Mısır ve Sudan’dan ABD’ye Nahda Barajı krizinin çözümü için müdahale çağrısı

Etiyopya'daki Nahda Barajı’nın yakın tarihli uydu görüntüsü. (AFP)
Etiyopya'daki Nahda Barajı’nın yakın tarihli uydu görüntüsü. (AFP)
TT

Mısır ve Sudan’dan ABD’ye Nahda Barajı krizinin çözümü için müdahale çağrısı

Etiyopya'daki Nahda Barajı’nın yakın tarihli uydu görüntüsü. (AFP)
Etiyopya'daki Nahda Barajı’nın yakın tarihli uydu görüntüsü. (AFP)

Mısır ve Sudan, ABD Başkanı Joe Biden yönetiminin ve Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'nin (BMGK) Nahda (Rönesans/Hedasi) Barajı konusundaki anlaşmazlığa müdahale etmeleri ve çözüm sağlamaları için arabuluculuk yapmaları yönündeki diplomatik çabalarını yoğunlaştırdı. İki ülke, Etiyopya’nın tek taraflı hamlelerinin ve anlaşma sağlanmadan barajı ikinci kez doldurmasının gerginliği artıracağı konusunda uyarıda bulundu. 
Mısır Dışişleri Bakanı Samih Şukri, BMGK’ya Mısır ve Sudan ile yasal olarak bağlayıcı bir anlaşma olmadan barajda herhangi bir eylemde bulunulmaması için Etiyopya'yı ikna etmeye çağıran bir mektup gönderdi. Bakan Şukri mektubunda, uzlaşmaya varılamamasının Mısır ve Sudan'ın çıkarlarına ve güvenliğine zarar vereceğini, Doğu Afrika ve Afrika Boynuzu genelinde gerginliği artıracağını, uluslararası barışı ve güvenliği ciddi bir tehdit edeceğini bildirdi. Sudan Sulama ve Su Kaynakları Bakanı Yasir Abbas da Etiyopya'nın üç ülke arasında bir uzlaşıya varılmadan barajı yeniden doldurmaya başlaması durumunda anlaşmazlığı BMGK’ya havale devretme tehdidinde bulundu. Diplomatik kaynaklar bu açıklamların Güvenlik Konseyi'nin müdahalesi talebinin önünü açtığını bildirdi.
Mısır Dışişleri Bakanı Samih Şukri, altı Afrika ülkesini (Güney Afrika, Tunus, Kenya, Senegal, Kongo ve Komorlar) ziyaret ederek, Afrika Birliği (AfB) ofisinin bir yol haritası çizmesi için toplantı yapılması düzenlenmesi çağrısında bulundu. BM Güvenlik Konseyi’ne yapılan  müdahale talebine atıfta bulundu.
AfB'nin anlaşmaya varmak için 5 Nisan'da Kinşasa'da gerçekleştirdiği müzakerelerde baraj konusunda anlaşmaya varılamadı. Mısır ve Sudan, barajın işletilmesi, doldurulma hızı, uzun kuraklık dönemlerinde su miktarı ve anlaşmazlıkları çözme mekanizması konusunda bağlayıcı bir anlaşmaya varmak için çabalarken Etiyopya ise herhangi bir çözüm sunmadı. Müzakerelerin yakında yeniden başlayacağına dair herhangi bir belirti olmaması tansiyonu daha da yükseltti. Mısır'ın Washington Büyükelçisi Mutez Zahran, "Şu an ABD tek başına Nahda Barajı müzakerelerini kurtarabilir” dedi. Zahran, önceki gün Foreign Affairs dergisinde Biden yönetimine müzakerelerin yürütülmesi için müdahale etmesi için doğrudan bir mesaj gönderen bir yazı yayınladı. Makalede sadece Washington'ın bu gerilimi azaltabileceğini ve bölgede huzursuzluğu önleyen barışçıl bir çözüme aracılık edebileceğini vurgulayan Zahran, aşırılık ve terörizm yanlısı güçlerin bu durumu istismar etmek için fırsat kolladığına dikkat çekti.
Mısırlı Büyükelçi, ABD'nin Etiyopya'yı ayrıca Nahda Barajı müzakerelerine katılmaya ve tek taraflı eylemlerden ve komşularının meşru çıkarlarına zarar veren dar kişisel çıkarlara ulaşmaktan kaçınmaya teşvik etmek için gerekli etkiye sahip olduğunu söyledi.
