Tunuslu kadınlar: Kadına şiddet konusunda devlet ihmalkar davranıyor

“Devlet kadınların korunmasından ve onların çıkarlarına olan yasalardan vazgeçti.

Tunuslu kadınlar, kadına yönelik şiddeti azaltması için yasanın uygulanmasını istedi (AFP)
Tunuslu kadınlar, kadına yönelik şiddeti azaltması için yasanın uygulanmasını istedi (AFP)
TT

Tunuslu kadınlar: Kadına şiddet konusunda devlet ihmalkar davranıyor

Tunuslu kadınlar, kadına yönelik şiddeti azaltması için yasanın uygulanmasını istedi (AFP)
Tunuslu kadınlar, kadına yönelik şiddeti azaltması için yasanın uygulanmasını istedi (AFP)

Hüda Trablesi
Bir güvenlik görevlisinin çocuklarının gözü önünde karısını vurduğu bir olay nedeniyle Tunus’ta farklı gruplar arasında cerayan eden tepkiler sonrası, “bir sonraki kurban benim” sloganını kullanan kadın sanatçılar, medya figürleri ve insan hakları aktivistleri, sosyal medyada fotoğraflarını yayınlayarak toplum ve devlette bir zihniyet değişikliği çağrısında bulundular ve  öldürülen Refka Cherni ile dayanışma içerisine olduklarını söylediler.
Yasal makamlara göre, ülkenin kuzeybatısındaki el-Kef eyaletinde yaşayan otuzlu yaşlardaki kadın kurban, şiddete maruz kaldığı için şikayette bulunmuş ancak kocası tutuklanmamış, geçen Pazar günü de kocası tarafından kocasına ait şahsi silahla vurulmuştu.

Şiddet salgın gibi kadınları öldürüyor
Yaşanan bu olayın ardından Tunus Demokratik Kadınlar Derneği, “Bayram yok, kadınlar öldürülüyor” sloganıyla Ramazan Bayramı sabahı sembolik bir hamle çağrısıyla ülkenin her bir yanındaki evlerde “Kadınlara teselli yok, şiddet salgın gibi kadınları öldürüyor” sloganını dillendirdiler.
Demokratik Kadınlar Derneği Başkanı Yusra Faraws, birçok kez en acımasız saldırılara maruz kalan ve hayatını kaybeden Cherni’nin karşı karşıya kaldığı tehlikeyi devletin algılayamadığını belirterek, kadına yönelik şiddetin neticesi olarak kadınların her gün hayatlarını kaybettiklerini sözlerine ekledi. 
Faraws, yaptığı özel açıklamada, 11 Ağustos 2017 tarih ve 58 sayılı kadına yönelik şiddetin ortadan kaldırılmasına ilişkin yasanın dünyadaki en iyi yasalar arasında yer aldığını, ancak kadına karşı hergün işlenen suçların, yasanın uygulanamadığının göstergesi olduğunu sözlerine ekledi. Devletin ve toplumun zihniyetin değiştirilmesinin gerekli olduğuna dikkat çekerek bunu "kadına yönelik şiddet uygulamalarını meşrulaştıran bir zihniyet" olarak tanımladı.
Faraws, şiddetin kadınları cinsiyetleri bağlamında hedef aldığını belirterek, kadına yönelik şiddet vakaları karşısında kolluk kuvvetleri ve yargı süreçlerinde ciddi anlamda değişikliğe gidilmesi çağrısında bulundu.

Cezadan kaçış
Diğer taraftan Kadın, Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı ise son dönemlerde özellikle Kovid-19 salgını sonrası ve Ramazan ayında cinsiyete dayalı aile içi şiddet vakalarının sayısındaki artışı kınadı.
Yapılan açıklamada aile içi şiddetin zirveye ulaştığı ve bir insanın canına kıyarak tehlikeli bir suçlu karakterine dönüştüğü belirtildi.
Özel veya kamusal alanda kadına yönelik her türlü şiddetin ciddiyetle ve cezasızlık politikasından (yasaların uygulanmaması) bağımsız olarak ele alınarak normalleştirilmesine karşı uyarıda bulundu.

