Tunus’ta cumhurbaşkanı partilerden bağımsız bir yol haritası çiziyor

Yolsuzluk soruşturmaları Nahda Hareketi ile el-Şahid ve el-Meşişi hükümetlerindeki liderleri hedef alıyor

Tunus cumhurbaşkanı, Ağustos ayı başlarında başkentin merkezindeki Habib Burgiba Caddesi’ndeki turu sırasında kendisini karşılayanları selamlıyor. (AFP)
Tunus cumhurbaşkanı, Ağustos ayı başlarında başkentin merkezindeki Habib Burgiba Caddesi’ndeki turu sırasında kendisini karşılayanları selamlıyor. (AFP)
TT

Tunus’ta cumhurbaşkanı partilerden bağımsız bir yol haritası çiziyor

Tunus cumhurbaşkanı, Ağustos ayı başlarında başkentin merkezindeki Habib Burgiba Caddesi’ndeki turu sırasında kendisini karşılayanları selamlıyor. (AFP)
Tunus cumhurbaşkanı, Ağustos ayı başlarında başkentin merkezindeki Habib Burgiba Caddesi’ndeki turu sırasında kendisini karşılayanları selamlıyor. (AFP)

Tunus Cumhurbaşkanı Kays Said, dün Fransa Cumhurbaşkanı Macron ve yabancı yetkililerle yaptığı görüşmede "anayasal, yasal ve siyasi meşruiyet"e ve 25 Temmuz'da aldığı kararlara bağlılığını ifade etti. Said, Batılı yetkililerle yaptığı telefon görüşmelerinde ve Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) Devlet Başkanı danışmanı Enver Karkaş’ı kabulü sırasında, ülkeyi tehdit eden birçok tehlikeden kurtarmak için "tarihi bir sorumluluk" üstlendiğini söyledi. Ülkeyi kurtarmaya yönelik bir “yol haritası” olarak parlamentonun çalışmalarını askıya aldığını, hükümeti feshettiğini ve bir dizi karar aldığını aktardı.
Tunus cumhurbaşkanının kardeşi ve seçim kampanyasının yöneticisi olan anayasa hukuku uzmanı Nevfel Said, dün (Cumartesi) resmi sayfasında şunları yazdı: "25 Temmuz treni başladı ve kapıları kapandı... Fırsatçılar için hiçbir teselli yok.” Bu açıklama, bazı siyasi partiler, özellikle de iki haftadır Said'in kararlarını ve diyalog ve sakinlik taraftarlarının ifadelerini eleştirmeye davet eden Nahda Hareketi için bir tehdit olarak değerlendirildi.

“Yolsuzluk yapanlarla" diyaloğu reddetme
Kays Said, Nahda Hareketi de dahil olmak üzere parti liderleriyle siyasi diyalog düzenleme çağrılarına, partilerin temizliği hakkında şüphe uyandırarak ve onları tekrar yolsuzlukla suçlayarak yanıt verdi. Bu partileri "kanserojen buğdayı Tunus'a getiren kaçakçılara” benzeten Said, “Çünkü kanserojen siyasi pozisyonları teşvik ediyorlar" dedi. Tunus cumhurbaşkanının danışmanı Velid el-Haccam da Kays Said'in yolsuzluk yapan hiçbir kimseyle diyalog kurmakla ilgilenmediğini açıkladı. Dün Tunus’un başkentindeki bir otelde yapılan basın toplantısında "25 Temmuz Hareketi" ve "Kays Said Koordinasyon Komiteleri" grupları, cumhurbaşkanını, 25 Temmuz 2021 hareketinden sonra ve Ocak 2011 devriminden önce, içlerinde Bin Ali döneminin iktidar partisinin önde gelen isimlerinin, iş adamı ve medya patronu Nebil el-Karvi tarafından yönetilen “Tunus’un Kalbi” partisinden ve Abir Musa’nın yönettiği “Özgür Anayasa” partisinden bazı liderlerin olduğu yolsuzluğa bulaşmış kimselerle çalışmamaya davet ettiler.
İlgili bir bağlamda, Halk Partisi lideri (Kartaca'daki cumhurbaşkanlığı sarayına yakın olan milliyetçi Arap ve Nasırcı) ve Parlamento Üyesi Bedreddin el-Kamudi, Özgür Anayasa Partisi lideri Abir Musa’ya sert bir şekilde karşı çıkan açıklamalar yaptı. Bazı gazetelerce bir sonraki hükümetin başkanlığına aday gösterilen El-Kamudi, partisinin geçen 25 Temmuz'daki gösterileri "Kays Said Koordinasyon Komiteleri" ile birlikte organize ederek siyasal İslam güçlerinin dışlanması ve parlamento ve devlet kurumları üzerindeki kontrollerinin sınırlandırılması adına önemli bir rol oynadığını ifade etti. El-Kamudi, Cumhurbaşkanı Kays Said'in, 2019 seçimleri öncesinde ve sonrasında egemen ulusal kararlara dış devletlerin müdahalesini sağlamak amacıyla onlardan finansman alarak yolsuzluğa bulaşmakla suçladığı siyasi parti, sendika ve sivil toplum liderleriyle diyalog kurarak zaman kaybetmediğini, bunun yerine yolsuzlukla mücadelede iyi bir yönetim gösterebilmek için bir yol haritasını uygulamaya koyduğunu aktardı.

Partilerden bağımsız yol haritası
Tunus cumhurbaşkanı danışmanı Velid el-Haccam, Cumhurbaşkanı Kays Said ve cumhurbaşkanlığı kurumunun daha sonra açıklanacak bir "yol haritasını" tamamlama sürecinde olduğunu belirtti. Cumhurbaşkanlığı, son iki hafta içinde yayınlanan ve özellikle parlamentonun “askıya alınmasına”, yeni yetkililerin devletteki en üst düzey resmi görevlere atanmasına ve Hişam el-Meşişi hükümetinin, danışmanlarının ve bakanlarının çoğunun görevden alınması ve bir kısmının soruşturmaya sevk edilmesine dair bir dizi cumhurbaşkanlığı kararları ve kararnameleri aracılığıyla bu yol haritası için hazırlanmaya başladı. Beklenenin aksine Kays Said henüz bir başbakan atamadı. Daha çok bakanlık ve hassas sektörlerin bakanlıklarına denetçiler atadı. Son olarak da aralarında “genel koordinatör” olarak görev yapacak bir başbakanın adını açıklayacak. Yeni başbakan, cumhurbaşkanlığından ziyade parlamentonun denetimlerine bağlı olan eski başbakanların sahip olduğu kadar çok yetkiye sahip olamayacak.
Cumhurbaşkanı Kays Said’in anayasa ve seçim yasasını değiştirmek adına onay almak için halk referandumuna sunacağı iki taslak şimdilik “cumhurbaşkanlığı uzman komitesi” tarafından hazırlanma aşamasında bulunuyor. Kays Said tarafından yapılan açıklamaya göre, bu iki taslak, mevcut parlamentonun düzinelerce üyesini "yolsuzluk ve yüz milyarlarca liralık kaçakçılık suçlarıyla" ihraç ettikten sonra mevcut parlamentoya sunabilir.

Kartaca Sarayı'ndaki kararların merkezileştirilmesi
Bu senaryoda, eski bakan ve Halk Partisi lideri Muhammed el-Musilini, Şarku'l Avsat'a yaptığı açıklamada cumhurbaşkanlığının muhtemelen işlerin gidişatını izleyeceğini ve "başkanlık kararnameleri ve kararları yoluyla" iki hafta önce başladığı üst düzey pozisyonlarda onlarca görevden alma ve yerlerine yeni isimler atama kararlarının açıklanmasına benzer şekilde işleri yürüteceğini söyledi. Cumhurbaşkanının ayrıca, Tunus yasalarına göre ev hapsine alma ve güvenlik nedeniyle seyahat yasağı koyma yetkisi olan İçişleri Bakanlığı aracılığıyla adli bir soruşturma iznine gerek kalmadan diğer davaları takip edebileceğini aktardı. Dün Cumartesi, Mali Yargı Başkanlığı sözcüsü Muhsin El-Dali, eski Ulaştırma Bakanı ve "Nahda Hareketi" lideri Enver Maruf gibi üst düzey siyasetçilerin ve bakanların kararnameler kapsamında ev hapsine alındığını, haklarında soruşturma dosyası olmamasına rağmen İçişleri Bakanlığı tarafından gözaltına veya ev hapsine alınmaları yönünde emir verildiğini ifade etti.
Enver Maruf, bir yıldan fazla bir zaman önce 16 yaşındaki kızının bakanlığın aracı ile kaza yapması sonucu bakanlık malına maddi hasar vermekle suçlanmasının ardından yargıya sevk edilmişti. Öte yandan bazı politikacılar, eski Bakan Enver Maruf'u 2019 seçimleri arifesinde İletişim Teknolojileri Bakanı iken Nahda Hareketi’ne seçmen ağı hakkında bilgi vermekle suçluyor.
Aynı bağlamda, Tunus Yargı Başkanlığı’nın sözcüsü Muhsin el-Dali dün (Cumartesi) Tunus basınına, yargı kurumunun yakında Kays Said’in iki hafta önce görevden aldığı Hişam el-Meşişi hükümetinden ve ondan önceki Yusuf el-Şahid hükümetinden birçok bakana ve üst düzey politikacıya karşı tutuklama, ev hapsine alma veya seyahat yasağı koyma kararları alacağını aktardı. Öte yandan medya kaynakları dün, eski Başbakan Yusuf el-Şahid, danışmanı Bakan Mehdi Ben Gharbia ve medya danışmanı Mufdi el-Masadi hakkında “yolsuzluk ve yetkiyi kötüye kullanma” suçlamalarıyla ilgili soruşturmaların yeniden açıldığını doğruladı. Ancak Yargı Başkanlığı’nın sözcüsü Muhsin el-Dali, yargı tarafından tutuklama veya ev hapsine alma konusunda henüz resmi bir talimat verilmediğini söyledi. Aralarında Tunus'un Kalbi Partisi Milletvekili Cevher el-Muğayribi’nin de bulunduğu bir grup hukukçu ve politikacı, Cumhurbaşkanı Kays Said’in 25 Temmuz'da aldığı kararlara itiraz etmek için idari yargıya başvurma kararı aldıklarını açıkladı. El-Muğayribi, Facebook sayfasında "diğer makamlardan bağımsız bir makam olarak idari yargıya başvurmaya" karar verdiklerini ifade etti.

