Sweet Tooth: Pandeminin kaynağına dair tüm ipuçları

Dizinin başrolünde Christian Convery yer alıyor (Netflix)
Dizinin başrolünde Christian Convery yer alıyor (Netflix)
TT

Sweet Tooth: Pandeminin kaynağına dair tüm ipuçları

Dizinin başrolünde Christian Convery yer alıyor (Netflix)
Dizinin başrolünde Christian Convery yer alıyor (Netflix)

Dijital yayın platformu Netflix'in epey ilgi çeken Sweet Tooth dizisinin ilk sezonu melez çocukların ve H5G9 virüsünün nereden gelmiş olabileceğine dair gizemi incelemeye başlasa da yanıtlanması gereken pek çok soru bulunuyor. 
Dizi, Jeff Lemire'in çizgi romanına dayanıyor. Her ne kadar çizgi roman, diziden daha karanlık olsa da H5G9 pandemisinin nasıl toplumsal bir parçalanmaya neden olduğunu gözler önüne seriyor. 
Screen Rant'in haberine göre melez çocuklar günah keçisi ilan edilirken Gus gibiler tedavinin bulunması amacıyla kurban edilmeye hazır denekler olarak görülüyor. 
Virüsün kökenine ilişkin en büyük ipucu Gus'ın annesi Birdie'yle aynı laboratuvarda çalışan Judy'den geliyor. Her ne kadar Judy, Gus'ın nasıl oluştuğunu ya da virüsle nasıl bir bağının olduğundan emin olmasa da her ikisini "madalyonun iki yüzü" diye niteliyor.
Doğuştan melez çocuklar, Fort Smith bilim ekibinin Alaska'da mikroplar üzerine çalışmaya başlamasının ardından ortaya çıkmıştı. 
Virüsün ve melez çocukların laboratuvarda ortaya çıktığı neredeyse kesin gibi görünse de dizideki ipuçları Birdie'nin laboratuvarına baskın yapılmadan önce de virüsün popülasyona yayılmaya başladığına işaret ediyor. 
Dr. Singh benzer belirtiler gösterdiğinden H5G9'u başta griple karıştırmış ve hastasındaki ciddi sorunu ancak bir hafta sonra fark etmişti. Dr. Singh'in hastasının ilk hasta olması, Fort Smith laboratuvarında çalışırken virüse yakalanmış olması da mümkün görünüyor. Bu açıdan virüsün laboratuvardan çıktığının farkına varılması ilk etapta oraya baskın yapılmasının nedeni olabilir. 

Her ne kadar H5G9 fazlasıyla ölümcül olsa da melez çocuklarla birlikte bazılarının ona doğuştan bağışıklığı var gibi görünüyor. 
Öte yandan virüsün yayıldığı yerlerde büyümeye başlayan mor çiçekler de merak uyandıran detaylardan bir diğeri. Ancak çiçeklerin polenleri Gus'ın kötü rüyalar görmesine neden olsa da hasta etme özelliği varmış gibi görünmüyor. Çiçekler mecazen doğanın insanlar üstündeki hakimiyetine işaret ediyor olabilir. 
Her ne kadar dizide virüsün ve melez çocukların bilimsel olarak birbiriyle ilişkili olduğuna yönelik pek çok ipucu yer alsa da eğer dizi çizgi romana sadık kalırsa her ikisinin çok daha fantastik veya dinsel temellerinin olduğu ortaya çıkabilir. Lemire'nin çizgi romanı okurları bu açıdan ters köşe yapmıştı.
Independent Türkçe, Screen Rant



Beyindeki karar verme sürecinin haritası çıkarıldı

Bir farenin beynindeki 75 bin nöron görülüyor (Dan Birman/Uluslararası Beyin Laboratuvarı)
Bir farenin beynindeki 75 bin nöron görülüyor (Dan Birman/Uluslararası Beyin Laboratuvarı)
TT

Beyindeki karar verme sürecinin haritası çıkarıldı

Bir farenin beynindeki 75 bin nöron görülüyor (Dan Birman/Uluslararası Beyin Laboratuvarı)
Bir farenin beynindeki 75 bin nöron görülüyor (Dan Birman/Uluslararası Beyin Laboratuvarı)

Bilim insanları ilk kez bir memeli beynindeki aktivitenin tam haritasını çıkardı. Bulgular, karar verme süreci hakkında bilinenlere meydan okuyor.

