Tel Aviv ‘eli kana bulaşan’ tutukluları serbest bırakmayı kabul etmiyor

Hamas ile İsrail arasında yürütülen esir takası görüşmelerinde yavaşlama yaşanıyor.

Ramallah’ta dün İsrail hapishanelerindeki Filistinlilerin serbest bırakılması için protestolar düzenlendi. (AFP)
Ramallah’ta dün İsrail hapishanelerindeki Filistinlilerin serbest bırakılması için protestolar düzenlendi. (AFP)
TT

Tel Aviv ‘eli kana bulaşan’ tutukluları serbest bırakmayı kabul etmiyor

Ramallah’ta dün İsrail hapishanelerindeki Filistinlilerin serbest bırakılması için protestolar düzenlendi. (AFP)
Ramallah’ta dün İsrail hapishanelerindeki Filistinlilerin serbest bırakılması için protestolar düzenlendi. (AFP)

İsrailli güvenlik yetkilileri, Hamas Hareketi’nin İsrail ile takas anlaşması kapsamında serbest bırakılacak Filistinli mahkumların sayısında taviz vermeye hazır olduğunu bildirdi. 
İsrail merkezli Walla internet sitesinde İsrail güvenlik kaynaklarının, Hamas’ın yaklaşık iki hafta önce Erez Sınır Kapısı’nda yapılan önceki görüşmelerde söz konusu tavizleri vermeye istekli olduğunu ifade ettiğini aktardı. İnternet sitesi, Mısırlı istihbarat yetkililerinin söz konusu görüşmeleri, sınırda İsrail güvenlik teşkilatı yetkilileriyle ve sınıra yakın başka bir geçişte Hamas yetkilileriyle saatlerce görüştüğünü belirtti.
Görüşmeler, ateşkesi sağlamak amacıyla başlatıldı. İsrail ekonomik projelerin ilerletilmesi ve ateşkesin sağlanması konularında şart olarak, Gazze’de kaybolan askerlerinin ve diğer unsurlarının iadesini talep etti. Hamas ise yanıt olarak İsrail’in ‘eli kana bulaşmış’ olarak nitelendirdiği yüzlerce Filistinli mahkumun serbest bırakılmasını şart koştu. Bu şart İsrail  tarafından kabul ediledi.
Süreç, söz konusu gelişmelerin ardından yavaşladı. İsrail kaynakları Başbakanı Binyamin Netanyahu ve İsrail Ulusal Güvenlik Konseyi Başkanı Meir Ben-Şabat’ın görüşmelerin ayrıntılarından haberdar olduğunu aktardı. Hamas’ın Gazze Sorumlusu Yahya Sinvar’ın önümüzdeki ay yapılması planlanan Filistin seçimlerinden önce, seçmeni kazanmak için takas sürecine ağırlığını koyacağı tahmin ediliyor. İsrail tarafının ise bu konuda yüksek beklentileri olmadığı belirtiliyor.
Bu, Mısır’ın takas anlaşmasına ilişkin yürüttüğü ilk görüşme değil. İsrail ve Hamas arasındaki takas görüşmeleri uzun yıllardır devam ediyor. Geçtiğimiz yıl iki taraf arasında yoğun temaslar gerçekleşti. Ancak görüşmeler Hamas’ın, aralarında hareketin liderlerinin de bulunduğu mahkumların serbest bırakılması konusunda ısrar etmesi üzerine durdu. Ardından İsrail, kendi ifadesiyle ‘eli kana bulaşan esirleri serbest bırakmayı kabul etmediğini’ duyurdu.
Hamas 2011’de Filistin tarafının “Esirlere Vefa” ve İsrail’in “Şalit Anlaşması” sürecinde olduğu gibi lider konumundaki mahkumların serbest bırakılmasını istiyor. Ancak İsrail, Hamas’a Şalit Anlaşması’nın bir daha tekrarlanmayacağını bildirdi. Tel Aviv, 2011’de Mısır’ın arabuluculuğunda Hamas ile vardığı anlaşma uyarınca İsrail askeri Gilad Şalit’e karşılık bin 27 Filistinliyi serbest bırakmıştı.
Hamas, Gazze’de 2014 yılında çıkan savaşta ikisi asker (Hadar Goldin ve Aron Şaol) olmak üzere dört kişiyi esir aldı. İsrail söz konusu kişilerin öldürüldüğünü duyururken Hamas ise şu ana kadar akıbetlerine ilişkin bilgi vermedi. İsrail vatandaşı Avraham Mengistu (Etiyopya uyruklu) ve Haşim Bedvi es-Seyyid (Arap uyruklu) Gazze savaşının sonrasında bölgeye giriş yaptıklarında tutuklanmışlardı.
Tel Aviv cevabı, Filistinlilerin İsrail hapishanelerindeki mahkumların serbest bırakılması için çalışmaya devam etme sözü verdiği Filistinli Mahkumlar Günü’nde geldi. Filistin yönetimi mahkumlara koruma talep ederken Hamas, İsrail’i esirleri serbest bırakmaya zorlayacak güçlü belgelere sahip olduğunu duyurdu. Filistinli Mahkumlar Günü dün, serbest bırakılanlar, tutuklu aileleri ve birçok grubun katılımı ile Ramallah’ın merkezindeki Al Manara Meydanı’nda anıldı. Filistinli Mahkumlar Günü, Filistin Ulusal Konseyi’nin mahkumları desteklemek için 1974’te ilan ettiği ulusal çapta bir  etkinlik olarak biliniyor.
Hamas Hareketi’nin dış siyasi ofisinden sorumlu ismi olan Halid Meşal, işgal güçlerinin mahkumları hapishanelerden zorunda kalmadıkça serbest bırakmayacağını söyledi. Meşal, Filistinli Mahkumlar Günü vesilesiyle Hamas’a bağlı Aksa televizyon kanalına verdiği demeçte, esir meselesinin Hamas, tüm fraksiyonları ve Filistin halkı için öncelikli konulardan biri olduğuna işaret etti. Hareketin tutukluları kurtarmak için iki kat çaba sarf edeceğini vurguladı.
Meşal konuşmasının devamında, “Tutuklularımızın yakın bir zamanda yeniden ışığı göreceğinden eminim” ifadesini kullandı. Ayrıca mahkumların özgürlüklerini yeniden kazanması ve desteklenmesi noktasında tüm enerjilerini kullanacaklarını kaydetti.
İsrail hapishanelerinde 4 bin 400 tutuklu bulunuyor. Tutuklular İsrail’deki 23 hapishane ve gözaltı merkezlerinde tutuluyor. Mahkumların çoğunluğu Damon Horowitz Cezaevi’nde tutulurken aralarında çocukların da bulunduğu toplam 140 mahkum Ofer ve Megiddo hapishanelerinde bulunuyor.