AfB liderliğindeki arabuluculuk sürecini desteklemek için BM, AB ve ABD de dahil olmak üzere uluslararası ortakların müdahalesi çağrısında bulunan Büyükelçi Zahran, bunun müzakerelerin bir an önce sonuçlanması açısından çok değerli olacağının altını çizdi. Zahran, Biden yönetiminin diplomasi yoluyla müzakereleri yeniden başlatabileceğini ve tüm taraflar için adil bir çözüme ulaşabileceğini belirtti. ABD’nin üç önemli bölgesel müttefikle stratejik çıkarlarını koruyacağını ifade eden Zahran ortaya çıkabilecek tehlikelere dikkat çektiği yazısında şu ifadeleri kullandı:
“Tarih gösteriyor ki tek bir çatışmanın bölgeyi istikrarsızlaştıracak ve Batı'da müttefiklere kadar ulaşacak zararlı etkileri olabilir. Nahda Barajı sorununun çözülmemesi, iklim değişikliğinin yıkıcı etkilerini de hızlandıracaktır. Ayrıca bölgede ve Batı’ya doğru yasa dışı bir göç dalgasına neden olacak ve Ortadoğu ile Doğu Afrika'da yeni çatışmalara ve terörizmin yükselişine kapı aralayacaktır.”
Mısırlı Büyükelçi, yazısında Mısır ve Sudan'ın karşı karşıya olduğu tehlikeleri sıraladı:
“Baraj sadece tek taraflı doldurulur ve işletilirse Mısır ve Sudan'da hesaplanamaz derecede sosyal, ekonomik ve çevresel zararlar meydana gelir. Etiyopya, 2015 yılında imzalanan anlaşma ile barajın ön dolumunu gerçekleştirdi. Şu an, rezervuarın yaz aylarındaki dolumu için ikinci aşamaya geçiliyor. Etiyopya adil bir çözüm çağrısına karşı çıkıyor.”
Zahran, Nahda Barajı'nın tek taraflı doldurulmasının Mısır'da 123 milyar metreküpten fazla su eksikliğine yol açacağını ve bunun da 321 bin dönümden fazla ekili arazinin tahrip olmasına neden olacağını gösteren, Hollanda’da yürütülen bir araştırmaya dikkat çekti. Araştırmaya göre ayrıca 150 milyon dolarlık gıda ithalatı artışı ve 430 milyon dolarlık tarımsal üretim kaybı yaşanacak. Zahran, bu tür tek taraflı politikaların neden olduğu sosyal ve ekonomik istikrarsızlığın bölgede daha fazla huzursuzluğa yol açabileceği konusunda da uyardı.
Sudan, BM, AB, AfB ve ABD tarafından desteklenen dörtlü arabuluculuk çağrısında bulunuyor. Mısır, Sudan'ın talebini desteklerken Etiyopya ise bu yaklaşımı kabul etmiyor. Mısır, durdurulan müzakerelerden Etiyopya hükümetini sorumlu tutuyor. Mısır Başbakanı Mustafa Medbuli kısa süre önce yaptığı açıklamada "Mısır, Nil’deki su payının bir damlasından bile vazgeçmeyecek” uyarısında bulunmuştu. Mısır'ın Washington Büyükelçiside , Etiyopya'nın Sudan ve Mısır'ın baraj hakkındaki endişelerine ilişkin tutumunu çarpıtma girişimlerine tepki göstermişti.
Biden yönetimi geçen hafta ABD'li bürokrat Jeffrey D. Feltman’ı Afrika Boynuzu Özel Elçisi olarak atadı. ABD yönetimindan yapılan açıklamalar Tigray Bölgesi’ndeki insani kriz ve çatışmalar dosyasının kapsamlı bir şekilde ele alndığı yönünde. Washington, ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken’ın Tigray Bölgesi’nde Etiyopya ile yaşanan sorunları, insani krizi ve savaş suçları işlendiği iddialarınıçözmekten sorumlu olacağını duyurdu.



İsrail ve Suriye: Güneydeki ikilemi kim çözecek?

Golan Tepeleri'nde saldırı koordinasyon eğitimi sırasında İsrail ordusu 6. Piyade Tugayı askerleri, 7 Aralık 2023 (AFP)
Golan Tepeleri'nde saldırı koordinasyon eğitimi sırasında İsrail ordusu 6. Piyade Tugayı askerleri, 7 Aralık 2023 (AFP)
TT

İsrail ve Suriye: Güneydeki ikilemi kim çözecek?

