Dünya Gıda Programı: Yemen’deki krizi ancak barış sona erdirebilir

Hudeyde kentine bağlı Dureyhimi ilçesindeki bir sığınmacı kampında yardım taşıyan bir çocuk ve yanında sırasını bekleyen vatandaşlar (AFP)
Hudeyde kentine bağlı Dureyhimi ilçesindeki bir sığınmacı kampında yardım taşıyan bir çocuk ve yanında sırasını bekleyen vatandaşlar (AFP)
TT

Dünya Gıda Programı: Yemen’deki krizi ancak barış sona erdirebilir

Hudeyde kentine bağlı Dureyhimi ilçesindeki bir sığınmacı kampında yardım taşıyan bir çocuk ve yanında sırasını bekleyen vatandaşlar (AFP)
Hudeyde kentine bağlı Dureyhimi ilçesindeki bir sığınmacı kampında yardım taşıyan bir çocuk ve yanında sırasını bekleyen vatandaşlar (AFP)

Dünya Gıda Programı (WFP), Yemen’de endişelendiren ekonomik gerilemeye ilişkin yeni bir uyarı yayınlayarak, bu durumun açlık krizini şiddetlendirmekle tehdit ettiğini söyledi. Bu yılın ilk yarısında temel gıda fiyatlarında meydana gelen artışın, milyonlarca kişinin acı çekmesine ve temel ihtiyaçlarını sağlayamamasına neden olduğu bildirildi. Ekonomik gerilemeyi ve açlığı sadece barışın engelleyebileceği belirtildi.
WFP, insani gıda yardımlarının Yemen’deki ağır can kayıplarına karşı en iyi savunma hattı olduğunu ve kıtlığı önleme noktasında hayati bir önem taşıdığını vurguladı. Gıda güvensizliği altında yatan nedenleri çözemeyeceğini belirterek, bu durumun ancak barış ile aşılabileceğini vurguladı.
Birleşmiş Milletler (BM) Programı Yemen’deki krize sürdürülebilir bir çözüm çağrısında bulunarak, savaş dolayısıyla artan ekonomik maliyetle birlikte, ekonominin daha fazla bozulmasını önleme noktasında acil önlem alınması gerektiğini söyledi.

Gıda fiyatları yüzde 25’ten fazla bir oranda arttı
BM Bilgi Merkezi, Yemen’deki WFP Araştırma Değerlendirme ve İzleme Bölümü Başkanı Tobias Flemig’in küresel piyasadaki emtia fiyatlarında Haziran ayında yüzde 34’lük bir artış yaşandığını söylediğini aktardı. Bu durumun dışa bağımlı olan Yemen’deki gıda fiyatlarının artmasına sebep olduğu bildirildi. Gıda fiyatlarının 2021’in başından bu yana 12 ilde yüzde 25’ten fazla oranda arttığı bildirildi. Dali, Lahic, Saada, Ibb, Aden ve Abyan vilayetlerinin en fazla artışın kaydedildiği şehirler olduğu açıklandı. Çatışmanın merkez noktası olan Marib’de ise fiyatların bu yılbaşından bu yana yüzde 44 oranında arttığı bildirildi.
BM yetkilisi, Yemen Riyalinin ülkenin güneyinde en düşük seviyeyi gördüğünü söyledi. Temmuz sonu itibariyle ilk kez 1 ABD doları 1000 Yemen Riyali seviyesine ulaştı. Husi milisleri tarafından uygulanan sıkı ekonomik kontroller sebebiyle milislerin kontrolü altında bulunan bölgelerin istikrarını koruduğu bildirildi. Ancak bu bölgelerde yakıt ithalatının yüzde 74 oranında düşmesi sonucu akaryakıt fiyatlarının yüzde 90 oranında arttığı bildirildi.
WFP’ye göre açlığın ölçütü olan yetersiz beslenme, bölgedeki ekonomik gerilemenin etkisiyle günden güne artmakta.
WFP Güvenlik Açığı Analizi ve Haritalaması’na (VAM) göre, Yemen’deki yetersiz beslenme, en yüksek eşik olarak belirlenen yüzde 40’ı aştı. Program yüksek gıda fiyatları ve yakıt kıtlığı nedeniyle ailelerin hayatta kalma noktasında umutsuz önlemlere başvurduğuna dikkat çekti.
Bu kapsamda Yemenlilerin yemek temin etme noktasında borç para almalarının yanı sıra, öğün miktarlarını azalttıkları, çocuklarını beslemek için yemek yemedikleri, gıda çeşitliliğini azalttıkları ve daha ucuz ve daha kalitesiz gıdalara yöneldikleri belirtildi.
WFP, kıtlığı sınıflandırma noktasında yapılan açıklamanın, gıda güvensizliği, yetersiz beslenme ve ölüm oranlarına ilişkin spesifik kanıtlar gerektirmesi sebebiyle, Yemen’de kıtlık ilan edilmediğini belirterek, çatışma bölgesinde bu verileri toplamanın oldukça zor olduğunu söyledi. Bölgede iletişimin zor, erişimin sınırlı ve yerinden edilmenin oldukça yaygın olduğu belirtildi.