Nahda Hareketi’ne karşı yeni davalar
Bu arada, Kartaca Sarayı'na yakın medya ve partiler, Nahda Hareketi liderlerine karşı yeni davalar açıldığını aktardılar. Bu yeni davalar arasında Tunus’a ve Cumhurbaşkanı Kays Said’e karşı kara propaganda yapmak için Avrupalı ve Amerikalı kurumlarla sözleşmeler yapmak ve onlardan finansman almak gibi dosyalar yer alıyor.
Tunus Adalet Bakanlığı temsilcisi, Nahda Hareketi’nin geçen hafta alınan olağanüstü kararlardan sonra Cumhurbaşkanı Kays Said’e karşı bir baskı grubu oluşturmak, kendi imajını iyileştirmek ve kamuoyunu manipüle etmek amacıyla ABD’de kendi lehine kampanya yürütmesi için uluslararası bir lobicilik şirketi ile sözleşme yaptığının ortaya çıkmasıyla harekete karşı yeni bir dava açıldığını doğruladı.
Bu arada, bir dizi avukat ve politikacı, Cumhurbaşkanı’nın “yol haritasını” ve 25 Ağustos’tan sonraki aşamayı yani istisnai önlemleri etkinleştirmek için Kays Said tarafından konulan son tarihten sonrasını etkilemek için bir dizi yerel ve yabancı mahkemelerde bazı siyasi partilere karşı dava açtı.



UNRWA: Refah'ta yerinden edilenlerin sayısı 450 bine yükseldi

Gazze Şeridi'nin güneyindeki Refah kentinden ayrılmak zorunda kalan Filistinliler (AP)
Gazze Şeridi'nin güneyindeki Refah kentinden ayrılmak zorunda kalan Filistinliler (AP)
TT

UNRWA: Refah'ta yerinden edilenlerin sayısı 450 bine yükseldi

Gazze Şeridi'nin güneyindeki Refah kentinden ayrılmak zorunda kalan Filistinliler (AP)
Gazze Şeridi'nin güneyindeki Refah kentinden ayrılmak zorunda kalan Filistinliler (AP)

Birleşmiş Milletler Yakın Doğu'daki Filistinli Mültecilere Yardım ve Bayındırlık Ajansı (UNRWA) bugün yaptığı açıklamada, İsrail'in ilk tahliye emrini verdiği 6 Mayıs tarihinden bu güne kadar yaklaşık 450 bin kişinin Gazze Şeridi'nin güneyindeki Refah’tan zorla tahliye edildiğini duyurdu.

UNRWA X platformu aracılığıyla, aileler güvenlik arayışıyla kaçmaya devam ederken, Refah sokaklarının boş göründüğünü bildirdi.

UNRWA tarafından yapılan açıklamada, “İnsanlar sürekli olarak bitkin, aç ve endişeli durumda. Güvenli bir yer yok” ifadeleri yer aldı. Açıklamada ayrıca, acil bir ateşkesin ‘tek umut’ olduğu vurgulandı.

İsrail ordusu cumartesi günü Filistinlilere Gazze Şeridi'nin güneyindeki Refah, eş-Şabura ve Hirbet el-Ades’i boşaltmaları ve el-Mevasi’deki ‘insani bölgeye’ gitmeleri çağrısında bulundu.

UNRWA dün (Pazartesi) yaptığı açıklamada, İsrail ordusunun bir hafta önce ilk tahliye emrini vermesinden bu yana yaklaşık 360 bin kişinin Gazze Şeridi'nin güneyindeki Refah kentinden ayrılmak zorunda kaldığını belirtti.

Halihazırda ülke içinde yerinden edilmiş insanlarla dolup taşan Refah, Hamas hareketinin son kalesi olarak görülüyor.

UNRWA'nın açıklamasına göre Gazze'nin kuzeyinde bombardıman ve ek tahliye emirleri ‘binlerce ailenin daha yerinden edilmesine ve korkuya’ neden oldu.

sdvfe
Refah'tan ayrılan bir Filistinli, araçta üst üste yığılan eşyaların üzerinde oturuyor. (AP)

Hamas'ın askeri kanadı İzzeddin el-Kassam Tugayları Telegram üzerinden, güneydeki Refah'ın yanı sıra Cibaliye Mülteci Kampı ve Gazze'nin kuzeyindeki ez-Zeytun mahallesi de dahil olmak üzere çeşitli yerlerde İsrail güçlerine yönelik saldırılarla ilgili bilgi verdi.

Gazze Şeridi'nin eteklerindeki İsrail sınır kasabalarında dün yeni roket uyarıları yapıldı.

Bu arada dün yayınlanan haberlerde İsrail Savunma Bakanı Yoav Gallant, ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken ile Gazze Şeridi'ndeki durum hakkında görüştüğü belirtildi.

Gallant'ın ofisinden yapılan açıklamaya göre görüşmede İsrailli bakan, “İsrail ordusunun Gazze Şeridi boyunca terörist merkezlere yönelik operasyonlarını ve Refah Sınır Kapısı’nın güvenliği sağlanırken Hamas taburlarına karşı Refah bölgesinde yürütülen hassas operasyon da dahil olmak üzere Gazze'deki gelişmeleri” ele aldı.

Diğer taraftan ABD Dışişleri Bakanlığı sözcüsüne göre Blinken, ABD'nin ‘bir milyondan fazla insanın sığındığı’ Refah'ta İsrail'in büyük bir kara operasyonuna halen karşı olduğunu vurguladı.


Ampute edilen uzuvlar ve çürümeye terk edilen yaralar: İsrail’in “korkunç” hapishanesindeki Filistinliler için “ölmek yaşamaktan daha iyi”

Ampute edilen uzuvlar ve çürümeye terk edilen yaralar: İsrail’in “korkunç” hapishanesindeki Filistinliler için “ölmek yaşamaktan daha iyi”
TT

Ampute edilen uzuvlar ve çürümeye terk edilen yaralar: İsrail’in “korkunç” hapishanesindeki Filistinliler için “ölmek yaşamaktan daha iyi”

Ampute edilen uzuvlar ve çürümeye terk edilen yaralar: İsrail’in “korkunç” hapishanesindeki Filistinliler için “ölmek yaşamaktan daha iyi”

ABD merkezli CNN bir haberinde, Necef (Negev) Çölü bölgesinde şu anda gözaltı merkezi olarak kullanılan bir askeri üste çalışan bir İsrailli, halen aklından çıkaramadığını söylediği bir sahnenin iki fotoğrafını çektiğini aktardı.

Fotoğraflarda gri eşofmanlı sıra sıra adamlar, dikenli tel örgülerle çevrili kağıt inceliğindeki şiltelerin üzerinde otururken görülüyor. Hepsinin gözleri bağlı ve başları spot ışıklarının parıltısı altında ağır ağır sallanıyor.

CNN’e konuşan İsrailli, şunları söyledi:

Havada kötü bir koku vardı. Her yer erkek sesleriyle doluydu. Birbirleriyle konuşmaları engelleniyordu ve tutuklular kendi aralarında mırıldanıyorlardı. Bize hareket etmelerine izin verilmediği söylendi. Dik oturmak zorundalardı. Konuşmalarına ve göz bağlarının altından bakmalarına izin verilmiyordu.

xdcvfbgs
CNN’nin elde ettiği askeri üsten sızdırılan fotoğrafta gri eşofmanlı, gözleri bağlı ve kağıt inceliğindeki şilteler üzerinde oturan tutukluları görülüyor

Yaşananları anlatan üç İsrailli, tesiste sürekli kelepçeli halde olmanın sebep olduğu yaralar nedeniyle doktorların bazen mahkumların uzuvlarını kestiğini söylediler. CNN’nin haberine göre bazen acemi sağlık görevlileri tarafından gerçekleştirilen ve ‘stajyerler için iyi bir yer’ olarak ün kazanan tesiste uygulanan tıbbi müdahaleler sonucu hava çürümeye bırakılmış bakımsız yaraların kokusuyla doluydu.

CNN, İsrail'in Gazze'deki askeri operasyonu sırasında gözaltına alınan Filistinlilerin tutulduğu Necef Çölü'ndeki Sde Teiman adlı askeri tesiste çalışan üç İsrailli muhbirle konuştu. Üçü de İsrail'in Gazze'deki sert politikalarını destekleyen gruplardan yasal bir tepkiyle karşılaşma ve misilleme riski altında konuştular.

Sde Teiman’da yaşadıklarını anlatan İsrailli muhbirlerden biri, “Bize hareket etmelerine izin verilmediği söylendi. Dik oturmak zorundalardı. Konuşmalarına ve göz bağlarının altından bakmalarına izin verilmiyordu” dedi.

Anlatılanlara göre Gazze sınırından yaklaşık 30 kilometre uzaklıkta bulunan tesisin iki bölüme ayrılıyor. Bunlardan birincisi Gazze'den gelen yaklaşık 70 Filistinli tutuklunun aşırı fiziksel kısıtlama altında tutulduğu konteynerler, diğeri yaralı tutukluların yataklarına bağlandığı ve bebek bezi giydirildiği bir sahra hastanesi.

Askeri tesisin sahra hastanesinde sağlık görevlisi olarak çalışan muhbirlerden biri burada işlenen suçlarla ilgili olarak “İnsani olan her şeyi ellerinden aldılar” ifadelerini kullandı.

Bir başka muhbir ise şunları söyledi:

İstihbarat bilgileri toplamak amacıyla değil, intikam için dövülmüşlerdi. Dayak Filistinlilerin 7 Ekim'de yaptıklarına ve kamptaki davranışlarına kesilen bir cezaydı.

İsrail ordusu, CNN'in bu haberde yer alan tüm iddialara ilişkin yorum talebine yanıt olarak bir açıklama yaptı. Açıklamada şu ifadeler yer aldı:

İsrail ordusu gözaltındaki kişilere karşı uygun davranışlar sergilenmesini sağlar. İsrail askerleri tarafından yapılan her türlü suistimal iddiası incelenir ve uygun şekilde ele alınır. Suistimalden şüphelenildiğinde Askeri Polis Kriminal Soruşturma Şube tarafından soruşturma açılır. Gözaltına alınan kişilere risk düzeylerine ve sağlık durumlarına göre kelepçe takılır. Yetkililere hukuka aykırı kelepçeleme vakalarıyla ilgili herhangi bir rapor gelmedi.

İsrail ordusu, insanların çırılçıplak soyulduğu ya da bebek bezi verildiği yönündeki haberleri doğrudan yalanlamak yerine gözaltındaki kişilerin kıyafetlerinin, herhangi bir güvenlik riski oluşturmadıkları tespit edildiğinde kendilerine iade edildiğini söyledi.

İsrailli ve Filistinli insan hakları örgütlerinin Sde Teiman’daki mevcut koşulları protesto etmesinin ardından İsrail ve Arap basınında Sde Teiman’daki ihlallere ilişkin haberler yer almıştı. Ancak CNN’e göre askeri tesiste çalışan İsrailliler tarafından nadir olarak yapılan bu tür bir görgü tanıklığı, Gazze'de savaş yürüten İsrail'in davranışlarına daha fazla ışık tutuyor. Ayrıca İsrail hükümetinin uluslararası ve yasal olarak kabul edilmiş ilkelere uygun hareket ettiğine dair defalarca kez verdiği garantilere de şüphe düşürüyor.

CNN, Sde Teiman Askeri Üssü’ne girmek için İsrail ordusundan izin talebinde bulundu. CNN’den bir ekip, geçtiğimiz ay üssün ana kapısı önünde tesisin kapatılmasını talebiyle İsrailli eylemciler tarafından düzenlenen küçük bir protesto gösterisini haberleştirmişti. İsrail güvenlik güçleri CNN ekibini yaklaşık 30 dakika boyunca sorguladı ve kanalın foto muhabiri tarafından çekilen görüntüleri görmek istedi. İsrail, yabancı gazeteciler de dahil olmak üzere, güvenlikle ilgili konularda muhabirlere sık sık askeri sansür uyguluyor.