Sinirbilimciler tüm beyindeki aktiviteyi tek tek nöronlar düzeyinde incelemek için uzun zamandır çalışmalar yürütüyor.

Ancak bir elektrotla alınabilecek kayıt miktarı ve tek bir laboratuvarda incelenebilecek örnek sayısının kısıtlı oluşu sorun teşkil ediyordu.

Bu sorunun üstesinden gelmek adına Uluslararası Beyin Laboratuvarı adıyla bir araya gelen dünya çapından 12 laboratuvar, fareler üzerinde ortak bir çalışma yürüttü.

Araştırmada farelere, küçük bir direksiyonla ekrandaki bir hedefi sağa veya sola çekerek ekranın ortasına doğru hareket ettirme görevi verildi.

Ekip, hedefin görünürlüğünü azaltmak için zaman zaman kontrastı düşürdü. Bu sayede farelerin testi başarıyla bitirip ödül alabilmesi için önceki deneyimlerine dayanması gerekti.

Çalışma kapsamında her bir laboratuvar aynı deneyi yaparak beynin farklı bir bölümünü izledi.

Bulguları önde gelen hakemli dergi Nature'da dün (3 Eylül) iki ayrı makale olarak yayımlanan araştırmada 650 binden fazla nöron ve 279 beyin bölgesinden elde edilen veriler incelendi.

Bilim insanları, karar verme sürecinde beynin "Noel ağacı gibi aydınlandığını" haritalama yöntemiyle ortaya koydu. Bu aktivite, sanılanın aksine beynin pek çok bölgesini aynı anda harekete geçiriyor.

Makalenin yazarlarından Dr. Anne Churchland, "Bu tek tek hücre ölçümlerinin yapılması, çok sayıda hücrenin karar verme sürecini kolektif bir şekilde nasıl desteklediğine dair benzeri görülmemiş bilgiler sağladı" diyerek ekliyor:

Birçoğumuzu şaşırtan şeylerden biri de sürece bu kadar çok beyin bölgesinin katıldığını görmekti.

Araştırmacılar ayrıca önceki beklentilerin (örneğin hedefin sağda veya solda mı olduğuna dair beklentinin) beyin aktivitesinde son derece erken kodlandığını da saptadı.

Sinyaller gözden çıkıp beynin aktarım merkezi talamusa iletilirken bile, hedefin nerede olacağına dair bir beklentinin karar verme üzerinde etkisi olduğu gözlemlendi.

Ekip bunun, duyusal verilerin beyne girdiği andan itibaren önceki bilgilerden etkilenecek şekilde kodlandığını ve farkında olmadan bilinçli karar verme sürecini etkilediğini gösterdiğini söylüyor.

Oxford Üniversitesi'nden Laurence Hunt, yer almadığı çalışmanın bulguları hakkında "Bu, bir sonraki adımda ne görmeyi beklediğimizi şekillendiren şeyin dünyanın gerçek, nesnel durumundan ziyade kendi davranışlarımız ve öznel deneyimlerimiz olduğuna işaret ediyor" diyor.

Çalışmanın bir diğer yazarı Alexandre Pouget ise "Beyin ve etrafındaki dünya deterministik bir sistem oluşturuyor. İnsanlar bundan nefret ediyor ama bu doğru" ifadelerini kullanıyor:

Bu, bir bireyin gerçekten karar vermeden önce ne yapacağını tahmin etmenin belli ölçüde mümkün olduğunu gösteriyor.

Ancak Pouget, yeni bilgiler edindikçe bu beklentinin de değiştiğini belirtiyor.