Göçmenler arasındaki yabancılar... Guraba Taburu ile Şam arasındaki sessiz çatışma

İdlib kırsalındaki Harem’de bulunan Guraba Taburu kampından (Sosyal medya)
İdlib kırsalındaki Harem’de bulunan Guraba Taburu kampından (Sosyal medya)
TT

Göçmenler arasındaki yabancılar... Guraba Taburu ile Şam arasındaki sessiz çatışma

İdlib kırsalındaki Harem’de bulunan Guraba Taburu kampından (Sosyal medya)
İdlib kırsalındaki Harem’de bulunan Guraba Taburu kampından (Sosyal medya)

Fransız göçmenlerden oluşan Guraba Taburu (Fırkatu'l Guraba) ile Suriye hükümet güçleri arasında İdlib kırsalında son zamanlarda meydana gelen çatışmalar, Suriye'nin yeni manzarasında en karmaşık ve tartışmalı konulardan birini gün yüzüne çıkardı.

İdlib'in kuzeyindeki Harem bölgesinde yaşanan çatışmalar, münferit bir güvenlik olayı değil, daha çok Şam'ın yıllarca süren savaşın ardından Suriye topraklarında kalan binlerce yabancı savaşçıya yönelik politikalarının bir sınaması gibi görünüyor.

