Netanyahu, İslami Hareket’in desteğini yeniden almak için hummalı bir baskı kampanyası yürütüyor

Mansur Abbas’ın muhalif kampın lehine oy kullanması Likud’da kafa karışıklığına yol açtı.

Knesset’te Salı günü düzenlenen Düzenleme Komitesi oylaması (Knesset Basın Ofisi)
Knesset’te Salı günü düzenlenen Düzenleme Komitesi oylaması (Knesset Basın Ofisi)
TT

Netanyahu, İslami Hareket’in desteğini yeniden almak için hummalı bir baskı kampanyası yürütüyor

Knesset’te Salı günü düzenlenen Düzenleme Komitesi oylaması (Knesset Basın Ofisi)
Knesset’te Salı günü düzenlenen Düzenleme Komitesi oylaması (Knesset Basın Ofisi)

İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, İsrail Meclisi’nde (Knesset) Pazartesi akşamı Düzenleme Komitesi üyelerinin seçimi için yapılan oylama sırasında yaşanan ve partisinin meclisteki etkisini zayıflatan dramatik ve şaşkınlık veren olayın ardından, İslami Hareket’in desteğini yeniden almak ve hareketin muhalif kampta yer alan Yair Lapid liderliğindeki Yeş Atid Partisi’ne (Gelecek Var ) yanaşmasını engellemek amacıyla hummalı bir baskı kampanyası yürütüyor. Netanyahu’nun liderliğindeki Likud Partisi’nin Meclis Grup Başkanı Miki Zohar, sağ partilerin Düzenleme Komitesi’nde çoğunluğu elde edememesi nedeniyle ‘iktidarı kaybetme ve Netanyahu’nun ana muhalefet liderine dönüşmesine’ karşı uyardı.
Netanyahu’ya yakın isimler, Likud’un kadrolarına Netanyahu’nun İslami Hareket’in desteğini yeniden alabileceği konusunda güvence vermeye çalışıyor. Netanyahu’ya yakın bir isim, “İslami Hareket’in Lapid ile ittifak kurması, ona önem vermemiz için -ki bunu memnuniyetle yapacağız- bizi ısırmayı hedefleyen taktiksel bir adımdı” ifadelerini kullandı. Netanyahu, Dini Siyonizm Koalisyonu Başkanı Bezalel Smotrich ile bir araya geldi ve onu kalıcı bir sağ hükümetinin kurulamamasından sorumlu tuttu. Netanyahu, Smotrich’i, hükümeti kurma görevini Cumhurbaşkanı Reuven Rivlin’e iade ederek ‘toplu bir şekilde muhalefet çölüne gitmekle’ tehdit etti.
İsrail Meclisi’nde Pazartesi akşamı Düzenleme Komitesi üyelerinin seçimi sırasında sağ partiler açısından dramatik ve şaşkınlık verici bir gelişme yaşandı. Düzenleme Komitesi, İsrail’de seçimlerin yapılması ile hükümetin kurulması arasında geçen süreçte en önemli komite kabul edilir. İsrail yasalarına göre Komite’nin başkanlığını, başbakanın görevlendireceği bir milletvekili üstlenir. Düzenleme Komitesi yasama döneminde dış ilişkiler, güvenlik ve maliye gibi ana komitelerin çalışma takvimini düzenler ve her bir meclis komitesinde yer alacak parti temsilcilerinin sayılarını belirler. Meclis Başkan Yardımcısı’nın seçilmesi, genel kurula sunulacak meselelerin ve temel yasaların belirlenmesi ve meclis faaliyetlerinin takip edilmesi gibi düzenleyici görevlerin tamamından Düzenleme Komitesi sorumludur.
Komite üyelerinin seçimi için Pazartesi akşamı yapılan oylama oturumundan önce Netanyahu, sağ partilerden oluşan müttefikleriyle Komite’de çoğunluğu elde etme konusunda anlaştı. Bunun için sağ partiler, dini partiler ve aynı şekilde İslami Hareket’in 4 milletvekilinin de aralarında bulunduğu 63 vekil Likud’un sunduğu önerinin lehine oy kullanacaktı. Fakat oylamaya geçildiğinde herkesi şaşırtan İslami Hareket milletvekilleri Likud’un önerisinin aleyhine oy kullandı. Likud, muhalefetin 60 oyuna karşı 58 oy alabildi. Oylamanın ardından Likud’un önerisinin lehine oy kullanan Naftali Bennett'in liderliğindeki Yamina Partisi’nin 7 milletvekili genel kurulu terk ederken, Netanyahu karşıtı değişim kampının 60 vekili kurulda kalmaya devam etti. Meclis Genel Başkanlığı, Komitenin kurulmasıyla ilgili Yair Lapid liderliğindeki Yeş Atid Partisi’nin sunduğu öneriyi meclisteki 51 ret oyuna karşı 60 evet oyuyla onayladı.
