Mısır ve ABD, Hafter’in Libya yürütme otoritesi ile anlaşmazlıklarını ele alıyor

Libya Sağlık Bakanı Ali el-Zanati dün, Trablus’ta Kovid-19’a karşı aşılama merkezini ziyareti sırasında (AFP)
Libya Sağlık Bakanı Ali el-Zanati dün, Trablus’ta Kovid-19’a karşı aşılama merkezini ziyareti sırasında (AFP)
TT

Mısır ve ABD, Hafter’in Libya yürütme otoritesi ile anlaşmazlıklarını ele alıyor

Libya Sağlık Bakanı Ali el-Zanati dün, Trablus’ta Kovid-19’a karşı aşılama merkezini ziyareti sırasında (AFP)
Libya Sağlık Bakanı Ali el-Zanati dün, Trablus’ta Kovid-19’a karşı aşılama merkezini ziyareti sırasında (AFP)

Mısır ve ABD, Libya krizinin tarafları arasındaki anlaşmazlıkları ele almak üzere yeni bir girişimde bulunarak, siyasi ve diplomatik çalışma aşamasına girdi. Bu kapsamda Kahire, Libya Temsilciler Meclisi Başkanı Akile Salih ve Libya Ulusal Ordusu (LUO) Komutanı Mareşal Halife Hafter ile üst düzey Mısırlı yetkililer arasında bir dizi görüşmeye tanık oldu. Bunun yanı sıra, ABD’nin Libya Özel Temsilcisi ve Trablus Büyükelçisi Richard Norland ile de taraflar arasında görüşme yapıldığı ifade edildi.
ABD'nin Libya Büyükelçiliği tarafından yapılan açıklamada, Norland’ın son iki günde Kahire’ye yaptığı ziyaret sırasında, Mısırlı yetkililer ile görüşmeler yaptığı belirtildi. Açıklamada ayrıca, ABD’nin 24 Aralık’ta yapılması kararlaştırılan Libya parlamento ve cumhurbaşkanlığı seçimlerini destekleme çalışmaları kapsamında, Mareşal Halife Hafter ile görüşmeler yaptığı duyuruldu.
Büyükelçilik, Norland’ın Libya Temsilciler Meclisi Başkanı Akile Salih ile yaptığı görüşme hakkında açıklamada bulunmadı ancak Büyükelçi’nin anayasal temeli yaratmak için gerekli olan uzlaşmaları desteklemeye yönelik talebini ve seçimlerin gerçekleştirilmesi için gerekli olan yasal çerçeveye odaklanmaya devam etme çağrılarını açıkça belirttiğini aktardı.
Büyükelçilik dün akşam yaptığı açıklamada, ABD'nin Libya halkının özgür ve adil bir demokratik süreçle liderlerini seçme hakkına verdiği desteği dile getirerek, kilit isimlere bu kritik aşamada tüm Libya halkı için yapılması gerekeni yapmak için nüfuzlarını kullanma çağrısında bulundu.
Libya Ulusal Birlik Hükümeti Başbakanı ve Savunma Bakanı Abdulhamid Dibeybe, Libya Ulusal Ordusu’nun (LUO) kuruluşunun 81. yıl dönümü sebebiyle salı günü başkent Trablus’ta düzenlenen kutlamalar vesilesiyle yaptığı konuşmada, askeri kurumun ‘vasfı ne olursa olsun herhangi bir kişiye bağlı olamayacağını’ vurguladı. Dibeybe bu kurumun görevinin onları korumak ve Libya’nın egemenliğini herhangi bir bağlılık söz konusu olmaksızın muhafaza etmek olduğuna dikkati çekti.
“Savaşı bir araç olarak görerek, kendi kibirleri için herkesi feda etmenin hiçbir ileri görüşlülüğü yoktur” ifadelerini kullanan Dibeybe, ordunun ‘nedenleri ne olursa olsun, silahlarının namlusunu vatanın evlatlarının göğsüne doğrultmasının mümkün olmadığını’ belirtti. Dibeybe, 2019 baharında Hafter’in ‘Trablus’u kurtarmak’ için başlattığı askeri operasyonu üstü kapalı şekilde eleştirerek, “Başkentler değerli incilerdir ve ordular onları korumak için bulunur, saldırmak, halkını korkutmak ve mülklerini yıkmak için değil… Savaşı siyasi bir araç veya kibir ve macera için kullanan hiç kimse başarılı olamayacak” dedi.
Genelkurmay Başkanı Muhammed el-Haddad ise ordunun, politikacılara ve onların çatışmalarına ve açgözlülüklerine hizmet etmesine izin vermeyeceğine yönelik söz verdi. Haddad ayrıca “Devlet başkanı veya onu temsil eden kişi ordunun başkomutanıdır ve askeri kurum anayasaya tabi olan sağlam bir doktrine bağlıdır” dedi.
Başkanlık Konseyi üyesi Abdullah el-Lafi de Hafter’e karşı gerilim hattına girdi. Abdullah el-Lafi “Otorite, kaos veya herhangi bir silahlı oluşum tarafından yapılan güvenlik ihlali veya sivil otoriteye tabi olmayan işlemler durumunda gerekli müdahale yapılacaktır” dedi. Lafi, Başkanlık Konseyi’nin sorumluluğunun, tüm askeri güçlerin sivil bir liderlik çatısı altında birleştirilmesini gerektiren savaş tehlikesini ülkeden uzaklaştırmak olduğunu açıkladı.
Lafi, Birleşmiş Milletler (BM) Libya Destek Misyonu’na (UNSMIL) ve Berlin Anlaşması taraflarına, belirlenen yol haritasının izlenmesini desteklemek, kurumları birleştirmek ve siyasi süreci engelleyenler ile tereddüt etmeden yüzleşmek için çalışmalarını istedi. Ayrıca Libya Siyasi Diyalog Forumu’dan ulusal uzlaşmalara zarar veren bu bireysel hırslara yer bırakmama çağrısında bulundu.
Diğer yandan, BM Libya Misyonu Başkanı Jan Kubis, dün BM misyonu başkanlığında, Ulusal Uzlaşı Komisyonu’nun yaklaşan seçimler için anayasal temele dayalı dört önerisini görüşmek üzere sanal olarak düzenlenen oturumda sırasında, Libya Siyasi Diyalog Forumu üyelerini, gelecek seçimlerden önce bir anlaşmanın olmamasının, Libya halkının temsilcilerini seçme imkanından mahrum bırakabileceği konusunda uyardı. Kubis, seçim tarihine sadece 134 gün kaldığına dikkat çekti. Bu kapsamda, tüm siyasi partilerle istişarelerde bulunmak amacıyla yakın bir zamanda Libya’yı ziyaret etmeyi planladığını açıkladı.
Libya Yüksek Seçim Komisyonu Başkanı İmad es-Sayeh ise, dün Dışişleri Bakanı Necla el-Menkuş ile yaptığı görüşmede, yurt dışında ikamet eden Libyalıların gelecek seçimlere katılmalarını sağlamak için gerekli adımların atıldığını belirtti.
Dışişleri Bakanı Menkuş, bu konuda Yüksek Seçim Komisyonu ile birlikte çalışmaya istekli olduğunu dile getirerek, seçim sürecini ve sürecin başarılı bir şekilde gerçekleştirilmesi için mevcut imkanların kullanılmasını desteklediğini belirtti.