Son olaylar, ‘yabancı savaşçılar’ dosyasıyla ciddi bir şekilde ilgilenmenin başlangıcını oluşturdu ve bu konu, yeniden gündeme geldi. Bu durum, yeni Suriye devletinin, yabancıların yeni Suriye ordusunda liderlik pozisyonlarına getirilmesini engelleme konusunda uluslararası toplumla güven inşa etme sürecinde kaydettiği ilerlemenin ardından ortaya çıktı.

Hikâye, 22 Ekim’de başladı. İç Güvenlik Güçleri, İdlib’in kuzeyindeki Harem kasabasında bulunan kamplardan birine, Fransız savaşçıların lideri olan ve Ömer Omsin adıyla bilinen Omar Diaby’nin komutasındaki kampa doğru bir güvenlik operasyonu gerçekleştirmek üzere yöneldi. Bu operasyon, ‘bir kızın kaçırılması da dâhil olmak üzere ciddi ihlallerle ilgili şikâyetlere’ yanıt olarak yapıldı. Resmi anlatıma göre, operasyonun amacı yasaları uygulamak ve kamp üzerinde devletin otoritesini tesis etmekti.

zsd
Ömer Omsin olarak bilinen Fransız cihatçı Omar Diaby (Arşiv – France Bleu internet sitesi)

Ancak Afrika kökenli Fransız Omar Diaby, kendisine yöneltilen suçlamaları reddetti. Paris, Diaby'yi ‘Fransızca konuşan cihatçıları’ işe alan en önemli isimlerden biri olarak görürken, Washington onu 2016'dan beri ‘küresel terörist’ olarak sınıflandırıyor.

Çatışma, Harem kampındaki Özbek, Tacik ve Türkistanlı grupların liderlerinin arabuluculuğunda yapılan bir uzlaşma toplantısıyla sona erdi. Guraba Taburu, Telegram kanalında ateşkes anlaşmasına vardıklarını duyurdu.

Göçmenler arasındaki yabancılar

Guraba Taburu, Türkiye sınırındaki müstahkem bir kampta aileleriyle birlikte yaşayan yaklaşık 70 Fransız savaşçıdan oluşuyor. Bu durum, bir dizi yabancı savaşçı liderinin ortak çabalarıyla altı maddelik bir anlaşmanın imzalanmasıyla sona eren silahlı çatışmaların ardından güvenlik güçlerinin kampa baskın yapmasını zorlaştırdı. Anlaşma, ‘ateşkes, kampın hükümete açılması, Omar Diaby davasının Adalet Bakanlığı'na (yargı makamına) sevk edilmesi, ağır silahların geri çekilmesi ve çatışmalara karışanların yargılanmamasının sağlanmasını’ öngörüyordu.

df
Omar Diaby'nin yakın zamanda çekilmiş bir fotoğrafı

Yabancı savaşçıların sayısının beş bini aştığı tahmin ediliyor; bunların büyük çoğunluğu Savunma Bakanlığı bünyesindeki 84. Tümen’e katıldı. Suriye hükümeti, bu kişilerin üst düzey görevlere getirilmemesi yönünde Batılı başkentlerden baskı görüyor. Buna karşılık hükümet, bu kişilerin bölge ve dünya güvenliği ile istikrarı için herhangi bir tehdit oluşturmayacağına dair uluslararası topluma güvence veren bir söylem benimsedi. Suriye Cumhurbaşkanı Ahmed eş-Şera’ya göre, muhalefet saflarında savaşan bu savaşçılar yeni toplumun bir parçası. Nitekim bir kısmı fiilen askerî rütbeler ve ordu içinde resmî görevler elde etmiş durumda; bu da entegrasyon politikasının pratik bir yansıması olarak görülüyor.

