Ürdün yargısı ‘Devlet Güvenliği’ davasında karara vardı

Dün, Ürdün Devlet Güvenlik Mahkemesi’nin önünden çekilmiş bir kare (AP)
Dün, Ürdün Devlet Güvenlik Mahkemesi’nin önünden çekilmiş bir kare (AP)
TT

Ürdün yargısı ‘Devlet Güvenliği’ davasında karara vardı

Dün, Ürdün Devlet Güvenlik Mahkemesi’nin önünden çekilmiş bir kare (AP)
Dün, Ürdün Devlet Güvenlik Mahkemesi’nin önünden çekilmiş bir kare (AP)

Ürdün Güvenlik Mahkemesi olarak bilinen askeri yargı, dün ‘Fitne’ davası olarak bilinen davada karara vardı. Sanıklar, Kraliyet Mahkemesi Eski Başkanı Basim Avadallah ve iktidar ailesinden Şerif Hasan bin Zeyd’i 15 yıl hapis ve süreli çalışma cezasına çarptırıldı.
Hakim Muvaffak el-Mesaid, Ürdün’deki mevcut siyasi rejime karşı muhalefeti kışkırtmakla suçlanan sanıkların yargılanması hakkındaki mahkeme kararı, oybirliği ile verildiğini açıkladı. Ceza Kanunu hükümlerine göre toplumu ve güvenliği tehlikeye düşüren ve fitneye neden olan filleri yapmak ya da buna karışmak suç kabul ediliyor. Bu durum Terörle Mücadele Kanunu hükümlerine aykırı. Bu nedenle sanıklar, geçici çalışma ile birlikte 15 yıl hapis cezasına çarptırıldı. Buna ek olarak Şerif Hasan Zeyd hakkında uyuşturucu madde bulundurup kullanmak suçuyla bir yıl ek hapis cezası verildi.
Sanıklar hakkındaki iddianamede Şerif el-Hasan aracılığıyla Prens Hamza ve Basim Avadallah ile ilişkilendirilen planın ayrıntıları yer alıyor. İddianameye göre, sanıklar neredeyse uygulama aşamasına gelmiş birçok adımın parçası olarak, çeşitli illerde toplantılar ve sosyal medya aracılığıyla sosyal olayları Ürdün rejimi ve Kral 2. Abdullah'a karşı kışkırtmak için kullanmak suçuyla yargılanıyor.
Devlet Güvenlik Mahkemesi’nin geçtiğimiz Haziran ayı sonlarında Fitne davasının son celsesinde Mahkeme Başkanı Muvaffak el-Mesaid, davadaki sanıkların, aralarında bir dostluk ilişkisi bulunduğunu, Kral ve devlete karşıt fikirlere sahip olduklarını vurguladı. Fitne davasındaki sanıkların Ürdün toplumunda kaos ve fitne yaratmaya çalıştıklarını ve güvenlik servileri tarafından planın ortaya çıkarılmasıyla Savcılık kararıyla sanıkların iletişim cihazları gözetim altına alındı.
Sanıkların ülkenin istikrarını bozmaya çalıştığını ve fitneye yol açacak bir suç projesi planlamakla suçlandıklarını vurgulayan Hakim, sanıkların halkı Kral’a karşı kışkırttıklarının kanıtlandığını ifade etti.
Dava ile ilgili kararın açıklanmasının hemen ardından Avukat Muhammed el-Afif, Basim Avadallah’ın savunma avukatı, Devlet Güvenlik Mahkemesi’nin kararına itiraz ederek ülkedeki en yüksek yargı organı olan Temyiz Mahkemesi’ne başvurdu. Sanıkların karar açıklandıktan sonra 30 gün içinde karar itiraz hakları bulunuyor.
Avadaallah ve Şerif’in tutuklanmasının ardından ‘Fitne’ davası ülkede geniş çaplı tartışmalara yol açtı. Eski Veliaht Prens Hamza bin Hüseyin, geçtiğimiz Nisan ayında ev hapsine alınmıştı. Ürdün Kralı, amcası Prens el-Hasan bin Talal’ın arabuluculuğu sonrasında eski Veliahdı affetmişti. Davanın takibi, Ürdün yargısına bırakılmıştı.