Golan Tepeleri'nde saldırı koordinasyon eğitimi sırasında İsrail ordusu 6. Piyade Tugayı askerleri, 7 Aralık 2023 (AFP)
Golan Tepeleri'nde saldırı koordinasyon eğitimi sırasında İsrail ordusu 6. Piyade Tugayı askerleri, 7 Aralık 2023 (AFP)

Emel Şehade

İsrail ve Suriye arasında önümüzdeki ay bir güvenlik anlaşması imzalanabileceğine dair iyimser haberlerin basında yer almasına rağmen taraflar henüz nihai bir anlaşmaya varmazken anlaşmanın merkezinde yer alan bazı konularda temel anlaşmazlıklar halen devam ediyor. Sınırın her iki tarafında, özellikle Suriye'deki Şeyh (Hermon) Dağı ve güneydeki ordu mevzileri konusunda güvenlikle ilgili anlaşmazlıklar da söz konusu. İsrail, Golan Tepeleri'ni sadece terk etmeyi değil, bu konuyu tartışmayı bile reddettiği sürece, Golan Tepeleri iki ülke arasında gelecekte yapılacak herhangi bir siyasi anlaşmanın önünde bir engel teşkil etmeyi sürdürecek.

Şarku’l Avsat’ın Independent Arabia’dan aktardığı habere göre İsrail'de ‘Netanyahu'nun basın sözcüsü’ olarak bilinen İsrail Savunma Bakanı Yisrael Katz, ABD'nin Ankara Büyükelçisi ve Suriye Özel Temsilcisi Tom Barrack’ın Tel Aviv'den ayrılmasını bekledikten sonra İsrail'in Suriye konusundaki tutumunu açıkladı. Katz’ın açıklamasına göre İsrail ordusu, Beşşar Esed rejiminin düşmesinden sonra işgal ettiği topraklardan, özellikle güneyden ya da bir başka deyişle ‘güvenli bölge’ olarak bilinen bölgeden çekilmeyecek.

İran'ın Suriye’den çıkarılmasıyla ilgili tartışma

Öte yandan İsrail Dışişleri Bakanı Gideon Sa’ar’ın Washington'da Gazze ile ilgili diğer konuların yanı sıra halen birçok engelle karşı karşıya olan Suriye dosyasını da görüşmesi bekleniyor. Katz'ın açıklamaları İsrail'de de tartışmalara yol açtı. Siyasi kaynaklar, “Ufukta Suriye ile bir anlaşma falan görünmüyor. Masadaki tek konu Golan Tepeleri ve Suriye sahnesindeki güvenlik düzenlemeleri” ifadelerini kullandı. Aynı kaynaklara göre Suriye Cumhurbaşkanı Ahmed Şara’nın taraflar arasındaki herhangi bir anlaşmanın 1974 tarihli Ayrılma Anlaşması’ndaki ateşkes ilkelerine dayandırılması yönündeki talebine İsrail’in karşı çıkması, anlaşmanın önündeki başlıca engel olmaya devam ediyor.

Kimliğinin gizli kalmasını isteyen bir güvenlik yetkilisinin yaptığı açıklamaya göre ABD’liler İsrailli karar vericilere eylül ayı sonuna kadar bir anlaşma sağlanmasını istediklerini açıkça belirttiler, ancak gerçekte Birleşmiş Milletler (BM) Genel Kurulu toplanmadan önce Tel Aviv'de bir güvenlik anlaşmasına varılma şansının çok düşük olduğunu biliyorlar.

Aynı yetkili sözlerini şöyle sürdürdü:

“Amerikan rüyasında, Başkan Donald Trump'ın ekibi, BM Genel Kurulu sırasında Şara, Trump ve Netanyahu arasında üçlü bir toplantı yapılmasını istiyor. Ancak bu sonucu elde etmek için taraflar arasındaki büyük anlaşmazlıkları aşmak zorundalar. Bu olasılık zayıf olsa da imkânsız değil.”

Netanyahu’nun programına göre, önümüzdeki ayın 25'inde New York'a gitmesi bekleniyor. O gün, Suriye Cumhurbaşkanı Şara ile güvenlik anlaşmasını imzalamak için çaba gösterilecek. Ertesi gün BM Genel Kurul’da bir konuşma yapacak ve ondan sonraki pazartesi günü New York'tan ayrılacak. Şara’nın ise Netanyahu'dan iki gün önce Genel Kurul’da konuşma yapması bekleniyor.

