Blinken, İran'ın niyetinden şüphe ediyor ve nükleer anlaşmadaki kısıtlamaların çoğunun kaldırılmasına üzülüyor

ABD, Tahran istediği takdirde gelecek haftalarda İran ile bir anlaşmaya varma olasılığını gündeme getirdi.

Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı (UAEA) tarafından yayınlanan, UAEA Başkanı Rafael Grossi ve İranlı Başmüzakereci Abbas Arakçi'nin dün Viyana'daki toplantısından bir kare.
Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı (UAEA) tarafından yayınlanan, UAEA Başkanı Rafael Grossi ve İranlı Başmüzakereci Abbas Arakçi'nin dün Viyana'daki toplantısından bir kare.
TT

Blinken, İran'ın niyetinden şüphe ediyor ve nükleer anlaşmadaki kısıtlamaların çoğunun kaldırılmasına üzülüyor

Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı (UAEA) tarafından yayınlanan, UAEA Başkanı Rafael Grossi ve İranlı Başmüzakereci Abbas Arakçi'nin dün Viyana'daki toplantısından bir kare.
Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı (UAEA) tarafından yayınlanan, UAEA Başkanı Rafael Grossi ve İranlı Başmüzakereci Abbas Arakçi'nin dün Viyana'daki toplantısından bir kare.

ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken, Başkan Joe Biden yönetiminin İran rejiminin nükleer anlaşmaya geri dönme kararı almaya hazır olup olmadığını ‘henüz bilmediğini’ belirtti. Bu da Viyana'da iki taraf arasında bugün başlayacak ikinci dolaylı görüşmelerin öncesinde Tahran'ın niyetleri hakkında şüphe uyandırdı. Ancak üst düzey bir ABD’li yetkili, İran isterse haftalar içinde bir uzlaşmaya varılabileceğini vurguladı.
Blinken, ABD'nin Avrupalı ​​ortaklar, Rusya, Çin ve dolaylı olarak İran ile müzakerelere katılımına ilişkin yaptığı açıklamada, “Nükleer anlaşmaya geri dönme arzusu açısından niyetimizin ciddiyetini gösterdik. Uyuma karşılık uyum. İran'ın bu yönde aynı kararı alıp ilerlemeye hazır olup olmadığını henüz bilmiyoruz” dedi. Blinken ayrıca, anlaşmaya varılmadığı halde İran'ın birkaç hafta içinde bir nükleer silah için bölünebilir malzeme üretmesini sağlayacak bir yolda olduğunu ve bununla ilgili herhangi bir şey yapmak için zaman bırakmadığını belirterek, “Anlaşma nükleer programlarına kısıtlamalar getirdi ve nükleer silah için bölünebilir malzeme üretme yollarının önünü kesti” diye konuştu. Blinken, İran'da karar vericinin kim olduğuna ilişkin kendisine yöneltilen eleştirileri reddederek, anlaşmanın getirdiği denetim sistemini dünyadaki en müdahaleci sistem olarak nitelendirdi.
Blinken açıklamasında, “İran anlaşmanın getirdiği kısıtlamaların çoğunu maalesef anlaşmadan çekildiğimiz için kaldırdı. Şu anda birkaç aya kadar hedefine ulaşmak için anlaşmayı ihlal etme noktasına çok daha yakın. Pratikte bu süreden bile daha az” ifadelerini kullandı.
Blinken'in açıklamaları, Londra'da düzenlenen G7 Dışişleri Bakanları toplantısının ardından BBC Radio 4’e verdiği röportajda geldi. G7 Bakanlar toplantısında, İran'dan, keyfi olarak tutuklanan çifte vatandaşlık hakkına sahip kişileri serbest bırakması talep edildi. Grup, yayınladıkları ortak bildirgede, İran'ın nükleer programına ilişkin anlaşmayı canlandırma çabalarını desteklediğini belirterek, "Kapsamlı Ortak Eylem Planı (JCPOA) İran'ın nükleer programını barışçıl seviyede tutulmasını sağlamanın en iyi yolu olmaya devam ediyor” ifadesini kullandı. Aynı zamanda İran'ın eylemleri ile ilgili endişelerin de dile getirildiği bildirgede, "İran'ı, 2231 sayılı Güvenlik Konseyi Kararı ile tutarsız olan balistik füzelerle ilgili tüm faaliyetleri durdurmaya ve istikrarı bozucu eylemlerden kaçınarak, istikrarın ve bölgesel barışın sağlanmasında yapıcı bir rol oynamaya çağırıyoruz” ifadesi yer aldı.
Blinken, ülkesinin İngiltere hükümetinin İran'a borçlu olduğu parayı ödemesini destekleyip desteklemediğine ilişkin bir soruya cevaben, "Bu Birleşik Krallığa ait  egemen bir karardır. Herhangi bir müzakerenin detayına girmeyeceğim" dedi.
Öte yandan, isminin verilmesini istemeyen üst düzey bir ABD’li yetkili, bunun son veya belirleyici bir tur olup olmadığı sorusuna ilişkin yaptığı açıklamada, "Son üç tur, İran ve ABD'nin nükleer anlaşmaya karşılıklı olarak uyması için gerekli seçenekleri netleştirmeye yardımcı oldu. İran gerçekten geri dönmek istediği konusunda siyasi kararı alırsa, bu nispeten hızlı bir şekilde gerçekleşebilir" diyerek bunun haftalar içinde mümkün olabileceğini belirtti. Ancak, "İran'ın bu kararı alıp almadığını bilmiyoruz" dedi. Ülkesinin ABD'nin uyumu bağlamında hangi yaptırımları kaldıracağını bildiğini vurgulayan yetkili, “İran'ın bunun için ne yapması gerektiğinin de farkındayız” ifadesini kullandı.
“Bir önceki yönetimin azami baskı politikasıyla amaçladığının aksine, İran'ın nükleer programı şu anda hızla ilerliyor ve davranışları daha düşmanca bir hal aldı. Başkan Biden eskiden başarılı olan bir anlaşmaya geri dönmek ve daha sonra onu daha güçlü ve daha uzun bir anlaşmanın yanı sıra bölgesel güvenliğin diğer bazı yönlerini ele almak için bir platform olarak kullanmak istiyor. İran bunu yapmaya hazır değilse, Biden yönetimi durumla ilgilenecek ve İran'ın nükleer silaha sahip olmasını engellemek için elinden geleni yapacaktır.”
ABD'nin İran'ın istikrarsızlaştırıcı faaliyetleriyle yüzleşmek için bölgedeki ortakları ve müttefikleriyle birlikte çalıştığını vurgulayarak, "İran ile bazı komşuları arasındaki önemli tartışmaları" memnuniyetle karşıladı. Nükleer anlaşmaya yeniden katılma konusunda bir "anlayışa" ulaştıktan sonra, tartışmaların "bölgedeki gerilimin azaltılması ve bölgesel güvenliğin güçlendirilmesi, gibi bazı konulara odaklanabileceğini belirten ABD’li yetkili, “Bu da İran politikasında değişikliklerin görülmesi anlamına gelir” dedi.
Üst düzey ABD'li yetkili, İran'da keyfi olarak gözaltına alınan Amerikan vatandaşlarına atıfta bulunarak, zorbalığın ABD veya başka ülkeden taviz almaya çalışmak için piyon olarak kullanılması nedeniyle İranlı yetkilileri suçladı. İranlı yetkililerin tutukluların serbest bırakılmasına ilişkin anlaşmaya varılmasını sağlayacak bilgileri sızdırarak bu zulmü artırdıklarını belirten yetkili, “Onları ülkelerine geri getirmek için elimizden gelen her şeyi yapmaya kararlıyız" ifadelerini kullandı.



