ABD: Husi saldırıları karşısında Suudi Arabistan'ın yanındayız

Beyaz Saray Sözcüsü Jen Psaki. (EPA)
Beyaz Saray Sözcüsü Jen Psaki. (EPA)
TT

ABD: Husi saldırıları karşısında Suudi Arabistan'ın yanındayız

Beyaz Saray Sözcüsü Jen Psaki. (EPA)
Beyaz Saray Sözcüsü Jen Psaki. (EPA)

ABD hükümeti dün yaptığı açıklamada, Husi grubunun başlattığı saldırılara karşı Suudi Arabistan'ın yanında olma konusunda kararlı tutumunu yineledi. Suudi Arabistan'daki sivillerin yaşamını tehlikeye atan saldırıları kınadı. Yemen’de meşru hükümeti destekleyen Arap Koalisyonu güçleri de dün Husi milisleri tarafından sistematik ve kasıtlı bir şekilde ülkenin güneyindeki Hamis Muşayt bölgesine gönderilen balistik füze ile bir silahlı insansız hava aracının (SİHA) havada imha edildiğini duyurdu.
Arap Koalisyonu Sözcüsü Albay Turki el-Maliki konuyla ilgili yaptığı açıklamada, Husi milislerin ağır suçlar işlediklerini ve uluslararası insan hakları hukuku kurallarını dehşet verici şekilde ihlal ettiklerini belirtti. "Husi ihlallerini akıllıca ele alıyoruz. Uluslararası hukuk kuralları çerçevesinde hareket edeceğiz" ifadesini kullandı.
Washington, Husiler tarafından pazar günü Cizan kentinin ve Suudi Arabistan'ın doğusundaki Ras Tanura bölgesindeki petrol sahalarının füze ve SİHA ile hedef alındığı saldırıları kınadı.
Beyaz Saray Sözcüsü Jen Psaki, Suudi Arabistan'ın Yemen'den ve bölgedeki diğer ülkelerden gelen saldırıların artması karşısında topraklarını savunma yeteneklerini geliştirmesi için Krallık’a destek vermeye devam edeceklerini vurguladı. Psaki, Beyaz Saray'da düzenlediği basın toplantısında şu ifadeleri kullandı:
“Barışa ulaşma konusunda ciddi olmayan bir gruptan gelen bu saldırılar konusunda endişeliyiz. Masum sivillerin yaşamını riske atan bu saldırılar kabul edilemez ve tehlikelidir. Bu tehditlerle mücadelede Suudi Arabistan ile yakın ilişkilerimizi sürdürmeye devam edeceğiz.”
Riyad'daki ABD Büyükelçiliği de Twitter hesabından yaptığı açıklamada ABD'nin Suudi Arabistan'ın topraklarını savunması konusunda "sağlam” tutumunu yineledi. Büyükelçilik açıklamasında, Krallık’a yapılan son saldırıları kınadıklarını ifade ederek, “saldırıların Husilerin sivillere ve altyapıya yönelik düşmanlıklarını, insan yaşamına saygısızlıklarını ve barış çabalarına olan ilgisizliklerini gösterdiği" vurgulandı.
ABD Dışişleri Bakanlığı'ndan bir sözcü Şarku’l Avsat’a yaptığı açıklamada, “artan saldırıların barış konusunda ciddi olan bir grubun eylemleri olmadığını, bu saldırıların kabul edilemez ve tehlikeli olduğunu ve bölgedeki Amerikalılar da dahil olmak üzere masum sivillerin hayatlarını tehlikeye attığını” vurguladı. İsminin açıklanmasını istemeyen yetkili, "Husilerin Suudi Arabistan'a yönelik artan saldırıları nedeniyle endişe duymaya devam ediyoruz. Bu saldırılar kesinlikle kabul edilemez” dedi.
Yemen hükümeti de Koalisyon güçlerinin engellediği, Husi milislerin Suudi Arabistan’daki sivillere yönelik füze ve SİHA’larla düzenlediği terörist saldırıları sert ifadelerle kınadı.
Yemen resmi haber ajansı SABA’nın Yemen Dışişleri ve Göçmen İşleri Bakanlığı’ndan aktardığı açıklamada şöyleydi:
"Uluslararası toplumun gözü önünde yapılan bu saldırılar, uluslararası hukuk kurallarının ve Birleşmiş Milletler ilkesinin açık bir ihlalidir. Husi milislerinin bölgenin güvenliğine ve istikrarına yönelik tehdidi savaş suçu olduğu için uluslararası toplum bu sorumsuz eylemlere, Marib şehrine ve Suudi Arabistan topraklarının hedeflenmesine karşı eşi görülmemiş askeri saldırılara son vermek için failleri sorumlu tutmalıdır.”
Bakanlık ayrıca Yemen’in Suudi Arabistan’ın topraklarının ve vatandaşlarının güvenliğini korumak için aldığı tüm önlemlerde yanında olduğunu vurguladı.
Arap Birliği İçişleri Bakanları Konseyi Genel Sekreterliği de terörist Husi milislerinin savaş suçları işlediğine dikkat çekerek Suudi Arabistan’daki sivilleri ve sivil yerleşimleri hedef almaya devam eden düşmanlıklarını şiddetle kınadı. Genel Sekreterlik’in dün Tunus'taki merkezinden yapılan açıklamada, Ras Tanura Limanı’na ve Suudi Arabistan’ın doğusundaki Zahran kentinde bulunan Saudi Aramco tesislerine yönelik dün düzenlenen iki terörist saldırının, söz konusu suç çetelerinin barışı ve istikrarı baltalamaya yönelik gerçek niyetlerini bir kez daha gösterdiği vurgulandı. Ayrıca bölgenin yanı sıra küresel enerji kaynaklarının da tehdit altında olduğuna dikkat çekilen açıklamada “Krallık’a ve Arap dünyasına düşman bazı bölgesel güçlerden bir kez daha büyük destek alındığının kanıtladığı” kaydedildi.
Konsey Genel Sekreterliği, Suudi Arabistan Hava Savunma Kuvvetleri’nin söz konusu iki saldırıyı engellemesinden dolayı cesaretine övgüde bulundu. Ayrıca Suudi Arabistan’ın vatandaşları ve ülkede yaşayan yabancıların yanı sıra güvenliğini, istikrarını ve toprak bütünlüğünü korumaya yönelik çabalarına desteği yineledi.
Arap Koalisyonu Ortak Kuvvetler Sözcüsü, İran'ı darbeci gruba füze ve insansız hava aracı sağlamakla suçlayarak bunun Husilerin Suudi Arabistan’a yönelik sınır ötesi saldırılarını yoğunlaştırdığını gösterdiğini belirtti. Albay Maliki, Al-Arabiya TV'ye yaptığı açıklamada, "Yemen'deki Husi milislerin kullandığı füzeler ve insansız hava araçları İran yapımı” dedi.
Birleşmiş Milletler Genel Sekreter Sözcüsü Stephane Dujarric, uluslararası kuruluşun dün, Suudi Arabistan'a insansız hava aracı ve balistik füzeler ile düzenlenen ve Husi grubunun üstlendiği saldırılarını kınadığını belirtti. Buna yanıt olarak başlatılan hava operasyonlarına dikkat çekti. Dujarric gazetecilere yaptığı açıklamada "Tüm tarafları uluslararası insan hakları hukuku kapsamındaki yükümlülüklerine uymaya çağırıyoruz. Bu tür uygulamalar Yemen Özel Temsilcimiz Martin Griffiths'in arabuluculuk çabalarına zarar veriyor" dedi.
ABD medyası, Ras Tanura'daki petrol sahalarını hedef alma girişiminin Yemen'den değil, Arap Körfezi suları yoluyla Irak veya İran topraklarından geldiğini aktardı. Ayrıca bu girişimin ilk olmadığı, söz konusu bölgelerden daha önce de başkent Riyad'ın hedef alınmaya çalışıldığı vurgulandı.
Bloomberg ajansına göre Suudi Arabistan Enerji Bakanlığı Sözcüsü yaptığı açıklamada "Ras Tanura sahalarına yapılan son iki saldırı da herhangi bir yaralanma veya can veya mal kaybı yaşanmadı" denildi. Konuyla ilgili iki kaynak, saldırının petrol üretimini etkilenmediğini, pazartesi günü tankerlerin kuzey rıhtımına ve açık deniz adalarına yanaştığını ve yüklemenin devam ettiğini bildirdiler.