5 yaş altındaki 2,3 milyon çocuk akut yetersiz beslenmeden mustarip
WFP, ciddi gıda güvencesizliği yaşayan 16,2 milyon kişinin olduğunu belirterek, bunlar arasında 5 yaş altındaki 2,3 milyon çocuğun akut yetersiz beslenmeden mustarip olduğunu belirtti. 400 bin çocuğun ise tedavi olmadığı takdirde ölüm riskiyle karşı karşı olduğuna dikkat çekti.
1,2 milyon hamile ve emziren kadın akut yetersiz beslenmeden yakınıyor. Ayrıca açlık, insanları kovid-19 salgını, kolera, dang humması ve sıtma olmak üzere ülkenin karşı karşıya olduğu ciddi hastalıklar karşısında aciz bırakıyor.
WFP bu yılbaşından bu yana kıtlık riski altındaki tüm bölgelerde ek fonların yanı sıra gıda yardımlarında bir artış olduğunu duyurdu. Ancak WFP tarafından gıda yardımı ile desteklenen 13 milyon insanın yaklaşık 3 milyonunun yetersiz finansman sebebiyle söz konusu yardımlara erişemediği bildirildi.
WFP ailelerin gıda fiyatlarındaki artışla başa çıkmalarına yardımcı olma noktasında Temmuz ayı itibariyle nakit yardım miktarını artırdı. Ayrıca 3,3 milyon çocuk ve annenin, yetersiz beslenmeyi tedavi etme ve önleme noktasında besin takviyeleri ile desteklendiği bildirildi.
Öte yandan WFP’nin 1,55 milyon öğrenciye günlük besleyici atıştırmalıklar sağladığı belirtildi. Bu durumun beslenme noktasında hayati bir öneme sahip olduğu ve aynı zamanda öğrencileri okula devam etmeye teşvik ettiği bildirildi.

 


Yeni Suriye: Kişisel hesaplaşmaların kara haritası

Suriyeliler ülkede güvenliğin olmaması nedeniyle geniş çaplı bir kaos yaşanmasından endişe ediyor (AFP)
Suriyeliler ülkede güvenliğin olmaması nedeniyle geniş çaplı bir kaos yaşanmasından endişe ediyor (AFP)
TT

Yeni Suriye: Kişisel hesaplaşmaların kara haritası

Suriyeliler ülkede güvenliğin olmaması nedeniyle geniş çaplı bir kaos yaşanmasından endişe ediyor (AFP)
Suriyeliler ülkede güvenliğin olmaması nedeniyle geniş çaplı bir kaos yaşanmasından endişe ediyor (AFP)

İsmail Derviş

Beşşar Esed rejiminin devrilmesinden üç ay sonra Ramazan Bayramı'nın üçüncü gününün akşamı, Suriyeliler bayram tatili sebebiyle, Suriye'nin en ünlü eğlence parkı olan ve Şam Uluslararası Havalimanı'nın yakınında bulunan “Mutlu Dünya”yı doldurmuşlardı. Ancak iki genç, yetişkinlere ait bir oyun için sıra kavgasına giriştiler. Olay, birinin diğerini “Kamu Güvenliği’nde” çalıştığını söyleyerek tehdit etmesi, “intikam alabileceğini” söylemesiyle tırmandı.

