FAO Yakın Doğu ve Kuzey Afrika Genel Müdür Yardımcısı ve Bölge Temsilcisi Abdulhakim el-Vair, Şarku’l Avsat’a konuştu: ‘2030 yılına kadar 75 milyon Arap açlık tehdidi altında olacak’

BM raporunda bölgedeki gıda güvensizliğinin kötüleştiği uyarısı yer alıyor.

Abdulhakim el-Vair
Abdulhakim el-Vair
TT
20

FAO Yakın Doğu ve Kuzey Afrika Genel Müdür Yardımcısı ve Bölge Temsilcisi Abdulhakim el-Vair, Şarku’l Avsat’a konuştu: ‘2030 yılına kadar 75 milyon Arap açlık tehdidi altında olacak’

Abdulhakim el-Vair
Abdulhakim el-Vair

Birleşmiş Milletler tarafından dün yayınlanan “2020 yılı Yakın Doğu ve Kuzey Afrika bölgesinde Gıda Güvenliği ve Beslenme Durumuna İlişkin Genel Bakış” başlıklı raporda, bölge ülkelerinin açlığı ortadan kaldırma, gıda güvenliğini sağlama ve yetersiz beslenme sorunlarını çözmeye yönelik İkinci Sürdürülebilir Kalkınma Hedefleri’ni gerçekleştirmede kaydettiği ilerlemeye ilişkin veriler sunuldu.
Raporda, sağlıklı ve dengeli beslenemeyen yoksul insanların sayısında artışa neden olan Kovid-19 pandemisinin yol açtığı büyük ekonomik zorlukların bölgede gıda güvenliğini ve beslenme koşullarını kötüleştirdiğine dikkat çekildi.
Arap ülkeleri arasında ekonomi, siyasi statü ve dayanıklılık bakımından büyük farklılıklar olması sebebiyle salgının gıda güvenliği ve beslenme üzerindeki etkileri bölgede farklı seviyelerde gerçekleşti. Zira salgından en çok etkilenen ülkeler, ekonomileri kırılgan olanlar ve uzun süreli krizler yaşayanlar arasından çıktı.
FAO Yakın Doğu ve Kuzey Afrika Genel Müdür Yardımcısı ve Bölge Temsilcisi Abdulhakim el-Vair, Şarku’l Avsat’ın konuya ilişkin sorularını cevapladı. Bölgedeki gıda durumu hakkında özel açıklamalarda bulunan Vair, gıda güvensizliğini ve yetersiz beslenmeyi “ciddi zorluk” olarak nitelendirdi. Vair, Arap bölgesinin İkinci Sürdürülebilir Kalkınma Hedefleri’nde yer alan açlığı ortadan kaldırma hedefini gerçekleştirmekten halen oldukça uzak olduğunu vurguladı. Abdulhakim el-Vair, Şarku’l Avsat ile gerçekleştirdiği röportajda gıda güvenliğinden yetersiz beslenmeye, uluslararası alanda atılan adımlardan Arap bölgesinde yaşananlara kadar birçok başlıkta açıklamalarda bulundu:

Son dönemde küresel gıda durumuna yönelik uluslararası ve kurumsal raporlarda sıklıkla “facia” nitelemesi yapılıyor. Birçok ülke pandeminin daha da kötüleşmesi dolayısıyla karşı karşıya kaldığı ekonomik krizden çıkamadı. Bölgemizde en çok risk altında olan ülkeler hangileri?
Bölgedeki gıda güvensizliği ve yetersiz beslenme ciddi bir zorluk oluşturuyor. Ancak bunu bir facia olarak adlandıramayız. Öncelikle Arap bölgesinin neden halen İkinci Sürdürülebilir Kalkınma Hedefleri’nde yer alan açlığı ortadan kaldırma hedefini gerçekleştirmekten uzak olduğunun anlaşılmasını sağlayan oldukça net sebepler var. Son on yılda bölgedeki gıda güvensizliği, özellikle de yetersiz beslenme, başta devam eden çatışmalar olmak üzere çeşitli nedenlerle net bir artış gösterdi. Diğer yandan gıda güvenliğinde ve beslenmede tanık olunan düşüş küresel bir durum. Sadece Arap bölgesi ile de sınırlı değil. Ancak bölgenin tanık olduğu ekonomik zorluklar ve birçok ülkenin yaşadığı ekonomik ve siyasi istikrarsızlık, durumun kötüleşmesine ve açlığı sona erdirme hedefine ulaşmaktan uzakta kalınmasına önemli ölçüde katkıda bulunuyor. Aynı zamanda pandeminin her düzeyde oluşturduğu etkilerin de bu durumun daha da kötüleşmesine neden olduğunun anlaşılması son derece önemli. BM raporunda Arap bölgesinde açlıktan etkilenenlerin sayısının 2030 yılına kadar 75 milyona ulaşacağı ve devam eden pandemi koşullarının bu tahmini daha da kötüleştirebileceği öngörülüyor.
Yakın Doğu ve Kuzey Afrika bölgesinde, 2020 yılında 5 milyon Suriyeli, BM Dünya Gıda Programı’nın (WFP) yardımlarına güveniyordu. Aynı zamanda Lübnanlı işçiler, tarım sektöründeki işler için Suriyeli işçilerle rekabet ediyorlar. Bu durum kırsal kesimde işsizliği ve yoksulluğu artırdı. Dolayısıyla gıdaya erişim imkanlarını zayıflattı. Raporlar, Güney Yemen’de, çatışmalar öncesinde de etkili olan sosyal ve ekonomik koşulların yanı sıra şiddetin etkisiyle 2020’de 29,8 milyon insanın akut gıda güvensizliği yaşadığını gösteriyor. Rapor, bu durumun ana sebebinin önceden de var olan sosyal ve ekonomik koşulların yanı sıra ortaya çıkan çatışmalar olduğunu gözler önüne seriyor.

En fazla tehdit altına bulunan ülkelere yardım etmek ve söz konusu duruma acil olarak müdahale etmek için gerek tek başınıza gerekse ortaklarınızla yürüttüğünüz bir iş birliği var mı?
Bütün BM kuruluşları ve programları Sürdürülebilir Kalkınma Hedefleri’ni 2030 yılına kadar gerçekleştirmek için sürekli olarak iş birliği içinde çalışıyorlar. Çalışmaların hedefinde, söz konusu durumdan en fazla etkilenen ülkelerin bu hedefleri gerçekleştirmek için izledikleri yola geri dönmeleri için yardım etmek var. Bu kuruluşlar, ülkelerin ve bölgelerin imkanlarını geliştirmelerine yardımcı olmak için dünya çapında binlerce girişim aracılığı ile faaliyetler yürütüyorlar. FAO da gıda güvenliğinin sağlanması, beslenmenin iyileştirilmesi ve tarım sektörünün geliştirilmesi için küresel ve bölgesel çalışmalara öncülük eden kuruluşlardan biridir. FAO, üye ülkelerin liderliğinde, tarımsal dönüşümü ve sürdürülebilir kırsal kalkınmayı hızlandırmayı amaçlayan “El Ele” girişimi de dahil olmak üzere birçok çalışma başlattığını duyurdu. Ancak bu çalışmaların ne kadar etkili olacağının kilit faktörü kurulan ortaklıklardır. Dünya çapında kalkınmanın ana güçleri devletlerdir. Diğer yandan kâr amacı gütmeyen kuruluşlar, sivil toplum örgütleri ve özel sektör için de bu durum geçerlidir. Gıda güvenliğinin yüzleştiği krizleri çözmek için ortak iş birliği olmazsa mevcut durum, diğer tüm seviyelerde sürdürülebilir kalkınma zorluklarının devam etmesiyle birlikte kötüleşmeye devam edecektir. Tüm hedefler arasında doğrudan bir bağlantı bulunuyor. Örneğin yoksulluk ortadan kaldırılmadığı sürece açlık da devam edecektir. Gıda güvenliğini ve beslenmeyi iyileştirmeden, sağlık ve refah olmayacaktır. Hedef tüm negatif durumları düzeltmektir. Ancak mevcut durum, bu hedefin gerçekleştirilmesine karşı tehdit oluşturuyor. Bölge, gerçek ortaklıklar oluşturmada çoğu siyasi nedenler olmak üzere çeşitli zorluklarla karşı karşıya. Ancak özellikle insanların hayatta kalmaları için temel gereklilik olan gıda alanında faaliyet gösteren sektörleri iyileştirmek amacıyla ekip çalışmasını teşvik etmek için tüm imkanları oluşturmakta kararlıyız.

