Paris’te ‘Afrika kıtasına yardım sağlama ve ekonomisini canlandırma’ amaçlı küresel zirve

Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, 18 Mayıs’ta Suudi Arabistan Dışişleri Bakanı ile Afrika finans zirvesinin oturum aralarında bir araya geldi (SPA)
Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, 18 Mayıs’ta Suudi Arabistan Dışişleri Bakanı ile Afrika finans zirvesinin oturum aralarında bir araya geldi (SPA)
TT

Paris’te ‘Afrika kıtasına yardım sağlama ve ekonomisini canlandırma’ amaçlı küresel zirve

Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, 18 Mayıs’ta Suudi Arabistan Dışişleri Bakanı ile Afrika finans zirvesinin oturum aralarında bir araya geldi (SPA)
Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, 18 Mayıs’ta Suudi Arabistan Dışişleri Bakanı ile Afrika finans zirvesinin oturum aralarında bir araya geldi (SPA)

Afrika, Avrupa, uluslararası devlet ve hükümet başkanları, bölgesel ve uluslararası finans kuruluşlarının başkanları ve direktörleri, G7 ülkeleri ve G20 ülkeleri üst düzey yetkilileri, diğer ülkelerin dışişleri ve maliye bakanlarından oluşan uzun bir liste, 18 Mayıs’ta Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron’un daveti üzerine bir araya gelerek, Kovid-19 pandemisinin sonuçlarından en çok mustarip olan ve zaten yoksulluk içerisinde yaşayan Afrika kıtasına yardım eli uzatmaya yöneldi.
Suudi Arabistan Veliaht Prensi, Almanya Şansölyesi, Kanada, Japonya ve Hollanda başbakanları ve Çin Başbakan Yardımcısı gibi bu yetkilileri ‘maddi’ açıdan dahil olmaya ve uzaktan katılmaya iten ortak endişeyi, ‘Afrika kıtasına yardım etme ve kıtanın salgın döneminden sonra beklenen ekonomik toparlanmada geri kalmasını engelleme’ başlığı oluşturuyor.
Tartışmalara öncülük eden ve zirvenin ‘dinamosu’ olan Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, toplantının ulaşmak istediği hedeflere dikkati çekti. Bu bağlamda Macron, ilk olarak ‘Afrika ekonomilerine son 14 ayda kendilerini etkileyen açığın bir kısmını karşılayacak yeni finansman kaynakları bulmak’ ve ikinci olarak da ‘kıtaya yabancı yatırımlar teşvik etmek ve özel sektörü içeride ve dış yatırımcılarla ortaklaşa canlandırmak’ olmak üzere iki ana noktaya odaklandı.
Bu bağlamda katılımcılar, kahverengi kıtanın salgının etkilerinden kurtulabilmesi ve aynı zamanda terörizmle mücadele edebilmesi için en az yüz milyar dolar seferber etmeyi planlıyor.
Cumhurbaşkanı Macron, Ivan Kulesi yakınlarındaki Kongre Sarayı’nda, ‘bu olağanüstü zirvenin’, Afrika’nın 2025 yılına kadar 285 milyar dolar olarak tahmin edilen finansal ihtiyaçlarını en azından kısmen karşılamayı amaçladığını söyledi. Ancak borç yükünü iki katına çıkarmaktan kaçınmak için ise Emmanuel Macron, özel yatırımın seferber edilmesiyle sağlanan ‘yeni verilere’ ve Uluslararası Para Fonu’nun (IMF) özel çekme haklarının oluşturduğu, fazla kullanılmayan bir finansal mekanizmaya başvurmayı önerdi.