Çölde gözaltı

İsrail ordusu, 7 Ekim'de Hamas Hareketi öncülüğünde İsrail'e düzenlenen ve İsrailli yetkililerin yaklaşık bin 200 kişinin öldüğünü ve 250 kişinin rehin alındığını açıkladığı saldırıdan bu yana üç farklı askeri tesisin Gazze'den gelen Filistinliler için kısmen gözaltı kamplarına dönüştürüldüğünü kabul etti. İsrail, 7 Ekim saldırısının ardından Gazze Şeridi’ne savaş açtı.  Gazze’deki Sağlık Bakanlığı tarafından aktarılan verilere göre şimdiye kadar yaklaşık 35 bin kişi hayatını kaybetti.

cduk
Sde Teiman Askeri Gözaltı Merkezi’nin yerini gösteren harita (CNN)

İsrail’in varlığını kabul ettiği gözaltı kampları; Necef Çölü bölgesindeki Sde Teiman askeri tesisi, işgal altındaki Batı Şeria'da bulunan Anatot ve Ofer askeri üsleridir.

Bu kamplar, geçtiğimiz aralık ayında İsrail parlametosu Knesset tarafından kabul edilen İsrail'in Yasadışı Savaşçılar Yasası'nın kapsamına giriyor. Söz konusu yasayla ordunun şüpheli kişiyi gözaltına alma yetkisi genişletildi.

Yasa, ordunun şüpheli kişileri tutuklama emri olmaksızın 45 gün boyunca gözaltında tutmasına izin veriyor. Bu sürenin sonunda, insan hakları örgütlerinin 7 Ekim'den bu yana dramatik bir şekilde kötüleştiğini söylediği koşullarda 9 binden fazla Filistinlinin tutulduğu İsrail Cezaevi Servisi'ne (IPS) nakledilmeleri gerekiyor.

Filistin Esirler Cemiyeti geçtiğimiz hafta yaptığı açıklamada, savaşın başlamasından bu yana aralarında Gazze'nin önde gelen cerrahlarından Dr. Adnan eş-Berş’in de aralarında bulunduğu 18 Filistinlinin İsrail tarafından gözaltında tutuldukları sırada öldüğünü açıkladı.

Gözaltındaki kişi sayısının bilinmediği askeri gözaltı kampları, Yasadışı Savaşçılar Yasası'nın öngördüğü gözaltı süresi boyunca bir filtreleme noktası olarak hizmet veriyor. Kamplarda gözaltında tutulduktan sonra Hamas'la bağlantısı olduğundan şüphelen kişiler IPS’ye nakledilirken, Hamas’la bağlantısı olmadığı anlaşılanlar serbest bırakılarak Gazze'ye dönmesine izin veriliyor.

CNN geçtiğimiz ay Gazze dışında görüştüğü Dr. Muhammed er-Ran, askeri bir tesiste gözaltında tutulduğu dönemi anlatırken “Uyuyabilmek için geceyi dört gözle bekliyorduk” ifadelerini kullandı.

Gündüz aşırı sıcak olan geceleri ise aşırı dondurucu olabilen çöl havasına dayanabildiklerini söyleyen Dr. Ran, “Gece olduktan sonra durumumuzun değişeceği umuduyla sabahı beklerdik” dedi.

Filistin asıllı bir Bosna Hersek vatandaşı olan Dr. Muhammed er-Ran, İsrail'in hava, kara ve deniz saldırıları sırasında kapatılan ve baskına uğrayan ilk hastanelerden biri olan Gazze'nin kuzeyindeki Endonezya Hastanesi'nin cerrahi biriminin başındaydı.

Dr. Ran, İsrail tarafından ağır bombardımana tutulan Gazze Şeridi'nin kuzeyindeki hastaneden kaçtıktan sonra üç gün boyunca çalıştığı Gazze şehrindeki el-Ehli Baptist Hastanesi'nin önünde 18 Aralık'ta tutuklandığını belirtti.

Tutuklu halde iç çamaşırlarıyla kalıncaya kadar üzerindeki giysilerin çıkarıldığını, gözlerinin ve bileklerinin bağlandığını ve bir kamyonetin kasasına atıldığını söyleyen Dr. Ran, neredeyse çıplak haldeki tutuklularla birlikte çölün ortasındaki bir gözaltı kampına götürülürken üst üste yığıldıklarını kaydetti.

Dr. Ran’ın anlattıkları, CNN tarafından toplanan ve Gazze'deki gözaltı koşullarını aktaran onlarca başka anlatımla detaylarına varıncaya kadar tutarlı. İsrail askerlerinin sosyal medya profillerinde yayınlanan çok sayıda toplu tutuklama fotoğrafı da Dr. Ran’ın anlattıklarını destekler nitelikte. Bu fotoğrafların birçoğunda Gazze sakinleri elleri ve ayakları kablolarla bağlanmış, gözleri kapatılmış ve üzerlerinde sadece iç çamaşırları olduğu halde gözaltına alınırken görülüyor.

CNN’e 44 gün boyunca askeri bir gözaltı merkezinde tutulduğunu söyleyen Dr. Ran, “Günlerimiz ibadet, gözyaşları ve yakarışlarla geçiyordu. Bu da çektiğimiz işkenceyi hafifletiyordu” dedi.

Dr. Ran, sözlerine şöyle devam etti:

Ağladık ve ağladık... Kendimiz için ağladık, milletimiz için ağladık, toplumumuz için ağladık, sevdiklerimiz için ağladık. Aklımıza gelebilecek her şey için ağladık.

Eş-Şaviş

Gözaltına alınmasının üzerinden bir hafta geçmişti ki gözaltı kampı yetkilileri ona gardiyanlar ve mahkumlar arasında arabuluculuk yapmasını emretti. Bu arabuluculuk rolüne yerel Arapça’da ‘eş-Şaviş’ yani ‘gözetmen’ deniyor.

İsrailli muhbirlere göre eş-Şaviş, genellikle sorgulamadan sonra Hamas'la bağlantısı olduğu şüphesinden kurtulan bir tutuklu oluyor.

Tutukluları gereksiz yere alıkoyduğunu ya da çevirmenlik yaptırmak amacıyla kullandığını reddeden İsrail ordusu tarafından yapılan açıklamada “Eğer tutukluluğun devam etmesini gerektirecek bir neden yoksa serbest bırakılıp Gazze'ye geri götürülürler” denildi.

Göz bağını çıkarmak çok eziyetli

Ancak muhbirlerin ve başta eş-Şaviş olmak üzere gözaltına alındıktan sonra serbest bırakılanların anlattıkları İsrail ordusunun suçlamalardan aklananlarla ilgili çizdiği tabloya şüphe düşürüyor. Şarku'l Avsat'ın CNN'den aktardığı habere göre Dr. Ran, Hamas bağlantısından aklandıktan sonra birkaç hafta boyunca eş-Şaviş olarak görev yaptığını açıkladı. Aynı şekilde İsrailli muhbirler de suçlamalardan aklanan eş-Şaviş’in bir süre daha arabuluculuk yaptığını belirttiler.

Görgü tanıklarına göre akıcı bir şekilde İbranice konuşabilen eş-Şaviş, böylece gardiyanların emirlerini diğer tutuklulara Arapça olarak iletebiliyordu.

Bu rolünden dolayı kendisine özel bir imtiyaz tanındığını ifade eden Dr. Ran, gözlerindeki bağın çıkarıldığını, ancak bu esnada çekilen ızdırabın farklı bir cehennem olduğunu vurguladı.

xcdvf
Dr. Muhammed er-Ran (Sosyal medya siteleri)

Gözaltındayken yaşadıklarını anlatmaya devam eden Dr. Ran, “Çektiğim işkencenin bir parçası da insanlara nasıl işkence yapıldığını görmekti. (Gözlerimiz bağlıyken) olan bitene tanık olmuyor, işkenceyi, intikamı, baskıyı göremiyorsunuz. Gözümdeki bağı çıkardıklarında ne kadar aşağılandığımı ve küçük düşürüldüğümü görebiliyordum. Bize insan olarak değil de hayvan olarak baktıklarını görebiliyordum” şeklinde konuştu.

Dr. Ran'ın gördüğü cezalandırma biçimlerine ilişkin anlattıkları CNN’e konuşan muhbirler tarafından da doğrulandı. Başka bir tutukluyla konuşmak gibi bir ‘ihlali’ gerçekleştiren bir tutukluya bir saate kadar kollarını başının üzerinde tutması emrediliyor, bazen tutuklunun bu pozisyonda kalmasını sağlamak için bir çite bağlanıyordu.

Konuşma ve hareket etme yasağını tekrar tekrar ihlal edenler için ceza daha da ağırlaşıyor. İsrailli iki muhbir ve Dr. Ran'ın anlattıklarına göre bazen İsrailli gardiyanlar tutukluyu çitlerin dışındaki bir alana götürüp ciddi şekilde dövüyordu. Gözaltı merkezinde gardiyan olarak görev yapan bir muhbir, bir adamın dişlerine vurulduğunu ve bazı kemiklerinin kırıldığını gördüğünü söyledi.

Gece İşkencesi

İsrailli bir muhbir ile Dr. Ran, rutin aramalar sırasında gardiyanların uyuyan tutukluların üzerine büyük köpekleri saldığını ve askerler çitlerden içeri girerken şok bombası attıklarını anlattılar.

Bu yapılanları ‘gece işkencesi’ olarak tanımlayan Dr. Ran, “Biz bağlı haldeyken aramızda dolaşan ve üzerimize basan köpekleri serbest bıraktılar. Yüzüstü yatmalısınız, yüzünüz yere yapışmış olacak. Siz hareket edemiyorsunuz, ama onlar sizin üzerinizde hareket ediyorlar” dedi.

İsrailli muhbir ise aramayla ilgili üzüncü ayrıntıları şöyle anlattı:

Askeri polisten özel bir birlik sözde arama yapıyordu, ama gerçekte bu onları dövmek için bir bahaneydi. Korkunçtu, çok fazla bağırış ve köpek havlaması vardı.

Yaralı tutuklular yataklarına bağlanıyor

Muhbirlerin anlattıkları, Sde Teiman’daki sahra hastanesinde yaşanan bir başka dehşeti gözler önüne serdi.

Sde Teiman’daki sahra hastanesinde görevli bir sağlık çalışanı olan muhbirlerden biri, “Bu hastalarla ilgilenirken onların tamamen savunmasız olduklarını hissettim. Kendinizi hareket edemez, neler olduğunu göremez ve tamamen çıplak halde düşünün. Bu sizi tamamen savunmasız hale getirir. Bence bu, psikolojik işkence değilse de ona yakın bir şey” diye konuştu.

Filistinli tutuklular üzerinde yetkisi olmadığı halde tıbbi işlemler yapmasının emredildiğini söyleyen diğer muhbir ise “Benden hastalar üzerinde nasıl işlem yapılacağını öğrenmem ve uzmanlık alanımın tamamen dışında olan basit tıbbi prosedürleri uygulamam istendi” dedi.