Bulguların insan beyni için de geçerli olduğunu kesin bir şekilde söylemek mümkün değil. Ancak iki türün beyni arasındaki benzerliklerden dolayı araştırmacılar, insanlarda da benzer bir mekanizmanın işleyebileceğinden şüpheleniyor.

Churchland "Daha önceki çalışmalar, insan ve hayvan davranışlarının beklentiler tarafından çok benzer şekilde yönlendirildiğini göstermişti ve bu durum, altta yatan beyin devrelerinin de benzer olabileceğini düşündürüyor" diye açıklıyor.

Independent Türkçe, IFLScience, New Scientist, Nature


Yönetmeni yanıtladı: Yeni Frankenstein filmi yapay zeka hakkında mı?

Fotoğraf: Ken Woroner/Netflix
Fotoğraf: Ken Woroner/Netflix
TT

Yönetmeni yanıtladı: Yeni Frankenstein filmi yapay zeka hakkında mı?

Fotoğraf: Ken Woroner/Netflix
Fotoğraf: Ken Woroner/Netflix

Guillermo del Toro, kendi filmi Frankenstein'ın ne tam olarak bir korku filmi ne de yapay zeka metaforu olduğunu iddia ediyor.

Canavarı Jacob Elordi ve yaratıcısını da Oscar Isaac'in canlandırdığı filmin prömiyeri 30 Ağustos Cumartesi günü Venedik Film Festivali'nde yapıldı. Frankenstein'ın hikayesi 200 yıldan eski olmasına rağmen teknolojinin tehlikeleri gibi, günümüz izleyicileri için geçerliliğini koruyan çeşitli temalara sahip.

Filmin gösteriminden önce düzenlenen resmi basın toplantısında konuşan del Toro, yapay zekayla ilgili tartışmalara dahil olarak uyarlamasının hızla gelişen teknolojiyle ilgili olmadığını teyit etti.

Variety'nin haberine göre del Toro yapay zekayı kast ederek "Bunun metaforu olarak tasarlanmadı" dedi. 

Kesinlikle terör ve zorbalık çağında yaşıyoruz. Ve romandaki en temel soru şu: İnsan olmak ne anlama geliyor? Bizi insan yapan nedir? Her şeyin iki kutupluluğa doğru ilerlediği bir zamanda, insanlığımızı anlamaya devam etmekten daha acil bir görev yok.

Yönetmen "Film, kusurlu karakterleri ve kusurlu kalma hakkımızı ve en baskıcı koşullar altında birbirimizi anlama hakkımızı göstermeye çalışıyor" diyerek ekledi:

Yapay zekadan korkmuyorum. Doğal aptallıktan korkuyorum.

Frankenstein pek çok kez uyarlansa da del Toro daha önce kendi versiyonu hakkında konuşarak bunun bir korku filmi olmayacağına söz vermişti. Önceki aylarda Cannes Film Festivali'nde besteci Alexandre Desplat'yla konuşan yönetmen "Geçen gün biri bana 'Gerçekten korkutucu sahneleri var mı?' diye sordu" demişti.

"Bunu ilk kez düşündüm. Bu benim için duygusal bir hikaye" diye devam etmişti. 

Son derece kişisel. Baba olmak, evlat olmak hakkında bir soru soruyorum... Ben bir korku filmi yapmıyorum, asla. Yapmaya çalıştığım şey bu değil.

Suyun Sesi'nin (The Shape of Water) yönetmeni ve Desplat'nın filmin müziklerini tamamlamak için nasıl birlikte çalıştığı hakkında del Toro "Duyguyu buluyoruz. Ve benim için inanılmaz duygusal bir film olduğunu söyleyebilirim" ifadelerini kullanmıştı.

Frankenstein'ın bu versiyonunun del Toro için duygusal olmasının birkaç nedeni var; bunlardan biri de çocukluğundan beri kendi uyarlamasının hayalini kurması. 

Yönetmen cumartesi günü filmin prömiyerinden önce "Çocukluğumdan beri bu yaratığın peşindeyim. Filmin yaratıcı açıdan doğru koşullarda yapılmasını bekledim" dedi. Artık çekimler tamamlandığı ve filmdeki işi bittiği için del Toro espriyle "Doğum sonrası depresyonundayım" dedi.

