Papa, Kanada’daki yerli halkın soykırımında kilisenin rolü için özür dileyecek mi?

Britanya Kolumbiyası’ndaki Kamloops yatılı okulundaki yerli halktan çocukların 1931’de çekilmiş bir fotoğrafı. (EPA)
Britanya Kolumbiyası’ndaki Kamloops yatılı okulundaki yerli halktan çocukların 1931’de çekilmiş bir fotoğrafı. (EPA)
TT

Papa, Kanada’daki yerli halkın soykırımında kilisenin rolü için özür dileyecek mi?

Britanya Kolumbiyası’ndaki Kamloops yatılı okulundaki yerli halktan çocukların 1931’de çekilmiş bir fotoğrafı. (EPA)
Britanya Kolumbiyası’ndaki Kamloops yatılı okulundaki yerli halktan çocukların 1931’de çekilmiş bir fotoğrafı. (EPA)

Papa Francis’in Kanada ziyaretinde yerli halkın liderleri ile bir araya gelerek kilisenin nesiller boyu yerli halkın çocuklarına istismarda bulunan ve zorla asimile eden okulların idaresindeki rolünden dolayı özür dilemesi bekleniyor. Kanada Ulusal Hakikat ve Uzlaşma Komisyonu, 19’uncu yüzyılın sonlarından başlayarak 100 yıldan uzun süre faaliyet gösteren okullarda fiziksel, zihinsel ve cinsel istismarın yaygın olduğunu tespit etti. Aşırı kalabalık olan, öğrencilerin hasta olduğu, bazı durumlarda yetersiz beslendiği bu okullarda çocukların kendi dillerini kullanmaları ve kültürel etkinliklerde bulunmaları yasaktı. Bu sebeple şiddet de görüyorlardı.
Kanada’nın en büyük yerli örgütünün lideri, Papa ile görüşmenin hayatta kalanların ve toplumlarının uğradıkları haksızlıkları çözmeye yönelik bir adım olduğu görüşünde. Kanada Katolik Piskoposlar Konferansı yaptığı açıklamada, Papa’nın Vatikan’da, Kanada’daki en büyük üç yerli topluluk olan First Nations, Métis ve Inuit’in temsilcileriyle ayrı ayrı buluşacağını duyurdu. Papa aralık ayında 4 gün sürecek bir dizi toplantı gerçekleştirecek. Toplantıların sonunda üç toplulukla ortak bir oturum yapılacak. Piskoposlar tarafından konuya dair yapılan açıklamada şu ifadeler kullanıldı:
 “Papa Francis, sömürgeciliğin etkisi ve kilisenin çocukların zorla asimile edildikleri yatılı okul sistemindeki rolüne yönelik yerli halkın temsilcilerinin söyleyeceklerini tüm kalbi ile doğrudan kendilerinden dinlemek istiyor.”
Kanada’nın yerli halkının liderleri Vatikan’a, Ulusal Hakikat ve Uzlaşma Komisyonu’nun ‘kültürel soykırım’ olarak adlandırdığı, Kanada hükümetleri tarafından oluşturulan ve yaklaşık 113 yıl faaliyet gösteren okulların eğitim sistemlerindeki kilisenin rolü dolayısıyla uzun süredir özür dileme çağrısı yapıyor.
Söz konusu çağrılar, üç yerli topluluğun Britanya Kolumbiyası’ndaki eski okul bölgelerinde, çoğu çocuk olmak üzere ceset kalıntıları içeren yüzlerce tanımlanamayan mezar ortaya çıkardığını duyurmasının ardından, mayıs ayından bu yana artmıştı. Söz konusu okullarda hastalıkların ve şiddetin yaygın olmasına rağmen incelemeler çocukların nasıl öldüğüne dair herhangi bir bilgi sağlamadı.
Katolik misyonerler, okulların yaklaşık yüzde 70’ini Kanada hükümeti adına yönetiyordu. 2017 yılında Başbakan Justin Trudeau’nun doğrudan talebine rağmen Papa sürekli olarak kilise adına özür dilemeyi reddetti. Yatılı okulları yöneten diğer üç Protestan topluluk uzun zaman önce özür dilemişti. Söz konusu üç topluluk, eski öğrenciler tarafından 2005’te açılan bir toplu davada uzlaşma için milyonlarca dolar katkıda bulundu. Ancak Katolik Kilisesi o zamandan bu yana 25 milyon dolarlık kendi kısmının sadece 4 milyon Kanada dolarını, yani 3,2 milyon ABD dolarını topladı.