Yetkililer yasayı ağırdan alarak uyguluyor
Üniversitede insan hakları profesörü Zeynep el-Toujani ise yaptığı özel bir açıklamayla olayı kınadı ve yetkililerin 58 sayılı Kanunun uygulanmasındaki gevşekliğini eleştirdi.
Jpg
Kadınları korumak için 58 Sayılı Kanunun uygulanması çağrısı (Fotoğraf fikri mülkiyet haklarına tabidir – Zeynep el-Toujani'nin Facebook sayfası)
El-Toujani, kurbanın kocasının uyguladığı şiddetle ilgili şikayetine rağmen devletin adeta kadına yönelik şiddeti kolaylaştırarak kadını korumadığını söyleyerek, sözlerine "Devlet, kadınların korunmasını öngören ve onların lehine çıkarılan yasaları terk etti” ifadelerini ekledi.
Kadınların haysiyetini korumak için yeterli kaynak sağlamak suretiyle, ekonomik ve siyasi kriz, salgın sonrasında ortaya çıkan komplikasyonlar ve toplumun içinde bulunduğu kötü durum nedeniyle şiddetin ikiye katlanmasına önlem almak için yasanın uygulanması ve gerçek çözümler bulunması için kampanyalar yapılması çağrısında bulundu.
El-Toujani, sorumlulukları ve imzası attığı sözleşmeler nedeniyle devletin kadınları korumak ve eşitliği sağlamak için her türlü önlemi almaya mecbur olduğuna inanıyor. Kadın meselesini öncelikli bir konu olarak ele almayan ve Temsilciler Meclisi'nde ataerkil kültürü yaydığını iddia ettiği siyasileri suçlayarak;
"Bu suç tek başına katil tarafından işlenmedi, Tunus hükümeti, temsilcileri ve yetkilileri tarafından işlendi” diyor.

Yasal Prosedürler
El-Kef ilk derece mahkemesi sözcüsü Fevzi el-Davudi, 7 Mayıs Cuma günü kadının suç duyurusunda bulunmasının sonrasında eşine saldıran polis memuru hakkında dava açılması için Cumhuriyet Savcılığının tüm yasal tedbirleri aldığını ancak kadının cinayet gününden (Pazar) önce şikayetini geri çektiğini belirtmesi dikkat çekiyor.
Sözcü, iki tarafın savcılık huzuruna çıktıklarında anlaştıklarını ve kocasının af talebinde bulunmasının ardından kadının soruşturm hakkını elinden aldığını da sözlerine ekledi.
Şarku’l Avsat’ın Independent Arabia’dan aktardığı habere göre El-Kef Cumhuriyet Savcılığı, mahkemenin aileyi korumak ve kamu yardımının sosyal durumunu dikkate alarak kocanın tahliyesine karar verdiğini belirterek, cinayetin işlenmesine neden olan yeni bir ihtilafın çıkmasının öncesinde eşlerin aralarındaki anlaşmazlığı karşılıklı rıza ile sona erdirdiğini belirtti.



Fas’a tepki yağıyor: Z kuşağı aktivistlerine korkunç muamele

Gençlerin başını çektiği eylemlerde Fas kralı ve başbakanının istifası istenmişti (AP)
Gençlerin başını çektiği eylemlerde Fas kralı ve başbakanının istifası istenmişti (AP)
TT

Fas’a tepki yağıyor: Z kuşağı aktivistlerine korkunç muamele

Gençlerin başını çektiği eylemlerde Fas kralı ve başbakanının istifası istenmişti (AP)
Gençlerin başını çektiği eylemlerde Fas kralı ve başbakanının istifası istenmişti (AP)

Fas'taki Z kuşağı protestolarında gözaltına alınan gençlere kötü muamele edilmesi tepki çekti.