Filmde Elordi ve Isaac'in yanı sıra Dr. Pretorious rolünde Christoph Waltz ve Victor'ın nişanlısı Elizabeth Lavenza rolünde Mia Goth yer alıyor.

Frankenstein kasımda Netflix'te gösterime girecek.

Independent Türkçe


Cannes'dan ekrana: Yeni polisiye ilk günden Fransa'yı fethetti

41 yaşındaki Fransız aktris Laura Smet (sağda), Jalil Lespert imzalı Yves Saint Laurent'daki rolüyle tanınıyor (France TV)
41 yaşındaki Fransız aktris Laura Smet (sağda), Jalil Lespert imzalı Yves Saint Laurent'daki rolüyle tanınıyor (France TV)
TT

Cannes'dan ekrana: Yeni polisiye ilk günden Fransa'yı fethetti

41 yaşındaki Fransız aktris Laura Smet (sağda), Jalil Lespert imzalı Yves Saint Laurent'daki rolüyle tanınıyor (France TV)
41 yaşındaki Fransız aktris Laura Smet (sağda), Jalil Lespert imzalı Yves Saint Laurent'daki rolüyle tanınıyor (France TV)

Fransız yapımı yeni gizem dizisi Surface, sular altında kalmış bir köyde bulunan çocuk iskeletiyle yeniden açılan 20 yıllık bir kayıp vakasını konu alıyor. Dizi, Birleşik Krallık merkezli Times dergisi tarafından iki kez yılın en iyi polisiye yazarlarından biri seçilen Olivier Norek'in aynı adlı çok satan romanından uyarlandı.

Quad Drama tarafından France TV için üretilen 6 bölümlük dizide, Parisli polis şefi Noémie Chastain'in (Laura Smet) hikayesi anlatılıyor.

Yüzünde derin izler bırakan bir saldırının ardından toparlanmaya çalışan Noémie, yerel karakolun kapatılıp kapatılmayacağını değerlendirmek için küçük bir kasabaya gönderiliyor.

Ancak görev, köyün sular altındaki bölümünde bir çocuğa ait kemiklerin bulunmasıyla kesintiye uğruyor. Noémie, soruşturmayı bizzat üstlenerek hem kasabanın karanlık sırlarıyla hem de kendi geçmişinin gömülü gerçekleriyle yüzleşmek zorunda kalıyor.

Surface bu yıl, Fransa'da düzenlenen ve genellikle Canneseries diye bilinen Cannes Uluslararası Dizi Festivali'nde prömiyerini yaptı ve kısa sürede ülkede büyük ilgi gördü. France TV'nin dijital platformunda yayımlandıktan sonra 4,3 milyon izlenme elde etti. Çevrim içi olarak 21 Ağustos'ta yayına giren dizi, 1 Eylül'de televizyon ekranında izleyiciyle buluştu.

Variety'ye konuşan yapımcı ve Quad Drama CEO'su Iris Bucher, Olivier Norek'in romanından çok etkilendiğini belirterek, "Hemen bundan bir dizi yapılması gerektiğini düşündüm" dedi. Bucher, özellikle dizinin işlediği çözülmemiş dosya temasının "suç dizisine çok özgün bir yaklaşım" sunduğunu vurguladı. Ayrıca Noémie'nin karakterini çok ilgi çekici bulduğunu ve Fransa'nın sıkça görülmeyen, uzak bir bölgesinde bir polisiye çekme fikrinin de kendisini heyecanlandırdığını söyledi.

Bucher, dizinin yönetmeni olarak Netflix'te yayımlanan suç dizisi Vorteks'le (Vortex) dikkat çeken Slimane-Baptiste Berhoun'u seçti. Bucher, Berhoun için "Olağanüstü bir yönetmen. Hem çok yaratıcı hem de teknik kısımlara büyük ilgi duyuyor. Zorlayıcı projelere meydan okumaktan hoşlanıyor" ifadelerini kullandı.

Independent Türkçe, Variety, Le Point