Kanada’nın en büyük yerli halk örgütü olan İlk Milletler Birliği’nin Başkanı Perry Bellegarde, yerli halkların liderlerden oluşan heyetin Vatikan toplantılarında tazminat sorununu gündeme getireceğini söyledi. Bununla birlikte odak noktaları Papa’yı özür dilemeye ikna etmek olacak.
Bellegard basın konferansında “Vatikan ve Roma Katolik Kilisesi, İrlanda halkından ve Bolivya’nın yerli halkından özür diledi. Bu yüzden işlerin doğru zamanda doğru yönde ilerleyeceğini düşünüyorum” İfadelerini kullandı.
Vatikan’da düzenlenecek toplantının haberi, üçüncü Kanada yerli topluluğunun çarşamba günü, Katolik kilisesi tarafından yönetilen yerli çocukların olduğu eski bir okulun yakınında 182 ceset bulduğunu açıklamasının ardından geldi.
Liderler Britanya Kolumbiyası’nda First Nations topluluğunun Sakam adı verilen topraklarında St. Eugene Misyon Okulu arazisinin yakınında ortalama bir metre derinliğe gömülmüş 182 kişinin daha kalıntılarının bulunduğunu bildirdi. Kanadalılar mayıs ayında Britanya Kolumbiyası’daki eski Kamloops Kızılderili Yatılı Okulu yakınlarında çoğu çocuk 215 ceset kalıntısının ortaya çıkarılması ile şok olmuşlardı.
First Nation’ın geçen hafta Saskatchewan’daki kendi arazisinde, eski bir okulun sahasında 751 kalıntı bulduğunu duyurmasıyla durum daha da kötü bir hal aldı.
Çarşamba günü kalıntıların bulunduğunu açıklayan St. Eugene Misyon Okulu, 1890 ve 1969 yılları arasında, Katolik misyonerlere bağlı olarak faaliyet gösteriyordu.
Aşağı Kootenay Birinci Ulus derneği çarşamba günü yaptığı açıklamada, kalıntıların Ktunaxa Nation topluluğunun üyelerine ve yakındaki diğer yerel topluluklara ait olabileceğini bildirdi.
Çalışmalar Aşağı Kootenay Birinci Ulusu Derneği tarafından denetledi. Daha sonrasında Aşağı Kootenay Grubu’ndan Şef Jason Louie’i geçen haftaki ilk bulgular hakkında bilgi verdi.. Çarşamba günü kalıntıların bulunduğunu kamuoyuna duyuran Şef Louie, Papa’nın özrü konusunun okulu yöneten kilise üyelerine karşı açılan cezai suçlamalarla ilgili olduğunu belirti. Louie sözlerine şöyle devam etti:
“Özre ihtiyacımız yok, hesap verebilirlik hakkında konuşmamız gerekiyor. Nazi savaş suçlularının işledikleri savaş suçları sebebiyle ileriki yaşlarda yargılanmaları mümkünse kilisenin faaliyetlerine katkıda bulunanların da -rahipler ve rahibeler- sağ olanlarını bulmamız gerektiğini düşünüyorum.”
New York Times



Estonya, Rusya yanlısı siyasetçileri vatana ihanetten suçlu buldu

NATO ülkesi yalnızca 1,4 milyon kişilik nüfusa sahip (AFP)
NATO ülkesi yalnızca 1,4 milyon kişilik nüfusa sahip (AFP)
TT

Estonya, Rusya yanlısı siyasetçileri vatana ihanetten suçlu buldu

NATO ülkesi yalnızca 1,4 milyon kişilik nüfusa sahip (AFP)
NATO ülkesi yalnızca 1,4 milyon kişilik nüfusa sahip (AFP)

Kasım 2023'te başlayan dava nihayet sonuçlandı ve Estonya yargısı, aynı yılın mart ayında tutuklanan politikacılar hakkındaki kararını verdi. 

