Pakistan: Taliban’ı destekleyen Kızıl Cami imamı ve öğrencileri gerilimin odağında

İmam, Kızıl Cami minaresine Taliban bayrağı astığı için suçlanırken, bölgede çatışma yaşanmasından endişe ediliyor.

İmam Abdülaziz, Pakistan’ın başkenti İslamabad'daki Kızıl Cami avlusunda Cuma namazında Müslümanlara imamlık yaparken (Getty) 
İmam Abdülaziz, Pakistan’ın başkenti İslamabad'daki Kızıl Cami avlusunda Cuma namazında Müslümanlara imamlık yaparken (Getty) 
TT

Pakistan: Taliban’ı destekleyen Kızıl Cami imamı ve öğrencileri gerilimin odağında

İmam Abdülaziz, Pakistan’ın başkenti İslamabad'daki Kızıl Cami avlusunda Cuma namazında Müslümanlara imamlık yaparken (Getty) 
İmam Abdülaziz, Pakistan’ın başkenti İslamabad'daki Kızıl Cami avlusunda Cuma namazında Müslümanlara imamlık yaparken (Getty) 

İslamabad Emniyet Müdürlüğü’nün Şarku’l Avsat’a yaptığı açıklamaya göre İslamabad polisi, Taliban bayrağını minareye astığı gerekçesiyle terörle mücadele kanunu gereğince Lal Mescid (Kızıl Cami) İmamı Mevlana Abdulaziz ve öğrencilerine karşı dava açtı. Başlangıçta İslamabad polisi Taliban bayrağını medresenin avlusundan ve Kızıl Cami'den kaldırmaya çalıştı. Ancak medresenin kız öğrencileri polise direndi ve Abdülaziz'in kendisi, görevini yerine getirmeye çalışan polis memuruna karşı saldırgan bir dil kullandı.
Ordunun Temmuz 2007'de Başkentin merkezinde yer alan İslamabad Kızıl Camii’nden asi öğrenci grubunu çıkartmak için başlattığı operasyon, medrese öğrencilerinin katledilmesine yol açmıştı. Bugün ise kız öğrencilerin cami ve medrese avlusunu işgal ettiği ve polise direndiği Kızıl Cami etrafında yeni bir gerginlik yaşanıyor.
Şehir yönetimi ve polis yetkilileri, camiye bitişik olan medresenin çatısında Afganistan Taliban hareketini temsil eden bayrakların asılmasının ardından son olayın kaydedildiğini açıkladı.
İslamabad: Kızıl Cami imamı ve öğrencileri terörizm suçlamasıyla yargılanacak
Ayrıca,     Medrese Müdürü Abdulaziz, Taliban adını kullanarak polisi alenen tehdit etti. Medrese’nin öğrencileri ve öğretmenleri de polise karşı çıkarak alay etti. 21 Ağustos'tan bu yana üçüncü kez Taliban bayrakları medreselerde dalgalanıyor. Daha önce Medrese binasının çatısına en az 5 beyaz kelime-i Tevhid bayrağı asılmıştı. Bu nedenle, başkent İslamabad'daki yetkililer, medrese öğrencileri ile kolluk kuvvetleri arasında çatışmalar yaşanmasından endişe ediyor. Bölge idaresi, aldığı bilgilerin ardından medreseyi kuşatarak bölgeye çevik kuvvet güçlerinin de dahil olduğu bir polis birimi gönderdi. Polisle mücadele etmek isteyen çok sayıda öğrenci çatıya çıktı. Ayrıca polis, diğer öğrencilerin binanın dışına çıktığını ve öğrencilerin ve öğretmenlerin polise meydan okuyup alay ettiğini aktardı. Bu da bölgede tansiyonun yükselmesine neden oldu. Ancak her iki taraf da kendilerini dizginlemeyi ve çatışmalara girmekten kaçınmayı başardı. Ayrıca, Abdulaziz başta olmak üzere medreseden bazı kişiler bir dizi silah taşıdı. Olay yerine gelen üst düzey yönetim yetkilileri ve polisler, bayrağın kaldırılması için Abdülaziz ile görüştü. 
Pakistan yasalarına göre siyasi amaçlarla bayrak asmanın suç olmadığı, ancak İslamabad sakinlerinin şehir yönetimine öğrencilerin 2007'de olduğu gibi şiddete başvurabileceklerini şikayet ettikleri belirtildi. 150'den fazla öğrencinin öldürüldüğü kentte pek çok sakinin zihninde ordunun 2007 yılında Kızıl Cami’ye yönelik gerçekleştirdiği operasyonun acı hatıraları halen canlı.
Kızıl Cami (Lal Mescidi), devlet dairelerinin, başbakanın evinin, devlet başkanının ve parlamento binasının bulunduğu İslamabad'daki kırmızı bölgeden yarım kilometreden daha az bir mesafede bulunuyor. Cami şu anda çevik kuvvet polisi ile çevrili ve bölge yönetimi tarafından etrafına dikenli teller yerleştirildi. Ayrıca İslamabad sakinlerine camiden uzak durmaları emredildi. Önümüzdeki Cuma günü birçok yerel sakinin Cuma namazı için camiye gelmesiyle bir çatışmanın yaşanacağı bekleniyor. İslamabad'ın en eski camisi olan Kızıl Cami, 1960'lı yılların başında kentin imar çalışmaları kapsamında 1964'te inşa edildi. Cami 80’li yıllarda, Afganistan cihadına katılmak için İslamabad'ın güneyinden gelen ve batı sınırlarına doğru giden gençlerin geçiş noktası oldu. O dönemde Abdülaziz'in babası Mevlana Abdullah caminin imamıydı.
Abdülaziz,  Temmuz 2007'de ordu camiyi kuşattığında, burka (peçe) giyerek camiden kaçmaya çalışıyordu. Burka giydiği videosu halen YouTube'da mevcut olan Abdulaziz, bu olaydan sonra ülke çapında bir mizah kaynağı haline geldi. 2007’deki operasyonda Abdülaziz'in kardeşi Abdurraşid Gazi ve annesi, ordunun camiye girip şüphelileri temizlemesi sonucu öldürülmüştü.
Son zamanlarda Abdülaziz'in başka bir videosu sosyal medyada yayıldı. Abdulaziz’in videoda Kızıl Cami’nin kapılarında duran ve camiden Taliban bayrağını taşımak için orada bulunan bir grup polis memuruna karşı saldırgan sözler söylediği görülüyor. Ayrıca videoda, hükümetin hizmetinde çalışmanın haram olduğunu belirterek polis memurlarına devlet işlerini bırakmalarını söyleyen Abdulaziz, “Allah'tan korkun, yoksa Taliban yakında gelip size örnek alınacak ibretlik bir ders verir” ifadelerini kullanıyor.