Hamas yenilgiye uğratılabilir mi?

İllüstratör: Nash Weerasekera
İllüstratör: Nash Weerasekera
TT

Hamas yenilgiye uğratılabilir mi?

İllüstratör: Nash Weerasekera
İllüstratör: Nash Weerasekera

Hamas'ın 7 Ekim'deki saldırısı ve buna karşılık olarak İsrail'in yürüttüğü yıkıcı savaş, bazılarını ‘ideolojilerin askeri olarak yenilgiye uğratılamayacağı’ düşüncesiyle Hamas'ı ortadan kaldırmanın mümkün olmadığı sonucuna götürdü. Öte yandan bazıları da askeri gücün, özellikle Gazze'de radikalleşmiş yeni bir neslin ortaya çıkması riski taşıdığını ve bunun da Hamas saflarına yeni katılımlar sağlayabileceğini savunuyor.

Her iki argüman da yanlıştır. Askeri güç bir ideolojiyi tamamen ortadan kaldırmasa da operasyonel kabiliyetlerini önemli ölçüde zayıflatarak o ideolojinin önemini azaltabilir. Hamas gibi gruplara karşı düzenlenen askeri operasyonların radikalleşmeye neden olduğu ve böylece bu tür grupların bünyesine yeni üye katıp güçlenmesine yol açtığı yönündeki diğer argüman ise genellikle insan eylemliliğinin önemini en aza indirgerken bireylerin ve toplulukların dış baskılardan ya da şiddet eylemlerinden bağımsız olarak seçim yapma ve hareket etme yeteneklerini göz ardı ediyor. Bu bakış açısı, silahlı çatışmanın uzun vadede olumlu sonuçlara yol açtığı geçmişteki vakaları görmezden gelme eğilimi gösteriyor.

Fikirler kurşun geçirmez midir?

“Fikirler kurşun geçirmezdir” sözü kulağa ikna edici gelebilir, ancak bu bir ‘aşırı basitleştirme’ örneğidir. Hamas'ınki de dahil olmak üzere tüm ideolojiler genellikle dirençli olmakla birlikte nadir durumlarda tamamen yok olurlar. Örneğin, askeri yenilgiye ve ahlaki itibar kaybına rağmen Nazilerin, El Kaide'nin ve DEAŞ’ın ideolojileri tamamen silinmedi. Bu ideolojilere tutunan örgüt üyeleri her zaman oldu ve yeniden ortaya çıkmalarını kolaylaştıracak şartlar yeniden olgunlaşabilir. Benzer şekilde Müslüman Kardeşler Teşkilatı (İhvan-ı Müslimin) gibi hareketler de defalarca kez ortadan kaldırılmaya çalışıldı. Hamas’a yönelik askeri operasyonları bu tür yöntemlerin grubu tamamen ortadan kaldıramayacağı gerekçesiyle reddedenler gerçekçi olmayan bir başarı standardına bel bağlıyorlar.

Ancak bu durum, Hamas da dahil olmak üzere bu tür ideolojilerin ve örgütlerin, büyük tehditlerden - bazen tehlikeli, bazen de potansiyel olarak trajik olsa da - marjinal bir baş belasına dönüştürüldükleri ölçüde yeterince yenilgiye uğratılamayacakları anlamına gelmez. Hamas ve benzeri örgütleri etkili kılansa sadece benzersiz olmayan ideolojileri değil, bu ideolojiyi sürekli şiddet yoluyla operasyonel hale getirme becerileridir.

Hamas'ı siyasi ya da ekonomik teşviklerle başka yöne çekme, ılımlılaştırma ya da marjinalleştirmeye yönelik tüm girişimler her seferinde başarısızlıkla sonuçlandı.

Hamas siyasi gücünü öncelikle sürekli şiddete başvurma becerisi üzerinden inşa etti. Hatta popülaritesinin en zayıf olduğu 1990'lı yıllarda bile stratejik olarak şiddeti kullanması, o zamanlar Filistin'in kurtuluşu için yaygın olarak desteklenen barışçıl yaklaşımı bozdu ve kendisini siyasi bir alternatif olarak konumlandırmasını sağladı. O dönemden beri şiddet, Hamas'ın öncelikli stratejisi olmaya devam ediyor.