Bu tıbbi prosedürlerin genellikle anestezi olmadan yapıldığını açıklayan muhbir, “Eğer ağrı şikayeti varsa onlara parasetamol (asetaminofen için kullanılan başka bir isim) verilmesi söylendi. Oradayken kendimi suç ortağı olarak hissettim” dedi.

Bileklerinin sürekli bağlanması nedeniyle yaralanan bir adamın ampute edilmesine tanık olduğunu da söyleyen muhbirin anlattıkları, Sde Teiman’da çalışan bir doktor tarafından yazılan ve nisan ayında İsrail’in Haaretz gazetesi tarafından yayınlanan bir mektupta yer alan detayları destekler nitelikteydi.

Haaretz gazetesinin haberine göre İsrail Başsavcılığı ile İsrail Sağlık ve Savunma bakanlıklarına hitaben kaleme alınan mektupta, “Tıbbi tesis faaliyete geçtiği ilk günlerden bugüne kadar ciddi etik ikilemlerle ve daha fazlasıyla karşı karşıya kalmıştır. (Bu mektubu) tesisin faaliyetlerinin Yasadışı Savaşçılar Yasası'nda yer alan sağlıkla ilgili yönetmeliklerin bir bölümüne uymadığı konusunda sizi uyarmak için yazıyorum” ifadeleri yer aldı.

Sde Teiman'da yaşadıklarını anlatan İsrailli muhbirlerden biri, gözaltı merkezindeki tutuklar için “İnsani olan her şeyi ellerinden aldılar” dedi.

İsrailli muhbirler ayrıca sağlık ekibinden tıbbi belgeleri imzalamaktan kaçınmalarının istendiğini de vurguladılar. Bu durum İsrail'de İnsan Hakları Doktorları (PHRI) tarafından daha önce yayınlanan raporları doğruluyor.

PHRI, nisan ayındaki raporunda ‘tıbbi etik ihlallerinin soruşturulması ya da hekimlerin şikayet edilmelerini engellemek amacıyla kimliğinin gizlenmesine ilişkin ciddi endişeler’ konusunda uyardı.

İhbarcılardan biri kendisinden istenen tedaviyi uygulayacak eğitimi almadığını belirterek, “Hiçbir şey imzalamıyorsunuz, yönetimden hiçbir onay yok, stajyerler için bir cennet, çünkü ne isterseniz onu yapıyorsunuz” dedi.

Gözaltı kampları dünyadan gizleniyor

Sde Teiman ve diğer askeri gözaltı kampları kurulmalarından bu yana tam bir gizlilik içindeler. İsrail bu kamplarda tutulan tutukluların sayısını ya da Gazze'den gelen tutukluların nerede olduğunu açıklama taleplerini her defasında reddetti.

İsrail Yüksek Mahkemesi, geçtiğimiz çarşamba günü İsrail merkezli insan hakları örgütü HaMoked tarafından şubat ayında Gazze'nin güneyindeki Nasır Hastanesi'nde tutuklanan Filistinli röntgen teknisyeninin nerede olduğunun açıklanması için verilen dilekçe üzerine bir duruşma gerçekleştirdi. Duruşma 7 Ekim'den bu yana bir ilki teşkil etti.

İsrail Yüksek Mahkemesi daha önce Gazze'de bilinmeyen yerlerde gözaltında tutulan onlarca Filistinli adına verilen ‘habeas corpus’ dilekçelerini reddetmişti.

İsrailli bir insan hakları savunucusu olan İsrail merkezli İşkenceye Karşı Halk Komitesi (PCATI) Direktörü Tal Steiner, bu gizliliğin ‘işitilen vahşetlerin gerçekleşmesine izin verdiğini’ söyledi.

CNN’e konuşan Steiner, “Dış dünyadan tamamen izole edilmiş kişiler, işkence ve kötü muameleye karşı en savunmasız kişilerdir” dedi.

Öte yandan uydu görüntüleri Sde Teiman'daki faaliyetlere ışık tuttu. Uydu görüntüleri, İsrail ile Hamas arasında 7 Ekim'de başlayan savaşı takip eden aylarda çöl kampında aralarında büyük çadırlar ve hangarların da bulunduğu 100'den fazla yeni yapının inşa edildiğini gösterdi. Bununla birlikte 10 Eylül 2023 ve 1 Mart 2024 tarihleri arasında alınan uydu görüntüleri arasında yapılan karşılaştırma, tesisteki araç sayısında büyük ve faaliyetlerde hafif bir artış olduğunu ortaya koydu. Aralık ayı başlarındaki iki tarihe ait uydu görüntülerde tesisteki inşaat çalışmalarının devam ettiği görüldü.

CNN ayrıca gri eşofmanlar giydirilmiş, gözleri bağlı bir grup adamı tutulduğu yeri gösteren sızdırılmış iki fotoğrafın coğrafi konumunu da tespit etti. Fotoğraflarda görülen panellerin türü, uydu görüntülerinde görülen büyük bir tesisin merkezindeki bir binanın panelleriyle eşleşti.

Bir ahırı andıran bina, savaşın başlamasından bu yana ortaya çıkan yeni binaların arasında göze çarpan eski bir bina olan Sde Teiman askeri tesisinin ortasında yer alıyor.

CNN diğer iki askeri gözaltı kampının (işgal altındaki Batı Şeria'da bulunan Ofer ve Anatot üsleri) uydu görüntülerini de inceledi ve 7 Ekim'den bu yana herhangi bir genişleme çalışması tespit etmedi. Bazı insan hakları örgütleri ve hukuk uzmanları, Gazze'ye en yakın konumda olan Sde Teiman Askeri Üssü’nün, üç askeri gözaltı kampı arasında en fazla sayıda tutukluya ev sahipliği yapan nokta olduğuna inandıklarını söylediler.

Gözaltı kampında tutulduktan sonra serbest bırakılan İbrahim Yasin (27) serbest bırakıldığı gün “Orada 23 gün kaldım, 23 gün bana 100 yıl gibi geldi” açıklamasında bulundu.

Yasin, yeni tahliye olan ve halen üzerinde gri hapishane eşofmanları olan 10'dan fazla kişiyle birlikte kalabalık bir odada dinleniyordu. Bu kişilerin bazılarının bileklerinde kelepçelerin açtığı derin yaralar vardı.

Serbest bırakılan bir diğer kişi olan Sufyan Ebu Salah (43) ise “Kelepçeliydik ve gözlerimiz bağlıydı, bugün ilk kez görebiliyorum” dedi.

Duygularım öldü

Serbest bırakılanların birçoğunun gözlerinde donuk bir ifade vardı ve çelimsiz görünüyorlardı. Sedyede yatan yaşlı bir adam, ancak oksijen makinesinin yardımıyla nefes alabiliyordu. Hastanenin dışında, serbest bırakılanlardan iki Filistin Kızılayı görevlisi meslektaşlarıyla kucaklaştılar.

Dr. Ran için ise arkadaşlarıyla yeniden bir araya gelmek ise aynı coşkuya neden olmadı. Yaşadığı deneyimin onu bir ay boyunca içine kapanmasına ve duygularının ölmesine neden olduğunu söyleyen Dr. Ran, “Çok acı vericiydi. Serbest bırakıldığımda insanlar onları özlememi ve kucaklamamı bekliyordu. Ama bir boşluk vardı, gözaltında benimle birlikte olan insanlar ailem oldu. O arkadaşlıklar bize ait olan tek şeydi” ifadelerini kullandı.

Serbest bırakılmadan az önce tutuklu arkadaşlarından birinin, fısıldayarak kendisine seslenip ondan Gazze'deki eşini ve çocuklarını bulmasını istediğini söyleyen Dr. Ran, “Benden onlara şehit olmalarının daha iyi olduğunu, tutuklanıp buraya getirilmektense ölmelerinin daha iyi olacağını söylememi istedi” dedi.


İsrail ordusu Refah'ta bir BM çalışanını öldürdüğünü itiraf etti: Savaş bölgesindeydi

İsrail ordusunun ilk değerlendirmesi, BM aracının "devam eden çatışmalar sırasında" bombalandığını gösteriyor (DPA)
İsrail ordusunun ilk değerlendirmesi, BM aracının "devam eden çatışmalar sırasında" bombalandığını gösteriyor (DPA)
TT

İsrail ordusu Refah'ta bir BM çalışanını öldürdüğünü itiraf etti: Savaş bölgesindeydi

İsrail ordusunun ilk değerlendirmesi, BM aracının "devam eden çatışmalar sırasında" bombalandığını gösteriyor (DPA)
İsrail ordusunun ilk değerlendirmesi, BM aracının "devam eden çatışmalar sırasında" bombalandığını gösteriyor (DPA)

Times of Israel gazetesi bugün İsrail ordusunun, Gazze'nin güneyindeki Refah'ta bir BM çalışanının aktif çatışma bölgesindeyken öldürüldüğünü, bir başka çalışanın da yaralandığını belirttiği açıklamasını aktardı.

Arap Dünyası Haber Ajansına ise bir yetkilinin, bir çalışanın ölümü ve diğerinin yaralanması olaylarının soruşturulduğunu söylediğini belirtti.

Ordu, ilk değerlendirmenin, BM aracının "aktif savaş bölgesi olarak belirlenen bir alanda çatışmaların ortasında" bombalandığını gösterdiğini açıkladı.

Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri'nin bir sözcüsü dün (Pazartesi), Refah'ta örgüte ait bir aracın hedef alınması sonucu bir BM çalışanının öldüğünü ve bir başkasının da yaralandığını doğrularken, Gazze'deki hükümet medya ofisi çalışanın ölümü ile ilgili İsrail ordusunu suçladı.

BM sözcüsü yaptığı açıklamada, Genel Sekreter António Guterres'in Refah'taki Avrupa Hastanesine giderken araçlarının bombalanması sonucu bir BM Güvenlik ve Emniyet Dairesi çalışanının hayatını kaybetmesi ve bir başka çalışanın da yaralanmasından duyduğu derin üzüntüyü dile getirdiğini söyledi.

Gazze'deki hükümet medya ofisi ise İsrail ordusunu yabancı bir çalışanı öldürmek ve başka bir yabancı çalışanı yaralamakla suçladı ve Refah'ta Birleşmiş Milletler aracına binerken hedef alındıklarını belirtti.

ABD Uluslararası Kalkınma Ajansı (USAID) Direktörü Samantha Power, "X" platformundaki hesabında yaptığı açıklamada: " Birleşmiş Milletler çalışanlarına yönelik saldırılar ve en az bir kişinin öldürüldüğüne dair haberlerden dehşete düştüm. Bu da öldürülen BM personeli, yardım görevlileri ve sivillerin şaşırtıcı sayısını artırıyor. BM personeli en kırılgan durumdaki insanlara yardım etmek için çalışmaktadır ve işlerini güvenli bir şekilde yapabilmeleri için korunmalıdırlar" ifadeleri yer aldı.