İslami Birlik Listesi Başkanı ve Milletvekili Mansur Abbas’ın, Netanyahu karşıtı değişim kampının lideri Lapid ile oturum öncesinde bir araya gelerek Likud’un önerisine karşı muhalefet önerisini destekleme ve meclisin çalışma düzenini pratikte kontrol etme konusunda anlaştığı ortaya çıktı. Sağ partilerin vekilleri, İslami Hareket’in bu tavrını ‘aldatma’ ve ‘arkadan bıçaklama’ şeklinde niteleyerek, harekete karşı sözlü saldırı başlattı. Dini Siyonizm Koalisyonu Başkanı Bezalel Smotrich, İslami Hareket’in bu davranışının, hareketle ittifak kurmayı reddetme hususundaki haklılığını ve ‘hareketin terör destekçisi ve Yahudi devleti düşmanı olduğunu’ gösterdiğini belirtti.
Netanyahu’yu desteklemekten vazgeçme sebebini anlatan Abbas, Smotrich’in kendilerini terörist olmakla suçladığını ve Netanyahu’nun bu ithamlara karşı kendilerini savunmak için tek kelime sarf etmediğini söyledi. Abbas, “Bugün Meclis Düzenleme Komitesi’nin oylaması sırasında yaşananlar, bizim başta söylediğimizi teyit ediyor: Biz çantada keklik değiliz. Bizim ilk başta ve sonuna kadar tek derdimiz Arap toplumumuzun davaları ve talepleridir. Bu sözden şüphesi olanlar bugün cevabını aldı” ifadesini kullandı.
Abbas, açıklamasının devamında şunları kaydetti:
“Bugün boyunca iki kamp arasında yani Likud Partisi ile Yeş Atid Partisi arasında müzakereler yürüttük. İkisine de Arap toplumumuzun davalarına hizmet eden taleplerimizi sunduk ve açık bir şekilde en önemli talebimizin partimizin abra (teraziyi dengelemek için hafif gelen kefeye konulan ağırlık) şeklinde devam etmesi olduğunu vurguladık. Likud kampı, kendi açısından Yamina Partisi’nin abra olması için son dönemlerde Yamina ile bir anlaşma yaptı. Bu anlaşma yapıldığında Düzenleme Komitesi’nden bir üye partimizin etki alanından çıktığını ve abra olamayacağını söyledi. Buna karşılık Lapid kampı İslami Birlik Listesi’nin abra olarak kalması talebini kabul etti. Bunun üzerine biz de abra olarak kalmamızın yanı sıra Arap toplumumuzun taleplerinin ve davalarının tarafında oy kullandık.”
Likud yetkilileri, sağ partilerin aldığı bu yenilgi üzerine, ülke yönetimini kaybetme ihtimalinin gerçekleşme olasılığı hakkında düşünmeye başladı. Sağ partilerin sürpriz bir biçimde Düzenleme Komitesi’nde çoğunluğu kaybettiği bir ortamda, Likud içerisinden, Netanyahu’nun hükümeti kurmak için Cumhurbaşkanı ile müzakerelere yeniden başlaması yönünde sesler yükseliyor. Likud Partisi Meclis Grup Başkanı Miki Zohar, Düzenleme Komitesi’nin ilk toplantısında yaptığı konuşmasında, “Likud’un artık muhalefetin sandalyelerine oturma ve Netanyahu’nun da ana muhalefet lideri olma yolunda olduğunun farkındayım” dedi. Likud ilk toplantıda Meclis Başkan Yardımcısı ile ilgili önerisini geçiremedi, meclis işlemez hale geldi ve bunun üzerine Zohar, toplantıyı erteleme kararı aldı.
Netanyahu bu esnada, İslami Hareket’i kendi tarafına döndürene dek hareket aleyhindeki açıklamalarını durdurması için Bezalel Smotrich’i ikna etmeye çalışıyordu. Mansur Abbas, Netanyahu’nun ikna çabaların ortaya çıkmasının ardından yaptığı açıklamada, “Biz, stratejik değil, taktiksel oy kullandık. İki kampa da halen açığız. Taleplerimize kim daha fazla yanıt verirse onun tarafında dururuz” ifadesini kullandı.