Bu nakit stokların, ülkeler tarafından sabit para birimlerine dönüştürülebilmesi ve borçlanmadan harcanabilmesi mümkün. Şu ana kadar uluslararası toplum, 650 milyar dolar değerinde özel çekme haklarının küresel olarak verilmesi ilkesi üzerinde uzlaşı sağladı. Bu miktarın 33 milyarı ise IMF içindeki kota sistemi aracılığıyla otomatik olarak Afrika’ya dönecek. Ancak kıtanın ‘yoksulluğu ortadan kaldırmak, altyapıyı geliştirmek ve iklim değişikliğiyle ve cihatçılar tehdidiyle mücadele etmek’ için büyük yatırımlar gerektiren finansal ihtiyaçları göz önüne alındığında bu miktar oldukça az. Bu bağlamda Cumhurbaşkanı Macron, “Fakir ülkelere, özellikle Afrika’ya sağlanabilmesi ve 33 milyarın bugün 100 milyar olması için zengin ülkelerin özel çekme haklarını yeniden tahsis edebilecekleri fikrini savunuyoruz” değerlendirmesinde bulundu. Afrika Birliği’nin (AfB) başkanlığını yürüten Kongo Demokratik Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Felix Tshisekedi’nin söylediği gibi bu, Elysee’ye davet edilen Afrika liderlerin ‘bunun yeterli olmayacağı inancıyla’ kabul ettiği bir hedef.
Zirveye video konferans aracılığıyla katılan ABD Hazine Bakanı Janet Yellen, fon kullanımının ‘şeffaf ve sorumlu şekilde’ olması şartıyla bu seçeneğe destek verdiğini ifade etti. IMF Başkanı Kristalina Georgieva ise “Bu ‘Afrika Ekonomilerinin Finansmanı Zirvesi’ son derece önemli bir an. Gelişmiş ekonomiler ile başta Afrika olmak üzere gelişmekte olan ekonomiler arasındaki tehlikeli açılmayı tersine çevirmek için toplandık” dedi.
Kongo Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı, “Bu salgın, ekonomilerimizi bitkin bıraktı; Hastalıkla mücadele için sahip olduğumuz birkaç kaynağı tahsis etmek zorundaydık” dedi. IMF’ye göre gelişmiş ekonomiler, ulusal servetlerinin yaklaşık yüzde 25’ini Kovid sonrası toparlanma planlarına tahsis ettiler. Bu, kıta için yüzde 2. Ancak salgına ek olarak, Emmanuel Macron’un uyardığı gibi, terörizmin yeni ‘odak noktası’ haline gelen Afrika’da bir ‘güvenlik yükü’ mevcut. Macron ise bu maliyetlerin ‘mali kuralların dikkate alınarak güncellenmesi gerektiğini’ belirtti.
Özel çekme haklarının yanı sıra uluslararası toplum, reform şartıyla uluslararası kuruluşlar tarafından düzenlenen ikili veya çok taraflı yardım programları gibi daha geleneksel araçları harekete geçirmek zorunda.
Örneğin IMF, ülke başkanının belirttiğine göre Togo’ya, 240 milyon dolarlık ek kaynak sağladığını açıkladı. Devlet Başkanı Faure Gnassingbe, 18 Mayıs’ta yaptığı açıklamada, “Zirve, Afrika’da yeni bir kalkınma döngüsünün temellerini atmayı hedefliyor” dedi. Gnassingbe, yardım mantığından kurtulmak isteyen, ancak hala yatırımcı güvensizliğiyle karşı karşıya olan bir kıta açısından ‘Afrika özel sektörüne desteğin’, son derece önemli olacağını dile getirdi.