 


Manama Zirvesi’nin ana gündemi Filistin'e destek olacak

Bahreyn Kralı Hamad bin İsa el-Halife Arap Birliği Genel Sekreteri Ahmed Ebu Gayt ve yardımcısı Husam Zeki'yi kabul etti. (BNA)
Bahreyn Kralı Hamad bin İsa el-Halife Arap Birliği Genel Sekreteri Ahmed Ebu Gayt ve yardımcısı Husam Zeki'yi kabul etti. (BNA)
TT

Manama Zirvesi’nin ana gündemi Filistin'e destek olacak

Bahreyn Kralı Hamad bin İsa el-Halife Arap Birliği Genel Sekreteri Ahmed Ebu Gayt ve yardımcısı Husam Zeki'yi kabul etti. (BNA)
Bahreyn Kralı Hamad bin İsa el-Halife Arap Birliği Genel Sekreteri Ahmed Ebu Gayt ve yardımcısı Husam Zeki'yi kabul etti. (BNA)

Arap ülkeleri dışişleri bakanları, perşembe günü zirve düzeyinde toplanacak olan Arap Birliği Konseyi'nin 33’üncü oturumuna hazırlık amacıyla bugün (Salı) Bahreyn'in başkenti Manama'da bir araya geliyor. Alınan bilgilere göre tartışmalı konuları bir kenara bırakma eğiliminde olan zirve, Gazze Şeridi'nde yedi aydan fazla bir süredir devam eden savaşın dayattığı ‘istisnai koşullar’ altında yapıldığından, gündemin en üst sırasında Filistin'e verilen desteğin yinelenmesi yer alacak.

Arap Birliği Genel Sekreter Yardımcısı Husam Zeki, hazırlık toplantıları çerçevesinde Şarku’l Avsat'a yaptığı açıklamada zirvenin sonuçları konusunda iyimser olduğunu belirterek, “Filistin'in haklarını destekleyen ve uluslararası toplumu Filistin'e karşı sorumluluklarını terk etmemeye çağıran güçlü tutumlar bekliyoruz” ifadesini kullandı.

Genel Sekreter Yardımcısı, “Manama Zirvesi'nin Filistin meselesini tüm yönleriyle, özellikle de Gazze Şeridi'nde devam eden savaşla ilgili güncel gelişmeler doğrultusunda ele aldığını” vurguladı.

Zeki, Manama Zirvesi’nde Arap uzlaşısının boyutuna ilişkin beklentileriyle ilgili olarak şunları söyledi: “Hazırlık toplantıları genellikle uzlaşılan ve tartışılan tüm konuların ele alınmasına sahne oluyor. Ancak Arap liderlerine sunulan başlıklar tartışmalı konulardan uzak, uzlaşılan konulardır.”

Geçtiğimiz cumartesi gününden bu yana Manama Zirvesi için hazırlık toplantıları yapılıyor. Arap Birliği, İsrail'in Filistin'e yönelik saldırısının yansımalarıyla başa çıkmak için acil bir plan üzerinde anlaşmaya varmak üzere iki gün süren toplantılar düzenledi.


Irak: DEAŞ saldırısında 5 asker öldü

Irak askeri (AFP)
Irak askeri (AFP)
TT

Irak: DEAŞ saldırısında 5 asker öldü

Irak askeri (AFP)
Irak askeri (AFP)

DEAŞ dün (Pazartesi), Irak'ın doğusunda Diyala ve Selahaddin vilayetleri arasında kırsal bölgedeki bir askeri mevziye saldırdı. Reuters'a konuşan iki güvenlik kaynağı, saldırıda 5 Irak askerinin öldüğünü, 5 askerin de yaralandığını belirtti.

Irak Savunma Bakanlığı yaptığı açıklamada, üst düzey bir subay ve çok sayıda askerin silahlı saldırıyı püskürtürken çıkan çatışmada öldürüldüğünü duyurdu.

Bakanlıktan yapılan açıklamada, bir piyade tugayının ikinci alay komutanı Albay Halid Naci Vasak ile birlikte bazı askerlerin "sorumluluk alanı içindeki" saldırıyı püskürtürken öldürüldüğü belirtildi.


Gazze'de kıtlık çirkin yüzünü gösteriyor

Gazze Şeridi'nin merkezindeki Deyr el-Balah sakinlerine dün (Pazartesi) sıcak yemek dağıtıldı. (AFP)
Gazze Şeridi'nin merkezindeki Deyr el-Balah sakinlerine dün (Pazartesi) sıcak yemek dağıtıldı. (AFP)
TT

Gazze'de kıtlık çirkin yüzünü gösteriyor

Gazze Şeridi'nin merkezindeki Deyr el-Balah sakinlerine dün (Pazartesi) sıcak yemek dağıtıldı. (AFP)
Gazze Şeridi'nin merkezindeki Deyr el-Balah sakinlerine dün (Pazartesi) sıcak yemek dağıtıldı. (AFP)

İsrail'in Refah Sınır Kapısı’nı kontrol altına alması ve yardım girişini neredeyse tamamen durdurmasının ardından, Gazze Şeridi'nin kuzeyinde kıtlık korkusu yeniden baş gösterdi.

Son sekiz gündür, sınırlı miktarda un ve az miktarda konserve gıda taşıyan birkaç tır dışında Gazze Şeridi'ne hiçbir mal girmedi. Yaklaşık bir hafta önce de dondurulmuş sebze ve et girişinin tamamen engellenmesine karar verilmişti.

Gazze Şeridi'nin kuzeyindeki Gazzeliler, yardım girişinin durdurulmasının, geçtiğimiz aylarda yaşadıkları, 26 kadar çocuk ve yaşlının ölümüne neden olan kıtlığın ardından yeni bir kıtlığa yol açmasından korkuyor. Gazze Şeridi'nin orta ve güney kesiminde yaşayan Gazzeliler de benzer bir deneyim yaşamaktan endişeli.

İsrail medyasının aktardığına göre İsrail ordusu, Cibaliye'de askeri bir operasyon başlattıktan sonra, Gazze Şeridi'nin kuzeyine yardım getirmek için Beyt Lahiya'nın batısında geçici bir sınır yolu açmaya karar verdi. Ancak Yahudi aşırılıkçılar yardım yolunun açılmasını engelledi.

İsrail ordusunun saldırısını derinleştirmesi ve Gazze Şeridi'nin kuzeyinde Hamas'ın kalelerinden biri olan kalabalık kampın içlerine doğru ilerlemeye çalışmasının ardından, Cibaliye Mülteci Kampı dün (Pazartesi) en şiddetli çatışmalara sahne oldu. Saha kaynakları İsrail güçlerinin yoğun ateş altında kampın merkezine doğru ilerlemeye çalıştığını, ancak Filistinli savaşçıların onları şiddetle püskürttüğünü bildirdi.

Bu arada İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, Hamas'ı ‘ortadan kaldırma’ hedefinde ısrar ediyor. Ancak hareket içinde Şarku’l Avsat'a konuşan kaynaklara göre Hamas'ın hayalci bulduğu bir teklif olan silahlarını bırakmaları, teslim olmaları ve esirleri teslim etmelerinin ardından liderlerinin Gazze Şeridi'nden sürgün edilmesi halinde savaşı durdurmayı teklif etti.

Gazze'deki İsrailli esirlerin aileleri dün, İsrail'in savaşta ölenleri anma töreninde büyük bir kargaşaya neden oldu. Aileler Netanyahu hükümetini Hamas tarafından esir tutulan 132 asker ve vatandaşın hayatını hiçe saymakla suçladı.


Hangi endişeler Mısır-İran ilişkilerinin “tamamen normalleşmesini” engelliyor?

İran Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi ve Mısır Cumhurbaşkanı Abdulfettah es-Sisi (AFP)
İran Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi ve Mısır Cumhurbaşkanı Abdulfettah es-Sisi (AFP)
TT

Hangi endişeler Mısır-İran ilişkilerinin “tamamen normalleşmesini” engelliyor?

İran Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi ve Mısır Cumhurbaşkanı Abdulfettah es-Sisi (AFP)
İran Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi ve Mısır Cumhurbaşkanı Abdulfettah es-Sisi (AFP)

İbrahim Mustafa

Mısır ve İran, yaklaşık 45 yıldır kopuk olan iki ülke arasındaki diplomatik ilişkileri normale dönebilecek ‘ortak bir nokta’ bulmak amacıyla çabalarına hız kazandırdı. İki ülkenin yetkilileri arasındaki temaslar son 18 ayda sıklaşırken iki ülkenin dışişleri bakanlıkları ilişkileri normalleştirmek için bir ‘yol haritası’ üzerinde çalışıyorlar.

İslam İşbirliği Teşkilatı (İİT) tarafından 4-5 Mayıs tarihlerinde Gambiya’da düzenlenen 15. İslam Zirvesi sırasında Mısır ve İran dışişleri bakanları arasında yapılan görüşme, iki ülke arasındaki yakınlaşmanın son sinyali olarak değerlendirildi. Mısır Dışişleri Bakanlığı tarafından 4 Mayıs'ta yapılan açıklamada tarafların Mısır ve İran cumhurbaşkanlarının daha önce verdikleri direktifler doğrultusunda ilişkilerin normalleştirilmesi amacıyla çözüm bekleyen tüm önemli konuları ve meseleleri ele almak üzere istişarelere devam etmede mutabık kaldıkları belirtildi. Öte yandan İran Dışişleri Bakanı Emir Hüseyin Abdullahiyan, Mısırlı mevkidaşıyla yaptığı görüşmeden günler sonra Kahire ve Tahran'ın ‘iki ülke arasındaki diplomatik ilişkileri normal seyrine döndürme yolunda olduğunu’ söyleyerek daha net bir açıklamada bulundu.

Geçtiğimiz yıl Mısır Cumhurbaşkanı Abdulfettah es-Sisi ve İran Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi arasında yapılan görüşmeyle en üst düzeye taşınan iki ülke arasındaki yetkililer arasında kamuoyu önünde gerçekleşen görüşmeler henüz 1990'lı yılların başlarından bu yana maslahatgüzar düzeyinde seyreden ilişkilerin düzeyini yükseltecek resmi bir açıklamaya dönüşmedi. İki ülke arasındaki ilişkiler, Mısır'ın 1979 yılında İsrail ile imzaladığı barış anlaşmasının ardından kopmuştu.

Örtüşen çıkarlar

Kısa bir süre önce BRICS’e katılan iki ülkenin birçok dosyada birbiriyle örtüşe çıkarları bulunuyor. Mısır Planlama ve Ekonomik Kalkınma Bakanı Dr. Hala es-Said’e göre Mısır’ın döviz gelirleri, Husilerin Kızıldeniz'deki silahlı eylemlerinden etkilendi. Çünkü Husilerin bölgedeki eylemleri Süveyş Kanalı’nın gelirlerinde yüzde 50’lik bir düşüşe neden oldu. Süveyş Kanalı’nın gelirleri geçtiğimiz nisan ayında 575 milyon dolar oldu. Geçtiğimiz yılın aynı döneminde bu rakam 904 milyon dolardı.

