"ABD'nin Taliban'dan bir talebi de Afganistan hükümetinde Hakkani'ye görev verilmemesiydi"

Abdullah Altay, Taliban ile ABD arasındaki barış görüşmelerine gözlemci sıfatıyla katılıp verilen sözlerin tutulup tutulmadığını izleyen sivil toplum heyetinin tek Türk üyesi / Fotoğraf: Independent Türkçe
Abdullah Altay, Taliban ile ABD arasındaki barış görüşmelerine gözlemci sıfatıyla katılıp verilen sözlerin tutulup tutulmadığını izleyen sivil toplum heyetinin tek Türk üyesi / Fotoğraf: Independent Türkçe
TT

"ABD'nin Taliban'dan bir talebi de Afganistan hükümetinde Hakkani'ye görev verilmemesiydi"

Abdullah Altay, Taliban ile ABD arasındaki barış görüşmelerine gözlemci sıfatıyla katılıp verilen sözlerin tutulup tutulmadığını izleyen sivil toplum heyetinin tek Türk üyesi / Fotoğraf: Independent Türkçe
Abdullah Altay, Taliban ile ABD arasındaki barış görüşmelerine gözlemci sıfatıyla katılıp verilen sözlerin tutulup tutulmadığını izleyen sivil toplum heyetinin tek Türk üyesi / Fotoğraf: Independent Türkçe

Doha'daki müzakerelere gözlemci sıfatıyla katılan Abdullah Altay, siyasi süreç içinde yaşananları ve tıkanıklıkları Independent Türkçe'den Cihat Arpacık'a anlattı…

Doha'daki barış sürecinde sivil toplum örgütlerinin rolü neydi?
Birleşmiş Milletler, İslam İşbirliği Teşkilatı ve İHH'nın da dahil olduğu bazı sivil toplum kuruluşları, Katar'ın başkenti Doha'da gerçekleştirilen barış görüşmelerine gözlemci olarak katıldı. Masadaki görüşmelerin tamamına sivil toplum örgütleri katılmadı ama genel olarak ne konuşulursa konuşulsun bizler ana sürece destek verdik. Türkiye'den tek STK bizdik ama Türkiye'yi temsil etmiyorduk. Bağımsız bir kuruluş olarak masada yer aldık. Mesela ABD ile Taliban bir meselede anlaşmaya vardı, biz verilen sözlerin tutulup tutulmadığını gözlemci sıfatıyla takip ettik ve bunları raporlaştırdık. Zaten bir STK'nın rolünün bundan daha fazlası olması düşünülemez. Daha fazlası devletlerin görevi. Moro'daki barış sürecindeki pozisyonumuz da aynıydı. 

Görüşmeler sırasında tıkanmalar meydana geldi mi?
Tıkanma çok oldu. Tıkanma nedenleri de muhteliftir. Örneğin ABD'deki iç çekişmeler bunun nedenleri arasında. Özellikle ABD seçimleri sırasında bunu çok yaşadık. Trump'ın NATO'ya olan tavrı çok etkiledi. Anlaşmada "NATO'nun Afganistan'dan çekileceği" yazıyordu. Trump, 'NATO'yu silin yerine US Army' yazın diye diretti. Trump gittikten sonra ABD ordusu çekildi ama NATO çekilmedi. Masaya geldiğimizde 'Biz, ABD ordusunun çekileceğini yazdık, NATO yazmadık' dediler. Yeni bir tarih tespit edildi o da 11 Eylül'dü. Bu tarihte de sorun çıktı. 16 Ağustos'ta oldu.

Masada verilip tutulmayan sözler...
Taliban'ın ya da ABD'nin verdiği bazı sözlerin tutulmadığı söylendi. Bu bir kriz sebebi oldu mu?
Bazen ABD bazen de Taliban verdiği sözleri tutmadı. Bazen de diğer devletler tutmadı. Ama bunun da sebepleri var. Örneğin ABD, Taliban'ın el Kaide'yle irtibatının kesilmesini istiyordu. Taliban, 'El Kaide, Afganistan topraklarını kullanarak ABD'ye zarar vermeyecek' sözünü veriyordu ama 'ailelerini buradan çıkartıp onları size teslim edemem' diyerek çok net bir tavır ortaya koydu. ABD'liler ise el-Kaide'nin kendilerine teslim edilmesini istiyordu. Masada Taliban'ın en önemli taleplerinden biri, liderlerinin ABD terör listesinden çıkarılmasıydı. 4 defa tarih verdiği halde bunu gerçekleştirmedi. Buna binaen Taliban da bazı maddeleri hayata geçirmedi. ABD bir adım atarsa Taliban da atıyordu. Taliban atarsa ABD atıyordu. Müzakere denilen şey zaten bu şekilde oluyor.

Doha'daki müzakerelere katılan Taliban heyeti / Fotoğraf: Reuters
"Taliban, Bagram için ABD'yle anlaşmıştı ama ABD çekilince anlaşma düştü"
Bagram Üssü'ne girilmeyeceğine dair bi mutabakat olduğu ama Taliban'ın buna uymadığı iddia ediliyor

Bagram Askeri Üssü'nü ABD'liler bıraktı. Bırakırken de Afganistan hükümetine haber vermeden bıraktılar. Sabah kalktığımızda ABD'lilerin çekileceğinden haberimiz yoktu. Bu yanlış bir adımdı. Taliban'ın komutanlarının ABD'liler tarafından serbest bırakılması gerekiyordu. Böyle bir karar alınmıştı. ABD, Bagram'ı bırakıp çıktı. 5 saat içinde Afganistan hükümeti kendi ordusunu gönderip Bagram'ı korumaya çalıştı. Otomatik olarak anlaşmadaki Bagram maddesi zaten iptal olmuştu. ABD'liler böylece kendi sorumluluğunu da ortadan kaldırmış oldu. Taliban ise 'Ben ABD'lilerle anlaştım, Afganistan hükümetiyle değil' diyerek Bagram'a girdi. ABD böylece kaos oluşturmak istedi. 

"Gani, ABD'nin imajını sarsmak istedi"
Eşref Gani kaçtıktan sonra taraflardaki hava neydi?

ABD aslında bir anda çekilmeyecekti. 31 Ağustos'ta çekilmeye başlayacaktı. Tahliyeler ise bir takvime uyularak gerçekleştirilecekti. Bir anda Eşref Gani ABD'lilerden ve Doha'dan habersiz çekilme kararı aldı. Gani, 'Ben hükümeti seçimle aldım, seçimle veririm' diyordu. Hep zamana oynuyordu. Ama en sonunda ABD'lileri de cezalandırmak istedi. Kabil'deki görüntüleri vermek için elinden geleni yaptı. Kaçarken herkese 'kaçın' demek istedi. Taliban, Kabil'in etrafında bekliyordu. Taliban içindeki bazı gruplar dahi girmek istediğinde Doha'nın uyarısıyla geri çekildiler. 31 Ağustos'a kadar Kabil'e girmeyeceklerini söylediler. Doha'daki masadan da Eşref Gani'ye 'kaçma, bu gece bir törenle sarayı teslim et' önerisi gitti. Hamid Karzai de Abdullah Abdullah da zaten bundan sonra Gani'ye 'teslim et' çağrısı yaptı. Gani bunu istemedi ve kaosu tercih etti. ABD'nin imajını sarsmak istedi bunu da başardı. Ama Gani'nin özel kalemi gitmedi. Bir yerlerden ona 'Kal ve sarayı Taliban'a teslim et' talimatı gitmişti. Sarıldılar, tokalaştılar ve saray Taliban'a verildi. Bu silah gücüyle olmadı. Bu Taliban için de önemliydi. Kabil'e girecek güçleri olmasına rağmen girmediler. Eşref Gani kaçtıktan sonra da girmediler. Karzai çağrı yapmıştı. Torunlarıyla birlikte ekrana çıktı, 'Ben kaçmıyorum, Taliban'ı davet ediyorum, kontrolü sağlasınlar aksi taktirde şehirde kötü olaylar yaşanacak, Kabil'i koruyalım burası bizim şehrimizdir' dedi. Bu davet olmasaydı yine girmeyecekti. 