Hamas'ı siyasi ya da ekonomik teşviklerle başka yöne çekmeye, ılımlılaştırmaya ya da marjinalleştirmeye yönelik tüm girişimler her seferinde başarısızlıkla sonuçlandı. Bunun başlıca nedeni Hamas'ın vizyonuna göre şiddet kullanımının barış sürecini sabote etmekten 2007 yılında Gazze'nin kontrolünü ele geçirmeye kadar hedeflerine etkili bir şekilde ulaşmış olması. Bunun bir başka kanıtı da 7 Ekim'de yaşananlar. Hamas askeri yeteneklerini koruduğu sürece siyasi sonuçları etkileyebilecek önemli bir güç olmaya devam edecek. Hamas’la etkin bir şekilde mücadele edebilmek için şiddet uygulama kabiliyetinin elinden alınması, güç kullanımını gerektiren önemli bir ilk adımdır.

Savaş Hamas'a yeni üyelerin katılmasını sağladı

Askeri yaklaşımın ağır siyasi bedelleri olacağı şüphesiz. İsrail'in savaş sırasındaki aşırılıkları ve insani yardımların ulaştırılmasına getirdiği kısıtlamalar silinmez izler bırakacak ve savaşa ilk elden tanıklık eden Gazzeliler, yurttaşlarının çektiği acıları gören Filistinliler ve soydaşlarının uğradığı yıkımı gören Araplar bunun için uzun yıllar boyunca İsrail'i suçlayacaktır. İsrail'in İsrail'in Hamas'ın 7 Ekim'deki vahşi saldırısını asla tekrarlayamamasını sağlama hedefi ne kadar meşru olursa olsun ya da örneğin Hamas gibi kendi halkının hayatını hiçe sayan bir düşmana karşı meskun mahal savaşının karmaşıklığıyla ilgili olanlar gibi bazıları makul olsa bile sunduğu gerekçeler ne olursa olsun bu suçlamalar yapılması kaçınılmaz.

cdvfbrtghx
Hamas'ın silahlı kanadı İzzeddin el-Kassam Tugayları üyeleri Gazze Şeridi'nin güneyindeki Han Yunus'ta devriye geziyor, 26 Ocak 2020 (Shutterstock)

Filistin ve İsrail toplumlarının birbirlerine güvenebilecekleri ve hatta yakın zamanda makul bir düzeyde bir arada yaşayabilecekleri yönündeki tüm hayaller - eğer elde edilebilirse - en iyi ihtimalle nesiller boyu sürecek bir çabanın sonucu olabilir. Bu, iki devletli bir çözüme asla ulaşılamayacak demek değilse de bu çözüm, iş birliğinden ziyade ayrılığa dayalı bir çözüm olabilir.

Gazze Savaşı gibi çatışmaların acı hatıraları zamanla soyutlaşmaya başlıyor ve bir neslin çıkardığı dersler bir sonraki nesil tarafından genellikle unutuluyor.

Ancak şu da bir gerçek ki Gazzeliler, Filistinliler ve Araplar, İsrail'e karşı ne tür duygular beslerse beslesinler, hiç kimsenin gelecekte böyle bir trajedinin tekrarlanmasını istemeyeceği kesin.

Her şey an meselesi

Sık sık dile getirildiği üzere askeri eylemler kalıcı ve sürdürülebilir sonuçlar üretemez. Bu düşünce, İkinci Dünya Savaşı'ndan bu yana dünya genelinde varlığını sürdürüyor. Gazze Savaşı gibi çatışmaların acı hatıraları zamanla soyutlaşmaya başlıyor ve bir neslin çıkardığı dersler bir sonraki nesil tarafından genellikle unutuluyor. Ancak, kalıcı ve sürdürülebilir olamama durumu sadece askeri eylemlerin sonuçlarıyla sınırlı olmamakla birlikte - eğer varsa - kalıcı olan çok az şey vardır. Eğer politikalar kalıcılıklarına göre değerlendirilirse, çok azı zaman testinden geçebilecektir.

Ancak Hamas'ı askeri olarak yenmek çok önemli bir şeyi garanti edebilir. O da zaman. Zaman son derece önemlidir. Herhangi bir önemli siyasi, ekonomik ya da sivil reformu gerçekleştirmek için zamana ihtiyaç duyulur. Sadece askeri müdahalenin gerekli olup olmadığı değil, aynı zamanda bu müdahalenin sağlayacağı zamanın nasıl kullanılacağı da önemli bir soru.

fvbg
Gazze Şeridi'nin güneyindeki Han Yunus’ta bir askeri geçit töreni sırasında İzzeddin el-Kassam Tugayları savaşçıları (Shutterstock)

Bununla ilgili tarihte iki örnek var. Bunlardan birincisi -günümüz tartışmalarında sıkça duyulan- savaşın radikalleşmeye ve daha fazla huzursuzluğa yol açtığı Irak ve Filistin-İsrail çatışmasının farklı aşamalarının teşkil ettiği örnek olurken diğeri çatışmanın aşılarak istikrarlı ve huzurlu bir geleceğin kurulmasının mümkün olduğunu gösteren Almanya, Japonya, Güney Kore, Vietnam ve Ruanda gibi ülkelerin teşkil ettiği örnektir. Her ne kadar bu örnekler hatasız değil ve mükemmel bir tarihi analoji barındırmıyor olsa da her modelde temel ortak noktalar bulunuyor.

Birinci örnekte çatışmayı genellikle acıların artmasına ve işlevsizliğe yol açan kötü politikalar takip ediyor. Tıpkı Irak savaşı sonrasında görüldüğü gibi. Irak’ta savaş sonrası istikrarsızlık, yolsuzluk ve yönetim boşluğunun özellikle de artık önceki rejimler altında yaşamaya dair anıları olmayan gençler arasında radikalleşmeyi kolaylaştırdığı görüldü.

Filistin örneğinde, Hamas’ı ya da ideolojik olarak benzer bir şeyi destekleyenler her zaman olacaktır.

Buna karşın ikinci örnektekiler gibi öfkenin yerini umudun almasını sağlayan olumlu alternatifler ortaya çıktığı görüldü. Ulusal odak yeniden inşaya ve geleceğe yönelik hedeflere kaydıkça, geçmişteki acılar tamamen ortadan kalkmasa da daha az önemli hale gelir. Bu tür durumlarda, eski düşünceler ve geçmiş acılar devam etseler bile ülkelerin geleceğini belirleyemezler.