Birkaç İsrail kaynağına göre son halini alan anlaşma İsrail'in güvenliğini sağlamak ve Suriye’yi İran’ın liderliğindeki Şii ekseninden çıkarmak amacıyla hazırlanıyor. Tartışılan ve anlaşmaya dahil edilmesi beklenen en önemli maddeler arasında; İsrail'in güvenliğinin sağlanması, İsrail’in gelecekteki stratejik tehditleri engellemek amacıyla ısrarla direttiği Türkiye’nin Suriye ordusunu yeniden kurmasını önlemek için Şam'dan Suveyda’ya kadar Golan Tepeleri'nin askerden arındırılması, İsrail Hava Kuvvetleri’nin bölgedeki hareket özgürlüğünü ve hava üstünlüğünü korumak için Suriye topraklarında füzeler ve hava savunma sistemleri dahil stratejik silahların konuşlandırılmasının yasaklanması ve Suveyda’daki Dürzi Dağı'na insani yardım koridoru kurulması yer alıyor.

Buna karşın İsrail, Bakan Katz'ın kamuoyuna açıkladığı gibi, Suriye'nin Hermon Dağı'nın geleceğini görüşmeyi ve Beşşar Esed rejiminin çöküşünden sonra işgal ettiği Suriye topraklarından çekilmeyi reddediyor. İsrailli yetkililere göre tüm bunların karşılığında Suriye, yeniden imar için ABD ve Körfez ülkeleri tarafından desteklenecek.

Ortadoğu araştırmacısı Yaron Friedman, Şam ve Tel Aviv arasında ve Barrack ile ‘Türkiye'nin yeni Suriye ordusunu kurmasının engellenmesi’ için yapılan son görüşmelerden sızan bilgileri açıkladı. Friedman’a göre bu yüzeysel olarak önemli bir madde, ancak çok kolay bir şekilde aşılabilir ve uygulanıp uygulanamayacağı şüpheli. Öte yandan Suriye Cumhurbaşkanı Şara tarafından kurulacak yeni Suriye ordusu, ağır silahları doğrudan Türkiye'den değil, üçüncü bir taraftan veya başka bir ülkeden, iç amaçlar ve ülkedeki otoritesini pekiştirmek için ihtiyaç duyduğu gerekçesiyle satın alabilecek.

Ayrıca güvenlik anlaşmasının ‘İran’ın Suriye’den çıkarılmasını’ da içereceğini açıkladı. Bu onun görüşüne göre tamamen gereksiz bir madde. Yerel durum herhangi bir anlaşma gerektirmiyor ve Şam'daki mevcut rejim, on yıl önceki Suriye iç savaşından dolayı İran ekseninin baş düşmanı haline geldi. Şara’nın Heyet Tahrir el-Şam (HTŞ) olarak bilinen silahlı grubu, Beşşar Esed rejimi, Hizbullah ve diğer İran yanlısı milisler ile savaşa öncülük etti. Dolayısıyla bu konuda bir anlaşma imzalamaya gerek yok. Çünkü bu, Şam'daki yeni rejimin çıkarlarına en uygun olanı ve İsrail ile uzlaşı konusuyla hiçbir ilgisi yok. Şara örneğinde, ‘düşmanımın düşmanı dostumdur’ düsturu geçerli değil. Aksine, anlaşma imzalandıktan sonra gelecekte Suriye'nin merkezinde İranlı bir terörist unsur keşfedilirse, İsrail'i kısıtlayabilir.

Yeni bir sistem mi, yoksa bir aldatmaca mı?

Katz'ın açıklamalarının ardından, askeri yetkililer ve güvenlik yetkilileri bölgesel uzlaşı için görüşmelere katılanların samimiyetine dair şüphelerini dile getirdi. Yedek Albay Amit Yagur, Barrack'ın ziyareti ve Tel Aviv'den sonra salı günü Beyrut'ta yaptığı görüşmenin, ABD'nin Suriye ve Lübnan ile yeni bir bölgesel düzen oluşturma çabalarını yansıttığını söyledi. Karar vericilere bu fırsatı kaçırmamaları çağrısında bulunan Yagur, Amerikalılarla ve doğrudan müzakere ettikleri Suriyelilerle yapılan görüşmelerde ‘İbrahim (Abraham) Anlaşmaları çerçevesinde toprak kontrolü ve tam normalleşmeyi içeren geri dönüşü olmayan düzenlemeler üzerinde ısrar etmeleri’ gerektiğini vurguladı.