Afganistan'ın önceki Cumhurbaşkanı Eşref Gani, Taliban Kabil'e girmeden ülkeden kaçtı / Fotoğraf: Reuters
Kabil Havalimanı'nda çok kötü görüntülere şahit olduk. O insanlar neyden kaçıyordu?
Kabil'den çıkanların profilleri çok çeşitli. Öncelikle normal, planlı uçuşlar vardı. Taliban'dan korkup kaçanlar vardı. Bunların sayısı da az değil. Afganistan'da bir algı oluştu. NATO ülkeleri ya da ABD'liler ilk girdiğinde bazı Taliban mensuplarının isimlerini ve adreslerini yerel ağları sayesinde elde etti. Bu ağa mensup olanlar da haliyle yeni dönemde korkmaya başladı. Taliban bu konuda bazı yanlışlar da vardı. Ama vahşi bir şekilde intikam alınmasın diye af ilan etti. En önemlisi gelecek endişesi taşıyanlar vardı. STK'lar oradaki ailelerle temasa geçti. Net bir şekilde 'Siz neden kaçmak istiyorsunuz' diye soruldu. Çoğu gelecek endişesi taşıdıkları için kaçtıklarını söylüyordu. Birçoğu maaş alacak mıyız diye soruyordu. Şu anda tahliye edilmeyenlerin sayısı tahliye edilenlerden daha fazla. Biz masa olarak kendi görevimizi yapıyoruz ve ciddi bir şekilde takip ediyoruz. İHH'nın Afganistan'daki ofisleri günlük raporlama yapıyor. Gazne'de, Kandahar'da, Mezar-ı Şerif'te, Kabil'de çalışmalarımız devam ediyor. Bu konuda insan haklarına karşı atılan bir adımı ya da af ilanına rağmen buna aykırı davranışları bildireceğiz. 

"Afganistan'ın Z kuşağı yeni bir tecrübe yaşamak istiyor"
Taliban nasıl bu kadar kısa sürede ilerledi?

Diğer ülkelerde olduğu gibi orada da bir Z kuşağı var. Son 20 yılda hem ABD'den hem hükümetten hem de savaş baronları tarafından o kadar kötü uygulamalara imza atıldı ki bu Z kuşağı özgürlük peşine düştü. Bu, Taliban'ın hızlı ilerlemesinin de bir nedeni aslında. Uluslararası yardımlara hep savaş baronları el koyuyordu. İnşa ettikleri sarayları gördük. Z kuşağı da yeni bir tecrübe yaşamak istiyor. Taliban bunu nasıl yönetecek, nasıl idare edecek, herkes takip etmeli. Taliban'ı değil Afganistan halkını konuşmamız gerekiyor.

Taliban yönetimi fiilen işbaşına geldi. Hükümeti değerlendirirseniz nasıl bir fotoğraf ortaya koyarsanız?
Öncelikle şunu net bir şekilde ortaya koymamız lazım; Afganistan'da bir işgal vardı. Bu karşı ise bir mukavemet oluştu. Bunun adına ister direniş ister cihat denilsin. Bu mukavemeti Taliban da yapabilir eski mücahitler de yapabilir solcular da yapabilir. Bu bir haktır. Kendi ülkemizde bir işgal görmek istemiyorsak başkaları da kendi ülkelerinin işgal altında olmasını istemez. Taliban, yeni bir geçici hükümet tayin etti. “Taliban hükümetini tanıyacak mıyız” diye soruluyor ama bu soru yanlış. Hiçbir ülkenin böyle bir gündemi yok. İrtibat kurma meselesi var. Devletler şu an bu aşamada. Türkiye de dahil devletlerin önemli kısmı acele etmeyeceklerini açıkladı. Geçici hükümetle çalışılacak mı çalışılmayacak mı? Önemli soru bu. Geçici hükümetin içinde 7 bakan Peştun değil. Sağlık Bakanını hiç değiştirmedi. Eski Sağlık Bakanı görevde. Gerçekten işini iyi yapan bir bakan. Taliban'ın içinde Şiiler var. Taliban'ın bir yüksek istişare heyeti var, istişare heyetinin altında Emir el müminin var, onun altında bir yönetim var, yönetimlerin altında da yerel yönetimler var. Bu yerel yönetimlerde herkes var. Şiiler de bu yerel yönetimlere dahil.

Taliban içindeki Şiiler Taliban ideolojisini benimsediği için bu yapının içinde değil sanırım
Taliban pragmatik bir örgüt. Karşımızda 20 yıl önceki Taliban yok. Dini bir Taliban da yok. Doha'da gördüğüm Taliban daha pragmatik Afgan kimliğini önceleyen bir Taliban. Peştun deniliyor ama Peştun zaten Afgan demek. İktidarda Peştunların daha fazla olması kadar normal bir şey yok. 'Türkiye'de neden Türkler iktidar' demek kadar absürt. Taliban önce kendi halkıyla barışmak istiyor. Tatmin mesajları veriyor. Ne Hazaralar Henefi Maturidi olacak ne de Hanefi Maturidi olan Peştunlar Şii olacak. Herkes kendi şehrinde, kendi topraklarında istediği gibi ibadet edebileceği kendi dini ritüellerini uygulayabilir mesajı veriliyor. Sıkı şekilde takip etmek lazım ama yeni Taliban'ın vermeye çalıştığı mesaj bu.

Taliban yetkililerinin, Muharrem etkinlikleri dolayısıyla ülkedeki Şiileri ziyaret ederken çekilmiş bir fotoğraf / Fotoğraf: Twitter (@RahimiZahra313)
"ABD, Hakkani'ye görev verilmemesini istedi"
Masada ABD'nin Hakkani'ye hükümette görev verilmemesine yönelik bir talebi oldu mu?

Serac Hakkani bakan olmasın, Sağlık Bakanı da görevinde devam etsin diye bir talep geldi.  

Ama yerine getirilmedi?
Taliban bu talebi aldı, birini yerine getirdi diğerini yerine getirmedi. Sağlık Bakanı devam etti ama Serac Hakkani de İçişleri Bakanı yapıldı. Burada Taliban'ın vermek istediği bir mesaj vardı. İnanılmaz bir baskı vardı Taliban'a yönelik. Tüm devletler bu süreçte yer almak istedi.

ABD'nin 'arananlar listesinde' yer alan Hakkani, Afganistan İçişleri Bakanı olarak görevlendirildi
"İran, Afganistan'da Irak'takine benzer bir pozisyon aldı"
Diğer devletler açısından Çin'in bir baskınlığı hissediliyor mu?