Soruşturmalar, Avadallah ve Şerif’in Prens Hamza ile bağlantılı olduklarını ortaya koydu. Bu durum sonucunda şahıslar, gözaltına alındı. Şerif tarafından yapılan aramalar ve gönderilen mesajların izlenmesi sonucunda Prens’in, sosyal meseleler, ekonomik ve yaşamsal talepler zemininde halk protestolarını körüklemek için kullanılmak istendiği ortaya çıktı. Bu olayların sonuncusu geçtiğimiz Mart ayı ortalarında es-Salt Hastanesinden sekiz koronavirüs (Kovid-19) hastasının oksijen yetersizliği sonucu ölümüne neden olan olaylardı.
Sosyal medya platformlarında adından söz ettiren Prens Hamza, birçok kez davet edildiği oturumlarda Kral 2. Abdullah’ı eleştirirken boy gösterdi. Prens, ‘vatandaşları yoksullaştıran’ kraliyet politika ve kararlarına eleştirilerde bulundu.  Güvenlik kurumlarını ‘insanların itibarını zedelemekle’ suçladı. Daha sonra bu uygulamaların Avadallah tarafından planlandığı ve Amman’daki ABD Büyükelçiliği ile temasa geçmeye çalışan Şerif Hasan’ın aracılık ettiği ortaya çıktı.
Prens, Şerif ve Awadallah'ın yazışmaları, geçen Mart ayının başından, 3 Nisan'da zanlıyı tutuklamak için ortak bir güvenlik operasyonun uygulandığı geceye kadar, geniş bir operasyonun parçası olarak güvenlik denetimine tabi tutuldu. Söz konusu operasyonda Prens Hamza ile bağlantılı olduğu düşünülen 16 şüpheli gözaltına alınmıştı. Şüpheliler, Ürdünlü aşiret şeyhleri ve ileri gelenlerin arabuluculuğu ile serbest bırakılmışlardı.
Duruşma başlamadan önce, sanıkların Prens ile görüşmelerinin ses kayıtları yerel basına sızdı. Kayıtlar geniş çapta bir yankı buldu. Prens Hamza ve Avadallah arasında Şerif aracılığıyla yapılan yazışmalar, son dönemde kötü ekonomik ve sosyal koşullara karşı halk protestosunu besleyerek Krallığın güvenliğini hedefleyen bir planın ortaya çıkmasına yol açan mesajlar içeriyordu. Çok sayıda aşiret liderinin yardımını alarak bir kaos yaratmak planlanıyordu. Basim Avadallah’ın adı yerel medya ve sosyal paylaşım platformlarında geniş çapta tartışmalara yol açtı. 2005 yılında Eski Başbakan Adnan Bedran hükümeti döneminde Planlama Bakanı olarak görev yapmış daha sonra istifa etmişti. Kral 2. Abdullah, Avadallah’ın bu istifasını ‘fedakarlık’ olarak nitelemişti. Daha sonra 2008 yılında Avadallah’ı ‘Kral’a en yakın isim’ sıfatıyla Kraliyet Mahkemesi Başkanı olarak görevlendirmişti.
2003-2010 yılları arasında 14. ve 15. Temsilciler Meclisi milletvekilleri tarafından yaklaşık 700 milyon dolar tutarındaki Sosyal Ekonomik Dönüşüm Programının hibesi için harcanan dosyaların arka planına karşı yolsuzlukla suçlanan Avadallah’ın dosyası 2011 yılında verilen cezasını çekmekte olan eski İstihbarat Direktörü Muhammed ez- Zehebi ile iş yatırımı ve kara para aklama suçlamalarıyla çatıştı.
İki rakip, Avadallah ve ez- Zehebi arasında, yakınlık ve Kral II. Abdullah üzerindeki nüfuz konusunda tartıştıkları siyasi ve ekonomik dosyalar üzerinde çatışma çıktı. Bu durum iki grup arasında siyasi ve medya seçkinleri arasında keskin bir bölünmeye neden oldu. Kral’ın doğrudan müdahalesi ve yakınlarının tavsiyelerine kulak vermesi üzerine her iki adam da görevden alındı. Avadallah’ın, kraliyet inisiyatiflerini ve saray kararlarını tekelleştirdikten ve karar merkezlerinin kulislerindeki faaliyetleri ve Zehebi’nin  2007-2009 yılları arasında kardeşi Nadir ez-Zehebi'nin hükümeti aracılığıyla resmi kararlara müdahale ederek ve Temsilciler Meclisi'nin çalışmalarının bağımsızlığına el koyarak geniş bir güvenlik etkisine sahip olması sonucu iki adam da takipçilerin odak noktası olarak kaldı.