Husiler geçtiğimiz kasım ayında, ‘Gazze halkına destek’ iddiasıyla İsrail limanlarına giden ticari gemilere saldırılar düzenlemişti. Husilerin saldırıları, büyük nakliye şirketlerinin Kızıldeniz’i ve Süveyş Kanalı'nı kullanmaktan kaçınmasına ve bunun yerine Ümit Burnu rotasını tercih etmesine yol açtı.

Küresel ticaretin yüzde 12'si ve konteyner taşımacılığının yüzde 30'u Süveyş Kanalı üzerinden yapılıyor. Süvey Kanalı’nın 2022-2023 mali yılındaki geliri 9,4 milyar dolardı.

Bölgesel zorluklar

Eski Mısır Dışişleri Bakan Yardımcısı ve Büyükelçi Cemal Beyumi, Ortadoğu'da devam eden kaosun yanı sıra Libya, Sudan, Suriye, Filistin ve diğer krizlerin gölgesinde İslam ülkeleri arasında mevcut zorluklarla koordineli bir şekilde başa çıkma çabası çerçevesinde Kahire ve Tahran'ı birbirine yaklaştırdığını düşünüyor.

The Independent Arabia’ya açıklamalarda bulunan Beyumi, Mısır’ın merhum Cumhurbaşkanı Enver Sedat döneminde, İsrail ile barış anlaşmasının ardından ‘kibirli tutumu’ nedeniyle ilişkileri koparanın önce İran olduğuna dikkat çekti. Aralarındaki ilişkileri normale döndürmenin ve Ortadoğu'nun iç işlerine dışarıdan müdahaleyi önlemek için aralarında koordinasyon sağlamanın her iki ülkenin de çıkarına olduğunu vurgulayan Mısırlı eski yetkili, şu an iki ülke arasındaki ilişkilerin maslahatgüzar düzeyinde olmasına rağmen, her iki ülkenin yetkilileri tarafından yapılan açıklamaların ‘olumlu olduğunu ve her birinin diğerini kardeş ülke olarak tanımladığını’ söyledi.

Kahire ve Tahran arasında tam normalleşme ve büyükelçi atama için halihazırda diplomatik iletişim düzeyinde zemin oluştuğundan sadece takvim konusunda bir anlaşmaya ihtiyaç duyulduğunu belirten Kahire ve Tahran'daki diplomatik misyonların başındaki kişilerin unvanları ‘maslahatgüzar’ olmasına rağmen, her zaman yüksek nitelikli ve deneyimli diplomatların seçildiğine dikkati çekti.

Yakınlaşmanın ayak sesleri

Mısır-İran yakınlaşmasının ayak sesleri, Mısır Dışişleri Bakanı Samih Şukri'nin 2022 yılının kasım ayında Şarm eş-Şeyh’te düzenlenen Birleşmiş Milletler (BM) İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi 27. Taraflar Konferansı (COP27) oturum aralarında İran Cumhurbaşkanı Yardımcısı ve Çevre Koruma Kurumu Başkanı Ali Selaceke ile bir araya gelmesiyle duyulmaya başladı.

Bu görüşmeden bir ay sonra Cumhurbaşkanı Sisi, Ürdün'de düzenlenen 2. Bağdat İşbirliği ve Ortaklık Konferansı Genel Oturumu sırasında İran Dışişleri Bakanı Hüseyin Emir Abdullahiyan ile ‘ayaküstü’ bir araya geldi. Bu görüşmenin peşinden Abdullahiyan, Irak Başbakanı Muhammed Şiya es-Sudani tarafından Mısır-İran diyaloğunun başlatılması önerisinde bulunduğunu açıkladı.

Mısır ile ilişkilerin ciddi ve karşılıklı gelişime ve açıklığa tanıklık edeceğini umduğunu ifade eden Abdullahiyan, Kahire ile ilişkilerin İran'ın dış politikasının öncelikleri arasında yer aldığını vurguladı. Abdullahiyan ayrıca ikili ilişkilerin düzeyini yükseltmek için çaba sarf eden ve iki ülkeyi teşvik eden adı açıklanmayan ülkeler olduğunu da belirtti. Basında yer alan ve bu ülkelerin Umman ve Irak olduğu belirtilen haberlere göre her iki ülke de Mısır ve İran arasındaki soğukluğun giderilmesinde rol oynuyor.

Ancak İran'ın iyimserliğine Mısır'dan sert bir yanıt geldi. Mısır Dışişleri Bakanı Samih Şukri Mısır-İran ilişkileriyle ilgili olarak basında yer alan haberleri yalanlarken ‘bu haberlerin gerçekle hiçbir ilgisi olmadığını’ söyledi.

İki ülkenin dışişleri bakanı geçtiğimiz eylül ayında New York'ta BM Genel Kurulu çerçevesinde bir araya geldi. Bundan birkaç gün sonra da iki ülkenin maliye bakanları Asya Altyapı Yatırım Bankası (AIIB) toplantısı çerçevesinde Şarm eş-Şeyh'te bir araya geldi.

İran Meclis Başkanı Muhammed Bakır Kalibaf, Güney Afrika Cumhuriyeti'nin ev sahipliğinde 22-24 Ağustos 2023’te düzenlenen 15. BRICS Zirvesi oturum aralarında Mısır Meclis Başkanı Hanefi Cibali ile bir araya geldi. İki ülke arasındaki yakınlaşma, 2023 yılının kasım ayında Riyad'da düzenlenen ortak Arap-İslam zirvesi öncesinde Mısır Cumhurbaşkanı Sisi ve İran Cumhurbaşkanı Reisi'nin bir araya gelmesiyle sonuçlandı.

Öncelik ekonomi

İran işleri uzmanı Ahmed Faruk, İran ve Mısır arasında halihazırda ‘çıkarların gözetilmesi düzeyinde’ ilişkiler olduğunu belirtti. Temsil düzeyinin büyükelçilik seviyesine çıkarılması için müzakerelerin sürdüğünü söyleyen Faruk, “Temsil düzeyinin büyükelçilik seviyesine çıkarılması, ilişkilerin tam olarak normalleşmesinin ve ilişkilerin normalleşmesinin birincil amacı olan ekonomik ve ticari alanlarda iş birliğinin, ardından Mısır'ın Ortadoğu bölgesindeki güvenlik ve askeri ağırlığı nedeniyle güvenlik ve askeri alanda iş birliğinin önünü açacak” dedi. İran işleri uzmanı, iki ülkenin Bağlantısızlar Hareketi ve BRICS başta olmak üzere bölgesel ve uluslararası örgütlerde siyasi koordinasyonun da artacağına dikkati çekti.

Şarku'l Avsat'ın Independent Arabia’dan aktardığı değerlendirmede İran'ın her zaman Mısır'ın medeniyet, kültür ve Ortadoğu’daki ağırlığı bakımından kendisine denk olduğunu söylediğini belirten Faruk, bu durumun Mısır’ın şüpheyle yaklaşması ve ulusal güvenliğini tehdit edebilecek İran’ın kültürel ve ideolojik yönelimleri sebebiyle ilişkilerin tam anlamıyla normalleşmesinin önündeki engellerden biri olduğunu vurguladı.

İran Dışişleri Bakanı Kemal Harazzi, kısa bir süre önce yaptığı açıklamada, eski Mısır Cumhurbaşkanı Hüsnü Mübarek döneminde, dönemin Mısır Dışişleri Bakanı Ahmed Mahir ile İki ülke arasındaki güvenlik sorunları ve siyasi anlaşmazlıklar çözüldükten sonra ilişkilerin seviyesinin yükseltilmesi için hazırlık amacıyla bir ortak bildiriye vardıklarını, ancak Kahire'deki güvenlik servislerinin bunun duyurulmasını engellediğini açıklamıştı. Harrazi, dolayısıyla iki ülke ilişkilerinin normalleşmesini engelleyen siyasi meseleler ve güvenlik sorunları olduğunu belirtmişti.

Güvenlik alanındaki gelişmeler

İlişkilerin tamamen normalleşmesinin ortak çıkar alanlarında ve Filistin meselesi ve Gazze’deki savaş gibi her iki tarafı da ilgilendiren konularda daha fazla koordinasyon yapılması anlamına geldiğini söyledi. Faruk’a göre bunun yanında Mısır, İran'ın söz sahibi olduğu Irak, Suriye ve Lübnan gibi ülkelerde değişen oranlarda varlık göstermeyi ve her şeyden önce Husilerin Kızıldeniz'deki silahlı eylemlerinden kaynaklanan ve Süveyş Kanalı'nda seyrüseferi etkileyen zorlukları ele almayı istiyor. Bölgedeki son gelişmelerin iki ülkenin ilişkilerin seviyesini yükseltme isteğini arttırdığını belirten İran işleri uzmanı, “Ancak güvenlik ve kültür alanlarıyla ilgili endişelerin giderilmesi ve iki tarafın bu alanlarda koordinasyon mekanizmalarına ne ölçüde ulaşabildiği de tam normalleşmede rol oynuyor” diye konuştu.

Öte yandan İsrail basınında yer alan haberlere göre Kahire ve Tahran arasında son dönemde gelişen yakınlaşma İsrail'i endişelendirdi. İsrail merkezli Yediot Ahronot gazetesi, geçtiğimiz ocak ayında, “Mısır ve İran Gazze'deki savaş kisvesi altında yakınlaşıyor” başlıklı bir haber yayınladı. Haberde Tel Aviv ‘ilerleyen Mısır-İran yakınlaşması’ konusunda uyarıldı.

İranlı siyaset bilimci İmad Abşinas, The Independent Arabia’ya daha önce yaptığı bir açıklamada, Kahire ve Tahran’ın ilişkilerin tamamen normalleştiğini resmen ilan etme aşamasına gelememesini, Kahire’nin ABD ve İsrail'den bu adımı atmaması için ciddi siyasi baskı görmesinden kaynaklandığını belirtmişti. Abşinas, bu baskıların ‘bir süredir devam ettiğini ve Gazze’deki savaşın patlak vermesinden sonra bölgedeki mevcut durumun bir sonucu olmadığını’ da sözlerine eklemişti.

Tartışma noktaları

İran, Mısır’ın 1979 yılında İsrail ile barış anlaşması imzalaması ve aynı yılın başlarında gerçekleşen devrimle iktidardan düşürülen Şah Muhammed Rıza Pehlevi'yi kabul etmesinin ardından Mısır ile diplomatik ilişkilerini kesmişti.

Mısırlı ve İranlı yetkililer arasında 1990'ların başında uluslararası forumlarda bazı görüşmeler gerçekleşti. Bu görüşmelerin sonucunda iki ülkenin diplomatik temsilcilikleri büyükelçilik seviyesine yükseltildi ve Mısır, İran'ın Mısır bankalarında dondurulan fonlarını serbest bıraktı.

Onlarca yıldan sonra Tahran'ı ziyaret eden ilk Mısır Cumhurbaşkanı olan eski Cumhurbaşkanı Muhammed Mursi döneminde iki ülke arasındaki ilişkiler önemli ölçüde iyileşti. Ancak Mursi bu ziyareti, Tahran’da yapılan Bağlantısızlar Hareketi Zirvesi'ne katılmak için gerçekleştirmişti. Aynı şekilde 2013 yılının nisan ayında dönemin İran Cumhurbaşkanı Mahmud Ahmedinejad İİT Zirvesi için Kahire'yi ziyaret etti. Ahmedinejad, burada resmi törenle karşılandı.