Irak Cumhurbaşkanı Reşid, Gelecek Partisi lideri Davutoğlu görüştü

Fotoğraf: X
Fotoğraf: X
TT

Irak Cumhurbaşkanı Reşid, Gelecek Partisi lideri Davutoğlu görüştü

Fotoğraf: X
Fotoğraf: X

Gelecek Partisi Genel Başkanı Ahmet Davutoğlu, IKBY’ye bağlı Süleymaniye kentinde ilk kez düzenlenen Delphi Ekonomi Forumu’na katılmak üzere Irak’a gitti. Davutoğlu’na ziyareti sırasında genel başkan yardımcıları, milletvekilleri, parti yöneticileri ve gazeteciler eşlik etti.

Forum vesilesiyle Irak Cumhurbaşkanı Abdullatif Reşid ile bir araya gelen Davutoğlu, görüşmenin oldukça verimli geçtiğini belirtti. Görüşmede son siyasi gelişmeler kapsamlı şekilde ele alındı. Davutoğlu, Türkiye ve Irak arasındaki kardeşlik ile stratejik iş birliğinin daha da güçlenmesi gerektiği konusunda mutabık kalındığını ifade etti.

Davutoğlu, ayrıca IKBY Başbakan Yardımcısı Kubad Talabani ile de kapsamlı bir istişare gerçekleştirdi. Terörle mücadeleden enerji koridorlarına, insani diplomasiden kültürel ortaklığa uzanan bu bütüncül diyalogun, Türkiye-Irak ilişkilerinin vizyoner boyutunu bir kez daha ortaya koyduğunu vurgulayan Davutoğlu, Kubad Talabani ile terörden arındırılmış bu kadim coğrafyada bir kez daha buluşmak üzere sözleştiklerini ifade etti.

