Filistin güvenlik güçlerine 1 milyar dolar harcıyor

Filistin Başbakanı Ramallah'ta güvenlik görevlilerine ödül verdi. (WAFA)
Filistin Başbakanı Ramallah'ta güvenlik görevlilerine ödül verdi. (WAFA)
TT

Filistin güvenlik güçlerine 1 milyar dolar harcıyor

Filistin Başbakanı Ramallah'ta güvenlik görevlilerine ödül verdi. (WAFA)
Filistin Başbakanı Ramallah'ta güvenlik görevlilerine ödül verdi. (WAFA)

Halil Musa
Filistin Yönetimi, toprakları üzerindeki egemenliğini kaybetmesine ve büyük çoğunluğu üzerinde kontrolü bulunmamasına rağmen genel bütçenin yüzde 20’sinden fazlasına sahip bir güvenlik kurumuna sahip. Güvenlik kurumunun devlet fikrine hakim olduğu yönünde bir düşünce var.
1994'te Arap ülkelerinden binlerce Filistinli silahlın Batı Şeria ve Gazze Şeridi'ne girişi, Filistin Yönetimi'nin kurulmasıyla olmadı. Bu, yıllar sonra iki çelişkili fikir olan ‘ulusal kurtuluş’ ve ‘devletin işgal altında inşa edilmesi’ arasında çözülemeyen bir çelişkinin yalnızca başlangıcıdır.
Bu kuvvetlerin ilk sınavı, İsrail ordusuyla silahlı çatışmaların patlak verdiği 1996 yılındaki ‘tünel intfadasıydı’. Aynı senaryo, 2000 yılını başındaki ikinci intifada tekrarlandı. Bu sırada İsrail, kendisine karşı silahlı operasyonlar yürütmekle suçlanmasının ardından tüm şehirlerdeki Filistin güvenlik karargahlarının çoğunu yıktı.
Ancak bu, uzun sürmedi. 2003 yılında Uluslararası Dörtlü’nün ‘yol haritası’, Otorite’nin güvenlik aygıtını ve vizyonunu yeniden inşa etme ayrıca terörizmle mücadele ve terörist güçlerle alt yapılarını ortadan kaldırmaya odaklanma çağrısında bulundu.
İki yıl sonra bu, Filistin Sivil Polisi ve ABD Güvenlik Koordinasyon Ofisi ile desteği koordine etmek için Avrupa Polis Misyonu'nun kurulmasının ardından ‘tek yasal silah, tek kanun, tek makam’ stratejisini benimseyen Filistin Yönetimi tarafından pratikte uygulamaya kondu. Bu, iki ulusal kurtuluş projesi ile devlet arasındaki çelişkinin güvenlik kurumunu yeniden kurarak ve onu ‘profesyonel temeller’ üzerine inşa ederek çözülmesine yol açtı.
Personel sayısı 53 bin olan güvenlik kurumu, Filistin Yönetimi bütçesinin (bir milyar dolar) yaklaşık yüzde 20’sine sahip. Bunun çoğunluğunun maaş olarak dağıtıldığı biliniyor. Kurum bu oranla sağlık ve eğitim harcamalarından fazla bir paya sahip oluyor.
Dünyanın dört bir yanındaki güvenlik kurumlarının aksine, personelinin yaklaşık yüzde 90’nın üzerinde bir kısmı yüksek askeri rütbelere sahip. Rütbelerin yaklaşık yüzde 49,6'sı subay, yüzde 43,4'ü astsubay ve geri kalanı da asker.