FAO: Gazze Şeridi'ne yönelik insani yardımların sınırsız erişimini sağlamak için çalışıyoruz

Gıda yardımı bekleyen Filistinli çocuklar (Reuters)
Gıda yardımı bekleyen Filistinli çocuklar (Reuters)
TT

FAO: Gazze Şeridi'ne yönelik insani yardımların sınırsız erişimini sağlamak için çalışıyoruz

Gıda yardımı bekleyen Filistinli çocuklar (Reuters)
Gıda yardımı bekleyen Filistinli çocuklar (Reuters)

İsrail'in sürdürdüğü savaş nedeniyle Gazze Şeridi benzeri görülmemiş bir açlıkla boğuşurken, Birleşmiş Milletler'e (BM) bağlı beş kurumun raporu, özellikle Afrika ve Batı Asya'da bazı bölgelerin ciddi gıda güvensizliği, artan gıda fiyatları ve biriken krizlerin etkilerinden mustarip olduğunu gösterdi.

Gazze Şeridi'nde yaşananlara değinmeyen rapor, Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü (FAO), Uluslararası Tarımsal Kalkınma Fonu (IFAD), Birleşmiş Milletler Çocuklara Yardım Fonu (UNICEF), Dünya Gıda Programı (WFP) ve Dünya Sağlık Örgütü (WHO) tarafından yayınlandı. ‘2025 Dünya Gıda Güvenliği ve Beslenme Durumu’ başlığını taşıyan rapor, sınırlı ilerleme ve ülkeler arasındaki bariz eşitsizliklerden oluşan karmaşık bir gerçeği ortaya koyuyor.

FAO Tarımsal Gıda Ekonomisi ve Politikası Bölümü Direktörü David Laborde, Şarku'l Avsat’a verdiği demeçte, raporun sonuçlarının Gazze Şeridi'ndeki gıda kriziyle ilgili ayrıntılı veriler içermediğini, küresel ve bölgesel eğilimlere odaklandığını ve ayrıntılı analizler sunmadığını söyledi.

Ancak Laborde, FAO'nun Gazze Şeridi'nde hasar değerlendirmesi, açlık tehlikesi konusunda acil uyarılar yayınlama, insani yardımların sınırsız erişimini sağlama ve kaynakların aşırı kısıtlı olmasına rağmen gıda üretimini desteklemek için sınırlı pilot programlar uygulama gibi çabalar gösterdiğini belirtti.

Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiseri Filippo Grandi, “Gazze halkının aç bırakılmasına artık son verilmeli” dedi. WHO ise Gazze Şeridi'ndeki yetersiz beslenmenin ‘tehlike arz eden seviyelere’ ulaştığı uyarısında bulundu.

Laborde, Şarku'l Avsat’a yaptığı açıklamada, raporda yer alan en önemli noktaları değerlendirdi; gıda fiyatlarındaki artış, bunun çocuklar üzerindeki yıkıcı etkileri ve krizi kontrol altına almada etkili olduğu kanıtlanmış ulusal politikaları ele aldı.

Birbiriyle iç içe geçmiş krizler

2021 ila 2023 yılları arasında dünya, son yılların en yüksek gıda fiyatı enflasyonunu yaşadı. Raporda, Kovid-19 salgını, Ukrayna'daki savaş, iklim şokları ve enerji fiyatlarındaki muazzam yükselişin bu büyük artışın ana itici gücü olduğu belirtiliyor.

Laborde, “Pandemi sonrası ekonomilerin yeniden açılmasıyla enerji fiyatları yükselmeye başladı ve Ukrayna'da savaşın patlak vermesiyle birlikte keskin bir artış gösterdi. Ticaret kısıtlamaları, arz kıtlığı, ana üretim bölgelerinin zarar görmesi, buğday, mısır, ayçiçek yağı ve gübre fiyatları, küresel pazarlara bağımlı olan düşük ve orta gelirli ülkeleri ciddi şekilde etkiledi ve küresel gıda fiyatlarının yüzde 18 artmasına neden oldu” ifadelerini kullandı.