Harju Bölge Mahkemesi'nde geçen perşembe görülen davada muhafazakar Koos partisinin kurucularından Aivo Peterson vatana ihanetten 14 yıl, Dmitri Rootsi ve Andrei Andronov ise 11'er yıl hapis cezasına çarptırıldı. 

Ekim 2022 - Mart 2023'te Estonya devleti ve toplumunun hilafına Rusya'nın politikalarını desteklemekle suçlanan üç siyasetçi bu iddiaları reddediyor. 

Moskova'dan aldıkları emirlerle hareket etme iddialarının hedefindeki üçlü, temyize başvuracaklarını açıkladı. 

Partiden yapılan açıklamada da savcıların Estonya'nın anayasal düzeni ve güvenliğine nasıl zarar verildiğine dair somut kanıt gösteremediği savunuldu.

Estonya'nın Ukrayna'ya yardımına karşı çıkan Koos partisi, bu yıl düzenlenen belediye seçimlerinde ülke genelindeki oyların yalnızca binde 8'ini alabilmişti. 

2022'de kurulan parti, Baltık ülkesinin NATO'dan çıkıp tarafsızlığını ilan etmesini ve yabancı askerlerin ülke topraklarından çekilmesini isterken, diğer ülkeler arasındaki askeri çatışmalara doğrudan ya da dolaylı olarak karışılmasına karşı çıkıyor. 

Öte yandan Aivo Peterson, Ukrayna'dan 2014'te tek taraflı bağımsızlığını ilan eden ve Eylül 2022'de Rusya'ya katılma kararı alan Donetsk Halk Cumhuriyeti'ni 2023'te ziyaret etmişti. 

55 yaşındaki siyasetçi, Şubat 2022'de başlayan Ukrayna savaşına dair bilgi almak için bölgeye gittiğini şu ifadelerle savunmuştu:

Estonya medyasından aldığımız bilgiler tek taraflı. Tüm gazetecilerimiz Kiev'i destekliyor.

Rusya Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Mariya Zaharova haziranda yaptığı açıklamada Estonya için "düşmanca davranan ülkeler arasında ilk sıralarda" ifadesini kullanmış, Tallin yönetiminin kendilerini yalanlarla bir tehdit gibi gösterdiğini öne sürmüştü. 

Independent Türkçe, ERR, RT


Barrack, Netanyahu’yu Gazze’de Türkiye’nin rolünü kabul etmeye ikna etmeye çalışıyor

ABD'nin Suriye Özel Temsilcisi Tom Barrack ile İsrail Başbakanı Benjamin Netanyahu arasında Pazartesi günü gerçekleşen görüşmeden bir kare (İsrail hükümeti)
ABD'nin Suriye Özel Temsilcisi Tom Barrack ile İsrail Başbakanı Benjamin Netanyahu arasında Pazartesi günü gerçekleşen görüşmeden bir kare (İsrail hükümeti)
TT

Barrack, Netanyahu’yu Gazze’de Türkiye’nin rolünü kabul etmeye ikna etmeye çalışıyor

ABD'nin Suriye Özel Temsilcisi Tom Barrack ile İsrail Başbakanı Benjamin Netanyahu arasında Pazartesi günü gerçekleşen görüşmeden bir kare (İsrail hükümeti)
ABD'nin Suriye Özel Temsilcisi Tom Barrack ile İsrail Başbakanı Benjamin Netanyahu arasında Pazartesi günü gerçekleşen görüşmeden bir kare (İsrail hükümeti)

İsrail basınında yer alan haberlerde, İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu’nun, ABD Başkanı Donald Trump’ın Suriye Özel Temsilcisi ve Ankara Büyükelçisi Tom Barrack ile pazartesi günü Kudüs’te yaptığı görüşmede, Trump yönetiminden “sert ve özel mesajlar” aldığı belirtildi. Görüşmenin, ay sonunda Florida’da yapılması planlanan ABD-İsrail zirvesi öncesinde gerçekleştiği aktarıldı. Barrack-Netanyahu görüşmesinin ana gündem maddelerinin Gazze, Suriye ve Trump’la yapılacak buluşma olduğu kaydedildi.