En çok risk altında olan ülkelerin yaşadıkları krizlerin, teknik ya da finansal destek yolu ile ekonomik olarak çözülebileceğini düşünüyor musunuz?
Ekonomik krizleri etkileyen faktörlerin çok karmaşık, birbirleri ile bağlantılı, ayrıca büyük ölçüde siyasi durumun istikrarına ve tüm coğrafi seviyelerde yeterli gıda zincirlerinin varlığına bağlı olduğunu düşünüyorum. Ancak FAO’nun rolü oldukça etkili. Bu rolü, ülkelerin genel olarak tarım, gıda ve sürdürülebilir kalkınma alanlarında ivme kazanmasına yardımcı olan onlarca yıllık kurumsal deneyime ve insani yeterliliğe dayanıyor. En önemli rolü, ülkelerin ve uluslararası kuruluşların müzakere masasına oturmalarına, kararlar almalarına ve gıda sistemlerini iyileştiren politikaları desteklemelerine yardımcı olması. Dünya çapında 2 milyardan fazla insanı etkileyen gıda sorunuyla mücadele etmek için mevcut beslenme düzenimizde ve tüketim alışkanlıklarımızda acilen köklü değişiklikler yapmamız gerekiyor. Dolayısıyla BM’nin 2016-2025 10 Yıllık Beslenme Eylem Planı ülkeler ve ortakları için eşsiz bir fırsat. Şu an bu eylem planının beşinci yılındayız. Ancak halen hedefin çok gerisindeyiz ve zaman da tükeniyor.

Bölgede ülkelerin kaynakları dikkate alınarak gıda entegrasyonunu koordine eden bir BM programının olması mümkün mü?
Söylediğim gibi yürürlükteki BM 2016-2025 10 Yıllık Beslenme Eylem Planı beşinci yılına girdi ancak veriler ülkelerde ve ortaklarında, on yıllık eylem planının önerdiği taahhütlere uygun hareket edilmesi için acilen müdahale edilmesi gereken zorluklar olduğunu gösteriyor. 2030 yılına kadar yetersiz beslenmenin her biçimini sona erdirmeyi amaçlayan sürdürülebilir kalkınma hedefine ulaşmak için beslenme alanındaki çalışmaların yoğunlaştırılması ve yatırımların artırılması gerekiyor. Bölgedeki ortaklarla; örneğin Arap Birliği ve alt kuruluşlarıyla sürekli koordinasyon halinde çalışıyoruz. Bu ortaklıklarda ülkelerin her birinin ekonomik ve siyasi durumunu gözetiyoruz. Bölge ülkelerindeki ulusal programlarımız, gerek acil finansal destek, gerekse uzmanlık, kapasite geliştirme ve gıda zincirleri politikalarını gözden geçirme ve iyileştirme konularında yardımlar sunuyor. FAO’nun duyurduğu “El Ele Girişimi” bölgedeki sürekli çalışmaları bağlamında geliyor. Girişim bölge ülkelerinde, Yemen’de ve Suriye’de programlarını ve planlarını aktif hale getirmeye başladı.

Körfez bölgesi ile iş birliğinizin boyutları neler? Gıda durumu ile Suudi Arabistan’ın Vizyon 2030 kalkınma projesi arasında temas noktaları görüyor musunuz?
Körfez İşbirliği Konseyi ülkeleri, başta BM’nin programları olmak üzere FAO’nun çeşitli çalışmalarına gönüllü olarak büyük katkılarda bulunuyorlar. Suudi Arabistan’daki FAO programı, dünyadaki en büyük teknik iş birliği çalışmalarından biri. FAO 2019 yılında, 93 milyon dolar değerinde 6 yıllık bir program imzaladı. Programda Arabica kahvesi üretimi, işlenmesi ve pazarlanması, arıcılık, meyve yetiştiriciliği, balık ve hayvancılık ile yağmurla beslenen mahsullerin yetiştirilmesinin ülke içinde yaygınlaştırılması amaçlanıyordu. Suudi Arabistan bu program ile FAO’nun en büyük kaynak ortakları arasında yer aldı ve Yakın Doğu bölgesinde en büyük katkı sağlayan ülke oldu. Program tarafından Suudi Arabistan’da sağlanan teknik destek, yetkili bakanlığın stratejik girişimlerinin ve Ulusal Dönüşüm Programı 2020 ile Vizyon 2030 bağlamında oluşturulan girişimlerin uygulanması için yardım desteği içeriyor. İş birliği ve ortaklıkların kurulması sadece bu anlaşma ile sınırlı değil. Ortak çalışmalar da devam ediyor. Ayrıca gıda güvenliğini ve sürdürülebilir kalkınmayı sağlamak üzere sürekli olarak güncellenen ve Suudi Arabistan’ın amaçları ile uyumlu girişimler de bulunuyor.