İran ve müzakereler öncesinde kartları toplama

Fotoğraf: İran Dışişleri Bakanı Abbas Arakçi (AFP)
Fotoğraf: İran Dışişleri Bakanı Abbas Arakçi (AFP)
TT

İran ve müzakereler öncesinde kartları toplama

Fotoğraf: İran Dışişleri Bakanı Abbas Arakçi (AFP)
Fotoğraf: İran Dışişleri Bakanı Abbas Arakçi (AFP)

Hasan Fahs

Tahran ve Moskova arasında pozisyon ve hedeflerde bir ayrışma veya uzaklaşma olduğunu düşündüren atmosfere ve Rusya'nın ihaneti, İsrail saldırılarına karşı koymak için gerekli desteği sağlamayı reddetmesi nedeniyle İran sokaklarını saran hayal kırıklığı hissine rağmen, iki taraf arasında perde arkasında yaşananlar bu hissin ve görüntüye dayalı tutumların ötesine geçiyor. Zira Tahran'ın düşüşü, her şeyden önce Moskova'yı kuşatma, hatta devirme yolunun artık açık olduğu anlamına geliyor. Bu durum, özellikle Rus mevkidaşı Vladimir Putin'in tutumundan duyduğu derin rahatsızlığı dile getiren Başkan Trump başta olmak üzere, ABD yönetiminin tutumlarındaki tırmandırma ile birlikte netleşmeye başladı. Trump son olarak Washington'un bunların bedelini ödemeyeceğini vurgulayarak, Ukrayna'ya silah sevk etme kararı ile birlikte Rusya'ya yönelik vergileri artırma kararı aldı.