Bu zirvede dikkat çeken iki durum var. İlki, Pekin’in Afrika’da genel olarak Avrupa ve Batı ülkeleriyle rekabet halinde olduğu göz önünde bulundurularak Paris’in, Çin’i kolektif çabaya dahil olmaya çekmeyi başardığı. İkincisi ise zayıf ABD temsili. Washington, Paris’te ABD Misyonu Başkan Yardımcısı tarafından temsil ediliyor. Fransız kaynaklar, bu duruma ilişkin herhangi bir açıklama yapmazken, ABD Hazine Bakanı’nın katılımı konusunda bahis oynadıkları biliniyor.
İşin gerçeği şu ki, ekonomik ve toplumsal kalkınmanın yokluğunda Batılıların ve IMF, Dünya Bankası ve Avrupa Yatırım Bankası gibi hâkim oldukları finansal kurumların harekete geçirilmesinin sonuçları var ve bunlar ‘bedavadan’ değil. Daha ziyade bunlar, Afrika’daki ekonomik büyümenin yavaşlamasının neden olabileceği koşullarla ve bunun sosyal, ekonomik ve hatta güvenlik sonuçlarıyla ilgili gerçekçi endişelerle açıklanıyor. Paris’teki Avrupalı kaynaklar, Libya, Mali, Çad, Burkina Faso ve Nijer’deki gerginlik noktalarından Nijerya, Mozambik ve diğer ülkelerine kadar Afrika’nın cihatçı ve terör örgütlerinin nüfuzundan mustarip olduğu bir zamanda büyümedeki düşüşün ve yaygın yolsuzluğun, toplumsal ve siyasi gerginlikleri artıracağına inanıyor. Özellikle Avrupa ile ilgili olarak böyle bir durum, seçim kampanyalarında yasadışı göçü bir korkuluk olarak kullanan radikal sağa destek sağlama konusundaki iç yansımalarıyla birlikte, Avrupa kıyılarına doğru artan bir göç akışı anlamına geliyor. Fransa da bu modelde bir istisna değil. Tüm bunların yanı sıra Afrika’daki azalan kalkınma, pratik olarak Kuzey ve Güney ekonomileri arasındaki uçurumun artması anlamına gelecek, bunun da genel olarak Batı’ya yansımaları olacak. Son yıllarda birçok Afrika ülkesindeki büyüme oranlarının batılı emsallerinden daha yüksek olduğu biliniyor.
Macron, geçen yıl 15 Nisan’da 17 Avrupalı ​​ve Afrikalı devlet ve hükümet başkanıyla birlikte ortaklaşa şekilde yaptığı Afrika’ya mali destek sağlama ve Afrika borçları üzerindeki faiz ödemelerinin ‘dondurulması’ çağrısından bu yana bu kıtaya yardım çağrısı yapma yükünü omuzladı. Bu borçlar, (geçen yaza kadar) 365 milyar doları bulmuştu. Ve dağılımı şu şekilde; Özel finans sektöründen alacaklara yüzde 35, uluslararası ve bölgesel kuruluşlara yüzde 32, Çin’e yüzde 20 ve ikili borçlar. Çok sayıda Afrika hükümeti, Kovid-19 ile mücadele etme, bütçelerinin önemli bir kısmını tehdit altındaki ülkelerde bulunan terör tehdidiyle mücadeleye ayırma, 2025 yılı için yaklaşık 290 milyar dolarlık bir finansman açığına güvenlik sağlama koşullarından mustarip. Söz konusu koşullar, 18 Mayıs’ta Macron tarafından zirvede de dile getirildi. İşler böyle giderse, 29 milyon Afrikalının günde iki dolardan daha az bir miktarla yoksulluk sınırının altına düşeceği tahmin ediliyor.