Eylül 2025 ve tek kutuplu düzenin çöküşü

Barbara Gibson
Barbara Gibson
TT

Eylül 2025 ve tek kutuplu düzenin çöküşü

Barbara Gibson
Barbara Gibson

Shirley Yu

Tarihin belirleyici anları nadiren kendilerini açıkça belli eder. Ancak, 31 Ağustos - 3 Eylül 2025 haftası Soğuk Savaş sonrası tek kutuplu düzenin, insan hakları, liberal demokrasi ve serbest piyasaları düzenleyen ilkelerinin yerini medeniyet kimliklerine, kalkınma zorunluluklarına ve stratejik özerkliğe bıraktığı kökten farklı bir dönemin önünü açan an olarak ölümsüzleştirilebilir.

Ne Tianjin'deki Şanghay İşbirliği Örgütü zirvesi ne de İkinci Dünya Savaşı zaferinin ve Pekin'de Japon işgaline karşı direnişin 80. yıldönümü, yalnızca diplomatik etkinlikler veya askeri geçit törenleriydi. Aksine o haftanın olayları, dramatik bir kopuşla değil, stratejik ortaklıkların, ekonomik karşılıklı bağımlılığın ve paylaşılan anlatıların sabırla birikmesiyle, bir dünya düzeninden diğerine geçişin dinamiklerini ortaya koydu.

 Çin-Hindistan yakınlaşması

Zirvenin en dikkat çekici hadisesi, 2,8 milyar insanı temsil eden ve küresel ekonomik büyümeye en büyük katkıyı sağlayan iki medeniyet gücü olan Çin ve Hindistan arasındaki yakınlaşmaydı. Başbakan Narendra Modi, yedi yıl aradan sonra ilk kez Çin topraklarındaki Tianjin'de Devlet Başkanı Şi Cinping ile bir araya geldi ve bu görüşme, ikili ilişkilerin ötesine geçerek Avrasya'daki Amerikan stratejisinin tüm yapısını kapsayan işaretler taşıyordu.

Yirmi yıl boyunca Amerikan politikası, Hindistan'ın demokratik değerleri ile Çin'in bölgesel hedeflerinin doğal bir sürtüşme yaratacağı ve bunun da Washington'ın her iki taraf üzerinde de jeopolitik nüfuzunu kullanmasına olanak tanıyacağı varsayımına dayanıyordu

Başkan Trump, Hindistan'ın Rusya'dan yaptığı enerji alımları için Hindistan'a yüzde 50 gümrük vergisi uygulayarak, klasik güç dengesi teorilerinin öngördüğü koşulları yarattı: Hindistan-Çin yakınlaşması. Şanghay İşbirliği Örgütü (ŞİÖ) zirvesi sırasında Şi, Modi ve Putin'in sohbet edip gülüştüğü fotoğraf, Atlantik güçlerinin Ukrayna'nın kaderi ve iç siyasi ve toplumsal anlaşmazlıklarla meşgul olduğu bir dönemde, üç büyük Avrasya gücünün coğrafi ve jeopolitik önem açısından çekim gücünü somutlaştırıyordu.