Ras Tanura Limanı, büyük bir Suudi hava üssüne ve deniz altı saldırılarına karşı savunma ekipmanlarıyla donatılmış açık deniz yükleme istasyonlarına yakın. Hava sahası da büyük ölçüde korunuyor. Dünyanın en büyük petrol limanı olarak bilinen  Ras Tanura, günde yaklaşık 6,5 milyon varil, yani dünya petrol talebinin yaklaşık yüzde 7'sini ihraç ediyor. Limanda ham petrolün dev petrol tankerlerine aktarılmadan önce depolandığı büyük depolama tankları ve bir de petrol rafineri tesisi yer alıyor.
ABD’nin Tennessee eyaletinden Senato üyesi olan Cumhuriyetçi Senatör Bill Hagerty, İran’ı önceki gün Suudi Arabistan'a yapılan son saldırıların arkasında olmakla suçlayarak Joe Biden yönetimini eleştirdi. Hagerty, Twitter hesabından yaptığı açıklamada, "Başkan Joe Biden'ın Tahran'a yönelik yaptırımları hafifletme arzusu mollaların rejimini güçlendirdi. ABD ve müttefiklerine yönelik saldırılarının artmasına yol açtı" dedi.
ABD Savunma Bakanı Lloyd Austin, Amerikan IBC kanalına verdiği röportajda, Suudi-Amerikan ilişkisinin devam ettiğini ve ABD yönetiminin Riyad’ı bölgede önemli bir stratejik ortak olarak gördüğünü vurguladı. Austin şu ifadeleri kullandı:
“Başkan Joe Biden, Riyad ile farklı türde bir ilişki olacağını belirtti. Ancak bu kötü olacağı anlamına gelmiyor. Farklı olacak. ABD Suudi Arabistan ile çok önemli bir ortak olarak çalışmayı planlıyor.”
Austin’in açıklamaları, ABD'nin B-52 Stratofortress stratejik bombardıman uçaklarının pazar günü bu yıl bölgedeki dördüncü uçuşunu Ortadoğu ve Körfez bölgesi üzerinden gerçekleştirdiği sırada geldi. ABD Merkez Kuvvetler Komutanlığı (CENTCOM) yaptığı açıklamada, iki bombardıman uçağının İsrail'den gelen askeri uçaklarla birlikte bölgede uçtuğunu ve Körfez hava sahasında uçuşları sırasında kendilerine Suudi Arabistan ve Katar'dan savaş uçaklarının da eşlik ettiğini bildirdi. Ayrıca bunun, "saldırganlığı caydırmak ve ortaklara ve müttefiklere ABD ordusunun bölgedeki güvenliğe olan bağlılığı konusunda güvence sağlamak için gerçekleştiği” vurgulandı.
Washington'daki Atlantik Konseyi'nden Ortadoğu meselelerinde kıdemli araştırmacı Kirsten Fontenrose yaptığı açıklamada şu ifadeleri kullandı:
“Mevcut ABD stratejisi, Husilerin taleplerinde taviz vermeye hazır olduğunu varsayıyor. Ancak hazır değiller. ABD stratejisinde ayrıca Suudi Arabistan'ın ABD ve Avrupa aracılığındaki bir anlaşmayı rahatça kabul edeceğini, İran için ise bunun kolay olmadığı varsayılıyor. Ancak durum böyle değil” dedi.
Şarku’l Avsat’a açıklamalarda bulunan Fontenrose, ABD stratejisini Husilerden hiçbir talepte bulunulmadan gruba bir dizi hizmet (yabancı terör örgütü listesinden kaldırılması, Arap Kaolisyonu’na yönelik ABD desteğini geri çekmesi, Suudi Arabistan’a cephane satışının durdurulması) sağlamakla suçladı. Ayrıca Husilerin bu ayrıcalıklara Riyad'ı bombalayıp Marib'e ilerleyerek, müfettişlerin Hudeyde Limanı’nda çevresel tehlike oluşturan Safer gemisine ulaşmalarını engelleyerek cevap verdiğine dikkat çekti. Böylece ABD’nin siyasi müzakereler başlamadan önce nüfuzunun çoğunu kaybettiğini vurguladı.