Bu durum karşısında katılımcılar, Afrika ekonomilerini desteklemek için bu konuya ‘yenilikçi’, yani alışılmadık çözümler üretmek istiyor. Bu çerçevede AfB’nin mevcut dönemine başkanlık eden Kongo Demokratik Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı, IMF tarafından ihraç edilen ve ilerleyen dönem için 650 milyar dolar olarak tahmin edilen ‘özel çekme haklarından’ yararlanma eğiliminin var olduğunu söyledi. Aslında Afrika’nın payı, 34 milyardan fazla değil. Bu nedenle zengin ülkelerin, hisselerinin bir kısmını Afrika’ya döndürme eğilimi mevcut. Böylece Afrika kıtası 100 milyar dolar alabilecek. Kongo Cumhurbaşkanı, bu miktarın, Afrika’nın 290 milyar dolar olarak tahmin edilen ihtiyaçlarına tam olarak cevap vermediğini belirtti. Bu noktada gözler, Afrika için bir ‘yol haritası’ oluşturmaya amaçlayan diğer seçeneğe, yani yabancı yatırımları artırmak ve en fazla sayıda iş fırsatı sağlayan küçük ve orta ölçekli şirketlere odaklanmaya yöneldi. Fransa’nın zirve için hazırladığı ve Şarku’l Avsat’ın da ulaştığı belgeye göre yabancı yatırımcıları teşvik etmek için gerekli yasal ortamı sağlama, şeffaflık taahhüdü, Afrika niteliklerinin ve yeteneklerinin seferber edilmesi durumlarının yanı sıra gerekli ekonomik reform çağrıları yapılırken, sağlık, eğitim, çevre, altyapı ve sürdürülebilir kalkınma sektörlerine de vurgu yapılmalı. Yatırımcıların çabaladığı ‘büyük’ hedef, yoksulluğu kontrol altına almak, altyapıyı geliştirmek, iklim değişikliği ve cihatçı tehditle mücadele etmek için boğucu bir mali, ekonomik, sosyal ve sağlık krizinden kaçınma ve büyük ölçekte yatırım sağlama amacıyla Afrika ile ‘yeni bir sözleşmeye ‘ulaşmak. Macron, Afrika’daki ölümlerin sayısının dünyadaki en düşük orana sahip olmasına rağmen, (örneğin ölüm oranı İngiltere ve İtalya’dan az) aşıların sağlanmasında Afrika’yı destekleme ihtiyacını da gündeme getirdi. Fransa Cumhurbaşkanı, Batı ülkelerinden aldıkları aşıların bir kısmını Afrika’ya yönlendirmelerini ve kendi topraklarında aşı üretmelerini sağlamalarını istiyor. Bugün bu durum, teknik ve yasal olarak anlaşılması zor görünüyor ve üretici firmaların aşı üretme konusundaki münhasır haklarından vazgeçmesini gerektiriyor. 18 Mayıs’ta IMF’nin Genel Müdürü, zirve sırasında ‘zirvenin son derece önemli ve tarihi bir an’ olduğunu söyledi. Genel Müdür ayrıca, zirvenin ‘Afrika’nın desteklenmesi, doğal olarak Afrika ekonomisinin canlanması için yardım sağlanması ve Afrika, aynı zamanda Avrupa ve dünya açısından istikrar ve büyüme sağlanması’ anlamına geldiğini vurguladı.