Basit bir anlaşmazlık sonucu ortaya çıkan bu olay, Suriye'de yaklaşık 15 yıldır yaygın olan şiddet sırasında gerçekleşen sayısız intikam ve misilleme olayı ve dökülen kan yanında önemsiz kalıyor. Bütün bunlar sebebiyle ülke, bu yüzyılda dünyanın en şiddet dolu ve güvensiz ülkesi olarak sınıflandırıldı.

Esed rejiminin devrilmesinin arifesinde Suriyeliler, çoğunluğu Esed rejimine sadık olanlara veya rejimin işlediği suçlara iştirak edenlere yönelik misilleme eylemleri olan kitlesel katliamlardan korkuyorlardı. Ancak tepkiler beklenenden çok daha hafif oldu ve Suriye’nin kıyı bölgesinde mart ayı başında patlak veren olaylardan önce intikam davaları bireysel vakalarla sınırlı kaldı. Eski rejime bağlı yandaşların yeni hükümetin kamu güvenlik güçlerine yönelik saldırısıyla başlayan olaylar, büyük çoğunluğu sivil olan yüzlerce kişinin ölümü ve yaralanmasıyla sonuçlandı.

Uluslararası toplum, eski rejime bağlı grupların gerçekleştirdiği saldırıyı hemen kınadı ancak yeni Suriye hükümetinden de yaşanan ihlalleri soruşturmasını istedi. Hükümet de olup biten her şeyi araştırmak ve olaya karışanlardan hesap sormak için bir “bağımsız soruşturma komitesi"  kurdu ama komite bu yazı yazılırken hâlâ çalışmalarını sürdürüyordu.

Humus'ta köylerin etrafındaki barikatlar

Suriye'nin merkezindeki Humus, büyük mezhepsel çeşitliliğe sahip bir şehir. Görgü tanıkları Independent Arabia'ya, güvenlik güçlerinin olası misillemelerden sakinlerini korumak için bazı Alevi köylerinin etrafına barikat kurduklarını söylediler.

Esed rejiminin döktüğü kanın intikamını almak isteyenlerin arasında kişisel intikamlarını almak isteyenler de var. Bazıları da İçişleri Bakanlığı devleti tam anlamıyla denetim altına almadan ve hukuk diğer ülkelerdeki gibi işlemeden önce hesaplarını görmek istiyorlar.

 Bazı Suriyeliler de, kanundan kaçanların veya yasadışı eylemlerde yahut da hâlâ hukuksuz eylemlerde bulunanların, bunun için hâlâ imkânları olduğuna inanıyor. Güçsüz olan ve aygıtları hâlâ yeniden yapılandırılan hükümete danışmadan, başkaları ile hesaplarını görebileceklerini düşünüyorlar.

Ciddi hukuki adımlar bekleniyor

Suriyeli avukat Fadi Kardus şunları söylüyor: “Bilhassa Suriye çatışması gibi uzun süreli ve kanlı çatışma ile devrim bağlamında, herhangi bir geçiş sürecinde, kişisel hesaplaşmalar gerçek bir tehlikeyi temsil eder. Oysa uluslararası alanda kabul gören kavramıyla geçiş dönemi adaleti, adalet ve uzlaşmayı sağlayacak yasal ve kurumsal bir çerçeve sunarak bu tür intikamların önüne geçmeyi amaçlamaktadır. Aynı şekilde, 2025 Suriye Anayasa Bildirgesi doğrultusunda en kısa sürede kurulmasını umduğumuz geçiş dönemi organı da bu hedefe ulaşılmasında önemli rol oynayacaktır. Bunun için suçluların ve faillerin hesap vermesini, mağdurların tazmin edilmesini ve ihlallerin tekrarlanmamasını sağlamak için bireylerin ve kurumların reform edilmesini garantiye almalıdır.” Şunu da ekliyor: “Geçiş dönemi adaleti ilkelerinin etkin bir şekilde uygulanmasıyla Suriye'nin kişisel hesaplaşmaların açık arenasına dönüşmesini engelleme fırsatına sahip olduğu söylenebilir. Bu nedenle, adaletin sağlanması için hükümet ve Suriye'de ulusal düzeyde faaliyet gösteren sivil toplumun sürecin kapsayıcı, oluşumu, yetkileri ve görevleri belli, mağdur merkezli olmasını sağlamak amacıyla güçlü bir kararlılık göstermesi gerekiyor. Bu da bireyler ile devlet arasındaki güveni artırıp, en azından öngörülebilir gelecek için istikrarı sağlayacaktır.”