Hedef alma değil, disiplin

İsmini vermek istemeyen bir Suriye ordusu yetkilisi, Şarku’l Avsat'a “Harem’de yaşananlar, savaş yılları boyunca bizimle birlikte olan, Suriye devrimini destekleyen ve kurtuluş operasyonlarında aktif rol oynayan yabancı savaşçıları hedef almıyor” dedi. Onlarla olan ilişkinin karşılıklı taahhütlere dayandığını vurgulayan yetkili, “Bu savaşçılar devletin kararlarına bağlılık göstermişlerdir ve çoğu resmi olarak Savunma Bakanlığı'na katılmıştır” ifadesini kullandı. Askeri yetkili, yaşananların ‘bazılarının iddia ettiği gibi onlara karşı bir kampanya değil, sadece yasanın uygulanması’ olduğunu ifade etti. Yeni Suriye ordusunun ‘Suriye vatandaşı ya da göçmen olsun, hiç kimse muaf tutulmadan, açık bir disiplin ve askeri talimatlar sistemine göre’ çalıştığını belirten yetkili, sözlerini şöyle sürdürdü: “Yasaların ihlali veya emirlere itaatsizlik, caydırıcı önlemlerle karşılanacaktır. Çünkü askeri kurumdaki herkes yasa ve disiplinin yönettiği tek tip bir sisteme tabidir.”

Adlandırma konusundaki anlaşmazlık

Resmî açıklamalardan uzak duran gözlemciler ve eski askeri liderler, krizin basit bir yasal ihlalin ötesinde olduğunu ve yeni devletin ve kimliğinin inşa sürecinin merkezinde yer aldığını düşünüyor. İslamcı gruplardan birinin eski askeri komutanı Ebu Yahya eş-Şami, Şarku’l Avsat'a temel bir sorun olarak gördüğü terminoloji hakkında konuştu. Eş-Şami, savaşçıları ‘yabancılar’ olarak tanımlamanın ne doğru ne de adil olduğunu düşünüyor. Ona göre bu terim olumsuz çağrışımlar içeriyor. “Onları göçmen olarak adlandırmak daha iyi. Çünkü ‘yabancı’ kelimesi Suriye devriminde yaptıkları fedakarlıklarla kazandıkları meşruiyeti ellerinden alıyor” diyen eş-Şami, bu entegrasyonun hem sosyal hem de siyasi düzeyde gerçekleştiğine inanıyor. “Bugün, Suriyelilerden bağımsız bir yönelime sahip göçmen grupları yok. On yılı aşkın bir savaşın ardından, onlar yerel topluluğun bir parçası haline geldiler. Suriyelileri memnun eden şey onları da memnun ediyor, Suriyelilerin reddettiği şeyi onlar da reddediyor” ifadelerini kullandı.

Bu açıdan eş-Şami, Harem olayının başından itibaren yanlış bir şekilde ele alındığına inanıyor. Eş-Şami, “Harem olayına eşlik eden medya ve güvenlik önlemlerinin artırılması bir hataydı. Ancak hükümet, olaylar tehlikeli bir çatışmaya dönüşmeden önce uzlaşma yoluyla durumu düzeltti” dedi.

Bu tür meselelere akıl ve soğukkanlılıkla yaklaşmak gerekir; çünkü göçmenlerin bizim anlamamız gereken meşru endişeleri var” diyen eş-Şami bu sözleriyle, savaşın sona ermesinin ardından göçmenlerin yargılanma, kendi ülkelerine sınır dışı edilme veya dışlanma korkusuna işaret etti.

Yaşananları ‘isyan’ olarak nitelendirmeyi reddeden eş-Şami, “Fransız savaşçılar Suriye ordusunun bir parçası oldukları için isyandan söz etmek mümkün değil” dedi. Eş-Şami sözlerini şu ifadelerle noktaladı: “Devletin diyalog ve arabuluculuk yoluyla elde ettikleri, çatışma yoluyla elde ettiklerinden hem daha az maliyetli hem de otoritesine daha fazla saygı kazandırıcıdır. Eğer göçmenlere zulme uğrayabilecekleri ülkelere geri gönderilmeyecekleri ve ‘yeni Suriye’yi savunmaya katkıda bulunmuş vatandaşlar olarak haklarının korunacağı’ konusunda yeterli güvence verilirse, onların Suriye toplumuna uyumu uzun sürmeyecektir.”

Yapısal zorluklar

Araştırmacı Vail Alvan, yaşananların Suriye devletinin karşı karşıya olduğu derin yapısal zorlukları ortaya çıkardığına inanıyor. Şarku’l Avsat'a konuşan Alvan, “Olanlar, göçmenlerin devlet kurumlarına entegrasyonunun henüz tamamlanmadığını doğruluyor” dedi. Alvan, ‘bir sonraki aşamanın, devletin bu entegrasyonu sadece sözde değil, pratikte de gerçekleştirebilme yeteneğinin gerçek bir sınavı olacağını’ vurguladı.