Nevzat Çiçek: Irak Cumhurbaşkanı, Davutoğlu ile görüşmesinde Türkiye’deki yeni açılım sürecini desteklediklerini ve ellerinden geleni yapacaklarını söyledi

Irak’taki Delphi Forumu’na katılan Independent Türkçe Genel Yayın Yönetmeni Nevzat Çiçek, TV100 canlı yayınında değerlendirmelerde bulundu.

Irak Cumhurbaşkanı Sayın Abdullatif Reşid’in Gelecek Partisi lideri Ahmet Davutoğlu ile görüştüğünü söyleyen Çiçek, “O görüşmede Irak Cumhurbaşkanı, Türkiye'nin bu sürecini desteklediklerini ve ellerinden geleni yapacaklarını ifade etti” dedi.

Çiçek ayrıca şunları söyledi:

"Aynı şekilde biraz önce Irak Bölgesi ve Kültürel Yönetim Başkanı, Başbakan Yardımcısı Kubat Talabani'yle bir görüşmemiz oldu. O da aynı şekilde sürecin desteklendiğini ifade etti. Ve Türkiye'nin yetkililerinin buraya gelip gittiklerini, görüştüklerini ifade etti. Önce şunu söyleyeyim, ben buraya gelmeden önce Ankara'nın kendi içindeki denkleme okuma biçimini bugün yazdım. Onlar süreci nasıl okuyorlar, nasıl olacak diye. Belki de süreçle ilgili en önemli şey şu, buradan bir mekanizmanın varlığından bahsediliyor. O mekanizmanın çok öteden beri devam ettiği PKK’nın silahsızlanmayla ilgili her ülkenin kendi içerisinde bir denklem oluşturacağı ifade ediyor. Irak'ın şartlarına göre bir silah bırakma, Suriye'nin kendi şartlarına göre, Türkiye'nin kendi şartlarına göre bir silah bırakma olgusundan bahsediliyor. Bu süreçle ilgili olarak bir 4 aylık süreç içerisinde bunun bir kısmının tamamlanmasının öngörüldüğü belirtiliyor.

Aynı şekilde özellikle “Diyarbakır anneleri”. PKK’ya katılan çocuklarının geri getirilmesinin çok önemli olduğu ifade ediliyor. Aynı şekilde suça karışmamış bine yakın PKK'lının varlığından bahsediliyor. Dolayısıyla aslında benim hem Ankara'da hem Süleymaniye'de, Kerkük'te buradaki yetkililerden edindiğim izlenim aslında mekanizmanın çok öteden beri devam ettiği ve bu mekanizmayla birlikte aslında süreci normal geliştiği.

Özellikle Milli İstihbarat Başkanı Sayın İbrahim Kalın başta olmak üzere Türkiye'de güvenlik provokasyonun yöneticilerinin bölge ülkeleriyle temaslarının çok ciddi ve yoğun olduğunu biliyoruz. Aslında buzdağının üzerinde normal bir akış devam ediyor. Bu süreçler tabi çok zorlu süreçler ve dolayısıyla sürekli tetikte olmayı gerektiriyor. Ama Türkiye'nin ana hedefini koruduğu ana hedefin gerçekleşme noktasında şöyle bir öngörü var. Sadece PKK'nın silah bırakma meselesi değil, aslında büyük bir inşaat sürecinden bahsediliyor.

Yani PKK silahı bıraktığı andan itibaren bölgedeki Kürtlerin yönünü Türkiye'ye dönmesi, Türkiye'nin yeniden bir inşaat sürecine gitmesi ve dolayısıyla aslında bu inşaat sürecinin uzun süre içerisine devam etmesi öngörülüyor."

Bu süreçte Kandil tepkisinin olup olmadığı ve İran etkisinin ne olduğu ile ilgili soruya Çiçek şu yanıtı verdi:

"Ben güvenlik kaynaklarına bu soruyu sorduğumuzda süreci en çok ne baltalayabilir diye, İsrail ve İran etkisinden çok söz veriliyor. Hatta şöyle bir ifade kullanılıyor. İsrail'in Kürt güçlerini vekalet gücü olarak elde etmeye çalışmasının Türkiye sınırına getirmesinin Türkiye açısından savaş sebebi olduğunun bile İsrail'e ifade edildiği söyleniyor ki bu çok önemli. Türkiye'nin kırmızı çizgileri anlamında son derece önemli. Aynı şekilde İran'ın yaklaşımı üzerinde İran'la gerekli temaslarının yapıldığını biliyoruz. Yakın zaman içerisinde Türkiye'den yetkililerin Irak, Suriye ve İran'da tekrar bir temas trafiğini yürütecekleri çok net ve dolayısıyla da aslında bölge ülkeleri açısından da Türkiye kendi kırmızı çizgilerinin nelerin yapılıp yapılmayacağını ve nelerin beklendiğini çok net bir ifade ediyor.