Tahran'ın düşmesi, ikinci olarak, Çin'in Kuşak ve Yol Girişimi’ne trajik bir şekilde son verecek ve Trump'ın Çin'i kuşatma ve ekonomik ve siyasi emellerine nokta koyma hedefini daha gerçekçi ve ulaşılabilir kılacaktır. Zira İran toprakları, Batı Asya’daki kara bağlantısı projesindeki en önemli ve jeo-ekonomik bağlantıyı oluşturuyor. Buradan yola çıkarak, Çin'in Şanghay İşbirliği Örgütü Dışişleri Bakanları Konferansı kapsamında Çin'in başkenti Pekin'de İran Dışişleri Bakanı Abbas Arakçi ile Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov arasında bir görüşme gerçekleşmesini kolaylaştırma çabası anlaşılabilir. Bu görüşme, Arakçi'nin Çinli mevkidaşı Dışişleri Bakanı Wang Yi ile yaptığı ön görüşmenin akabinde, Çin Devlet Başkanı Şi Jinping ile yaptığı görüşmenin ardından gerçekleşti.

Rus bakanın belirli bir tutum benimsememe konusundaki ısrarı -veya başka bir deyişle, İran-Amerikan nükleer krizi konusunda açık ve net bir tavır beyan etme konusundaki isteksizliği- ile Lavrov'un Rusya'nın barışçıl nükleer enerji hakkı konusunda İran'ın yanında durduğu açıklaması göz önüne alındığında, Lavrov, ülkesinin İran'ın kendi topraklarında zenginleştirme faaliyetlerinde bulunma hakkı talebine ilişkin tutumunu bir şekilde belirsiz bıraktı. Bu durum, Moskova'nın bu ilişkiyi, Washington ile yaşanan krize çözümler ve çıkış yolları sunmak için kullanmasına olanak tanıyor. En azından İran'ın zenginleştirilmiş uranyum stoku ve Rusya'ya nakledilerek İran'ın gelecekteki ihtiyaçlarını karşılamak üzere elektrik üretimi için yakıta dönüştürülmesi olasılığı konusunda.

Ancak, her iki yöndeki bu ikili görüşmeler, yeni bir diplomatik çerçeve oluşturabilir. Söz konusu çerçevenin de 16 Ekim'de, BM Güvenlik Konseyi'nin 2231 sayılı kararının sona ermesinden, 7. Bölüm kapsamında İran'a karşı uluslararası yaptırımların yeniden devreye alınmasına yönelik “tetik mekanizmasının” çökmesinden önceki üç ay boyunca, bir sonraki aşamanın şekillenmesine katkıda bulunması bekleniyor.

Her iki tarafın, yani Amerikalılar ile İranlıların, bu sefer doğrudan müzakere masasına döneceğine şüphe yok. Bu nedenle, her iki taraf da müzakere masasına oturmadan önce gücünü pekiştirecek kartları toplamaya çalışıyor. Washington askeri eyleme başvurmakla tehdit ederken ve askeri seçeneğe geri dönebileceğini deklare ederken, aynı zamanda Güvenlik Konseyi'ne başvurma ve tetik mekanizmasını aktifleştirme hakkına sahip olan Avrupa “troykası”ndaki (üçlüsü) müttefiklerinin nüfuzuna güveniyor.

Buna karşılık, Tahran'ın elindeki seçeneklerden biri, bir ay önce 13 Haziran'da şafak vaktinde düzenlenen saldırıda olduğu gibi hazırlıksız yakalanmamak için olası bir askeri çatışmaya hazırlık seviyesini yükseltmektir. Tahran ayrıca, Avrupa üçlüsünün Washington ile koordinasyon halinde başvurabileceği herhangi bir kararı engellemek için diplomatik seçeneği de aktifleştirecektir. Yani hem Moskova'yı hem de Pekin'i 5 Ağustos'tan önce nükleer anlaşmadan çekildiklerini açıklamaya ikna etmek için çalışması gerekecektir. Bu durumda iki ülke, 2015 anlaşmasına bağlı kalmaları halinde kaybettikleri veto haklarını geri kazanacak, böylece Washington ve üçlünün alabileceği herhangi bir karara karşı bu hakkı kullanabileceklerdir.