Netanyahu: Hamas tarafından teslim edilen kalıntılar, ordu tarafından daha önce kurtarılan bir rehineye ait

TT

Netanyahu: Hamas tarafından teslim edilen kalıntılar, ordu tarafından daha önce kurtarılan bir rehineye ait

Netanyahu: Hamas tarafından teslim edilen kalıntılar, ordu tarafından daha önce kurtarılan bir rehineye ait

İsrail yetkilileri bu sabah, Ebu Kabir Adli Tıp Merkezi'nde yapılan kriminal incelemelerin, Hamas’ın gece boyunca taşıdığı tabutun geriye kalan rehinelerden birine ait ceset kalıntılarını içermediğini, bunun yerine daha önce İsrail’e geri getirilen ve defnedilmiş bir rehineye ait kalıntılar olduğunu ortaya koyduğunu bildirdi.

İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, ‘Hamas'ın ihlallerine’ İsrail'in vereceği yanıtı güvenlik kurumlarıyla görüşeceğini açıkladı.

Şarku’l Avsat’ın İsrail’in Ynet internet sitesinden aktardığı değerlendirmeye göre, pazartesi gecesi teslim edilen kalıntılar Gazze Şeridi'nde bulunan 13 rehineden hiçbirine ait değil, bu da yaklaşık bir haftalık bekleyişin ardından dünkü teslimatın hiçbir kalıntı iadesi olmadan sona erdiği anlamına geliyor.

Netanyahu: Hamas ateşkesi ihlal ediyor

Netanyahu yaptığı açıklamada, Hamas'ın ateşkesi ihlal ettiğini belirterek, İsrail'in Hamas'ın ‘ihlallerine’ vereceği yanıtı güvenlik kurumlarıyla görüşeceğini duyurdu. Netanyahu, “Hamas, öldürülen bir rehinenin cesedinin kalan parçalarını teslim etti. İsrail güçleri bu rehinenin cesedini çok önceden bulmuştu” ifadelerini kullandı.

İsrail medyası, İsrail'in Gazze Şeridi'ndeki sarı hattı genişletmek ve daha fazla araziyi İsrail ordusunun kontrolü altına almak da dahil olmak üzere birkaç olası ‘tepkiyi’ değerlendirdiğini kaydetti.

Ayrıca Ynet internet sitesi, bugün Gazze şehri üzerinde uçan İsrail ordusuna ait bir insansız hava aracının (İHA), Hamas mensuplarının et-Tuffah mahallesindeki bir daireden bir İsrailli rehinenin cesedini çıkarıp dozerle kazılmış çukura yerleştirdiğini ve üzerini toprakla örttüğünü kaydettiğini bildirdi. Birkaç dakika sonra Hamas mensuplarının Uluslararası Kızılhaç Komitesi (ICRC) temsilcileriyle iletişime geçtiği rapor edildi.

İnternet sitesine göre İsrail ordusu görüntüleri yayınlamadı. Ancak olaya tanık olan yedek askerlere göre, cesedin nakledilmesinden gömülmesine ve ardından ICRC ile iletişime geçilmesine kadar tüm olaylar İHA’nın kamerası tarafından kaydedildi.

Hamas, cesetlerin Gazze şehrinin et-Tuffah mahallesinde bulunduğunu ve ABD Başkanı Donald Trump'ın belirlediği son tarihten iki saat önce, saat 21:00 civarında Gazze'nin kuzeyinde teslim edildiğini doğruladı.

Ceset kalıntıları ICRC’ye teslim edildi; ICRC de bunları sınırda İsrail güçlerine teslim etti.

Diğer rehinelerin aranması devam ediyor

Öte yandan İsrail güçleri, Gazze'de diğer rehinelerin cesetlerini aramaya devam ediyor. Güçler, geçtiğimiz haziran ayında Arnon Operasyonu sırasında dört rehinenin kurtarıldığı Nuseyrat Mülteci Kampı’ndaki el-Cemal ailesinin evinde çalışıyor.