Hamas sonrası

Filistin örneğinde, Hamas'ı ya da onun ideolojik olarak bir başka benzerini destekleyenler her zaman olacağı şüphesiz. Zira siyasal İslamcılar Arap siyasetinin bir özelliğidir. Bununla ilgili olarak geçtiğimiz yüzyılı Müslüman Kardeşler Teşkilatı’nı ortadan kaldırmaya çalışarak geçiren Arap ülkelerini düşünmemiz yeterli olur. Şiddet yanlısı uç radikal her toplumda vardır ve sürekli güvenlik, istihbarat ve aşırı durumlarda askeri müdahalede bulunulması gerekir. Bu açıdan bakıldığında Hamas'ın tamamen ortadan kaldırılıp kaldırılamayacağı sorusunun cevabı ‘hayır’ olacaktır.

dvfbg
Gazze'deki bir tüneli inceleyen bir İsrail askeri (Reuters)

Hamas'ı sadece ara sıra şiddet uygulayabilen, ama siyasi ve güvenlik ortamını değiştirmeye gücü yetmeyen marjinal bir fenomene dönüştürmek ulaşılabilir bir hedef olacaktır. Ancak bu, böyle bir hedefin kolayca ulaşılabilir olduğu anlamına gelmiyor. Çünkü inandırıcı ve ikna edici bir alternatifin yaratılmasını gerekiyor.

Böyle bir alternatif yaratmak için birbiriyle ilişkili üç bileşene ihtiyaç var. Bunlardan ilki Hamas'ın yeniden yapılanmasını engellemek için savaş bittikten sonra da güvenlik önlemlerinin devam ettirilmesi. Açık olmak gerekirse Hamas'ın savaş öncesi gücüne dönmesine gerek yok. Sadece savaş sonrası çabaları bozmak için yeterli kapasiteyi yeniden inşa etmesi yeterli.

İkincisi olarak silahlı çatışmaların hemen ardından önemli iyileştirme ve yeniden inşa çabalarına girişilmeli. Üzüntü ve öfke ortadan kalkmayacaksa da elle tutulur bir değişim Gazze halkına hayatlarının parçalarını toplamaya başlayabileceklerinin sinyalini verebilir.

Üçüncüsü olarak ise Filistin Yönetimi'nin yeniden canlandırılması gerekiyor. Filistinlilerin çoğunluğu Filistin Yönetimi'ni gayrimeşru olarak gördüğü sürece Hamas kendisini tek geçerli alternatif olarak sunmaya devam edecektir. Filistin Yönetimi'nin yeniden canlandırılması içinse önce yolsuzluk ve kötü yönetim sorunlarının ele alınması gerekiyor. Filistinlilerin çoğunluğu Filistin Yönetimi liderlerini etkisiz hırsızlar olarak gördükleri sürece, Hamas'la mücadele için gereken inandırıcılığı kazanamayacakları kesin. Ancak daha da önemlisi, Filistin Yönetimi'nin temel önermesi olan diplomasinin Filistinliler için sonuç getirebileceği fikrinin onarılması gerekiyor. Bağımsız bir Filistin devleti kurulması için şu an fazla gerçekçi değilse bile Filistin Yönetimi, halkına bağımsızlık yolunda ilerlediğini gösterebilmeli.

Hamas'a karşı koymak için siyasi, diplomatik, idari ve ekonomik önlemlerin alınmasının yanı sıra Filistin Yönetimi, İsrail, Arap devletleri ve uluslararası toplum açısından önemli kararlar alınması ve eyleme geçilmesi gereken karmaşık ve çok yönlü bir yaklaşıma ihtiyaç var. Bu görev, doğası gereği zahmetli ve riskli olmasının yanında başarısızlık potansiyeli de taşıyor. Ancak Hamas askeri olarak etkisiz hale getirilmeden ve askeri yetenekleri azaltılmadan, altta yatan siyasi ve ekonomik meseleleri ele alan bu daha geniş stratejileri hayata geçirmek mümkün olmayacak. Bu adım atılmadığı takdirde zaten zor olan bu görev daha da imkansız hale gelecek.

*Bu makale Şarku’l Avsat tarafından Londra merkezli Al Majalla dergisinden çevrilmiştir.


Yakuzaların tahtını ele geçiren Tokuryu, Japon polisine ter döktürüyor

Yakuzalar genellikle tüm vücutlarını kaplayacak şekilde yaptırdıkları dövmeleriyle tanınıyor (AFP)
Yakuzalar genellikle tüm vücutlarını kaplayacak şekilde yaptırdıkları dövmeleriyle tanınıyor (AFP)
TT

Yakuzaların tahtını ele geçiren Tokuryu, Japon polisine ter döktürüyor

Yakuzalar genellikle tüm vücutlarını kaplayacak şekilde yaptırdıkları dövmeleriyle tanınıyor (AFP)
Yakuzalar genellikle tüm vücutlarını kaplayacak şekilde yaptırdıkları dövmeleriyle tanınıyor (AFP)

Japonya'da yakuzalar güç kaybederken, "tokuryu" adı verilen yeni bir suç yapılanması onların yerini almaya başladı. 

Birleşik Krallık'ın önde gelen gazetelerinden Guardian, yakuzalara kıyasla tokuryuların daha dağınık ve katı hiyerarşiden uzak şekilde faaliyet gösterdiğini aktardı. 

Hırsızlık, dolandırıcılık, silahlı saldırı ve cinayet gibi farklı suçlar işleyen tokuryular, genellikle emirlerin nereden geldiğini ve operasyonları kimin yönettiğini bilmiyor. 

Japonya Ulusal Polis Ajansı'nın verilerine göre Eylül 2021-Şubat 2023 arasında en az 10 bin tokuryu yakalandı. 

Polis ayrıca artan tokuryu tehdidine karşı, Kuyshu adasındaki Fukuoka bölgesinde geçen ay 100 kişilik yeni bir güvenlik birimi kurdu. Söz konusu bölge eskiden yakuzaların kalelerinden biri olarak görülüyordu.