Kardus, şöyle devam etti: “Geçiş Adaleti Komisyonu için gerekli yasama ortamını oluşturacak geçici yasama konseyi kurulmadan, yukarıda belirtilenler hiçbir işe yaramayacaktır. Bu yapılırken ulusal mevzuat, Geçici Anayasa Bildirgesi, insan hakları ve geçiş adaletine ilişkin uluslararası standartlar esas alınmalı, Geçiş Adaleti Komisyonu'na ulusal ve uluslararası destek sağlanmalı ve böylece kararlarının güvenilirliğinin artırılması hedeflenmelidir. Zira Geçici Anayasa Bildirgesine göre geçiş adaletinin kazananların adaleti olmasından korkuluyor. Dolayısıyla Geçiş Adaleti Komitesi’nin öncelikle mağdurların kim olduğunu tespit etmesi, geçmişteki ihlallerin mağdurlarını hak sahibi olarak tanımaya çalışması gerekiyor. Daha sonra komiteler aracılığıyla gerçeklerin araştırılmasına başlanmalı. Ardından Adalet Komitesinin görev alanına giren suçların faillerinin kimliğine bakılmaksızın yasal işlem ve takip başlatılmalı. Mağdurlar veya aileleri için hesap sorma, tazminat ve düzeltme mekanizmasının net bir şekilde oluşturulması ve şu anda yaşandığı gibi ihlallerin tekrarlanmasını önlemek için gerekli tüm tedbirlerin alınması gerekiyor.”

Eski rejimin geride bıraktığı miras

Suriyeli yazar ve insan hakları aktivisti Samar Aştar’a gelince şunları söylüyor: “2011 yılında Suriye devrimini izleyen çatışmanın patlak vermesinden itibaren devlet kurumları bozulmaya başladı. Ülkede suçları bir nebze olsun kontrol altında tutan birleşik güvenlik otoritesi kayboldu. Ülke kompleks çatışmaların açık arenası haline geldi. Çatışmalar siyasetin ve militarizmin sınırlarını aştı, kaos ve yargı sisteminin zaafları örtüsü altında kişisel intikam ve tasfiyeler şeklinde daha tehlikeli bir karaktere büründü. O zamandan beri öldürme, adam kaçırma ve uydurma suçlamalar, hiçbir yasal veya toplumsal caydırıcılık olmaksızın, tüm taraflar için hesaplaşmanın yaygın bir yolu haline geldi.

Aştar şunu da ekliyor: “Esed rejimindeki subay ve yetkililerin, isyan eden halka karşı kullanmak için intikam almak isteyen ve suç kaydı bulunan kişileri askere alma politikasını unutamayız. Bu onların halka sempati duymamalarını, yemek ve içmek gibi öldürmeye alışana kadar acımasızca ve hiç ara vermeden öldüren bir demir yumruktan ibaret olmalarını garanti altına alacaktı ve öyle de oldu. Daha sonra Aralık 2024'te rejim değiştiğinde Suriyeliler suçluların yasal olarak hesap vereceğini umuyordu. Kontrol dışı silahların kontrol altına alınması, fraksiyonların ortadan kaldırılması, güvenlik güçlerinin rolünün etkinleştirilmesi yoluyla güvenliğin yeniden sağlanacağını ümit ediyorlardı. Ancak bu umut, gerçek bir reform belirtisi göstermeyen yeni bir gerçeklikle hızla suya düştü. Silahların, hizipçiliğin ve mezhepçi söylemlerin yaygınlaşması, yeni hükümetin etkili ve net bir geçiş dönemi adaleti politikasının olmaması sorunu daha da derinleştirdi. Vatandaşlar ise, kendilerine insan aklının kavrayamayacağı acılar yaşatanlardan hesap sorulmasını, hükümet kurumlarından defalarca talep ettiler. Ancak gerçek bir yargılamanın olmaması nedeniyle birçok kişi “Şebbiha” ve suçluların isimlerini belgelemek için sosyal medyaya yöneldi ve “siyasi”, bazen de mezhepsel bir doğa taşıyan bireysel intikam kampanyaları başladı.