Taht Revançi: Trump yönetimi kendi koşullarını dayatmaya çalıştı ve ardından savaşa başvurdu

İran'ın Siyasi İşlerden Sorumlu Dışişleri Bakan Yardımcısı Mecid Taht Revançi, dün Tahran'da düzenlenen bir konferansta İsrail ile müzakereler ve savaş hakkında konuştu. (IRNA)
İran'ın Siyasi İşlerden Sorumlu Dışişleri Bakan Yardımcısı Mecid Taht Revançi, dün Tahran'da düzenlenen bir konferansta İsrail ile müzakereler ve savaş hakkında konuştu. (IRNA)
TT

Taht Revançi: Trump yönetimi kendi koşullarını dayatmaya çalıştı ve ardından savaşa başvurdu

İran'ın Siyasi İşlerden Sorumlu Dışişleri Bakan Yardımcısı Mecid Taht Revançi, dün Tahran'da düzenlenen bir konferansta İsrail ile müzakereler ve savaş hakkında konuştu. (IRNA)
İran'ın Siyasi İşlerden Sorumlu Dışişleri Bakan Yardımcısı Mecid Taht Revançi, dün Tahran'da düzenlenen bir konferansta İsrail ile müzakereler ve savaş hakkında konuştu. (IRNA)

İran'ın Siyasi İşlerden Sorumlu Dışişleri Bakan Yardımcısı Mecid Taht Revançi, ABD'nin İran'ın nükleer programını tamamen durdurmak gibi ‘gayri meşru taleplerini’ gerçekleştiremeyeceğini anladıktan sonra savaşa başvurduğunu söyledi.

Tahran ve Washington, beş tur dolaylı nükleer müzakereye girmiş, bu müzakereler Haziran ayında 12 günlük bir hava savaşıyla sona ermiş ve bu süre zarfında İsrail ve ABD İran'ın nükleer tesislerini bombalamıştı.

Şarku’l Avsat’ın İran resmi haber ajansı IRNA’dan aktardığına göre Revançi, Dördüncü Uluslararası Çağdaş İran Araştırmaları Konferansı'nda yaptığı konuşmada, Washington'un ‘kendi çıkarlarına hizmet eden bir anlaşmayı dayatmak’ amacıyla müzakerelere girdiğini söyledi. Revançi, ABD müzakere ekibinin ‘kaçamak cevaplar verdiğini’ ve nükleer zenginleştirmenin tamamen durdurulmasını talep ederek taleplerinin tavanını yükselttiğini, buna paralel olarak ikna ve tehdit girişimlerinde bulunduğunu belirtti.

Revançi, Washington'un önce ‘teşviklerle Tahran'ı kazanmaya’ çalıştığını, ardından ‘tehdit ve baskıya’ geçtiğini, ancak ‘kendi vizyonunu dayatmaktan umudunu kestiğinde askeri seçeneği tercih ettiğini’ açıkladı.

dfrt
İran Devrim Muhafızları Ordusu'na (DMO) yakınlığıyla bilinen Cevan gazetesinin manşetinde ‘Witkoff'un Avrupa Yanılgısı’ ve ‘Zenginleştirme Devam Edecek’ yazıyor. Zeminde ise ABD’nin Ortadoğu Özel Temsilcisi Steve Witkoff ve İran Dışişleri Bakanı Abbas Arakçi'nin fotoğrafları var… Geçtiğimiz mayıs ayında Tahran'daki bir gazete bayisinden (EPA)

İran'ın ‘bir tarafın pozisyonunu diğerine dayatmayan diplomasiye her zaman inandığını’ bildiren Revançi, “Eğer anlaşmazlıklar diyalog yoluyla çözülebilecekse, kimse savaşmayı tercih etmez; yeter ki iki taraf da koşulların niteliğini anlasın ve hiçbir taraf kendi görüşünü dayatabileceği yanılgısına kapılmasın” dedi.

12 günlük savaşın arka planı

Revançi, İsrail ile 12 günlük savaşın patlak vermesinin arka planına değinerek, “Savaşın nedenini açıklamak için tek bir senaryo benimsemek mümkün değildir, çünkü bu ne bilimsel ne de tarihsel olarak doğrudur” dedi. Revançi, Trump yönetiminin iktidara geldiğinde ‘İran Dini Lideri Ali Hamaney'e müzakerelerin başlatılmasını öneren ve bir sonuca varılamaması halinde savaşa girileceğini ima eden bir mesaj gönderdiğini’ bildirdi. İran'ın yanıtında dolaylı müzakerelere katılmayı kabul ettiğini, Washington'un ise doğrudan müzakereler istediğini söyledi.