Mamdani'nin New York'taki zaferi İsrail'de paniğe yol açtı

New York Belediye Başkanı seçilen Zohran Mamdani, San Juan'daki Karayip İslam Merkezi'ni ziyareti sırasında bir konuşma yaptı. (EPA)
New York Belediye Başkanı seçilen Zohran Mamdani, San Juan'daki Karayip İslam Merkezi'ni ziyareti sırasında bir konuşma yaptı. (EPA)
TT

Mamdani'nin New York'taki zaferi İsrail'de paniğe yol açtı

New York Belediye Başkanı seçilen Zohran Mamdani, San Juan'daki Karayip İslam Merkezi'ni ziyareti sırasında bir konuşma yaptı. (EPA)
New York Belediye Başkanı seçilen Zohran Mamdani, San Juan'daki Karayip İslam Merkezi'ni ziyareti sırasında bir konuşma yaptı. (EPA)

Zohran Mamdani'nin New York Belediye Başkanı seçilmesi, İsrail'de paniğe yol açtı. İsrail halkı, Amerikan siyasetinde nadir görülen bir biçimde Filistin yanlısı mesajla hareket eden bir politikacının zaferini kabullenmeye çalışıyor. Siyasi yelpazenin her kesiminden İsrailliler, dünyanın en büyük ikinci Yahudi nüfusuna sahip bu şehirde Mamdani'nin seçilmesinin, İsrail'in en önemli müttefiki olan ABD ile ilişkilerin daha da gerginleşmesine yol açacağından endişe ediyor. Öte yandan Yahudi seçmenlerin neredeyse üçte birinin Mamdani'yi desteklemiş olması acıyı daha da artırdı. Kudüs sakini Hana Yeger, seçimden sonraki gün AP'ye verdiği demeçte, “Bu çok kötü. Yahudiler, İsrail ve herkes için çok kötü. Başka ne diyebiliriz ki?” ifadelerini kullandı.

Mamdani'nin seçim kampanyası, çocuk bakımı ve uygun fiyatlı konut eksikliği gibi bir dizi yerel ekonomik konuya odaklandı. Ancak İsrail'de onun Filistin yanlısı gündemi tek önemli konu. Seçimler, Amerikan halkı, özellikle de genç Demokrat seçmenler arasında İsrail'e olan desteğin azaldığını gösteren tutum değişikliğinin en güçlü örneği oldu. Bu değişim, İsrail'in Gazze'ye karşı yürüttüğü acımasız savaşa duyulan öfkeyle hızlanmış görünüyor. İsrail hükümeti yetkilileri, Müslüman olan Mamdani'yi antisemitik ve İsrail düşmanı olarak nitelendirerek öfkelerini dile getirdiler.

Analistler, bu sert tepkilerin siyasi istikrarsızlık konusunda ne kadar endişeli olduklarını gösterdiğini söyledi. Yahudi Halkı Politika Enstitüsü analisti Shmuel Rosner şöyle yazdı: “Yahudilerin güç, para, kültürel ve siyasi etkisinin bu kadar yoğun olduğu bir yerde bile, açıkça İsrail karşıtı bir Amerikan politikacı seçilebiliyor… Mamdani'nin yaptığı şey, İsrail'e karşı çıkmanın siyasi açıdan kârlı olabileceğini, ya da en azından zararlı olmadığını kanıtlıyor.”

İsrailliler Mamdani'nin zaferine tepki gösteriyor

İsrail, New York şehriyle her zaman özel bir ilişki içinde oldu. İsrailli turistler ve politikacılar için popüler bir destinasyon olan şehir, koşer restoranlarla (Yahudi beslenme kurallarına uygun yemekler sunan) dolu ve Yahudi toplumu ile ilişkilere büyük önem veren bir İsrail konsolosluğuna ev sahipliği yapıyor. Şarku’l Avsat’ın AP'den aktardığına göre, sokaklarda ve metro istasyonlarında sık sık İbranice duyuluyor. Ancak 34 yaşındaki Mamdani, seçim kampanyası boyunca New York belediye başkan adaylarının genellikle benimsediği İsrail yanlısı tutumu açıkça reddederek İsraillileri endişelendirdi. İsrail'in var olma hakkını desteklediğini belirtse de, Yahudileri diğerlerine göre kayıran herhangi bir devlet veya sosyal hiyerarşiyi, evrensel insan haklarına olan inancına aykırı olarak tanımladı. Bu, birçok İsraillinin ‘hakaret’ olarak gördüğü bir açıklama. Bu görüş, İsrail'in demokratik ideallerini sınadı; zira İsrail'in Filistinli vatandaşları sürekli ayrımcılığa maruz kalıyor ve milyonlarca Filistinli Batı Şeria'da İsrail işgali altında yaşıyor.