Yagur’a göre son günlerde yaşanan ve önümüzdeki ay üçlü bir zirve yapılabileceğine dair kamuoyunda konuşulmaya başlanan olaylar, İsrail'in kuzey sınırında kendisine yönelik düşmanlıkların durdurulması için eşsiz bir fırsat ve aynı zamanda, ortaya çıkacak yeni bölgesel düzen için coğrafi konumu hayati önem taşıyan Lübnan ve Suriye ile yeni bir bölgesel düzenin kurulması için bir fırsat teşkil ediyor.

Suriye ve Lübnan hükümetlerinin İsrail ile sadece geçici anlaşmalar imzalamaya hazır olduklarını belirten Yagur, bu anlaşmaların bu hedefe ulaşmak için yeterli olduğunu düşündüklerini, ancak İsrail'in var olduğu alanlarda tavizler elde ederek, İsrail ile tam bir normalleşme anlaşması imzalamaktan mümkün olan her şekilde kaçınmak ve konuyu belirsiz bir tarihe ertelemek istediklerini söyledi. Yagur’a göre amaç, yeniden inşa ve İsrail'in geri çekilmesi gibi somut kazanımlar elde etmek, ABD odaklı uluslararası meşruiyet kazanmak, zaman kazanmak ve Başkan Donald Trump'ın görev süresini güvenli bir şekilde atlatmak. Suriye ve Lübnan, İsrail'den istenen tavizler elde ettikten sonra eski düzeni eski haline getirmeye çalışacak.

Bu beklentiler çerçevesinde bölgede yeni bir bölgesel düzen oluşturmak için her fırsatın değerlendirilmesi ve İsrail'in algıya değil gerçeklere dayalı çok temkinli bir yaklaşım benimsemesi gerektiğini düşünen Yagur, Katz’ın açıkladığı gibi, İsrail'in sadece Suriye'de değil, Lübnan'da da stratejik derinlik sağlayan ve onun ‘güvenlik önlemleri’ olarak adlandırdığı pozisyonları, İsrail ordusunun doğrudan kontrolü veya Dürziler gibi İsrail’in çıkarlarına çalışan vekil güçler aracılığıyla sürdürmesi gerektiğini vurguladı.

Yagur, güvenlik güçlerinin aradığı ve karar vericilerin istediğine en yakın değerlendirmeyi yaptı. Zira birçok siyasi yetkili aracılığıyla, 1974 yılından bu yana yürürlükte olan ateşkes anlaşmalarının artık geçerli olmadığını ve Suriye'deki mevcut duruma uymadığını vurguladılar. Dolayısıyla onlar için 1974 tarihli Ayrılma Anlaşması, mevcut durumda gelecekteki herhangi bir çözüm için referans teşkil etmiyor.

Öte yandan Tel Aviv Üniversitesi Moshe Dayan Ortadoğu ve Afrika Çalışmaları Merkezi eski Başkanı Eyal Ziser, iki taraf arasındaki temasların ve görüşmelerin taktik ve teknik nitelikte olduğunu ve iki ülke arasındaki sınırdaki durumu çözmeye odaklandığını düşünüyor. Ziser’e göre bu temaslar ve görüşmeler, Suriye'nin güneyindeki Dürzilere insani yardım sağlanmasını da içerebilir. Diğer politikacılar ve güvenlik yetkilileri gibi Ziser de Abraham Anlaşmaları gibi genel bir Arap desteği olmadan böyle bir adımı atmanın hukuki zorlukları nedeniyle, şu anda iki ülke arasında bir barış anlaşmasının gündemde olmadığını vurguladı.

Karar vericilere durumu yakından takip etmeleri çağrısında bulunan Ziser, Suriye'nin cihatçı geçmişine rağmen İsrail’i tehdit edebilecek bir ordusu olmayan harap bir ülke olduğu gerçeği göz önüne alındığında, İsrail’in çıkarlarına hizmet eden ve güvenliğini tehlikeye atmayan anlaşmalar yapmanın mümkün ve gerekli olduğunun altını çizdi.