Gazze’de “kabul edilemez” açıklamalar

Gazze dosyasında, Ekim ayında başlayan kırılgan ateşkesin ikinci aşamasına geçilmesi ele alınırken, Yedioth Ahronoth gazetesi Barrack’ın, Netanyahu’nun Türkiye’nin rolüne ilişkin kaygılarını gidermeye çalıştığını ve Türkiye’nin Gazze’de kurulması öngörülen uluslararası güce katılmasına ikna etmeye çalıştığını yazdı. Haberde, Barrack’ın Türkiye’nin Hamas üzerinde en fazla etkiye sahip ülke olduğunu ve silahsızlanma konusunda Hamas’ı ikna edebilecek en güçlü aktör konumunda bulunduğunu vurguladığı belirtildi.

frt
Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Şarm el-Şeyh Ortadoğu Barış Bildirgesi'ni imzalarken (Türkiye Cumhurbaşkanlığı)

Şarku’l Avsat’ın Yedioth Ahronoth’tan aktardığı habere göre Barrack, Türkiye’nin Trump planını imzaladığını ve Hamas adına silahların teslimini içeren maddeye taahhüt verdiğini Netanyahu’ya hatırlattı. Türkiye’nin katılımının, şu aşamada çekimser olan birçok ülkeyi de uluslararası güce katılmaya teşvik edeceğini savundu.

Haberde, Barrack’ın “Türkiye’nin dışlanmasının diğer ülkelerin de geri adım atmasına yol açtığını, Başkan Trump’ın bu planın başarısız olmasına izin vermeyeceğini” söylediği aktarıldı. Ayrıca Netanyahu’nun “Hamas’ın silah bırakacağına güvenmediği” yönündeki açıklamalarının ve İsrail’in bunu zorla sağlayabileceğine dair ifadelerinin “kabul edilemez” olduğu ve planı tehdit ettiği uyarısında bulunduğu kaydedildi.

Bu bilgiler, İsrail Kanal 12 televizyonunun aktardıklarıyla da örtüştü. Kanal 12, Beyaz Saray’ın Netanyahu’ya “özel ve sert” bir mesaj gönderdiğini ve Hamas’ın üst düzey askeri isimlerinden Raid Saad’ın öldürülmesinin, Trump arabuluculuğunda varılan ateşkes anlaşmasının ihlali olarak görüldüğünü bildirdi.

Kanal ayrıca, Gazze savaşını sona erdirmeyi amaçlayan anlaşmanın ikinci aşamasına geçiş konusundaki görüş ayrılıkları ve İsrail’in bölgedeki genel politikaları nedeniyle Trump yönetimi ile Netanyahu hükümeti arasında artan bir gerilim yaşandığını aktardı.

ABD’li iki yetkili, Dışişleri Bakanı Marco Rubio, Beyaz Saray Özel Temsilcisi Steve Witkoff ve Başkan Trump’ın damadı Jared Kushner’in Netanyahu’nun tutumundan “son derece rahatsız” olduğunu söyledi. Üst düzey bir ABD’li yetkiliye göre Netanyahu’ya verilen net mesajda şu ifadelere yer verildi: “Eğer itibarını zedelemek ve anlaşmalara uymayan bir lider olarak görünmek istiyorsan bu senin tercihin. Ancak Trump’ın arabuluculuğunda sağlanan Gazze anlaşmasının itibarını zedelemene izin vermeyiz.”

Batı Şeria ve bölgesel gerilim

Batı Şeria konusunda da Beyaz Saray’ın, Yahudi yerleşimcilerin Filistinlilere yönelik şiddetinden ve “Arap dünyasında provokasyon olarak algılanan” İsrail adımlarından giderek daha fazla endişe duyduğu belirtildi. ABD’li bir yetkili, Washington’un Netanyahu’dan İsrail’in güvenliğini tehlikeye atmasını değil, İbrahim (Abraham) Anlaşmaları’nın genişletilmesine zarar verecek adımlardan kaçınmasını istediğini söyledi.

