardian, Hollywood Reporter