Avrupa Birliği (AB) Dış İlişkiler ve Güvenlik Politikası Yüksek Temsilcisi Josep Borrell, Slovenya Başbakanı Janez Janša'nın İran rejimine muhalif Halkın Mücahitleri Örgütü’nün her yıl düzenli olarak düzenlediği konferansa mesaj göndermesi üzerine açıklama yaptı. Borrell, Janša'nın “İran’da insan hak ve özgürlüklerinin desteklenmesi çağrısında bulunduğu” açıklamasının AB’nin tutumunu yansıtmadığını söyledi. 1 Temmuz'da Avrupa Birliği (AB) dönem başkanlığını Slovenya'nın devralması sebebiyle Başbakan Janša’nın eski ABD Başkanı Trump benzeri açıklamaları AB kamuoyunda endişe ile karşılanıyor.
İran rejimine muhalif Halkın Mücahitleri Örgütü’nün her yıl düzenli olarak düzenlediği konferansa Batılı siyasetçilerin katılım göstermesi Tahran yönetiminde öfkeye neden olmuştu. Katılımcılar arasındaki Slovenya Başbakanı Janša, İran yönetimi tarafından protesto edildi. İran Dışişleri Bakanlığı, örgütün insan hakları alanında Tahran’a yönelttiği suçlamaların asılsız olduğunu savundu.
AFP’nin haberine göre, geçtiğimiz Pazar günü İran, Janša'nın Halkın Mücahitleri Örgütü'nün düzenlediği konferansa katılımını protesto ederken, ayrıca Slovenya'nın Tahran Büyükelçisi Kristina Radej İran Dışişleri Bakanlığına çağrıldı.
Ülkesinin hali hazırda 6 aylık bir süre için AB dönem başkanlığını elinde bulunduran Janša, Batılı ülkeleri İran’da insan haklarını desteklemeye çağırdı. Almanya'da düzenlediği bir toplantıya video mesaj gönderen Jansa, “İran yönetiminin insan hakları ihlalleri nedeniyle hesap vermesi gerektiğini” söyleyerek, İran halkının demokrasi, özgürlük ve insan haklarını saygıyı hak ettiğini ve uluslararası toplumdan destek alması gerektiğini bildirdi.
Borrell, Janša’nın açıklamalarının AB'nin resmi tutumunu yansıtmadığını söyledi. AB Dış İlişkiler ve Güvenlik Politikası Yüksek Temsilcisi, dışişleri bakanlarının Brüksel’de gerçekleştirdiği toplantının ardından yaptığı açıklamada, AB’nin İran politikasının dengeli olduğunu söyleyerek, gerektiğinde baskı, gerektiğinde ise iş birliği yaptıklarını vurguladı.
İran Dışişleri Bakanlığı’na göre, geçtiğimiz Pazar günü İran Dışişleri Bakanı Cevad Zarif, Borrell ile gerçekleştirdiği görüşmede, Slovenya Başbakanı’nın açıklamalarının kabul edilemez olduğunu ve AB’nin pozisyonunu netleştirmesi çağrısında bulundu.
Önceki gün İran medyası, Slovenya’nın Tahran Büyükelçisini İran Dışişleri Bakanlığı’na çağırdığını aktardı. ISNA haber ajansının aktardığına göre Slovenya, “her zaman insan haklarını ve temel özgürlükleri desteklediğini” açıkladı.
AB’nin İran ile ilişkisi şu anda çok hassas bir aşamadan geçiyor. Birlik, ABD’nin İran nükleer anlaşmasına dönüşüne ve yeniden canlandırılmasına aracılık etmeye çalışıyor.
Janša Konferans’ta ne demişti?
Janša video konferans aracılığıyla katıldığı konferansta “İran halkı demokrasiyi, özgürlüğü ve insan haklarına saygı duyulmasını hak ediyor. Uluslararası toplum tarafından güçlü bir destek görmeliler” dedi. Jansa ayrıca İran rejiminin insan hakları ihlallerinden dolayı soruşturulması çağrısında bulunarak Halkın Mücahitleri Örgütü'nün kurbanların yüzde 90'ının kendi destekçilerinden olduğunu bildirdiğini vurguladı. Ayrıca 1988'deki idamların üzerinden 33 yıl geçtiğine dikkat çekti.