Başkent Tokyo'nun Ginza bölgesinde geçen yıl mayısta yaşanan bir olayda, maskeli kişiler lüks saat dükkanına gündüz vakti müşteriler içerideyken girip soygun düzenlemişti. 

Polisin operasyonuyla yakalanan dört hırsızdan ikisi 19, biri 18 diğeriyse 16 yaşındaydı. Yapılan incelemelerde suçluların, internetteki bazı ilanlara başvurarak soygunu düzenlemeleri için işe alındığı tespit edilmişti.

Tokyo'nun Tochigi bölgesinde 16 Nisan'da yaşanan bir olaydaysa 55 yaşındaki Ryutaro Takarajima ve 56 yaşındaki eşi Sachiko Takarajima'nın yanmış cesetleri bir nehir kenarında bulunmuştu. Restoran sahibi çiftin ölümüyle ilgili 6 kişi gözaltına alınmış, şüphelilerin birbirlerini tanımadığı tespit edilmişti.

Japon polisine göre aynı suçu işlemesi için tutulan tokuryular, genellikle birbirlerini tanımıyor. Faaliyetleriyse kimliği belirsiz kişiler tarafından internet üzerinden koordine ediliyor.

Tokuryuların sadece Japonya'da değil, yakuzaların faaliyet gösterdiği Kamboçya, Tayland ve Vietnam'da da son dönemde etkisini artırdığı aktarıldı. 

En etkili dönemini 1960'larda yaşayan yakuzaların sayısı o dönemde 180 bine ulaşmıştı. Ancak son 30 yıldır Japon güvenlik güçlerinin operasyonları ve yakuza karşıtı yasalarla gangsterlerin sayısı geçen yıl itibarıyla 20 bin 400'e geriledi. 

Yasalar kapsamında yakuzaların banka hesabı açmalarına, kredi kartı almalarına veya sigorta poliçesi yaptırmalarına izin verilmiyor.

Independent Türkçe, Guardian, Japan Times


Rishi Sunak, Eurovision protestolarını eleştirdi

İklim aktivisti Greta Thunberg, İsrail'in yarışmaya katılımına karşı düzenlenen İsrail'i Durdurun protestosunda (Reuters)
İklim aktivisti Greta Thunberg, İsrail'in yarışmaya katılımına karşı düzenlenen İsrail'i Durdurun protestosunda (Reuters)
TT

Rishi Sunak, Eurovision protestolarını eleştirdi

İklim aktivisti Greta Thunberg, İsrail'in yarışmaya katılımına karşı düzenlenen İsrail'i Durdurun protestosunda (Reuters)
İklim aktivisti Greta Thunberg, İsrail'in yarışmaya katılımına karşı düzenlenen İsrail'i Durdurun protestosunda (Reuters)

Rishi Sunak, İsrail'in Eurovision şarkı yarışmasına katılımı nedeniyle yapılan "çok çirkin" protestoları ve boykot çağrılarını eleştirdi.

Downing Sokağı (BK Başbakanlık Konutu ve Ofisi'nin yer aldığı sokak -ed.n.), başbakanın göstericileri "korkunç bir terör saldırısının ardından ve rehineler hâlâ Hamas'ın elindeyken" görüntüleri izleyen İsrailli ve Yahudi Eurovision hayranlarının duygularını dikkate almaya çağırdığını duyurdu.

Tahminen 10 bin ila 12 bin Filistin yanlısı protestocu perşembe günü yarışmanın düzenlendiği Malmö'de yürüyüş yapmıştı.

Cumartesi günü düzenlenecek final için daha fazla yürüyüş planlanırken, İsrail'in Gazze'de Hamas'a karşı yürüttüğü ve 34 binden fazla Filistinlinin ölümüne neden olan savaş nedeniyle sanatçılara bu yılki finali boykot etmeleri çağrısında bulunuluyor.

10 Numara'dan (BK Başbakanlık Konutu ve Ofisi -ed.n.) şu açıklama geldi: 

Başbakan bu protestoların yanlış olduğunu düşünüyor. Bu yüzden gördüğümüz sahneler çok çirkindi. Gazze'deki insani krizle ilgili derin endişeleri paylaştığımız gibi... Eurovision ve bu protestolarla ilgili bu tartışma söz konusu olduğunda, Eurovision'u seven İsraillileri ve dünyanın dört bir yanındaki Yahudileri, korkunç bir terör saldırısının ardından ve rehineler hâlâ Hamas'ın elindeyken bunu görmekten duydukları hisleri son derece önemsiyoruz. Başbakan, insanları bu haksız boykot çağrılarını tekrarlarken bunu göz önünde bulundurmaya çağırıyor.

Başbakanlık sözcüsü de Sunak'ın "eylemlerinin boykot edilmesi çağrısında bulunmanın yanlış ve haksız olduğunu düşündüğünü” sözlerine ekledi. 

İsrail'e, İsrail'in meşru müdafaa hakkına ve gördüğümüz gibi bir terör saldırısının bir daha yaşanmasını önleme hakkına verdiğimiz destekte kararlıyız. Aynı zamanda, giderek büyüyen insani kriz karşısında yardım konusunda daha fazla adım atılması çağrısında bulunmayı sürdürüyoruz. Barışçıl protesto hakkı her zaman vardır, bu burada ve tüm dünyada demokrasinin bir parçasıdır, ancak başbakanın görüşüne gelince, bu sahneler ve eylemlerine boykot çağrısı yapmanın doğru olup olmadığı hakkında, hayır, başbakan bunun yanlış olduğunu düşünüyor.

xd
Yarı finalde Eden Golan (AP)​​​​​​

Birleşik Krallık'tan Olly Alexander ve İrlanda'dan Bambie Thug ortak bir açıklamayla yarışmamaları yönündeki baskıları reddeden sanatçılar arasında yer aldı.

İsrailli şarkıcı Eden Golan bu hafta sonu yapılacak finale katılmaya perşembe günü hak kazanmıştı.