Guardian'ın irtibata geçtiği aile ve avukatlar, gözaltındaki gençlerin polis merkezlerinde dövüldüğünü, saatlerce yiyecek ve su verilmeden tutulduğunu ve bazı durumlarda kendilerine zorla ifade imzalatıldığını savunuyor.

Kimliğinin paylaşılmaması şartıyla konuşan bir anne, 18 yaşındaki oğlunun protestolara katılmamasına rağmen iki aydan uzun süredir gözaltında tutulduğunu söylüyor:  

Oğlum bir eyleme bile katılmamıştı. Bir büfede yemek yerken gözaltına alındı. Tutuklanırken o kadar kötü dövüldü ki bazı dişleri kırıldı.

Anne, oğlunun polis merkezinde ifade tutanaklarını imzalamayı reddettiği için yeniden dövüldüğünü de sözlerine ekledi. 

Sivil toplum kuruluşu (STK) Fas İnsan Hakları Derneği (AMDH) de bazı kadın protestocuların taciz, hakaret ve cinsiyetçi söylemlere maruz kaldığını aktarıyor.  

Haberde, Agadir yakınlarındaki Lqliaa kasabasında 1 Ekim'de düzenlenen gösterilerde üç protestocunun güvenlik güçleri tarafından vurularak öldürüldüğü iddiası da paylaşılıyor. 

Olayda 12 yaşındaki çocuklar da dahil 14 protestocunun yaralandığı belirtiliyor. Yetkililerse bir grup eylemcinin polis karakoluna saldırdığını, ekiplerin de buna karşılık verdiğini savunuyor. 

Uluslararası Af Örgütü'ne göre şimdiye dek protestolarla bağlantılı olarak 2 bin 400'den fazla kişi hakkında hukuki işlem başlatıldı. 

AMDH, duruşmalarda avukatların bulunmadığına, soruşturmaların yetersiz yürütüldüğüne ve masumiyet karinesinin uygulanmadığına dikkat çekiyor. Onlarca kişiye 15 yıla varan hapis cezaları verildiği aktarılıyor. Çocuklar da dahil birçok göstericinin davası sürüyor.

STK'nin Marakeş şubesinden Mustapha Elfaz, "Gençlerin polis gözetiminde işkence gördüklerine dair korkunç tanıklıklar duyduk" diyor.

İnsan Hakları İzleme Örgütü'nden Ahmed Benchemsi şunları söylüyor: 

Hükümet açıkça korktu ve herhangi bir muhalefet biçimine müsamaha göstermeyecekleri yönünde güçlü bir mesaj vermek için böyle bir baskıya başvurdu.

Eylülde patlak veren eylemlerde halk, en az 11 kentte yolsuzluğu protesto etmek için sokaklara dökülmüştü.

Göstericiler, Rabat yönetiminin sağlık ve eğitimi önemsemeyip uluslararası spor organizasyonlarına para akıttığını savunuyor. İspanya ve Portekiz'le birlikte 2030 FIFA Dünya Kupası'na ev sahipliği yapmaya hazırlanan ülkede "Stadyumlar burada, hastaneler nerede?" sloganları duyulmuştu. 

Z Kuşağı 212 ve Fas Gençliğinin Sesleri gibi örgütlerin liderlik ettiği protestolar barışçıl başlasa da güvenlik güçleriyle çatışmalar nedeniyle üç kişi yaşamını yitirmiş, 600'den fazla kişi yaralanmıştı.

Independent Türkçe, Guardian, News International


İsrail gaz hamlesiyle Trump-Sisi-Netanyahu görüşmesine zemin mi hazırlıyor?

Sisi ve Netanyahu’nun 2017’de BM Genel Kurulu sırasında gerçekleştirdiği görüşmeden bir kare (Reuters)
Sisi ve Netanyahu’nun 2017’de BM Genel Kurulu sırasında gerçekleştirdiği görüşmeden bir kare (Reuters)
TT

İsrail gaz hamlesiyle Trump-Sisi-Netanyahu görüşmesine zemin mi hazırlıyor?