Filistinli bir kaynak Şarku'l Avsat'a konuştu: Filistin Yönetimi geleceği hakkında kritik tartışmalar yürütüyor

Sağdan, Filistin Başbakanı Muhammed Mustafa, Lüksemburg Dışişleri Bakanı Xavier Bettel ve Slovenya Dışişleri Bakanı Tanja Vagon Pazartesi günü Lüksemburg'da (AFP)
Sağdan, Filistin Başbakanı Muhammed Mustafa, Lüksemburg Dışişleri Bakanı Xavier Bettel ve Slovenya Dışişleri Bakanı Tanja Vagon Pazartesi günü Lüksemburg'da (AFP)
TT
20

Filistinli bir kaynak Şarku'l Avsat'a konuştu: Filistin Yönetimi geleceği hakkında kritik tartışmalar yürütüyor

Sağdan, Filistin Başbakanı Muhammed Mustafa, Lüksemburg Dışişleri Bakanı Xavier Bettel ve Slovenya Dışişleri Bakanı Tanja Vagon Pazartesi günü Lüksemburg'da (AFP)
Sağdan, Filistin Başbakanı Muhammed Mustafa, Lüksemburg Dışişleri Bakanı Xavier Bettel ve Slovenya Dışişleri Bakanı Tanja Vagon Pazartesi günü Lüksemburg'da (AFP)

Filistinli üst düzey bir kaynak Şarku'l Avsat'a yaptığı açıklamada Ulusal Otorite'nin geleceği ve savaş sonrası dönemde Batı Şeria ve Gazze'yi yönetme kabiliyeti konusunda tüm taraflarla ciddi ve kararlı görüşmeler yürüttüğünü söyledi.

Ebu Mazen lakaplı Mahmud Abbas liderliğindeki otoritenin karar alma mekanizmasına yakın bir kaynak Şarku'l Avsat'a yaptığı açıklamada Filistin liderliği Amerikalılar, Avrupalılar, Arap ülkeleri, (Hamas) ve İsrail ile doğrudan ve dolaylı olarak (Arap ülkeleri aracılığıyla) savaş sonrası için görüşmeler yaptığını belirtti.

Kaynak şunları ifade etti “Sadece Gazze'nin yönetimi meselesinden bahsetmiyoruz; bu bütünün bir parçası... Filistin Yönetimi Batı Şeria, Gazze Şeridi ve Doğu Kudüs'te bir Filistin devletine giden yolu zorlamak istiyor. Etkili Arap ülkeleri ve Hamas ile görüşmeler var. ABD bu tartışmaların merkezinde yer alıyor.”

Kaynak, ‘Gazze'de bir ateşkes anlaşmasının ABD'nin (Araplar tarafından kabul edilebilir) bir siyasi yol benimsemesine yol açacağını ve bunun da nihayetinde devletleşmeye ve çatışmanın sona ermesine yol açacağını’ umduğunu ifade etti.

Devletin bekası için

Kaynak, “Biz (Filistin Yönetimi) hazırız, büyük değişiklikler yaptık ve hatta (Hamas) sadece Gazze Şeridi'ni teslim etmek ve iktidarı bırakmak açısından değil, aynı zamanda silahlarını teslim etmek açısından da en ileri noktaya gitmeye hazır” dedi.

Ebu Mazen kuruluşundan bu yana Filistin Yönetimi'nin yapısında benzeri görülmemiş değişiklikler başlatarak Merkez Konsey'e bir vekil oluşturma ve atama çağrısında bulundu.