Independent Türkçe


Roma mezarının sırrı, 20 yılda çözüldü

2004'te çıkarılan kalıntıların yaklaşık 1800 yıl önce ölen kişilere ait olduğu anlaşıldı (Wels Şehir Müzesi)
2004'te çıkarılan kalıntıların yaklaşık 1800 yıl önce ölen kişilere ait olduğu anlaşıldı (Wels Şehir Müzesi)
TT

Roma mezarının sırrı, 20 yılda çözüldü

2004'te çıkarılan kalıntıların yaklaşık 1800 yıl önce ölen kişilere ait olduğu anlaşıldı (Wels Şehir Müzesi)
2004'te çıkarılan kalıntıların yaklaşık 1800 yıl önce ölen kişilere ait olduğu anlaşıldı (Wels Şehir Müzesi)

Avusturya'da 20 yıl önce keşfedilen mezarda birbirine sarılmış haldeki iki kişinin sevgili değil, anne-kız olduğu anlaşıldı. Avrupa ülkesinde ilk defa Roma dönemine ait böyle bir mezar bulundu. 

Arkeologlar 2004'te, artık Wels diye bilinen eski Roma şehri Ovilava'daki bir mezarlıkta iki insan ve en az bir atın kalıntılarının yanı sıra altın kolyeler çıkarmıştı. İlk başta MS 6 ila 7. yüzyıla tarihlenen mezardaki insanların birbirine sarılması, evli bir çift oldukları düşüncesine yol açmıştı. 

Viyana Üniversitesi'nden araştırmacılar DNA analizi ve radyokarbon tarihleme yöntemini kullanarak bu keşifle ilgili bazı yanlışları düzeltti. Başta düşünülenden 500 yıl daha eski olduğu anlaşılan mezarın MS 2 ila 3. yüzyıla tarihlenmesiyle Roma dönemine ait olduğu ortaya çıktı.

Journal of Archaeological Science: Reports adlı bilimsel dergide yayımlanan araştırmayı yürüten ekip insanların cinsiyetiyle öldükleri yaşı da belirledi. İkisinin birinci dereceden akrabalık ilişkisindeki kadınlar olduğu tespit edilirken birinin yaşı 20-25, diğerininse 40-60 yaşında diye saptandı. 

Arkeologlar, DNA sonuçları ve aradaki yaş farkından dolayı iki kadının kardeş değil anne-kız olduğu sonucuna vardı. Araştırmanın yazarlarından Sylvia Kirchengast bu bulguyu Live Science'a şöyle açıklıyor: 

 O dönemlerde iki kız kardeş arasında 20 yaş fark olması pek muhtemel değil. Bu yüzden anne-kız ilişkisinin daha yüksek bir ihtimal olduğunu düşündük.

Kadınların at ve altın kolyelerle gömülmesi üst sınıfa işaret ederken, arkeologlar Romalı olmadıklarını düşünüyor. Çalışmanın başyazarı Dominik Hagmann, Romalıların atlarla pek yakın bir ilişkisi olmadığını söyleyerek şöyle ekliyor:

Bildiğimiz kadarıyla Romalıların atlarla gömülmesi son derece nadir görülen bir durum.

Hagmann'a göre ikili, atlarıyla gömüldükleri bilinen Keltlerden olabilir. Arkeologlar kemikler üzerindeki incelemeler sonucu, daha yaşlı kadının sıkça at sürdüğüne dair bulgular da edindi. 

İki kişinin neden beraber gömüldüğü netlik kazanmamakla beraber araştırmacılar bir hastalığa yakalanıp aynı zamanda öldüklerinden şüpheleniyor. 

Kirchengast çalışmanın önemini şu sözlerle vurguluyor: 

Bu, Avusturya'da Roma dönemine ait olduğu genetik yöntemlerle kanıtlanmış ilk anne-kız mezarı.

Independent Türkçe, Live Science, Phys.org, Journal of Archaeological Science: Reports


Feminist felsefeci Judith Butler: Biden, Gazze'deki soykırımı destekliyor

Judith Butler, 1990'da yayımladığı Cinsiyet Belası: Feminizm ve Kimliğin Altüst Edilmesi kitabıyla dikkatleri üzerine çekmişti (AP)
Judith Butler, 1990'da yayımladığı Cinsiyet Belası: Feminizm ve Kimliğin Altüst Edilmesi kitabıyla dikkatleri üzerine çekmişti (AP)
TT

Feminist felsefeci Judith Butler: Biden, Gazze'deki soykırımı destekliyor

Judith Butler, 1990'da yayımladığı Cinsiyet Belası: Feminizm ve Kimliğin Altüst Edilmesi kitabıyla dikkatleri üzerine çekmişti (AP)
Judith Butler, 1990'da yayımladığı Cinsiyet Belası: Feminizm ve Kimliğin Altüst Edilmesi kitabıyla dikkatleri üzerine çekmişti (AP)

Amerikalı felsefeci Judith Butler, ABD Başkanı Joe Biden'ın "Gazze'deki korkunç soykırıma destek sağladığını" belirterek kasımdaki seçimlerde ona oy vermeyeceğini söyledi. 

Feminist düşüncenin önde gelen isimlerinden Butler, İspanyol gazetesi El Pais'e verdiği röportajda, İsrail'in Gazze Şeridi'ne düzenlediği saldırılarla ilgili şu ifadeleri kullandı: 

Bu bir soykırımdır. Yüzlerce hukukçu, Gazze'de yaşananların Soykırım Sözleşmesi'ne göre böyle sayıldığını teyit etti. Bu artık çok iyi bilinen bir durum.

68 yaşındaki Yahudi kökenli felsefeci, Hamas'ın 7 Ekim'de düzenlediği Aksa Tufanı operasyonunun soykırım olarak değerlendirilemeyeceğini savunup, "Zulümler oldu ama bölgedeki tüm insanların dinlerine ya da milliyetlerine göre öldürülmesini istemediler" dedi.

Butler, Fransa'nın başkenti Paris'te martta düzenlenen sempozyumda, Aksa Tufanı'nı terör eylemi yerine "silahlı direniş ve ayaklanma" diye nitelemesiyle bazı kesimlerden tepki toplamıştı. Bunun üzerine Butler, Paris'te nisanda vereceği bir semineri de iptal etmişti. 