Çin'in öncelediği 2 dosya var. Biri Doğu Türkistan diğeri de İpek Yolu dosyası. Masada da "peace and busines" (barış ve ticaret) diyordu. Çin için Afganistan'ın istikrarlı olması önemli. Ama sadece Çin için değil mesela Özbekistan için de benzer meseleler için önemli. 

İran'ın tavrı nasıl şekillendi?
İran'ın içinde de Hazaralar ve Sünniler var. Tahran yönetimi Afganistan'da tıpkı Irak'taki gibi Haşdi Şabi kurdu. Suriye'de Fatımiyyun Tugayı saflarında savaşan Hazara milislerinin önemli bir kısmını Afganistan'a çekti. Afganistan eski hükümetiyle de bir pazarlık yaptı. 'Eğer İran'ı yanınızda görmek istiyorsanız Fatımiyyun Tugayı'nı Afganistan ordusunun içine alın' dedi. Bu Taliban tarafından reddedilen bir teklif.  Taliban İran'la toplantı yapmadan önce Afganistan Haşdi Şabi'sine operasyon yaptı, depolarını bastı, 130 kişiyi esir aldı ve toplantıya öyle gitti. Afgan Şiilerine özgürlük verip önemli günlerinde onları ziyaret eden Taliban İran müdahalelerine de karşı bir duruş sergiliyor. 

"Sürgündeki Taliban yüksek lisans ve doktora eğitimi aldı, müzakere süreci onlar için eğitim işlevi gördü"
20 yıla yakındır savaşan bir yapıdan bahsediyoruz, Taliban'ın eski hatalarını tekrarlamamaya özen gösterdiği de söyleniyor… Peki savaşırken bu siyasi olgunluğu nasıl kazandı? İlginç bir durum değil mi?
Taliban liderleri, özellikle siyasi ofisi yurtdışında kaldı ya da sürgün edildiler. Bir kısmı ise cezaevine atıldı. Yurtdışına gidenler çeşitli alanlarda yüksek lisans ve doktora eğitimlerini tamamladı. Sonuçta hatalarını anlayan bir Taliban ortaya çıktı. Ama bütün Taliban mensupları için aynı şeyi söyleyemeyiz. Çünkü taban içeride kaldı ve bu şekilde düşünmüyor olabilir. Müzakereler kesilse de 9 yıl önce başladı. Bu da Taliban için eğitim gibiydi. Dengeleri daha iyi anlamasını sağladı. 

Türkiye'nin ev sahipliğinde bir barış süreci başlayacağı söylendi, bu neden yapılamadı?
Taliban bunu açıkladı. Kendilerine bir ajanda gelmediğini söylediler. Türkiye, 'ateşkes ilan edin ve burada toplantılar yapalım' diye bir davette bulundu ama Taliban'ın istişaresiyle ateşkes uygun bulunmadı. Ateşkes yapmadıkları için Türkiye'ye de gelmediler. 

Kabil'e giren Taliban savaşçıları / Fotoğraf: AP
"Taliban, sistemin çökmemesi için ordu ve polisi feshetmeyecek"
Ülkede yabancı savaşçıların durumu ne?

Yabancılar hala var. Bunlar eskiden savaşçılardı ama geneli şu an savaşmıyor. Taliban bunu defalarca tekrar etti zaten.

Ülkeyi terk mi ettiler yoksa silah mı bıraktılar?
20 yıl içinde kimi evlendi, kimi entegre oldu. Bazılarına Taliban tarafından ülkeyi terk etmeleri için bir süre verildi ya da kalmak istiyorlarsa evlerinde kalıp aileleriyle ilgilenmeleri istendi. Artık Afganistan askeri ve polisinin olduğu vurgulandı. Bu arada Taliban eski polis ve ordu teşkilatını tümüyle feshetmeyecek. Taliban bu yapıların içine dahil olacak. Irak'ta yaşananlardan ders almış gibi görünüyor. ABD ilk Irak'a girdiğinde Irak ordusunu feshetti. 

Orduyla birlikte Irak'taki tüm sistem çöktü aslında
Evet. Taliban da Afganistan'ın da bu duruma gelmesini istemiyor.

Taliban-ABD barış görüşmelerinin gözlemci heyeti içinde bulunan Abdullah Altay / Fotoğraf: Independent Türkçe
DEAŞ'ın pozisyonu nedir?
DEAŞ cezaevlerindeydi. Eşref Gani'nin kaçmasının ardından cezaevleri kontrolsüz bir şekilde kapılar açıldı. Bazı DEAŞ hücrelerinin ne yapacağı şimdilik bilinmiyor. Müzakere masası bu konudan çok endişeli. Rusya Dışişleri Bakanlığı da ara sıra DEAŞ'a karşı Taliban'a destek verilmesi gerektiğini açıklıyor. DEAŞ öyle bir yapı ki ülkeden ülkeye pozisyonları ve hedefleri değişiyor. Şu an kestirmek çok zor. Var olan kaos DEAŞ için iyi bir fırsat sayılır. Bu, Taliban'ın en önemli sınavlarından biri olacak.

Müzakere masasının Taliban'dan talepleri
Müzakere bileşenlerinin Taliban'dan en önemli talepleri şu an nedir?
En önemli talep, insan hakları, kadınların durumu, terör örgütlerinin önünün açılmaması konusunda şekilleniyor. Afganistan topraklarının, terör örgütleri için güvenli bir alan olmaması isteniyor. Ama devletler insani durumu çok düşünmüyor. Bunu masadaki BM ya da bizim gibi diğer sivil toplum örgütleri düşünüyor. Bu arada Taliban'dan önce de insan hakları çok kötüydü. Evet, kadınlar okullara gidiyor, çalışabiliyordu. Ama insan hakları için örnek bir ülke değildi. İhlaller çok fazlaydı. Özellikle cezaevlerinde işkenceler çok yaygındı. İnsan hakları son 20 yılda dünya desteğine rağmen düzelmemişti.

Fotoğraf: Cihat Arpacık / Independent Türkçe
Afganistan bahsinde hep kadın meselesi öncelikli konuşuluyor. Taliban kadın haklarına yaklaşımı nasıl olacak? Örneğin burka zorunluluğu esnetilecek mi? 
Burkanın rengi mavi. Bu milli bir giysi, dini değil. Bu da masada konuşuldu. Kahve arasında bir Taliban lideri ABD'lilere cevaben, 'Katar 50 derece, yüzde 37 nem var. Bu kravatla sıkılmıyor musunuz' dedi. Biz bunu tartışamayız. Milli bir giysi olarak kabul ediliyor. Geçici hükümetin görevi bittikten sonra kabinede kadınlara görev verileceğini düşünüyorum. Alınmış bir karar yok ama bu bir dünya örfü oldu. İran'da bile kadın yöneticiler var. Taliban'ın siyasi ofisiyle ben direkt olarak konuştum. 'Kadın giyimiyle ilgili ne düşünüyorsunuz' diye sordum. 'Kadın, hicap ve nikap konusu fıkıhta bile hala tartışılan bir konu. Bırakın Taliban'ı İslam'da tartışılıyor. Türkiye tarzı mı olsun, İran tarzı mı… Yoksa Araplar gibi mi? Biz yeni bir şey getirmeyeceğiz ama Afganistan halkına uygun bir şey olacak' dediler. Kadınlara karşı 20 yıl önce daha keskin bir tavır alıyorlardı ama Rusya'daki görüşmelerde servisi kadınlar yapıyordu. Orada bu meseleler birinci gündem değil. Gündemlerden biri ama en önemli gündem değil. Taliban tabanından yanlış tavır gösterenler elbette var. Gösteri yapan kadınlara sopa ya da kırbaçlarla vuranları da gördük. O sadece İslam'a değil Afganistan'daki aşiret örfüne de aykırı bir şey. 