Aynı yetkili, Netanyahu’nun son iki yılda uluslararası alanda giderek yalnızlaştığını savunarak, “Mısır Cumhurbaşkanı Abdülfettah es-Sisi’nin neden onunla görüşmeyi reddettiğini ve Abraham Anlaşmaları’nın üzerinden beş yıl geçmesine rağmen neden BAE’ye davet edilmediğini kendisine sorması gerekir” dedi. Yetkili, Netanyahu’nun tansiyonu düşürmeye hazır olmaması halinde Washington’un Abraham Anlaşmaları’nı genişletme çabalarına zaman ayırmayacağını da ifade etti.

Beyaz Saray’da Netanyahu’ya öfke

Trump’ın, son dönemde Netanyahu’nun sert eleştirilerine maruz kalan Barrack’ı Kudüs’e göndermesi dikkat çekti. Netanyahu, Barrack için “Amerika’daki Türk büyükelçisi gibi davranıyor” ifadesini kullanmıştı. Barrack’ın İsrail demokrasisine ilişkin sözleri de Netanyahu’nun tepkisini çekmiş, Barrack bu açıklamalar için özür dilemişti.

Yedioth Ahronoth yazarı Nahum Barnea, ABD’li kaynaklara dayandırdığı yazısında, Washington’un Netanyahu’nun Trump’ın barış planını hayata geçirme konusunda samimi olmadığı ve İsrail’in sürekli savaş halinde kalması için çaba gösterdiği kanaatine vardığını yazdı. Barnea, Beyaz Saray’da Netanyahu’ya yönelik sert ve ağır ifadeler kullanıldığını, bunların bir kısmının doğrudan Netanyahu’ya da iletilmiş olabileceğini belirtti.

Suriye’de “kırmızı çizgiler”

İsrail basınına göre Barrack, Netanyahu’ya Suriye konusunda da “kırmızı çizgiler” iletti. Trump yönetiminin, Suriye Cumhurbaşkanı Ahmed eş-Şara’yı Washington’un bir müttefiki olarak gördüğü ve ülkenin istikrarı için desteklenmesi gerektiği görüşünde olduğu aktarıldı. ABD’nin, İsrail’in yoğun askeri operasyonlarının Suriye’de yönetimin çökmesine yol açmasından endişe duyduğu ve güvenlik anlaşmasına varılmasını istediği belirtildi.

Lübnan konusunda ise Trump’ın, İsrail’in Hizbullah’a karşı sınırlı baskıyı sürdürmesini desteklediği, ancak geniş çaplı bir savaşa onay vermediği ifade edildi.

İsrailli analistler, Netanyahu’nun Barrack’ın tüm taleplerini reddetmeyeceğini, ancak kesin taahhütlerden kaçınarak Trump’la 29 Aralık’ta Florida’da yapacağı görüşmenin önünü açmaya çalıştığını öne sürdü. Buna karşın Netanyahu’nun, Barrack’ın ofisine ulaşmasından hemen önce Suriye’ye hava saldırısı düzenlenmesi talimatı vererek bağımsız hareket ettiği mesajını da vermekten geri durmadığı kaydedildi.

vgt
ABD'nin Suriye Özel Temsilcisi Tom Barrack ve İsrail Başbakanı Benjamin Netanyahu Pazartesi günü bir araya geldi (İsrail hükümeti)

Türkiye’ye mesaj olarak yorumlanan bir adımda ise Netanyahu’nun, Yunanistan Başbakanı ve Kıbrıs Rum Yönetimi lideriyle üçlü bir zirve düzenleme kararı aldığı belirtildi. İsrail’de bu toplantı, Türkiye’ye yönelik doğrudan siyasi mesaj olarak değerlendirildi. Barrack ise görüşme sonrasında, temasların “bölgesel barış ve istikrarı hedefleyen yapıcı bir diyalog” olduğunu söyledi.