31 Ağustos 2025'te çekilen ve Hindistan Basın Enformasyon Bürosu tarafından yayımlanan bu fotoğrafta, Hindistan Başbakanı Narendra Modi (solda) ve Çin Devlet Başkanı Şi Cinping, Tianjin'deki ŞİÖ zirvesi sırasında düzenlenen ikili görüşmede el sıkışıyorlar (AFP)31 Ağustos 2025'te çekilen ve Hindistan Basın Enformasyon Bürosu tarafından yayımlanan bu fotoğrafta, Hindistan Başbakanı Narendra Modi (solda) ve Çin Devlet Başkanı Şi Cinping, Tianjin'deki ŞİÖ zirvesi sırasında düzenlenen ikili görüşmede el sıkışıyorlar (AFP)

Yirmi yıl boyunca Amerikan politikası, Hindistan'ın demokratik değerleri ile Çin'in bölgesel hedeflerinin doğal bir sürtüşme yaratacağı ve bunun da Washington'ın her iki taraf üzerinde de jeopolitik nüfuzunu kullanmasına olanak tanıyacağı varsayımına dayanıyordu. Ancak, Hindistan ve Çin arasında çok kutupluluk ve stratejik özerklik konusunda ortak çıkarların meydana çıkması bu temel varsayımı zayıflatttı. Bu yakınlaşma ideolojiyle değil, giderek kutuplaşan bir dünyada stratejik bağımsızlığı korumakla ilgili.

Enerji ortaklığının zincirleri

Bu diplomatik değişime paralel olarak, Rusya ve Çin arasında kıtasal bir enerji ekseni oluşturacak Sibirya’nın Gücü-2 boru hattı için anlaşma da imzalandı. Bu proje, 30 yıl boyunca yıllık 50 milyar metreküpe kadar Rus doğal gazını piyasa fiyatından Çin'e taşıyacak.

Bu büyüklükteki enerji ortaklıkları, tersine çevrilmesi zor stratejik bağımlılıklar yaratır. Üretim malları veya hammadde ticaretinin aksine, enerji altyapısı ülkeleri on yıllar süren yatırımlarla birbirine bağlar ve siyasi döngüleri aşan karşılıklı zayıf noktalar yaratır. 2019'da tamamlanan ilk Sibirya'nın Gücü boru hattı, enerji akışlarının stratejik ilişkileri nasıl yeniden şekillendirebileceğini göstermişti.

Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın Şanghay İşbirliği Örgütü zirvesine katılımı, sistemik dönüşümün farklı bir boyutunu vurguladı, o da Soğuk Savaş dönemi ittifak yapılarının günümüz dünyasının gerçekleriyle başa çıkamadığıdır

Moskova açısından bakıldığında anlaşma, Avrupa piyasalarının kalıcı olarak kapalı olduğu dönemde temel bir ekonomik can simidi sunuyor. Avrupa'ya yıllık 120 milyar metreküpten fazla doğal gaz ihracatını kaybeden Moskova için Sibirya’nın Gücü 1 ve 2 boru hatları, bu kaybı neredeyse telafi edecek.

Bu anlaşmanın daha geniş kapsamlı etkileri, anlaşmanın kapsamının ötesine geçerek küresel enerji piyasalarının Batı finans sistemlerinden kademeli olarak ayrılmasını da kapsıyor. Rusya ve Çin alternatif ödeme sistemleri ve yeni fiyatlandırma yapıları geliştirmeye çalışırken, ABD doları cinsinden işlemlere ve Batı yaptırım sistemlerine maruz kalma risklerini azaltmak isteyen diğer ülkeler tarafından da izlenebilecek emsaller oluşturuyorlar.