Trump yönetiminin ‘güçlü konumundan’ kendi vizyonunu dayatabileceğini düşündüğünü ve ABD'nin dünyanın Trump'a ihtiyacı olduğunu hissettiğini, bunun da İran'la ‘eşit olmayan’ bir şekilde ilgilenmesine yol açtığını açıkladı. Ayrıca, Tahran’ın, Birleşik Arap Emirlikleri üzerinden gelen bir Amerikan girişimine yanıt olarak, Ummanlı bir arabulucu aracılığıyla dolaylı müzakereleri kabul ettiğini belirtti.

Revançi, ABD’nin mesajlarını BAE aracılığıyla ilettiğini belirterek, “Ancak biz kendi özel nedenlerimizden dolayı yanıtımızı Umman üzerinden verdik” dedi. Beş tur müzakere yapıldığını ve ‘altıncı turdan yalnızca iki gün önce savaşın patlak verdiğini, bunun uluslararası toplumu -hatta Amerikalı gazetecileri bile- şaşkına çevirdiğini’ ifade etti. Washington’un ‘başından itibaren iyimser bir tablo çizdiğini ve iş birliğine hazır olduğunu gösterdiğini, ancak müzakerelere ikircikli bir dille girerek bu yolla hedeflerine ulaşabileceğini sandığını’ söyledi.

cdfrgt
İsrail'in Tahran'a düzenlediği saldırı sonucu yükselen dumanlar, 23 Haziran 2025 (AP)

Amerikalıların ‘çeşitli yöntemler denediğini’ ifade eden Revançi sözlerini şöyle sürdürdü: “Önce ‘sıfır zenginleştirme’ fikrini önerdiler, İran bunu reddettiğinde ise diğer konulara geçerek aynı anda iki cephede birden oynadılar. Müzakerelerle istediklerini elde edemeyeceklerini anladıklarında, güç kullanmaya başvurdular.”

Ülkesinin ‘hızlı sonuçlar beklemediğini ve uluslararası müzakerelerin iniş çıkışlarla dolu olduğunu bildiğini, ancak diplomasi yoluyla bir sonuca ulaşılabileceğine inandığını’ belirtti.

“Savaşın nedenlerinden biri, ABD’nin ikna veya tehdit yoluyla gayri meşru taleplerini gerçekleştirememesiydi” diyen Revançi şu soruları sordu: “Savaş başından beri onların hedefi miydi? Daha sonra ‘Denedik ama başaramadık, bu yüzden savaşa girmek zorunda kaldık’ diyebilmek için önceden zemin mi hazırlıyorlardı? Siyonist varlığın rolü nedir? Başından beri karşı mıydı, yoksa aralarında planlanmış ve koordine edilmiş miydi?”

Bu soruların kesin cevapları olmadığını söyleyen Revançi, savaşın ana nedenlerinden birinin Washington'un diyalog yoluyla taleplerini gerçekleştiremeyeceğine inanması olduğunu bildirdi ve hedefin ‘İran'ın nükleer programını tamamen durdurmak’ olduğunu belirtti. Revançi, ABD'nin bazen ‘İran'ı ikna etmeye ve teşvikler sunmaya’ çalıştığını, bazen de ‘baskı ve tehditlere’ başvurduğunu bildirdi.

Revançi şöyle devam etti: “Trump veya başka bir hükümetin isteği için, bu kadar yatırım yaptığımız bir programı terk edemeyiz. Karşı tarafın Doğu'dan mı Batı'dan mı olduğu bizim için fark etmez... Böyle bir talebi kabul edemeyiz.”

Diğer yandan İran Dışişleri Bakanı Abbas Arakçi perşembe günü yaptığı açıklamada, ‘ABD ile görüşmelerin yanı sıra New York'taki müzakerelerin de askıya alındığını ve ABD'nin aşırı talepleri nedeniyle ilerleme kaydedilmediğini’ söyledi.

Bu bağlamda Revançi, ABD’nin Ortadoğu Özel Temsilcisi Steve Witkoff'un ‘New York'ta önceden belirlenmiş bir sonuçla müzakereler yapmaya çalıştığını’ kaydetti. Revançi, doğrudan müzakerelerin genellikle daha hızlı olduğunu, ancak ‘kendi şartlarını dayatmak isteyen’ Washington için uygun olmadığını açıkladı.