Türkiye'nin bu kararlı duruşun karşısında şöyle bir yola doğru girilmiş.  Mesela şimdi ben Süleymaniye'deyim. Süleymaniye'de Süleymaniye Havaalanı kapalı. Süleymaniye havaalanının kapanmasının temel sebebi Türkiye ile Süleymaniye arasındaki ilişkilerin PKK'dan dolayı, SDG'den dolayı bozulmuş olması. Mesela dün Duhok valisi bir açıklama yaptı."

Dedi ki, “Eğer bu süreç tamamlanırsa, Türkiye'nin başlatır bu süreç tamamlanırsa bizim de PKK işgalinde olan 45 Eylül köyümüzü tekrar geri alma umudumuz var. Mesela Süleymaniye'de de eğer bu ilişki normalleşirse bizim havaalanımız açılır, ticaretimiz tekrar devam eder”.

Dolayısıyla aslında herkes süreci Yani Süleymaniye'nin aslında. Pratik bir gerçekliğinin olduğunu söyleyebiliriz biz. Özellikle burada tabii SDG üzerinden daha önce PKK yöneticilerinin bir kısmının burada olması asabiyle.

Özellikle ama Irak merkezi hükümetin PKK'yı Türkiye'nin baskısıyla terör örgütü ilan etmesinden sonra Süleymaniye'de birçok misyonun kapatıldığını biliyoruz. Yani siyasi faaliyetlerin yasaklandığını biliyoruz. O anlamda eğer normalleşme sağlanırsa mesela Süleymaniye'de bunun en büyük iz düşümü Süleymaniye Havaalanı'nın açılması ki olacak ki onların dünyaya bağlantı noktasında en önemli merkezlerden bir tanesi.

Bölgesel Kürt Yönetimi’nin bu sürece ne kadar dahil olduğu ile ilgili ise Çiçek şunları söyledi:

Ankara'dan edindiğimiz yerinde, bölgeden edindiğimiz yerinde Türkiye bu süreci kendi başına yürütüyor. Yani kendi başına yürütüyorlar kastım. Aslında bunu milli bir proje olarak yürütüyor. Ama paydaş olarak Suriye yönetimi, Irak yönetimi paydaş. Paydaşın olma sebeplerinden bir tanesi her iki ülkede PKK unsurlarının bulunması.

Dolayısıyla da bir silahsızlanma durumunda silahların nereye bırakılacağı konusunda bu ülkelerle iş birliği yapıldı. Aynı şekilde PKK'nın 35-40 yöneticisi Irak'ta yaşamak istiyorlarsa işte Iraklı yetkililerin bir şekilde buna bir cevaz vermesi.

Türkiye kendi sorununu çözerken bölge ülkeleriyle özellikle İran'dan Irak'tan ve Suriye'den PKK unsurlarıyla birlikte bir mücadele süreci işin kolaylaştırılması süreci ve süreci de aktif olması gerektiği ifade ediyor.

Türkiye'nin kendilerine ilgili talepleri olduğunu söylüyorlar ve dolayısıyla da bu talepleri içerisinde Türkiye'nin taleplerinin yerine getirme noktasında çalıştıklarını ve şunu çok net ifadeyle onu söyleyerek bitireyim. Yani buranın PKK ile ilgili olarak sürekli Türkiye ile bir şekilde karşı karşıya gelmelerinin temel sebebi olarak PKK'yı gösteriyorlar ve bu sorunun bitmesi durumunda Türkiye ile normalleşme sürecinin kendileri açısından başlayacağını özellikle Süleyman Yönetim için söylüyorum. Ve bunun da kendileri açısından kazanç olacağını söylüyorlar. O nedenle süreci baltalamaya yönelik değil de sürecin bir şekilde başarıya ulaşmasının da kendileri açısından önemli olduğunu ifade ediyorlar. Zaten Ankara'nın da temel görüşlerinden bir tanesi de o. Bölgeye, Irak'a, Türkiye'ye, Irak'a ve Suriye'ye de aynı zamanda huzuru getirebilir deniyor. Sanırım bu algı bölge ülkeleri açısından son derece satın alınmış durumda.

Independent Türkçe