Hükümetin çekingen müdahalesi

Şarku’l Avsat’ın Independent Arabia’dan aktardığı analize göre Suriyeli insan hakları aktivisti, “yeni hükümetin müdahalesinin çekingen olduğunu ve kontrolsüz yayılan silahların kontrol altına alınmasının önceliğine inanmadığını, çeşitli silahlı grupları Suriye Ordusu adı altında tek bir çatı altında etkili bir şekilde birleştiremediğini” düşünüyor. Ardından şöyle devam ediyor: “Hatta bazen rastgele işlenen intikam suçlarını örtbas ederek sanki katillere gizli bir koruma sağlıyormuş gibi davranıyor. Bu da şiddetin ve bireysel intikamın çemberini genişletti ve asırlardır korkuya alışmış olanların yüreklerine kaygı geri döndü. Herhangi birini “Esed rejiminin kalıntısı” olmakla suçlamak kolaylaştı, böylece peşine düşmek, tutuklamak ve hatta öldürmek meşru ve onaylanan bir eyleme dönüştü. Suriye sahillerinde kendilerinde hesap sorma hakkı ve öldürme yetkisi gören gruplar tarafından yeni tasfiye eylemleri başlatıldı. Silah sesleri yeniden yükseldi ve mahkemeler, hakimler ve tanıklar aracılığıyla örgütlü geçiş dönemi adaletinin son özellikleri de ortadan kalktı. Bunun yerini, genellikle kişinin geçmişine dayalı bireysel ve kolektif intikam eylemleri aldı. Bir yerde Esed yönetimine sessiz kalan bir dini gruba karşı savaş açıldığını, diğer bir yerde malların geri alınması, önceki rejim döneminde uğranan zararın intikamının alınması, hatta sadece ailevi problemlerden dolayı intikam alma durumları görülmeye başlandı.”

Silahlar tekrar konuşacak mı?

Aştar sözlerini şöyle bitirdi: “Suriye halkının yorgun zihni bugün acaba tekrar silahlar konuşacak mı, orman kanunu tarzı hayat devam edecek mi, bireyin güvenliği ve onuru arasında aşılmaz bir duvar oluşturan öldürme ve işkencenin geri dönme olasılığı var mı diye düşünüyor. Bu soruların cevabı evettir; eğer mevcut hükümet yasaları uygulayamazsa, gerçekten hesap soramazsa, kontrolsüz silahı ve hizipçiliği kontrol edemezse, geçiş adaleti için derhal çalışmaya başlamak yerine, sokağın öfkesini dindirmek çabasıyla sadece medya ve kameraların önünde bir suçluyu tutuklarsa kaos ve korku geri dönecek. Adalet kamerayla değil, adil bir yargıçla ve halka hukuk temelleri üzerine kurulmuş bir devletin güvenini veren dürüst bir soruşturmacıyla sağlanır.”

Öte yandan gözlemciler, kişisel hesaplaşma vakalarının da yaşandığını, bu vakaların rejimin yıkılmasından önce de var olduğunu, ancak günümüzde farklı bir karakter kazandığını düşünüyorlar. Zira güç dengeleri değişse de, bazıları kaos, intikam ve kişisel tasfiyeler açısından Suriye'de yaşananların büyük Suriye destanından sonra yaşanması beklenenlerden çok daha az ve hafif olduğunu düşünüyorlar. Ancak hükümet, isteyerek veya istemeyerek de olsa, birincisi, güvenliği ve kontrolü sağlamak, ikincisi de ülkeye destek konusunda ileriye yönelik adımlar atmadan önce daha fazla adım atılmasını bekleyen uluslararası toplumun güvenini kazanmak için, yasaları mümkün olduğunca uygulamaya çalışıyor.