Avrupa kendi ayağına sıktı

Avrupalıların nükleer müzakere sürecinden çekilerek ‘büyük bir hata’ yaptıklarını söyleyen Revançi, İran'ın snapback sonrası Avrupa ve ABD ile ilişkilerinde yaşanan değişime rağmen, bölge ve dünyadaki ülkelerle ilişkilerini sürdürdüğünü bildirdi.

Nükleer meselenin ‘önemli ve ele alınması gereken’ bir konu olduğunu belirten Revançi, İran'ın ‘diplomasi ve diyaloga açık’ olduğunu, ancak bunun ‘müzakere sürecinde gerçekçi ölçütlerle’ yürütülmesi gerektiğini bildirdi. Revançi, “Tutumumuz sabit ve akılcıdır... Müzakereler sürerken bize saldırıldığında, dünya savaş arayışında olan tarafın biz olmadığımızı anladı” dedi.

gthyu
Birleşmiş Milletler (BM) Güvenlik Konseyi, geçtiğimiz cuma günü Rusya ve Çin tarafından İran'a yönelik yaptırımların altı ay süreyle ertelenmesi için sunulan kararı reddetti. (Reuters)

Snapback mekanizmasının devreye girmesinin Birleşmiş Milletler (BM) Güvenlik Konseyi'nde ‘Güvenlik Konseyi'nin kararlarına ilişkin tamamen çelişkili iki tutum’ ile benzeri görülmemiş bir durum yarattığını belirten Revançi, bunun ‘Avrupa'nın hatası’ sonucu olduğunu düşündüğünü ifade etti. İran'ın snapback aşamasına gelmemek için büyük çaba sarf ettiğini belirten Revançi, İran'ın ‘sorunları diyalog yoluyla çözmek istediğini’ ancak karşı tarafın ‘yaptırımları yeniden uygulayarak daha fazla ayrıcalık kazanacağı’ yanılgısına kapıldığını söyledi. Revançi bunu ‘hayalperestlik’ olarak nitelendirdi.

Savaş sonrası hızlanan bölgesel yakınlaşma

Revançi, İran'ın bölgeden dışlandığına dair görüşe yanıt vererek, “Bu karamsar bir görüş. İran'ı dışlama girişimleri olduğu doğru, ancak İran bundan daha büyük” dedi.

İran’ın bölgedeki geniş ilişkilerine dikkat çekerek, bunun ‘tutumların tamamen örtüştüğü’ anlamına gelmediğini belirtti; ancak ‘komşuluk politikası aracılığıyla ilişkilerin ilerletilmesi’ yönünde karşılıklı bir isteğin bulunduğunu vurguladı. Ayrıca, İran’a yönelik son saldırının ve İsrail’in Katar’a yönelik saldırısının, ‘İsrail’in niyetlerine dair endişe ve ABD’ye duyulan güvensizlik nedeniyle’ bölge ülkelerinin iş birliği isteğini artırdığını ifade etti.

Revançi, İran’ın 15 ülkeyle sınırı olduğunu belirterek, bunun ‘değerlendirilmesi gereken büyük ekonomik ve siyasi imkânlar sunduğunu’ söyledi. Bazı eyaletlerde ‘bölgesel diplomasinin’ etkinleştirildiğine dikkat çekti. Yaptırımların var olduğunu ve ‘göz ardı edilemeyeceğini’ ifade ederek, İran’ın içerde ekonomiyi iyileştirmek, dışarıda ise yaptırımları kaldırmak için çalıştığını açıkladı. Ayrıca, komşu ülkelerle iş birliğinin ‘engellenmesinin zor olduğunu’ ve son 10–15 yıllık deneyimlerin ‘yaptırımların aşılmasının mümkün olduğunu’ kanıtladığını vurguladı.

Güven eksikliği

İlgili bir bağlamda, İran Meclisi Ulusal Güvenlik ve Dış Politika Komisyonu Üyesi İsmail Kevseri, “Trump’ın ülkemizle müzakere etme veya bir anlaşma yapma isteğinden söz ettiğinde, onun sözlerine bir an bile güvenemeyiz… Trump'ın kendisi de, müzakereler sürerken Siyonist varlığın İran'a saldırmasına izin verenin ABD olduğunu biliyor” şeklinde konuştu.