Sisi ve Netanyahu’nun 2017’de BM Genel Kurulu sırasında gerçekleştirdiği görüşmeden bir kare (Reuters)
Sisi ve Netanyahu’nun 2017’de BM Genel Kurulu sırasında gerçekleştirdiği görüşmeden bir kare (Reuters)

İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu’nun aylarca beklettikten sonra Mısır ile yapılan en büyük doğal gaz anlaşmasına onay vermesi, iki lider arasında olası bir zirveye ilişkin İsrail basınında yeni iddialar doğurdu. Ancak Kahire cephesi sessizliğini koruyor.

Şarku’l Avsat’ın CNN’den aktardığı bilgilere göre Netanyahu ile Mısır Cumhurbaşkanı Abdulfettah es-Sisi arasında ABD’de bir görüşme düzenlenmesi gündemde. Ancak sürece yakın Mısırlı bir kaynak, böyle bir buluşmanın kolay olmayacağını belirterek, “Gaz anlaşması tek başına bunu sağlamaz. İsrail’in Gazze anlaşmasını uygulamada ilerleme göstermesi ve Mısır’ın güvenliğini garanti etmesi gerekir. Bölgedeki tansiyon bitmiş değil ve ekonomik çıkar niteliğindeki bir gaz anlaşması bu durumu değiştirmez” değerlendirmesinde bulundu.

CNN’e konuşan bir İsrailli kaynak, Netanyahu’nun gaz anlaşmasına yönelik ilanının “olası Netanyahu–Sisi görüşmesi için hazırlıkların bir parçası” olduğunu aktardı.

Netanyahu’nun bu ay içinde ABD’ye giderek Başkan Donald Trump ile Florida’daki Mar-a-Lago’da görüşmesi bekleniyor. Aynı kaynaklara göre, İsrail hükümeti anlaşmaya resmi onayı aylarca geciktirdikten sonra, sonunda Trump yönetiminin baskısıyla onay verdi. Washington yönetimi, Netanyahu ile Sisi’yi bir araya getirerek bölgesel barış girişimlerini ve “İbrahim Anlaşmaları”nın kapsamını genişletmek istiyor.

Netanyahu çarşamba gecesi yaptığı televizyon konuşmasında, “İsrail tarihindeki en büyük gaz anlaşmasına onay verdim. Anlaşmanın değeri 112 milyar şekel (34.7 milyar dolar). Bunun 58 milyar şekeli (18 milyar dolar) devlet hazinesine girecek” açıklamasını yaptı ve anlaşmanın Amerikan Chevron şirketi ile İsrailli ortaklar üzerinden Mısır’a gaz ihracatını içerdiğini söyledi.

wscf
Deyr el-Belah’taki geçici Filistinli kampından bir kare (AFP)

İsrail ve Mısır, 1979’da barış anlaşması imzalamış olsa da iki lider yaklaşık on yıldır kamuoyu önünde görüşmedi. Kahire’den ise söz konusu iddialara ilişkin henüz resmi bir açıklama yapılmadı.

Mısırlı düşünür Abdülmünim Said, olası zirveye dair, “Benim için geçerli olan sadece Kahire’den gelen açıklamalardır” diyerek, gaz onayının barış sürecini canlandırıp canlandıramayacağının belirsiz olduğunu ifade etti. Said, “Bu durum sadece ekonomik bir anlaşma olarak kalabilir ve siyasi sonuç doğurmayabilir” dedi.

İsrail medyası ise iddiayı güçlendiren haberlerle çıktı. İsrail Kamu Yayın Kurumu, anlaşmanın Netanyahu ile Sisi arasında bu ay sonunda Florida’da bir görüşme ihtimalini doğurduğunu yazdı. Yedioth Ahronoth ve Kanal 12 de anlaşmanın Netanyahu–Trump–Sisi üçlü zirvesinin önünü açabileceğini aktardı; ayrıca Mısırlı tarafın, görüşmeye katılmak için anlaşma onayını şart koştuğunu belirtti.