Türkiye paradoksu

Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın Şanghay İşbirliği Örgütü zirvesine katılımı, sistemik dönüşümün farklı bir boyutunu vurguladı, o da Soğuk Savaş dönemi ittifak yapılarının günümüz dünyasının gerçekleriyle başa çıkamadığıdır. Türkiye'nin hem NATO üyesi hem de ŞİÖ'nün diyalog ortağı olması bir tür “stratejik paradoks” yaratıyor; o da hem Batı güvenlik düzenlemelerine hem de Doğu güvenlik ortaklıklarına aynı anda bağlı bir ülke olması.

Erdoğan'ın, ülkesinin NATO taahhütlerini sürdürürken ŞİÖ'ye tam üyelik kazanma yönündeki açık arzusunu duyurması, Türkiye'nin fırsatçılığının ötesine geçiyor. Bu durum, bölgesel güçlerin münhasır ittifaklara güvenmek yerine stratejik ilişkilerini çeşitlendirerek çok kutuplu bir sisteme nasıl dahil olduklarını yansıtıyor.

Diplomatik haftanın sonunda düzenlenen ve Çin'in en yeni silah sistemlerini ve entegre operasyonel kabiliyetlerini sergilediği askeri geçit töreni, açık bir caydırıcılık sinyali verdi

Ankara'nın bakış açısına göre, her iki örgüte de katılım kendisine maksimum stratejik nüfuz sağlıyor. Böylece Türkiye, farklı medeniyet blokları arasında bir köprü görevi görebilir, çatışmalarda arabuluculuk yapabilir ve tek ittifak üyelerinin yapamayacağı şekillerde iletişimi kolaylaştırabilir.

Stratejik çıkarımlar yalnızca Türkiye ile sınırlı değil, aynı zamanda Batı ittifakı içindeki dayanışma kavramını da kapsıyor. NATO üyeleri Çin liderliğindeki örgütlere etkili bir şekilde katılabiliyorsa, kolektif savunma ne anlama geliyor? İttifak taahhütleri, üyeler stratejik rakiplerle paralel ilişkiler sürdürdüklerinde nasıl işleyecek? Bu soruların kolay cevapları yok, ancak 20. yüzyılın iki kutuplu dünyasını karakterize eden netliğin erozyonunu yansıtıyorlar.

Çinli kadın askerler, 3 Eylül 2025'te Pekin'deki Tiananmen Meydanı'nda Japonya'ya karşı kazanılan zaferin ve İkinci Dünya Savaşı'nın sona ermesinin 80. yıldönümünü anan geçit töreninde yürüyor (AFP)Çinli kadın askerler, 3 Eylül 2025'te Pekin'deki Tiananmen Meydanı'nda Japonya'ya karşı kazanılan zaferin ve İkinci Dünya Savaşı'nın sona ermesinin 80. yıldönümünü anan geçit töreninde yürüyor (AFP)

Askeri geçit töreni ve stratejik işaretler

Diplomatik haftanın sonunda düzenlenen ve Çin'in en yeni silah sistemlerini ve entegre operasyonel kabiliyetlerini sergilediği askeri geçit töreni, açık bir caydırıcılık sinyali verdi; Pekin askeri kabiliyete sahip ve gerekli gördüğünde bunu kullanmaya hazır.

Ancak silahların kendisinden daha önemli olan, Şi Cinping, Vladimir Putin ve Kim Jong Un'un eşi benzeri görülmemiş bir şekilde aynı platformda bulunmasıydı. Dünyanın en kalabalık ülkesini, en büyük yüzölçümüne sahip ülkesini ve en güçlü ve izole nükleer gücünü temsil eden bu üçlü, resmi ittifakların değil, ABD hegemonyasına karşı muhalefetin birleştirdiği ülkeler olarak, adeta bir “radikal dönüşüm ekseni”ni temsil ediyordu.