Tahran, eşzamanlı füze kabiliyetlerini yeniden değerlendirerek askeri hazırlıklarının seviyesini yükseltiyor ve bu kabiliyetleri müzakere masasında görüşmeye zorlayabilecek herhangi bir baskıyı kabul etmeyi reddediyor. Bununla birlikte bakım ve muharebe kabiliyetleri açısından, gelişmiş SU-35 savaş uçaklarının kendi istediği koşullar altında tedariki konusunda Moskova ile yaşadığı mevcut anlaşmazlığı, ihtiyaçlarını karşılayabilecek Çin savaş uçaklarına yönelerek aşmaya çalışıyor. Zira Çin'in koşulları daha az karmaşık ve daha dinamik. Bu hazırlıklar veya Tahran'ın deyimiyle “parmağını tetikte tutmak”, özellikle de güçlü bir konumda olduğunu hissettiği için diplomatik sürece geri dönmeyi reddettiği anlamına gelmiyor. Eski Dışişleri Bakanı Muhammed Cevad Zarif'in, rejimin ve İran'ın tarihindeki bu kritik anda Dini Lider'in diplomasinin rolü hakkındaki sözlerini tekrarlaması, İran rejiminin diplomatik ve siyasi seçeneği destekleme ve askeri seçeneğe geri dönme ihtimalini savuşturma arzusunun birçok göstergesini taşıyor olabilir. Zarif'in de dediği gibi, Dini Lider diplomatik çabaları İran’ın gücünün temel taşlarından biri olarak nitelendirdi ve bunlara başvurmanın diğer tüm seçeneklerin veya güç yapılarının yokluğu veya kaybı anlamına gelmediğini belirtti. Çünkü “diplomasiyle elde edilebilecek bir şey savaşla elde edilmemelidir ve diplomatik seçenek kesinlikle daha az maliyetlidir.” Bakan Arakçi de tüm temaslarında, Şanghay İşbirliği Örgütü, BRICS ülkeleri ve hatta Avrupa üçlüsündeki mevkidaşlarıyla yaptığı çeşitli toplantı ve istişarelerde bu seçeneğe bağlı kalıyor. Washington ile müzakere masasına dönme olasılığını, Güvenlik Konseyi ve Avrupa üçlüsü tarafından İran nükleer tesislerine yönelik ABD-İsrail ortak saldırısının açıkça kınanmasına ilave olarak, yaptırımların yeniden uygulanması seçeneğinin, yani “tetik mekanizmasının” geri çekilmesi koşuluna bağlıyor. Zira tetik mekanizmasının aktifleştirilmesi “troyka” ülkelerini müzakerelerin dışında bırakabilir. Bu durum da İran'ı Uluslararası Atom Enerjisi Kurumu ve müfettişleriyle iş birliğini askıya alma kararının ardından tansiyonu daha da yükseltecek adımlar atmaya zorlayabilir.

Arakçi'nin belirgin sert tutumu, İran'ın müzakereler konusunda isteksiz olduğu anlamına gelmiyor. Aksine, İran’ın müzakerelere güçlü bir konumda katılmaya çalıştığını gösteriyor. Çünkü İran, herkese güç ve kudrete sahip olduğunu ve bu gücü kullanabileceğini kanıtladığına, ABD-İsrail saldırısına verdiği yanıtla da bunu gösterdiğine inanıyor. Dolayısıyla, diplomatik fırsat, bu gücü ve elde ettiği başarıları pekiştirmek için en uygun yol ve en etkili mekanizmadır.

*Bu makale Şarku’l Avsat tarafından Independent Arabia’dan çevrilmiştir.