Tanıklık
Diğer yandan Filistin Başbakan Muhammed Iştiyye, ‘Filistin güvenlik teşkilatının performansının Ortadoğu'nun en iyisi olduğunu belirten uluslararası uzmanların ifadelerinden gurur duyduğunu’ dile getirdi. Iştiyye ayrıca "Güvenlik teşkilatının dayandığı ulusal inanç, başkenti Kudüs olan, özgürleşmiş ve bağımsız bir egemen Filistin'in geleceği için temel garantidir” ifadelerini kullandı. Ancak Iştiyye’nin bahsettiği bu gurur, söz konusu güçlerin performansını eleştirenlere göre, Filistinli güvenlik görevlilerinin Filistin şehir ve köylerinin merkezlerine herhangi bir İsrail ordusu saldırısı ile karargahlarına geri çekilmesiyle tersine dönüyor. Bu durum, güvenlik teşkilatı ve arkasındaki Filistin yönetiminin karşı karşıya olduğu sorunun büyüklüğünü ortaya koyuyor.
Filistin Güvenlik Teşkilatı Sözcüsü Tallal Duveyket şu açıklamada bulundu:
“Yalnızca memur değiliz, bu vatanın evlatlarıyız. Güvenliği sağlıyor, halkımıza kanun ve düzen getirip, suçla mücadele ediyoruz. Bunu başarmak, Filistinliler için güvenlik ve düzene dayalı temel yaşam gereksinimlerini karşılamanın bir kapısı sayılır.”
Duveyket, Independent Arabia’ya yaptığı açıklamada Filistinlilerin güvenliğini sağlamanın, ulusal projenin tamamlanmasını ve 1967 sınırlarında bağımsız bir Filistin devletinin kurulmasına kadar kararlılıklarını güçlendirmeyi amaçladığını söyledi. Güvenlik kurumuna mensup olmanın vatana ait olma, Filistin halkına hizmet etme ve onurunu koruma anlamına geldiğini ifade etti.
Duveyket, İsrail ile ilişkilerle ilgili olarak ise Tel Aviv’in Güvenlik Teşkilatı’nın ‘güvenlik açığını ve kaosu ortadan kaldırma ve suçu önleme’ görevini yerine getirmesinin önüne engeller koyduğunu ve Filistin güvenlik teşkilatının zor koşullarda çalıştığını söyledi.
Filistin Güvenlik Teşkilatı Sözcüsü, Filistin güvenliğinin İsrail ordusunun önünden çekilmesini ‘korkaklığın değil, aklın geri çekilmesi’ olarak nitelendirdi. Bunun ‘siyasi gerçekçiliğe ve İsraillilerle çatışmanın Filistinlilerin çıkarına olmadığına inanan Filistin Yönetimi'nin siyasi bir kararının uygulanmasına’ dayandığına işaret etti.
Duveyket, Filistin siyasi rejiminin, vatandaşları korumayı kutsal kabul eden bir doktrine dayandığını ve görevinin düzgün yaşamı sağlamak olduğuna dikkat çekti. Ayrıca Filistinlilerin onurunun korunmaması halinde gücün hiçbir değeri olmadığını vurguladı.
Tallal Duveyket, Güvenlik Teşkilatı’na verilen ABD mali desteğinin yaklaşık üç yıldır askıya alınmasının ardından muhtemelen devam edeceğini söyledi. Ancak Filistin Yönetimi'nin siyasi şantajla hiçbir ilgisi olmadığını kaydetti.
Hebron Üniversitesi Siyaset Bilimi Bölümü Başkanı Bilal eş-Şubeki, bireylerin ‘normal askeri’ bir aygıta entegrasyonuna rağmen, Filistin güvenliğinin özünün bir ‘askeri kurtuluş’ doktrini taşıdığını söyledi. Bunun ABD ve Avrupa Birliği’nin (AB) dikkatini çektiğini de ifade etti.