Sloven yetkili açıklamasının devamında 1988’deki katliamda öldürülen 30 bin siyasi mahkumun ailelerinin adaletin yerini bulmasına yönelik taleplerine destek verdi. Birleşmiş Milletler’e (BM) söz konusu suçu gün yüzüne çıkarma çağrısında bulunan Jansa sözlerini şöyle sürdürdü:
“BM komisyonunun soruşturması, özellikle müstakbel İran Cumhurbaşkanı (İbrahim Reisi), 1988'de işlenen korkunç katliamdaki rolü nedeniyle Uluslararası Af Örgütü tarafından insanlığa karşı suç işlemekle itham edildiği için bu katliamın gün yüzüne çıkarılması açısından oldukça önemli.”
Uluslararası Af Örgütü (Amnesty) ve İnsan Hakları İzleme Örgütü (HRW) tarafından yapılan açıklamalarda da Reisi’nin cumhurbaşkanı olarak seçilmesi insan haklarına vurulmuş bir darbe olarak nitelendi. 1988 yılındaki idamlardaki rolü hakkında kendisine soruşturma açılması çağrısında bulunuldu. İki örgütün yanı sıra Washington da yaptığı açıklamalarda söz konusu süreçte binlerce siyasi mahkumun yargısız olarak infaz edildiğini vurguluyor.
Halkın Mücahitleri Örgütü’ne göre idam edilenlerin sayısı 30 bin. İnsan hakları örgütlerine gör ise 3 bin ila 7 bin kişi idam edildi. Halkın Mücahitleri Örgütü'nün lideri Meryem Recavi yaptığı açıklamada, Reisi'yi 1988’deki katliamdan sorumlu tuttu.
Konferansta özellikle İran yargısından dört üst düzey yetkilinin yer aldığı idamları denetleyen "ölüm komitesinden" sorumlu olan İran Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi'nin rolü vurgulandı.
Konferansa çevrimiçi olarak katılan ABD’nin Eski Dışişleri Bakanı Mike Pompeo, Reisi’yi kınayarak İran'ın Dini Lideri Ali Hamaney'in kendisini "vatandaşlara zarar vermek, onları sindirmek ve hırsızlık ve gasp yapmaya devam etmek" için seçtiğini söyledi. Pompeo, İran cumhurbaşkanlığı seçimlerinin “aslında bir boykota tanık olduğunu ve rejimin bunun farkında olduğunu” vurgulayarak “Bu tüm dünyaya göstermelik olarak yapılan açık bir gösteriydi” ifadesini kullandı.
İran Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Said Hatipzade, temsilcileri konferansa katılan Batılı ülkeleri sert bir şekilde eleştirdi. Hatipzade, Reuter tarafından tarafından aktarılan Twitter paylaşımında şu ifadeleri kullandı:
“Pompeo da dahil olmak üzere satılık Batılı politikacılar kendilerini düşük bir fiyat karşılığında Avrupa'nın ev sahipliği yaptığı ve geçmişte merhum Irak Cumhurbaşkanı Saddam Hüseyin'in desteklediği elleri kana bulanmış bir terörist grubun organize ettiği bir tiyatro için pazarladılar. Dolara duyulan güçlü susuzluk hissi ve İran düşmanlığı hastalığı, Batı'nın utanç verici ikiyüzlülüğüne öncülük ediyor."
Bu yılki muhalefet konferansı, İranlı diplomat Esedullah Esedi'nin 2018 yazında, Paris'in kırsal kesiminde Halkın Mücahitleri Örgütü'nün konferansını hedef alan bir saldırıyı planlamaktan dolayı 20 yıl hapis cezasına çarptırılmasının üzerinden 5 ay geçmişken yapıldı. Söz konusu saldırı dört Avrupa ülkesi arasındaki istihbarat iş birliği sayesinde engellenmişti.
Terörle ve casusluk başlıklarının bir arada görüşüldüğü bu dosya, başta Paris olmak üzere Tahran’ın birçok Avrupa başkentiyle diplomatik gerilim yaşamasın yol açmıştı.