Anlamsız bir anlaşma

Ortadoğu araştırmacısı Yaron Friedman'a göre İsrail'de, bir yandan anlaşmanın meşruiyeti konusunda şüpheler, diğer yandan ordunun pozisyonunu korumakta ısrarcı olması nedeniyle, tartışma, hazırlanan güvenlik anlaşmasının boşuna olduğu noktasına geldi. Friedman, Suriye'nin ulaşmaya çalıştığının ve Şara’nın aradığının anlamsız bir anlaşmadan ibaret olduğunu söyledi.

Friedman, değerlendirmesinde şunları söyledi:

 “Ateşkes zaten sahada uygulanıyor ve doğaçlama bir milis gücüne benzeyen zayıf Suriye ordusu, İsrail'e saldırma niyetinde de değil, kapasitesinde de değil. İsrail ordusunun altı ay önce bu bölgeleri kontrol altına almasına neden olan sebepler halen geçerli. Beşşar Esed'in diktatörlüğünün yerini, anlaşma imzalandıktan ve İsrail ordusu çekildikten sonra bile Golan Tepeleri'ne ulaşabilecek tehlikeli terörist güçler ve cihatçı örgütler aldı. İsrail, şu anda son halini alan anlaşmadan sızan bilgilere göre Şam'ın güneyinde silahsızlanma konusunda konuşurken, yine mevcut bir emri imzalamaktan bahsediyor. Çünkü Şara’nın ordusu tankları veya füzeleri yok, sadece kamyonetleri, hafif silahları ve belki bazı helikopterleri var. Bununla birlikte, birleşik Suriye'yi kontrol etmek istediğini defalarca kez beyan eden Cumhurbaşkanı Şara, Suriye’nin güneydeki Suveyda’da Dürzilerin özerkliğine şiddetle karşı çıkıyor.”

Ancak tüm bunlar, Friedman'ın söylediği gibi, Şam'ın güneyine asker konuşlandırması gerekeceği anlamına geliyor. Anlaşmaya göre Şam, ağır silahları (Suriye bunlara zaten sahip değil) takviye etmesini engelleyecek, ancak hafif silahlar ve çok sayıda savaşçı ile kontrolü elinde tutabilecek. Ancak bu kez, Şam yönetiminin destekçileri ve Bedevi aşiretlerinden müttefiklerinin Dürzilere karşı gerçekleştirdiği katliamlar anlaşmanın ardından tekrarlanırsa -ki bu gerçekten de bekleniyor- İsrail'in elleri ABD destekli anlaşma nedeniyle bağlanacak.

Friedman, şu an son halini alan anlaşma hakkında kendisini en çok endişelendirenin, İsrail ile Arap dünyası arasındaki barış sürecini fiilen gömecek çok sorunlu bir bölgesel emsal teşkil edebileceği gerçeği olduğunu söyledi. Şimdiye kadar 1979 yılında Mısır’la, 1993 yılında Ürdün’le ve Abraham Anlaşmaları’na taraf olan bazı Arap ülkeleriyle barış anlaşmaları imzalandı. Ancak İsrail Suriye ile çok yakında Şam yönetiminin, yaptırımların kaldırılması, devletin yeniden inşası ve Batı ile ilişkilerin yenilenmesi gibi ihtiyaç duydukları karşılığında ne barış ne de normalleşme niteliğinde bir anlaşma imzalayacak. Böyle bir durumda Suriye neden tam barışa doğru ilerlemek istesin ki? Bölgedeki diğer ülkeler de bundan bir sonuç çıkarabilir ve İsrail ile sadece güvenlik anlaşmaları imzalamakla yetinebilir. Lübnan ve belki daha sonra Irak ve kim bilir onlardan sonra başka kimler. ABD, barış anlaşmaları yapılmayan İsrail ile güvenlik düzenlemelerine meşruiyet tanırsa, bu gerçekten mümkün olabilir.

Burada, ‘İsrail neden kendisi için dezavantajlı görünen bir anlaşmayı imzalamaya razı oluyor?’ sorusu akıllara geliyor. İsrail hükümeti, Suriye konusunda İsrail'in çıkarlarından çok Amerika'nın çıkarlarını gözeterek hareket ediyor gibi görünüyor. ABD Başkanı Trump, başta Ortadoğu olmak üzere tüm dünya da bir uzlaşı kampanyası yürütüyor. Suriye'nin en zayıf olduğu anda, Golan Tepeleri'nden çekilme karşılığında İsrail ile ciddi bir barış anlaşması imzalaması için baskı yapmak yerine, yarı yolda uzlaşıya razı oluyor. Öyle görünüyor ki İsrail, yıllardır üzerinde çalışılan geçici anlaşmayı kabul etmek ve sonuçlarına katlanmak zorunda kalacak. Anlaşmada sürpriz bir madde olmasa bile, bu sadece gereksiz olmakla kalmayıp, aynı zamanda siyasi bir başarısızlık ve Suriye ile gelecekteki görüşmelerde pazarlık kozunun kaybedilmesi anlamına geliyor.