Ancak bu ziyaretler diplomatik ilişkilerin yeniden başlatılması yönünde resmi bir karara dönüşmedi. Mısır’da 30 Haziran 2013’te başlayan darbe sürecinin ardından Mursi'nin iktidardan düşürülmesinden sonra Cumhurbaşkanı Sisi'nin 2014 yılında göreve başlama yemin törenine katılması için İran Cumhurbaşkanı'na yapılan resmi davet dışında herhangi bir gelişme olmadı ve ilişkiler yeniden çıkmaza girdi. Tahran, Sisi’nin yemin töreninde dönemin Dışişleri Bakan Yardımcısı olan mevcut İran Dışişleri Bakanı Hüseyin Emir Abdullahiyan tarafından temsil edildi.


Libyalı muhalif güçler UBH’nin petrol anlaşmaları yapmasının engellenmesini talep ediyor

Libya'da Halk Hareketleri Buluşması tarafından düzenlenen gösteriden (videodan alınan ekran görüntüsü)
Libya'da Halk Hareketleri Buluşması tarafından düzenlenen gösteriden (videodan alınan ekran görüntüsü)
TT

Libyalı muhalif güçler UBH’nin petrol anlaşmaları yapmasının engellenmesini talep ediyor

Libya'da Halk Hareketleri Buluşması tarafından düzenlenen gösteriden (videodan alınan ekran görüntüsü)
Libya'da Halk Hareketleri Buluşması tarafından düzenlenen gösteriden (videodan alınan ekran görüntüsü)

Keskin siyasi bölünmelerin yaşandığı Libya’da, muhalif güçlerin Abdulhamid Dibeybe başkanlığındaki Ulusal Birlik Hükümeti’ne (UBH) yönelik protestoları arttı. Söz konusu protestoların amacı, UBH’nin yabancı şirketlerle petrol anlaşmaları yapmasını engellemek şeklinde özetlenebilir. Muhalifler, Dibeybe hükümetinin elini kolunu bağlayarak, onu ‘yetkilerini yasalara uygun olarak kullanma hakkı’ diye adlandırdıkları şeyden vazgeçirmeye çalışıyorlar. Aslında protestolar, Libya İstikrar Hükümeti’nin (LİH) eski başkanı Fethi Başağa’nın 2022'nin sonunda UBH’yi petrol sektöründe şüpheli anlaşmalar yapmaması konusunda uyarmasıyla başlamıştı.

Dibeybe hükümeti, Libyalıların zenginliğini tehlikeye atmadan, petrol sahalarını geliştirme konusundaki istekliliğini her zaman yineliyor. Ayrıca UBH, yapılan bu işin denetimsiz olmadığına ve sadece petrol sektörünü geliştirmek için hareket edildiğine inanıyor. Cumartesi akşamı başkent Trablus'un güneyindeki Arap Körfezi Petrol Şirketi’ne ait et-Tahara NC4 petrol sahası önünde toplanan halk, UBH’nin ulusal şirketlere ait petrol sahalarını yabancı şirketler yararına işletme imtiyazından feragat etmesini istedi. Protestolarda, Dibeybe’nin yapmak istedikleri ‘şüpheli anlaşmalar’ olarak nitelendirildi.

bgrtyh
Libya başkentinin güneyindeki et-Tahara petrol sahasının bir bölümü (Libya Ulusal Petrol Kurumu)

Libyalı siyasi analist Husam el-Kamati, bu sahaların (et-Tahara NC4, el-Latif, ve Sultan) tamamıyla Libya Ulusal Petrol Kurumu'na ait alt bir şirket olan Arap Körfezi Petrol Şirketi’ne ait olduğunu söyledi. Kamati söz konusu sahaların, büyük ham petrol rezervlerine sahip verimli sahalar olduklarına dikkat çekti.

Protestocular direniyor

Halk Hareketleri Buluşması üyesi olan protestocular, Hamada bölgesinde gerçekleştirdikleri eylemde, Libya halkının imkânlarını boşa harcamaya ya da satmaya yönelik her türlü girişimi reddettiklerini ifade ettiler. Protestocular, Libya Ulusal Petrol Kurumu'nun, tamamı Arap Körfezi Petrol Şirketi’ne ait olan imtiyazından feragat etmesi karşısında duydukları şaşkınlığı dile getirdiler. Söz konusu durum NC7 ulusal imtiyazı ile el-Latif ve Sultan sahalarında da tekrarlandı.

Libya'daki Devlet Yüksek Konseyi'nin (DYK) 42 üyesi, daha önce UBH’nin Hamada Petrol Sahası Geliştirme Anlaşması’nı reddetmişti. DYK, yabancı şirketleri yasa dışı olması nedeniyle UBH ile herhangi bir ortaklığa girmemeleri ya da üzerinde anlaşılanları dikkate almamaları konusunda uyardı. Ayrıca DYK, anlaşmanın imzalanmasının herhangi bir yasal yükümlülük getirmeyeceği konusunda da uyarıda bulundu.

DYK üyeleri tarafından atıfta bulunulan anlaşma, Dibeybe hükümetinin İtalyan ‘Eni’, Türk ‘TP’, Fransız ‘Total’ ve BAE’li ‘ADNOC’ şirketlerinden oluşan bir koalisyonla ülkenin batısındaki Hamada el-Hamra petrol sahasında bir yatırım anlaşması imzalama niyetiyle ilgiliydi.

zxsd
Libya Ulusal Birlik Hükümeti (UBH) Başbakanı Abdulhamid Dibeybe, Libya Ulusal Petrol Kurumu Başkanı Ferhat Bin Kıdara ile yaptığı görüşmede (UBH)

Geliştirme sürecine ilişkin tartışmaların artmasının ardından Dibeybe, Hamada petrol sahasının geliştirilmesine yönelik prosedürlerin devam edeceğini, ancak Enerji İşleri Yüksek Konseyi'nin onuncu toplantısında üzerinde mutabık kalınan hususlar doğrultusunda teknik ya da hukuki gözlemlerin ele alınacağını ifade etti.

Şarku’l Avsat’a konuşan Kamati, “Bu protestolar birden fazla petrol tesisinde tekrarlandı. Libya sahnesindeki aktörler arasında şüpheli olarak tanımlanan anlaşmalar hakkında çok fazla konuşma oldu” ifadelerini kullandı.

Kamati, petrol sektörünün son on yılda -siyasi tarafların bazı sahaları kapatarak siyasi pazarlık unsuru olarak kullanması dışında- gerilim ve anlaşmazlıklardan uzak kaldığını beyan etti. Kamati, Ulusal Petrol Kurumu'nun her zaman bu gerilimlerden uzak, profesyonel bir şekilde çalıştığını düşünüyor.

Kamati, geçtiğimiz yıl boyunca petrol sektöründe şüpheli olduğu söylenen sözleşmeler hakkında konuşulduğuna dikkat çekti. Ulusal Petrol Kurumu'na göre et-Tahara sahası günde 2 bin 500 varil üretiyor ve petrol sektörü için gerekli bütçeler sağlandığında bu rakamın 40 bin varile ulaşması bekleniyor.

Diğer taraftan UBH’ye muhalif bir hareket olan Halk Hareketleri Buluşması, Libya halkının kabiliyetlerini baltalamaya yönelik her türlü girişimin karşısında duracağını ve şüpheli anlaşmaları engellemek için tüm imkânlarıyla çalışacağı taahhüdünde bulundu.

Denetim makamları

Halk Hareketleri Buluşması, ‘tüm Libyalıları temsil eden meşru bir hükümet kurulana kadar her türlü uluslararası anlaşma ve sözleşmeyi askıya alarak’ petrol sektöründe olup bitenlerle ilgili denetim makamlarını, Savcılığı ve Libya Denetim Bürosu’nu sorumluluklarını üstlenmeye çağırdı. Protestolar, Trablus'ta Dibeybe başkanlığındaki UBH ile doğu Libya'da Usame Hammad liderliğindeki LİH arasındaki bölünmenin ortasında gerçekleşti.

Libya Ulusal Petrol Kurumu Başkanı Ferhat Bin Kıdara geçtiğimiz hafta sonu yaptığı açıklamada, kurumun ‘üretimi günde iki milyon varile çıkarmayı’ hedeflediğini söyledi. Dibeybe, Bin Kıdara ile günlük petrol ve gaz üretimini arttırmaya yönelik geliştirme projelerinin ilerleyişini ve Ulusal Petrol Kurumu ve iştiraklerinin kalkınma planını görüştü.

Libya Ulusal Petrol Kurumu yakın zamanda, üretimi arttırmaya yönelik stratejik planının uygulanması kapsamında, Arap Körfezi Petrol Şirketi'nin 2021 yılından bu yana aktif olmayan Serir petrol sahasındaki L84 kuyusunun kapsamlı bakımını tamamladığını duyurdu.

dsvrfeb
Libya Ulusal Birlik Hükümeti (UBH) Başbakanı Abdulhamid Dibeybe, kabinedeki bazı bakanlar ve İdari Kontrol Otoritesi Başkanı ile bir araya geldi. (UBH)

Yeniden faal hale getirilen kuyudan elde edilen test sonuçları, günde 580 varilden fazla petrol üretim potansiyeli olduğunu gösterdi. Arap Körfezi Petrol Şirketi ayrıca, 2015 yılından beri hizmet dışı olan Hamada sahasındaki V01-NC8A kuyusundaki çalışmaları da başarıyla tamamladı ve üretim miktarı günde 320 varilin üzerine çıktı.

Onayların verilmesi için mekanizma

Diğer yandan Dibeybe, Eğitim, Ulaştırma ve Kabine İşlerinden Sorumlu Devlet Bakanları, yürütme kurumlarının başkanları ve İdari Kontrol Otoritesi Başkanı ile bir toplantı gerçekleştirdi.

UBH tarafından dün (Pazar) yapılan açıklamada, toplantının, İdari Kontrol Otoritesi’nin yetki alanına giren bir dizi ortak dosyanın takibi, özellikle de yürütme organları tarafından imzalanan sözleşmeler için onay verme mekanizmasının düzenlenmesi ve sözleşmelerin onaylanan zaman çizelgelerine göre tamamlanmasını sağlayacak idari mekanizma üzerinde anlaşmaya varılması konularına ayrıldığı belirtildi.

Şarku’l Avsat’ın UBH’ye yakın kaynaklardan edindiği bilgiye göre toplantıda ayrıca İdari Kontrol Otoritesi ekipleri ile hükümet tarafından kısa süre önce kurulan Mali Suçlar Kontrol Dairesi arasında suç ve kara para aklamayla mücadele alanında iş birliği ele alındı.

Dibeybe, hükümetin, ‘her düzeydeki gözetim organlarını düzenleyen yasa ve mevzuata uygun olarak çalıştığını’ ve tüm ortak dosyalarda iş birliğine hazır olduğunu vurguladı. Dibeybe ayrıca, hükümetin, gözetim organlarının gözlemlerini bakanlıklar, kurumlar ve kuruluşlardaki iş akışının önemli göstergeleri olarak gördüğünü belirtti.