Gösteri ve yürütüşlere kısıtlama getirildiğini biliyoruz. Bunun da toplanma özgürlüğüne bir darbe olduğu, Taliban'ın ilk sınavlarından birinden kötü not aldığı yorumlanıyor
Tüm devletlerde böyle değil mi? Kamu otoritesini sağlamak isteyen tüm devletler bir miting için önceden izin alınmasını şart koşar. Bu Türkiye için de böyle. 
Independent Türkçe



New York Times: Türkiye'nin ticari ilişkileri durdurduğu İsrail daha da yalnızlaşıyor

The Economist, konuyla ilgili haberinde "Dindar seçmenler, Cumhurbaşkanı'nın İsrail meselesiyle ilgili yeterince sert davranmadığını düşünüyor" ifadesini kullanmıştı (Reuters)
The Economist, konuyla ilgili haberinde "Dindar seçmenler, Cumhurbaşkanı'nın İsrail meselesiyle ilgili yeterince sert davranmadığını düşünüyor" ifadesini kullanmıştı (Reuters)
TT

New York Times: Türkiye'nin ticari ilişkileri durdurduğu İsrail daha da yalnızlaşıyor

The Economist, konuyla ilgili haberinde "Dindar seçmenler, Cumhurbaşkanı'nın İsrail meselesiyle ilgili yeterince sert davranmadığını düşünüyor" ifadesini kullanmıştı (Reuters)
The Economist, konuyla ilgili haberinde "Dindar seçmenler, Cumhurbaşkanı'nın İsrail meselesiyle ilgili yeterince sert davranmadığını düşünüyor" ifadesini kullanmıştı (Reuters)

Türkiye'nin Gazze savaşı nedeniyle İsrail'le ticareti tamamen durdurma kararı almasının yankıları sürüyor. 

Geçen ay 54 ürün grubunun bu ülkeye satışına kısıtlama getiren Ticaret Bakanlığı'ndan perşembe yapılan açıklamaya göre İsrail'le ticaret tamamen durduruldu. ABD'nin New York Times gazetesi de bugün konuyla alakalı olarak "Türkiye'nin ticari ilişkileri durdurduğu İsrail daha da yalnızlaşıyor" başlıklı bir haber yayımladı. 

Gazze savaşının uzamasıyla ABD, Birleşik Krallık ve Almanya gibi Tel Aviv yönetimine yakın ülkelerin dahi en azından söylemsel olarak araya mesafe koymaya çalıştığı vurgulandı.

Ankara'nın ticaretin sürdürülmesi için Gazze'de kalıcı ateşkes sağlanmasını ve bölgeye insani yardım ulaştırılmasını şart koştuğu hatırlatıldı. 

Diğer yandan İsrail'in uluslararası toplumun tüm uyarılarına rağmen Refah'a operasyon yapma sinyali verdiği de anımsatıldı. 

Ankara'nın geçen yıl İsrail'e 5,4 milyar dolarlık ihracat yaparken ithalat rakamının yalnızca 1,64 milyar dolar olmasına işaret edilerek Türkiye'nin bu ticarette kârlı olduğu belirtildi. 

İki ülke arasındaki ilişkilerin düzelmesi için 2022'de adımlar atıldığı ancak bu umudun savaşla birlikte söndüğü yorumu yapıldı. 

Amerika kıtasına da bakılan haberde, Bolivya ve Belize'nin ardından Kolombiya'nın da İsrail'le diplomatik ilişkilerin kesileceğini duyurduğu ifade edildi. Şili ve Honduras'ın İsrail'deki büyükelçilerini geri çağırdığı hatırlatılırken Ürdün ve Bahreyn gibi Arap ülkelerinin de benzer adımlar attığının altı çizildi.  

Avrupa'daysa İspanya ve İrlanda gibi ülkeler, Filistin devletinin tanınması için çabalıyor.

Hamas'ın 7 Ekim'de düzenlediği ve 1200 kişinin öldüğü açıklanan Aksa Tufanı operasyonunun ardından patlak veren Gazze savaşında İsrail'in öldürdüğü kişi sayısı 34 bini aştı. Ölenlerin çoğu kadın veya çocuk.

Diğer yandan ateşkes için de görüşmeler sürüyor. Mısır medyası, Gazze Şeridi'nde ateşkes görüşmeleri için yola çıkan Hamas heyetinin başkent Kahire'ye ulaştığını bugün duyurdu.

Kahire el-İhbariye televizyon kanalı, Mısır güvenlik heyetinin birçok anlaşmazlık noktasında uzlaşma formülüne ulaştığını bildirdi.

Hamas Hareketi dün akşam yaptığı açıklamada, kendilerinden bir heyetin İsrail'le dolaylı görüşmelerin tamamlanması amacıyla cumartesi Kahire'ye gideceğini duyurmuştu.

Yine el-İhbariye televizyon kanalı, geçen pazartesi Hamas heyetinin görüşmelerin ardından Kahire'den ayrıldığını, Mısır'ın sunmuş olduğu ateşkes teklifini görüştükten sonra yazılı olarak iletmek üzere yeniden döneceğini ifade etmişti.
 

Independent Türkçe


Washington ile Tahran arasındaki yeni gizli görüşmeler Gazze'yi de kapsıyor mu?

Washington İran'a petrol alanına yönelik daha fazla yaptırım uygulamayacağına dair sinyaller verdi (Reuters)
Washington İran'a petrol alanına yönelik daha fazla yaptırım uygulamayacağına dair sinyaller verdi (Reuters)
TT

Washington ile Tahran arasındaki yeni gizli görüşmeler Gazze'yi de kapsıyor mu?

Washington İran'a petrol alanına yönelik daha fazla yaptırım uygulamayacağına dair sinyaller verdi (Reuters)
Washington İran'a petrol alanına yönelik daha fazla yaptırım uygulamayacağına dair sinyaller verdi (Reuters)

Hüda Rauf

“Tahran Washington'u iki devletli çözümün yeniden canlandırılması için İsrail'e baskı yapmaya ikna edebilir mi?”

Bu dönemde, birçok haber İran ile ABD arasındaki doğrudan gizli görüşmelere ilişkin bilgiler paylaşıyor. Bu aralarındaki ikinci görüşme, ilki, Mayıs 2023'te Gazze Savaşı'ndan önce gerçekleşmişti. Şimdi ise İsrail'in Gazze'ye yönelik savaşı sırasında ve İran ile İsrail arasındaki doğrudan askeri çatışma turunun ardından gerçekleşiyor.

Görüşmelerin Umman'daki birinci turunda, İran'ın uranyumu zenginleştirme faaliyetlerinde yüzde 60 oranını geçmemeyi, 5 İran-Amerikan vatandaşını serbest bırakmayı ve karşılığında dondurulan paralarının bir kısmını almayı kabul ettiği geçici anlaşmaya varılmıştı. Aynı şekilde Washington İran'a petrol alanına yönelik daha fazla yaptırım uygulamayacağına dair sinyaller vermişti.