Prestijli Kaliforniya Berkeley Üniversitesi'nde görev yapan Butler, söylediklerinin arkasında olduğunu belirterek şunları ekledi: 

Bir ayrım yapmalıyız. Hamas'ı başından beri kınadım ve kınamaya devam ediyorum. Şiddet içermeyen bir etiği ve siyaseti savunuyorum. Desteklediğim Filistinli örgütlerin hepsi şiddet karşıtıdır. Direniş benim için romantik ya da ideal bir şey değil, tanımlayıcı bir olgu. Direndiklerini, İsrail işgaline karşı savaştıklarını anlıyorum ancak Hamas'ı hiçbir zaman desteklemedim ve zulümlerini kınamaya devam ediyorum.

Siyaset ve etik alanlarında çalışmalar yapan felsefeci, Biden'ın eski ABD Başkanı Donald Trump döneminden kalma göçmenlik karşıtı tavrı sürdürdüğünü de savundu. 

Trump'ın kazanmasını engellemek amacıyla Biden'a oy verme gibi bir strateji izlemeyeceğini söyleyen Butler, "Biden'a oy vermeyi sonuna kadar reddetmeliyiz.  Biden'a karşı çıkan tüm gençler haklı. Onun lehine bir şey söylemeyeceğim" dedi. 

Butler, toplumsal cinsiyet meselesinde biyolojik indirgemeciliğe düşen feminist akımları eleştirerek, bu yaklaşımların radikal sağcıları güçlendirmekle kaldığını savundu ve şunları ekledi: 

Sağcıların toplumsal cinsiyete saldırılarına karşı çıkmıyorlarsa, o zaman ne yapıyorlar? Suç ortağına dönüşüyorlar. Bunu reddetmeliler. Buna karşı mücadele etmeliler çünkü sağcıların toplumsal cinsiyete saldırısı, kürtaj hakkına da bir saldırıdır. Kadınları toplumsal cinsiyete dayalı şiddete karşı koruyan yasalara ve İstanbul Sözleşmesi'ne yönelik bir saldırıdır.

Independent Türkçe, El Pais, The Art Newspaper 


İsrail: Hamas'ın Cibaliye'de askeri yeteneklerini yeniden inşa etmesini engelliyoruz

İsrail'in Gazze Şeridi'nin kuzeyindeki Cibaliye Mülteci Kampı’na düzenlediği hava saldırısının ardından enkaz altında kalanları arayan Filistinliler (Reuters)
İsrail'in Gazze Şeridi'nin kuzeyindeki Cibaliye Mülteci Kampı’na düzenlediği hava saldırısının ardından enkaz altında kalanları arayan Filistinliler (Reuters)
TT

İsrail: Hamas'ın Cibaliye'de askeri yeteneklerini yeniden inşa etmesini engelliyoruz

İsrail'in Gazze Şeridi'nin kuzeyindeki Cibaliye Mülteci Kampı’na düzenlediği hava saldırısının ardından enkaz altında kalanları arayan Filistinliler (Reuters)
İsrail'in Gazze Şeridi'nin kuzeyindeki Cibaliye Mülteci Kampı’na düzenlediği hava saldırısının ardından enkaz altında kalanları arayan Filistinliler (Reuters)

İsrail Ordu Sözcüsü Daniel Hagari, dün (Cumartesi) yaptığı açıklamada, Gazze Şeridi'nin kuzeyindeki Cibaliye'de faaliyet gösteren İsrail güçlerinin, Hamas'ın burada askeri yeteneklerini yeniden inşa etmesini engellediğini söyledi.

Şarku’l Avsat’ın Reuters’tan aktardığı habere göre bir basın toplantısı düzenleyen Hagari, “Son haftalarda Hamas'ın Cibaliye'de askeri yeteneklerini yeniden inşa etme girişimlerini gözlemledik. Bu girişimleri ortadan kaldırmak için bölgede çalışıyoruz” ifadelerini kullandı.

Hagari, Gazze’nin Zeytun mahallesinde operasyon düzenleyen İsrail güçlerinin yaklaşık 30 Filistinli militanı öldürdüğünü bildirdi.

İsrail ordusu, dün ilerleyen saatlerde Gazze Şeridi'nin Zeytun mahallesindeki çatışmalar sırasında bir askerin öldüğünü duyurdu.

Times of Israel gazetesi ölen askerin Nahal Tugayı 931’inci Tabur'da çavuş rütbesiyle görev yapan 20 yaşındaki Ariel Tzaim olduğunu ve Hamas üyeleriyle girdiği çatışmada öldüğünü yazdı.

Askerin ölümünün, aynı bölgede dört kişinin daha patlayıcı kullanılan bir düzenekle öldürülmesinin ardından geldiğini açıklayan gazete, Gazze Şeridi'ndeki kara operasyonunda İsrail ordusundan ölenlerin sayısının 272'ye yükseldiğini belirtti.


ABD Ordusu, Husilerin Kızıldeniz'e fırlattığı 3 İHA'nın imha edildiğini duyurdu

Akdeniz'deki bir ABD destroyerinden fırlatılan Tomahawk füzesi (Arşiv -AP)
Akdeniz'deki bir ABD destroyerinden fırlatılan Tomahawk füzesi (Arşiv -AP)
TT

ABD Ordusu, Husilerin Kızıldeniz'e fırlattığı 3 İHA'nın imha edildiğini duyurdu

Akdeniz'deki bir ABD destroyerinden fırlatılan Tomahawk füzesi (Arşiv -AP)
Akdeniz'deki bir ABD destroyerinden fırlatılan Tomahawk füzesi (Arşiv -AP)

ABD Merkez Komutanlığı (CENTCOM) bugün (Pazar) yaptığı açıklamada, Yemen'de Husilerin kontrolündeki bir bölgeden dün Aden Körfezi'ne bir insansız hava aracı fırlatıldığını, ABD koalisyonundan ya da ticari gemilerden herhangi bir kayıp ya da hasar rapor edilmediğini belirtti.