İsrail ordusuyla silahlı çatışmalar
Şubeki, bunun 1996 ve 2000 yıllarında, çok sayıda güvenlik personelinin İsrail ordusuyla silahlı çatışmalara karışmasıyla ortaya çıktığını açıkladı. Bilal Şubeki’ye göre bunun sonucunda İsrail ordusu Filistin güvenlik karargahlarının çoğunu imha etti. Ardından Güvenlik Teşkilatı, ‘siyasi çözüm’ kapsamı dışındaki silahların kullanımını telafi etmek için bir güvenlik reformu süreci yoluyla 2002’den beri ‘klasik’ güvenlik hizmetlerine dönüşmek için çalışmaya başladı.
Bu süreçte bazı güvenlik servileri ortadan kaldırılırken bazıları da ABD’li General Keith Dayton’un gözetiminde entegre edildi. Güvenlik kurumundaki çalışma, ulusal zemine değil hiyerarşiye dayanan siyasi bir referansla ulusal kurtuluşla hiçbir ilgisi olmayan bir işe dönüştürüldü. Şubeki, ‘yeni güvenlik doktrininin ulusal kurtuluş hareketlerinden farklı olarak dışarıdan değil (İsrail) değil, içeriye odaklandığına’ işaret etti.
Şubeki, ikinci intifadanın sona ermesiyle Filistin Yönetimi'nin silahlı el-Fetih hareketini güvenlik servislerinin saflarında ‘onları kontrol altına almak ve egemenlik kurmak için bir araç olarak kullanmak için girişimde bulunduğunu ve Hamas'ın Gazze Şeridi üzerindeki kontrolünün öncülüğünü yaptığını’ vurguladı. Batı Şeria'daki Filistin güvenlik hizmetleri doktrininde köklü bir değişime yol açtı. Çünkü Hamas unsurlarının neden olduğu iç tehditlere eşlik eden yaygın insan hakları ihlalleri öncelikli hale geldi. Şubeki, Güvenlik Teşkilatı’nın, İsrail ile siyasî uzlaşmaya dayalı siyasi bir projenin başarısızlığına rağmen koruyucusu haline geldiğini vurguladı. Buna ek olarak güvenlik görevlileri, otoriter rejimlerin yaptığı gibi ancak işgal altındaki bir devletin gölgesinde rejimi korumakla ilgilenmeye başladıklarını ifade etti.
Hebron Üniversitesi Siyaset Bilimi Bölümü Başkanı, Fetih hareketi ve tüm barışçıl halk direnişine dönerken güvenlik bütçesinin arttırılmasının gerekliliğini sorguladı. Filistinlilerin kararlılığının eğitim ve sağlık sistemlerinde reform yaparak ve tarım sektörünü destekleyerek güçlendirilmesi gerektiğini kaydetti.
Diğer yandan Cenevre'deki Uluslararası Çalışmalar ve Kalkınma Yüksek Enstitüsü’nde Araştırmacı olan Alaa et-Tartir, güvenlik kurumunun Filistin Yönetiminin kuruluşundan bu yana üç aşamadan geçtiğini düşünüyor. İlki, ulusal kurtuluş ile devlet kurulması arasındaki çelişki ile karakterize edildi. Ardından Filistin güvenliği ile İsrail ordusu arasında devletin fikirleri ile ulusal kurtuluş arasındaki çekişmeden önce silahlı çatışmalar aşaması geldi.
Tartir, Otorite üzerindeki dış baskıların ‘güvenlik kurumunu profesyonel gerekçelerle yeniden inşa etmek için büyük bir atölye çalışması ile sonuçlandığına dikkat çekti. Buna Filistin Otoritesi’nin, Filistinlilere karşı otoriter ve baskıcı yaklaşımının eşlik ettiğini belirti.
Tartir sözlerini şöyle sürdürdü:
“Sorun, güvenlik kurumunun hedeflerine ulaşamaması ışığında Filistin Yönetimi’nin siyasi programını koruması ve o kurumun Filistin halkını sürekli olarak İsrail ordusunun saldırılarından korumaya alamamasıdır."



Trump bugün eş-Şara'yı "talepler listesi" ile kabul ediyor

Suriye Devlet Başkanı Ahmed eş Şara (Reuters)
Suriye Devlet Başkanı Ahmed eş Şara (Reuters)
TT

Trump bugün eş-Şara'yı "talepler listesi" ile kabul ediyor

Suriye Devlet Başkanı Ahmed eş Şara (Reuters)
Suriye Devlet Başkanı Ahmed eş Şara (Reuters)

Suriye'de ve tüm dünyada gözler, ABD Başkanı Donald Trump ile Suriye Devlet Başkanı Ahmed eş-Şara'nın bugün Beyaz Saray'da gerçekleştireceği görüşmede. Bu, bir Suriye Devlet Başkanı'nın ABD başkentine yaptığı ilk ziyaret olacak.