Bondi Plajı saldırganına müdahale ederken yaralanan Ahmed el-Ahmed, ameliyat edildi

TT

Bondi Plajı saldırganına müdahale ederken yaralanan Ahmed el-Ahmed, ameliyat edildi

Bondi Plajı saldırganına müdahale ederken yaralanan Ahmed el-Ahmed, ameliyat edildi

Bondi Plajı’ndaki saldırganlardan birini etkisiz hâle getirerek silahını alan manav Ahmed el-Ahmed’in, saldırı sırasında yaralanmasının ardından ameliyata alındığı bildirildi. El-Ahmed’in ailesi, oğullarını “kahraman” olarak nitelendirirken, hastanedeki tedavisi sürerken kendisi için başlatılan bağış kampanyasına yoğun destek geldi.

El-Ahmed’in, Avustralya yayın kuruluşu ABC’ye konuşan anne ve babası, oğullarının omzundan dört ila beş kurşunla vurulduğunu, vücudunda hâlâ çıkarılmamış mermiler bulunduğunu söyledi. Ailesi, Ahmed el-Ahmed’in 2006 yılında Avustralya’ya geldiğini, kendilerinin ise Suriye’den Sidney’e yalnızca birkaç ay önce ulaştıklarını ve uzun süredir oğullarından ayrı olduklarını belirtti.

Kuzeni Hozay el-Kenc, pazartesi günü basına yaptığı açıklamada, Ahmed el-Ahmed’in ilk ameliyatının başarıyla tamamlandığını söyledi. El-Kenc, “İlk ameliyatını geçirdi. Durumuna bağlı olarak iki ya da üç ameliyat daha gerekebilir” dedi.

Aileden hükümete çağrı

El-Ahmed’in anne ve babası, yaşlarının ilerlemesi nedeniyle oğullarının iyileşme sürecinde yeterli destek verememekten endişe duyduklarını ifade ederek, Başbakan Anthony Albanese hükümetinden yardım talep etti. Aile, Almanya’da ve Rusya’da yaşayan iki kardeşin Avustralya’ya gelerek destek olabilmesi için vize kolaylığı istediklerini belirtti.

sdfg
Ahmed Al-Ahmed'in babası Muhammed Fateh Al-Ahmed (Videodan alınan ekran görüntüsü).

Anne, “Şu anda yardıma ihtiyacı var çünkü engelli kaldı. Diğer çocuklarımızın buraya gelmesini istiyoruz” dedi. Ahmed el-Ahmed’in, saldırganın mermileri bittiğinde silahını elinden aldığı sırada vurulduğunu da aktardı.

Başbakan Albanese, Ahmed el-Ahmed’in cesaretinin hayatlar kurtardığını söyledi. ABD Başkanı Donald Trump da el-Ahmed’i “çok, çok cesur bir kişi” olarak nitelendirdi.

Bağışlar 750 bin dolara yaklaştı

Reuters’ın aktardığına göre, 43 yaşındaki Ahmed el-Ahmed için başlatılan bağış kampanyasında toplanan miktar yaklaşık 750 bin ABD dolarına ulaştı. GoFundMe üzerinden başlatılan kampanya, bir gün içinde 1,1 milyon Avustralya dolarını (yaklaşık 744 bin ABD doları) aştı.

Ailesinin anlattığına göre el-Ahmed, Bondi’de bir arkadaşıyla kahve içerken silah seslerini duydu. Ağaç arkasına saklanan silahlı kişiyi fark eden el-Ahmed, saldırganın cephanesi tükendiğinde arkadan yaklaşarak silahını almayı başardı.

Hanuka Bayramı dolayısıyla düzenlenen etkinlikte gerçekleşen silahlı saldırıda en az 15 kişi hayatını kaybederken, 42 kişi yaralandı. Saldırının Navid Akram (24) ile babası Sajid Akram (50) tarafından gerçekleştirildiği açıklandı.

Başbakan Chris Minns, hastane ziyaretinin ardından yaptığı paylaşımda, “Ahmed’in gösterdiği cesaret olağanüstüydü. Hayatını büyük bir riske atarak saldırganı etkisiz hâle getirdi” dedi.

El-Ahmed’in, silahlı saldırgana arkadan koşarak uzun namlulu tüfeğini aldığı anlara ait görüntüler dünya genelinde medya kuruluşları tarafından yayımlandı ve sosyal medyada 22 milyondan fazla kez izlendi.