Alvan, “Yabancı savaşçıların bir kısmı devlet kurumlarına entegre olamayabilir; bu da devleti iki seçenekle karşı karşıya bırakıyor: ya onları Suriye’den çıkarmak ya da istikrara tehdit oluşturacak unsurlara dönüşmemelerini sağlamak” dedi. Alvan ayrıca, yetkililerin ‘her seferinde güvenlik ve istikrarın önceliği ile entegrasyon projesinin başarısı ve silahlı grupların dağıtılması önceliği arasında bir denge kurmak zorunda kalacaklarını’ belirtti.

Ancak Alvan'a göre nihai hedef açık ve geri döndürülemezdir. Alvan, “Hükümet, Suriyeli ya da yabancı olsun, silahlı grupları dağıtmaktan başka seçeneği olmadığı için bu sorunları akıllıca ele almaya devam edecek. Bu hedef sadece uluslararası taleplere bir yanıt değil, aynı zamanda devletin otoritesini ve prestijini tesis etmek için bir ön koşul” şeklinde konuştu.

tyu
Suriye ordusu mensupları (AFP)

Alvan şöyle devam etti: “Hükümetin Harem'de benimsediği uzlaşma yöntemi, önceki grupların yöntemlerini anımsattığı yönündeki eleştirilere rağmen, krizi hızla kontrol altına almak ve mümkün olan en düşük maliyetle ortadan kaldırmak amacıyla benimsenmiştir.”

Alvan sözlerini şu ifadelerle tamamladı: “Suriye ve göçmen çevrelerde, hükümetin iç ve dış politikalarından memnun olmayan gruplar olduğu doğru. Bu nedenle devletin bugün, bu gruplara hitap eden ve onları bir sonraki aşama için seçeneklere ikna eden yeni bir dini söyleme ihtiyacı var. Suriye hükümeti de son zamanlarda bunu yapmaya başladı.”

Farklı görüşler

Şarku’l Avsat, göçmen grupların kendi içlerindeki ideolojik farklılıkları anlamak için, her ikisi de Suriye Savunma Bakanlığı'na bağlı olan ve görüşleri arasında belirgin bir farklılık bulunan iki liderle görüştü.

Arap uyruklu bir askeri lider olan Ebu Muhacir, ‘resmi olarak Suriye Savunma Bakanlığı'na bağlı olduğunu ve onun bayrağı altında savaştığını’ ifade etti. Yeni devlete tam entegrasyon ve açık sadakat modelini temsil eden Ebu Muhacir şöyle dedi: “Biz Suriye devletinin yanındayız ve onun politikasından sapmayacağız. Barış yapanlarla barış yapar, savaşanlarla savaşırız.”

Ebu Muhacir, “Suriye'ye geldiğimizde amacımız, bu ülkenin halkını savunmaktı, onlar adına karar vermek ya da onlara liderlik etmek değildi. Biz sadece onları desteklemek için geldik. Kazandığımızda, devrimin meyvesini temsil eden devlete ve geldiğimiz hedefe, yani rejimi devirmek, Suriyelileri desteklemek ve baskı gördükten sonra onlara seslerini duyurma imkânı vermek için sadık kaldık. Bugün, Suriye ordusunun bir parçasıyız ve Savunma Bakanlığı'nın tüm kararlarına bağlıyız. Başka türlüsü olamaz. Göçmenlerin çoğu bu inancı paylaşıyor” ifadelerini kullandı.