Bu görüşmelerin aynı yılın Ekim ayında tamamlanması gerekiyordu, ancak Aksa Tufanı operasyonu ve İsrail'in bu operasyona bugüne kadar devam eden tepkisi sonrasında görüşmeler durdu.

Ocak 2024'te Kızıldeniz'de Husi saldırılarının başlaması ve Washington'un Tahran'dan saldırıların durdurulması talebinin ardından, iki taraf arasındaki iletişim yeniden başladı.

Şimdi Washington ile Tahran arasında doğrudan görüşmelere ilişkin paylaşılanlar ise daha büyük önem taşıyor, zira her zamanki gibi doğrudan ve gizli, ayrıca İsrail ile İran'ın birbirlerine yönelik karşılıklı saldırılarının ardından geldi ve aynı zamanda İran'ın nükleer dosyasını da ele alıyor.

Yani açıklanmamış görüşmelerle karşı karşıyayız ama bunlar İran'ın askeri gücünü gösterme, İran ile İsrail arasındaki angajman kurallarını değiştirme, yeni değişkenler gölgesinde her ikisinin caydırıcılık kapasitesini inşa etme, aralarındaki olası gerçek askeri operasyonları ve beklenen Amerikan ve Batı tepkisini simüle etmeye çalışma bağlamında geliyor.

Bu bağlam ışığında, görüşmelerin ve tartışılan dosyaların konularının Kızıldeniz'deki Husi saldırıları, İran'a bağlı milislerin rolü, Amerikan üslerinin hedef alınması veya İsrail'e saldırılarda bulunma, Uluslararası Atom Enerjisi Kurumu’nun son raporuna göre İran'ın belirsizliğini koruyan nükleer kapasitesi gibi konuların yer alması beklenebilir. Dahası, bilhassa Kurum’un Direktörünün önümüzdeki günlerde Tahran'a yapacağı ziyaret, bir tür anlaşmanın gerçekleşeceği ve Direktörün de bunu açıklayacağı anlamına geliyor.

Ancak burada şunu da belirtmeden geçemeyiz; Tahran, Viyana görüşmelerinin Eylül 2021'de sona ermesinden bu yana nükleer belirsizlik politikası izleyerek, müfettiş sayısını azalttı ve uranyum zenginleştirme oranını yüzde 60’a yükseltti. Dahası, uluslararası toplumun İsrail'in Gazze'deki savaşı ile meşgul olduğu bir dönemde bu oranı daha da yükseltti. Dolayısıyla 2015’te imzalanan nükleer anlaşmasına göre İran'a yönelik kısıtlamaların 2025 yılında sona ermesinin planlandığı göz önüne alındığında, İran'ın nükleer kapasitesi konusunda eski anlaşmanın hiçbir işe yaramadığı, Tahran'ın statüsüne ilişkin yeni bir nükleer ve bölgesel gerçeklikle karşı karşıya bulunuyoruz.

Buradaki soru şu; Bilhassa Körfez ülkeleri ve Mısır gibi Arap ülkeleri; Gazze'deki durumun karmaşıklığından, Husilerin Kızıldeniz'deki saldırılarından ve deniz güvenliğinin bozulmasından asıl etkilenen ülkeler iken, İran ile ABD arasında geçici de olsa bir anlaşmaya varılmadan önce, Körfez ülkeleri gibi ilgili bölgesel taraflar varılan sonuçlara neden dahil edilmiyorlar?

Washington, gerilimleri yatıştırmak istiyorsa bölge ülkelerini dinledi mi? Washington ile Tahran arasındaki görüşmelerin gündeminde İsrail'e ateşkesi kabul etmesi ve uygulaması için baskı yapmak var mı? Tahran Washington'u iki devletli çözümün yeniden canlandırılması için İsrail'e baskı yapmaya ikna edebilir mi?

Yoksa aralarındaki görüşmeler ABD'nin, Tahran'ın yeni nükleer gücünü tanıması ve İran ile İsrail arasındaki ilişkinin kırmızı çizgilerinin belirlenmesi, İran'ın fonlarının bir kısmının serbest bırakılması, böylece Tahran’ın ABD seçim sezonunda sakin kalması ile mi sınırlı kalacak?

Bütün bu sorular, Joe Biden yönetiminin İran ile ilişkileri yönetme konusunda süregelen başarısızlığını ve İran’ın eylemlerine boyun eğdiğini, İran ile başa çıkmakta bölgesel güvenlik pahasına, İran ile tam bir ateşkesin aksine daha başarılı olan havuç ve sopa politikasını baltaladığını gösteriyor.

Bölge, Biden'ın vaat ettiği gibi daha kapsamlı ve daha geniş bir anlaşma vaatlerinin uygulanması yerine yalnızca İran, İsrail ve Washington arasındaki ilişkileri yönetmeye yönelik geçici, taktiksel anlaşmalarla karşı karşıya kaldı.

Bu nedenle bölge ülkeleri askeri ve güvenlik kapasitelerini geliştirmeye devam etmeli, çeşitli uluslararası güçlerle ittifaklarını çeşitlendirmeli ve yalnızca Amerikalı ortağa güvenmemeliler. Öte yandan Washington ile İran arasında doğrudan görüşmelerin yapılması, İran'ın Rusya ve Çin ile ilişkilerinin yetersiz olduğunu ve İran'a Washington ile iletişim kurmak konusunda isteksiz olmasını sağlayacak bir ekonomik getiri sağlamadığını açıkça ortaya koyuyor. Zira Washington ile iletişim kurmak, İran'ın arzuladığı bir hedef olarak kalacak ve Tahran, kendisi ile Washington arasındaki belirli ve hesaplanmış kurallara göre hareket etmeye devam edecek, bu kurallardan sapmayacaktır.


İsrailli yetkili: Esir değişimine karşılık Gazze savaşını bitirmeyeceğiz ve Refah'a gireceğiz

İsrail'in Refah'ı bombalaması sonrasında oluşan hasarı inceleyen Filistinliler (AFP)
İsrail'in Refah'ı bombalaması sonrasında oluşan hasarı inceleyen Filistinliler (AFP)
TT

İsrailli yetkili: Esir değişimine karşılık Gazze savaşını bitirmeyeceğiz ve Refah'a gireceğiz

İsrail'in Refah'ı bombalaması sonrasında oluşan hasarı inceleyen Filistinliler (AFP)
İsrail'in Refah'ı bombalaması sonrasında oluşan hasarı inceleyen Filistinliler (AFP)

Alman Haber Ajansı'nın (DPA) haberine göre rehinelerin serbest bırakılması konusunda devam eden görüşmelere yakın İsrailli bir yetkili, Arap medyasında yer alan “ABD'nin, üç aşamalı ateşkes anlaşmasının ardından İsrail'in Gazze'den tüm güçlerini çekmesini garanti ettiği” haberlerini yalanladı.

Times of Israel'in internet sitesinde yer alan habere göre ismi açıklanmayan yetkili, "Bu haberlerin aksine, İsrail, rehinelerimizi serbest bırakma anlaşmasının bir parçası olarak hiçbir koşulda savaşı sona erdirmeyi kabul etmeyecektir" dedi.

İsrailli yetkili; "Siyasi düzeyde kararlaştırıldığı gibi, rehinelerimizin serbest bırakılmasına izin verilmesi için geçici bir süre verilmiş olsun ya da olmasın, ordu Refah'a girecek ve orada kalan Hamas tugaylarını yok edecek" ifadelerini kullandı.