Geçit töreninin anlatı çerçevesi de aynı derecede önemliydi. Şi Cinping, Çin'in Japon emperyalizmini yenmede ve savaş sonrası uluslararası düzeni şekillendirmede belirleyici bir güç olarak rolünü vurgulayarak, stratejik bir amaç uğruna ülkesinin tarihteki yerini sağlamlaştırmaya çalıştı. Şarku’l Avsat’ın al Majalla’dan aktardığı analize göre o amaç şuydu; Çin, mevcut uluslararası düzenin oluşturulmasında kilit bir oyuncu ise onu çağdaş çıkarları ve değerleriyle uyumlu hale getirmek için gerekli meşruiyete de sahiptir.

Güvercin sürülerinin Pekin'in kadim meydanları üzerinde uçtuğu sahne yalnızca sembolik değildi; 1945'ten beri uluslararası ilişkileri yönetenlerden farklı ilkelere dayanan küresel bir düzenin doğuşunu yansıtıyordu

Tek kutup sonrası

Ağustos sonu ve eylül başındaki olaylar, muhtemelen tek kutup sonrası düzenin -birden fazla güç merkezinin, alternatif kurumsal çerçevelerin ortaya çıktığı ve yönetişim ve kalkınmaya yönelik kökten farklı yaklaşımların önerildiği uluslararası bir düzenin- açık şekilde belirginleştiği bir an olarak hatırlanacaktır.

Bu geçiş, fırsatlar kadar riskler de taşıyor. Batı egemenliğindeki kurumlara alternatif arayan devletler için paralel yapılar, iş birliği ve kalkınma için yeni seçenekler sunuyor. Küresel ekonomik düzeyde ise alternatif ağlar, ABD dolarının ve ona dayalı küresel finans sisteminin sahip olduğu aşırı ayrıcalığın azaltılmasına katkıda bulunuyor.

Buna karşılık, rekabet eden kurumların çokluğu, yanlış değerlendirmeler, bölünme ve çatışma olasılığını da artırıyor. Ortak normların ve örtüşen üyeliklerin yokluğunda, uluslararası anlaşmazlıklar, karşıt dünya görüşleri arasında sıfır toplamlı rekabetlere dönüşebilir.

Bu, Batılı liderler kabul etse de etmese de dünyanın kökten değiştiğinin farkına varmayı gerektiriyor.

Pekin'in kadim meydanları üzerinde güvercin sürülerinin uçtuğu sahne yalnızca sembolik değildi; 1945'ten beri uluslararası ilişkileri yönetenlerden farklı ilkelere dayanan küresel bir düzenin doğuşunu yansıtıyordu. Kalkınma ve medeniyet kimliğinin tutarlılığının, düzenleyici değerler olarak demokrasi ve bireysel haklara giderek daha fazla meydan okuduğu bir düzenin doğuşunu ilan ediyordu.

Dünyayı değiştiren hafta sona erdi, ancak açığa çıkardığı dünya daha yeni şekillenmeye başlıyor. Sonucun nasıl ortaya çıkacağı (barış mı, çatışma mı, kademeli mi, hızlandırılmış mı) Batılı başkentlerdeki liderlerin, tarihin akışı içinde güncelliğini yitirmiş düzenlemelere tutunmak yerine, stratejilerini yeni gerçeklere uyarlama becerisine bağlı olacaktır.

*Bu analiz Şarku’l Avsat tarafından Londra merkezli al Majalla dergisinden çevrilmiştir.