Ebu Muhacir'in aksine, yine Savunma Bakanlığı'na bağlı lider Ebu Müsenna, devlet politikalarına ilişkin çekincelerini dile getirerek, Vail Alvan'ın tanımladığı ‘ideolojik hayal kırıklığı’ yaşayan göçmenlerin görüşlerini yansıtıyor.

sdefr
Suriye'nin kuzeyindeki Suriye Milli Ordusu (SMO) fraksiyonlarının üyeleri (AFP)

Ebu Müsenna, Şarku’l Avsat'a şunları söyledi: “Uğruna yola çıktığımız ve pek çok kardeşimizin bu uğurda hayatını kaybettiği hedef, devletin bu şekilde inşa edilmesi değildi. Mevcut devlet, rejimin şebbihalarını yerinde bıraktı ve onları mazlumların aleyhine makamlara getirdi. Ayrıca kötülükleri ortadan kaldırmadı; tam tersine, kötülük yapanların sayısı arttı ve devletin dış dünyayı gözeterek onlara yumuşak davranması sonucunda, onlar bunu artık açıkça yapar hâle geldiler.”

Olan bitenlerin, bu yolda canını verenlerin amaçlarının tam zıddı olduğunu düşünen Ebu Müsenna şu ifadeleri kullandı: “Her şeye rağmen başkaldırmayacağız; çünkü devletin düşmanlarının, onu zayıflatmak ve tek hamlede devirmek için her türlü anlaşmazlığı istismar ettiğinin farkındayız. Bu aşamadaki görevimiz nasihat etmek, uyarmak, delil ortaya koymak ve düzenin içinden hakikati haykırmaktır; onun aleyhine silaha sarılmak ya da bölünmeyi artırmak değil.”

Ne akılla ne de kalple

Ebu Muhacir ile Ebu Müsenna arasındaki bu görüş ayrılığını, Heyetu Tahriru’ş Şam'ın (HTŞ) Şeriat Konseyi'nin eski üyesi ve şu anda Suriye ordusunun şeriat ve ahlak danışmanı olan Abdullah Halid Şarku’l Avsat’a açıkladı. Halid, göçmenlerin doğasını tanımlamakla başlıyor ve onların ‘inançlarının kalplerine derinlemesine işlemiş olmasıyla öne çıktıklarını’ söylüyor. Buna göre, bu derin bağlılık, onları Avrupa’daki rahat yaşamlarını bırakıp Suriye’ye seyahat etmeye yönlendirdi; o dönemde Suriye, devrim yıllarında dünyanın en tehlikeli bölgelerinden biri olarak görülüyordu.

sdefr
Harem kampında Özbek liderler ile yapılan uzlaşma toplantısından… Ömer Omsin de aralarında oturuyor. (Sosyal medya)

Halid, “Devrim yıllarında gruplar arasında hâkim olan dini söylem, doğası gereği coşkulu ve seferber edici, meydan okuyucu bir nitelikteydi. Bu tarz bir söylem, moral yükseltme ve kararlılığı pekiştirme ihtiyacı olan savaş ve çatışma dönemine uygundu. Ancak sorun, ‘devrimden devlete’ geçişle başladı. Rejim düştükten ve HTŞ ile birlikte bazı gruplar Şam’da iktidarı devraldıktan, üyeleri yerel ve uluslararası gerçeklerle karşılaştıktan sonra, dini söylemin hem biçim hem de içerik olarak değişmesi doğal oldu; çünkü tüm halkı yöneten bir sorumlunun söylemi, sadece bir grup savaşçıya hitap eden bir grubun liderinin söyleminden farklıdır” şeklinde konuştu.

Halid, “Bu dönüşüm, mantığın, aklın ve şeriatın gereklilikleriyle uyumludur. Ancak bu süreç, birçok göçmen (ve bazı Suriyeliler) arasında kalplerine kök salmış inançla çarpışıyor; bu da onların söylem ve yöntemdeki değişimi kabul etmelerini engelliyor” dedi. Bu akımı benimsemeyenlerin önündeki seçeneklerin sınırlı ve sert olduğunu belirten Halid sözlerini şöyle noktaladı: “Devlet, yeni çizgisi doğrultusunda ilerliyor ve bundan sapılmasına izin vermeyecek… İnsanların önünde üç seçenek var: ya yeni devletle çatışmak, ya çekilip sessiz kalmak, ya da mevcut yöntemi kabul edip ona uyum sağlamak.”