ABD Dışişleri Bakanı Anthony Blinken, İsrail'in sivilleri korumaya yönelik bir plan sunmadığını söyleyerek, İsrail'in Refah şehrine büyük çaplı bir saldırı düzenlemesine karşı bir kez daha uyarıda bulundu.

Blinken, Arizona'daki McCain Enstitüsü'nün Sedona Forumu'nda “Böyle bir planın yokluğunda Refah'ta geniş bir askeri operasyonu destekleyemeyiz. Çünkü vereceği zarar kabul edilebilirliğin çok üzerindedir” şeklinde konuştu.


Moskova: NATO tatbikatları Rusya ile olası bir çatışmaya hazır olunduğunu gösteriyor

Rusya Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Maria Zaharova (Reuters)
Rusya Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Maria Zaharova (Reuters)
TT

Moskova: NATO tatbikatları Rusya ile olası bir çatışmaya hazır olunduğunu gösteriyor

Rusya Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Maria Zaharova (Reuters)
Rusya Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Maria Zaharova (Reuters)

Rusya Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Maria Zaharova bugün (Cumartesi) yaptığı açıklamada, Kuzey Atlantik Antlaşması Örgütü’nün (NATO) Rusya sınırları yakınında dört aydır sürdürdüğü askeri tatbikatların, ittifakın Rusya ile olası bir çatışmaya hazırlandığının kanıtı olduğunu söyledi.

Zaharova, NATO'nun ‘Rusya'nın üye ülkelere yönelik siber saldırılara karıştığı’ yönündeki suçlamalarını reddederek, bunun dikkatleri NATO faaliyetlerinden başka yöne çekmeyi amaçlayan bir ‘dezenformasyon’ olduğunu belirtti.

Açıklamasında, Ukrayna'yı silah, istihbarat ve finansmanla destekleyerek Rusya'ya karşı çeşitli şekillerde savaş yürütenin NATO olduğunu belirten Zaharova, “Soğuk Savaş'tan bu yana en büyük NATO tatbikatı şu anda Rusya'nın sınırları yakınında gerçekleşiyor. NATO’nun Rusya'ya karşı eylemleri hibrid ve konvansiyonel silahlar da dahil olmak üzere tüm araçlar kullanılarak prova ediliyor. NATO'nun bizimle olası bir çatışmaya ciddi şekilde hazırlandığını kabul etmeliyiz” ifadelerini kullandı.

Rusya ile Batı arasındaki ilişkilerde düşmanlık, Rusya'nın 2022'de Ukrayna'ya saldırmasının ardından son yılların en yüksek seviyesine yükseldi.

Ocak ayında tatbikatların başladığını duyuran NATO, 90 bin askerin katılacağı tatbikatların, bir çatışma çıkması halinde ABD kuvvetlerinin Rusya sınırındaki ülkelerde ve ittifakın doğu kanadında Avrupalı müttefiklerini nasıl destekleyeceği konusunda eğiteceğini belirtti.

Rusya o dönemde tatbikatların NATO'nun Soğuk Savaş taktiklerine ‘geri dönüşü olmayan bir dönüşü’ temsil ettiğini bildirdi.

Şarku’l Avsat’ın edindiği bilgiye göre Soğuk Savaş'tan beri NATO'nun en büyük tatbikatı olan söz konusu tatbikatların Mayıs ayında sona ermesi bekleniyor.


Sudan Egemenlik Konseyi Başkanı'nın oğlu Türkiye'de hayatını kaybetti

Sudan Egemenlik Konseyi Başkanı Abdel Fettah el-Burhan (Sudan Egemenlik Konseyi Telegram hesabı)
Sudan Egemenlik Konseyi Başkanı Abdel Fettah el-Burhan (Sudan Egemenlik Konseyi Telegram hesabı)
TT

Sudan Egemenlik Konseyi Başkanı'nın oğlu Türkiye'de hayatını kaybetti

Sudan Egemenlik Konseyi Başkanı Abdel Fettah el-Burhan (Sudan Egemenlik Konseyi Telegram hesabı)
Sudan Egemenlik Konseyi Başkanı Abdel Fettah el-Burhan (Sudan Egemenlik Konseyi Telegram hesabı)

Sudan Egemenlik Konseyi Başkanı'nın oğlu Muhammed Abdülfettah el Burhan, Başkent Ankara'daki Bilkent hastanesinde yaklaşık iki ay yoğun bakımda kaldıktan sonra hayatını kaybetti.

Sudan Egemenlik Konseyi Başkanı'nın oğlu, 7 Mart akşamı başkent Ankara'da motosikletiyle seyir halindeyken meydana gelen trafik kazasında yaralanarak hastaneye kaldırıldı. Al-Burhan'ın oğlunun cuma gecesi hayatını kaybettiği açıklandı.


ABD, Katar'a baskıyı artırıyor: "Ateşkesi kabul etmezse Hamas'ı ülkeden çıkarın"

İsrail'in Gazze Şeridi'ne düzenlediği saldırılarda 14 bin 944'ü çocuk, 9 bin 849'u kadın olmak üzere en az 34 bin 622 Filistinli öldürüldü (AFP)
İsrail'in Gazze Şeridi'ne düzenlediği saldırılarda 14 bin 944'ü çocuk, 9 bin 849'u kadın olmak üzere en az 34 bin 622 Filistinli öldürüldü (AFP)
TT

ABD, Katar'a baskıyı artırıyor: "Ateşkesi kabul etmezse Hamas'ı ülkeden çıkarın"

İsrail'in Gazze Şeridi'ne düzenlediği saldırılarda 14 bin 944'ü çocuk, 9 bin 849'u kadın olmak üzere en az 34 bin 622 Filistinli öldürüldü (AFP)
İsrail'in Gazze Şeridi'ne düzenlediği saldırılarda 14 bin 944'ü çocuk, 9 bin 849'u kadın olmak üzere en az 34 bin 622 Filistinli öldürüldü (AFP)

ABD'nin, Katar'a yönelik baskıyı artırarak ateşkesi reddetmesi halinde Hamas liderlerini ülkeden atmasını istediği öne sürüldü.

Kimliğinin açıklanmasını istemeyen Amerikalı yetkililer, ülkenin önde gelen gazetelerinden Washington Post'a (WP), ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken'ın bu mesajı Katar Başbakanı Şeyh Muhammed bin Abdulrahman bin Casim es-Sani'ye geçen ay ilettiğini söyledi.

Katar'daki ateşkes görüşmelerinde yer alan ve adlarının gizli tutulmasını isteyen üç diplomat, Katarlı yetkililerin, başkent Doha'da yaşayan Hamas Siyasi Büro Başkanı İsmail Haniye ve diğer Hamas liderlerine "ülkeyi terk etmeleri durumunda kalacak başka yer bulmaları için plan yapmalarını söylediğini" belirtti.

ABD'li yetkili, Katar'a baskı yapılmasının verimli bir strateji olmadığını savunarak, "Doha'da Hamas'a baskı uygulamak etkisiz kalıyor. Sorun, kararları verenlerin Gazze'de olması ve siyasi büroyu umursamamaları" dedi. 

1995-1998'de görev yapan ABD'nin eski Katar Büyükelçisi Patrick Theros da Hamas'ın Katar'dan atılmasının hata olacağını savunarak, böyle bir hamlenin "Beyaz Saray için kabus yaratabileceğini" söyledi.