ABD Başkanı Donald Trump (AFP)ABD Başkanı Donald Trump (AFP)

Mamdani ayrıca, Gazze Şeridi'ndeki savaşı soykırım olarak nitelendirdi. İsrail hükümeti ise bu suçlamayı reddetti. Mamdani, İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu'nun şehre ayak basması halinde onu gözaltına alacağına söz verdi ve Gazze Şeridi'ndeki yıkıcı savaş nedeniyle İsrail sanayi ve akademi dünyasıyla ilişkilerini kesebileceğini ima etti. Bu görüşler, ana akım Yahudi gruplar ve İsrail destekçileri tarafından antisemitizm suçlamalarına yol açtı. Ancak Mamdani, antisemitizmle mücadeleye defalarca kendini adadı ve merkez sol Yahudi liderlerle güçlü ittifaklar kurdu. AP'nin yaptığı bir ankete göre Mamdani, Yahudi seçmenlerin yaklaşık yüzde 30'unun oyunu aldı.

Salı akşamı düzenlenen törende Mamdani, “New York'taki Yahudilerin yanında duran ve antisemitizm belasıyla mücadele etmekten çekinmeyen bir şehir yönetimi kuracağız” dedi. Çarşamba sabahı ülkenin popüler Ordu Radyosu’nu dinleyen İsrailliler, Mamdani'nin zaferiyle ilgili kınama ve endişe dolu yorumlar duydu. İsrail'in Birleşmiş Milletler (BM) Daimî Temsilcisi Danny Danon, Mamdani'nin belediye başkanlığı görevini üstlenmesinin, şehrin polis gücünü kontrol etmesi nedeniyle ‘New York'taki Yahudi topluluğunun güvenlik duygusunu’ zedeleyebileceğini belirtti.

New York Belediye Başkanı seçilen Zohran Mamdani, San Juan'daki Karayip İslam Merkezi'ni ziyareti sırasında (EPA)New York Belediye Başkanı seçilen Zohran Mamdani, San Juan'daki Karayip İslam Merkezi'ni ziyareti sırasında (EPA)

İsrail'in Diaspora ve Antisemitizmle Mücadele Bakanı Amichai Chikli, sosyal medyada Mamdani'yi hedef alan bir dizi illüstrasyon paylaştı. Bunlar arasında, 11 Eylül 2001 saldırıları sonrasında yanan Dünya Ticaret Merkezi kulelerinin yeniden paylaşılan bir görüntüsü de vardı ve altında ‘New York çoktan unuttu’ yazıyordu. New Yorklu Yahudileri İsrail'e taşınmaya çağıran Chikli, sosyal medya hesabı üzerinden yaptığı bir paylaşımda, “Küresel özgürlüğün sembolü olan şehir, anahtarlarını bir Hamas destekçisine teslim etti” dedi. Bu söylem, İsrail'de ABD politikasının yeni bir yöne kaydığına dair derin bir korkuyu yansıtıyor. Uluslararası Kriz Grubu'nun (ICG) kıdemli analisti Mairav Zonszein konu hakkında yaptığı açıklamada şöyle dedi: “Çok uzun bir süredir, İsrail yanlısı politikacılar ve İsrail yanlısı görüşler ABD iç politikasını domine ediyordu. Büyük ölçüde halen de öyle. Mamdani'nin zaferi, Amerikan Yahudilerinin, özellikle de genç neslin değiştiğini ve İsrail yanlısı politikaların artık ABD iç politikasında tekel konumunda olmadığını gösteriyor.”

Filistinliler Mamdani'nin zaferini kutluyor

Filistinli politikacı Mustafa el-Bergusi, “Mamdani'nin seçilmesi gerçekten ilham verici. Bu, genç Yahudiler de dahil olmak üzere, ABD'deki genç neslin siyasi ve sosyal adaletsizliğe karşı büyük bir ayaklanma içinde olduğunu gösteriyor. Aynı zamanda bu, Filistin davasının, ABD de dahil olmak üzere, dünya çapında bir iç seçim meselesi haline geldiğini gösteriyor” ifadelerini kullandı.