Beyaz Saray, bu görüşmeye bir dizi taleple hazırlandı. Trump yönetimi, yeni Suriye hükümetini kimyasal silah stoklarını imha etmeye, terörle mücadele uluslararası koalisyonuna katılma anlaşması imzalamaya (bu anlaşmaya göre Suriye hükümeti DEAŞ ile mücadele sorumluluğunu üstlenecek), Suriye'yi dışlanmış bir devlet yerine potansiyel bir güvenlik ortağı olarak konumlandıracak bir ilişki kurmaya ve kayıp Amerikan vatandaşlarının bulunmasında iş birliği yapmaya ikna etmeyi amaçlıyor.

Şarku'l Avsat'ın edindiği bilgiye göre toplantının en önemli konusunun Suriye ve İsrail arasında bir güvenlik anlaşması olması bekleniyor. Görüşmelerin, Suriye'nin, işgal altındaki Golan Tepeleri'nden feragat etmeden, 1974 tarihli Suriye-İsrail anlaşmasına benzer güvenlik düzenlemeleriyle İbrahim Anlaşmaları'na olası katılımına odaklanması bekleniyor.

Suriye İçişleri Bakanlığı, Suriye'nin doğusundaki Deyrizor ilindeki DEAŞ mevzilerini hedef alan bir güvenlik harekâtı duyurdu. Harekât kapsamında, İç Güvenlik Kuvvetleri ve diğer ilgili birimlerden uzman birlikler, Genel İstihbarat Müdürlüğü ile iş birliği içinde, çeşitli bölgelerdeki DEAŞ sığınaklarına koordineli baskınlar düzenledi.


Bir rehinenin cenazesinin teslim edilmesi, "Gazze Anlaşması"nın istikrara kavuşturulması umutlarını canlandırıyor

Bir rehinenin cenazesinin teslim edilmesi, "Gazze Anlaşması"nın istikrara kavuşturulması umutlarını canlandırıyor
TT

Bir rehinenin cenazesinin teslim edilmesi, "Gazze Anlaşması"nın istikrara kavuşturulması umutlarını canlandırıyor

Bir rehinenin cenazesinin teslim edilmesi, "Gazze Anlaşması"nın istikrara kavuşturulması umutlarını canlandırıyor

Hamas, dün Kızılhaç aracılığıyla İsrailli subay Hadar Goldin'in naaşını İsrail'e teslim etti. Goldin, 2014 yılında Gazze Şeridi'nde kaçırılmış ve Şeridin güney kesimindeki Refah'ta toprağa verilmişti. Gözlemciler, bu adımın Gazze'de kalıcı bir ateşkes anlaşması umutlarını canlandıracağına inanıyor.

ABD, Refah tünellerinde mahsur kalan Hamas savaşçılarının tahliyesi ve silahlarının güvence altına alınması konusunda bir anlaşmaya varmayı umuyor. İsrail, teslim olanlara af çıkaracak ve ardından tüneller imha edilecek. Bu, hareketin silahsızlandırılması için bir model teşkil edecek.

Ancak Hamas'ın silahlı kanadı İzzeddin el-Kassam Tugayları, İsrail'in Refah'ta savaşçılarıyla yaşanan çatışmadan tamamen sorumlu olduğunu ve "hiçbir şekilde teslim olmayı veya boyun eğmeyi kabul etmeyeceğini" belirtti.

ABD elçileri Steve Wittkoff ve Jared Kushner, mahsur kalan Hamas savaşçılarıyla ilgili krizi çözmek ve anlaşmanın ikinci aşamasına geçmek amacıyla bugün İsrail'i ziyaret ediyor.