Diğer yandan İsrailli haber sitesi Times of Israel, Doha yönetiminin Washington'ın talebini kabul edebileceğini savundu. 

Kimliğinin açıklanmasını istemeyen bir yetkili, Hamas'ın masadaki son ateşkes teklifini reddetmesi durumunda ABD'nin, örgüt liderlerinin ülkeden çıkarılması için Katar'a resmi talepte bulunabileceğini belirtti. Kaynak, Katar'ın böyle bir talebe hazırlandığını ve buna olumlu yanıt verebileceğini öne sürdü.

Haniye, dünkü açıklamasında Hamas yetkililerinin hafta sonu Mısır'ın başkenti Kahire'ye gidip anlaşmayı inceleyeceklerini söylemişti. 

24 Kasım'da sağlanan ve bir hafta süren ateşkeste 81 İsrailli ve 240 Filistinli esir karşılıklı serbest bırakılmıştı. İsrail Savunma Kuvvetleri'nin (IDF) verilerine göre Hamas'ın elinde halen yaklaşık 130 rehine var. İsrail ordusu, bunlardan 34'ünün öldüğünü doğrulamıştı.

Independent Türkçe


İsrailli insan hakları kuruluşları hükümeti Gazze Şeridi'ne yardım konusundaki yükümlülüklerini yerine getirmemekle suçluyor

Gazze'de su birikintisinin kenarında çöplerin arasında yürüyen Filistinli (AFP)
Gazze'de su birikintisinin kenarında çöplerin arasında yürüyen Filistinli (AFP)
TT

İsrailli insan hakları kuruluşları hükümeti Gazze Şeridi'ne yardım konusundaki yükümlülüklerini yerine getirmemekle suçluyor

Gazze'de su birikintisinin kenarında çöplerin arasında yürüyen Filistinli (AFP)
Gazze'de su birikintisinin kenarında çöplerin arasında yürüyen Filistinli (AFP)

Gazze Şeridi'ne yönelik yardım kısıtlamaları nedeniyle hükümete dava açan beş İsrailli insan hakları kuruluşu dün (Cuma) yaptıkları açıklamada, hükümetin bu konudaki yükümlülüklerini yerine getirdiğine dair ısrarının ‘mantıksız’ olduğunu belirtti.

Gisha ve diğer dört İsrailli insan hakları kuruluşu, Yüksek Mahkeme'ye başvurarak hükümetin, Birleşmiş Milletler'in (BM) kıtlık uyarısında bulunduğu Gazze Şeridi'ne yardımların ulaştırılmasını arttırmak için ne gibi önlemler aldığını açıklamasını talep etti.

Geçen ay yapılan ilk duruşmanın ardından mahkeme, yarın (Pazar) yapılması planlanan yeni duruşma öncesinde hükümetten sorulara yanıt vermesini istedi.

Bu hafta mahkemeye sunulan yanıtlarda İsrail hükümeti, insani yardım erişimini kolaylaştırmak için şimdiye kadar alınan önlemlerin yükümlülüklerini aştığını vurguladı.

Gisha tarafından dün yayınlanan ortak bir bildiride şu ifadeler yer aldı: “Gazzelilerin ne kadar yardıma ihtiyacı olduğu konusunda hiçbir fikri olmadığını itiraf edenlerin, yükümlülüklerini yerine getirdiklerini, hatta aştıklarını iddia etmeleri mantıksızdır.”

Bildirinin devamında, Gazze Şeridi'ndeki malzeme sıkıntısının ‘hükümetin, yükümlülüklerini ne gereken miktarda ne de gereken hızda yerine getirmediğini’ gösterdiği ifade edildi.

Uluslararası yardım kuruluşları uzun süredir Gazze Şeridi'ndeki ihtiyaç sahiplerine yardım ulaştırılmasının önündeki engellerden şikâyet ediyor.

Ancak İsrail hükümeti, Gazze Şeridi'ne yardım girişini engellemediğini savunuyor ve malzeme sıkıntısının yardım kuruluşlarının yetersiz dağıtımından kaynaklandığını söylüyor.

İsrail ordusuna bağlı Filistin Topraklarındaki Hükümet Aktivitelerini Koordinasyon Birimi (COGAT) dün yaptığı açıklamada, nisan ayında ‘Gazze Şeridi'ne giren insani yardım miktarında önemli bir artış’ olduğunu duyurdu.

X platformu üzerinden yapılan açıklamada, geçtiğimiz ay toplamda 6 bin tır dolusu gıda, su, tıbbi malzeme ve çadırın Gazze Şeridi'ne geçtiği belirtildi. Açıklamanın devamında “Gazze Şeridi'ne girebilecek yardım miktarının bir sınırı yok ve nisan ayı bunu kanıtladı” ifadesi yer aldı.

Süregelen engellerden şikâyet eden BM kuruluşları için ise durum böyle değil.

Şarku’l Avsat’ın AFP'den aktardığı habere göre BM İnsani İşler Koordinasyon Ofisi (OCHA) bu hafta yaptığı açıklamada, İsrail makamlarının nisan ayında Gazze Şeridi'nin kuzeyine yönelik 94 yardım misyonundan sadece 52'sine kolaylık sağladığını, dörtte birinden fazlasının engellendiğini ve yüzde 10'unun reddedildiğini, diğerlerinin ise lojistik kısıtlamalar nedeniyle iptal edildiğini belirtti.


Rus birlikleri Nijer'deki ABD üssüne girdi

ABD Savunma Bakanı Lloyd Austin geçen hafta Pentagon'da düzenlediği basın toplantısında (AP)
ABD Savunma Bakanı Lloyd Austin geçen hafta Pentagon'da düzenlediği basın toplantısında (AP)
TT

Rus birlikleri Nijer'deki ABD üssüne girdi

ABD Savunma Bakanı Lloyd Austin geçen hafta Pentagon'da düzenlediği basın toplantısında (AP)
ABD Savunma Bakanı Lloyd Austin geçen hafta Pentagon'da düzenlediği basın toplantısında (AP)

ABD Savunma Bakanı Lloyd Austin, Nijer'in başkenti Niamey'de konuşlandıkları askeri üsse giren Rus askerlerinin ABD askerlerine yönelik bir tehdit oluşturmadığını bildirdi. Austin dün (cuma) düzenlediği basın toplantısında, “Ruslar ayrı bir yerleşkede bulunuyorlar. ABD birliklerine ya da ekipmanlarına erişimleri yok” ifadelerini kullandı.

Austin, Avustralyalı ve Japon mevkidaşları ile Honolulu, Hawaii'de gerçekleştirdiği üçlü toplantının ardından açıklamalarda bulundu. ABD'li yetkililere göre Nijer'den ‘profesyonel ve sorumlu’ bir şekilde çekilmeye hazırlanan Austin, “Ben her zaman birliklerimizin güvenliği ve korunmasına odaklanırım. Ancak şu anda burada birliklerimizin korunması açısından büyük bir sorun görmüyorum” şeklinde konuştu.

Rus ordusunun Niamey'deki askeri üsse girme hamlesi, Ukrayna'daki çatışma zemininde iki ülke arasındaki askeri ve diplomatik rekabetin arttığı bir dönemde Amerikan ve Rus askerlerini birbirlerine çok yaklaştırıyor.