Bunun ‘anlamsız bir anlaşma’ olduğunu söyleyen Friedman’ın bu görüşüne  Tel Aviv ile Şam arasında bu bağlamdaki gelişmelere daha aşina olanlar da ona katılıyor.


Gazeteciler, Gazze'deki meslektaşlarıyla dayanışma amacıyla Londra'da gösteri düzenledi

Londra'da dün Gazze'de öldürülen gazetecileri anmak için düzenlenen gösteride protestocular pankartlar ve bayraklar taşıdı (Reuters)
Londra'da dün Gazze'de öldürülen gazetecileri anmak için düzenlenen gösteride protestocular pankartlar ve bayraklar taşıdı (Reuters)
TT

Gazeteciler, Gazze'deki meslektaşlarıyla dayanışma amacıyla Londra'da gösteri düzenledi

Londra'da dün Gazze'de öldürülen gazetecileri anmak için düzenlenen gösteride protestocular pankartlar ve bayraklar taşıdı (Reuters)
Londra'da dün Gazze'de öldürülen gazetecileri anmak için düzenlenen gösteride protestocular pankartlar ve bayraklar taşıdı (Reuters)

Gazeteciler, bu hafta başında İsrail'in Gazze Şeridi'ndeki Nasır Hastanesi'ne düzenlediği saldırıda 5 gazetecinin hayatını kaybetmesinin ardından, dün Londra'nın merkezinde Gazze'deki meslektaşlarıyla dayanışma gösterisi düzenledi.

İngiliz Ulusal Gazeteciler Sendikası üyeleri, Başbakan Keir Starmer'in Downing Street'teki ofisi ve konutunun önünde toplanarak, hesap sorulmasını ve medya çalışanlarını korumak için İngilizlerin önlemlerini yoğunlaştırmasını talep eden bir mektup teslim ettiler.

Gazeteciler, Hamas'ın 7 Ekim 2023'teki saldırıları ve İsrail ordusunun müdahalesinden bu yana Gazze'de öldürüldüğü basın gözlemcileri tarafından belirlenen 200'den fazla gazetecinin isimlerini yüksek sesle okuyarak protesto düzenlediler.

frvgfr
Londra'da dün düzenlenen protestoda gazeteciler, öldürülen Filistinli gazetecilerin isimlerinin yazılı olduğu pankartlar taşıyor (Reuters)

Pazartesi günü Gazze'nin güneyindeki Han Yunus'a düzenlenen saldırılarda, Al Jazeera, Associated Press, Reuters ve diğer medya kuruluşlarında çalışan 5 gazeteci de dahil olmak üzere en az 20 kişi hayatını kaybetti.

İsrail ordusu yaptığı açıklamada, harekete ait bir kamerayı hedef aldığını duyurdu ve bu saldırı uluslararası alanda kınama dalgasına yol açtı.

Bu, gazetecilerin ölümüne yol açan ve kasıtlı hedef gösterme suçlamalarına yol açan bir dizi İsrail saldırısının sonuncusu.

Ulusal Gazeteciler Sendikası, bu haftanın başlarında üyelerinin, "Gazze'de çalışan gazetecilerle 48 saatlik dayanışma grevi" olarak adlandırdığı eyleme dünya genelindeki kardeş sendikalarla birlikte katılacağını duyurdu.

lo
Londra'da dün Gazze'de öldürülen gazetecileri anmak için düzenlenen gösteride protestocular (Reuters)

Protestoyu ve Starmer'a yazılan mektubu organize etmeye yardımcı olan serbest gazeteci ve Ulusal Gazeteciler Birliği üyesi Deborah Hobson şunları söyledi: “Burada dayanışma ve meslektaşlarımız olarak olanlara ne kadar şoke olduğumuzu göstermek için bulunuyoruz.”

Hobson, Starmer'ın merkez sol hükümetinin son zamanlarda yaşanan gazeteci cinayetlerine ve önceki olaylara verdiği tepkiyi “yetersiz” olarak nitelendirdi.

Hobson, “İngiltere'nin özellikle rahatsız olduğuna dair herhangi bir işaret yok” dedi.