Açlık azalıyor... ancak eşitsizlik derinleşiyor

Rapora göre, 2024 yılında dünya çapında açlık çeken insan sayısı 673 milyona ulaşacak. Bu rakam, 2023 yılında 688 milyon olan sayıya kıyasla hafif bir düşüşe işaret ediyor. Ancak bu iyileşme temel olarak Hindistan ve bazı Latin Amerika ülkelerinden gelen verilerin değişmesinden kaynaklanırken, Afrika ve Batı Asya'da açlık oranları artmaya devam etti.

frgty
Pakistan'daki çiftçiler (FAO)

Sadece Afrika'da 307 milyondan fazla insan açlık çekiyor ve bu, kıtanın nüfusunun yüzde 20'sinden fazlasını oluşturuyor. Batı Asya'da da 39 milyondan fazla insan, yani nüfusun yaklaşık yüzde 12,7'si kronik açlık çekiyor. Genel eğilim bazı bölgelerde ilerleme gösterirken, diğer bölgelerde, özellikle uzun süreli krizler ve çatışmalarla karşı karşıya olan bölgelerde gerileme gösteriyor.

Raporda, 2030 yılına kadar yetersiz beslenenlerin sayısının 512 milyona ulaşacağı ve bunların yaklaşık yüzde 60'ının Afrika'da olacağı tahmin ediliyor.

Gıda enflasyonu çocukları etkiliyor

Rapordaki en önemli mesajlardan biri, gıda fiyatlarındaki artış ile çocukların yetersiz beslenmesi arasındaki doğrudan ilişki. Bu durumu ‘endişe verici’ olarak nitelendiren Laborde, gıda fiyatlarındaki yüzde 10'luk artışın, beş yaşın altındaki çocuklarda genel zayıflık vakalarında yüzde 2,7 ila 4,3 arasında, şiddetli zayıflık vakalarında ise yüzde 4,8 ila 6,1 arasında bir artışla ilişkili olduğunu belirtti.

Laborde, zayıflamanın hayatı tehdit eden bir durum olduğunu ve çok ciddi bir beslenme yetersizliğinin göstergesi olduğunu ifade etti. Fiyatlar yükseldiğinde, aileler daha ucuz ve besin değeri daha düşük gıdalara yöneliyor ve bu da çocukların sağlığını doğrudan etkiliyor.

Raporda ayrıca, erken çocukluk döneminde yetersiz beslenmenin uzun vadeli fiziksel ve zihinsel hasara yol açabileceği ve bu durumun gelecekteki büyüme, eğitim ve ekonomik üretkenliği engelleyebileceği konusunda uyarıda bulunuldu.

Dayanıklılık kapasitesindeki farklılıklar

Küresel zorluklara rağmen, tüm ülkeler süreçten aynı derecede etkilenmedi. Bazı ülkeler, etkili sosyal koruma sistemleri, esnek ticaret politikaları ve veri ve altyapı yatırımları sayesinde daha fazla dayanıklılık gösterdi. Buna karşılık, sıkı fiyat kontrollerine başvuran ve mali alan darlığı, zayıf güvenlik ağları ve gıda ithalatına büyük ölçüde bağımlılık gibi yapısal farklılıklar gösteren ülkeler, piyasalarda bozulmalar ve gıda güvenliğinin bozulmasıyla karşı karşıya kaldı.

Raporda, en etkili önlemlerin temel mallara geçici vergi muafiyetleri, enflasyona göre ayarlanan sosyal koruma programları (nakit veya ayni transferler gibi) ve tarım, lojistik, araştırma ve geliştirme, depolama ve ulaşım altyapısına yapılan uzun vadeli yatırımlar olduğu ortaya konuyor.

2030'a beş yıl kaldı

Son olarak, sürdürülebilir kalkınma hedeflerine ulaşmak için sadece beş yıl kaldığını belirten Laborde, raporun önümüzdeki dönem için sekiz ana öncelik belirlediğini ifade etti. Laborde, açlık ve gıda güvensizliğinden en çok etkilenenler için bu öncelikleri şöyle sıraladı: Zayıf nüfus gruplarını korumak, sosyal koruma sistemlerini güçlendirmek, mali ve parasal politikaları uyumlaştırmak, esnek gıda ve tarım sistemlerine yatırım yapmak, verileri ve pazar şeffaflığını iyileştirmek, piyasayı bozan politikalardan kaçınmak, stratejik gıda rezervlerini korumak ve yapısal eşitsizlikleri gidermek.