Hizbullah, İsrail'in kuzeyindeki bir askeri bölgeye İHA saldırısı düzenlediğini duyurdu

Geçen hafta Lübnan'dan İsrail'e atılan bir roketin ardından Kiryat Şimona üzerinde dumanlar yükseliyor. (Reuters)
Geçen hafta Lübnan'dan İsrail'e atılan bir roketin ardından Kiryat Şimona üzerinde dumanlar yükseliyor. (Reuters)
TT

Hizbullah, İsrail'in kuzeyindeki bir askeri bölgeye İHA saldırısı düzenlediğini duyurdu

Geçen hafta Lübnan'dan İsrail'e atılan bir roketin ardından Kiryat Şimona üzerinde dumanlar yükseliyor. (Reuters)
Geçen hafta Lübnan'dan İsrail'e atılan bir roketin ardından Kiryat Şimona üzerinde dumanlar yükseliyor. (Reuters)

Hizbullah bugün yaptığı açıklamada, İsrail'in kuzeyindeki bir askeri bölgeye insansız hava aracı (İHA) saldırısı düzenlediğini duyurdu.

Şarku’l Avsat’ın Arap Dünyası Haber Ajansı'ndan (AWP) aktardığına göre açıklamada, Hizbullah milislerinin “Beyt Hilel'in güneyindeki 91’inci Tümen’in 403’üncü Yedek Topçu Taburu’nun yeni yerindeki düşman subay ve askerlerinin çadırlarına bir İHA filosuyla hava saldırısı düzenlediği ve hedefleri doğrudan vurduğu” belirtilerek ‘düşman unsurları arasında çok sayıda ölü ve yaralı’ olduğu kaydedildi.

Açıklamanın devamında saldırının “Gazze Şeridi'ndeki kararlı Filistin halkına ve direnişlerine destek amacıyla” yapıldığı belirtildi.

İsrail ordusu bugün erken saatlerde Lübnan'dan gelen iki İHA’nın İsrail'in kuzeyindeki Beyt Hilel bölgesinde patladığını duyurdu.

İsrail ordusu tarafından yapılan açıklamada, İHA’ların patlamasının bölgede yangına yol açtığı belirtilerek, yangının başladıktan kısa bir süre sonra söndürüldüğü kaydedildi.

Saldırı sonucunda herhangi bir can kaybı rapor edilmediği belirtildi.

İsrail ordusu ile Lübnan'daki Hizbullah ve Filistinli silahlı gruplar arasında 7 Ekim'de Gazze Şeridi'ne yönelik İsrail savaşının başlamasından bu yana neredeyse her gün sınır ötesi bombardıman yaşanıyor.


Hizbullah İsrail'e karşı üçüncü “ağır füze” sistemini devreye soktu

Geçtiğimiz yıl Lübnan'ın güneyindeki bir askeri tatbikat sırasında Hizbullah roketatarlarının yanında görülen İmad Muğniye'nin bir fotoğrafı (Şarku’l Avsat – Arşiv)
Geçtiğimiz yıl Lübnan'ın güneyindeki bir askeri tatbikat sırasında Hizbullah roketatarlarının yanında görülen İmad Muğniye'nin bir fotoğrafı (Şarku’l Avsat – Arşiv)
TT

Hizbullah İsrail'e karşı üçüncü “ağır füze” sistemini devreye soktu

Geçtiğimiz yıl Lübnan'ın güneyindeki bir askeri tatbikat sırasında Hizbullah roketatarlarının yanında görülen İmad Muğniye'nin bir fotoğrafı (Şarku’l Avsat – Arşiv)
Geçtiğimiz yıl Lübnan'ın güneyindeki bir askeri tatbikat sırasında Hizbullah roketatarlarının yanında görülen İmad Muğniye'nin bir fotoğrafı (Şarku’l Avsat – Arşiv)

Hizbullah, Lübnan'ın güneyinde İsrail ile çatışmaların yaşandığı bölgede, 2008 yılında Şam’da bir suikasta kurban giden Hizbullah komutanlarından İmad Muğniye'nin adını taşıyan yeni ‘ağır’ füze sistemini konuşlandırdığını duyurdu. Hizbullah tarafından yapılan açıklamada, füze sisteminin iki taraf arasında kademeli olarak tırmanan savaş çerçevesinde tanıtılan üç ‘ağır füze’ sisteminden biri olduğunu belirtti.

Hizbullah, dün yaptığı açıklamada İmad Muğniye adlı yeni ağır füze sistemiyle Lübnan'ın İsrail işgali altındaki Şeba Çiftlikleri’nde yer alan Zabdin bölgesi çevresinde İsrail askerlerinin konuşlandığı bir noktayı hedef aldığını ve doğrudan vurduğunu bildirdi.

Hizbullah, Hermon Dağı'nın batı yamacında yer alan Şeba Çiftlikleri bölgesi ve Kefer Şuba Tepeleri'ndeki yüksek noktalardaki askeri mevzilere sık sık roketli saldırılar düzenliyor.

Hizbullah, son çatışmaların başlamasından bu yana Şeba Çiftlikleri bölgesinde sadece bir kez nitelikli askeri operasyon gerçekleştirebildi. Ruveysat el-Alem yakınlarındaki bir İsrail askeri konvoyu geçtiğimiz nisan ayı sonlarında ‘karmaşık’ olarak nitelendirilen bir pusuya düşürüldü. Pusuda iki İsrail askeri aracı hasar gördü. Hizbullah, söz konusu askeri bölgeleri bombalamak için roket kullanmaya devam etti.

Hizbullah’ın detay vermediği açıklamasında geçen Imad Muğniye füzeleri, geçtiğimiz yıl 8 Ekim’de Lübnan’dan ‘Gazze’ye Destek Savaşı’nın başlamasından bu yana cepheye sürdüğünü duyurduğu üçüncü tip karadan karaya ağır füze sistemi oldu. Hizbullah, savaşın ikinci ayında genellikle Lübnan sınırına yakın askeri mevzileri hedef alan, 300 ila 500 kilogram ağırlığında patlayıcı taşıyan bir savaş başlığına sahip kısa menzilli ‘Burkan’ adlı füze sistemini tanıtmıştı.

Hizbullah, geçtiğimiz ocak ayında bir başka ağır ve kısa menzilli füze tipi olan ‘Felak 1’ füzelerini cepheye sürdüğünü duyurmuştu. İran tarafından geliştirilen ve Rus yapımı BM-24 sistemine çok benzeyen Felak 1 füzesinin menzili 10 kilometreye kadar çıkabiliyor ve 240 milimetre kalibreye sahip. Füze 50 kilograma kadar şarapnel içermeyen yüksek patlayıcılı savaş başlıkları taşıyabiliyor.

Hizbullah, 6 aylık bir süre zarfında İsrail’in insansız hava araçlarına (İHA) karşı hava savunma sistemlerini tanıttı. Hizbullah, niteliğine dair detay vermediği bu sistemler sayesinde İsrail’e ait 5 İHA’nın düşürüldüğünü duyurdu. Hizbullah, İHA ve başında kamera bulunan İran yapımı güdümlü tanksavar füzesi Elmas’ı da savaşa dahil etti.

Hizbullah, bunun yanında İsrail'in Lübnan sınırındaki Kiryat Shmona kasabasını ve Suriye'nin İsrail işgali altındaki Golan Tepeleri’nde bulunan askeri mevzileri bombalamak için sıklıkla kullandığı Kornet tanksavar füzelerini ve Katyuşa roketlerini da kullandı.

scr5yn
İsrail’in füze savunma Demir Kubbe Hizbullah tarafından Lübnan sınırındaki Kiryat Shmona kasabasına atılan roketleri engellemeye çalışırken (AFP)

Yeni füze sistemine, 2008 yılının şubat ayında Şam'da bir suikasta kurban giden askeri komutanı İmad Muğniye’nin adını veren Hizbullah, Muğniye suikastında İsrail'in parmağı olduğunu düşünüyor. Muğniye, Hizbullah'ın 2006 temmuzunda İsrail'e karşı başta Direniş Tugayları olmak üzere Hizbullah'ın çeşitli askeri birimlerini kurması, organize etmesi ve geliştirmesiyle biliniyor.

Hizbullah, yeni füze sistemini, Lübnan'ın güneyinde yaklaşık bin 500 evin tamamen yıkılmasına ve yaklaşık 10 bin evin hasar görmesine yol açan günlük çatışmaların yaşandığı ve İsrail'in geniş arazileri bombaladığı savaşın devam ettiği sırada duyurdu. Lübnan, sınır bölgesinde yaşayanların çoğunu tahliye ederken, İsrail'in kuzeyindeki sınır bölgesinde de sivillerin çoğu tahliye edildi.

İsrail basını, Lübnan'dan Ramim kışlasına tanksavar füze atıldığını bildirirken, Hizbullah casusluk teçhizatı taşıyan bir askeri aracın hedef alındığını açıkladı. Hizbullah işgal altındaki Lübnan köyü Honin’deki Ramim kışlasında bulunan diğer teknik teçhizatların ve araçların da füzelerle hedef alınarak imha edildiğini kaydetti.

Öte yandan İsrail, Cebel el-Lebbune ve en-Nakura beldelerinin yanı sıra el-Vizani ve Şeba’nın dış mahallelerini bombaladı. İsrail, Cebel el-Lebbune ve en-Nakura beldelerinin dış mahallelerini havadan karaya füzelerle hedef aldıktan birkaç saat sonra el-Vizani ve Şeba beldelerinin dış mahallelerini hedef aldı. İsrail topçu birlikleri saat 13.00 sularında el-Cebin ve ez-Zuhayra beldelerinin dış mahallelerini ve çevresindeki açık arazileri bombalarken Mavi Hat'a (İsrail-Lübnan sınırı) bitişik sınır köyleri üzerinde işaret fişekleri atıldı, keşif uçakları Sûr ve Bint Cubeyl ilçelerinin köyleri üzerinde uçuşlar gerçekleştirdi.

Sınır bölgesinde ateşkes sağlanması için uluslararası taraflarla Lübnan arasındaki temaslar sürerken, Hizbullah'ın parlamentodaki siyasi kanadı Direnişe Sadakat Bloğu üyesi milletvekili Hüseyin Hac Hasan, “Gazze'ye yönelik saldırılar devam ettiği sürece direnişe ve Gazze halkını desteklemeye devam edeceğiz” dedi.

Lübnanlı milletvekili sözlerini şöyle sürdürdü:

Lübnan'daki direniş, Gazze'deki direnişi desteklemeye devam edecek. Ne tehditler ne bombardımanlar ne sivillere yönelik saldırılar ne direnişçilere yönelik saldırılar ve suikastlar, ne arabulucular ne de herhangi bir taraf bu kararı etkileyebilir ya da değiştirebilir. Her daim desteklemeye devam edeceğiz, çalışacağız ve bunu yapacağız. Caydırıcı olana, üstünlüğü sağlayana ve (israil’in) güvenlik krizini derinleştirene kadar durmayacağız.