Faşir'deki trajedi: Yollara dağılmış cesetler ve evlerin içindeki mezarlar

Sudanlı bir kadın, el-Faşir'de sevdiklerini kaybetmenin acısıyla ağlıyor (Reuters)
Sudanlı bir kadın, el-Faşir'de sevdiklerini kaybetmenin acısıyla ağlıyor (Reuters)
TT

Faşir'deki trajedi: Yollara dağılmış cesetler ve evlerin içindeki mezarlar

Sudanlı bir kadın, el-Faşir'de sevdiklerini kaybetmenin acısıyla ağlıyor (Reuters)
Sudanlı bir kadın, el-Faşir'de sevdiklerini kaybetmenin acısıyla ağlıyor (Reuters)

Osman el-Esbat

Kuzey Darfur Eyaleti'nin başkenti el-Faşir'de Hızlı Destek Kuvvetleri (HDK) tarafından işlenen katliamlar ve vahşetler sonucunda çok sayıda felaket ve trajedi yaşanıyor. Şehrin mahallelerinde sadece yıkım ve yangın sahneleri ile silah sesleri bıraktılar; öyle ki artık her an ve her şekilde ölüm mümkün.

Ölenlerin cesetleri hâlâ Faşir sokaklarında yatıyor ve bazı cesetler de tehlikeli güvenlik koşulları nedeniyle erişilemeyen Tavila bölgesine doğru uzanan yolda dağılmış bir halde. Bu arada, bazıları da kaçış yolculuğunu tamamlayamadan keder ve üzüntü sebebiyle hayatlarını kaybetti.

Acil çağrı

Bu atmosferde, Faşir Direniş Komiteleri Koordinasyonu, “Şehrin içinde mahsur kalan insanların varlığının ve Faşir ile Tavila bölgesi arasındaki yolda trajik koşullardaki cesetlerin, acil müdahale gerektirdiğini” belirtti.

Tavila Acil Servisi, tüm insani ve tıbbi kuruluşlara, cesetleri toplamak, insanlık onuruna yakışır bir şekilde gömmek, ilk yardım sağlamak ve bulunan yaralıları kurtarmak için hızlı müdahalede bulunacak kurtarma ekipleri oluşturmaları, ayrıca, Faşir ile Tavila arasındaki sokaklar ile bölgelerdeki gönüllüler ile koordinasyonda bulunmaları çağrısı yaptı.

Çaresizlik ve keder

Sudan vatandaşı İbrahim Taha, “Faşir'den kaçma yolculuğum sırasında Tavila'ya kadarki  yol boyunca, özellikle de şehrin dış mahallelerinde HDK unsurlarının varlığı sebebiyle, bir dizi korkunç durum ve tehlikeyle karşı karşıya kaldım” diyor.

dfrgt
Zorlu Faşir'den kaçma yolculuğunun ardından yollarda yatıp dinlenen Sudanlılar (Reuters)

Taha “katliamlardan kaçanları en çok üzen husus, şehrin içinde ve dışında, Tavila yolundaki ücra mahallelere kadar sokaklara dağılmış cesetlerdi” diye açıkladı. “HDK cehenneminden kaçanlar bu yüzlerce ceset için hiçbir şey yapamadılar, bu kuvvetlerin mensuplarının işlediği katliamlar ve tasfiye eylemlerinden kaynaklanan tehlikeler nedeniyle onları gömmek için yeterli zamanları yoktu. Akraba ve dostlarının cesetlerini gömememek ve onları parçalayıp yiyen köpeklere bırakmak son derece ıstırap verici” diye ekledi.

Çürümüş cesetler

Faşir'den Mellit bölgesine kaçan Amer Faruk, “HDK'nin sivillere karşı işlediği katliamlar ve acımasız infazlar sonrasında şehrin sokaklarına dağılmış ceset sayısının yüzlerce olduğunun tahmin edildiğini” belirtti.