Haberlere göre iki lider savaşın başlangıcından bu yana kamuoyuna açık şekilde konuşmadı ve taraflar arasındaki ilişkiler oldukça gergin. Kanal 12, Sisi’nin Temmuz ayında iç ve dış eleştirilere rağmen anlaşmayı kabul ettiğini, ancak İsrail hükümetinin beş ay boyunca süreci geciktirdiğini yazdı.

Aynı kaynaklara göre Mısır, Gazze’deki ateşkes sürecinde ilerleme sağlanmadan ve İsrail’in Gazze–Mısır sınır hattı olan Filadelfi Koridoru’ndan ve Nitsarim bölgesinden çekilmeden zirveye sıcak bakmıyor. Jerusalem Post da, gaz anlaşmasının üçlü zirve için gerekli siyasi tavizlerden yalnızca biri olduğunu kaydetti.

Mısırlı parlamenter Mustafa Bekri ise, gaz anlaşması ile olası liderler zirvesi arasında bağ kurulmasını reddetti. Bekri, İsrail kaynaklarından gelen iddialara itibar edilmemesi gerektiğini, esas olanın resmi Mısır tutumu olduğunu belirterek, “Mısır’ın pozisyonu nettir: Filistin halkının haklarının korunması ve Mısır’ın güvenliğinin garanti altına alınması vazgeçilmezdir” dedi.


Şam ve SDG yıl sonu yaklaşırken entegrasyon sürecini hızlandırmaya çalışıyor

Kamışlı’da gerçekleştirilen törende görüntülenen SDG unsurları (Arşiv – Reuters)
Kamışlı’da gerçekleştirilen törende görüntülenen SDG unsurları (Arşiv – Reuters)
TT

Şam ve SDG yıl sonu yaklaşırken entegrasyon sürecini hızlandırmaya çalışıyor

Kamışlı’da gerçekleştirilen törende görüntülenen SDG unsurları (Arşiv – Reuters)
Kamışlı’da gerçekleştirilen törende görüntülenen SDG unsurları (Arşiv – Reuters)

Suriye hükümeti ile Ana omurgasını YPG’nin oluşturduğu Kürtlerin liderliğindeki Suriye Demokratik Güçleri (SDG) arasında yürütülen entegrasyon görüşmelerine ilişkin kaynaklar, tarafların yıl sonunda dolacak süre öncesinde tıkanan anlaşmayı ilerletmek için yoğun çaba gösterdiğini aktardı.

Şarku'l Avsat'ın sürece yakın Suriyeli, Kürt ve Batılı kaynaklardan edindiği bilgilere göre taraflar son günlerde temaslarını yoğunlaştırdı. Ancak görüşmelerdeki gecikmelerin yarattığı memnuniyetsizlik dikkat çekiyor. Kaynaklar, mevcut şartlarda anlaşmayı ileriye taşıyacak büyük bir sıçrama beklentisinin zayıf olduğunu belirtiyor.

Beş farklı kaynağa göre, geçici Suriye hükümeti, kuzeydoğu bölgesini kontrol eden Kürt güçlerine bir öneri sundu. Kaynaklar Şam yönetiminin söz konusu öneride, yaklaşık 50 bin savaşçıdan oluşan SDG’nin üç ana tümen ve daha küçük birlikler halinde yeniden yapılandırılmasına kapı araladığı bilgisini verdi.

Öneriye göre SDG, komuta zincirinin bir bölümünden vazgeçecek ve kontrol ettiği bölgeleri Suriye ordu birliklerine açacak.

Ancak kaynaklar, bu planın hayata geçip geçmeyeceğinin belirsiz olduğunu vurguladı. Birçok yetkili, yıl sonuna kısa süre kalmışken kapsamlı bir anlaşmaya varma ihtimalinin zayıf olduğunu, daha fazla müzakereye ihtiyaç duyulduğunu ifade etti.