Geçtiğimiz ay Reuters, bilgi sahibi bir İranlı kaynağa dayandırdığı haberinde, ‘son haftalarda müzakerelerin yeniden başlaması amacıyla arabulucular aracılığıyla Washington’a birkaç mesaj gönderildiğini, ancak Amerikalıların bu mesajlara yanıt vermediğini’ bildirdi.

Bu ayın başlarında İran Hükümet Sözcüsü Fatma Muhacirani, ABD'li yetkililerin BM Genel Kurulu sırasında İran'ın New York'ta önerdiği toplantıya katılmadıklarını söyledi.

ABD, Avrupalı müttefikleri ve İsrail, Tahran'ı nükleer programını silah geliştirme çabalarını gizlemek için bir paravan olarak kullanmakla suçluyor. Tahran ise nükleer programının barışçıl amaçlarla yürütüldüğünü savunuyor.

Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı’na (UAEA) göre İran, nükleer bomba üretimi için gerekli olan yüzde 90'lık teknik eşiğe yakın yüzde 60 oranında uranyum zenginleştiren tek nükleer silahsız ülke.


İsrail: Hamas tarafından teslim edilen ceset kalıntıları Gazze'de kalan rehinelere ait değil

TT

İsrail: Hamas tarafından teslim edilen ceset kalıntıları Gazze'de kalan rehinelere ait değil

Gazze Şeridi'nin güneyindeki Han Yunus'un Hamad kasabasında rehinelerin cesetlerinin aranması sırasında Mısır’dan gelen araçları izleyen Filistinliler, 27 Ekim 2025 (AP)
Gazze Şeridi'nin güneyindeki Han Yunus'un Hamad kasabasında rehinelerin cesetlerinin aranması sırasında Mısır’dan gelen araçları izleyen Filistinliler, 27 Ekim 2025 (AP)

İsrail yetkilileri bu sabah, Ebu Kabir Adli Tıp Merkezi'nde yapılan kriminal incelemelerin, Hamas’ın gece boyunca taşıdığı tabutun geriye kalan rehinelerden birine ait ceset kalıntılarını içermediğini, bunun yerine daha önce İsrail’e geri getirilen ve defnedilmiş bir rehineye ait kalıntılar olduğunu ortaya koyduğunu bildirdi. Bu bilgi, İsrail’in Ynet internet sitesi tarafından yayımlandı.

Değerlendirmeye göre, pazartesi gecesi teslim edilen kalıntılar Gazze Şeridi'nde bulunan 13 rehineden hiçbirine ait değil, bu da yaklaşık bir haftalık bekleyişin ardından dünkü teslimatın hiçbir kalıntı iadesi olmadan sona erdiği anlamına geliyor.

Diğer yandan Times of Israel gazetesi bugün, Başbakan Binyamin Netanyahu'nun ‘Gazze anlaşmasının ilk aşamasının Hamas tarafından ihlaline verilecek yanıtı’ görüşmek üzere acil bir toplantı düzenleyeceğini bildirdi.

Gazete, İsrail'in Gazze Şeridi'ndeki sarı hattı genişletmek ve daha fazla araziyi İsrail ordusunun kontrolü altına almak da dahil olmak üzere birkaç olası ‘tepkiyi’ değerlendirdiğini kaydetti.

Hamas, cesetlerin Gazze şehrinin et-Tuffah mahallesinde bulunduğunu ve ABD Başkanı Donald Trump'ın belirlediği son tarihten iki saat önce, saat 21:00 civarında Gazze'nin kuzeyinde teslim edildiğini doğruladı.

Ceset kalıntıları Uluslararası Kızılhaç Komitesi'ne (ICRC) teslim edildi; ICRC de bunları sınırda İsrail güçlerine teslim etti.

Diğer rehinelerin aranması devam ediyor

Öte yandan İsrail güçleri, Gazze'de diğer rehinelerin cesetlerini aramaya devam ediyor. Güçler, geçtiğimiz haziran ayında Arnon Operasyonu sırasında dört rehinenin kurtarıldığı Nuseyrat Mülteci Kampı’ndaki el-Cemal ailesinin evinde çalışıyor.