Macron, Şera'nın DEAŞ'la Mücadele Uluslararası Koalisyonu’na katılması çağrısında bulundu

Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron (solda), Suriyeli mevkidaşı Ahmed eş-Şera ile Brezilya'da bir araya geldi. (AFP)
Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron (solda), Suriyeli mevkidaşı Ahmed eş-Şera ile Brezilya'da bir araya geldi. (AFP)
TT

Macron, Şera'nın DEAŞ'la Mücadele Uluslararası Koalisyonu’na katılması çağrısında bulundu

Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron (solda), Suriyeli mevkidaşı Ahmed eş-Şera ile Brezilya'da bir araya geldi. (AFP)
Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron (solda), Suriyeli mevkidaşı Ahmed eş-Şera ile Brezilya'da bir araya geldi. (AFP)

Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, Suriyeli mevkidaşı Ahmed eş-Şera'yı DEAŞ'la Mücadele Uluslararası Koalisyonu’na (DMUK) katılmaya davet etti. Macron ayrıca, Birleşmiş Milletler (BM) Güvenlik Konseyi'nin Şera ve İçişleri Bakanı Enes Hattab'ı yaptırım listesinden çıkarma kararını memnuniyetle karşıladı.

Brezilya'nın Belem kentinde düzenlenen iklim konferansı sırasında gazetecilere yaptığı açıklamada Macron, Suriye'nin ‘bölgedeki terörist gruplara karşı mücadelede tam ve etkili bir ortak olmaya davet edildiğini’ söyledi. Şarku’l Avsat’ın Suriye devlet televizyonundan aktardığına göre Macron, Paris ile Şam arasındaki güvenlik iş birliğinin ‘Fransız halkını korumak için gerekli olduğunu’ bildirdi.

Macron, Kasım 2015'te başkent Paris'i hedef alan saldırılara atıfta bulunarak, “Paris'te gerçekleştirilen saldırıların Suriye'de planlandığını kimse unutmadı. Dolayısıyla bu, Fransızlar için de bir güvenlik meselesi” dedi.


Endonezya'nın başkentindeki bir camide meydana gelen patlamada 54 kişi yaralandı

Endonezya'nın başkenti Cakarta'da meydana gelen patlamanın ardından olay yerini güvenlik kordonuna alan polis memurları ve askerler… 7 Kasım 2025 (Reuters)
Endonezya'nın başkenti Cakarta'da meydana gelen patlamanın ardından olay yerini güvenlik kordonuna alan polis memurları ve askerler… 7 Kasım 2025 (Reuters)
TT

Endonezya'nın başkentindeki bir camide meydana gelen patlamada 54 kişi yaralandı

Endonezya'nın başkenti Cakarta'da meydana gelen patlamanın ardından olay yerini güvenlik kordonuna alan polis memurları ve askerler… 7 Kasım 2025 (Reuters)
Endonezya'nın başkenti Cakarta'da meydana gelen patlamanın ardından olay yerini güvenlik kordonuna alan polis memurları ve askerler… 7 Kasım 2025 (Reuters)

Endonezya polisi, başkent Cakarta'daki bir okul kompleksinde bulunan camide cuma namazı sırasında meydana gelen patlama sonucu onlarca kişinin yaralandığını ve hastaneye kaldırıldığını bildirdi.

Cakarta Emniyet Müdürü Asip Edi Suhiri, televizyonda yayınlanan basın toplantısında, polisin Cakarta'nın kuzeyindeki Kelapa Gading bölgesinde meydana gelen patlamanın nedenini araştırdığını söyledi.

dr
Endonezya'nın Cakarta kentinde bir okul kompleksinde meydana gelen patlamanın ardından silahlı polis memurları olay yerinde nöbet tutuyor... 7 Kasım 2025 (Reuters)

Suhiri, 54 kişinin yanıklar dahil hafif ve ağır yaralanmalarla hastaneye kaldırıldığını belirtti.

İki televizyon kanalı, okulu çevreleyen polis memurları ve hazır bekleyen ambulansların görüntülerini yayınladı. Caminin görüntülerinde ciddi bir hasar görülmedi.

Suhiri, Kompas TV'de yayınlanan açıklamalarında, “Aldığımız ilk bilgilere göre yaklaşık 54 kişi yaralandı. Bazıları hafif yaralı, bazıları orta derecede yaralı. Bazıları ise hastaneden taburcu edildi” dedi.