Trump geri adım attı ve Modi'yi övdü: Harika bir başbakan... Onun dostu olmaya devam edeceğim

Trump ve Modi, ABD Başkanı’nın ilk döneminden bu yana güçlü bağlara sahip (Reuters)
Trump ve Modi, ABD Başkanı’nın ilk döneminden bu yana güçlü bağlara sahip (Reuters)
TT

Trump geri adım attı ve Modi'yi övdü: Harika bir başbakan... Onun dostu olmaya devam edeceğim

Trump ve Modi, ABD Başkanı’nın ilk döneminden bu yana güçlü bağlara sahip (Reuters)
Trump ve Modi, ABD Başkanı’nın ilk döneminden bu yana güçlü bağlara sahip (Reuters)

Washington ile Yeni Delhi arasındaki ilişkilerin bozulduğuna işaret eden açıklamaların ardından, ABD Başkanı Donald Trump, Hindistan Başbakanı Narendra Modi'yi överek onu ‘harika bir başbakan’ olarak nitelendirdi. Trump, Hindistan ve ABD arasındaki özel ilişkiye atıfta bulunurken, Modi, Yeni Delhi ile Washington arasındaki ilişkilerin ‘çok olumlu’ olduğunu söyledi.

Trump dün gazetecilere yaptığı açıklamada, “Modi'nin her zaman dostu olacağım. O harika bir başbakan ve ben her zaman onun dostu olacağım. Ancak şu anda yaptığı şeyler hoşuma gitmiyor. Bununla birlikte, Hindistan ve ABD arasında özel bir ilişki var. Endişelenecek bir durum yok” ifadelerini kullandı.

ABD Başkanı Donald Trump (Reuters)ABD Başkanı Donald Trump (Reuters)

Trump, “ABD'nin Hindistan'ı Çin'e kaptırdığına inanmıyor. Hindistan'ı kaybettiğimizi düşünmüyorum. Hindistan Rusya'dan büyük miktarda petrol satın alacağı için hayal kırıklığına uğradım. Bunu onlara da ilettim” şeklinde konuştu.

Trump'ın son açıklamaları, ABD'nin hem Hindistan'ı hem de Rusya'yı Çin'e ‘kaptırdığını’ söylediği yorumlarının ardından geldi. Trump, her iki ülkenin liderlerinin Çin Devlet Başkanı Şi Cinping ile görüşmesinin ardından, Çin’i ‘en karanlık’ ülke olarak nitelendirdi. Pekin'in yeni bir dünya düzeni teşvik ettiği dönemde Trump, Yeni Delhi ve Moskova'ya olan kızgınlığını dile getirdi.

Trump'ın sosyal medya paylaşımıyla ilgili bir soruya yanıt veren Hindistan Dışişleri Bakanlığı, konuyla ilgili yorum yapmayacağını söyledi. Çin Dışişleri Bakanlığı henüz yorum talebine yanıt vermezken, Kremlin temsilcilerine ise ulaşılamadı.

Şi, Çin'in kıyı kenti Tianjin'de düzenlenen Şanghay İşbirliği Örgütü (ŞİÖ) zirvesinde, Modi ve Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin dahil 20'den fazla lideri ağırladı.

Putin ve Modi, zirvede Şi'nin yanına doğru birlikte yürürken el ele tutuştukları görüldü ve ardından üç lider yan yana durdu.

Modi yanıt verdi

Modi bugün X platformu üzerinden yaptığı paylaşımda, “Başkan Trump'ın duygularını ve ilişkilerimize yönelik olumlu değerlendirmesini derinden takdir ediyorum” dedi.

Modi, Hindistan ve ABD'nin ‘çok olumlu, kapsamlı ve küresel bir stratejik ortaklık’ ile birbirine bağlı olduğunu ve ‘geleceği umutla beklediğini’ ifade etti.

Trump, Rus güçlerinin Ukrayna'yı işgal etmesinden üç yıldan fazla bir süre sonra, Rusya ve Ukrayna'yı aralarındaki savaşı sona erdirecek bir anlaşmaya varmaya ikna edemediği için hayal kırıklığına uğradı.