CENTCOM daha sonra Yemen'de Husilerin kontrolündeki bölgeden Kızıldeniz'e doğru fırlatılan üç insansız hava aracının imha edildiğini açıkladı.


Borrell, sivillerin Refah'ı boşaltmaya ve güvenli olmayan bölgelere zorlanmasını kınadı

Filistinli bir aile Han Yunus'a doğru giderken arabanın kaputunda oturan bir çocuk (AFP)
Filistinli bir aile Han Yunus'a doğru giderken arabanın kaputunda oturan bir çocuk (AFP)
TT

Borrell, sivillerin Refah'ı boşaltmaya ve güvenli olmayan bölgelere zorlanmasını kınadı

Filistinli bir aile Han Yunus'a doğru giderken arabanın kaputunda oturan bir çocuk (AFP)
Filistinli bir aile Han Yunus'a doğru giderken arabanın kaputunda oturan bir çocuk (AFP)

Avrupa Birliği (AB) Dış İlişkiler ve Güvenlik Politikası Yüksek Temsilcisi Josep Borrell, sivillerin güney Gazze Şeridi'ndeki Refah'ı güvenli olmayan bölgelere tahliye etmeye zorlanmasının "tolere edilemeyeceğini" söyledi.

Borrell, "X" platformunda yaptığı açıklamada "İsrail'in uluslararası hukuka göre sivillere koruma sağlamakla yükümlü olduğunu" belirtti.

Josep Borrell, "İsrail'i Refah'ta zaten ciddi boyutlarda olan insani krizi daha da kötüleştirecek bir kara operasyonuna girişmemeye çağırmaya devam ediyoruz" ifadelerini kullandı.


Harkiv saldırısının başlamasıyla Rusya'nın “taktik kazanımları”

Harkiv köylerinden toplam 1.775 kişi tahliye edildi (Reuters)
Harkiv köylerinden toplam 1.775 kişi tahliye edildi (Reuters)
TT

Harkiv saldırısının başlamasıyla Rusya'nın “taktik kazanımları”

Harkiv köylerinden toplam 1.775 kişi tahliye edildi (Reuters)
Harkiv köylerinden toplam 1.775 kişi tahliye edildi (Reuters)

Rusya dün (Cumartesi), Harkiv bölgesinde Rusya sınırına yakın bölgelerden yüzlerce kişi tahliye edilirken, güçlerinin Ukrayna'nın doğusundaki altı köyün kontrolünü ele geçirdiğini duyurdu. Yaklaşık iki yıl önce Ukrayna'nın kuzeydoğusundaki bu bölgeden çıkarılan Rus güçleri, silah ve asker sıkıntısı çeken Ukrayna ordusuna karşı sınırlı ilerleme kaydetti. Rusya Savunma Bakanlığı, güçlerinin Ukrayna'nın kuzeydoğusunda Rusya sınırına yakın Harkiv bölgesindeki Borisivka, Ugurtsev, Pletnevka, Pilna ve Strelicha köylerinin yanı sıra Donetsk bölgesindeki Keramyk köyünü "kurtardığını" duyurdu.

Buna karşılık Savaş Araştırmaları Enstitüsü, Rusya'nın "taktik olarak önemli kazanımlar" elde ettiğini belirterek, operasyonun asıl amacının, "doğu Ukrayna'da cephedeki önemli mevzilerden Ukraynalı insan gücü ve teçhizatını çekmek" olduğunu belirtti.

Harkiv Valisi Oleg Sinigubov, dün (Cumartesi), Ukrayna sınırına yakın çok sayıda köyü kontrol altına almak için şiddetli çatışmaların yaşandığını doğruladı ve “Düşman bölgemizin kuzeyinde baskı yapmaya devam ediyor. Güçlerimiz 9 saldırıyı püskürttü” ifadelerini kullandı.


Afganistan'daki sellerde 200'den fazla kişi hayatını kaybetti

Samangan ile Mezar-ı Şerif arasındaki bölgede çamurun içindeki Afganlar, (AFP)
Samangan ile Mezar-ı Şerif arasındaki bölgede çamurun içindeki Afganlar, (AFP)
TT

Afganistan'daki sellerde 200'den fazla kişi hayatını kaybetti

Samangan ile Mezar-ı Şerif arasındaki bölgede çamurun içindeki Afganlar, (AFP)
Samangan ile Mezar-ı Şerif arasındaki bölgede çamurun içindeki Afganlar, (AFP)

Uluslararası Göç Örgütü (IOM) bugün (Cumartesi), Kuzey Afganistan'ı vuran sellerin yalnızca Baghlan eyaletinde 200'den fazla kişinin ölümüne yol açtığını duyurdu.

Fransız Haber Ajansı AFP’nin haberine göre bir BM yetkilisi, dün (Cuma) iki ilçede 2 binden fazla evin yıkılmasına yol açan sel sonucu, "Baghlan vilayetinde yüzden fazla kişi öldü", Baraka vilayetinde ise "yüz kişi hayatını kaybetti" dedi. Örgüt, Afgan Ulusal Doğal Afet Yönetimi Kurumu'nun rakamlarına göre altı ilde daha çok sayıda ölümün kaydedildiğine dikkat çekti. Yerel yetkililer cuma gecesi toplam ölü sayısının 62 kişi olduğunu bildirerek, bu sayının artabileceği uyarısında bulundu.

Görsel kaldırıldı.

Baghlan vilayetindeki evinden çıkarmayı başardığı bazı eşyalarını taşıyan bir Afgan, (AFP)

Bu yıl ortalamanın üzerinde gerçekleşen bahar yağmurlarının ardından meydana gelen seller, Ghor (batı) ve Badakhshan (kuzeydoğu) başta olmak üzere, iklim değişikliğine karşı oldukça hassas olan ülkenin diğer vilayetlerini de etkileyerek önemli maddi kayıplara yol açtı.

Taliban hükümet sözcüsü Zabihullah Mücahid, bu sabahı AFP'ye yaptığı açıklamada bazı vilayetlerde "düzinelerce ölüm" kaydedildiğini doğruladı.