“Faşir'den gün doğmadan önce bir grup komşusuyla birlikte ayrıldıklarını ve yolda 20 cesetten oluşan bir yığınla karşılaştıklarını, cesetlerin sahiplerinin yaklaşık üç gün önce ölmüş gibi göründüklerini, karşılaştıkları başka cesetlerin ise gönüllüler kendilerine ulaşıp onları gömemedikleri için, çürüme durumlarına bakılırsa bir hafta önce ölmüş olduklarını” anlattı.

Faruk ayrıca, “HDK’nin Kuzey Darfur Eyaleti'nin başkentine giriş yaptığı ilk günlerde, vatandaşların şehir içindeki mezarlıklara ulaşamaması nedeniyle onlarca kişi evlerin içinde gömüldü” diye de ekledi.

Zorluklar ve engeller

Bu bağlamda, sosyal aktivist Hamdan Ömer, “gönüllülerin tehlikeler, günlük öldürmeler ve katliamlar nedeniyle sokaklardaki cesetleri toplayıp gömmekte zorlandıklarını, bu engellemelere rağmen, Faşir ile Tavila bölgesi arasındaki yolda bulunan 14 cesedi gömmeyi başardıklarını” açıkladı.

rty
Faşir, savaş nedeniyle sessiz bir şehre dönüştü (AP)

Ömer: “Cesetleri bulma ve toplama operasyonları, özellikle HDK unsurlarının yollarda yoğun bir şekilde konuşlanması ve gönüllüleri çevreleyen tehlikeler göz önüne alındığında, defin işleminin uygun şekilde ve belirli bir zaman dilimi içinde gerçekleştirilebilmesi için eğitimli acil durum ekipleri tarafından yönetiliyor” dedi.

Aktivist, “güvenli koridorların varlığının, çalışmaların etkili bir şekilde ilerlemesine yardımcı olacağına ve Faşir ve hatta Tavila bölgesine giden yollardaki tüm cesetlere ulaşılabileceğine, böylece Kuzey Darfur Eyaleti'nin başkentinin, birçok cesedin çürümesi durumunda yaşayacağı olası bir çevre felaketinden kurtarılabileceğine” dikkati çekti. “Cesetlerin güvenli bir şekilde toplanması ve korunması için gönüllülere koruyucu giysi ve ekipman sağladıklarını” da belirtti.

Ciddi komplikasyonlar

Bu arada, insan hakları aktivisti İmad Fadlallah, HDK'nin Faşir'de mahsur kalan ve mülteci kamplarına kaçan sivillere yönelik intikam saldırıları ile aşırı şiddet eylemlerinin giderek arttığı ve birçoğunun trajik ve vahşice yargısız infaz edildiği konusunda uyardı.

Fadlallah, ölenlerin kimliklerinin belirlenmesinde yaşanan önemli zorluklar göz önüne alındığında, cenazelerin defin işleminden önce dezenfekte edilmesi ve belgelenmesi için tutarlı ve özenli bir çaba gösterilmesi gerektiğini vurguladı. Devam eden toplu infazlar ve günlük katliamlar sonucunda önümüzdeki günlerde daha fazla cesedin bulunacağını da öngördü.

cdfrgt
Uydu görüntüleri Faşir'deki toplu mezarları gösteriyor (AP)

Aktivist, “Faşir'de ve Tavila bölgesine doğru göç yollarında bulunan ceset sayısının arttığını, orada hâlâ birçok cesedin bulunduğunu” belirtti. Bunların muhtemelen ihmal nedeniyle ölen veya anında infaz edilip cesetleri saklanan tutuklu ve kayıp kişilerle doğrudan bağlantılı olabileceği tahmininde bulundu.

Çevresel meydan okumalar

Aynı bağlamda, çevre aktivisti İmran Saad, Faşir ve çevresindeki köylerdeki kötüleşen koşullar konusunda uyardı ve devam eden günlük cinayetler ve infazlar nedeniyle durumu gerçek bir felaket olarak nitelendirdi. Zira cesetlerin çürüdüğünü ve insanların cesetlerden yayılan kötü kokudan şikayet ettiğini ifade etti. Ancak, bunun en tehlikeli yanının çeşitli hastalık ve salgınların yayılması olduğunu da sözlerine ekledi.