Doksan yaşındaki Abbas'ın yerine bir yardımcının atanması Filistin Yönetimi'nde köklü değişiklikler yapılması arzusuna dair açık bir mesaj olacaktır. Fiili bir “başkan” olarak geniş yetkilere sahip olması beklenen vekil, yeni bir güvenlik aygıtının yanı sıra nispeten yeni bir hükümetin de başına geçecek.

frgthy
Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas (Reuters)

İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu Filistin Yönetimi'nin Gazze'deki varlığını “zayıf ve yetkin olmayan” bir yapı olarak niteleyerek reddederken, Amerikalılar çelişkili planlardan söz etmekte, Arap devletleri ise Filistin Yönetimi'nin önce katılacağı sonra da Gazze Şeridi'ni ele geçireceği güçler ve komiteler oluşturmaya çalışmaktadır.

Filistin güçleri ve polisi son dönemde Batı Şeria'da militanları ve aranan kişileri takip etmenin yanı sıra güvenlik çalışmaları, tutuklama operasyonları ve yollardaki işgalleri kaldırma girişimleri gibi sivil yaşamla ilgili sorunları çözmek için de sahada giderek daha aktif hale geldi. Bir güvenlik kaynağı Şarku'l Avsat'a yaptığı açıklamada otoritenin “varlığını yeniden kazandığını ve prestijini yeniden gösterdiğini” söyledi.

Avrupa desteği

Filistin Yönetimi'nin yeni bir siyasi aşamaya doğru büyük bir değişim geçirmesine karşılık olarak Avrupa Komisyonu'nun Ortadoğu'dan sorumlu Üyesi, AB'nin Filistin Yönetimi'ne mali desteğini üç yıl içinde yaklaşık 1.6 milyar avroluk (1.8 milyar dolar) bir paketle arttırma niyetinde olduğunu açıkladı.

AB'nin Akdeniz'den sorumlu Komiseri Dubravka Swica Reuters'e yaptığı açıklamada mali desteğin, kendisini eleştirenlerin yolsuzluk ve kötü yönetim suçlamalarıyla karşı karşıya olan Filistin Yönetimi'ne yönelik reformlarla el ele gideceğini söyledi.

Soicha şunları söyledi: “Kendilerini reforme etmelerini istiyoruz çünkü reform olmadan sadece bizim için değil İsrail için de diyalog için yeterince güçlü ya da güvenilir olamayacaklar.”

dfvgbh
AB Yüksek Temsilcisi Kaia Callas (sağda) ve AB'nin Akdeniz'den sorumlu Komisyon Üyesi Dubravka Soica (solda) Pazartesi günü Lüksemburg'da (AFP)

Avrupa Komisyonu Üyesi'nin açıklamaları, Pazartesi günü Lüksemburg'da AB dışişleri bakanları ile aralarında Başbakan Muhammed Mustafa'nın da bulunduğu üst düzey Filistinli yetkililer arasında gerçekleştirilen ilk “üst düzey siyasi diyalog” öncesinde geldi.

Mustafa'nın Avrupalılarla yürüttüğü diyalog, diğer yetkililerin bölgedeki karar alıcılarla halka açık ve kapalı toplantılarda yürüttüğü daha geniş kapsamlı diyalogların bir parçası.

AB, Filistinlilere en fazla bağış yapan birlik ve blok yetkilileri, İsrail ile Hamas arasındaki savaşın sona ermesinin ardından Batı Şeria'yı yöneten Filistin Yönetimi'nin (FY) bir gün Gazze Şeridi'ni de devralmasını umuyor.

Ancak İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu hükümeti şu ana kadar Gazze'nin Filistin Yönetimi'ne devredilmesi fikrini reddederken, AB'nin bir Filistin devletini de içeren iki devletli çözüm hedefinden de uzak durdu.

Suica, 620 milyon Avro'nun Filistin Yönetimi'ne mali destek ve reform için, 576 milyon Avro'nun Batı Şeria ve Gazze'de “geçim ve toparlanma” için ve 400 milyon Avro'nun da yönetim kurulunun onayına tabi olmak üzere Avrupa Yatırım Bankası'ndan kredi olarak verileceğini söyledi.

AB'nin Filistin Yönetimi'ne verdiği desteğin son on iki yılda ortalama 400 milyon Avro civarında olduğunu ifade eden Suica “Artık Filistin Yönetimi'ne güvenilir bir şekilde yatırım yapıyoruz" dedi.