Şarku'l Avsat'ın edindiği bilgiye göre Nijer'i yöneten subaylar, geçen yıl yaptıkları askeri darbenin ardından, ABD'den Sahel'deki militan gruplara karşı savaşa katılan yaklaşık bin askerini geri çekmesini istedi.


Türkiye'nin İsrail'le ticareti durdurması dünya basınında nasıl yankılandı?

İsrail'in Gazze Şeridi'ne saldırılarında 14 bin 685’i çocuk, 9 bin 670'i kadın olmak üzere en az 34 bin 596 Filistinli öldürüldü (AFP)
İsrail'in Gazze Şeridi'ne saldırılarında 14 bin 685’i çocuk, 9 bin 670'i kadın olmak üzere en az 34 bin 596 Filistinli öldürüldü (AFP)
TT

Türkiye'nin İsrail'le ticareti durdurması dünya basınında nasıl yankılandı?

İsrail'in Gazze Şeridi'ne saldırılarında 14 bin 685’i çocuk, 9 bin 670'i kadın olmak üzere en az 34 bin 596 Filistinli öldürüldü (AFP)
İsrail'in Gazze Şeridi'ne saldırılarında 14 bin 685’i çocuk, 9 bin 670'i kadın olmak üzere en az 34 bin 596 Filistinli öldürüldü (AFP)

Dünya basını, Türkiye'nin Gazze savaşı nedeniyle İsrail'le ticareti tamamen durdurmasını yakından takip etti.

Ticaret Bakanlığı'ndan dün yapılan açıklamaya göre İsrail'le ticaret tamamen durduruldu.

Bakanlık, geçen ay da 54 ürün grubunun İsrail'e satışına kısıtlama getirmişti.

BBC: "İlişkiler tekrar kötüleşebilir"

Birleşik Krallık'ın (BK) kamu yayıncısı BBC'nin analizinde, Türkiye ve İsrail arasında geçen yıl toplamda yaklaşık 7 milyar dolar değerinde ticaret yapıldığı hatırlatıldı. 

Haberde, İsrail Dışişleri Bakanı Israel Katz'ın, yasak kararının ardından yaptığı açıklamada Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ı "diktatör gibi davranmakla" suçladığına işaret edildi.

Analizde, İsrail ve Türkiye'nin 7 Ekim saldırısının ardından karşılıklı olarak diplomatları geri çektiği hatırlatılarak, ticaret yasağı hamlesiyle ilişkilerin tekrar kötüleşebileceği savunuldu.

FT: "Erdoğan ciddi baskı altında"

BK'nin önde gelen gazetelerinden Financial Times (FT), Ankara'nın Gazze'ye yardım girişini sağlamak için Tel Aviv'e baskı uygulamak amacıyla böyle bir adım attığını yazdı.

Analizde, "Erdoğan'ın marttaki yerel seçimlerde aldığı büyük yenilgiden sonra İsrail'e karşı kısıtlamaları artırması için ülke içinde ciddi baskıyla karşı karşıya kaldığı" değerlendirmesi yapıldı.

Seçim kampanyalarında birçok adayın da "Erdoğan hükümetinin Gazze'deki savaşta İsrail'e karşı yeterli adımları atmadığı" eleştirisini dile getirdiği belirtildi. 

The Economist: "Erdoğan, muhafazakar seçmenden tepki topluyordu"

Londra merkezli The Economist dergisi, "Erdoğan, İslamcıların meydan okumasıyla karşı karşıya" başlıklı haberinde "Dindar seçmenler, Cumhurbaşkanı'nın İsrail meselesiyle ilgili yeterince sert davranmadığını düşünüyor" yorumunu paylaştı. 

Times of Israel: "Etkili hamle"

İsrailli haber sitesi Times of Israel, Türkiye'nin ticaret yasağı kararını "Kudüs'e karşı çok etkili bir hamle" diye niteledi.

Analizde, yerel seçimlerde Yeniden Refah Partisi'nin (YRP) Adalet ve Kalkınma Partisi'ne (AK Parti) karşı yürüttüğü kampanyayla öne çıktığına dikkat çekilerek, YRP Genel Başkanı Fatih Erbakan'ın "Size biz kaybettirmiyoruz, size İsrail'le ticaret kaybettiriyor" dediği hatırlatıldı.

AP: "Hükümet çifte standart uygulamakla eleştiriliyor"

ABD merkezli haber ajansı AP'nin haberinde, Erdoğan'ın ticareti durdurması için halktan baskı gördüğüne işaret edilerek "Hükümet, ticari ilişkileri sürdürürken İsrail'e karşı ağır suçlamalarda bulunarak çifte standart uyguladığı gerekçesiyle eleştiriliyordu" dendi. 

Palestine Chronicle: "Türkiye, Gazze'deki soykırıma karşı harekete geçti"

Filistin'le ilgili haberler yayımlayan ABD merkezli Palestine Chronicle'ın analizinde, Gazze savaşı nedeniyle zarar gören İsrail-Türkiye ilişkilerinin "bir darbe daha alacağı" yazıldı.

Haberde "Türkiye, Gazze'deki soykırıma karşı harekete geçerek ticareti durdurdu" ifadeleri kullanıldı.

Wafa: "Soykırım nedeniyle ticaret askıya alındı"

Batı Şeria'daki Filistin Ulusal Yönetimi'nin haber ajansı Wafa, Türkiye'nin ticareti durdurma kararını "Türkiye, Gazze'deki soykırım nedeniyle İsrail ile ticareti askıya aldı" başlığıyla paylaştı.

Independent Türkçe


Amerika'da öğrenci protestoları tırmanıyor: Princeton öğrencileri açlık grevine başlıyor

ABD'deki birçok üniversitede Filistin yanlısı gösterilere tanık olundu ve gösteriler polisle çatışmalara yol açtı (AFP)
ABD'deki birçok üniversitede Filistin yanlısı gösterilere tanık olundu ve gösteriler polisle çatışmalara yol açtı (AFP)
TT

Amerika'da öğrenci protestoları tırmanıyor: Princeton öğrencileri açlık grevine başlıyor

ABD'deki birçok üniversitede Filistin yanlısı gösterilere tanık olundu ve gösteriler polisle çatışmalara yol açtı (AFP)
ABD'deki birçok üniversitede Filistin yanlısı gösterilere tanık olundu ve gösteriler polisle çatışmalara yol açtı (AFP)

Amerikan NBC News kanalı dün (Cuma) ABD'nin en büyük üniversitelerinden biri olan New Jersey'deki Princeton Üniversitesi öğrencilerinin, Gazze Şeridi'ndeki İsrail savaşını protesto için açlık grevine başladıklarını bildirdi.

ABD, geçtiğimiz iki hafta boyunca ülke genelinde 150'den fazla kolej ve üniversitede Filistin yanlısı gösterilere tanık oldu.

Protestolara katılan onlarca Columbia Üniversitesi öğrencisinin tutuklandığı son on beş gün boyunca, ülke çapındaki kolej ve üniversitelerde meydana gelen gösterilere güvenlik güçleri müdahalede bulundu.

Üniversite kampüslerinde onlarca yıldır benzeri görülmemiş bir şekilde öğrenci ve öğretim üyelerinin gerçekleştirdiği protestolar, 2.000'den fazla kişinin tutuklanmasına yol açtı.

Polis, Üniversite yönetiminin talebi üzerine 80'den fazla üniversite kampüsünde gösterilere müdahale ederek kalabalığı dağıttı.