“Bu cesetlerin varlığı, şu anda Faşir ve çevresindeki köylerin karşı karşıya olduğu en büyük çevre ve sağlık sorunlarından birine dönüştü ve onları doğrudan veba tehdidiyle karşı karşıya bırakıyor. Bu tehdit, silah taşıyanlar için de geçerli ve silahların kendisinden ziyade, bu koşulların kendilerini daha çok tehdit ettiğini anlamalılar.”

Saad, Faşir'in içinde ve dışında yüzlerce cesedin artık ulaşılamaz durumda olması, ulaşım mümkün olsa bile, cesetler çoktan çürümüş olduğu ve gerçek bir probleme dönüştüğü için, problemi ele almakta çok geç kalındığını ve bu sorunun ciddi sağlık ve çevre sorunlarına yol açacağını tahmin ediyor.

Şarku’l Avsat’ın Independent Arabia’dan aktardığı analize göre Çevre aktivisti, özellikle Faşir'den daha güvenli kabul edilen Tavila bölgesine giden yol boyunca dağılmış cesetlerin taşınması ve gömülmesi yoluyla çevreye ve sağlığa yönelik etkilerin azaltılması için acil eylem çağrısında bulundu.

Saad, HDK liderliğine “herkesten daha fazla onları etkileyecek olan bu felaket durumunu anlamaları” çağrısında bulundu. “Bu nedenle, konu o kadar kritik hale geldi ki, vatandaşların hayatlarını ve çevreyi korumak için uluslararası toplumun acil müdahalesi gerekiyor” diye ekledi.

Bir sağlık felaketi

Çevre felaketi ile ilişkili bir diğer gelişmeyle ilgili olarak, epidemiyolog Halid Dahab, “Faşir ve çevresindeki köylerde, acil bir önlem alınmadığı için bir sağlık felaketinin kaçınılmaz olduğunu” belirtti. “Sürekli devam eden toplu katliamlar ve günlük öldürmeler, özellikle yüzlerce cesedin çürümesinden sonra ideal ve elverişli bir ortam oluştuğu için kaçınılmaz olarak tehlikeli salgın hastalıkların görülmesine ve yayılmasına yol açacaktır” diye uyardı.

Bir grup genç gönüllünün Faşir çevresindeki köylerde cesetleri toplayıp gömmeye yönelik çabalarına rağmen, HDK tarafından işlenen katliamlar ve vahşetin yanı sıra bombardımanlar, yargısız infazlar ve keyfi tutuklamalar nedeniyle, gençlerin özellikle Faşir şehri içinde, ulaşılması zor bölgelerdeki cesetlerin çoğuna ulaşamadıklarını açıkladı.

Dahab, “HDK'nin Faşir'e girdiği ilk günden bu yana cesetlerin gömülememesi, sokaklarda, ara sokaklarda ve enkazın altındaki birçok cesedin çürümesine, kötü kokulara ve bu cesetlerin başıboş kedi ve köpeklerin avı haline gelmesine yol açtı” diye belirtti.

BM'ye göre, HDK'nin kontrolü ele geçirmesinden bu yana 65 binden fazla kişi Faşir'den kaçarken, on binlerce kişi halen içinde mahsur kalmış durumda. Son beş gün içinde Tavila bölgesi 5 binden fazla yerinden edilmiş kişiyi ağırladı ve binlercesi de Faşir'e 13 kilometre uzaklıktaki Karni bölgesinde mahsur bulunuyor. Bunlardan bazıları hasta, yaralı veya ailelerini kaybetmiş çocuklar. Sınır Tanımayan Doktorlar, Tavila girişinde, çoğu açılan ateş sonucu yaralanmış veya işkence görmüş hastalara acil ve cerrahi hizmetler sunan bir sağlık merkezi kurdu.