İran, Washington'un anlaşmayı "eşitlikçi bir konumdan" sonuçlandırmak için "gerçek irade" göstermesi gerektiğini belirtiyor.

İran bayrağı (Arşiv- Reuters
İran bayrağı (Arşiv- Reuters
TT

İran, Washington'un anlaşmayı "eşitlikçi bir konumdan" sonuçlandırmak için "gerçek irade" göstermesi gerektiğini belirtiyor.

İran bayrağı (Arşiv- Reuters
İran bayrağı (Arşiv- Reuters

İran Dışişleri Bakan Yardımcısı ve Dışişleri Bakanlığı'na bağlı Siyasi ve Uluslararası Araştırmalar Merkezi Başkanı Said Hatibzade, bugün yaptığı açıklamada, ABD'nin eşit şartlarda bir anlaşmaya varmak için gerçek bir iradesi olması halinde bunun mümkün olduğunu söyledi.

Şarku’l Avsat’ın Devrim Muhafızları'na bağlı Tesnim haber ajansından aktardığına göre, Japonya'da düzenlenen bir konferansta konuşan Hatibzade, İran füzelerinin ulusal egemenliği ve toprak bütünlüğünü korumanın bir aracı olduğunu ve müzakere konusu olmadığını ifade etti.

Hasarlı nükleer tesislere erişimin son derece sınırlı olduğunu ve "iş birliği ve ortak faaliyetler için yeni mekanizmalar bulunması gerektiğini" belirten Hatibzade, Tahran'ın Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı ile olumlu iş birliğine hazır olduğunu da belirtti.

Japonya'nın NHK gazetesiyle yaptığı görüşmenin ardından bir röportaj veren Hatibzade, ABD ile nükleer müzakerelerin yeniden başlamasının tamamen Washington'un yaklaşımına bağlı olduğunu belirterek, "Eğer Amerika eşitlikçi bir konumdan anlaşmaya varmak için gerçek bir iradeye sahipse, o zaman bu mümkündür" ifadelerini kullandı.


Rutte: NATO'nun nükleer tatbikatları, onun güçlü bir caydırıcılığa sahip olduğunu göstermiştir

NATO Genel Sekreteri Mark Rutte, (EPA)
NATO Genel Sekreteri Mark Rutte, (EPA)
TT

Rutte: NATO'nun nükleer tatbikatları, onun güçlü bir caydırıcılığa sahip olduğunu göstermiştir

NATO Genel Sekreteri Mark Rutte, (EPA)
NATO Genel Sekreteri Mark Rutte, (EPA)

Reuters'a göre, NATO Genel Sekreteri Mark Rutte, ittifakın bu ayın başlarında gerçekleştirdiği yıllık nükleer tatbikatların başarısının, kendisine Rus tehditlerine karşı "NATO'nun nükleer caydırıcılığının güvenilirliğine dair mutlak bir güven" verdiğini açıkladı.

Şarku’l Avsat’ın haftalık Alman gazetesi Welt am Sonntag’dan aktardığına göre Rutte, "Rusya tehlikeli ve pervasız bir nükleer söylem kullandığında, vatandaşlarımız paniğe gerek olmadığını bilmeli, çünkü NATO'nun güçlü bir nükleer caydırıcılığı var" ifadelerini kullandı.

Şöyle devam etti: "(Rusya Devlet Başkanı Vladimir) Putin şunu bilmeli ki, nükleer bir savaş asla kazanılamaz ve asla nükler savaş olmamalı."

Putin, Rusya'nın 2022'de Ukrayna'yı tam kapsamlı işgalinden bu yana Batı'yı olası nükleer sonuçlar konusunda defalarca uyardı.

Geçtiğimiz ay, Rusya'nın konvansiyonel füzelerle saldırıya uğraması halinde nükleer silah kullanabileceğini ve Moskova'nın nükleer güçle desteklenen herhangi bir saldırıyı ortak bir saldırı olarak değerlendireceğini açıkladı.