Hindistan Başbakanı Narendra Modi, Tianjin'de düzenlenen 2025 Şanghay İşbirliği Örgütü (ŞİÖ) zirvesi öncesinde Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ve Çin Devlet Başkanı Şi Cinping ile görüştü. (Reuters)Hindistan Başbakanı Narendra Modi, Tianjin'de düzenlenen 2025 Şanghay İşbirliği Örgütü (ŞİÖ) zirvesi öncesinde Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ve Çin Devlet Başkanı Şi Cinping ile görüştü. (Reuters)

Trump, geçtiğimiz perşembe akşamı Beyaz Saray'da gazetecilere yaptığı açıklamada, yakında Putin ile görüşmeyi planladığını söyledi.

Bu açıklamalar, Washington'ın Hindistan'dan yapılan ithalata yüzde 50'ye varan gümrük vergileri uygulamaya koymasının ardından gerginliğin arttığı bir dönemde yapıldı. Washington, Yeni Delhi'yi Rus petrolü satın alarak Moskova'nın Ukrayna'daki ölümcül saldırılarına katkıda bulunmakla suçladı. Ancak, her ikisi de sağcı olan Trump ve Modi, ABD Başkanı’nın ilk döneminden bu yana güçlü bağlarını sürdürüyor.


Kanada ve Avustralya'ya ait iki savaş gemisi Tayvan Boğazı'ndan geçiyor... Çin ordusu izliyor

Çin'in Fujian Eyaleti'ndeki Pingtan Adası açıklarındaki Tayvan Boğazı'nda rüzgar türbinleri arasında seyreden bir gemi (Arşiv- Reuters)
Çin'in Fujian Eyaleti'ndeki Pingtan Adası açıklarındaki Tayvan Boğazı'nda rüzgar türbinleri arasında seyreden bir gemi (Arşiv- Reuters)
TT

Kanada ve Avustralya'ya ait iki savaş gemisi Tayvan Boğazı'ndan geçiyor... Çin ordusu izliyor

Çin'in Fujian Eyaleti'ndeki Pingtan Adası açıklarındaki Tayvan Boğazı'nda rüzgar türbinleri arasında seyreden bir gemi (Arşiv- Reuters)
Çin'in Fujian Eyaleti'ndeki Pingtan Adası açıklarındaki Tayvan Boğazı'nda rüzgar türbinleri arasında seyreden bir gemi (Arşiv- Reuters)

Çin devlet medyası, Kanada ve Avustralya'ya ait iki savaş gemisinin bugün "Çin Halk Kurtuluş Ordusu tarafından izlenirken" Tayvan Boğazı'nı geçtiğini bildirdi.

Şarku'l Avsat'ın Reuters'ten aktardığına göre dDevlet tarafından yayınlanan Çin gazetesi Global Times, haberinde, Kanada fırkateyni Ville de Québec ve Avustralya güdümlü füze destroyeri Brest'in, komünist Çin ile demokratik olarak yönetilen Tayvan adasını ayıran su yolunu geçtiğini belirtti.

Tayvan Savunma Bakanlığı, şu anda bu konu hakkında yorum yapamayacağını belirtti. Kanada ve Avustralya orduları ise Reuters'ın yorum talebine henüz yanıt vermedi.

Global Times, “Çin Halk Kurtuluş Ordusu'nun tüm geçişi izlemeye ve gözlemlemeye devam ettiğini, durumun tamamen kontrol altında olduğunu” ifade etti.

ABD Donanmasına ait gemiler ve bazen Kanada, İngiltere ve Fransa gibi müttefik ülkelerin gemileri, bu ülkelerin boğazı uluslararası bir su yolu olarak kabul etmeleri nedeniyle, yaklaşık ayda bir kez boğazdan geçmektedir.

Tayvan da adayı uluslararası bir su yolu olarak görüyor. Adayı bir eyalet olarak kabul eden Çin ise stratejik su yolunun kendi karasularının bir parçası olduğunu belirtiyor.