“Başbakanımız insan hakları avukatıdır” diye belirtti ve Starmer'ın siyasete girmeden önceki kariyerine atıfta bulundu.

fgbhjukı
Londra'da dün Gazze'de öldürülen gazetecileri anmak için düzenlenen gösteride protestocular (Reuters)

Şöyle devam etti: “Adalet ve eşitlik konusunda tarihi itibarı göz önüne alındığında, her halükarda İşçi Partisi hükümetinden en iyisini bekliyoruz.” Şarku’l Avsat’ın edindiği bilgiye göre son aylarda İngiliz hükümeti, İsrail'in Gazze'de kullanmak üzere yaptığı silah ihracatı lisanslarını ve serbest ticaret görüşmelerini askıya aldı ve İsrail'in savaştaki tutumunu protesto etmek amacıyla iki aşırı sağcı İsrailli bakana yaptırım uyguladı.

İngiltere geçen hafta 26 ülkeyle birlikte İsrail'e, Gazze'ye “bağımsız yabancı medyanın derhal erişimine izin verilmesi” çağrısında bulundu.

Yazar ve editör Mike Holdrens, “meslektaşlarımızı onurlandırmak, onların anısını yaşatmak ve Gazze'de ve başka yerlerde hala çalışan gazeteciler için en güçlü koruma önlemlerinin alınmasını talep etmek” için geldiğini söyledi. Holdrens, “Bu protesto, gerçeği haber vermek için hayatlarını feda edenlere adanmış bir anma töreni” ifadelerini kullandı.


Katz: Ordu her yerde gece gündüz çalışıyor

İsrail Savunma Bakanı Yisrael Katz (AP)
İsrail Savunma Bakanı Yisrael Katz (AP)
TT

Katz: Ordu her yerde gece gündüz çalışıyor

İsrail Savunma Bakanı Yisrael Katz (AP)
İsrail Savunma Bakanı Yisrael Katz (AP)

İsrail Savunma Bakanı Yisrael Katz bugün yaptığı açıklamada, İsrail güçlerinin ülkenin güvenliğinin gerektirdiği her yerde gece gündüz çalıştığını söyledi. Bu açıklama, Suriye medyasında dün gece Şam yakınlarındaki bir askeri üsse hava saldırısı düzenlendiğine dair çıkan haberlerin ardından geldi.

Katz, X platformu üzerinden yaptığı açıklamada, “Güçlerimiz, İsrail'in güvenliği için tüm savaş alanlarında gece gündüz çalışıyor” dedi, ancak daha fazla ayrıntı vermedi. İsrail güçleri, AFP'nin sorularını yanıtlamadı.

Suriye ordusundan iki kaynak, İsrail ordu birliğinin Şam'ın güneybatısındaki stratejik bir tepede hava indirme operasyonu düzenlediğini ve iki saat süren operasyonu tamamladıktan sonra bölgeden ayrıldığını belirtti.

Suriye el-İhbariyye televizyon kanalı, İsrail uçaklarının Şam'ın güneyinde bulunan Cebel el-Mani yakınlarındaki bir bölgeye birkaç kez saldırı düzenlediğini, ardından dün bir hava saldırısı gerçekleştirdiğini bildirdi.

Suriye medyası dün, İsrail'in Şam kırsalındaki el-Kisve kenti yakınlarındaki askeri hedefleri vurduğunu duyurdu. Bu saldırı, altı Suriye ordusu personelinin bölgedeki İsrail saldırılarında öldürülmesinden bir gün sonra gerçekleşti.

Suriye devlet televizyonuna konuşan kaynak, Cebel el-Mani yakınlarında ordu personeli tarafından yapılan devriye sırasında gözetleme ve dinleme cihazları bulunduğunu söyledi. Kaynak, bu cihazlarla ilgilenmeye çalışırken bölgenin İsrail hava saldırısına uğradığını ve bunun sonucunda zayiat verildiğini ifade etti.

Kaynak, İsrail'in hava saldırısı düzenlemeden önce ‘bölgeye erişimi engellemek’ için kadar saldırılarını sürdürdüğünü açıkladı. Cebel el-Mani, geçen yılın sonlarında Beşşar Esed'in devrilmesinden önce önemli bir hava savunma üssüydü. Esed'in devrilmesinden sonra kurulan yeni Suriye ordusunun bir dizi üyesi bu bölgede konuşlandırılmış durumda.